Browsing by Author "Soyoral, Yasemin Usul"
Now showing 1 - 20 of 31
- Results Per Page
- Sort Options
Article Assessment of Internal Jugular Vein Thrombosis Due To Central Venous Catheter in Hemodialysis Patients: a Retrospective and Prospective Serial Evaluation With Ultrasonography(Sage Publications inc, 2012) Yardim, Hasan; Erkoc, Reha; Soyoral, Yasemin Usul; Begenik, Huseyin; Avcu, SerhatAim: We aimed to evaluate the frequency of catheter-related internal jugular vein (IJV) thrombosis, associated factors, and the anatomical variations of IJV in hemodialysis patients. Material and methods: Hemodialysis patients were evaluated with B-mode ultrasonography (USG). Participants in the prospective group were evaluated using USG prior to catheter insertion, 10 days after catheter insertion, at the time of catheter removal, and 15 days after removal. Results: The rate of thrombosis was increased correlated with the number of catheter insertions. These rates were 14%, 15%, and 47% in those undergoing catheter insertion once, twice, and three times, respectively (P < .05). The anatomical variations of IJV were 21% in the retrospective cases. No significant relationship was found between anatomical variations and thrombosis and between some biochemical parameters and thrombosis. Conclusion: Catheter-related IJV thrombosis is frequent in hemodialysis patients. Long catheter remaining time and repeated catheterization increase the thrombosis rate.Article The Assessment of the Diet Knowledge Level and Daily Dietary Practice of the Relatives of Hemodialysis Patients(Drunpp-sarajevo, 2012) Emre, Habib; Soyoral, Yasemin Usul; Begenik, Huseyin; Erdur, Mehmet Fatih; Kucukoglu, Mehmet Emin; Erkoc, RehaObjectives: In this study, we aimed to investigate the level of nutrition and diet knowledge and the daily dietary practices of the relatives of hemodialysis patients. Material and Methods: We recruited 39 relatives whose patients receiving hemodialysis, and who provided the patient's dietary needs. The questionnaire containing questions regarding daily salt, water, potassium and phosphate intakes was conducted to the patient's relatives. The questionnaire results were reflected to the graphics with numbers and percentages. Results: The patient's relatives had sufficient information about the salt and water intakes, but they were not very sensitive to use their dietary knowledge during their daily practice. The relatives did not have enough information about the foods which containing phosphate and potassium and the clinical situations/complications related to the phosphor and potassium. Conclusions: The nutrition and diet education should be also provided to the patients' relatives. Besides the education, the patients and the relatives should be followed up periodically to see if they apply their knowledge. The relatives especially should be instructed about foods containing salt, phosphate and potassium.specialization-in-medicine.listelement.badge Association of Serum Rbp-4 Level With Clinical and Biochemical Parameters in Hemodialysis Patients(2014) Canbaz, Esra Turan; Soyoral, Yasemin UsulTuran Canbaz E. 'Hemodiyaliz Hastalarında Serum RBP-4 Düzeyinin Klinik ve Biyokimyasal Parametrelerle İlişkisi' Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Uzmanlık Tezi, Van 2014 RBP-4, insülin direncine neden olduğu gösterilmiş olan bir adipositokindir. Serum RBP4 konsantrasyonları obezite, bozulmuş glukoz toleransı ve tip 2 diabeti olan insülin dirençli kişilerde yüksek bulunmuştur. RBP-4 renal yolla atılan bir molekül olduğundan, renal yetmezlikte serum düzeyleri artmaktadır. Hemodiyaliz hastalarında kardiyovasküler hastalıklar mortalitenin en önemli nedenidir. Kardiyovasküler mortaliteye insülin direnci, inflamasyon ve aterosklerozun katkısı bulunmaktadır. Bu çalışmada inflamasyon ve insülin direncinin sıkça bulunduğu hemodiyaliz hastalarında serum RBP-4 düzeyinin klinik ve biyokimyasal parametrelerle ilişkisinin araştırılması amaçlandı. Çalışmaya en az 6 aydır son dönem böbrek yetmezliği nedeniyle haftada 3 kez hemodiyalize giren 54 hasta dahil edildi. Hastaların yaş ortalaması 44±14,3 olup 29'u erkek ve 25'i kadındı. 18 yaşından küçük, diabeti, aktif inflamasyonu ve KBY dışında kronik inflamatuar hastalığı olanlar çalışma dışı bırakıldı. Kontrol grubu 23 sağlıklı gönüllü bireyden oluşturuldu. Kontrol grubu olarak alınan sağlıklı gönüllülerin yaş ortalaması 43±17,8 olup 15'i erkek, 8'i kadındı. Serum RBP-4 düzeyleri ELISA yöntemiyle bakıldı. Hasta ve kontrol gruplarında ayrıca hemogram, CRP, biyokimya (glukoz, kreatinin, üre, BUN,total protein, albümin, sodyum, potasyum, kalsiyum, fosfor, ALT, AST, total kolesterol, LDL-kolesterol, HDL- kolesterol, trigliserid), demir, total demir bağlama kapasitesi, ferritin, fT4, TSH, PTH, insülin çalışıldı. Ayrıca çalışmaya dahil edilen tüm bireylerin boy, kilo, VKİ, bel çevresi, kalça çevresi, bel/kalça oranı, sistolik TA ve diastolik TA değerleri ölçülerek kaydedildi. HD hastalarında RBP-4 düzeyi sağlıklı kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı yüksek saptandı (p<0,05). HD hastalarında serum RBP-4 düzeyi ile TDBK arasında pozitif korelasyon saptandı (p < 0,05; r =0,274). Kontrol grubunda serum RBP-4 düzeyi CRP ile pozitif koreleydi. (p< 0,05; r= 0,448) Bu veriler ışığında böbreklerden elimine olan RBP-4 düzeyinin hemodiyaliz hastalarında artmış olmakla birlikte biyokimyasal ve klinik parametreler üzerine belirgin bir etkisinin olmadığı söylenebilir. Ancak insülin direnci, inflamasyonla ikişkisi daha önceki çalışmalarda belirlenmiş olan RBP-4'ün hemodiyaliz hastalarında özellikle kardiyak parametreleri de içeren daha geniş ölçekli populasyonda yapılacak çalışmalara ihtiyaç vardır.Article Azigos Vein: Is It a Malposition or an Alternative(Turk Nefroloji Diyaliz Transplantasyon dergisi, 2011) Emre, Habib; Soyoral, Yasemin Usul; Begenik, Huseyin; Demirkiran, Davut; Erdur, Fatih Mehmet; Gumrukcuoglu, Hasan Ali; Erkoc, RehaUse of a temporary central venous catheter is common practice in hemodialysis therapy. One of the most common complications of central venous catheterization is catheter malposition. Cannulation of the azygos vein (particularly the azygos arch) is a rare but hazardous catheter malposition that carries a substantial risk of perforation, thrombosis and vascular stenosis. On the other hand, the azygos vein can be used for vascular access in patients whose superior vena cava and inferior vena cava are thrombosed. We present a case where the required blood flow for hemodialysis was provided by a dilated azygos vein due to superior vena cava obstruction.Article Bir Hemodiyaliz Hastasında Fistül Veninde Kısmi Tromboza Bağlı Pulmoner Tromboemboli(2010) Erkoç, Reha; Öztürk, Ümit; Beğenik, Hüseyin; Kara, Sonat Pınar; Akoğlu, Ayşe Balım; Soyoral, Yasemin UsulHemodiyaliz hastalarında normal popülasyona görepulmoner emboli insidansı daha düşüktür. Bupulmoner emboli tanısı alan bir hemodiyaliz olgusunumudur. son bir yıldır hemodiyaliz ile takipliolmak üzere 3 yıllık son dönem böbrek yetmezliğiolan 18 yaşında erkek hasta kliniğimize göğüs ağrısıve dispne nedeniyle başvurdu. Bu şikayetleri fistülvenindeki kısmi bir trombüsün tedavisinden sonragelişmişti. Fizik muayene ve labaratuardeğerlendirmesinde pulmoner emboli düşünüldü.Çekilen multislice BT’de; her iki pulmoner arterdeemboli saptandı. Hemodiyaliz hastalarında fistülleilgili probleme eşlik eden dispne ve göğüs ağrısıdurumlarında; her ne kadar normal popülasyonagöre düşük ihtimalli olsa da klinik aciliyeti olanpulmoner tromboemboli akılda tutulmalı ve bunayönelik değerlendirme yapılmalıdır.Article Comparison of the Automated Cell Counter and Manual Method for the Assessment of Dialysis Fluids in Peritoneal Dialysis Patients(Drunpp-sarajevo, 2011) Soyoral, Yasemin Usul; Begenik, Huseyin; Aldemir, Mehmet Naci; Baran, Ali Irfan; Emre, Habib; Karahocagil, Mustafa Kasum; Erkoc, RehaObjective: To compare the accuracy of automated cell counter and the manual methods for the peritoneal fluid assessments in peritoneal dialysis patients. Material and Method: We analyzed 72 peritoneal fluid samples collected under sterile conditions from 27 patients with peritonitis (15 female; 12 male) following by the peritoneal dialysis unit of Yuzuncu Yil University Medical Faculty. The white blood cell counts of these peritoneal fluid samples were assessed by the both manual method and the automated cell counter. Results: The white blood cells were usually higher in the automated cell count method than the manual method (p<0,01). In 5 subjects, white cell counts were less than 100 cell/mu L in the manual method, but were more than 100 cell/mu L in the automated counter. There was a significant correlation between the manual and automated methods in terms of cell counts (p<0.01, r = 0.79). We also found good correlation between the two methods when WBC counts were greater than 300 cell/mu L (r = 0.87). Conclusions: There is a good correlation between the automated method and the manual methods for the assessment of peritoneal fluid samples in CAPD patients. However, in the assessment of fluids with less than 300 cell/mu L, the manual method should be preferred for critical clinical decisions.Article Correlation of 24-Hour Urine Sodium, Potassium and Calcium Measurements With Spot Urine(Modestum Ltd, 2013) Kara, Pinar Sonat; Erkoc, Reha; Soyoral, Yasemin Usul; Begenik, Huseyin; Aldemir, Mehmet NaciIn this study, we analyzed the correlation of sodium(Na), potassium(K) and calcium(Ca) amounts with spot urine(SU) and 24-hour urine(24-HU) collected as 8-hour portions. 21 hypertensive patients and 21 normotensive individuals were enrolled in the study. Na, K and Ca were studied in three sequential 8-hour urine samples and with the sum of three, 24-HU samples of the cases. Sodium/creatinine, potassium/creatinine, and calcium/creatinine were studied in fasting SU and serum Na, K and creatinine were studied. A significant correlation was found between the SU sodium/creatinine ratio and the Na amount in each 8-hour urine collections, and the Na amount in the 24-hour urine in hypertensive patients, the control group, and when all patients were evaluated together. When all group were evaluated together for Ca, a significant correlation was determined between the SU calcium/creatinine ratio and the Ca amount in all three 8-hour urine collections. The Na amount in the 24-HU may be estimated both with the SU Na/creatinine ratio and the 8-hour urine collection; SU does not have clinical significance for potassium. However, it may be estimated with 8-hour urine collections; SU may help roughly for calcium, and the collected urine gives higher correlation coefficients.Article The Course of Hypercalciuria and Related Markers of Bone Metabolism Parameters Associated With Corticosteroid Treatment(Taylor & Francis Ltd, 2012) Duzen, Omer; Erkoc, Reha; Begenik, Huseyin; Soyoral, Yasemin Usul; Aldemir, Mehmet NaciBackground and objective: Prolonged corticosteroid (CS) use induces osteoporosis; the pathogenesis of this condition is multifactorial and includes CS-induced hypercalciuria. We investigated the course of hypercalciuria and related markers of bone metabolism parameters during and after the CS treatment. Materials and Methods: We recruited 42 patients who were taking at least 10 mg/day of methylprednisolone or an equivalent dose of CSs for at least 30 days. The 24-h urinary calcium and sodium, a spot urinary calcium/creatinine ratio, and urinary deoxypyridinoline were measured prior to the treatment, at day 7, at days 30-60, and after the cessation of the treatment. Additionally, the serum levels of phosphorus, calcium, alkaline phosphatase (ALP), albumin, creatinine, osteocalcin, and parathyroid hormone (PTH) were analyzed. Results: The 24-h urinary calcium excretion was significantly increased at day 7 (182.2 +/- 158.6 mg/day; p < 0.001) and at days 30-60 (196.9 +/- 167.8 mg/day; p < 0.001) compared with baseline (98.7 +/- 88.1 mg/day) and returned to basal level after the cessation of the CSs (118.9 +/- 90.2 mg/day; p = 0.725). The urinary deoxypyridinoline level was significantly higher at days 30-60 compared with basal level. The serum osteocalcin level was decreased at days 30-60 when compared with day 7. No significant changes were detected in the PTH, phosphorus, creatinine, and ALP levels. Conclusions: CS treatment induces hypercalciuria just after starting the treatment until the end of it. CS-induced hypercalciuria promptly improved after cessation of the treatment. By days 30-60, the excretion of urinary deoxypyridinoline was accompanied by hypercalciuria. The serum osteocalcin level was decreased at days 30-60 when compared with day 7.Article Dialysis Therapy for Lactic Acidosis Caused by Metformin Intoxication: Presentation of Two Cases(Sage Publications Ltd, 2011) Soyoral, Yasemin Usul; Begenik, Huseyin; Emre, Habib; Aytemiz, Enver; Ozturk, Mustafa; Erkoc, RehaMetformin is an oral antidiabetic, which is frequently used in the treatment of type II diabetes mellitus. Serious side effects may be seen during the administration of high doses of metformin. Two cases of lactic acidosis due to ingestion of high dose metformin for suicidal purposes have been presented here; in both cases, clinical improvement was seen with bicarbonate hemodialysis.Article Dış Merkezde Renal Transplantasyon Yapılmış Olan Hastalarda Posttransplant Takip Sonuçlarımız(2021) Acar, İsmail; Soyoral, Yasemin Usul; Begenik, HüseyinAmaç: Yurt dışında ve yurt içinde farklı merkezlerde böbrek nakli olan ve sosyoekonomik, ulaşım gibi nedenlerle kendi merkezlerinde takipleri yapılmayan hastalardaki posttransplant takip sonuçlarını sunmayı amaçladık Gereç ve Yöntem: En az bir yıldır kliniğimizde takip edilen ve canlı vericiden böbrek nakli olan 167 hasta çalısmamıza dahil edildi. Hastaların ilk 3 aylık takipleri nakil oldukları merkezlerde yapıldığından, hastaların 3. aydan sonraki verileri değerlendirildi. Türkiye’de ve yurt dışında böbrek nakli olan hastaların klinik ve laboratuvar verileri karşılaştırıldı. Ayrıca preemptif hastalar ile preemptif olmayan hastalar da karşılaştırıldı. Bulgular: Hastaların 51’i kadın, 116’sı erkekti. Renal transplantasyon sonrası takip süresi 51,5±46,9(3-268) ay idi. Hastaların 43’ünde(%26) renal transplantasyon preemptif olarak yapılmıştı. Hastaların 39’una yurt dışında, 128’ine de yurt içinde böbrek nakli yapılmıştı. Preemptif ve nonpreemptif gruplardaki ortalama kendi merkezlerine sevk sıklığı sırasıyla yıllık 1,5±1,9 ve 1,02±1,7 idi. Hastaların kliniğimizdeki takiplerinde preemptif grupta ortalama serum kreatinin değerleri 1,4±0,7 mg/dl, preemptif olmayan grupta ise 1,3±0,5 mg/dl idi. Hastaların kullandıkları immünsüpresif tedaviler, yurtiçi ve yurtdışında nakil yapılan hastalarda benzerdi(sırasıyla %92,3 ve %89,8). Greft sağkalımı 1. yıl %100 ve 5. yıl %97, hasta sağkalımı ise 1. yıl %100 ve 5. yıl %100 olarak bulundu. Sonuç: Kliniğimizde takip edilen böbrek nakilli hastaların greft ve hasta sağkalımı, aktif böbrek nakli yapan merkezler ile benzer bulundu.Article Evaluation of Clinical and Laboratory Factors Affecting Bone Mineral Density Measurements in Patients With Kidney Transplant(Elsevier Science inc, 2022) Hannarici, Zekeriya; Ucler, Rifki; Yildiz, Saliha; Soyoral, Yasemin Usul; Alay, MuratHistological evidence of osteodystrophy and osteopenia is encountered in most patients who have under-gone successful renal transplantation. Renal transplantation may be beneficial for correcting uremia-related problems in end-stage renal disease patients; however, its benefit is limited in bone metabolism disorders. The present study aims to evaluate bone mass measurements and investigate the influencing factors in patients with renal transplant. One hundred and eighteen patients (83 males and 35 females) with a mean age of 40.2 +/- 11.8 yr (range 20-67) were included in the present study. The laboratory and the clinical data of the patients were retrospectively analyzed. The association between bone mineral density (BMD) measurements and the demographic characteristics of the patients, serum creatinine, parathormone, calcium, phosphorous, alkaline phosphatase, 25-hydroxyvitamin D and the glomerular filtration rate were evaluated. Of the patients, 23.7% (n =28) had normal, 48.3% (n = 57) had osteopenic and 28% (n = 33) had osteoporotic BMD values. A signifi-cant positive correlation was determined between the body mass index (BMI) and the BMD measurement results (p = 0.001; r = 0.385). A negative correlation was determined between the BMD values and the serum parathormone (p = 0.012; r =-0.237). BMD values were significantly lower in the group that had not received mammalian target of rapamycin (mTOR) inhibitor (p = 0.026). Conclusion: BMI values, mTOR inhibitor treatment and serum parathormone levels had an effect on the BMD measurement values.specialization-in-medicine.listelement.badge Evaluation of Urinary Tract Infections in Haemodialysis Patients(2012) Türkel, Adnan; Soyoral, Yasemin UsulKronik böbrek yetmezliği hastalarında, üremi ile ilişkili lenfosit ve granülosit fonksiyonlarında bir çok bozukluk görülmektedir. Bu bozukluklar böbrek yetmezlikli hastaların infeksiyonlara duyarlılığını arttırır. Diyaliz hastalarında tedavi ile ilgili ve altta yatan hastalıklar nedeni ile de infeksiyonlara bir yatkınlık söz konusudur. Üremik hastalarda bakteriyel infeksiyonların sıklığının yanı sıra şiddeti de artmıştır. İdrar yolu infeksiyonları hemodiyaliz hastalarında saptanan enfeksiyonların miksiyon ile bağlantılı semptomların ve idrar yolu enfeksiyonu semptomlarının önemli bir kısmını oluşturur. Hemodiyaliz hastalarının çoğu oligürik olduğundan dolayı görülme sıklığı azalmaktadır. Bu nedenle idrar yolu enfeksiyonu tanısı gözden kaçabilmektedir.Çalışmaya alınan 81 hemodiyaliz hastasının 41'i (%50,6) erkek, 40'ı (%49,4) kadın olup yaş ortalaması 52,04±14,99 yıl idi. Hastaların KBY ve hemodiyaliz (HD) süreleri 6 ile 150 ay arasında değişmekteydi. Ortalama KBY süresi 77,0±33,6 ay ve ortalama hemodiyaliz süresi 56,3±33,3 ay idi. Çalışmaya en az 6 ay süreyle haftada 3 kez hemodiyalize giren 18 yaşından büyük KBY'li hastalar alındı. Malignite tanısı olan ve idrar yolu enfeksiyonu dışında tanılı başka enfeksiyon tablosu olan hastalar çalışmaya dahil edilmedi.İdrar yolu enfeksiyonu varlığı açısından değerlendirilmek üzere toplam 81 hastadan tam idrar tetkiki (TİT) çalışıldı. İdrar yolu enfeksiyonu semptomu (dizüri, ateş, piyüri vb.), lökositüri ve /veya idrar kültürü pozitif olan 23 hastaya kültür antibiyogram sonucuna uygun antibiyotik tedavisi verildi. İYE olan grubun 15'i (%65,2) erkek, 8'i (%34,8) kadın olup yaş ortalaması 58,2±12,2 yıl idi.İdrar yolu enfeksiyonu olan grup ile İdrar yolu enfeksiyonu olmayan grubun demografik özellikleri yaş, sistolik KB (mmHg), diyastolik KB (mmHg), KBY Süresi (ay), rezidü idrar miktarı (cc), hemodiyaliz Süresi (ay), cinsiyet, SDBY nedeni, eşlik eden ek hastalık durumu açısından, hemogram, biyokimyasal ve hormonal tetkikleri (Hemoglobin, MCV, Lökosit, Nötrofil, Trombosit, Üre, Kreatinin, Glukoz, Sodyum, Potasyum, Kalsiyum, Fosfor, Total protein, Albümin, ALT, ALP, CRP, PTH, Ferritin) parametreleri karşılaştırıldı.Sonuç olarak çalışmaya alınan hastalardan İYE saptanan grup ile İYE saptanmayan grup arasında demografik özellikleri karşılaştırıldığında yaş, KBY süresi ve rezidü idrar miktarı açısından istatistiksel olarak anlamlı fark vardı(p<0,05). Yaşlılarda, KBY süresi uzun olanlarda ve rezidü idrar miktarı az olanlarda İYE insidansı yüksek idi. Gruplar arasında cinsiyet, sistolik ve diyastolik kan basınçları açısından anlamlı fark bulunmadı. İnflamasyon belirteçleri olarak kullandığımız CRP, WBC ve nötrofil İYE saptanan gruptaki hastalarda anlamlı yüksekti (p<0,05). İYE saptanmayan grup ile lökositüri ve hematüri açısından anlamlı fark bulundu (p<0,05). İdrarda lökosit ve eritrosit sayısı İYE saptanan grupta daha yüksek idi. Fakat her iki grubun plazma kreatinin, PTH, ferritin ve glukoz seviyeleri arasında anlamlı bir fark yoktu.Sonuç olarak; HD hastalarında İYE değerlendirdiğimiz bu çalışmada yaşlılarda, KBY süresi uzun olanlarda ve rezidü idrar miktarı az olanlarda İYE insidansı yüksek bulundu. İnflamasyon belirteçleri olarak kullanılan CRP, WBC ve nötrofil İYE saptanan gruptaki hastalarda anlamlı yüksekti. Tedaviye cevap vermeyen 4 hastada pyosistis saptanarak tedavi edildi.Bu sonuçların ışığında hemodiyaliz hastalarında idrar yolu enfeksiyonun tanısının gözden kaçabileceği unutulmamalıdır. Hastaya yaklaşımda normal populasyonda İYE semptomları olan ateş, dizüri gibi klinik semptomların ve idrar bulgularının HD hastalarında daha az sıklıkta görülebileceği ve semptomatik hastalarda şiddetli İYE tablosunun olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Özellikle oligürik HD hastaları nedeni açıklanamayan sepsis,inflamasyon ve enfeksiyon durumlarında İYE ve pyosistis yönünden değerlendirilmelidir.İdrar bulgularının HD hastalarında İYE'nu predikte etmedeki rolünün açığa kavuşması için geniş ölçekli çalışmalara ihtiyaç vardırArticle Fenofibrate-Induced Rhabdomyolysis in a Patient With Chronic Renal Failure Due To Nephrotic Syndrome: a Rare Case Report(Pergamon-elsevier Science Ltd, 2012) Erdur, Fatih Mehmet; Soyoral, Yasemin Usul; Emre, Habib; Begenik, Huseyin; Canbaz, Esra Turan; Erkoc, RehaObjectives: Fenofibrate is a fibric acid derivative that is used alone or combination with statins in the treatment of hyperlipidemia. These drugs have potential risks, including rhabdomyolysis and acute renal failure. Despite reports of rhabdomyolysis with the use of fenofibrate alone or with statin-fibrate combinations, there have been no cases of rhabdomyolysis described when fenofibrate was used alone to treat patients with chronic renal failure owing to nephrotic syndrome. Design and methods: We report on a 26-year-old male who presented with fenofibrate-induced rhabdomyolysis with chronic renal failure due to nephrotic syndrome. Results: After the discontinuation of fenofibrate, the patient was treated with intravenous fluid replacement and urine alkalization. Subsequently, his clinical and biochemical findings improved. Conclusions: Before starting fenofibrate therapy, the causes of secondary hyperlipidemia, especially nephrotic syndrome, should be investigated. In the presence of chronic renal failure and hypoalbuminemia, the fenofibrate dose should be adjusted. Physicians should be aware of the potential toxicities of fenofibrate, and patients should be informed about its potential side effects. (C) 2011 The Canadian Society of Clinical Chemists. Published by Elsevier Inc. All rights reserved.Editorial Fenofibrate-Induced Rhabdomyolysis in a Patient With Stage 4 Chronic Renal Failure Due To Diabetes Mellitus(Pakistan Medical Assoc, 2012) Soyoral, Yasemin Usul; Canbaz, Esra Turan; Erdur, Mehmet Fatih; Emre, Habib; Begenik, Huseyin; Erkoc, RehaRhabdomyolysis is defined as a pathological condition of skeletal muscle cell damage leading to the release of toxic intracellular components into the circulation. Several factors may lead to rhabdomyolysis. Fenofibrate is a fibric acid derivative agent that is used in the treatment of hyperlipidaemia. Although several case reports of rhabdomyolysis have been reported due to the combination of statin and fenofibrate, fenofibrate alone rarely causes rhabdomyolysis. When administering fenofibrate in chronic renal failure, dose should be adjusted. Here, we report a case with fenofibrate-induced rhabdomyolysis in a patient with chronic renal failure.Article Fsgs Ile Presente Olan Mide Karsinomu Olgusu(2010) Dülger, Cumhur; Özen, Süleyman; Soyoral, Yasemin Usul; Erkoç, Reha; Bulut, GülayAmaç: Tümörlere membranöz glomerulonefritler eşlik edebilmekle beraber daha nadir olarak fokal segmental glomerülosklerozun da eşlik ettiği bildirilmektedir. Böbrek bulgularının kanser tanısından önce ortaya çıkması da nadir görülen bir durumdur. Olgu Sunumu: 70 yaşında kadın hasta, ayağında şişlik nedeni ile 10 ay kadar önce nefroloji kliniğine başvurdu. Nefrotik sendrom nedeniyle yapılan biyopside yetersiz materyal geldi ve hasta biyopsi tekrarını kabul etmeyerek takipten çıktı. Yapılan malignite taramasında bir özellik bulunmadı. Şikayetlerinin artması üzerine tekrar kliniğe başvuran hastada, kreatinin değerinin 1.7’ ye yükseldiği saptandı. Tekrarlanan böbrek biyopsisinde global sklerotik glomerüllerin yanı sıra normal glomerüller ve segmental skleroz gösteren 3 glomerül dikkati çekti. Bu glomerüllerde ayrıca, visseral epitelyumda fokal hiperplazi, bowman kapsülü ve fokal sineşiler görüldü. Bu bulgulardan başka, genellikle tek tek duran bazıları küçük topluluklar yapan, büyük çekirdekli, belirgin nükleol içeren seyrek atipik hücreler görülmesi üzerine immunohistokimyasal çalışma yapıldı. Bu hücreler, CD38 ve LCA ile negatif, sitokeratin ile kuvvetli pozitif boyanma gösterdi. Böbrek biyopsisi fokal segmental glomerüloskleroz olarak değerlendirilen hastaya aynı zamanda malign epitelyal tümör metastazı tanısı kondu. Hastanın, eş zamanlı ortaya çıkan asit sıvısı incelemesinde, malign epitelyal tümör hücreleri bulundu. Batın ultrasonografisinde mide duvarında kalınlaşma bulunması üzerine yapılan mide endoskopisinde kitle tesbit edildi. Alınan mide biyopsi örneğinde diffüz adenokarsinom tanısı kondu. Sonuç: Olgu, nefrotik sendrom bulguları ile gelmesi ve fokal segmental glomerülosklerozun nadir olarakmalignitelere eşlik etmesi nedeniyle sunulmaya değer bulundu.specialization-in-medicine.listelement.badge Hemodiyaliz Hastalarında Serum Vaspin Düzeylerinin Klinik ve Biyokimyasal Parametreler ile İlişkisi(2012) Demirkıran, Davut; Soyoral, Yasemin UsulVaspin yeni tanımlanmış bir adipositokin ailesi üyesi olup yapılan çalışmalarda insülin direnci, inflamasyon ve aterosklerozis üzerinde etkilerinin olduğu tahmin edilmektedir. Diyaliz hastalarının mortalitesinin yarıdan fazlasının nedenini kardiovasküler nedenler oluşturmaktadır. Kardiyak nedenli mortaliteye katkısı bulunan insülin direnci, inflamasyon ve aterosklerozun yaygın görüldüğü diyaliz hastalarındaki vaspin düzeyinin etkilerine ilişkin sınırlı bilgi mevcuttur. Biz bu çalışmada hemodiyaliz hastalarında vaspin düzeylerinin belirlenmesi, klinik ve biyokimyasal parametrelerle ilişkisinin araştırılmasını amaçladık.Bu çalışmaya 44 hemodiyaliz hastası (yaş ortalaması 49,7±16,8; 23'ü erkek) ve 22 sağlıklı kontrol grubu (yaş ortalaması 43,5±18;14'ü erkek) dâhil edildi. 6 aydan az süreyle diyalize giren, 18 yaşından küçük, diyabeti ve aktif inflamasyonu olanlar çalışmadan dışlandı. Açlık serum vaspin düzeyi ELİSA metoduyla (Human vaspin ELISA, Adipogen, South Korea) değerlendirildi. Ve çeşitli klinik ve biyokimyasal parametreler ölçüldü. Hemodiyaliz hastaları vaspin düzeyine göre iki gruba ayrıldı (Vaspin düzeyi düşük olan grubun yaş ortalaması 50,5±18,4;13'ü erkek, yüksek olan grubun yaş ortalaması: 49,0±15,5;10'u erkek ).Ve iki grup boy, vücut ağırlığı, VKİ, bel ve kalça çevresi, bel/kalça oranı, sistolik ve diastolik kan basıncı, glukoz, total kolesterol, LDL kolesterol, HDL kolesterol, trigliserid, üre, kreatinin, total protein, albümin, sodyum, potasyum, kalsiyum, fosfor, demir, TDBK, ferritin,sT4,TSH, PTH, insülin, CRP ve sedimantasyon açısından karşılaştırıldı. İki grup arasında diyaliz süresi, yaş ve cinsiyet açısından istatistiksel farklılık yoktu. Hemoyaliz hastaları ve sağlıklı kontrol grubu arasında vaspin düzeyleri açısından fark saptanmadı (sırasıyla; 0,87±0,17; 0,93±0,19, p=0,224).Sonuç olarak biz bu çalışmada; HD hastalarındaki vaspin düzeyinin sağlıklı kontrol grubundan farklı olmadığını bulduk. Bu sonuç daha önceki çalışmalarda gösterildiği gibi vaspinin renal yolla ekskrete edilmediğini teyid etmektedir. Vaspin düzeyi yüksek ve düşük olan HD hastalarında sadece ferritin PTH ve TSH düzeyinin anlamlı yüksek olduğunu bulduk. HD hastalarında vaspin düzeyi ile TDBK arasında negatif korelasyon mevcutken CRP, sedimantasyon, PTH ve TSH arasında anlamlı fakat zayıf pozitif korelasyon mevcuttu.İnsülin direncinin göstergesi olan HOMA-IR ve diğer antropometrik ölçümlerle vaspin arasında ilişki bulunamadı.Bu sonuçların ışığında insülin direncinin sıklıkla eşlik ettiği HD hastalarında insülin duyarlaştırıcı sitokin olarak bilinen vaspin düzeyinin klinik ve biyokimyasal parametreler üzerine belirgin bir etkisinin olmadığını düşünmekteyiz. Bu konunun açığa kavuşması için daha geniş ölçekli çalışmalara ihtiyaç vardır.Article Hydrocephaly Secondary To Central Vein Thrombosis in a Hemodialysis Patient(Professional Medical Publications, 2012) Emre, Habib; Soyoral, Yasemin Usul; Erdur, Fatih Mehmet; Begenik, Huseyin; Sayin, RefahNeurological disorders can be observed in hemodialysis patients due to uremic encephalopathy, electrolyte imbalance, infection, medications, glucose intolerance, hypoxia and psychiatric disorders. We present a case of hydrocephalus consequent to central vein thrombosis that is rarely seen in an adult hemodialysis patient and which causes neuro-psychiatric symptoms.Article The Importance of Oxidative Stress in Patients With Chronic Renal Failure Whose Hypertension Is Treated With Peritoneal Dialysis(Wiley, 2011) Demirci, Serafettin; Sekeroglu, Mehmet Ramazan; Noyan, Tevfik; Koceroglu, Rusen; Soyoral, Yasemin Usul; Dulger, Haluk; Erkoc, RehaIncreased oxidative stress is a well-known phenomenon in dialysis patients. However, the contribution of hypertension to the oxidative stress in peritoneal dialysis patients has not yet been assessed. The present study aimed to investigate if hypertension had an additional effect on oxidative stress in peritoneal dialysis patients. A total of 50 patients treated with peritoneal dialysis were divided into two groups: The patients with mean of last three blood pressure results as 135/90 mmHg and above were considered hypertensive, the patients with lower blood pressure were considered normotensive. The control group included 25 healthy individuals. Serum malondialdehyde (MDA), advanced oxidation protein product (AOPP), myeloperoxidase (MPO), catalase (CAT) and glutathione peroxidase (GSH-Px) levels were measured in all groups. MDA level, an indicator of lipid peroxidation, was significantly higher in the hypertensive group compared to the control group, while the increase in the normotensive group was not significant. However, the difference between the hypertensive and normotensive groups was significant. The levels of AOPP, an indicator of protein oxidation level, and MPO, an indicator of neutrophil activation, were not different between the groups, while the activities of antioxidant CAT and GSH-Px decreased in both normotensive and hypertensive groups compared to the control group, and there was no significant difference between the patient groups. This study shows that both normotensive and hypertensive peritoneal dialysis patients have increased-oxidative stress and decreased antioxidant levels and hypertension might have an additional effect on oxidative stress by increasing MDA level in peritoneal dialysis patients. Copyright (C) 2011 John Wiley & Sons, Ltd.Article Intravascular Large B-Cell Lymphoma Presenting With Anasarca-Type Edema and Acute Renal Failure(Taylor & Francis Ltd, 2013) Bilgili, Serap Gunes; Yilmaz, Deniz; Soyoral, Yasemin Usul; Karadag, Ayse Serap; Bayram, IrfanIntravascular lymphoma (IVL) is a rare extra nodal subtype (usually of B-cell origin) presenting with infiltration of large neoplastic lymphocytes into lumina of blood vessels, leading to vascular occlusion. The early diagnosis is very crucial, however it is usually diagnosed postmortem investigation in most of the cases. A 56-year-old female presented with elevated creatinine level, and anasarca-type edema that superimposed with hard, indurated, erythematous plaques extending to inguinal region, abdomen, anterior aspect of chest, and face. B-cell IVL was confirmed with skin biopsy. The patient had some degree of clinical improvement following chemotherapy. B-cell IVL presenting with anasarca edema was not previously reported in the literature. Even if its rarity, IVL should be considered in the differential diagnosis of renal failure with anasarca edema.Letter Non-Secretory Multiple Myeloma in a Hemodialysis Patient With Hypercalcemia(Galenos Yayincilik, 2012) Erdur, Fatih Mehmet; Soyoral, Yasemin Usul; Emre, Habib; Begenik, Huseyin; Tasdemir, Mehmet; Erkoc, Reha