Browsing by Author "Sezgi, Cengizhan"
Now showing 1 - 10 of 10
- Results Per Page
- Sort Options
Article Astım ve Koah'lı Hastalar için İnhaler Seçiminde İnspiratuar Akım Hızının Önemi(2004) Uzun, Kürşat; Özbay, Bülent; Kara, Mehmet; Sezgi, Cengizhan; Doğan, Ekrem; İşlek, AytenAmaç: Bu çalışmada farklı şiddetlerdeki Astım ve KOAH lı hastaların solunum fonksiyon testi ve in-check cihazi ile inspratuar akım hızlarını ölçmek ve farklı kuru toz inhaler kullanımında oluşan akım hızlarını karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya farklı şiddetlerdeki 74 KOAH lı ve 41 Astımlı hasta alındı. Hastalara eş zamanlı SFT ile farklı kuru toz inhalerlerin iç dirençlerine ve oluşturdukları akım kısıtlamalarına göre dizayn edilmiş İn-check cihazı uygulandı. Bulgular: İn-check cihazında ölçülen Peak inspratuar akım hızlarının SFT de ölçülen ile uyumlu olduğu görüldü. Astım ve KOAH da FVC, ve PIF daki kısıtlamaların, hastalığın şiddeti ile korele olduğu gözlendi. Sonuç: Surraler astım ve KOAH in özellikle ağır ve orta şiddetlerinde diğer kuru toz inhalerlerden anlamlı olarak daha yüksek akım hızlarına izin verdiği yani daha düşük iç dirence sahip olduğu görüldü.Article Evaluation of Tuberculosis Cases Detected in Our Region Between 1999 and 2003(Turkish Assoc Tuberculosis & Thorax, 2008) Ozbay, Bulent; Sezgi, Cengizhan; Altinoz, Orhan; Sertogullarindan, Bunyamin; Tokgoz, NeclaThis study investigates the extent of tuberculosis, its clinical features, the specification of the patients with tuberculosis, and evaluates diagnosis, treatment and their effectiveness in our region. The records of 645 patients admitted to the Tuberculosis Control Dispensary in our between January 1999 and December 2003 were evaluated retrospectively. The incidence of the disease was 0.012% and it was more common among young men and diagnosed mostly by individual examination. Twenty-six percent of the patients had a history of physical contact with a tuberculosis patient. The pulmonary and extra pulmonary involvement of the disease was 51.8% and 48.2%, respectively. Bacteriologic examination of the patients was as follows; 42.2% did not have a bacteriologic examination, 21.7% was smear and culture positive, 26.8% was smear and culture negative, and 8.7% was smear negative and culture positive. Diagnosis of tuberculosis by bacteriologic examination increased from 39.7% to 73.6% within years. Cure rates of the disease were between 12.5% and 34.4%. Completion rates of tuberculosis therapy were between 53.5% and 72.6% and treatment success rates were between 82% and 95% whereas mortality rates varied between 1.7% and 2.8%. In conclusion, we observed that new cases and smear positive cases of tuberculosis were more common among the young and among the people with low socioeconomic status, bacteriologic examination increased over time and the rate of successful treatment was high but the cure rate was low.Article Frequency of Pulmonary Hypertension in Patients With Copd Due To Biomass Smoke and Tobacco Smoke(Ivyspring int Publ, 2012) Sertogullarindan, Bunyamin; Gumrukcuoglu, Hasan Ali; Sezgi, Cengizhan; Akil, Mehmet AtaObjectives; Pulmonary hypertension (PH) is a common and well established complication of chronic obstructive pulmonary disease (COPD). Its presence is associated with decreased survival. This study was designed to investigate the PH frequency and its relations in hospitalized tobacco and biomass related COPD patients. Methods and Results; The study was a retrospective review of inpatients with COPD defined as a history of tobacco or biomass smoking, Pulmonary function tests (PFT) within stable status, an echocardiogram within stable status. PH was defined as systolic pulmonary artery pressure (sPAP) > 35 mmHg. Of the 694 individuals, 600 had suitable aspects for inclusion of study. All Females were biomass exposer and males were tobacco smoker. The Prevalence of PH was found more frequent in females than males. It was more prominent in moderate level COPD cases (56,2% and 37,5%, P<0,002). Both groups had airflow limitation, hypercapnia and hypoxemia, but no differences were found in terms of PaCO2 and PaO2. However, FEVI % was lower in males than females (p<0,005). On the other hand, FVC % was lower in the females compared with the males (p < 0.02). When analyzing the influence of PFT and demographic parameters on PH in separate COPD level groups, the results a bit varied among the groups. Conclusion; Our study demonstrated that PH frequency is higher in female COPD cases due to biomass smoke than in male COPD cases due to tobacco smoke. The influence of FVC % on the risk of a person having PH increased with increasing COPD level.Article İleri Evre Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanserinde Siklofosfamid, Etoposid ve Sisplatin Kombine Kemoterapisi(2004) Uzun, Kürşat; Özbay, Bülent; İşlek, Ayten; Alıcı, Süleyman; Bayram, İrfan; Doğan, Ekrem; Sezgi, CengizhanAmaç: Sitotoksik kemoterapi, küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK) ileri evre tedavisinde artan bir öneme sahiptir. İleri evre hastalıkta kemoterapinin sağkalım süresinin etkisini araştıran pek çok çalışma yayınlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Biz çalışmamızda CEP (Siklofosfamid, Etoposid, Sisplatin) tedavisi alan ve çeşitli nedenler ile kemoterapi almayan KHDAK hastalarının sağkalım sürelerini karşılaştırmayı amaçladık. CEP tedavisinde oluşan toksisiteyi değerlendirdik. CEP tedavisi, evre IIIB ve evre IV KHDAK olan 37 hastaya (3 bayan, 34 erkek) verildi. Kemoterapi almayan evre IIIB ve evre IV KHDAK olan 13 hasta (l bayan, 12 erkek) kontrol grubunu oluşturdu. CEP grubunda hastalara 21 gün arayla siklofosfamid l g/m2, cisplatin 50mg/m2 ve etoposid 80mg/m2 kombine kemoterapisi uygulandı. Bulgular: Tam yanıt hiçbir olguda alınamadı, kısmi yanıt sekiz olguda (% 21.6), stabil yanıt 13 olguda (%35.1) ve progresyon 16 olguda (%43.2) saptandı. CEP tedavisinde medyan sağkalım süresi 5.7±4.2 ay ve medyan yanıt süresi 2.97±3.1 ay saptandı. CEP tedavisine bağlı bulantı-kusma 17 hastada (% 45.9), anemi 10 hastada (% 27) ve nötropeni l hastada (% 2.7) gelişti. Kemoterapi almayan kontrol grubunda ise medyan sağkalım süresi 4.5±3.2 ay olarak saptandı. Her iki grubun medyan sağkalım süreleri karşılaştırıldığında istatistik olarak anlamlı bir fark olmadığı görüldü (p>0.05). Her iki grupta bir yıllık sağkalım oranı sırasıyla n:37 (%8.9) ve n:13 (%7.6) idi. Sonuç: Sonuç olarak çalışmamızda elde edilen verilere göre yanıt oranlarının yapılan çalışmalardan farklı olmadığı, fakat sağkalım süresi ile bir yıllık sağkalım oranlarının çok düşük olduğu ve yan etki profilinin ise tolere edilebilir düzeyde bulunduğu gözlendi.Article İlimizde 1999-2003 Yılları Arasında Saptanan Tüberküloz Olgularının Değerlendirilmesi(2008) Tokgöz, Necla; Sertoğullarından, Bünyamin; Özbay, Bülent; Sezgi, Cengizhan; Altınöz, OrhanBu çalışmanın amacı ilimizde tüberküloz sorununun boyutunu, özelliklerini, seyrini saptamak, hasta özelliklerini belirlemek, tanı ve tedavi özellikleri ile etkinliklerini değerlendirmektir.İlimiz Verem Savaş Dispanseri’nde Ocak 1999 ve Aralık 2003 tarihleri arasında takip edilen 645 vakanın kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Hastaların genç ve erkek nüfusta yoğunlaştığı, hastalık insidansının yüzbinde 12-15 arasında değiştiği, hastalığın en çok ferdi muayene ile saptandığı görülmüştür. Hastaların büyük çoğunluğunun yeni olgu olduğu saptanmıştır. Hastaların %26.8 inde temas hikayesi olduğu belirlenmiştir. Tutulum yeri açısından %51.8 akciğer, %48.2’ sinin akciğer dışı olduğu görülmüştür. Hastaların balgam yayma ve kültür sonuçları değerlendirildiğinde; %42.2’ sinde bakteriyolojik tetkik yapılmadığı, %21. 7’sinde yayma ve kültür pozitif olduğu, %26.8’ inde yayma ve kültür negatif olduğu, %8.7’ sinde yayma negatifken kültür pozitif olduğu görülmüştür. Bakteriyolojik tanı oranlarına bakıldığında yıllar içerisinde %39.7’ den %73.6’ ya arttığı görülmektedir. Tedavi sonuçlarında kür oranlarının yıllara göre %12.5 ile %34.4 arasında değiştiği saptanmıştır. Tedavi tamamlama oranlarının yıllık %53.5 ve %72.6, tedavi başarısının ise %82 ile %95.4 arasında değiştiği görülmüştür. Yıllık ölüm oranının %1.7 ile %2.8 arasında değiştiği bulunmuştur.Bölgemizde, yeni olgu ve yayma pozitif olguların genç yaş ve düşük sosyokültürel grupta yoğunlaşma gösterdiği, mikrobiyolojik incelemelerin giderek artmakta olduğu, tanı konan hastalarda tedavi başarısının yüksek olmasına rağmen hastalarda kür oranının düşük olduğu saptanmıştır.Article Koah Akut Atağında Chlamydia Pneumoniae, Mycoplasma Pneumoniae, Legionella Spp. Ve Influenza a Sıklığı(2002) Uzun, Kürşat; Özbay, Bülent; Evirgen, Ömer; Andiç, Şafak; Sezgi, Cengizhan; Buzğan, Turan; Zehir, İsmailKOAH akut atağında infeksiyon önemli bir yer tutmaktadır. Akut ataktan sorumlu etkenler arasında en sık Haemophilus influenzae, Streptococcus pneumoniae ve Moraxella catarrhalis yer almaktadır. Son yıllarda, başta C.pneumoniae olmak üzere atipik bakteriler KOAH akut atağında çalışılmıştır. Bu çalışmada Chlamydia pneumoniae, Mycoplasma pneumoniae, Legionella pneumophila ve Influenza A antikorlarını KOAH akut atağıyla gelen olguların serumlarında ELISA yöntemiyle araştırdık. Çalışmaya KOAH akut atağı geçiren 39 olgu ve kontrol grubu olarak 20 sağlıklı kişi alınmıştır. KOAH'lı olguların yaş ortalamaları 60.4±9.7 (14K, 25E) ve kontrol grubunun yaş ortalaması 55±8.4 (11K, 9E) idi. Olguların ortalama FVC değeri 2.21±1.19 L, FEV1 1.37±0.9 L, FEV1/FVC ise % 60.9±10.4 idi. Ortalama hastanede yatış süreleri, seropozitif olanlarda 12.2±3.7 gün, seronegatif olanlarda 11.2±6.2 idi (p>0.05). Serolojik olarak Influenza A %17.8 (n:7), C. pneumoniae IgM %12.8 (n:5), C. pneumoniae IgA %7.7 (n:3), C. pneumoniae IgG %15.3 (n:6), M. pneumoniae %7.7 (n:3) ve Legionella spp. %2.7 (n:1) oranında pozitif bulunmuştur. Kontrol grubunda ise sadece bir kişide C. pneumoniae IgG pozitif idi. Bu sonuçlara göre, KOAH akut atağının en sık nedeni olarak influenza A ve C.pneumoniae bulunmuştur. Sonuç olarak, Influenza A ve C. pneumoniae'nin de KOAH akut atağı geçiren olguların etiyolojisinde düşünülmesi gerektiği kanısındayız.Other Koah Akut Tedavisinde Antioksidan Olarak N-asetilsistein'nin Etkinliği(2002) Dülger, Haluk; Uzun, Kürşat; Özbay, Bülent; Sezgi, Cengizhan; Durmuş, AhmetKronik obstrüktif akciğer hastalığında oksidatif stresin rolü çeşitli çalışmalar ile gösterilmiştir. Son yıllarda oksidatif stresin rol aldığı hastalıklarda antioksidan özelliği olan N-asetilsistein (NAS)'in kullanılması ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmada tek kör randomize NAS'ın KOAH akut atak ile gelen hastalarda tedavideki etkinliğini araştırmayı amaçladık. Çalışmaya 60 KOAH'lı hasta ve 20 sağlıklı kişi alındı. Çalışmamızda rutin tedaviye alınan KOAH'lı hastalar N-asetilsistein tedavisi alan ve almayan olmak üzere iki gruba ayrıldı. Olguların tedavi öncesi ve sonrası solunum fonksiyonları, kan gazı değerleri ve malondialdehid (MDA) değerleri kendi aralarında karşılaştırıldı. N-asetilsistein kullanan olgularda tedavi sonrası FEV1, PO2 ve Sat O2 ortalama değerleri tedavi öncesi değerlerden anlamlı olarak yüksekti (p<0.001). Ortalama MDA değeri ise NAS kullananlarda tedavi sonrası, öncesine göre anlamlı olarak düşmüştü (p<0.001). NAS kullanmayanlarda ise tedavi öncesi ve sonrası çalışılan tüm parametreler açısından anlamlı bir farklılık yoktu. N-asetilsistein'in KOAH tedavisinde faydalı olabileceği ve olgu sayısının daha fazla olduğu büyük randomize çalışmalar ile desteklenmesi gerektiği sonucuna varıldı.Article Lenfosit Alt Tiplerinden Cd4 ve Cd8'in Plevra Sıvılarının Ayırıcı Tanısındaki Rolü(2003) Dülger, Haluk; Uzun, Kürşat; Sezgi, Cengizhan; İşlek, Ayten; Erkoç, Reha; Özbay, BülentAmaç: Tüberküloz (tb) plörezi gecikmiş tipte bir hipersensitivite reaksiyonu ile meydana gelmektedir. Çeşitli çalışmalarda CD4'ün tb plörezilerde periferik kanla karşılaştırıldığında plevra sıvısında periferik kana göre daha fazla arttığı gösterilmiştir. Bu çalışmada çeşitli nedenler ile plevra sıvısı gelişen olgularda serum ve plevra sıvılarında CD4 ve CD8 bakılarak bunların ayırıcı tanıdaki rolü araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 88 plevra sıvılı olgu alınmıştır. Olgular 4 gruba ayrılmıştır (l- tb, 2-parapnömonik efüzyon, 3- malignite, 4- transuda). Bulgular: Çalışmada elde edilen değerlere göre tb plörezilerin ortalama serum CD4, CD8 ve plevra CD4 değerleri pnömonili olguların ortalama değerlerinden istatistiksel olarak yüksekti. Ayrıca tb olguların plevra CD4 değeri serum CD4 değerinden anlamlı derecede yüksekti. Sonuç: Bu değerler tüberküloz ve pnömoniye bağlı plörezilerde plevra CD4 bakılmasının ayırıcı tanıda rolü olabileceğini düşündürmektedir.Conference Object Pulmonary Hypertension Frequency in Patients With Chronic Obstructive Pulmonary Disease Exposed To Biomass or Tobacco Smoke(European Respiratory Soc Journals Ltd, 2012) Sertogullarindan, Bunyamin; Gumrukcuoglu, Hasan Ali; Sezgi, Cengizhan; Akil, Mehmet AtaArticle Trakeobronşial Obstrüksiyonlarda Multidedektör Bt Sanal Bronkoskopi(2004) Sezgi, Cengizhan; Yuca, Köksal; Temizöz, Osman; Sakarya, M. Emin; Harman, Mustafa; Uzun, Kürşat; İşlek, AytenAmaç: Trakeobronşial stenozu bulunan hastalarda multidedektör bilgisayarlı tomografi (MDBT) ile yapılan sanal bronkoskopinin fiberoptik bronkoskopi ile karşılaştırılması ve tanı değerinin değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Nisan 2003 ile Nisan 2004 tarihleri arasında trakeobronşial stenozu bulunan 29 hastaya multidedektör BT ile sanal bronkoskopi ve fiberoptik bronkoskopi incelemeleri yapıldı. BT incelemesi 4x1 kolimasyon kullanılarak multidedektör BT cihazı ile yapıldı. Sanal bronkoskopi bulguları fiberoptik bronkoskopi bulguları ile karşılaştırıldı. Bulgular: Obtrüksiyon yapan 36 lezyohun 33'ü sanal bronkoskopi ile belirlendi. Trakeobronşial stenozun belirlenmesinde sanal bronkoskopi bulgularının duyarlılığı yüksek bulundu (sensitivitesi %92, spesi-fisitesi %96). Sonuç: Multidedektör BT sanal bronkoskopi trakeobronşial stenozların değerlendirilmesini sağlayan noninvaziv güvenilir bir yöntemdir. Bununla birlikte, çevre yapıların değerlendirilmesi ve optimal oryantasyonun sağlanması için aksial ve multiplanar rekonstrükte BT görüntüleriyle birlikte değerlendirilmelidir.