Browsing by Author "Top, Mehmet"
Now showing 1 - 20 of 28
- Results Per Page
- Sort Options
Doctoral Thesis An Evaluation On Diyarbakır's Architectural Structure İn Ottoman Period According To Travel Books(2010) Karaca, Nursel; Top, MehmetGeniş bölgeleri birbirine bağlayan ana yolların kesiştiği bir notada bulunan Diyarbakır, bu stratejik konumundan dolayı her dönemde önemli bir merkez niteliği taşımıştır. Neolitik dönemden günümüze kadar uzanan tarihsel süreçte 26 büyük medeniyete tanıklık eden kentte her döneme ait izlere rastlanmaktadır. Anadolu'da İslam kültürüyle en erken karşılaşan yerlerinden biri olan kent, 7. yüzyılda başlayan bu süreçte farklı siyasi yapıların egemenliği altına girmiştir. 11. yüzyılda tanıştığı Türk egemenliği ile birlikte değişik etki alanları içinde kalan kent, bu etkiler sonucu çeşitli görünümler sergileyen fiziksel bir ortama kavuşmuştur.Osmanlı döneminde adını taşıdığı beylerbeyliğinin merkezi olarak bölgedeki önemli stratejik noktalardan biri olan Diyarbakır'daki Osmanlı eserleri, Güneydoğu Anadolu Bölgesi içinde Osmanlı kimliğini en güçlü yansıtan örnekler arasındadır. Bölgenin geleneksel yapı malzemesinin taş olması sebebiyle yapılarda bazalt, kalker, mermer kullanılmıştır. Yapılardaki bezemelerde ise Osmanlı öncesi sanat gelenekleri ile yerli özelliklerin de etkili olduğu görülmektedir. Diyarbakır'ın yanı sıra başkentten uzak bölgelerdeki Osmanlı yapılarında yerel beğenilerin ağır basması, Osmanlı mimarının bu konuda serbest görüşlü davrandığını göstermektedir.Osmanlı formlarının ve mekân anlayışının, bölgedeki Ermeni ve Suriye mimari geleneklerine dayanması ve yerel mimarlık anlayışlarıyla birleşmesi, Diyarbakır'daki büyük Osmanlı yapılarına kendine özgü havayı kazandırmıştır. Diyarbakır, mimari açıdan Ortadoğu'nun en zengin kentlerinden biridir. Kent; dini, sivil ve askeri yapılarının sayısı ve niteliği bakımından bu dönemin Şam, Halep, Bağdat ve Bursa gibi daha ünlü kentleriyle yarışacak güçtedir.Kentin çeşitli devirlerinden birbirine miras kalan kent dokusu büyük ölçüde korunmuş; farklı yönetimler, farklı kültürleri ve farklı mimari değerleri beraberinde getirmiştir. Bıraktıkları farklı kültür ve mimari değerlerle Diyarbakır'da kent dokusu üzerinde izleri büyük olan yönetimler Artuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı yönetimleridir. Bugün kentte varlığını sürdüren yapıtlar da bu dönemlerin eserleri olup, büyük ölçüde Osmanlı dönemini temsil etmektedirler.Daha önceki dönemlerde ana yol akslarıyla birbirinden ayrılmış dört bölümden oluşan kent, Akkoyunlular döneminde cami, mescit, tekke ve zaviye gibi yapılar etrafında yerleşen Türkmen gruplarınca artık fiziksel sınırların ötesinde sosyal içerikli mahallelere ayrılmıştır. Osmanlı kentinin çekirdeği bir ulu camiyi, bir bedesteni, çarşıyı ve hanları içeren anıtsal bir yapı topluluğunun çevresinde toplanmıştır. Osmanlılar da tıpkı Akkoyunlular gibi inşa ettikleri cami ve mescitlerin etraflarında yeni mahallelerinin oluşmasına sebep olmuşlar, daha sonrada kentin gelişimi ve gereksinimi doğrultusunda dini, sivil ve askeri yapıları inşa etmişlerdir.Üslubu, farklı malzemesi ve yapıya gösterilen özen sayesinde Diyarbakır mimarisi Anadolu'daki en çekici ve farklı mimari tarzlardan birini oluşturmaktadır. Kuruluşundan bugüne kadar yeri değişmemiş ender kentlerden biri olan Diyarbakır, zengin tarihi olan Hıristiyan ve İslam Dünyası eserlerini bünyesinde barındırmasıyla bir müze-kent görünümü sunmaktadır. Osmanlı döneminde büyük bir eyaletin merkezi olan şehir zengin kültürel mirası ve doğal güzellikleri ile bu açık hava müzesi görünümünü yoğunlukla Osmanlı döneminde edinmiştir.Kenti çeşitli dönemlerde ziyaret eden seyyahlar da kent dokusu, mimari yapılar ve mimari doku üzerine sübjektif bilgiler vermişlerdir. Ancak bazıları Osmanlı dönemine ait bilgi ve belgelerin yeterince olmamasından dolayı, dikkatli okunduğundan bazı eksiklikleri giderecek niteliktedir.Master Thesis An Analysi̇s of the Cultural Assests in Gevaş(2019) Hakan, Özlem; Top, MehmetVan Gölü Havzası'nda yer alan Gevaş, girift tarihi evrelere sahiptir. Bununla beraber bölgede bulunan kültür varlıklarının oluşum ve şekillenmesinde bu girift evrelerin izleri çok fazla izlenmez. Bu anlamdaki faaliyetlerin daha ziyade siyasi istikrara paralel bir seyir izlediği görülür. İlk yapılaşmanın Urartularla başladığı bölgede, Urartulardan sonra uzun bir dönem bu anlamda bir gelişme izlenmez. 10.yy'da Vaspurakan Vasal Ermeni Krallığının kurulması ile beraber önemli bir imar atağı yaşanır bu dönemde Akdamar Kilisesi ile beraber birçok önemli manastır ve yapı meydana getirilmiştir. Bölgede Hristiyan dönemine ait günümüze gelebilmiş yapıların önemli bir kısmı 10. Yüzyılda kurulup 11. Yüzyılda sonra eren bu krallık dönemine ait yapılardır. Bununla beraber 19. Yüzyıla kadar imar faaliyetleri devam etmiştir. Hristiyan dönemine ait günümüze gelmiş yapıların tamamı 10. ve 19. Yüzyıllar arasında yapılmış dini yapılar olup çoğunluğu manastır şekline karşımıza çıkar. Bunlardan biri olan Akdamar Manastırı hem tarihi hem mimari hem de süsleme açısından önemli olduğu kadar bölge turizmi açısından da özel öneme sahip bir yapıdır. Kültürel dokuyu oluşturan bir diğer unsur olan İslam dönemi yapılarıdır. Bunların hemen hepsi 14. Yüzyıla ait olup İlhanlılara bağlı olarak kurulmuş olan İrisan Beyleri döneminde meydana getirilmiştir. Bir cami dışına kalan örneklerin hepsi mezar yapısıdır. Hişet Mezarlığı içerisindeki 600'den fazla mezar taşı ile bölgede Ahlât'tan sonra gelen en büyük mezarlıktır. Mezarlığın İçinde Halime Hatun Kümbeti çokgen gövde külahı ve süslemesi ile Anadolu kümbet mimarisinin tipik bir örneğidir. Zengin ve zarif işçiliği ile dikkat çeken kümbet Gevaş'ın simgesi durumundadır. Eserlerin hepsi üslup açısından genel olarak dönem özelliklerini yansıtmaktadır. Gevaş'ta bulunan kültür varlıkları ile ilgili farklı zamanlarda çalışmalar yapılmıştır. Ancak özellikle Selçuklu ve Beyler Mezarlığı'nın bu günkü mevcut durumları bu konuda daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç duyulduğunu ortaya koymaktadır.Doctoral Thesis Architectural Development of the Small Menderes Basin in the Turkish Period(2024) Avut, Hatice Balta; Top, MehmetBatı Anadolu'nun tarihsel gelişiminde verimli ırmak havzaları önemli rol oynamaktadır. 138 km uzunluğuyla Küçük Menderes ırmağı, Büyük Menderes ve Gediz'den sonra Batı Anadolu'nun en uzun ırmağı olarak bilinmektedir. Küçük Menderes Havzası'nda şehirleşme olgusunun Helenistik çağa kadar uzadığı ancak havzada Türk hâkimiyetinin, 14. yüzyılın başlarından günümüze kadar kesintisiz bir şekilde devam ettiği görülmektedir. Özellikle Aydınoğulları Beyliğinin 1306 yılında bölgeyi fethi ile başlayan süreçte Tire, Birgi ve Ayasuluk önem kazanmış ve Aydınoğulları beyliğinin başlıca merkezleri olmuştur. Havzadaki ilk mimari yapılaşma da bu dönemde başlamıştır. Bölgenin 1426 yılından sonra kesin olarak Osmanlı devletinin yönetimine geçmesiyle başlayan ve uzun süren hâkimiyeti ile bölgede şehirleşmeyle beraber, birçok yeni mimari eserin inşa edildiği görülmektedir. Bunlar içerisinde cami, medrese, türbe, çeşme, han ve hamam gibi vakıf eserleri önem kazanmıştır. Tire, Birgi ve sonrasında Ödemiş Osmanlı dönemi yerleşimleri bakımından önemini koruyarak öne çıkmıştır. Tez Konumuz kapsamında değerlendirilen Bayındır, Beydağ, Kiraz, Selçuk ve Tire ilçelerinden dört ilçe mimari eserleriyle tanıtılmaya çalışılmıştır. Ancak Beydağ ilçe mimarisinin sade ve basit inşalar olması sebebiyle, ilçenin coğrafi, tarihi ve mimari dokusu ele alınarak, mimari eserleri kapsam dışı bırakılmıştır. Bayındır ilçesinde Osmanlı dönemi yerleşkesi olduğundan dolayı söz konusu ilçede Türk dönemi mimari eserlerinin inşası da bu dönemle birlikte görülmeye başlanmıştır. Kiraz ilçesinde Aydınoğlu ve Geç Osmanlı dönemi mimari eserler bulunmaktadır. Ödemiş merkez ve köylerinde bulunan mimari eserler geç Osmanlı dönemi, Birgi beldesinde ise Aydınoğlu dönemine ait mimari eserlerin mevcudiyeti görülmektedir. Selçuk ilçesinde yer alan mimari eserler Aydınoğlu dönemi üslupsal özelliklerini yansıtırken, camiler daha çok mescit formunda olup plân, malzeme ve teknik özellikleri açısından birbirine yakın tarzda tek üniteli olarak tasarlanmıştır. Tire ilçesi, Aydınoğlu ve Osmanlı dönemi eserleri ile donatılmıştır. 'Küçük Menderes Havzası Türk Dönemi Mimari Gelişimi' başlıklı tez çalışması kapsamında ele alınan Aydınoğlu ve Osmanlı dönemine ait mimari eserler, tarihçeleri, arşiv belgeleri, plân, mimari, malzeme ve süsleme programları kapsamında değerlendirilmiştir. Söz konusu havzada 211 mimari eser tespit edilmiştir. Ancak 141 mimari eser çalışma kapsamında değerlendirilmiş, 70 mimari eser ise kapsam dışı bırakılmıştır. Eserlerin ciddi tahribatlar sebebiyle günümüzde ayakta olmayışı ve mevcut eserlerin bilimsel olmayan müdahaleler sonucunda üslupsal karakterini yitirmiş olması böyle bir kısıtlamayı zorunlu bırakmıştır.Master Thesis Architectural Work in Bingöl(2010) Butasım, Nebi; Top, MehmetBingöl tarihi boyunca birçok medeniyete sahne olmuş bir ildir. ilin coğrafi yapısı özellikle yaylak olarak kullanılmasını elverişli kılmıştır. ilin zengin bitki örtüsü ve suyun bol bulunması ayrıca doğu ile batı yolları üzerinde bulunması çeşitli medeniyetlerin burada hüküm sürmesine neden olmuştur. ?Bingöl'deki Mimari Eserler? adlı yüksek lisans çalışmasında bu dağlık alanda bulunan yapıların tespitine çalışılmıştır. Yapılan incelemeler neticesinde Bingöl ilinde bulunan eserlerin büyük bölümü, Akkoyunlu, Osmanlı, Ermeni ve Bizans-Rum yapıları olduğu görülmüştür. Rum ve Ermenilerden kalma Kiliseler, Akkoyunlu Devleti'nden kalan Camii, Türbe, Osmanlı Devleti'nden kalma cami, okul, hamam, köprü gibi eserler incelenmiştir. Yapılan çalışma daha çok bir tespit niteliği taşımaktadır. Coğrafi alan çok geniş olduğundan ve kendine özel bazı şartlar barındırdığından tespit edilen birçok eser incelenememiştir. Çalışma tespit önceliğinde başlamış çeşitli dokümanlar taranmış ve fotoğraflar çekilmiştir. Yapılan tüm çalışmaların nihayetinde tüm eserler derinlemesine incelenmiş ve eserler bir eser altında toplanmıştır.Research Project Artvin-erzurum: Çoruh Vadisi Baraj Alanındaki Tarihi Yollar ve Kültür Varlıklarını Araştırma(2008) Top, Mehmet; Aytekin, Osman; Koç, Erkan; Biber, Hanifi-Master Thesis Cizre Grave Stones(2008) İnci, Veysi; Top, MehmetTarihin her döneminde önemli bir yere sahip olan Cizre, Anadolu ve Mezopotamya arasında bir ulaşım merkezi olmuştur. Bu bölgede varlık gösteren uygarlıklardan bir çok eser günümüze ulaşmıştır.XI. y.y. ile birlikte bölgede başlayan Türk hakimiyeti sonrasında bir çok imar faaliyeti görülmüştür. Çalışmamıza konu olan mezar taşları Osmanlının XIX. y.y. son dönem eserleridir. Bu mezar taşlarımızın yıllarca gerekli önemin verilmeyişi ve zamanla tahrip olması ve tahribatın günümüzde de devam etmesi bu çalışmanın gerekliliğini göstermektedir.Mezarlıklar ve mezar taşları günümüzde birer açık hava müzesi konumundadırlar. Bir milletin kültürel değerlerini en güzel bir biçimde kaynaklık eden bu eserlerin tanıtımı açısından önemini ortaya koymaktadır.Cizre'de tarihi mezarlık içinde yer alan 18.yy. ve 19.yy.'dan günümüze gelen mezartaşları tez konumuzu oluşturmaktadır. Tarihi mezarlık içinde bulunan Mustafa Paşa Türbesi içindeki Abdulkerim Bey' in mezartaşıda konumuz içerisinde değerlendirilmiştir. Şimdiye kadar Cizre mezartaşları ile ilgili olarak herhangi bir bilimsel çalışmanın olmaması nedeniyle amacımız mezartaşlarını detaylı ve bilimsel yönden inceleyerek belgelemektir.Konu içerisinde mezarlarda baş taşı ve ayak taşı, kitabe ve süsleme konuları ile ilgili özellikler bir bütün olarak değerlendirilmiştir. Mezartaşlarındaki ortak özellikler, geleneksel ve yöresel etkilerin tespiti yapılarak bu bağlamda değerlendirilmiştir. Bu mezartaşları bölge'de Osmanlı'nın 18. ve 19. yy. sanat anlayışının bir yansımasıdır.Netice itibariyle Osmanlı'nın son iki yüzyılına şahitlik eden bu eserler Anadolu'nun her yerinde olduğu gibi Cizre'de de devam ettiğini göstermektedir.Master Thesis Delhi Lodhi Garden architectural structures(2022) Can, Özgün; Top, MehmetBirçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Hindistan'da İslam'ın gelişi ile beraber yeni bir kültür ve sanat anlayışı ortaya çıkmıştır. Genel olarak Hinduizm, Buddhizm ile Jainizm'den etkilenerek gelişen ve ikonografinin ön planda olduğu Hint Sanatı, İslam sanatı ile bir tezat oluşturmuştur. Fakat zaman içerisinde bu iki zıt anlayışın belli noktalardan birleşmesi ile yeni bir üslup ortaya çıkmış ve bu üslup Hint-İslam Sanatı olarak adlandırılmıştır. Türk devletlerinin bu topraklara hükmetmeye başlaması ile oluşturdukları sanat ise Hint-Türk-İslam sanatı olarak adlandırılmakta olup, Delhi Sultanlığından Babür İmparatorluğunun sona ermesine kadar ki süreci kapsamaktadır. Hint Sanatının yanı sıra, Afgan, İran ile Orta Asya sanatı tesirinin de etkili olduğu Hint-Türk-İslam sanatının en önemli eserlerinin meydana getirildiği alan mimari olmuştur. Ağırlıklı olarak türbe ve cami yapımının ön planda olduğu Hint-Türk-İslam mimarisinde değişik form denemeleri ile abidevi eserler inşa edilmiştir. Delhi Lodi Bahçesi Mimari Yapıları' adlı bu tez çalışmasında Hindistan, Yeni Delhi'de bulunan ve Delhi Sultanlığı ile Babür Döneminden mimari eserlere ev sahipliği yapmakta olan Lodi Bahçesi içerisindeki yapılar plan, mimari, süsleme ve Hint-Türk-İslam sentezi unsurları açısından ele alınmıştır. Bir İslam Bahçesi olarak tasarlanmamış olan Lodi Bahçesi, Yeni Delhi'nin oluşturulması sırasında bölgede olan tarihi yapıların korunmasını da sağlayacak şekilde, toplumsal hayatın fonksiyonel bir parçası olarak bahçe haline getirilmiştir. 'Kent Parkı' olarak hizmet vermekte olan Lodi Bahçesi, Hint- Türk-İslam Mimarisinin farklı dönemlerine ait form örnekleri sunması bakımından oldukça önemli bir arkeolojik alandır. Yapılan literatür taraması sonucunda, seçilen tez konusu ile ilgili Türkiye'de akademik bir çalışma bulunmadığı görülmüştür. Ayrıca yurtdışında yapılan çalışmalar araştırılırken, belli başlı kısa çalışmalar sunulduğu fakat kapsamlı olmadığı ve Lodi Bahçesinde yer alan mimari yapıların bir bütün halinde ele alınmadığı fark edilmiştir. Bu doğrultuda, tez konusunun temel amacı bu alandaki eksikliğin giderilmeye çalışılması olmuştur.Master Thesis Delhi Qutb Complex Architecture(2021) Gülmez, Gizem; Top, MehmetTürklerin Hindistan'a gelişi ile birlikte İslamiyet'in kalıcı hâle geldiği bu bölgede Delhi Sultanlığı'ndan Babür Devleti Dönemi'ne kadar (1526) Kölemenler, Halacîler, Tuğluklar ve Seyyidler olmak üzere dört büyük hanedanlık hüküm sürmüştür. Delhi Sultanlığı Dönemi'nde birçok mimari yapı yaptırılmış fakat bunlar doğal ve beşerî şartlar sebebi ile günümüze ulaşamamıştır. Sultanlık dönemi yapılarından günümüze ulaşabilen en önemli yapılar arasında Kutub Külliyesi yer almaktadır. Delhi Sultanlığı kurucusu Kutbeddin Aybek'in Delhi şehrini ele geçirir geçirmez zafer takı olarak Kutub Minar'ı inşa ettirmesi ile başlayan külliyenin yapımı Babürlülerin yaptırdığı cami ile son bulmuştur. Bu çalışmada 1206'dan 1526 yılına kadar hüküm sürmüş olan Delhi Sultanlığı'nın ve bu dönemin başlangıç tarihini oluşturan Kutub Külliyesi'ni, mimari, plan ve süsleme özellikleri açısından ele alınmıştır. Yapılan arazi çalışmaları ve literatür taramaları sonucunda toplanan veriler doğrultusunda Hindu ve İslam unsurlarını araştırarak ilk Hint-İslam eserlerini ve bu süreçte gerçekleşen aşamaları daha iyi anlamak çalışmanın temel amaçlarından biridir. Bu amaç doğrultusunda yapılan literatür çalışmaları esnasında konuyla alakalı kısa bilgilere ulaşılmış olsa da detaylı bir çalışmaya rastlanmamıştır. Yapılan bu tez çalışması ile açıklıklar giderilmeye çalışılmış ve çalışmanın tamamı Sanat Tarihi metotlarına uygun bir şekilde sonuçlandırılmıştır. Arazi çalışmaları esnasında saptanan sekiz yapı ve bu yapıların yanı sıra külliyede yer alan diğer unsur ögeleri ele alınarak tek tek incelenmiştir. Külliye içinde yer alan yapıların ölçülerini sıkı güvenlik nedeniyle arazi çalışması esnasında alamadığımızdan dolayı ölçülere literatür taramaları sonucunda ulaşılmış ve plan çizimleri kaynaklardan elde edilen bilgiler doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. Değerlendirme kısmında yapılar, süsleme ve mimari açısından tek tek ele alınıp karşılaştırmalar yapılmıştır. Külliyede yer alan plan tiplerinin Anadolu mimarisinden farklılıkları gözetildiği gibi benzerlikleri de ortaya koyulmuştur. Özellikle Kuvvetü'l-İslam Camisi'nin açık planlı oluşuna sebepleriyle ayrıca değinilmiştir. Külliyede yer alan inşa kitabelerinden, taş tabletlerden ve literatür taramalarından yola çıkarak yapıların tam olarak ne zaman inşa edildiği ve banileri saptanmış olup külliyeye sonradan eklenen unsurlar da dikkate alınarak tarihlendirme işlemleri gerçekleştirilmiştir. Caminin avlusunda yer alan ve taşıyıcı unsur olan, yirmi yedi Hindu tapınağından meydana gelen sütunlar ayrıca incelenip süsleme bakımından ve mimari açıdan ele alınmıştır. Bunun dışında külliyede yer alan diğer taşıyıcı unsurlarda değerlendirme kısmında ayrı bir başlık altında tekrar incelenmiştir. Ayrıntılı bir biçimde ele alınan süsleme detayları bitkisel, geometrik, geçmeler, karma ve figürlü süsleme detayları olarak Hint-İslam sentezini de ortaya koyacak şekilde detaylandırılmıştır. Tez çalışması kapmasında ele alınan Kutub Külliyesi ve külliyede yer alan mimari yapıların her biri bir bütün olarak ele alındığında o dönemin ekonomik, fiziki ve sosyolojik şartları da göz önünde bulundurarak birkaç istisnai yapı dışında kullanılan malzeme ve teknikleriyle yer verilen süsleme detayları, külliyeyi oldukça gösterişli bir hâle getirmiştir. Birçok doğal afete maruz kalmış olmasına rağmen yine istisnai birkaç yapı dışında günümüze ulaşabilmiştir.Master Thesis Early Ottoman Period in Bursa, Edirne and Istanbul Mihrabiye Tomb Stones(2023) Balki, Muhammed Sefa; Top, MehmetTürk İslam coğrafyasında geniş bir alana yayılmış olan mihrabiyeli mezar taşları, 14.yüzyıldan itibaren İslam medeniyetlerinde boy göstermeye başlamıştır. İlk olarak Güney Azerbaycan şehirlerinden olan Meraga ve Tebriz'de karşılaşılan bu form, Anadolu'da Van Gevaş olmak üzere Sivas, Tokat, Ankara, Amasya ve Samsun gibi merkezlerde ve daha sonra Osmanlı Devleti'nin etkisi altına girmek suretiyle varlığını devam ettirmiştir. Erken Osmanlı Döneminden itibaren farklı form ve tipolojilerde yapılmış mezar taşları görülmektedir. Bu dönemde Zeyni Formlu, Sivri Kemerli, Silindirik Gövdeli, Dikdörtgen Prizmal, Çokgen Gövdeli, Sanduka Formlu, Edirnekâri, Lahitli Mezar ve Mihrabiye Formlu olmak üzere farklı tiplerde mezar ve mezar taşları yapılmıştır. Bu dönem içerisinde yapılan mihrabiyeli mezar taşları, ihtişamlı ve gösterişli hale getirilmiştir. Osmanlı devletine başkentlik yapan başta İznik olmak üzere Bursa, Edirne ve İstanbul gibi şehirlerde mihrabiyeli mezar taşlarına rastlamak mümkündür. Osmanlı Devleti'nde mihrabiyeli mezar taşları, ilk olarak 14.yüzyılda yapılmış ve 16.yüzyıla kadar erken dönem özellikleri devam ettirildiği görülmüştür. Osmanlı Devleti'nin son dönemlerine kadar devam ettirilen mihrabiyeli mezar taşları, son dönemlerde ihtişamlı özelliğini kaybederek birer heykellere dönüşmüştür. Mihrap formunun küçük bir kopyası olacak nitelikte yapılan mihrabiyeler, derin bir mana barındırmaktadır. Sembolik mana olan mihrabiyeli mezar taşları, ahirete gidilen bir kapı veya ahirete açılan bir eşik görevi görmektedir. Bu bilinç ile yapılan mezar taşları, ölen kişinin artık ahirete intikal ettiğini ve bu yolculuğun kolay olması amaçlanarak yapılmıştır. Osmanlı Devleti'nin sınırları içerisinde büyük bir özveri ile benimsenen mihrabiyeler, sadece mezar taşlarına has bir özellik olmamakla birlikte mimaride de kullanmak kaydı ile estetik değer taşımışlardır. Bu formu camilerin farklı bölümlerinde ve mihrapların içerisinde mihrabiyeler yerleştirilerek değerlendirilmiştir. Osmanlı Devletinden önce yapılan mimari yapılarda mihraplara ikinci mihrabiye eklenme fikri hoş karşılanmıştır. Anadolu'daki cami mimarisinde bu örnekler ile karşılaşılmaktadır. Bu çalışmanın amacı Bursa, Edirne ve İstanbul sınırları içerisinde yer alan mihrabiyeli mezar taşlarını, belli bir ölçüt dahilinde araştırılması, incelenmesi ve dahası Türk İslam coğrafyasında görülmeye başlanan bu formun yapılma amacı belirlenmeye çalışılmıştır.Doctoral Thesis From Evkaf-I İslamiye Museum To the Present, Museums Affected by the General Directorate of Foundations and the Evaluation of These Museums Within the Scope of the New Museum Approach(2023) Özrili, Ayşenur Sezgin; Top, MehmetMüzecilik olgusu ve müze açma girişimlerinin tarihsel bağlamda belli bir geçmişi olan ülkemizde, tarihi ve kültürel mirasımızı korumayı hedef alan birçok müzecilik faaliyeti gerçekleştirilmektedir. Bu müzecilik faaliyetlerinden biri de Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün kültürel faaliyetleri kapsamındaki müzecilik çalışmaları olmaktadır. Vakıfların müzecilikle ilgili ilk adımları 19. yüzyılın ortalarında yabancıların Anadolu'nun bazı yörelerindeki cami, mescit, türbe ve tekke gibi yapılarında bulunan eserleri kaçırmaları ve kendi ülkelerine götürmeleri durumuyla başlamıştır. Bu durum üzerine Evkaf Nezareti, Anadolu'nun her yöresinden İslami değer taşıyan vakıf eserlerini toplatmış ve 1914 tarihinde İslami Dönem eserleri ve vakıf eserlerinden oluşan ilk vakıf müzesi olan Evkaf-ı İslamiye Müzesi açılmıştır. Evkaf-ı İslamiye Müzesi açıldığı tarihten itibaren Türkiye'de daha sonradan açılan diğer vakıf müzelerine de öncülük etmiş ve günümüzde ise Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak faaliyetlerine devam etmektedir. Son zamanlarda Dünya'da ve Türkiye'de müzecilik alanında yaşanan hareketlilik, toplumsal değişimlere paralel olarak müzelerin hem kurumsallaşmaları hem de faaliyetlerinde etkili olmuştur. Bu etkiyi 2000 yılı ve sonrası yeniden yapılanmaya gidilerek açılmış Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bağlı müzelerde de görmek mümkün olmaktadır. Çalışmamız kapsamında yedi adet vakıf müzesi hem mevcut durumları hem de yeni müzecilik anlayışı kapsamında değerlendirilerek; bulundukları konum, mekân özellikleri, eserlerin niteliği ve çeşitliliği, teşhir ve tanzim düzenlemesi hakkında değerlendirilmiştir. Ayrıca bu müzelerin son dönem müzecilik anlayışındaki değişimlere bağlı olarak ziyaretçileri çekme potansiyeli nasıldır, yenilenme ve çağdaşlaşma çabalarına ne derece dâhil olmuşlardır, mekân özellikleri, toplum müzeciliğine yansımaları, kültürel çeşitliliğe hitap etmeleri, teknolojiden ne derece faydalandıkları, müze yönetimi ve pazarlama durumlarının nasıl olduğu, müze eğitimine yönelik faaliyetler var mı varsa nasıl uygulanmaktadır gibi sorulara cevap aranmaya çalışılmıştır. Vakıf müzelerinin toplumdaki manevi değeri ve kültürel açıdan önemine de değinilerek kültür turizmine katkılarından da bahsedilmiştir. Ülkemizde vakıf müzelerinin değişim ve gelişimlere bağlı olarak daha fazla yer edinebilmesi, ziyaretçi potansiyelinin artması ve sürdürülebilir olması için de bazı önerilerde bulunularak vakıfların müzecilik faaliyetlerine katkı sağlamak da amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Vakıf, Evkaf, Müze, Kültür, ÇağdaşlaşmaMaster Thesis Gevaş Grave of Stones(2008) Başak, Meltem Ayaz; Top, Mehmetİslam dünyası başta olmak üzere, birçok kültürde ölüyü toprağa gömerek ortadan kaldırmak en çok tercih edilen yöntem olmuştur. Bu gömü açılan bir çukur sayesinde ölünün buraya yerleştirilmesiyle olur. Mezar adını verdiğimiz bu çukurun şekli ve özelliği, ölen kişinin ırkına, dinine, yaşadığı coğrafyaya ve etnik özelliklerine göre değişiklik gösterir.İlk zamanlarda belki sadece mezar belirleyici olarak kullanılan mezartaşı zamanla başka evreler geçirerek içinde bulunduğu zamana, kültüre, örf ve adetlere aynı zamanda mezarda yatan kişinin vasıflarına şahitlik eder hale gelmiştir.Urartu Döneminden buyana neredeyse kesintisiz bir şekilde iskân edilmiş olan ilçe, bu köklü geçmişine koşut olarak, zengin bir kültüre de sahne olmuştur.Anadolu Selçuklularının 1243 Kösedağ savaşında yenilmeleri üzerine, tüm Anadolu kentlerinde yaşandığı gibi, Gevaş (Vastan) ın da içinde yer aldığı Van Gölü çevresindeki şehirler tahribata uğramış ve idare Moğolların eline geçmiştir. Bu dönem İlhanlıların zayıflamaya başladıkları XIV. yüzyılın II. yarısına kadar devam eder. İlhanlılardan sonra Türkiye tarihi açısından önemli bir yeri olan Beylikler Dönemi başlar. XIV. yüzyılın başlarında da Hakkâri ve Van'a hâkim olan ve o dönem kayıtlarda ?Van Beyleri? olarak geçen İrisân Beyleri yani bilinen isimleriyle İzzeddînî'ler Gevaş ve çevresinde hâkimiyet kurmuşlardır.Tarihi Hişet Mezarlığı 6 hektarlık bir araziye yayılmış ve günümüzde 1940'lı yıllarda ortasından geçirilen ve daha sonra asfaltlanarak Van-Tatvan karayoluyla birleştirilen ve şu anda kullanılmayan bir yolla ne yazık ki ikiye ayrılmıştır. Yakın zamanda etrafı ihata duvarıyla çevrilerek koruma altına alınmıştır.Mezarlık alanında şu ana kadar yapılan en önemli çalışmalar 1988?1992 yılları arasında Van Müze Müdürlüğü başkanlığında Prof. Dr. M. Taner Tarhan ile Prof. Dr. Veli Sevin'in bilimsel başkanlık ve sorumluluklarında yapılmış olan kurtarma kazısı, onarım ve çevre düzeni çalışmaları olmuştur.Mezarlık içerisinde yer alan sanduka ve şahideler, üzerlerinde yer alan, yazı ve süslemeleriyle yapıldıkları dönemin özelliklerini günümüze aksettiren ve sanat tarihi alanında önem arz eden sanat eserleridir. Bu yönüyle Halime Hatun Kümbetinin de içinde yer aldığı Tarihi Hişet Mezarlığı Ahlât'tan sonra Türkiye'deki en güzel mezartaşlarının sergilendiği bir yerdir.Buradaki mezartaşlarında, mezarı oluşturan şahide ve sandukalarda bilinen tipik formların yanında, Van Gölü çevresindeki mezarlıklarda rastlanılmayan, buraya özgü bir form olan dört yüzlü şahideli mezartaşları, en çok kullanılan mezartaşı formlarıdır. Şahidelerde en çok kullanılan biçim dikdörtgen formdur. Bunun dışında dilimli kemer, yuvarlak kemer, dört yüzlü ve koç-koyun şeklinde olmak üzere çeşitli biçimler deki formlarda kullanılmıştır.Sandukalarda da yine farklı formlar uygulanmıştır. Bunlar silindirik biçimli, prizmatik dikdörtgen biçimli, üçgen prizmatik yüzeyli ve sütun biçimli sanduka şeklindedir.Ele aldığımız mezartaşlarının büyük bir bölümünün tüm yüzeylerinin süsleme programına alındıkları izlenmiştir. Başta yazı olmak üzere taşlarda kullanılan süslemeler; palmet, rumi, kıvrık dal, ve gülbezek gibi bitkisel bezemeler ile geometrik motif olarak ta rozet, düğüm, çarkıfelek, yıldız, çokgen ve dörtgenler tercih edilmiştir. Bunların dışında en çok kullanılan diğer motifler ise kandil ve şamdan motifidir. Mezartaşlarında sıkça kullanılan ve başka yerde örneği olmayan bir diğer bezeme ise, buraya özgü bir süsleme olan mukarnas kavsaralı mihrabiyeler tezyin amaçlı kullanılan başlıca örgelerdir.Siyasi açıdan merkez İran olmak üzere İlhanlı Devletini kurmuş olan Moğolların etkisi altında olmasına karşın, süsleme ve üslup açısından Gevaş mezartaşlarında, Selçuklu etkisi ağır basmaktadır.Kitabeleri okunabilen mezartaşlarından hareketle XIV. yy.'a tarihlenen mezarlık, kendine özgü form ve süsleme özelliklerinin yanı sıra, Ahlât, Erciş Çelebibağı ve Bitlis Güroymak'taki mezartaşlarının bir sentezi olarak karşımıza çıkmaktadır.Doctoral Thesis In Our Study Which Is on the Subject of Turkish and Islamic Period Gravestones in İzmir Ödemiş?(2013) Yılmaz, Edip; Top, MehmetÖZET ?İzmir Ödemiş?teki Türk İslam Devri Mezar Taşları? konulu çalışmamızda Ödemiş merkez ve bağlı belde ve köylerde tespit ettiğimiz 417 mezar taşı kataloğa alınarak incelemeye tabi tutulmuştur. Bu mezar taşları tipolojik olarak, 1. Şahideli Sandukalı Mezarlar 2. Şahideli pehleli mezarlar 3. Şahideli mezarlar olmak üzere üç başlık altında incelemeye tabi tutulmuşlardır. Şahideli Sandukalı Mezarlar Beylikler dönemine aittir. Osmanlı Dönemi mezar taşlarında bir tanesi hariç, diğerlerinin tamamı şahideli mezar tipindedirler. Bir tanesi ise pehleli mezardır. Şahideler bir iki tanesi hariç diğerleri dikdörtgen formdadırlar. Beylikler dönemi mezar mezar taşlarında tipolojik olarak erkek kadın cinsiyet ayrımı bulunmamaktadır. Osmanlı dönemi mezar taşlarında tipolojik olarak erkek kadın ayırımı vardır. Erkek mezar taşları sarık, kavuk ve fes denilen başlıklar taşırken, kadın mezar taşlarında nadiren görülen hotoz denilen başlık dışında, başlığa yer verilmemiştir. Bunun yerine şahideler sivri kemerli, yuvarlak kemerli, dilimli ve bitkisel tepelikle sonlanmışlardır. Beylikler dönemi mezar taşları genellikle sade görünüm arz ederken, Osmanlı dönemi mezar taşlarında özellikle kadın baş şahidelerinin tepelik kısımlarında dönemin karakteristik özelliğini taşıyan bitkisel, geometrik süslemelerin yanında Batı Anadolu yöresine has bir üslup olarak mimari süslemelere yer verilmiştir. Mezar taşlarının tamamında mermer malzeme kullanılmıştır. Çünkü mermer keskin profilli yüzeyleri işlemek bakımından daha elverişli bir malzemedir. Ayrıca, kitabe ve süslemelerin daha az bozulmaya uğradığı müşahede edilmiştir. Mezar taşlarının bir ikisi müstesna, tamamı kitabelidir. Kitabelerin tamamı baş şahidesine kabartma tekniği ile yazılmıştır. Kitabelerin büyük çoğunluğu Türkçe, bir kısmı ise Arapça yazılmıştır. Bir kitabe Farsça kaleme alınmış, bir tanesi de Latince ve Arapça olarak yazılmıştır. Kitabelerde devrin kültür ve düşüncesini yansıtan zengin muhtevaya sahiptirler. Kitabelerin muhtevası incelendiğinde ilk zamanlarda, tevekkül ve teslimiyet ifadelerinin yanında insanlara nasihat ağırlıklı olarak işlenmiştir. Ancak, son dönemlerde batılılaşmanın etkisiyle, bakış açısı değişmiş, ölümün soğukluğu ve firakın acı yüzü kitabelere aksetmeye başlamıştır. Kitabelerde etnik ve sosyal yapıya ışık tutan önemli bigilerin yanında, çeşitli meslek erbabı hakkında bilgi verilmiştir. Kitabelerde ilk dönemlerde, ağırlıklı olarak celî sülüs yazı tercih edilmiştir. Son dönemlerde ta?lik ve rik?a yazıya yer verildiği gözlemlenmiştir.Doctoral Thesis Kdushkudshin İn Syrian Churches (samples Of Mardin, Diyarbakır, Şırnak, Adıyaman)(2022) Telli, Evin; Top, MehmetKültürel ve mimari açıdan zengin bir dini mirasın temsilcileri olan Süryaniler, tezin çalışma kapsamına giren illerin bulunduğu bölge ile Turabdin Bölgesi'nin köklü halkları arasında yer almaktadır. Antik dönemlerden beri Süryani kültürünün var olduğu tarihi coğrafyayı tanımlayan Turabdin ve çevresini de kapsayan bölge, tarihsel süreç içinde birçok farklı dini, siyasi ve etnik yapıyı bünyesinde barındırmıştır. Süryaniler, bölgenin bu kozmopolit yapısı içinde varlığını koruyan ve devam ettiren halklardan biri olarak ön plana çıkmaktadır. Erken dönemlerden itibaren Hıristiyanlığı kabul eden Süryaniler, manastır ve kilise yapılarıyla özgün dini bir mimari gelenek oluşturmayı başarmışlardır. Süryani kiliseleri, plan ve mimari açıdan bazı özellikleri ile diğer birçok Hıristiyan kilisesinden ayrılmaktadır. Bu kilise yapıları içerisinde ayinlerin odağında yer alan kduşkudşinler, Süryani dini mimarisinin önemli liturjik ögelerinden biri olarak önem taşımaktadır. Süryani kiliselerine, mezbah/medboh ve apsis olarak tanımlanan bölümde bulunan kduşkudşinler, Süryani kilisesinin en önemli sakramentlerden biri olan Evharistiya ve diğer ayinlerin icra edildiği litürjik elemanı ifade etmektedir. Süryanice 'Kutsalların Kutsalı' anlamına gelen kduşkudşin, Tanrı'nın sofrası, İsa'nın mezarı, hayat masası, hayat suyu veren kaynak ve hayat ırmağı gibi simgesel anlamları karşılamaktadır. Bölgedeki Süryani dini yapılarının yanı sıra Ermeni ve Keldani gibi farklı Hıristiyan topluluklarına ait kiliselerde de yer almakla beraber; günümüze ulaşan kduşkudşinlerin çoğunluğu Süryani mimarisinde karşımıza çıkmaktadır. Tez çalışması kapsamında, başta Mardin olmak üzere Diyarbakır, Şırnak ve Adıyaman illerinin merkezleri ile bu illere bağlı bazı köylerde bulunan Süryani manastır ve kiliselerinde incelemeler yapılmıştır. Çalışmanın ilk bölümünde, Süryani kiliselerinde kduşkudşinlerin yeri ve liturjik işlevi hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde, Süryani kiliselerinde bulunan bulunan bazı kduşkudşinler, çizim ve fotoğraf çalışmaları ile desteklenerek tanıtılmıştır. Üçüncü bölümde, kduşkudşinlerin Süryani kiliselerindeki liturjik önemi, sembolik arka planı, farklı kültür ve mimari geleneklerle etkileşim boyutu gibi konular irdelenerek, tipolojik özellikleri, tipolojiyi meydana getiren elemanlar ile kullanılan malzeme ve süsleme programları belirlenmeye çalışılmıştır. Süryani kiliselerinde en kutsal alanın sembolik karşılığı olan bu liturjik unsurlar, zaman içinde sunak masasını merkez alarak gelişen anıtsal boyutlu görünümleri ile mimari bir form kazanmışlardır. Diğer Hıristiyan mezheplerinin mimarisinde de bulunan altar ve kiborium gibi ögelerin, işlevsel ve sembolik anlamıyla örtüşen kduşkudşinler, sanat tarihi bilimi disiplini içinde yer edinmesi gereken, Süryani sanatına özgü liturjik ve mimari unsurlar arasındadır.Master Thesis Mahmudi Principality Architecture in Hoşap(1993) Top, Mehmet; Uluçam, AbdüsselamHoşap, Van Gölü'nün güneydoğusunda yüksek dağlarla çevrili bir plato üzerinde, aynı adı taşıyan suyun kenarında kurulmuştur. Bugün Van'ın Gürpınar İlçesi'nin nahiye merkezlerinden biri durumundaki Hoşap'ın adı 'Güzelsu' olarak değiştirilmiştir. Eski ihtişamını kaybetmesine rağmen geçmişteki canlılığını kale ve diğer eserler sayesinde bir nebzede olsa yaşatan Hoşap, Urartu'dan beri Van-İran arasında ulaşımı sağlayan ana yol üzerinde yer alması nedeniyle daima önemini korumuştur. Yavuz Sultan Selim'in 1514'deki Çaldıran Zaferi'nden sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da kurmaya çalıştığı birliği, 1548'de Kanuni Sultan Süleyman II. İran seferi sırasında sağlamıştır. Bu sırada Osmanlı Devletine tabi olan, aşiretlere dayalı mahalli beylikler, yeni kurulan Van ve Diyarbakır Eyaletlerine bağlanarak bulundukları yerleri birer sancak merkezi olarak yönetmeye devam etmişlerdir. Osmanlı Devlet yönetimindeki bazı prensipler gereği, Hoşap, yine Mahmudi Beyleri'nin idaresine bırakılmıştır. 1548'den sonra Osmanlı Devletine tabi olan Mahmudi Hükümeti ve beyleri İran'la yapılan savaşlarda büyük yararlılıklar göstermişlerdir. XVI. yüzyıl ortalarına kadar Yezidi olan Mahmud aşireti mensuplarının daha sonra Sünni ve Şafii mezhebini kabul etmeleriyle dini ve sosyal yapılara ihtiyaç duyulmuştur. Bunun sonucunda Mahmudi Beyleri cami, medrese, köprü, han gibi eserler yaptırmışlardır. Hoşap'ta Mahmudi Beyleri'nden kalma başta kale olmak üzere, medrese, türbe, han ve köprü gibi mimari ve tarihi önem taşıyan eserler yer almaktadır. Osmanlı Devleti'nin bu beylere siyasi, ekonomik ve idari bakımdan önem ve imtiyazlar vermesi neticesinde bu eserler, XVI. yüzyıl II. yarısı ile XVII. yüzyıl içerisinde yaptırılmıştır. Bu eserler üzerinde yeterli araştırma yapılmaması Osmanlı sanatı ile bağıntılarını ortaya koyamamıştır. İşte bu kitapta, yapıların Osmanlı mimarisindeki yerinin tesbiti ile bölgesel etkiler göz önünde tutularak diğer yapılarla farklı ve benzer yönleri ortaya konmaya çalışılacaktır. Bölgenin ve eserlerin tanıtılmasında yararlı olacağına inandığım bu çalışma ile, bazı konularda ilgililerin dikkatini çekerek bunların korunmasına yönelik faaliyetlere hız kazandırılmış olacaktır.Master Thesis Medieval and Ottoman Mihrabs in the Van Lake Basin(2021) Özbey, Sultan; Top, Mehmetİslam mimarisinin karekteristik simgelerinden biri olan mihraplar bulundukları bölge, dönem, uslup ve tipolojik özellikleri bakımından önemli bir yer tutmakta ve ayrıca dönemin kültürü, sanatı, malzeme kullanımındaki değişimler hakkında farklı bilgiler sunmaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan Van Gölü Havzası, tarihi geçmişi kültürel birikimi ve stratejik konumu nedeniyle tarihi süreç içinde birçok uygarlığın yaşadığı, birçok devletin ele geçirdiği ve hakimiyet kurabildiği bölgelerden biri olmuştur. Havza erken dönemde İslam inancı ve kültürüyle tanışmakla birlikte bunun İslam dini mimarisinde görünür kılınması Selçuklular ile başlayıp Osmanlı döneminde de ağırlıklı olarak devam etmiştir. İnceleme konumuzu oluşturan; Van, Bitlis, Muş ve Ağrı İllerinde bulunan mihrap örnekleri, XII. yüzyıldan XVIII. yüzyıl sonlarına kadar devam eden bir süreci kapsamaktadır. Ortaçağ ve Osmanlı dönemine ait 22 örneğin 19'u cami 3'ü mescitlerde bulunmaktadır. Mihrapların bir çoğu yer aldıkları yapılarla beraber onarım görmüş ve kısmen özgünlüklerini kaybetmişlerdir. Mihraplar üzerinde bölgesel etkiler bulunmaktadır. Mihrap örnekleri yapıldıkları dönemlere ait üslup özellikleri gösterirken yerel özelliklerle de bütünleştikleri görülmektedir. Bölgede dönemler arasında malzeme kaynaklı bir birliktelik bulunmakla birlikte, kurgu ve form kaynaklı farklılıklar da görülmektedir. İncelenen mihraplarda malzeme kullanımı zenginlik göstermemektedir. Bölge mimarisine hakim olan taş malzeme kullanımı mihraplar için de geçerli olmuştur. 22 adet mihrabın 18 adedi taş malzeme ile inşa edilmiştir. Plan ve cephe düzeni olarak kendi içlerinde değişiklik gösteren mihraplar kıble duvarından dış cepheye taşıntı yapabilecekleri gibi kıble duvarından taşıntı yapmayıp duvar kalınlığı içerisinde de kalabilmektedirler. Bitkisel, geometrik, yazı ve mukarnaslı süslemeler genellikle taş malzemeler üzerine yapılmıştır. Bölgede mihrabın tüm cephesini kaplayan süsleme ender olarak görülmüştür. Süslemeler çoğunlukla çerçeve, taç, köşelik, kavsara, sütunce ve kemer gibi elamanlara dağılmış olarak karşımıza çıkmaktadır. Mihraplara tasarım ve süsleme açısından bakıldığında Selçuklu geleneğinin devam ettiği ancak bölgesel özelliklerin ağırlıklı olarak öne çıktığı görülmektedir. Başkentten uzaktaki havzada yer alan mihraplar, bölgesel özelliklerle birlikte mahalli ustaların kendi hayal güçlerinden birşeyler katarak ortaya çıkardıkları yorumların ve uygulamaların etkisi ile kendilerine özgü bir karekterde ortaya koymuşlardır. Bununla birlikte Osmanlı döneminin XVIII. yüzyıl yapısı olan İshak Paşa Saray Camii mihrabında kullanılan süslemelerde ise dönem kaynaklı üslup özelliklerinin taşra üslup özelliklerinin önüne geçtiğini ve merkeze doğru bir yaklaşım gösterdiğini çok açık olarak görmek mümkündür.Article Metal Sheets in Kdushkudshin, the Church of the Virgin Mary of Diyarbakir(Istanbul Univ, 2021) Telli, Evin; Top, MehmetDiyarbakir, home of many ancient civilizations, with the acceptance of Christianity as the official religion by the Roman Empire, it became an important centre where many temples were built. It is stated that Syrians were among the first peoples to adopt Christianity here. The fact that the Church of the Virgin Mary, which is among the early temples in Diyarbakir and the Syriac's patriarchate centre in different periods, is historically important for Syriacs. The original liturgical elements in the church draw attention as an indicator of the deep-rooted religious and cultural ties of the Syriac community with the Virgin Mary Church. Among these liturgical elements, the example of the main kdushkudshin in the apse of the church stands out. Kdushkudshin, which means "Holy of the Holies" on Syriac, corresponds to the form of kiboriom in Christian architecture from a functional perspective. The plate samples, examined within the scope of the article study, are located on the altar table of the kdushkudshin. The subject of the plate samples in question; consists of three main depictions: Jesus' life, namely the nativity, his crucifixion, and the scene of lamentation for Jesus. The scenes listed in chronological order are handled in an arrangement that reflects the iconographic expression language of Christian art. Examples of these plates, found in kdushkudshin, present descriptions that coincide with the symbolic meaning of kdushkudshin and embody its holines. The composition of the plates has not yet been encountered among Syriac and Christian metal art examples. For this reason, authentic metal plates have been tried to be evaluated in terms of Syriac and Christian art by defining in terms of material, technique, stylistic and iconography.Doctoral Thesis Mihrabs in Early Ottoman: 14. - 15. Century(1997) Top, Mehmet; Uluçam, AbdüsselamLes mihrâbs ottomans d'epoque de bonne heure se font voir dans les bâtiments comrae la mosquee, la petite mosquGe, namazgah, le türbe et imaret *. Dans ce cadre, les 107 mihrâbs avaient et6 pris â la contenance de recherche. Tous ces mihrâbs avaient &6 realises entierement dans le XIVeme et XV me siecle. II est possible de voir ces mihrâbs, particulie rement â İznik, â Bursa, â Edirne, â İstanbul, â Amasya et â Ankara, y compris plusieurs centres. En general, les mihrâbs avaient 6t6 instates selon le milieu de mur de kıble106 et 1'axe d'entree. En dehors de cela, dans certaines situations exceptionnelles, le mihrâb parfois pourra etre â droit et â gauche de l'entree, et parfois il pourra etre glisse â droit et â gauche. Dans cette periode, des le d?but du Xv e stecle, l'autre d'essentiel mihrâb, on observe une augmentation dans les mihrâbs qui se trouvaient dans le front nord, et ayant une particularite comme la derniere place de la foule de mosquee. D'apres la situation, ils peuvent etre 'un'ou bien 'deux' dans un plan symetrique. On voit la diversite dans le materiau et dans la technique que Ton emploie dans les mihrâbs. On avait employe' principalement la pierre coupee, la marbre, la plâtre et la faience. Dans cette periode, il s'agit d'un augmentation dans l'usage de la marbre. On avait realise assez simple plusieurs mihrâbs oü on avait employ6 la pierre coupee et aussi la marbre. On avait applique les techniques de moulage de plâtre, de crepi, et soit peu, de decoupure et de malakari. Selon les autres, il y a plusieurs mihrâbs oû la plâtre avait ete employe dans la technique de moulage et dans la forme de crepi. Quant â les faiences, elles s etaient faites dans la technique de secret en couleur. On se trouve trois mihrâbs dans cette maniere. Ils etaient devenus suffısamment riches selon les mihrâbs de mosaique et de faience, sous le rapport de couleur et de composition. D'autre part, dans les mihrâbs on avait donne la place â sous glaçure, au blue blanc, a la mosaique faux et aux faiences unies. Les mihrâbs ont g&ı6ralement une apparence de rectangle, et leurs ordres de front s'etaient composes des elements comme le cadre, le pi6destal, la cellule, voussure, la colonnette, l'ecoinçon, panneau, et la couronne. Les bordures et les moulures ayant les differentes formes composent le cadre. On avait fait les cellules de mihrâb d'apres le plan de rectangle, de demi-cercle, de carrâ, de demi-polygone (ayant trois, quart, cinq, six, sept et huit bords) et ovale. II y a difförents chapiteaux et differentes bases des colonnettes qui se trouvent dans les cötes de la cellule, dont leurs troncs sont cylindriques, polygonals et carrâs prismatiques. Voussures qui couvrent la cellule et en meme temps qui rendrent le mihrâb Place publique oû Ton fait la priere. Etablissement de charite' oû Ton distribuait la soupe et des aliments aux indigents. Cote vers lequel on se tourne en faisant la priere.327 monumental sont generalement stalactite plombes. Les voussures de stalactites ont une apparence triangulaire et les enduits stalactite se modifient entre 4-12. En dehors de cela, on se trove les voussure â la forme de ceinture et demi-sphere. lis sont â la forme d'un panneau qui est le rectangle transversal. Les ecoinçons peuvent se composer d'une ou bien de deux pie ces. Un autre element remarquable dans les mihrâbs, c'est leur piece de couronne. Elles prennent place en le plus haut des mihrâbs, â la forme de moulure et voussure d'une piece, de accroche. Les accroches qui se composent des pieces a la forme lobee, de palmette et triangulaire sont remarquables. On constate que les mihrâbs de faience, de plâtre et quelques mihrâbs de pierre ont une ornementation originale. Les omementations n'exposent pas une dispersion libre dans la surface de mihrâb. On ne les avait limitees que avec les elements qui constituent le mihrâb. On avait dotm.6 la place aux omementations qui se composent des omementations v6getales, (palmette, rami, feuille plissee de branche et fleure) geometriques (tresses, assemblage et exemples d'astre), de veilleuse, de rosace des bossettes et des ecritures. Les ecritures qui se trouvent dans les mihrâbs avaient ete realisees par l'ancienne ecriture de djeli sülüs et kufi. Elles contiennent pour la plupart les versets de Coran et les paroles de Mahomet. Une grande partie des mihrâbs avait subi quelques interventions. Lorsque leur masse soit original, leur ornementation s'etait modifiee. En general, ils s'etaient couverts par les omementations de plume et des ecritures appartenant â l'epoque ancienne. Ces interventions continuent aussi dans nos jours inconsciemment. Grace â la protection des particularites des mihrâbs qui sont les elements les plus remarquables dans les mosquees et dans les petites mosquees, on va construire un lien du passe a l'avenir.Doctoral Thesis Ordu's Architectural Structure in Ottaman Period(2014) Kurucu, Muhammet; Top, MehmetAnadolu ve Doğu Karadeniz Bölgesinin önemli stratejik noktalarından biri olan Ordu kenti ve çevresinde mimari dokunun gelişimi, XV. yy'dan itibaren hızla artmakta ve kent kimliğini kazanmakta olup, Osmanlı Dönemiyle başlayan Türk-İslâm dönemi eserlerinin yoğunlaştığını görmekteyiz. Koruma bilincinin tam olarak anlaşılamadığı bu tarihi kent dokularında kültürel değerleri geniş halk kitlelerine tanıtmak, benimsetmek ve böylece bir koruma kültürü oluşturulması bağlamında bu çalışma önem arz etmektedir. Bu çalışmada tarihi çok eski dönemlere kadar uzanan Ordu kentinin fiziksel gelişimi, mimari dokuyla beraber gelişen mimari eserler ve sivil mimari örnekleri ele alınmıştır. Kentin fiziksel gelişimini, kent kimliğiyle ve mimari yapılarla birlikte ele alınıp, kültürel miras envanterinin oluşturulması, analizi ve değerlendirilmesinin yapılması olup, bunun sonucunda yapılacak olan koruma çalışmalarına sağlıklı veri olabilecek niteliklerinin ortaya konulması hedeflemektedir. Doktora Tezi çalışma konusu olan 'Ordu'nun Osmanlı Dönemi Mimari Dokusunun Gelişimi' adlı araştırmamızın, ilk aşamasına, doküman ve kaynak toplamakta başlanılmıştır. Bu çerçevede bölge ile ilgili bugüne kadar yayınlanan tüm eserlere ulaşılmaya çalışılmıştır. Ardından tez kapsamında 2011 Mayıs ayında bölgede arazi çalışmalarına başlanılmış, bu çalışmalara 2012 Temmuz, 2013 Haziran ve 2014 Temmuz aylarında devam edilmiştir. Araştırmalar sonucunda Ordu'nun kent dokusunun gelişim süreci incelenmiş ve mimari dokuya yansıması ele alınmıştır. Ordu Merkez, ilçe ve köylerinde tespit edilen mimari eserlerin fotoğrafları ve diaları çekilmiş ve tümünün rölöve ölçümleri alınmıştır. Elde edilen bilgiler ışığında ilk olarak Ordu'nun coğrafi konumu ve tarihçesi hakkında kısaca bilgi verilmiş olup kentleşme süreci alt başlıkları ile ele alınmış mimari dokunun gelişim süreci irdelenmiş, tespitlerde bulunulmuş ve değerlendirilmiştir. Ordu kent dokusu; konumu, fiziksel, sosyo-ekonomik özellikleri gibi başlıklar altında ele alınmış, aynı zamanda bu bölümde kentin tarihsel gelişimine de ayrıntılı biçimde yer verilmiştir Tezin katalog bölümünde yazılar türlerine göre ayrılarak çeşitli başlıklar altında tanıtılmıştır. Değerlendirme bölümünde yapılar eldeki veriler ışığında kendi aralarında benzerleri ile ve bölgedeki diğer benzer yapılar ile karşılaştırılmıştır. Ordu kentinin fiziksel gelişimi, anıtsal ve sivil mimari örnekleri ortaya koyulmuş ve bu sonuçlar doğrultusunda Ordu kenti için kentsel kimliğinin korunması ve yaşatılması bağlamında öneriler verilmiştir. Sonuç bölümünde yapıların genel bir tarifi ve özelliklerinden bahsedildikten sonra varılan sonuç kısaca belirtilmiştir. Osmanlı dönemi içerisinde zengin bir mimari yapılaşmaya sahip olan Ordu, Türk-İslâm medeniyetinde baştan beri gördüğümüz ve Osmanlılarda da devam eden taşra tipinin eserlerini barındırması bakımından dikkat çekmektedir. Ordudaki incelenen çoğu yapılar özgün bir üslupta ve komşu sanat çevrelerini etkiler nitelikte olup, Osmanlı geç dönem özelliklerini yansıtması bakımından kayda değerdir. Ordu ve İlçelerini kapsayan bu çalışmamızda, yanlış uygulanan politikalar çerçevsinde yörede bulunan ve bazı eserlerin dışında yok olma tehlikesi altında bulunan tarihi eserlere yapacağımız çalışmayla bir kez daha dikkat çekmek, eserlerin koruma altına alınmasını sağlayarak bu eşsiz değerlerin yitirilmesinin önüne geçmeyi amaçladık Yapılacak restorasyon çalışmaları ve detaylı araştırmalarla bu eserlerin Ordu Kültür Turizmine ve Ekonomisine kazandırılmasını umuyoruz. Anahtar Kelimeler: Ordu, Anıtsal ve Sivil Mimari, Kent Dokusu, Koruma, Kültürel Miras, Belgeleme.Conference Object Ornamented Stucco Fragments From Hosap Castle in 2017 Excavation Season(Ege Univ, 2020) Top, Mehmet; Telli, HaleHosap Castle is located in Eastern Anatolia, Gurpinar town in Van, in Hosap (Guzelsu) which is on Van-Hakkari highway. It has reached today in the form as it was built, according to the inscription in 1643 (H. 1052) by Mahmudi Seigniory affiliated to Ottoman Empire In this paper, plaster objects which were found at 2017 in Hosap Castle Excavation will be analyzed. Most of the plaster objects that found previous seasons were excavated from harem part of the castle. But the stucco ornaments found in the summer season of 2017 have found buried under the ground west side of the castle, near the West tower. They must be removed from walls or were unused material. They consist of different compositions and techniques with geometric and floral motifs. Early and Classical Ottoman motifs were dominant yet late period motifs are also observed. Tulip, poppy, clover, straw (saz) leaves are some of these motifs. These compositions and motifs are composites and motifs that reminiscent of the Ottoman Westernization Period. They were made with a qualified labor in capital style rather than rural style. Although it is understood from the excavation that there were lots of different compositions but analysis of the compositions in the rooms could not be done due to inconveniences in excavation system. However niche arches and window parts were also found during excavations. It was observed that some of the findings were painted.Article Osmanlı Batılılaşma Dönemine Ait Ödemiş’te Bulunanduvar Resimli İki Camii(2019) Top, Mehmet; Gülcan, Özbek19. yüzyılda bir gelenek halinde devam eden cami duvarlarının benzersüslemeler kullanılarak kalem işi süslemelerle zenginleştirilmesinin İzmir İli’ninÖdemiş İlçesi’nde de sürdürüldüğü görülmektedir. İzmir İli Ödemiş İlçesi Bademli Mahallesi’nde bulunan Kılcızade Mehmet Ağa Camii; harim kapısının üzerindeyer alan kitabesine göre H.1226/M.1811 tarihlidir. Lübbey Camii, ise tarihi bilinmemekte olup, XIX. yüzyıla ait olduğu tahmin edilmektedir. Her iki yapı daOsmanlı dönemine ait olup, ait olduğu dönemin sanatsal özelliklerini bünyesindebarındırmaktadırlar. Duvar resimleri, her iki camide de son cemaat mekânlarında, mihrap nişlerinde, pencere açıklıklarının aralarında, harimde, kapı ve pencerearalarında, üst katta mahfi bölümlerinde bulunmaktadır. Kompozisyon çeşitliliğigösteren bu duvar resim örnekleri, döneminin estetik beğenisine göre düzenlenmişolup, geçmiş dönemlerde gerçekleştirilen yeni eklemeler ve onarımların izini debünyesinde taşımaktadırlar. Osmanlı Devleti’nin geç dönemlerine tarihlenen sözkonusu yapılarda görülen duvar resmi örnekleri; ağırlıklı olarak stilize bitkisel,geometrik, yazı, natürmort, Mekke, Medine ve Kâbe tasvirleri, günlük kullanımeşyalarından verilen kesitleri içermektedir. Anadolu’nun diğer illerinde söz konusu dönemler arasına tarihlenen yapılarda görülen süsleme unsurlarına ender deolsa karşılaşmak olasıdır.Bu makalede; 19. Yüzyıl Osmanlı Geç dönemine ait; Kılcızade MehmetAğa Camii (H.1226/M.1811) ve Lübbey Camii’ne ait yapılarda bulunan duvarresmi örnekleri; konu, üslup ve malzeme açısından sanat tarihi disiplini içinde detaylı olarak ele alınmıştır.