Browsing by Author "Meral, İsmail"
Now showing 1 - 13 of 13
- Results Per Page
- Sort Options
Master Thesis Comparative Investigation of Some Mineral Levels on Patients With Osteomyelitis(2009) Akyıldız, Emel Üzel; Meral, İsmailBu çalışmada, 25?40 yaş gurubu, osteomyelit tanısı konup herhangi bir tedavi almayan kadın ve erkek hastalarda çinko (Zn), bakır (Cu), demir (Fe), magnezyum (Mg), kalsiyum (Ca), potasyum (K), Fe bağlama ve total Fe gibi bazı mineral madde düzeylerinin araştırılması ve hastalıkla olası ilişkisinin tespiti amaçlandı. Çalışmaya 20 sağlıklı (kontrol grubu) birey (12 erkek, 8 kadın) ile osteomyelit tanısı konmuş fakat tedaviye alınmamış 40 gönüllü hasta (osteomyelit grubu; 24 erkek, 16 kadın) katıldı. Kontrol ve osteomyelit gruplarında; yaş, boy, kilo ve beden kitle indeksleri birbirine yakın olan bireyler çalışma kapsamına alındı. Çalışmaya katılan kişilerden en az 12 saatlik bir açlık döneminin ardından kan alındı, serumları çıkarıldı ve analiz edileceği güne kadar -80 oC'de saklandı. Serum Na, K, Ca, Mg, Cl, Fe, total Fe ve Fe bağlama değerleri ticari kitler kullanılarak otoanalizörde, serum Cu ve Zn değerleri asetilen gazı ile flame yöntemi ile Atomik Absorbsiyon Spektrofotometresinde tespit edildi. Osteomyelitli hastaların serum mineral madde değerlerinin sağlıklı bireylerinkine göre anlamlı bir değişme göstermediği, ancak osteomyelitli hastalarda bazı mineral madde değerleri arasında bir takım negatif korelasyonların oluşabileceği görüldü. Osteomyelitli hastalara uygulanacak tedavide, mineral madde değerleri arasında oluşan bu negatif korelasyonun göz önünde bulundurulmasının tedavinin etkinliği açısından önemli olabileceği sonucuna varıldı.Anahtar sözcükler: Osteomyelit, Na, K, Ca, Mg, Cl, Fe, total Fe, Fe bağlama, korelasyonMaster Thesis Comparative Investigation of Some Serum Mineral Levels of Patients With Partial and Generalized Epilepsy(2011) Doğan, Emrah; Tombul, Temel; Meral, İsmailDoğan E, Parsiyel ve jeneralize epilepsili kadın ve erkek hastalarda bazı serum mineral değerlerinin karşılaştırılmalı analizi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sağlık Bilmleri Enstitüsü, Fizyoloji Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Van, 2011. Bu tez çalışmasında, 20?40 yaş arası parsiyel ve jeneralize epilepsili kadın ve erkek hastalarda bazı serum mineral madde (Mn, Zn, Ca, Na, Cl, K, P, Mg, Cu, Fe) düzeylerinin karşılaştırılmalı olarak analiz edilmesi sonucu epilepsi ile mineral madde değerleri arasındaki ilişkinin ortaya konması amaçlandı. Çalışmaya 20?40 yaşları arasında 20 sağlıklı (kontrol grubu) birey (10 erkek, 10 kadın) ile Yüzüncü Yıl Üniversitesi Araştırma Hastanesi Nöroloji servisi ve polikliniğine başvuran ve epilepsi teşhisi konmuş parsiyel grubu 20 (10 kadın,10 erkek), jeneralize grubu 20 (10 kadın, 10 erkek) hasta katıldı. Kontrol grubu; deneme grubu ile cinsiyet, yaş ve vücut kütle indeksi yönünden benzerlik gösteren birey grubundan oluşturuldu. Çalışmaya alınan kişilerden en az 12 saatlik bir açlık döneminin ardından kan alındı, serumları çıkarıldı ve analiz edileceği güne kadar -80 oC' de saklandı. Serum Ca, Na, K, Fe, Mg, P, CI, ticari kitler kullanılarak otoanalizörde, serum Zn, Cu, Mn değerleri asetilen gazı ile flame yöntemi ile atomik absorbsiyon spektrofotometresinde tespit edildi. Çalışma sonucunda, Zn değerlerinin parsiyel ve jeneralize epilepsi hastası bireylerde, K değerlerinin ise sadece jeneralize epilepsi hastası bireylerde sağlıklı bireylere göre daha az olduğu saptandı. Cu, Na ve Ca değerlerinin hem parsiyel ve hemde jeneralize epilepsi hastası bireylerde sağlıklı bireylere göre daha yüksek olduğu, Mg ve CI değerlerinin ise sadece parsiyel epilepsi hastası bireylerde sağlıklı bireylere göre daha fazla olduğu saptandı. Jeneralize epilepsi hastası bireylerde özellikler arasındaki korelasyon katsayıları incelendiğinde; Ca ile Zn, Mg ile Zn, K ile Ca, Na ile Zn, Na ile Ca ve Na ile K değerleri arasında pozitif, Mg ile Mn ve P ile CI değerleri arasında ise negatif bir korelasyonun olduğu saptandı. Parsiyel epilepsi hastası bireylerde özellikler arasındaki korelasyon katsayıları incelendiğinde ise; Ca ile Zn, Mg ile Zn, K ile Zn, K ile Ca, K ile Mn ve Na ile CI değerleri arasında pozitif, P ile Mg, P ile Zn ve P ile CI değerleri arasında ise negatif bir korelasyonun olduğu saptandı. Epilepsili hastalarına uygulanacak tedavide, mineral madde düzeyleri ve mineral madde değerleri arasında oluşan bu değişim ve korelasyonların göz önünde bulundurulmasının tedavinin etkinliği açısından önemli olabileceği sonucuna varıldı.Anahtar Sözcükler: Parsiyel, jeneralize, epilepsi, Ca, Na, K, Fe, Mg, P, CI, Zn, Cu, Mn, korelasyonMaster Thesis Comparative Investigation of the Effects of a Long Term Cigarette Smoking on Blood Mineral Levels(2010) Akdemir, Fazile Nur Ekinci; Meral, İsmailBu çalışma, sigara içen bireylerde bazı kan mineral madde düzeylerinin karşılaştırılmalı olarak araştırılması amacıyla düzenlendi. Çalışmaya 25 sigara içmeyen (kontrol grubu) ile en az onbeş yıldan beri sigara kullanan 50 gönüllü (sigara kullanan grubu) birey katıldı. Denekler 25?40 yaş aralığında bulunan bireylerden oluşturuldu. Kontrol ve sigara kullanan gruplarında; yaş, boy ve kilo birbirine yakın olan bireyler çalışma kapsamına alındı. Kan örnekleri, çalışmada yer alan bireylerden on iki saatlik açlık döneminin ardından alındı. Çinko (Zn), bakır (Cu), demir (Fe), magnezyum (Mg), kalsiyum (Ca), potasyum (K), klor (Cl), magnezyum (Mg), fosfor (P) değerleri ticari kitler kullanılarak otoanalizörlerde ölçüldü. Sigara içen grup ile kontrol grubunun karşılaştırılması student's t-testi kullanılarak yapıldı ve grup ortalamasındaki farkın önemli olduğu P < 0.05 yanılma olasılığı ile ifade edildi. Sigara içen ve kontrol gruplarında incelenen özellikler arasında ilişkilerin belirlenmesinde ise Pearson's korelasyon katsayısı kullanıldı. İki grup arasında K, P, Mg, Na, Cl, Zn, Fe, Ca, Cu değerleri açısından istatistiksel fark bulunmamasına (P > 0.05) rağmen, mineral maddeler arasında kontrol grubu bireylerde gözlemlenen ancak sigara kullanımına bağlı olarak kaybolan birtakım pozitif yönlü korelasyonlar tespit edildi. Bu bulgular çerçevesinde, sigara kullanımının sağlıklı bireylerde gözlenen mineraller arasındaki ilişkiyi olumsuz yönde etkileyebileceği sonucuna varıldıMaster Thesis Comparative Investigation of the Effects of Smoking on Some Hormone Levels of Female and Male Students(2008) Arslan, Ayşe; Meral, İsmail; Him, AydınBu çalışmada 18?25 yaş grubundaki üniversite öğrencilerinde, sigara içmenin tiroit hormonları (fT3, fT4, tT3, tT4, TSH), insülin ve kan şekeri düzeylerine etkileri araştırıldı. Bu vaka kontrol tipi çalışma sağlıklı 40 kadın (sigara kullanan 25, sigara kullanmayan 15 kişi) ve 40 erkek (sigara kullanan 25, sigara kullanmayan 15 kişi)'den oluştu. Sigara kullanan ve kullanmayan gruptaki bireyler yaş, cinsiyet ve vücut kitle indeksi yönünden benzer seçildi. Sigara kullanan grup, günlük sigara tüketimi 20 adet civarında ve 5 yıldır sigara kullanan kişilerden oluşturuldu. Serum hormon analizleri için 12 st'lik bir açlık döneminin ardından kan alındı. Alınan kanlar analiz edilene kadar ?800 C'de saklandı. Hormon analizleri monoklonal antikorlar kullanılarak enzim bağlantılı immunosorbent assay (ELİSA) yöntemi ile yapıldı. Sigara kullanan kadın ve erkeklerde tT3 ve insülin değerlerinin sigara kullanmayanlara oranla daha yüksek (P < 0.05) olduğu saptandı. Sigara kullanan erkeklerde yaşla insülin direnci arasında pozitif bir korelasyonun (P < 0.05) olduğu gözlendi. Ayrıca tT3 ve fT4 düzeyleri sigara kullanan ve kullanmayan erkeklerde, kadınlara göre daha yüksek (P < 0.05) saptandı. Sigaranın bazı tiroit hormonlarının sekresyonunu arttırdığı ve yaşlanmayla birlikte özellikle erkeklerde insülin direnci gelişmesine neden olabileceği sonucuna varıldı.Anahtar sözcükler: Sigara, endokrin sistem, tiroit hormonları, insülin, insülin direnciOther Effect of Acute and Regular Exercise on Antioxidative Enzymes, Tissue Damage Markers and Membran Lipid Peroxidation of Erythrocytes in Sedentary Students(1998) Meral, İsmail; Bayıroğlu, Fahri; Şekeroğlu, M. Ramazan; Tarakcioglu, Mehmet; Aslan, Recep15 healthy sedentary men, 19-25 years old an did not have any programmed physical activity, were studied. The subjects were asked to run submaximal 15-20 min every day for 5 weeks. Erythrocyte lipid per-oxidation, Superoxide dismutase (SOD), glu-tathione peroxidase (GSH-Px) activities and glucose and uric acid levels were determined in blood samples which were taken before and immediately after acute exercise and after the end of 5-week training program. Malonaldialdehyde (MDA), sing of lipid perox-idation, creatin phosphokinase (CK), CK-MB, lactate dehydrigenase (LDH) concentrations increased (p<0.0001, p<0.01, p<0.05, p<0.05, respectively) and GSH-Px and SOD activities decreased significantly (p<0.0001 and p<0.05, respectively) after acute exer-cise. Although MDA level after the 5 week training program was lower than the MDA level after acute exercise period, it was still higher than sedentary period (p<0.01). GSH-Px activity after the 5-week training program was significantly higher than this of seden-tary period (p<0.0001). SOD activity after S-week training program was also higher than this of sedentary period but it was not statis-tically significant (p>0.05). We also found that uric acid and glucose levels increased immediately after acute exercise (p<0.05), but there was no significant differences between uric acid and glucose levels of seden-tary and training period. It is concluded that acute exercise causes oxidative stress in sedentary men. Thus irregular exercise, "weekend physical activities", may be harmful in contradiction with the common concept. On the other hand, regular exercise may pre-vent this deleterious condition by decreasing lipid peroxidation, augmenting antioxidant system and decrease the exercise-induced muscle damage.Master Thesis Effect of Vitamin E on Ecg, Blood Lipid Peroxidation and Antioxidant Enzyme Activity in Experimentally-Induced Hypothermic Guinea-Pigs(2004) Mis, Leyla; Meral, İsmailBu çalışmasında vitamin E uygulamasının deneysel olarak hipotermi oluşturulan kobaylarda elektrokardiyogram (EKG) bulguları, serum lipit peroksidasyonu ve antioksidan enzim düzeyleri üzerine etkileri araştırıldı. Araştırmada 500-800 gr ağırlığında 30 adet sağlıklı erkek kobay (guinea pig) kullanıldı. Bir haftalık adaptasyon süresinden sonra, kobaylar her bir grupta 10 adet olacak şekilde kontrol (K), hipotermik (H) ve vitamin E uygulanan hipotermik (Vit E+H) olmak üzere 3 deneme grubuna ayrıldı. Analizler yapılmadan önce Vit E+H grubundaki kobaylara oral olarak 4 gün boyunca 460 mg/kg vitamin E verildi. Diğer iki gruba (K ve H) vitamin E verilmedi. Son vitamin E uygulamasından 24 saat sonra H ve Vit E+H gruplarında yer alan kobaylar herhangi bir anestezik veya tarankilizan madde verilmeden boyunlarının üst kısmına kadar soğuk su (10-12 0C) içerisine sokuldular ve 5 dakika soğuk su içerisinde tutuldular. Kontrol grubundaki kobaylar ise aynı yöntemle vücut ısısındaki (37 0C) su içerisinde 5 dakika tutuldular. Su içerisinden çıkarılan kobayların rektal vücut ısıları termometre ile ölçüldü ve EKG'leri çekildi. EKG çekimini takiben malondialdehit (MDA) süperoksit dismutaz (SOD), glutatyon peroksidaz (GSH-Px) ve redükte glutatyon (GSH) tayini için eter ile anestezi edilen hayvanların kalbinden biri EDTA'lı olmak üzere iki plastik tüpe kan örnekleri alındı. Hipotermi oluşturulan grupta vücut ısısı önemli oranda azaldı. Üçüncü derece atriovetriküler blok ve Osborn J dalgası (erken ventriküler repolarizasyon) şekillendi. Ayrıca bu kobaylarda MDA değerinin önemli ölçüde arttığı, SOD değerinin değişmediği, GSH ve GSH-Px değerlerinin ise önemli ölçüde azaldığı görüldü. Vitamin E uygulanmış hipotermik grupta bulunan kobaylarda vücut ısısı önemli derecede düşmesine rağmen, hipotermi grubunda gözlenen bulgulara bu grupta rastlanmadı. Böylece, vitamin E'nin hipoterminin oluşturduğu lipit peroksidasyonunu ve EKG'deki değişiklikleri önlediği, ve ayrıca antioksidan savunma sistemini güçlendirdiği sonucuna varıldı.Master Thesis Effect of Vitamin E on Ecg, Blood Lipid Peroxidation and Antioxidant Enzyme Activity in Experimentally-Induced Hypothermic Guinea-Pigs(2003) Mis, Leyla; Meral, İsmailBu çalışmasında vitamin E uygulamasının deneysel olarak hipotermi oluşturulan kobaylarda elektrokardiyogram (EKG) bulguları, serum lipit peroksidasyonu ve antioksidan enzim düzeyleri üzerine etkileri araştırıldı. Araştırmada 500-800 gr ağırlığında 30 adet sağlıklı erkek kobay (guinea pig) kullanıldı. Bir haftalık adaptasyon süresinden sonra, kobaylar her bir grupta 10 adet olacak şekilde kontrol (K), hipotermik (H) ve vitamin E uygulanan hipotermik (Vit E+H) olmak üzere 3 deneme grubuna ayrıldı. Analizler yapılmadan önce Vit E+H grubundaki kobaylara oral olarak 4 gün boyunca 460 mg/kg vitamin E verildi. Diğer iki gruba (K ve H) vitamin E verilmedi. Son vitamin E uygulamasından 24 saat sonra H ve Vit E+H gruplarında yer alan kobaylar herhangi bir anestezik veya tarankilizan madde verilmeden boyunlarının üst kısmına kadar soğuk su (10-12 0C) içerisine sokuldular ve 5 dakika soğuk su içerisinde tutuldular. Kontrol grubundaki kobaylar ise aynı yöntemle vücut ısısındaki (37 0C) su içerisinde 5 dakika tutuldular. Su içerisinden çıkarılan kobayların rektal vücut ısıları termometre ile ölçüldü ve EKG'leri çekildi. EKG çekimini takiben malondialdehit (MDA) süperoksit dismutaz (SOD), glutatyon peroksidaz (GSH-Px) ve redükte glutatyon (GSH) tayini için eter ile anestezi edilen hayvanların kalbinden biri EDTA'lı olmak üzere iki plastik tüpe kan örnekleri alındı. Hipotermi oluşturulan grupta vücut ısısı önemli oranda azaldı. Üçüncü derece atriovetriküler blok ve Osborn J dalgası (erken ventriküler repolarizasyon) şekillendi. Ayrıca bu kobaylarda MDA değerinin önemli ölçüde arttığı, SOD değerinin değişmediği, GSH ve GSH-Px değerlerinin ise önemli ölçüde azaldığı görüldü. Vitamin E uygulanmış hipotermik grupta bulunan kobaylarda vücut ısısı önemli derecede düşmesine rağmen, hipotermi grubunda gözlenen bulgulara bu grupta rastlanmadı. Böylece, vitamin E'nin hipoterminin oluşturduğu lipit peroksidasyonunu ve EKG'deki değişiklikleri önlediği, ve ayrıca antioksidan savunma sistemini güçlendirdiği sonucuna varıldı.Master Thesis Effects of Electromagnetic Field Emitted by Cellular Phones on Ekg of Guinea-Pigs(2006) Tekintanğaç, Yakup; Meral, İsmailBu çalısmada cep telefonlarının olusturduğu elektromanyetik (EM) alanın kobay EKG'si üzerine olan etkileri arastırıldı. Arastırmada 500?800 gr ağırlığında 30 adet sağlıklı erkek kobay kullanıldı. Kobaylar, ortama uyum sağlayabilmeleri için bir hafta çalısma ortamında bekletildi ve daha sonra kontrol grubunda 10, deneme grubunda ise 20 adet olacak sekilde rasgele iki gruba ayrıldı. Kontrol (K) grubundaki kobaylar, cep telefonunun EM alanına maruz bırakılmamak üzere farklı bir odaya alında. Deney (D) grubundaki kobaylar ise aynı ortamda cep telefonunun manyetik alanına (890?915 MHz tasıyıcı frekans, 217 Hz modülasyon frekansı, 2 W maksimum pik güç, SAR 0.95w/kg) maruz bırakıldı. Telefonlar 11 saat 45 dakika standby ve 15 dakika ise konusma modunda olmak üzere (12 saat/gün) kafeslerin tellerine asılı olacak sekilde ayarlandı. Denemenin baslangıç, 10, 20 ve 30. günlerinde her iki gruptaki kobayların EKG çekimleri direkt yazıcı bir elektrokardiyograf yolu ile yapıldı. Tüm EKG'ler 1 mV= 10 mm ve kağıtz hızı 50 mm/sn olacak sekilde standardize edildi. Kobaylardan I, II, III, aVR, aVL, ve aVF derivasyonlarının çekimleri alındı. Dalgaların sürelerinin ve amplitüdlerinin ölçümü, II. derivasyon kullanılarak yapıldı. Bulgular ortalama ± standart hata olarak ifade edildi. Deneme gurubu ile kontrol grubunun karsılastırılması student's t-testi kullanılarak grup ortalamaları arasındaki farkın önemli olduğu P < 0.05 yanılma olasılığı ile ifade edildi. Çalısma sonucunda cep telefonlarının olusturduğu EM alanın kobay EKG bulguları üzerinde herhangi bir değisikliğe neden olmadığı anlasıldı. Anahtar Sözcükler: Elektromanyetik alan, cep telefonları, EKGMaster Thesis Evaluation of Iron Deficiency due to Nutritional Habits and Antioxidant Levels During Pregnancy(2014) Güven, Suzan; Meral, İsmail; Kurdoğlu, MertihanGüven S, Gebelikte beslenme alışkanlığına bağlı demir eksikliği anemisi ve antioksidan değerlerinin araştırılması, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dali Yüksek Lisans Tezi, Van, 2014. Gebelikte hem annenin hem de fetüsün sağlığını etkileyen sorunların başında anemi gelmektedir. Özellikle de nutrisyonel anemiler daha yaygın olarak görülmektedir. Nutrisyonel anemilerin içinde de demir eksikliği anemisi başı çekmektedir. Bu çalışma gebelerde anemiyi önlemede beslenme alışkanlıklarının öneminin ve gebelikte beslenme alışkanlığına bağlı olarak oluşan demir eksikliği anemisi ile antioksidan aktivitesi arasındaki ilişkinin araştırılması amacıyla yapıldı. Araştırmaya, gebeliklerinin ilk trimestirinde olan 20 (Trimestir ilk), gebeliklerinin son trimestirinde olan 20 gebe (Trimestir son) ve gebe olmayan 20 kadın (Kontrol) olmak üzere toplam 60 kadın gönüllülük esasına dayanılarak dahil edildi. Gruplar yaş, vücut kitle indeksi, sigara kullanmama ve herhangi bir sistemik hastalık bulgusu olmama yönünden benzerlik gösteren 18-49 yaş aralığındaki bireylerden oluşturuldu. Deney ve kontrol grubundaki kadınlara anket uygulandıktan sonra kan örnekleri alındı ve malondialdehid (MDA) seviyesi, süperoksit dismutaz (SOD), glutatyon peroksidaz (GSH-Px) ve katalaz (KAT) enzim aktiviteleri ile hemoglobin (HGB), hematokrit (HCT), demir, ferritin ve ortalama eritrosit hacmi (MCV) düzeyleri ölçüldü. MDA değerleri gebe olmayan kadınlarda düşük bulunurken, gebe kadınlarda ilk trimestrle birlikte artış gösterdi ve bu değer terme yaklaştıkça yükselmeye devam etti (p < 0,05). SOD, KAT ve GSH-Px enzim aktiviteleri ise; gebe kadınlarda kontrole göre düşük bulundu (p < 0,05). Gebe gruplarıyla kontrol grubu arasında demir, ferritin ve MCV değerleri arasında istatistiksel bir fark bulunmadı. HCT ve HGB değerleri, gebe olmayan kadınlar ve gebeliğinin ilk trimesterindeki kadınlarda gebeliğinin son trimesterindeki kadınlara oranla yüksek bulundu (p < 0,05). Antioksidan değerlerinin sağlıklı gebeliklerde ve farklı trimesterlerde farklı değerlerde olabileceği sonucuna varıldı. Anahtar sözcükler: Antioksidanlar, beslenme, demir eksikliği anemisi, gebelikDoctoral Thesis Investigation of Effects of Chicory (Cichorium Intybus) on Blood and Brain Oxidative Stress, Apoptosis, Genotoxicity and Dna Damage in Pentilentetrazole Induced Experimental Epilepsy Model on Rats(2014) Erkeç, Özlem Ergül; Meral, İsmail; Kara, MehmetEpilepsi, genel popülasyonun yaklaşık % 1'ini etkileyen en yaygın nörolojik düzensizliklerden biridir. Epilepsi için kullanılan güncel tedaviler semptomatiktir ve antiepileptik etkiden ziyade anti nöbet etkilidir. Cichorium intybus bitkisinin kökleri hem Avrupa'da hem de Doğu Anadolu Bölgesi'nde geçmişten günümüze halk arasında geleneksel olarak epilepsi tedavisi için kullanılmaktadır. Pentilentetrazol (PTZ), antiepileptik ilaç keşif çalışmalarında yaygın olarak kullanılmaktadır ve PTZ kindling modeli epilepsinin patofizyolojisinin anlaşılması bakımından oldukça önemlidir. Bu çalışmada, nöroprotektif etkisi bilinen Cichorium intybus kök ekstraktının epileptik nöbetler üzerine olası etkisinin oksidatif stres, apoptozis, genotoksisite ve DNA hasarı yönünden ortaya konulması ve halk sağlığı bakımından kullanımının incelenmesi amaçlandı. Bu amaçla, 27 adet Wistar albino erkek rat randomize olarak Kontrol, epilepsi ve bitki ekstraktı uygulama grubu olmak üzere üç gruba ayrıldı ve PTZ kindling ile tutuşma sağlandıktan sonra; plazma, tüm beyin ve hipokampusta; TAS, TOS, OSİ, GABAA reseptör yoğunluğu ve GABAA reseptör pozitif hücre sayısı, TUNEL pozitif hücre sayısı ve Siklin B1, Bcl-2 ve β-Tubulin seviyeleri incelendi. TAS, TOS, OSİ bakımından gruplar arasında istatistik olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Benzer şekilde TUNEL pozitif hücre sayısı, Siklin B1 ve Bcl-2 bakımından gruplar arasında istatistik olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı. Cichorium intybus su ekstraktı uygulanmış grupta epileptik nöbet aktivitesi oluşumu PTZ grubuna kıyasla daha geç gerçekleştiği tespit edildi. Tüm beyinde GABAA reseptör boyanma yoğunluğu, hipokampusta GABAA reseptör pozitif hücre sayısı ve β-Tubulin bakımından ise gruplar arasında istatistik olarak anlamlı bir fark mevcuttu (p<0.05). Bu sonuçlara göre hipokampus GABAA reseptör pozitif hücre sayısı, nöbet aktivitesinin oluşumu (epileptogenez) ve konvülsan dozda nöbet latansı bakımından Cichorium intybus bitkisinin olumlu etkisinden söz edilebilirken TUNEL pozitif hücre sayısı, Siklin B1, Bcl-2, β-Tubulin, TAS, TOS ve OSİ bakımından ise bitkinin herhangi bir anlamlı etkisi tespit edilemedi. Bu etkilerin tespit edilebilmesi açısından gelecekte farklı epilepsi modellerinde daha yüksek doz ekstrakt uygulamaları ve daha geniş bir denek grubu ile ilave çalışmaların yapılması önerilmektedir. Anahtar sözcükler: Cichorium intybus, epilepsi, GABAA reseptörü, pentilentetrazol, β-tubulinDoctoral Thesis Investigation of the Cellular Mechanisms of Actions of Digoxin and Monensin(2002) Üstün, Ramazan; Meral, İsmailDigoksin ile Monensinin Hücresel Mekanizmasının Araştırılması, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Van, 2002. Bu çalışma kobay papillar kasları kullanılarak monensin ve digoksin' in muhtemel etki mekanizmasını tespit etmek amacıyla düzenlendi. Çalışmada 60 kobaydan elde edilen toplam 120 adet papillar kas kullanıldı. Kontrol (%0.1 etanol), monensin (10 umol/L) ve digoksin (3 umol/L) grupları normal, Na+ içermeyen, Ca+2 içermeyen ve tapsigargin ilave edilmiş Krebs solüsyonlarında karşılaştırıldı. Karşılaştırmalar sonucunda monensin ve digoksin'in her ikisinin de normal ve Ca+2 içermeyen Krebs solüsyonunda pozitif inotropik etki meydana getirdiği gözlendi. Monensin Tapsigargin uygulanan papillar kaslarda pozitif inotropik etki meydana getirmesine karşın, digoksin bu tür kaslarda herhangi bir etki göstermedi. Na+ içermeyen Krebs solüsyonundaki papillar kaslardan ise iyon dengesizliğine bağlı olarak gelişen erken kuvvetli kontraktürden dolayı sonuç alınamadı. Bu bulgular ışığı altında monensin'in pozitif inotropik etkisinin hem ekstrasellüler ve hem de SR'den salınan Ca+2'a bağlı olarak oluştuğu, digoksin'in ise SR'den salman Ca+2'a bağlı olarak oluştuğu sonucuna varıldı. Anahtar Sözcükler: Monensin, digoksin, kobay, papillar kasOther Master Thesis Respiratory Function Tests of Workers in Beet Sugar Faktory in Erciş(2010) Dönmez, Yasemin; Kara, Mehmet; Meral, İsmailDönmez Y, Erciş Şeker Fabrikası Çalışanlarının Solunum Fonksiyon Testleri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Fizyoloji Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Van, 2009. Bu çalışmamız Erciş Şeker Fabrikasında çalışan işçiler üzerinde yapılmıştır. Fabrikada şeker işlenmesi, şeker pancarı alımı yapıldığı dönemlerde gerçekleşmektedir. Bu nedenle çalışma da bu dönemde yapılmış olup şeker pancarı işleme ünitesinde çalışan 50 erkek işçi ile kontrol grubu olarak ofiste çalışan 30 erkek işçi katıldı. Bu gruplar arasında solunum parametreleri acısından farklara bakıldı. Çalışmamızda öncelikle tüm işçiler yapılan araştırma hakkında bilgilendirilip, her birine yaş, çalışma süresi, sigara kullanımı ve solunum yollarıyla ilgili bilinen bir hastalığı olup olmadığı sorgulamasını içeren ve çalışmaya gönüllü katıldığını belirten bir form doldurturuldu. Teşhis edilmiş bir solunum sistemi hastalığı ve solunum sistemiyle ilgi klinik şikayetleri olanlar, teşhis edilmiş kalp hastalığı olanlar, ankilozan spondilit tanısı olanlar, özgeçmişlerinde tüberküloz ya da bronş astımı öyküsü olan ve akciğer ameliyatı geçirmiş olanlar, kifoz, skolyoz, toraks deformitesi olanlar, meslekte 5 yıldan az çalışıyor olanlar, solunum fonksiyon testi (SFT) uyumu yetersiz olanlar ve altmış yaşından büyükler çalışmaya alınmadılar. Sonuçlarımıza göre, sigara alışkanlığı olan sahadaki işçiler ile ofisteki işçiler arasında küçükte olsa farklılıklar gözlenmiştir. Sigara alışkanlığı olmayan sahadaki işçiler ile ofisteki işçiler arasında, ise çok fazla belirgin olmamakla birlikte sahadaki işçilerin değerlerinde düşüklük gözlenmektedir. Sigara kullanımı saha ve ofis çalışanları arasında belirgin farklılıklar oluşturmamıştır. Sonuç olarak sahada çalışan işçilerin solunum fonksiyonları daha düşük, ofis çalışanlarının bir miktar daha yüksektir.Anahtar Kelimeler: Solunum fonksiyon testleri, şeker fabrikası, meslek hastalığı