Browsing by Author "Türko, Ensar"
Now showing 1 - 6 of 6
- Results Per Page
- Sort Options
Article Çölyak Hastalarında Pelvik Venöz Dilatasyonunun Bilgisayarlı Tomografi İle Değerlendirilmesi(2022) Ayyıldız, Veysel Atilla; Özgökçe, Mesut; Özkaçmaz, Sercan; Durmaz, Fatma; Göya, Cemil; Dündar, İlyas; Türko, EnsarAmaç Çölyak hastalığı (ÇH), genetik olarak glutene duyarlı bireylerde, ince bağırsağın enflamatuar hasarına yol açan bir immün yanıt ile karakterizedir. Pelvik venöz dilatasyonun (PVD) radyolojik olarak tanımlanması, pelvik ve sistemik hastalıkların farklı spektrumlarının teşhisine katkıda bulunabileceğinden önemlidir. Çalışmamızda ÇH olanlarda PVD prevalansını belirlemeyi ve bulgularımızı literatür eşliğinde sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem Bu retrospektif gözlemsel çalışma, kurumumuzdaki etik kurulu tarafından onaylandı. ÇH tanısı alan tüm hastalar, klinik değerlendirme, serolojik veriler ve bağırsak biyopsisi olan ve Ekim 2011-Mart 2020 tarihleri arasında tıp merkezimizde Bilgisayarlı Tomografisi (BT) çekilen hastalardı. Kontrastlı BT yapılan ÇH olanlar (n=149) ve kontrol grubu (n=250) PVD açısından değerlendirildi. Hasta ve kontrol grubundaki tüm hastalarda PVD prevalansı incelendi. Pelvik damarların çapı ölçüldü ve not edildi. Hastaların şikayetleri hastane kayıtlarından not edildi. Bulgular Histopatolojik olarak kanıtlanmış toplam 149 hasta grubunda, yaş ortalaması sırasıyla 35,11 ± 13,03 ve 36,23 ± 15,06 yıl olan 93 kadın ve 56 erkek hasta vardı. Toplam 250 kontrol grubu arasından; yaş ortalaması sırasıyla 38,65 ± 15,38 ve 37,25 ± 13,56 yıl olan 145 kadın ve 105 erkek vardı. Kadın ve erkekte PVD prevalansı ÇH’larında sırasıyla %60,22 (n=56) ve %41,07 (n=23) idi. ÇH’nın %46,75’inde (n=36) karın ağrısı vardı ve PVD ile korele idi (p < 0.05). Mezenterik engorjman ve ince bağırsak kıvrım anormallikleri PVD ile korele idi (p < 0,05). Sonuç Pelvik konjesyon sendromu, kadınlarda çok yaygın olan ve potansiyel olarak önemli sakatlıklara yol açabilen PVD'nin neden olduğu düşünülen kronik pelvik ağrının nedenlerinden biridir. Karın ağrısı, ÇH'de görüntüleme yöntemlerinin uygulanmasının önemli bir nedenidir. Çalışmamızda ÇH hastalarında karın ağrısı PVD ile korele idi. Ayrıca, PVD prevalansı oldukça yüksekti. Dolayısıyla, ÇH olanlarda kontrastlı BT'de görülen artmış PVD prevalansı pelvik şikayetlerin bir bileşeni olabilir.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Corelation of Arteriovenous Fistula Flow Efficiency Indicator With Kt V Ratio in Dialysis Patients(2020) Türko, Ensar; Gündüz, Ali MahirAmaç: Bu çalışmada arteriovenöz fistül yoluyla diyalize giren hastaların doppler ultrasonografi ile ölçülen akım debisinin, diyaliz verimlilik göstergesi olan kt/V oranıyla korelasyonunu değerlendirmeyi amaçladık. Materyal-Metod: Nisan 2019 ve Eylül 2019 tarihleri arasında, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Radyoloji Bölümü'ne başvuran ve daha önce açılmış arteriyovenöz hemodiyaliz fistülü bulunan 58 hasta çalışmaya dahil edildi. Ultrasonografi incelemeleri hasta supin pozisyonda iken gerçekleştirildi. Subklavyan bölgeden başlayarak ön kol distale kadar olan alanda sırasıyla; arteriyel yapılar, fistül anostomoz hattı ve venöz yapılar değerlendirildi. Arteriyel yapılarda belirgin trombüs veya darlık olup olmadığı değerlendirildi. Fistül anostomoz düzeyinden yapılan gri mod inceleme ile anastomoz çapı, renkli doppler ultrasonografi (RDUS) ile akım debisi ölçüldü. Götürücü vasküler yapının (ven) debisi ölçülerek anostomoz düzeyinden ölçülen debi ile karşılaştırıldı. Ayrıca götürücü vende flebit ve/veya tromboz varlığı, tromboz varsa derecesi ve anatomik lokalizasyonu kaydedildi. RDUS incelemelerinde fistül debisi 250 ml/dk üstünde (aktif fistül) saptanan hastalar yeterli debi olarak kabul edilmiş olup bu hastlarda fistül debisi kt/V oranları ile karşılaştırıldı. Fistül debisi 250 ml/dk ve altında saptanan hastalar yetersiz debi olarak değerlendirilmiş olup bu hasta grubu ile fistülü total tromboze olan hastaların kt/V oranları hesaplanmadı. Hastaların fistül debisi ölçüldükten sonra kt/V oranları hesaplandı. Bulgular: Fistül debisi ile kt/V arasında r=0.72 (p=0.001) yüksek düzeyde pozitif yönde ve istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon tespit ettik. Götürücü vende flebit veya tromboz olmayan hastaların fistül düzeyi ve götürücü ven debileri arasında r=0.871 (p<0.05) yüksek düzeyde pozitif yönde ve istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon bulduk. Fistül debisi 400 ml/dk'nın üzerinde olan hastaların götürücü ven çapı 5 mm ve üzeri, fistül debisi 250 ml/dk'nın altında olan ve/veya fistülü tromboze olan hastaların götürücü ven çapı 4 mm'den düşük olarak tespit edilmiştir. Debi ile götürücü ven çapı arasında r=0.66 (p=0.001) orta düzeyde pozitif yönde ve istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon tespit ettik (p<0.05). Fistül debisi 250 ml/dk'nın üzerinde olan hastların 30'unda taşıyıcı ven sefalik ven, 11'inde taşıyıcı ven bazilik ven olarak değerlendirildi. Taşıyıcısı bazilik ven olan hastaların 6 tanesinde vasküler giriş yerinin sefalik ven seçilmesine bağlı disfonksiyon lehine değerlendirilmiş olup tarafımıza refere edilmiştir. Sonuç: Debi ölçümü anostomoz düzeyinden ve götürücü venden yapılabilir. Götürücü venden ölçüm yapılırken %50'nin üzerinde tromboz, 4 cm'den uzun segment flebit, ölçüm yapılan lokalizasyonda anevrizmatik dilatasyon olup olmadığına dikkat edilmeli ve mutlaka belirtilmelidir. Fistül ölçümlerinde, özellikle proksimal radiosefalik fistüllerde taşıyıcı ven kolda ve ön kolda mutlaka belirtilmelidir. Fistül debisi ideal olarak 500-1500 ml/dk olarak belirlenebilir ancak daha düşük veya yüksek debili hastalarda uzun dönem problemsiz diyalize girebilmektedir. Fistül debisi 250 ml/dk'nın altında olanlar yetersiz debi olarak kabul edilebilir. Fistül disfonksiyonu düşünülen hastada ilk yapılması gereken RDUS'dir. Fistül debisi ile kt/V oranı arasında pozitif yönde korelasyon mevcuttur. Ayrıca fistül debisi ile götürücü ven çapı arasında pozitif yönde korelasyon mevcuttur. Anahtar Kelimeler: Arteriyo-venöz fistül, doppler ultrasonografi, fistül debisiArticle Derin Venöz Trombozu Hastalarında Mekanik Trombektomi: Tek Merkezli Tecrübemiz(2020) Akdenız, Hüseyın; Özgökçe, Mesut; Sakci, Zakir; Şahinalp, Şahin; İnce, Suat; Türko, Ensar; Türkoğlu, SaimAmaç: Derin ven trombozu (DVT) Virchow triadı olarakbilinen endotel harabiyeti, staz ve hipe rkoagulabilite sebebiylevenöz sistemde tromboz gelişimi olup erken evrede tedaviedilmezse sekel bulgular ve ölüme sebep olabilmektedir.Bu makalede mekanik trombektomi ile tedavi ettiğimiz altekstremite DVT’li hastalarda başarı oranını etkileyen faktörlerive bu konudaki tecrübelerimizi paylaşmayı amaçladık.Gereç ve Yöntem: Son bir yıl içinde girişimsel radyolojikliniğimizde akut ve subakut dönemdeki alt ekstremite venöztrombozu olan toplam 13 hastaya vena cava filtresi takılmasısonrası damar içine katater ile girilerek trombolitikkullanmadan trombüsün parçalanıp aspire edilmesini sağlayanmekanik cihazlar ile mekanik trombektomi yapılmıştırBulgular: Ultrasonografi bulgularına göre akut DVT tanısıalan 3 ve subakut DVT tanısı alan 10 hasta olmak üzeretoplam 13 hasta çalışmaya dahil edildi.Akut DVT olgularındamekanik trombektomi ile lümende tama yakın açılma sağlandı.Subakut DVT olgularında tek başına mekanik trombektomi ilelümende minimal açılma sağlandı. Bir ay sonraki kontrolde iseakut dönemde olanlardan tama yakın açılma devam ederkensubakut dönemdekilerde belirgin lümen açıklığı izlenmemiştir.Sonuç: Trombektomi işlemi son zamanlarda uygulananbir yöntem olduğundan dolayı uzun vadede ne gibisonuçları olduğu hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz.Ancak trombüs yükünü azalttığından ve medikaltedavinin etkinliğini arttırdığından dolayı damarıntekrardan tromboze olma ihtimalini azalttığı ve uzunvadede pozitif sonuçlar verdiği düşünülmektedir. Bu oranvena kava gibi çapı geniş ve akım oranı fazla olandamarlardan distale doğru gidildikçe azalmaktadır. Eldeettiğimiz verilere göre mekanik trombektomi erkendönemde yapıldığında güvenli ve etkili bir tedaviyöntemidir.Article Nadir Bir Olgu; Trakeal Bronş Radyoloji(2021) Türko, Ensar; Özgökçe, Mesut; Türkoğlu, Saim; Koca, HanifiBronşiyal anatomi kesit görüntüleme ve rekonstrüksiyon görüntüleri bilgisayarlı tomografik teknikle üç boyutlu görüntülerle gösterilmiştir. Lober veya segmental bronşiyal alt bölümlerin sayısız varyasyonunun aksine, trakea veya ana bronşlardan anormal bronşlar nadirdir. Bunlar arasında aksesuar kardiyak bronş ve ?trakeal? bronş, bronşiyal anormallikler arasındadır. Bazen ileri yaşlara kadar herhangi bir komplikasyon olmadıkça konjenital bronşiyal anormallikler teşhis edilemeyebilir. Bununla birlikte, bu varyasyonu bilmek ve anlamak; tanı, bronkoskopi, cerrahi ve entübasyon için önemlidir.Article Trakeal Bronş: Nadir Bir Anomali(2019) Durmaz, Fatma; Akıncı, Muhammed Bilal; Özgökçe, Mesut; Türko, EnsarTrakea ya da ana bronşlardan köken alan dallanmaanomalileri nadirdir. Trakeal bronş da bu anomalilerden biridir. Genellikle semptomsuzdur. Tanı genellikle başka nedenle çekilen bilgisayarlı tomografi veyabronkoskopi ile konur. Bronşial anatominin radyologtarafından tanınıp ortaya konması olası girişimselişlemlere rehberlik yapması açısından önemlidir. Bizde trakeal bronş tanısı alan olgumuzu nadir görülmesi nedeniyle, bigisayarlı tomografi bulguları ile beraber, literatür eşliğinde sunmayı amaçladık.Article Usg Eşliğinde Femoral Psödoanevrizma Kompresyon Tedavisi(2023) Akıncı, Muhammed Bilal; Türko, EnsarAmaç: Mevcut çalışmanın amac ı anjiografik girişim sonras ında femoral bölgede gelişen psödoanevrizmaların ultrason (US) eşliğinde kompresyon tedavisinin ba şarısı ve bu başarıyı etkileyen faktörleri literatürde tarif edilen bulgular ile karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Nisan 2019 ve Eylül 2020 tarihleri arasında US ile kompresyon tedavisi yapılmış toplamda 27 hasta çalışmaya dahil edildi. Çalışmaya dahil edilen tüm hastalar B- mode ultrasonografi (US) ve renkli doppler ultrasonografi (RDUS) ile değerlendirildi. İncelemeler affiniti G70 ultrasound (Philips Ultrasound, Bothell, WA) cihazla 12L3 lineer ve/veya 5C1 konveks prob kullanılarak gerçekleştirildi. İşlem öncesinde psödoanevrizmanın hacmi, boyun uzunluğu ve genişliği, i şlem sonrasında toplam kompresyon süresi kaydedildi. Kaydedilen özellikler için işlem ba şarısı istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Kompresyon uygulanan 10 (%72) erkek hasta, 10 (%77) kad ın hasta olmak üzere toplam 20 (%74) hastada i şlem başarısı sağlandı. Ortalama psödoanevrizma hacmi ise 23.4 ± 21.9 cm³, boyun uzunluğu 8.2 ±8.02 mm, boyun genişliği 2.4 ± 1.12 olarak hesaplanmıştır. Ortalama kompresyon süresi ise 34.6 ±11.8 dakika olarak hesaplanmıştır. İstatistiksel olarak psödoanevrizmalarda, boynu uzun, boyun genişliği k ısa ise tromboze olma ihtimalinin daha fazla oldu ğunu tespit ettik. Ayrıca femoral kompresyon süresindeki artış ile psödoanevrizma’ nın tromboze olmas ı arasında anlaml ı bir korelasyon bulunmaktadır. Sonuç: US eşliğinde kompresyon tedavisi ucuz ve etkin tedavi seçeneği olup hangi hastaların kompresyon tedavisine yan ıt vereceği ayrıntılı US ile karar verilmektedir. Böylece doğru hastanın seçilmesi hem zaman kaybını hem olası komplikasyonu en aza indirmiş olacaktır.