Browsing by Author "Taşal, İbrahim"
Now showing 1 - 18 of 18
- Results Per Page
- Sort Options
Article Doğum Sonrası Hipokalsemi Şekillenen İnekler ile Buzağıları Arsında Kalsiyum, Fosfor ve Alkalen Fosfataz Seviyeleri İlişkilerinin Araştırılması(2005) Aytekin, Önder; Taşal, İbrahimBu çalışmada, doğum sonrası hipokalsemi ile seyreden doğum felci teşhisi konmuş süt inekleri ve doğan yavruları arasındaki Ca, P ve ALP kan serum parametreleri arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır. Araştırmada materyal olarak, Elazığ ili merkez köylerinde halk elinde bulunan 20 adet değişik ırklara mensup (Holstein, Jersey, Simental, Esmer ve bu ırkların melezleri), ekstansif yetiştirme uygulanan hipokalsemili inek ve bunların buzağıları; ayrıca, 10 adet normal doğum yapmış, sağlıklı, değişik ırklara mensup ekstansif yetiştirme uygulanan kontrol grubu inek ve bunların buzağıları kullanıldı. Tüm hasta hayvanların tedavisinde, kalsiyum (Vetacalsin® Richter Pharma-Avusturya), fosfor (Fosfocure Forte® Provet-Türkiye) ve vitamin AD3EC (Richtasol® Richter Pharma-Avusturya) preparatları kullanıldı. Hipokalsemili ineklerden tedavi öncesi ve tedaviden 1 saat sonra, hasta ineklerin buzağılarından anneye uygulanacak olan tedaviden önce, kontrol grubu inekler ve bunların buzağılarından vena jugularis’ten Ca, P ve ALP düzeyleri ölçülmek üzere 10 ml kan örneği alındı. Hipokalsemili ineklerin tedavi öncesi ortalama Ca, P ve ALP serum değerleri sırasıyla 4.88±020 mg/dl, 2.40±0.25 mg/dl ve 56.46±2.20 U/L, kontrol grubundaki ineklerin ortalama Ca, P ve ALP serum değerleri sırasıyla 8.65±033 mg/dl, 4.71±029 mg/dl ve 48.30±2.41 U/L olarak bulundu. Hipokalsemili ineklerin tedavi öncesi ile kontrol grubu ineklerin Ca, P ve ALP serum değerleri karşılaştırıldığında, Ca ve P düzeyleri arasında istatistiki açıdan fark p<0.001 önemli iken, ALP değerleri arasındaki fark ise p<0.05 oranında önemli olarak tespit edilmiştir. Hipokalsemili ineklerin tedavi öncesi ortalama Ca, P ve ALP serum değerleri sırasıyla 4.88±020 mg/dl, 2.40±0.25 mg/dl ve 56.46±2.20 U/L ve tedavi sonrası ortalama Ca, P ve ALP serum değerleri sırasıyla 9.29±0.20 mg/dl, 5.36±0.24 mg/dl ve 62.90±2.26 U/L olarak tespit edildi. Hipokalsemili ineklerin tedavi öncesi ve tedavi sonrası Ca, P ve ALP serum değerleri karşılaştırıldığında ise, Ca düzeyleri arasında istatistiki fark p<0.001 önemli iken, P ve ALP değerleri arasındaki fark ise p<0.01 oranında önemli bulundu. Hipokalsemili ineklerin tedavi sonrası ile kontrol grubu ineklerin Ca, P ve ALP serum değerleri karşılaştırıldığında ise, istatistiki açıdan aralarında herhangi bir farkın olmadığı saptandı. Hipokalsemili ineklerin yavruları ile kontrol grubundaki ineklerin yavrularının Ca, P ve ALP serum değerleri karşılaştırıldığında ise, istatistiki açıdan herhangi bir farkın olmadığı saptanmıştır. Sonuç olarak, hipokalsemili ineklerin Ca, P ve ALP serum düzeylerinde kontrol grubu ineklere göre önemli değişiklikler gözlenirken, hipokalsemili ineklerin yavruları ile kontrol grubundaki ineklerin yavruları arasında bu değişiklikler görülmemiştir. Bunun sonucu olarakta, hipokalsemili ineklerin yavrularında, bu çalışmada değerlendirilen bazı kan parametrelerinin (Ca, P ve ALP) hastalıktan etkilenmediği, ancak bu konuyla ilgili gelecekte daha detaylı çalışmaların yapılamasının yararlı olacağı kanısına varılmıştır.Article Doğumu Erken Uyarılan Koyunlarda Kuzuların Neonatal Yaşama Kabiliyetlerinin Araştırılması(2023) Çetin, Nebi; Taşal, İbrahimBu çalışmada, doğumu indüklenerek doğan kuzular ile doğumu spontan gerçekleşen kuzuların neonatal hayatlarının karşılaştırılması amaçlandı. İki grubun arasındaki karşılaştırılmalarda kuzulara ait bazı vücut gelişim özellikleri ile kan parametrelerinin doğum sonrası takibi dikkate alındı. Yine neonatal kuzularda intraperitonal glikoz takviyesinin profilaktik kullanılabilirliği ve çevre sıcaklığının etkisi çalışmanın bir diğer hedefini oluşturdu. Çalışma hayvan popülasyonunu, 30 adet koyun (Morkaraman ve melezi) ve bu koyunlardan doğan 50 adet kuzu oluşturdu. Her grupta 10 adet kuzu olacak şekilde 4 deney, 1 kontrol grubu olmak üzere 5 grup oluşturuldu. Deney gruplarında doğumlar kortikosteroid enjeksiyonlarıyla uyarıldı. Deney grubunun 2 grubu ayrıca sıcaklığı sabit tutulan (20 - 24 °C) ayrı bir bölümde tutuldu ve intraperitoneal glikoz uygulaması yapıldı. Kontrol grubunda ise doğumlar spontan olarak gerçekleşti. Tüm kuzuların vücut sıcaklığı ve ağırlıkları, kan gaz, glikoz değerleri, düzenli aralıklarla takip edilerek kayıt edildi. Gruplar arasında karşılaştırmaya tabi tutulan değişkenler içerisinde sadece vücut sıcaklığı ve kan pO2 basıncı önemli bulundu (p<0.05). Ancak bu önemli farklılık, diğer gruplardaki kuzulara göre yaşam kalitesi açısından avantaj sağlamadı. Diğer tüm değişkenler, gruplar arasında önemsizdi. Sonuç olarak; gebeliğin 141-145. günleri arasında, doğumun kortikosteroid enjeksiyonları ile uyarılmasının, Morkaraman ve melezi ırkı için neonatal risk oluşturmadığı kanısına varıldı.Article The Effect of Gnrh and Hcg Administered at the Time of Artificial Insemination on Fertility in Lactating Dairy Cows(1998) Karaca, Fikret; Alan, Muhammet; Gülyüz, Fetih; Taşal, İbrahimBu araştırma, ineklerde ilk tohumlama zamanında GnRH ve HCG uygulamalarının gebelik oranları üzerine etkisini belirlemek amacıyla yapıldı. Materyal olarak laktasyon döneminde bulunan 2.5 - 4 yaşlarında 66 Holştayn inek kullanıldı. Hayvanlara diöstrus döneminde 25 mg Dinoprost Tromethamine i.m. enjekte edildi ve östruslar klinik olarak tespit edildi. Östrusa gelen hayvanlar 3 gruba ayrıldı ve östrusun başlangıcından yaklaşık 6 saat sonra tohumlandı. Tohumlama sırasında 21 ineğe (Grup 1) 100 meg i.m. Gonodarelin (GnRH), 25 ineğe (Grup 2) 1500 İ.Ü i.m. HCG uygulandı ve 20 inek de (Grup 3) kontrol olarak bırakıldı. Gebe ve gebe olmayan hayvanlar tohumlamadan 2 ay sonra rektal palpasyonla saptandı. Kontrol grubu ineklerle karşılaştırıldığında, tohumlama zamanında GnRH ve HCG uygulanan ineklerde gebelik oranlarında bir artışın olmadığı tespit edildi. Aksine, Grup 1 ve Grup 2' deki gebelik oranları (sırasıyla %66.66, %44.00), kontrol grubuna göre (%75.00) daha düşük elde edildi. Grup 2'deki gebelik oranlarındaki düşüş kontrol grubuna göre önemli bulundu (PO.05). Bu çalışmada, östrusun başlangıcından 6 saat sonra yapılan tohumlamalar sırasında GnRH ve HCG kullanılanlardan elde edilen gebelik oranlarının kontrol grubundaki ineklere göre daha düşük olduğu sonucuna varıldı.Master Thesis Effectiveness on Estrus and Pregnancy of Single High Dose and Multiple Low Dose Pmsg (ECG) in Ewes During Early Seasonal Anestrus(2010) Başbuğan, Çiğdem; Taşal, İbrahimTek doz ve bölünmüş doz eksojen PMSG (eCG) uygulamalarının erken anöstrüs dönemindeki koyunlarda östrüs gösterme ve gebe kalma oranları üzerine etkisinin araştırılması, Y.Y.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Van, 2010. Bu araştırma koyunlarda anöstrüs döneminde uygulanan tek doz ve bölünerek azaltılan PMSG enjeksiyonlarının östrüsleri uyarma ve gebe kalma oranları üzerine etkisini araştırmak amacıyla yapıldı. Materyal olarak, Van İli Saray İlçesi Örenburç Köyünde yetiştiricilerin elinde bulunan 2?3 yaşlı, en az bir doğum yapmış fertil 65 adet Akkaraman ırkı koyun ve doğal aşım yaptırmak amacı ile 4 adet fertil koç kullanıldı. PMSG hormon preparatı olarak Folligon flakon (İntervet) ve vaginal sünger progesteron preparatı olarakta 30 mg flugeston asetat içeren Chronogest CR (İntervet) uygulandı. Koyunlar sürü içerisinden rastgele seçilerek 25 adetine tek yüksek doz PMSG enjeksiyonu (Grup I), 25 adetine bölünerek azaltılan düşük dozda PMSG enjeksiyonu (Grup II), 15 adetine vaginal sünger progesteron (Grup III), uygulaması olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Grup I'deki koyunlara 1000 İÜ PMSG, Grup II'deki koyunlara 1. gün 300 İÜ, 2. gün 300 İÜ, 3. gün 200 İÜ, 4. gün 100 İÜ ve 5. gün 100 İÜ olmak üzere toplam 1000 İÜ PMSG kas içi olarak enjekte edildi ve uygulamalardan sonra grublara koçlar katılarak östrüs takibi ve doğal aşım yapılması sağlandı. Vaginal sünger uygulaması yapılan Grup III'teki koyunlarda ise süngerler on gün süreyle vaginada bırakıldı ve süngerler çıkartıldıktan sonra bu gruptaki koyunlara herhangi bir ek uygulama yapılmadı. Tüm gruplardaki hayvanlar östrüs takibi yapılarak östrüse gelenlerin sayıları ve süreleri kaydedildi. Koyunlardan serum progesteron ve öströjen düzeylerine bakılmak amacıyla ise tek ve azalan doz PMSG uygulanmasından önce 0. gün ve uygulamayı takiben 4. günde, vaginal sünger uygulanan grupta ise uygulama öncesi 0. gün ve 10. günde olmak üzere vena jugularis'den 10 ml'lik kan örnekleri alındı. Gebeliklerin tespiti aşımı takiben 55-60. günler arasında ultrasonografi ile belirlendi ve elde edilen sonuçlar doğum kayıtları ile karşılaştırıldı. Ayrıca doğumlardaki tek yavru ve ikizlikler kaydedilerek gebe kalan koyun başına birim yavru verimleri de belirlendi. Koyunlarda uygulamalardan sonraki günlerde östrüs gösterme oranları Grup I, Grup II ve Grup III'teki koyunlarda sırasıyla %100, %92 ve %100; östrüse gelme süreleri ise ortalama 108, 126 ve 42 saat olarak saptanmıştır. Uygulamalar sonrasında elde edilen gebelik oranları Grup I, Grup II ve Grup III'teki koyunlarda sırasıyla, (%68), (%88) ve (%86) olarak belirlenmiştir. Gebelik oranları açısından gruplar arasındaki fark önemsiz olarak bulunmuştur (P>0.05). Koyunlarda tek yavru doğurma oranları Grup I, Grup II ve Grup III'teki koyunlarda sırasıyla (%64.70), (%13.64) ve (%76.93) iken, ikiz yavru doğurma oranları ise (%35.30), (%86.36) ve (%23.07) olarak bulunmuştur. Grup II'den elde edilen tek ve ikiz yavru oranları ile diğer iki grup arasında fark (P<0.001) önemli bulunmuştur. Ayrıca gebelik başına sağlanan yavru verimi Grup I `de 1.35, Grup II'de 1,86 ve Grup III'te ise 1,23 olarak tespit edilmiştir. Grup I ve Grup II' de uygulama öncesi 0. günde ve takiben 4. günde alınan kan örneklerindeki progesteron ve östrojen düzeyleri de sırasıyla 0.310 ng /ml, 0. 591 ng/ ml ve 0.410 ng /ml, 0. 545 ng/ ml; 124.06 pg/ml, 112.1 pg/ml, ve 131 pg/ml, 140.1 pg/ml olarak saptanmıştır. Grup III'te ise uygulama öncesi 0. günde ve süngerlerin çıkartıldığı 10. günde progesteron ve östrojen oranları ise sırasıyla 0.212 ng /ml, 0.470 ng/ ml ve 111.64 pg/ml, 126.42 pg/ml olarak belirlenmiştir. Grup I'de 0. ve 4. gün arasında (P<0.01) ve Grup III'te 0. ve 10. günler arasındaki progesteron düzeyleri arasında fark (P<0.05) önemli bulunurken, diğer parametreler arasındaki farklar istatistiki yönden önemli bulunmamıştır. Sonuç olarak, tek yüksek doz ya da bölünerek azaltılmış düşük doz PMSG enjeksiyonlarının koyunların anöstrüs döneminde östrüsleri başarılı bir şekilde uyarabileceği ve yüksek oranda gebelik sağlanabileceği, ayrıca azalan düşük doz PMSG enjeksiyonlarının ikizlikleri artırmada diğer gruplara göre daha başarılı olduğu kanısına varılmıştır.Anahtar Sözcükler: Koyun, Anöstrüs, PMSG, Gebelik , Progesteron.Article Erkek Tavşanlarda Uzun Süreli Röntgen (X-ray) Işınlarının Kan Testestron,sperma ve Tesitis Üzerine Etkisi(1998) Taşal, İbrahim; Belge, Ali; Gülyüz, Fetih; Yiğit, M Furkan; Gülbahar, M. YavuzBu çalışmada, erkek tavşanlara uzun süre uygulanan röntgen (X-ray) ışınlarının kan testesteron, sperma üze¬rine etkisi ve testiste meydana getirdiği histopatolojik değişiklikler araştırıldı. Bu amaçla çalışmada 10 adet er¬kek Yeni Zellanda tavşanı kullanıldı. Röntgen ışınları verilmeden önce tüm hayvanlardan kontrol amacıyla sperma ve plazma testesteron düzeyinin tayini için kan örnekleri alındı. Tavşanlar iki gruba ayrılarak 5 adedine direkt, 5 tavşana ise sekunder olarak 40 gün süre ile her gün 500 Rad X-Ray ışını uygulandı. Tavşanlardan 20 ile 40. günlerde testesteron konsantrasyonlarım ölçmek için tekrar kan ve ayrıca aynı hayvanlardan uygulama önce¬si ve sonrasında spermalar alındı. Röntgen uygulaması bitiminde testisler histopatolojik muayene için Patoloji laboratuvarına gönderildi. Kan testesteron seviyelerinin, direkt ve sekunder rönt¬gen ışınları verilen gruplarda 20. günde çok alt düzey¬lerde olduğu (P<0.05) ve 40. günde ise neredeyse mili¬litrede desıfır ng' a düştüğü ( P<0.001) tespit edildi. (Tablo 1). Sperma parametrelerinde kontrol bulgularına kıyasla röntgen ışınları uygulanan tavşanlarda ejekulat miktarı, spermatozoon motilitesi, spermatozoon yoğun¬luğu azalırken, anormal spermatozoon oranının arttığı gözlendi (Tablo 2). Testisin histopatolojik muayenesinde spermatogenezis aşamalarında aksamalar, direkt grupta primer spermato-sit aşamasından sonra dejenerasyonlar ve yer yer germi-natif epitelde kayıpların oluştuğu dikkati çekti. Sekun¬der grupta ise direkt gruba benzer bulguların yer aldığı belirlendi (Şekil 1,2, 3 ve 4). Sonuç olarak, uzun süre uygulanan röntgen ışınlarının kan testesteron seviyelerini önemli ölçüde etkilediği, sperma kalitesini bozduğu ve testiste histopatolojik de¬jenerasyonlara neden olduğu kanaatine varılmıştır.Article Hamdane Irkı Koçlarda Spermatolojik Özellikleri Testis Ölçüleri Üzerinde Araştırmalar(1998) Taşal, İbrahim; Gülyüz, Fetih; Demır, Hüseyın; Karaca, FikretBu çalışma, Hamdane ırkı koçlarda bazı spermatolojik özellikler ve testis ölçülerinin belirlenmesi amacıyla yapıldı. Çalışmada 18-20 aylık 5 baş koç kullanıldı. Sperma örnekleri aşım sezonunda suni vajen yöntemiyle alındı ve sperma miktarı, renk, kitle hareketi, motilite, yoğunluk, ölü ve anormal spermatozoon oranları yönünden muayene edildi. Ayrıca testis hacmi, skrotal çevre uzunluğu, testis uzunluğu ve genişliği 20 gün aralıklarla 3 kez ölçüldü. Sonuç olarak, Hamdane ırkı koçların tüm spermatolojik özelliklerinin normal sınırlar içerisinde ve testis ölçülerinin yerli ırklarımıza yakın olduğu belirlendi.Article İneklerde Sun'i Tohumlama Sonrası Klitorise Masaj ve Kas İçi Aksitosin Uygulamalarının Gebelik Oranına Etkisi(2001) Taşal, İbrahim; Karaca, Fikret; Gülyüz, Fetih; Alan, MuhammetBu çalışma, ineklerde sun 'i tohumlama sonrası klitorise masaj ve kas içi oksitosin uygulamalarının gebelik oranı üzerine etkisini incelemek amacıyla yürütüldü. Araştırma materyali olarak 3-10 yaş arası, farklı ırklardan 109 inek kullanıldı. Hayvanlar 11 gün ara ile çift doz $PGF_{2\\alpha}$ uygulanarak senkronize edildi. Östrüsleri gözlem ve rektal palpasyonla tespit edilen inekler, sun 'i tohumlama sırasında grup l (n=35), grup II (n=40) ve grup III (n=34) olmak üzere ayrıldı. Grup I'dekilere tohumlamayı takiben 10 saniye süre ile klitorise masaj yapıldı. Grup H'dekilere tohumlama yapıldıktan sonra 10 IU oksitosin kas içi enjekte edildi. Grup IU'dekilere tohumlama sonrası her hangi bir uygulama yapılmayarak kontrol olarak bırakıldı. İneklerde gebe kalma oranı tohumlamadan üç ay sonra rektal palpasyonla belirlendi. Grup I, II ve III de gebe kalma oranları sırasıyla % 74.29, 72.50 ve 67.65 olarak elde edildi. Klitorise masaj ve oksitosin enjeksiyonu uygulanan ineklerde gebelik oranı, kontrol grubu ineklerden daha yüksek bulunmasına karşın, gruplarda gebe kalma oranlan arasındaki fark önemsizdi (P>0.05). Sonuç olarak, ineklerde sun 'i tohumlamayı takiben klitorise masaj ve kas içi oksitosin uygulamalarının gebelik oranında bir miktar artış sağladığı, tohumlama sonrası özellikle klitorise masaj yapılmasının yararlı olacağı kanısına varıldı.Article Keçilerde Gebelik Süresince Retinol, $\\alpha$ Tokoferol ve Vitamin D3 Konsantrasyonlarının Araştırılması(2007) Taşal, İbrahim; Yörük, İbrahim H.; Cetin, YunusBu çalısmada tiftik keçilerinde retinol, a-tokoferol ve vitamin D3 (kolekalsiferol) konsantrasyonlarının gebelik dönemi olası degisimlerinin belirlenmesi amaçlanmıstır. Arastırmada saglıklı, östrüsleri PGF2 a ile senkronize edilmis, yasları 2–4 arasında degisen 12 adet renkli Tiftik keçisi kullanıldı. Çalısmada 150 günlük bir süreçte toplam 10 defa kan alındı. Gebelik boyunca retinol ve a-tokoferol arasında önemli korelasyon bulunurken, vitamin D3 seviyelerinin küçük dalgalanmalar dısında istikrarlı bir seyir izledigi görüldü. Sunulan arastırma ile keçilerde gebelik boyunca a-tokoferol, retinol ve vitamin D3 düzeyleri ortaya konuldu. Keçilerde konunun yeterince arastırılmadıgı, anılan vitaminlerin mevsimsel degisimi, beslemede kullanılan rasyonun ve laktasyon döneminin bu vitaminlere etkileri üzerine arastırmalar yapılması gerektigi kanısına varıldı.Article Kısraklarda $pgf2\\alpha$ Enjeksiyonu Esnasındaki Folikül Çapının Östrüs ve Ovulasyon Zamanları Üzerine Etkisi(1998) Semacan, Ahmet; Demirel, Mürsel; Taşal, İbrahimKısraklarda enjeksiyonu esnasında ovaryumlarda yer alan folikül çapına göre, östrüs ve ovulasyon zamanlarında farklılıklar olmaktadır. Enjeksiyon esnasındaki folikül çapının östrüs ve ovulasyon üzerine etkisinin belirlenmesi amacıyla yapılan çalışmada 32 Saf Kan İngiliz ve Yarım Kan İngiliz kısrağa ait 43 östrüs siklusu incelenmiştir. Senkronizasyon için diöstrüs döneminde 10 mg $PGF2\\alpha$ (Dinoprost Tromethamine, Dinolytic) i.m enjekte edildi ve enjeksiyon esnasındaki foliküller < 1 cm, 1-2 cm, 2-3 cm, 3-4 cm ve > 4 cm olarak ölçüldü ve gruplandırıldı. Günlük aygır muayenesi, gün aşırı rektal muayene ve östrüs süresince yapılan günlük rektal muayene sonuçları değerlendirilerek enjeksiyon-östrüs, örtrüs süresi, enjeksiyon-ovulasyon ve östrüs-ovulasyon zamanlan hesaplandı ve sırasıyla, < 1 cm grubunda 5.91±2.71, 7.25±<1.43, 11.75±2.23 ve 6.16±1.95 gün, 1-2 cm grubunda 4.81+2.84, 6.56±1.94, 10.68+2.95 ve 5.87±2.85 gün, 2-3 cm grubunda 3.90+1.44, 5.10±1.57, 8.00±1.78 ve 4.20±1.53 gün ve 3-4 cm grubunda ise 3.00±1.41, 4.60±1.35, 6.20±2.31 ve 3.60±1.01 gün bulundu. Enjeksiyon esnasında > 4 cm foliküle rastlanmadı. Sonuç olarak, enjeksiyon esnasındaki folikül çapı büyüdükçe östrüs ve ovulasyon zamanının kısaldığı, bu nedenle enjeksiyon öncesi ovaryumların foliküler yapılar bakımından muayenesinin yararlı olacağı kanısına varıldı.Article Köpeklerde Real-time Ultrasonografinin Reprodüktif Kullanım Alanları(2003) Taşal, İbrahim; Alan, Muhammet; Aydın, Ibrahim; Şendağ, Sait; Çelik, Ahmet HReal-time ultrasonografı uygulaması kolay, zararsız ve gerektiğinde tekrarlanabilen görüntülü bir tanı yöntemidir. Evcil hayvanlarda diagnostik spektrumu oldukça genişletmektedir. Bu derlemede dişi köpeklerde ultrasonografinin reprodüktif endikasyonları hakkında bilgiler verilecektir.Other Koyunlarda Doğumun Misoprostrol ile Uyarılması(2001) Saban, Erdal; Alan, Muhammet; Taşal, İbrahim; Cetin, YunusBu çalışmada koyunlarda misoprostol uygulamalarının doğumu uyarmadaki etkinliğinin araştırılması amaçlandı. Materyal olarak, Karagül ve Morkaraman ırkı toplam 20 adet koyun kullanıldı. Koyunlar 4 gruba ayrıldı. Gebeliğin 142. günüden itibaren 1. gruptakilere 16 mg i.m. dexametazon, 2. gruptakilere her iki saatte bir 400 ug olmak üzere toplam 1600 u.g oral misoprostol ve 3. gruptakilere 8 saat arayla 800 jig olarak toplam 1600 u.g misoprostol vaginal yoldan serviks ağzına uygulandı. Dördüncü gruptaki koyunlar kontrol olarak ayrıldı. Uygulama başlangıcında ve doğuma kadar her 24 saatte bir, progesteron değerlerini izlemek için, kan örnekleri alındı. Ayrıca kullanılan koyunlarda doğuma kadar geçen süreler saat olarak kaydedildi. Uygulama-doğum arası süreler kontrol'grubunda 183.4 saat bulunurken, deksametazon grubunda 44.4 saat, oral misoprostol grubunda 143.6 saat ve vaginal misoprostol grubunda 69.2 saat olarak elde edildi. Bu süreler arasındaki farklar istatistiki açıdan önemli bulundu (p<0.05). Bütün gruplarda progesteron değerlerinin doğumdan 24-36 saat önce düştüğü izlendi. Sonuç olarak, koyunlarda vaginal misoprostol uygulamalarıyla doğumun başarıyla uyarılabileceği kanısına varıldı.Article Postpartum Rutin İntrauterin Tedavilerin İneklerde Fertilite Üzerine Etkileri(2019) Sipahi, Cevat; Güngör, Örsan; Şendağ, Sait; Taşal, İbrahim; Wehrend, Axel; Cetin, Yunus; Yıldız, MehmetAmaç: Bu çalışmada doğumdan sonra endometritis teşhisi konulmadan, ineklere uygulanan tedavi protokollerinin gelecek fertilite üzerine etkisinin belirlenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmanın hayvan materyalini ilk laktasyonda ve 17-30 sağmal günde olan rastgele seçilmiş 380 baş inek oluşturdu. Çalışmada 3 deneme ve 1 kontrol grubu olmak üzere toplam 4 grup bulunmaktaydı. Grup Lugol’e (n=118) fizyolojik tuzlu suyla seyreltilmiş lugol iyodür, Grup Perasetik’e (n=81) fizyolojik tuzlu su ile seyreltilmiş perasetik asit çözeltisi, Grup Antibiyotik’e (n=89) oksitetrasiklin hidroklorür, trimetoprim ve sülfadoksin antibiyotik kombinasyonu intrauterin yolla uygulandı. Grup Kontrol’e (n=92) ise tedavi uygulanmadı. Uygulama yapılan gruplarda, vaginal akıntı ve uterus skoru 1-3 arasında puanlandı.Bulgular: Çalışma sonucunda Grup Lugol, Grup Perasetik, Grup Antibiyotik ve Grup Kontrol için total gebelik oranları sırasıyla %52,5, %33,3, %62,9, %56,5 bulunmuştur (p<0,01). Gebelik başına ortalama tohumlama sayısı (yapılan tohumlama sayısı/gebe inek sayısı) sırasıyla 5,3, 8,3, 4,1 ve 4,1, ortalama açık gün sayısı sırayla 186,8, 215,6, 163,1 ve 168,7 olarak belirlenmiştir (p<0,01).Öneri: Postpartum erken dönemlerde, endometritli veya sağlıklı ayrımı yapmadan rutin olarak intrauterin antibiyotik, antiseptik uygulamak fertilite açısından önemli bir katkı sağlamamaktadır. Ayrıca bu dönemde iritasyon gücü yüksek kimyasalların kullanılması muhtemelen sağlıklı endometriyum dokusunda hasara neden olarak fertilite oranlarının düşmesine neden olabilmektedir.Article Subklinik Mastitisli Keçi Sütlerinden Aerobik Bakterilerin İzolasyonu(2011) Taşal, İbrahim; İlhan, Ziya; Solmaz, Hasan; Sağcan, SüleymanBu çalışmada, 148 adet subklinik mastitisli keçi sütü örneğinden aerobik bakteri izolasyonu amaçlandı. Konvansiyonel yöntemlere göre yapılan değerlendirmede, örneklerin 69’undan (%46.6) aerobik bir bakteri izole edilirken, 79’undan (%53.4) ise her hangi bir bakteri üremesi olmadı. Kültür pozitif örneklerin 42’sinden (%60.8) koagulaz negatif stafilokoklar (KNS), 11’inden (%15.9) Staphylococcus aureus, 11’inden (%15.9) Escherichia coli, 2’sinden (%2.9) Corynebacterium spp., 1’inden (%1.4) Streptococcus spp., 1’inden (%1.4) C. pseudotuberculosis ve 1’inden (%1.4) ise Aeromonas spp. izole edildi. Sonuç olarak, subklinik mastitisli keçi sütlerinden en yüksek oranda KNS izole edildi.Article Tavşanlarda Oral Misoprostol'un Kontraseptif Etkisinin Araştırılması(2004) Gencer, Gökhan; Taşal, İbrahimBu çalışmada tavşanlara oral olarak verilen misoprostolun gebe kalmayı önleyici etkisinin arastırılması amaçlanmıstır. Materyal olarak daha önce en az bir kez doğum yapmış ve herhangi bir fertilite sorunu olmayan, 1-2 yaşlı, ve ortalama ağırlıkları 2- 3 kg olan yerli ırk 20 adet dişi 4 adet erkek fertil tavşan kullanıldı. Dişi tavşanlar deneme (misoprostol uygulanan) ve kontrol olmak üzere iki gruba ayrılarak önceden çalışma için yaptırılmış kafeslere kondular. Deneme grubundaki her bir hayvana günlük 200 mcg misoprostol, 12 saat aralıklarla düzenli şekilde oral olarak bir enjektör içerisinde sulandırılarak verildi. Kontrol grubundaki hayvanlara ise herhangi bir ilaç uygulaması yapılmadı ancak, placebo amacıyla oral olarak enjektör ile su verildi. Erkek tavşanlar ayrı bir kafeste bulundurularak ve her iki gruptaki hayvanlar ilaç uygulamasının başlangıcından itibaren aynı erkeklerle beş gün süreyle kontrollü olarak çiftlestirildiler. Çalışma süresince çalısma grubu ve kontrol grubundaki tavsanlardan haftada bir progesteron analizleri için kan örnekleri alındı. Çalışmanın kontrol grubundaki 10 tavşandan 9’u çiftleştirmeyi takip eden 30-32. günlerde doğururken, grupta geriye kalan diger 1 tavşanda ise gebelik ve doğum görülmedi. Çalısma grubundaki oral misoprostol uygulanan 10 tavşandan ise 6 tanesinde çiftlesmeyi izleyen 31-33. günlerde doğumlar gözlenirken, diger 4 tavsanda ise gebelik ve doğum sekillenmedi. Plazma progesteron değerleri karşılaştırıldığında ise kontrol grubundaki tavşanlarda progesteron değerlerinin, oral misoprostol uygulanan tavsanlardan daha yüksek bulunduğu ve istatistiki açıdan bu farkın önemli oldugu (P<0.05) saptandı. Sonuç olarak tavsanlarda çiftlesmeyi takip eden beş gün süreyle 200 mgr günlük oral olarak uygulanan misoprostolun gebeliğin şekillenmesini engellemediği ve kontraseptif bir ilaç olarak bağarılı olmadığı ancak, yüksek dozlarının daha sık aralıklarla denenebileceği ya da daha ayrıntılı çalışmaların yapılabileceği kanısına varılmıştır.Doctoral Thesis The Effectiveness of a 1st Generation Cephalosporine and a Proteolytic Enzyme Combination Applied Intramammary for the Treatment of Acute Mastitis Occured During Lactation in Dairy Cattle(2012) Aytekin, Önder; Taşal, İbrahimBu çalışma, laktasyondaki akut mastitisli ineklerde meme içi uygulanan proteolitik enzimlerden tripsin ve kimotripsinin tedavideki etkinliğini belirlemek amacıyla yapıldı. Çalışma, akut mastitisli 79 ineğe ait, 120 meme lobunda yapıldı. Klinik semptomlar ve California Mastitis Testi bulgularına göre akut mastitisli meme lobları tespit edildi. Tedavi öncesi, akut mastitisli meme loblarından mikrobiyolojik muayene amacıyla, taşıma besi yeri ihtiva eden tek kullanımlık steril tüplere süt örnekleri alındı. Ayrıca, aynı meme loblarından normal steril tüplere somatik hücre sayımı için süt örnekleri alındı. Tedavide, üç grup oluşturuldu. Parenteral tedavide tüm gruplarda; sefaleksin sodyum 180 mg/ml (Cefamilk®180) 24 saat arayla üç kez kas içi ve ketoprofen 100 mg/ml (Tobrofin®) 24 saat arayla iki kez kas içi prospektüs dozlarında uygulandı. Meme içi tedavide ise; I. gruba, sefapirin sodyum (200 mg) + tripsin (10 mg) + kimotripsin (10 mg) içeren meme tüpü (Sefapir®sağım), 12 saat arayla üç kez meme içi; II. gruba, sefapirin sodyum (200 mg) içeren meme tüpü, 12 saat arayla üç kez meme içi; III. gruba, sefaleksin (250 mg) + neomisin sülfat (250 mg) içeren meme tüpü (Rilexine®500), 12 saat arayla üç kez meme içi uygulandı. Somatik hücre sayımı amacıyla alınan süt örneklerinde en geç iki saat içinde somatik hücre sayımı PortaCheckSCC® ile gerçekleştirildi. Mikrobiyolojik muayenede, süt örneklerinden kanlı agara ekim yapıldı. İzolasyon besiyeri olarak kanlı agar kullanıldı. Kültürler aerobik koşullarda 37°C'de inkübasyona bırakıldı. Besiyerlerinde üreyen kolonilerin makroskopik ve mikroskopik morfolojileri incelendi. İzole edilen mikroorganizmaların identifikasyonunda nutrient agar ve nutrient brothtan yararlanıldı. Vitek 2 cihazına ait test kartları kullanılarak bakteriler identifiye edildi. İzole edilen bakterilerin antibiyotik dirençlilikleri Mueller-Hinton agarda Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemi kullanılarak, Clinical and Laboratory Standards Institute kriterlerine göre belirlendi. Tedavi bitiminden 14 gün sonra, meme loblarındaki klinik iyileşme durumu değerlendirildi ve CMT testi uygulandı; tekrar mikrobiyolojik muayene ve somatik hücre sayımı amacıyla süt örnekleri alındı. Enfekte meme loblarında mikrobiyolojik iyileşmenin tespiti amacıyla yeniden kültür yapıldı. Somatik hücre sayıları ölçülerek, SHS değişimlerine bakıldı. Tedavi gruplarındaki örneklerden 16 tür bakteri ve mayalar identifiye edildi. İdentifiye edilen etkenler içerisinde Staphylococcus aureus ve Escherichia coli'nin başı çekmekte olduğu gözlendi. Kullanılan meme içi antibiyotik antibiyogramlarda; I., II. ve III. gruplar için sırasıyla, duyarlı enfekte lob oranları %78,05, %90,24 ve %92,86 olarak tespit edildi. Tedavi gruplarındaki mikrobiyolojik iyileşme oranları I., II. ve III. gruplar için sırasıyla, %90,24, %80,48 ve %67,86 olarak saptandı. Mikrobiyolojik olarak iyileşmeyen meme lobları oranları ise I., II. ve III. gruplar için sırasıyla, %9,76, %19,52 ve %32,14 olarak belirlendi. Klinik iyileşme oranları, enzim içeren grupta (I. grup) %87,23, enzim içermeyen gruplarda (II. ve III. gruplar) ise sırasıyla %57,77 ve %55,35 olarak tespit edildi. Staphylococcus aureus ve Escherichia coli identifiye edilen meme loblarındaki klinik iyileşme oranları sırasıyla, I. grupta %92,30, %100; II. grupta %63,33, %54,54; III. grupta %70,83, %33,33 olarak bulundu. Tedavi gruplarındaki tüm örneklerde tespit edilen somatik hücre sayılarında tedavi sonrası, I. grupta %70,96, II. grupta %53,93 ve III. grupta %61,42 oranında azalma tespit edildi. Staphylococcus aureus identifiye edilen örneklerde tedavi sonrası somatik hücre sayılarındaki azalma, I. grupta %88,02, II. grupta %63,09 ve III. grupta %74,74 olarak saptandı. Escherichia coli identifiye edilen örneklerde tedavi sonrası somatik hücre sayılarındaki azalma, I.grupta %55,83 , II. grupta %50,26 ve III. grupta %47,93 olarak saptandı. Enzimli (I. grup) ve enzimsiz (II. ve III. gruplar) tedavi gruplarında, tedavi sonrası somatik hücre sayısının 50.000 ve 200.000 hücre/ml'nin altına düştüğü meme lobu sayısı oranı; SHS<50.000 için I. grupta %25,53 iken, II. ve III. gruplarda %10,95 olarak; SHS<200.000 için I. grupta %42,55 iken II. ve III. gruplarda %20,54 olarak tespit edildi. Gruplar arasındaki klinik iyileşme ve SHS oranları istatistiksel olarak önemli bulundu (P<0,05). Sonuç olarak, ineklerde akut mastitis tedavisinde meme içi kullanılan tripsin ve kimotripsin proteolitik enzimlerinin (pankreatik proteazlar) antibiyotiklerle kombine edilmesinin tedavi etkinliğini arttırdığı kanısına varıldı.Other Van Yöresi Süt Sığırlarında Brusellozis' İn İnsidensi Üzerine İncelemeler(2002) Gülhanı, Timur; Taşal, İbrahim; Ekin, İsmail Hakkı; Solmaz, Hasan; Tütüncü, MehmetBu çalışmada, Van il merkezi ve köylerinde bulunan farklı çiftliklerdekl 320 adet süt sığırından alınan kan serumları Rose Bengal Plate Test (RBPT) ve Serum Aglütinasyon Testi (SAT) ile brusellozis yönünden incelendi. Serolojik incelemelerde 20 serum (%6.25) RBPT ile, 19 serum (%5.93) SA T ile pozitif bulundu.Article Van' Da Kesilen Dişi Sığırların Genital Organlarında Görülen Lezyonların İnsidensinin Araştırılması(2007) Taşal, İbrahim; Sezer, OsmanBu çalısmada Van’da kesilen ineklerin genital organlarında görülen patolojik olguların insidensini belirlemek amaçlanmıstır. Arastırmada, Van’da disi sıgır kesimi yapan isletmelerde, 822 adet degisik ırklardan (Holstein, Dogu Anadolu Kırmızısı, Güney Dogu Anadolu Kırmızısı, Yerli Kara, Simental, Esmer ve bu ırkların melezleri) disi sıgırların genital organlarındaki patomorfolojik olguların postmortem makroskobik incelemesi yapılmıstır. Çalısmada 822 adet disi sıgırdan 315 (%38,2)’inde gebelikle karsılasıldı. Bunlardan 122 (%14,84)’si gebeligin ilk dönemi (0-90 günlük), 145 (%17,64)’i 3-6 aylar arası, 48 (%5,84)’i de 6 aylıktan büyük olarak tespit edilmistir. Karsılasılan gebeliklerin 147 (%17,88)’si sag kornu uteride, 168 (%20,44)’i de sol kornu uteride sekillenmistir. Gebelikler arasında 2 (%0,24) adet mumifiye fötüs ve 1 (%0,12) adet de masere fötüs saptanmıstır. Her iki ovaryumda toplam 17 (%2,07) adet luteal kist, 24 (%2,92) adet de folliküler kist olgusu görüldü. Parovarial kist olgusuyla 2 (%0,24) materyalde karsılasıldı. 717 (%87,22) adet sıgırda fizyolojik ve patomorfolojik ovarial aktiviteye rastlandı ve bunlardan 643 (%78,22)’i normal sınırlar içinde, 74 (%9,01)’sı da patolojik olarak degerlendirildi. Patomorfolojik olgulardan 32’si (%3,89) sag ovaryumda, 34 (%4,14)’ü sol ovaryumda, 8 (%0,97)’i ise her iki ovaryumda tespit edildi. Hydrosalpinx olgusu 2 (%0,24) sıgırda görüldü ve bunlardan bir tanesi (%0,12) sag ovidukta, diger 1 (%0,12)’i de iki taraflı olarak görüldü. Salpingitis’e 5 (%0,61) disi sıgırda rastlandı. Salpingitis olgularının 3 (%0,36)’ü sagda, 1 (%0,12)’i solda ve 1 (%0,12) adet de çift taraflı oldugu görüldü. Oviduk yapısması ise 4 (%0,49) materyalde tepit edildi. Sol ovidukta 2 (%0,24), sag ovidukta 1 (%0,12) adet ve çift taraflı da 1 (%0,12) adet adezyonla karsılasılmıstır. Uterusta; mukometra olgusu 9 (%1,09) materyalde saptandı. Hydrometra olgularıyla 3 (%0,36) materyalde korpus ve kornu uterilere yayılmıs olarak karsılasıldı. Pyometra 9 (%1,09) materyalde tespit edilmistir. Parametrial yapısma olgusu toplam 4 (%0.48) materyalde belirlenmis olup, 2 (%0,24)’sinde her iki kornu uterinin yapısmıs oldugu, 2 (%0,24)’sinde de tek taraflı yapısma gelistigi saptanmıstır. Segmental aplazi olgusu ile 1(%0,12) materyalde karsılasıldı. Böylece uterusta %3,53 oranında patomorfolojik olgu tespit edilmis oldu. Bu çalısmada, genital organlarda toplam %13,87 oranında patomorfolojik olgu tespit edilmistir. Sonuç olarak bu çalısmada, Van’da kesilen disi sıgırların genital organlarındaki patomorfolojik olgular postmortem incelenmis, lezyonların boyutları ve insidensleri degerlendirilmeye çalısılmıstır. Diger taraftan da bu arastırmanın, bölgenin disi sıgırlarının genital organlarında rastlanan lezyonların yayılımı ve görülme oranının ortaya çıkartılmasına ve ekonomik kayıplara neden olan hastalıkların belirlenmesine katkıda bulunacagı kanısına varılmıstır.Article Yüzüncü Yıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi Doğum ve Jinekoloji Kliniğine Gelen Olguların Genel Bir Analizi(1997) Şendağ, Said; Alan, Muhammet; Cetın, Yunus; Konuş, Ramazan; Taşal, İbrahimBu çalışmada Yüzüncü Yıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi Doğum ve Jinekoloji Kliniğine gelen olguların genel bir analizi yapılmışın. Kliniğe 1992-1997 yılları arasında muayene ve tedavi için 1146 inek, 82 düve, 78 koyun, 12 keçi. 16 kedi, 35 köpek ve 8 kanatlı olmak üzere toplam 1377 hayvan gelmiştir. Sığırların % 89.15 oranla en çok muayene veya tedaviye gelen tür olduğu tespit edilmiştir. Bu türden gelen en yaygın ırklar ise Holstein ( % 25.40 ), Melez ( % 24.34 ), Esmer ( % 22 63 ), Yerli ( % 19.70 ) ve Simmental ( % 7.89 ) olmuştur. Geliş sebeplerinin başında ise gebelik muayeneleri ve meme ile ilgili sorunlar yer almıştır. İlkbaharda gelen hayvan sayısı diğer mevsimlere göre daha fazla bulunmuştur. Karşılaşılan toplam hayvan veya olgu sayısının özellikle öğrenci eğitimi açısından daha iyi bir duruma getirilmesi ve bölgedeki yetiştiricilerin eğitilmesi gerektiği kanısına varılmıştır.