Browsing by Author "Tekeoglu, Ibrahım"
Now showing 1 - 12 of 12
- Results Per Page
- Sort Options
Other Comparison of Intra-Articular Hyaluronic Acid and Physiotherapy in the Management of Knee Osteoarthritis(1998) Sakarya, M. Emin; Demiralp, Levent; Adak, Burhan; Tekeoglu, IbrahımBu çalışma diz osteoartritinin sağaltımında fizik tedavi ve intraartiküler hyalüronik asidin etkilenilin karşılaştırılması amacıyla . yapıldı. Diz osteoaıtriti olan hastalarda intraartiküler hyalüronik asidin ve fizik tedavinin etkileri 4 haftalık bir sağaltım programı sonunda; ağrı, eklem hareket açıklığı (range of motion, ROM), sabah eklem katılığı, 30 metre yürüme zamanı ve 10 basamak çıkma za-manı parametrelerine göre değerlendirildi. Hyalüronik asitle sağaltım gören grupta sabah eklem katılığı (p>0,05) dışındaki tüm pa-rametrelerde her iki grupta da iyileşme vardı Fizik tedavi gören gmpla karşılaştırıldığında, hyalüronik asitle sağaltım gören grup-ta 30-metre yürüme zamanı ve 10 basamak çıkma zamanı parametrelerinde daha büyük bir düzelme eğilimi vardı, fakat bu is-tatistikselolarak anlamlı değildi (p>0,05). Sonuç olarak; kısa dönemde diz osteoariti sağaltımında her iki yöntem de etkilidir. Hyalüronik asidin sabah eklem katılığına etkisi yoktur ve fizyoterapi daha ekonomiktir.Article Diz Osteoartrozunda Elektroakupunktur ile Fizik Tedavinin Analjezik Etkisinin Karşılaştırılması(1998) Savaş, Fatih; Uğurlu, Hatice; Tekeoglu, Ibrahım; Oğuz, HasanAmaç: Bu çalışmada, elektroakupunktur ile fizik tedavinin diz osteoartrozu üzerine analjezik etkilerinin karşılaştırılması amaçlandı. Yöntem: Diz osteoartrozu tanısı konan 40-65 yaş arasındaki 100 hasta randomize ve eşit olarak elektroakupunktur ve fizik tedavi gruplarına ayrıldı, ilk gruba haftada iki seans olmak üzere 15 seans elektroakupunktur uygulandı. İkinci gruba haftada 5 seans olmak üzere 15 seans fizik tedavi (hotpack, ultrason ve TENS) yapıldı. Spontan ağrı, presyonla ağrı ve hareketle ağrıdaki değişimler tedavi öncesi, tedavinin 5, 10 ve 15'inci seanslarında ve tedavi sonu i ve 2'inci aylarda kaydedildi. Bulgular: Ellişer hastadan oluşan iki grupta da spontan ağrı baştan itibaren azaldı, ancak bu azalma sadece akupunktur grubunda 5. ve 10. seanslarda bir önceki değerlendirmeye göre anlamlı düzeydeydi. Her iki grupta da presyonla ve hareketle ağrıda 5, 10 ve 15'inci seanslarda anlamlı azalma oldu. Tedavi bitiminden sonra akupunktur grubunda ağrı azalması devam ederken, fizik tedavi grubunda ağrı geriye dönmeye başladı. Sonuç: Diz osteoartrozunda elektroakupunktur, fizik tedaviye göre daha uzun analjezi sağlamaktadır.Article Elektrokonvulsif Tedavi Sonrası Bilateral Total Supraspinatus Tendon Yırtığı: Olgu Sunumu(2009) Hız, Özcan; Şah, Volkan; Yazmazlar, Levent; Tekeoglu, Ibrahım; Karaaslan, GülşahElektrokonvulzif tedavi (EKT), major depresyon, katatoni ve ilaç tedavisine yanıt vermeyen mani gibi hastalıklarda kullanılan bir tedavi yöntemidir. Genel olarak güvenli bir yöntem olarak kabul edilmesine rağmen, dorsal vertebra kırıkları, el bileği kırığı, santral asetabuler fraktur veya dislokasyonu, omuz ve temporomandibuler eklem dislokasyonları, kas veya ligament yırtıkları gibi komplikasyonlara neden olabilmektedir. Bu yazıda, major depresyon tanısı ile EKT uygulanan ve sonrasında bilateral total supraspinatus tendon yırtığı gelişen bir olgu sunulmuştur.Article Fibromiyalji Sendromundaki Uyku Bozuklukları Üzerine Trazodonun Etkisi(1998) Adak, Burhan; Çilli, Ali S.; Ağargün, M. Yücel; Tekeoglu, IbrahımAmaç: Bu çalışmada fibromiyalji sendromunda (FMS) sık görülen ve etiyolojisinde suçlanan uyku bozukluklarının tedavisinde trazodonun etkinliğinin araştırılması hedef alındı. Yöntem: Uyku kalitesini ölçmek için Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) kullanıldı. Cinsiyet, yaş ve tedavi öncesi PUKİ değerleri açısından homojen olan 27 hastaya trazodon (50 mg/gün), 14 hastaya plasebo 3 hafta süreyle verildi. Kontrol PUKl değerlerindeki değişiklikler nonparametrik testlerle değerlendirildi. Bulgular: Trazodon ve plasebo grubunda başlangıç değerlerine göre uyku kalitesinin anlamlı derecede düzeldiği, plasebo grubuna göre trazodon grubundaki düşmenin anlamlı derecede daha fazla, kontrol PUKİ değerlerinin daha düşük olduğu bulundu. Sonuç: FMS'de özellikle uyku kalitesi şikayetleri üzerine trazodon plaseboya göre daha etkilidir.Article Hastane Çalışanlarında Karpal Tünel Sendromu ile Uyumlu El-el Bileği Ağrısı Sıklığı ve Risk Faktörleri(2008) Gülcü, Elif; Tekeoglu, Ibrahım; Kara, MehmetAmaç: Üniversite hastanesinde çalışan doktor, öğrenci, hemşire ve diğer sağlık personelinin el-el bileği ağrısı prevelansı, karpal tünel sendromu (KTS) ile ilgili bulguları ve ağrıyı etkileyen kişisel ve meslekle ilgili faktörleri ve bireylerin tedavi tercihlerini saptamaktır. Gereç ve Yöntem: Veriler iki ana kısımdan oluşan anket formu ile toplandı. Ankette demografik veriler haricinde el-el bileği ağrısı sıklığı, karpal tünelle ilgili semptomların sıklığı, bireysel ve mesleksel risk faktörleri ve tedavi tercihleri sorgulandı. Çalışmaya 100 doktor, 100 hemşire, 100 öğrenci ve diğer idari personel olmak üzere toplam 300 denek katıldı.Bulgular: Deneklerin 148’i bayan (%49,4) 152’si erkekti (%50,6), yaş ortalaması 26,9±4,85 (17–44) olarak saptandı. KTS ile uyumlu el-el bileği ağrısı prevalansı %5,3 idi. Hemşirelerde, çok sayıda gebelik geçirenlerde, meslekte uzun süre çalışmış olanlar ve gece gündüz sürekli çalışanlarda KTS daha sık görüldü. Hemşirelerde diğer çalışanlara göre (doktor, öğrenci ve idari personel) KTS ile uyumlu el-el bileği ağrısı sıklığı yaklaşık altı kat daha fazla bulundu. El-el bileği ağrısı olan hastane çalışanları büyük oranda branş hekimine başvurmamış (%54) olup en çok başvurulan klinik Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon (%30), daha sonra sırasıyla ortopedi, nöroloji ve birinci basamak hekimi idi.Sonuç: El-el bileği ağrısı tüm toplumda olduğu gibi profesyonel hastane çalışanlarında da sık görülen önemli bir problemdir. Sağlık personeli içinde hemşireler el-el bileği ağrısı açısından ciddi risk altında olup, korunmaya yönelik eğitim verilmesi ve gerekli önlemlerin alınmasına ihtiyaç vardır.Other Hastane Personelinde Bel Ağrısı(1997) Adak, Burhan; Kara, Mehmet; Gürbüzoğlu, Nazım; Tekeoglu, IbrahımBu çalışmanın amacı Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde doktor, hemşire, hemşirelik öğrencileri ve hastabakıcılar arasında bel ağrısı sıklığını araştırmaktır. 76 doktor, 77 hemşire, 78 hemşirelik öğrencisi ve 77 hastabakıcı bu çalışmaya katıldı. Her bir katılımcının standart Bel Ağrısı Araştırma Formundaki soruları cevaplandırması istendi.-Sonuçların gösterdiğine göre doktorların % 44.73, hemşirelerin % 63.63, hemşirelik öğrencilerinin % 60.25 ve hastabakıcıların % 53.25'i bel ağrısından yakınıyordu ya da geçmişte ciddi bir bel ağrısı atağı geçirmişlerdi. Bel'ağrısı sıklığı hemşire ve hemşirelik öğrencilerinde ve hastabakıcılarda en yüksekti. Doktorlarda en düşük seviyedeydi. Bu, koruyucu önlemlere pek uyulmadığını gösteriyordu. Bel ağrısının en sık sebebi ise ağır kaldırma ve uzun süre ayakta durma idi. Personelin sadece % 10'u bel okulu hakkında bilgiye sahipti. Sigara içme oranı bel ağrılı gruplarda bel ağrısızlara göre daha yüksekti. Sonuçta bel koruyucu önlemleri bilmeyen, hasta kaldıran ve uzun süre ayakta duran hemşire ve mesleğe yeni adım atmış hemşirelik öğrencilerinin ve hastabakıcıların bel ağrısı için en riskli grubu oluşturdukları söylenebilir. Hastane personelinin bel ağrısının önlenmesi için eğitilmesi ve bel kaslarının güç ve dayanıkiığının artırılması için de düzenli egzersiz programına alınması gerektiği kanaatindeyiz.Other Hiperlipoproteinemilere Eşlik Eden Romatizmal Sendromlar: Bir Olgu Sunumu(1995) Tarakcioglu, Mehmet; Adak, Burhan; Tekeoglu, Ibrahım; Tuncer, İlyasFamilyal hiperkolesterolemili.heterozigot veya homozigot hastalar, özellikle ayak bileği^ dizler, el bileği ve proksimal interfalanjiyal eklemlerde tekrarlayıcı poliartrit veya tenosinovit atakları geçirebilirler. Yapılan bir çalışmada yetişkin heterozigot hastaların % 40'ında en az bir eklem atağı görülmüştür. Asil ağrısı veya tendonit % 29 hastada, oligaartiküler artrit % 7 hastada ve poliartiküler veya romatizmal ateş benzeri artrit % 40 oranında görülmüştür. Ateş, lökositoz ve yüksek ESR nadiren görülür. Antiinflamatuvar ilaçlar bu'atakların seyrini etkilemektedir. Sedimantasyon yüksekliği muhtemelen yüksek plazma LDL düzeyleriyle bağlantılıdır, Bu makalede hiperkolesteroleminin eşlik ettiği romatizmal ateş benzeri olgu klinik ve laboratuvar bulguları sunularak tartışıldı.Article Karpal Tünel Sendromunda Uyku Kalitesi ile Depresyon ve Anksiyete Bulguları(2008) Yazmalar, Levent; Beşiroğlu, Lütfullah; Sayın, Refah; Tekeoglu, Ibrahım; Gülcü, ElifAmaç: Bu çalışmanın amacı, KTS’li hastalarda KTS sebebiyle ortaya çıkan uyku bozuklukları, tasalanma ve depresyonu incelemek ve hastalardaki bu belirtilerin şiddetinin elektrodiagnostik çalışma bulguları ile bağlantısını saptamaktır. Gereç ve Yöntem: Olgu-kontrol yöntemi kullanılarak, elektrofizyolojik olarak doğrulanmış yaş ortalaması 45±13 (27-62) yıl olan (%86,9 kadın, n=73) 87 KTS hastası ve yaş ortalaması 40±9,2 (21-56) yıl olan (%54 kadın, n=27) 50 kontrol olgusu muayene edildi. Olgu hikayelerinin bilgilerinin gizliliğinin sağlanması ve KTS hastalarının klinik nörolojik muayenelerin yapılmasına ek olarak, hastaların kendi beyanından derlenerek Uyku Kalite İndeksi (UKİ), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ve Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ)’nin onaylanmış Türkçe versiyonları kullanıldı. Bulgular: KTS grubundaki hastaların büyük çoğunluğunun, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında (p<0,05), daha kötü depresyon ve anksiyete semptomları gösterdiği gözlemlendi. KTS’nin şiddeti, sağ-sol el kullanımı ve hasta tarafından beyan edilmiş uyku bozukluğu, anksiyete ve depresyon ölçeklerindeki semptomların şiddeti ile açık bir şekilde bağlantılı değildi. Elektrodiagnostik bulgularla, hastanın fonksiyonel durumu ve semptomların şiddeti arasında istatistiksel olarak kayda değer herhangi bir bağlantı bulunamadı. Sonuç: Elektodiagnostik bulgular, hastanın KTS-ilişkili semptomları ile uyku, anksiyete ve depresyonun bağımsız ölçütler olduğu anlaşıldı. KTS sonuçları ile ilgilenen klinisyen ve araştırmacılar ikisini de değerlendirmek durumundadırlar. KTS’de depresyon ve anksiyete seviyeleri yüksek olmakla birlikte uyku kalitesi nispeten düşüktür. Bununla birlikte, hastalığın şiddeti ve semptom sayısı ile bu değişkenler arasında bağlantı olmadığı göz önünde bulundurulursa, hastalığın şiddetinin öznel olarak algılandığı düşünülür. Bu sebeple, hastalığın fiziksel etkileri de öznel olarak değerlendirilmelidir.Other de Lorme ve Oxford Egzersizlerinin Koroner Kalp Hastalığı Risk Faktörleri Üzerine Etkileri(1997) Büyükbeşe, Ali; Adak, Burhan; Celik, Ismail; Şekeroğlu, M. Ramazan; Kara, Mehmet; Tarakcioglu, Mehmet; Tekeoglu, IbrahımBu çalışmanın amacı, izotonik konsantrik tipteki De Lorme ve Oxford egzersizlerinin koroner risk faktörleri üzerine etkilerini araştırmaktı. Çalışmaya, 20 gönüllü, erkek, üniversite öğrencisi katıldı. Öğrenciler iki gruba ayrılarak 10 kişilik bir gruba günde bir defa olmak üzere bir ay süreyle De Lorme tekniğine göre, diğer gruba ise Oxford tekniğine göre quadriceps egzersizi yaptırıldı.' Egzersiz sonunda her iki grup için kan lipid değerlerinde istatistiksel açıdan önemli bir değişiklik gözlenmedi (p>0.05). Glukoz değerleri Oxford grubunda, egzersiz sonunda biraz yükseldi ancak, bu artış da önemsizdi (p=0.059). Egzersiz sonunda yalnızca Oxford grubundaki deneklerin fibrinojen değerlerinde önemli bir azalma oldu (p<0.05). Sonuç olarak, ağırlık azaltılarak yani Oxford tekniğine göre yapılan egzersizin kan fibrinojen düzeyinde bir azalmaya sebep olduğu, bunun dışında bir ay süreyle yapılan De Lorme ve Oxford egzersizlerinin koroner kalb hastalığı risk faktörleri üzerine önemli bir etkisinin olmadığı kanaatine varıldı.Other Multipl Skleroz ve Antifosfolipid Sendromu Birlikteliği(2009) Gülcü, Elif; Toprak, Murat; Hız, Özcan; Tombul, Temel; Tekeoglu, IbrahımAntifosfolipid sendromu (AFS) ve Multip Skleroz (MS) benzer klinik ve radyolojik bulgular gösterebilen ve bazen tanıda karışıklığa yol açan iki hastalıktır. Tromboz, tekrarlayan düşük hikâyesi, lupus antikoagülan antikorları veya antikardiolipin antikorlarının varlığında AFS düşünülmelidir. Ancak, yapılan çalışmalarda MS hastalarında da otoantikor düzeyleri normal popülâsyona oranla yüksek tespit edilmiştir.1995 yılında ateş, halsizlik, eklem ağrısı ve ayak bileklerinde morarma şikâyetleri başlayan ve özgeçmişinde iki kez 6 haftalık düşük öyküsü tespit edilen hastanın laboratuarında; C-reaktif protein: (++++), eritrosit sedimantasyon hızı: 70 mm/saat, antinükleer antikor (ANA): 1/1000 homojen, LE hücresi pozitif, tespit edilmiş. 1999 yılında yürümesinde bozulma, dengesizlik ve halsizlik şikâyetleri ile Nöroloji kliniğine başvuran hastanın yapılan beyin magnetik rezonans görüntüleme, vizüel uyarılmış potansiyel, somatosensoriyel uyarılmış potansiyel ve oligoklonal bant tetkikleri MS ile uyumlu gelmiş. Bu tarihten itibaren birçok kez atak geçiren ve son olarak 2007'de dizlerinde ağrı, sağ ayak bileğinde makuler tarzda cilt lezyonu gelişmesi üzerine Sistemik Lupus Eritematozus ön tanısı ile kliniğimize yönlendirilen hastanın altı hafta ara ile yapılan tetkiklerinde antikardiolipin IgG: pozitif, antikardiolipin IgM: negatif, ANA pozitif bulundu. Hastadaki ANA ve antikardiolipin IgG pozitifliği ve düşük hikâyesi birlikte değerlendirildiğinde MS'ye eşlik eden AFS olduğuna karar verildi ve tedaviye günde 100mg aspirin eklendi.Sonuç olarak; MS ve AFS birlikte görülebildiği gibi birbirlerini taklit edebilirler. Bu nedenle MS tanısı konmuş olgular AFS'nin klinik ve laboratuar bulguları açısından dikkatli değerlendirilmelidir.Article A Randomized Controlled Trial of Acupuncture Added To Escitalopram Treatment for Fibromyalgia and Related Conditions(2010) Demir, Gülay; Ediz, Levent; Tekeoglu, IbrahımAmaç: Bu çalışmanın amacı, essitaloprama eklenen akupunktur tedavisinin, fibromiyalji ve ilişkili olduğu durumların tedavisinde makul bir tedavi metodu olup olmadığını, yalnızca essitalopram ile karşılaştırarak değerlendirmek idi.Yöntemler: Bu tek kör çalışmada, ACR tanı kriterlerine göre Fibromiyalji tanısı alan kadın hastalar 2 gruba randomize olarak ayrıldılar. 1-) Birinci gruba, Esssitalopram 10 mg/gün ile birlikte, fibromyalji akupunktur noktalarına gümüş iğneler, haftada 1 kez, 16 hafta süre ile yerleştirildi (n=42). 2-) İkinci gruba yalnızca essitalopram 10 mg/gün dozda, 16 hafta kullanıldı (n=41). Çalışma parametrelerini değerlendirmek için, ağrı VAS ile, depresyon ve anksiyete, Beck depresyon ve anksiyete ölçeği ile, uyku bozuklukları Pittsburgh uyku kalitesi indexi ile, yorgunluk yorgunluk şiddeti skalası (FSS) ile, sabah tutukluğu süresi, ve hassas nokta sayısı değerlendirildi. Tüm çalışma parametrelerini çalışma grup randomizasyonuna kör bir araştırmacı çalışma öncesi, çalışmadan hemen sonra ve çalışma bittikten 1 ay sonra değerlendirdi.Bulgular: Her iki grupta, ağrıda istatistiksel olarak anlamlı derecede azalma görüldü (p<0,05). Ayrıca her iki grupta depresyon, anksiyete, yorgunluk şiddeti, uyku kalitesi ve tutuklukta gelişme ve hassas nokta sayısında azalma, istatistiksel olarak anlamlı idi (p<0,05). Gruplar karşılaştırıldığında, akupunktur+essitalopram grubunda, hassas nokta sayısında daha fazla azalma dışında tüm çalışma parametrelerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark tespit edilmedi.Sonuç: Fibromiyaljide, essitaloprama eklenen akupunktur tedavisi, hassas nokta sayısında daha fazla azalma dışında, fibromiyalji ile ilişkili diğer semptomlarda istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşturmamaktadır.Article Üç Olguda Atlantoaksiyal Subluksasyon(2007) Şenol, Selcen; Demir, S. Sevgi; Tekeoglu, IbrahımAtlantoaksiyal subluksasyon romatoid artritte özgün bir bulgu olup hastalığın erken dönemlerinde de görülebilir. Kronik ve şiddetli hastalıkta servikal omurgada bir veya birkaç seviyede subluksasyon veya dislokasyon meydana gelebilir. Romatoid artritte atlantoaksiyal subluksasyonun en önemli komplikasyonu spinal kord hasarıdır. Ankilozan spondilitte atlantoaksiyal subluksasyon nadir görülmektedir ve hafif nörolojik bulgulara yol açmaktadır. Bu yazıda birinde medüller kord kompresyon bulgularının eşlik ettiği, biri ankilozan spondilit ve diğer ikisi romatoid artritte gelişmiş üç atlantoaksiyal subluksasyon olgusunu sunmayı amaçladık.