Browsing by Author "Uguz, Faruk"
Now showing 1 - 9 of 9
- Results Per Page
- Sort Options
Article Antidepressants and Menstruation Disorders in Women: a Cross-Sectional Study in Three Centers(Elsevier Science inc, 2012) Uguz, Faruk; Sahingoz, Mine; Kose, Seyit Ali; Ozbebit, Ozgur; Sengul, Cem; Selvi, Yavuz; Askin, RustemObjective: The relationship between menstruation disorders and antidepressant drugs usage in women remains unclear. In this study, we aimed to investigate the incidence rate of antidepressant-related menstruation disorders and to examine whether or not antidepressant use is associated with menstrual disorders in women. Methods: The study sample was gathered from three centers and four hospitals. A total of 1432 women who met the criteria of inclusion were included in the study. The sample was divided into two groups: the antidepressant group (n=793) and the control group (n=639). The menstruation disorders were established with reports from the study participants on the basis of related gynecological descriptions. Results: The prevalence of menstrual disorders was significantly higher in the antidepressant group (24.6%) than the control group (12.2%). The incidence of antidepressant-induced menstruation disorder was 14.5%. The antidepressants most associated with menstrual disorders were paroxetine, venlafaxine, sertraline and their combination with mirtazapine. Overall, the incidence rate was similar in women receiving selective serotonin reuptake inhibitors and serotonin noradrenaline reuptake inhibitors. Conclusions: The results of the present study suggest that menstruation disorders are frequently observed in women taking antidepressants and that it appears to be associated with antidepressant use at least in some women. (C) 2012 Elsevier Inc. All rights reserved.Article Comparison of Treatment Responses and Clinical Characteristics of Early-Onset and Late-Onset Obsessive-Compulsive Disorder(informa Healthcare, 2006) Uguz, Faruk; Askin, Rustem; Cilli, Ali S.; Besiroglu, LutfullahObjective. The clinical characteristics and response to pharmacotherapy of adult patients with early-onset and late-onset obsessive-compulsive disorder (OCD) were compared in this study. Methods. A total of 50 outpatients with OCD diagnosed according to DSM-IV criteria (early-onset: 20; late-onset: 30) were included in the study. After initial clinical evaluation with The Structured Clinical Interview for DSM-IV/Clinical Version (SCID-I/CV), The Structured Clinical Interview for DSM-III-R Personality Disorders (SCID-II) and Yale-Brown Obsessive-Compulsive Scale (Y-BOCS), all patients were treated with fluvoxamine, sertraline or paroxetine for 12 weeks. Treatment response was defined as a >= 35% reduction in the Y-BOCS-total scores from baseline in a 12-week follow-up period. Results. Forty-three patients (early-onset: 16; late-onset: 27) completed the study. The early-onset group had higher frequencies of symmetry/exactness obsessions and ordering/arranging compulsions, and the late-onset group had higher mean age at assessment. Nine (56.3%) patients with early-onset and 18 (66.7%) with late-onset responded to pharmacotherapy. The difference between response rates was not statistically significant. Conclusions. Our study suggests that although there are some phenomenological differences between patients with early-onset OCD and late-onset OCD, these patients have similar responses to pharmacotherapy.Article Dissociative Symptoms Secondary To Piracetam: a Case Report(Kure Iletisim Grubu A S, 2013) Aydin, Adem; Ozdemir, Pinar Guzel; Selvi, Yavuz; Uguz, Faruk; Cetinkaya, NuralayPiracetam is a cyclic derivative of gamma-aminobutyric acid that is often used in neurology. Piracetam is an antithrombotic, neuroprotective agent which improves cognitive performance. Piracetam is indicated for vertigo in clinical practice. The etiology of dissociation is not precisely defined. In pharmacotherapy studies, depersonalization is the basic dissociative symptom. In this article, we have reported a case with the diagnosis of peripheral vertigo where piracetam was used as part of combination therapy. However dissociative symptoms like depersonalization and derealization occurred after piracetam use and these symptoms disappeared after discontinuation of piracetam.Article Longitudinal Assessment of Symptom and Subtype Categories in Obsessive-Compulsive Disorder(Wiley-liss, 2007) Besiroglu, Lutfullah; Uguz, Faruk; Ozbebit, Ozgur; Guler, Ozkan; Cilli, Ali Savas; Askin, RustemAlthough it has been postulated that symptom subtypes are potential predictors of treatment response, few data exist on the longitudinal course of symptom and subtype categories in obsessive-compulsive disorder (OCD). Putative subtypes of OCD have gradually gained more recognition, but as yet there is no generally accepted subtype discrimination. Subtypes, it has been suggested, could perhaps be discriminated based on autogenous versus reactive obsessions stemming from different cognitive processes. In this study, our aim was to assess whether symptom and subtype categories change over time. Using the Yale-Brown Obsessive Compulsive Symptom Checklist (Y-BOCS-SC), we assessed 109 patients who met DSM-IV criteria for OCD to establish baseline values, then reassessed 91 (83%) of the initial group after 36 +/- 8.2 months. Upon reassessment, we found significant changes from baseline within aggressive, contamination, religious, symmetry and miscellaneous obsessions and within checking, washing, repeating, counting and ordering compulsion categories. Sexual, hoarding, and somatic obsessions, and hoarding and miscellaneous compulsions, did not change significantly. In accordance with the relevant literature, we also assigned patients to one of three subtypes-autogenous, reactive, or mixed groups. Though some changes in subtype categories were found, no subtype shifts (e.g., autogenous to reactive or reactive to autogenous) were observed during the course of the study. Significantly more patients in the autogenous group did not meet OCD criteria at follow-up than did patients in the other groups. Our results suggest that the discrimination between these two types of obsession might be highly valid, because autogenous and reactive obsessions are quite different, both in the development and maintenance of their cognitive mechanisms, and in their outcome.Article Obsesif Kompulsif Bozuklukta Psikofarmakolojik Tedavinin Yaşam Kalitesine Etkisi(2008) Aydın, Adem; Ağargün, Mehmet Yücel; Beşiroğlu, Lütfullah; Uguz, Faruk; Aşkın, Rüstem; Yilmaz, ErtanAmaç: Obsesif-kompülsif bozukluk (OKB) kişinin aile ile ilgili, akademik, mesleki ve sosyal işlevselliğini belirgin olarak etkileyen bir hastalıktır. Bu çalışmada psikofarmakolojik tedavinin hastaların yaşam kalitesine olan etkisinin araştırılması amaçlanmıştır.Yöntem: DSM-IV tanı ölçütlerine göre OKB tanısı konan 53 erişkin hasta Yale-Brown Obsesyon Kompülsiyon Ölçeği (YBOKÖ), Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDDÖ), Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği Kısa Formu Türkçe Versiyonu (WHOQOL-BREF TR) ile değerlendirildi. Hastaların her birine geliş sırasına göre sertralin 100-200 mg/gün, fluvoksamin 200-300 mg/gün ya da paroksetin 40?80 mg/gün tedavilerinden biri 12 hafta boyunca uygulandı. Hastaların %68'i (n=36) 12 hafta sonra YBOKÖ, HDDÖ ve WHOQOL-BREF TR ile tekrar değerlendirildi. Bulgular: Tedavi sonrası obsesyon, kompülsiyon ve depresif belirtilerin şiddeti tedavi öncesi değerlerden anlamlı olarak daha düşük bulundu. Yaşam kalitesi ile ilgili analizlerde tedavi öncesi psikolojik sağlık, fiziksel sağlık, sosyal ilişkiler ve çevre alanı puanları ile tedavi sonrası puanlar arasında anlamlı fark bulunmadı. Tedavi sonrası psikolojik sağlık alan puanı tedavi öncesi depresyon şiddeti ile anlamlı derecede ilişkili bulunurken (r=-0.35, p<0.05) sosyal ilişkiler puanı ise tedavi öncesi aynı alan puanı (r=0.63, p<0.001) ve kompülsiyon şiddeti (r=-0.37, p<0.05) ile ilişkili bulundu. Çoklu regresyon analizleri ile tedavi sonrası sosyal ilişkiler puanı tedavi öncesi kompülsiyon şiddeti ile ilişkili bulunurken, diğer tedavi sonrası yaşam kalitesi alan puanları ile ilişkili tedavi öncesi bir değişken bulunmadı. Sonuç: Tedavi sonuçlarının değerlendirilmesinde klinik bakış açısı ve nesnel değerlendirmelerin esas alınması, yaşam kalitesi değerlendirmelerinden ise bu yaklaşımlara destek olarak yararlanılması gerekmektedir.Article Obsesif Kompulsif Bozuklukta Yaşam Kalitesi ile İlişkili Etkenler(2007) Uguz, Faruk; Aşkın, Rüstem; Ağargün, Mehmet Yücel; Beşiroğlu, Lütfullah; Sağlam, Mürsel; Yilmaz, ErtanAmaç: Obsesif kompulsif bozukluk (OKB) kişinin aile, meslek ve sosyal işlevselliğini belirgin olarak etkileyen bir bozukluk olduğu için OKB ve yaşam kalitesi arasındaki ilişki giderek daha çok önem kazanmaya başlamıştır. Bu çalışmada OKB'ta en çok etkilenen yaşam kalitesi alanlarını ve OKB'ta azalmış yaşam kalitesi ile ilişkili etkenleri araştırmak amaçlanmıştır. Yöntem: Yetmiş üç OKB hastası ve 69 sağlıklı katılımcının yaşam kalitesi puanları Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği Kısa Formu (WHOQOL-BREF) aracılığıyla karşılaştırıldı. Ayrıca regresyon analizleri aracılığıyla yaşam kalitesi ve olası klinik değişkenler arasındaki ilişkiler araştırıldı. Sonuçlar: Kontrol grubuna göre, OKB grubunun psikolojik sağlık ve sosyal ilişkiler puanları anlamlı olarak daha düşük bulundu. Yapılan çoklu regresyon analizleri sonucunda depresif belirtilerin şiddeti hem fiziksel sağlık, hem de psikolojik sağlık alanı ile en fazla ilişkili olarak bulundu. Kişilik bozukluğu eş tanısının varlığı psikolojik sağlığı yordayan ikinci önemli etken olarak bulundu. Kompulsiyonların şiddeti sosyal ilişki alanı ile ilişkili tek değişken olarak bulunurken, ikinci bir modelde depresif belirtilerin şiddeti de denkleme eklendi. Çevre alanı ile ilişkili tek etken hastalık süresi olarak bulundu. İkili bağıntı analizlerinde ise obsesyonların ve depresif belirtilerin şiddeti psikolojik sağlık ile ilişkili bulunurken, kompulsiyon şiddeti ile anlamlı bir ilişki saptanmadı. Tartışma: OKB'ta yaşam kalitesi değerlendirmesinde depresif belirtilerin etkisi belirgin olarak ortaya çıktığı için OKB'a özgü bir değerlendirme aracı geliştirilme zorunluluğu doğmaktadır.Article Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu Ek Tanısı Konan ve Konmayan Obsesif Kompulsif Bozukluk Hastalarında Sosyodemografik ve Klinik Özellikler(2009) Beşiroğlu, Lütfullah; Uguz, Faruk; Aşkın, RüstemAmaç: Bu çalışmada obsesif kompulsif kişilik bozukluğu (OKKB) ek tanısı konan ve konmayan obsesif kompulsif bozukluk (OKB) hastalarında sosyodemografik ve klinik özelliklerin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Bu çalışma iki üniversite hastanesi psikiyatri polikliniğine başvuran hastalarla yürütüldü. Çalışmanın örneklemi eksen II bozukluklarından sadece OKKB’si olan 30 OKB, ve herhangi bir eksen II bozukluğu olmayan 38 OKB hastasından oluştu. Eksen I tanıları DSM-IV Eksen I Bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme/Klinik Versiyon (SCID-I/CV), eksen II ek tanıları DSM-III-R Kişilik Bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme (SCID-II) ile kondu. Obsesif kompulsif belirtilerin türleri ve şiddetini saptamak için Yale-Brown Obsesyon Kompulsiyon Ölçeği (Y-BOKÖ) kullanıldı. Hastaların obsesif kompulsif belirtilere yönelik içgörü düzeyi YBOKÖ’nün 11. maddesi ile değerlendirildi. Bulgular: Çalışma grupları yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, medeni durum ve çalışma durumu yönünden benzer özelliklere sahipti. OKKB’siz OKB hastaları ile karşılaştırıldığında, OKKB’li hastalarda simetri/kesinlik obsesyonu, düzenleme/sıralama kompulsiyonu ile majör depresyon, distimik bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu ve sosyal fobi ek tanıları anlamlı derecede daha sık bulundu. Gruplar arasında obsesif kompulsif belirtilerin diğer türleri ve şiddeti, diğer eksen I ek tanıları, OKB’nin başlama yaşı ve süresi ile hastaların içgörü düzeyi yönünden anlamlı fark yoktu. Sonuç: Çalışma bulguları OKKB ek tanısı olan ve olmayan OKB’li hastalarda genelde benzer sosyodemografik ve klinik özelliklerin olduğunu göstermektedir.Article Otojen ve Reaktif Obsesyonlara Sahip Obsesif Kompulsif Hastalarda Psikofarmakolojik Tedaviye Yanıt(2007) Sağlam, Mürsel; Beşiroğlu, Lütfullah; Aşkın, Rüstem; Ağargün, Mehmet Yücel; Uguz, Faruk; Çilli, Ali SavaşAmaç: Obsesyonların farklı bilişsel süreçlerden kaynaklanan otojen ve reaktif obsesyonlar olarak ayrılabileceği önerilmektedir. Bu çalışmada otojen ve reaktif obsesyonlara sahip OKB hastalarının ilaç tedavisine yanıt düzeyi karşılaştırılmıştır. Yöntem: DSM-IV tanı ölçütlerine göre OKB tanısı konan, otojen obsesyonlara sahip 20 erişkin hasta (Otojen grup, OG) ve reaktif obsesyonlara sahip 22 erişkin hasta (Reaktif grup, RG) Yale-Brown Obsesyon Kompulsiyon Ölçeği (YBOKÖ), Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDDÖ) ve Beyaz Ayı Supresyon Envanteri (BASE) ile değerlendirildi. Hastaların her birine geliş sırasına göre sertralin 100–200 mg/gün, şuvoksamin 200–300 mg/gün ya da paroksetin 40-80 mg/gün tedavilerinden biri 12 hafta boyunca uygulandı. Otojen grubun %80’i (n=16), RG’nin %68’i (n=15) 12 hafta sonra tekrar değerlendirildi. Bulgular: Her iki grupta tedavi sonrası YBOKÖ obsesyon, kompulsiyon, toplam puanları, HDDÖ ve BASE puanları, tedavi öncesi değerlerden anlamlı olarak daha düşük bulundu. Otojen grubun tedavi öncesi ve sonrası YBOKÖ obsesyon ve BASE değerlendirmeleri arasındaki fark ortancaları RG’den anlamlı olarak daha fazla bulundu. Tedavi öncesi ve sonrası YBOKÖ obsesyon, HDDÖ ve BASE puanları arasındaki fark ortalamaları OG’de anlamlı olarak birbirleri ile ilişki bulundu. Reaktif grupta ise obsesyon şiddetindeki azalma kompulsiyon şiddetindeki azalma ile ilişkili idi. Sonuç: Otojen obsesyonlara karşı reaktif obsesyonlar temelinde yapılan bir ayırımın OKB’de olası psikopatolojik mekanizmaların ve tedavi yanıtındaki farklılıkların anlaşılmasında yararlı olabileceği düşünülmektedir.(Klinik Psikofarmakoloji Bülteni Cilt 17, Sayı 1, 2007)Article Psychopharmacological Treatment and Quality of Life in Obsessive Compulsive Disorder(Turkiye Sinir ve Ruh Sagligi dernegi, 2008) Besiroglu, Luetfullah; Uguz, Faruk; Yilmaz, Ertan; Agarun, Mehmet Yucel; Askin, Ruestem; Aydin, AdemObjective: Obsessive compulsive disorder (OCD) is on illness that considerably influences the family, academic, occupational and social functioning of patients. In this study, we aimed to investigate the impact of psychopharmacological treatment on quality of life in patients with OCD. Method: Using the Yale-Brown Obsessive-Compulsive Scale (Y-BOCS), Hamilton Depression Rating Scale (HDRS) and the World Health Organization Quality of Life Measurement Instrument Short Form, Turkish Version (WHOQOL-Bref TR) we assessed 53 patients who met the DSM-IV criteria for OCD to establish baseline values. The patients were consecutively assigned to receive either sertraline (100-200 mg/day), fluvoxamine (200-300 mg/day) or paroxetine (40-80 mg/day). We reassessed 36 (68%) of the initial group after 12 weeks. Results: The scores of obsession, compulsion and depression severity at follow-up were significantly lower than those of baseline scores. There is no significant difference between the pre and post-treatment quality of life domain scores. While psychological health scores at follow-up was significantly associated with baseline HDRS scores (r=-0.35, p<0.05), social relationship scores at follow-up was significantly associated with baseline social relationship scores (r=0.63, p<0.001) and compulsion scores (r=-0.37, p<0.05). Regression analyses revealed that social relationship scores at follow-up was associated with baseline compulsion severity whereas other follow-up quality of life domain scores were not predicted by any baseline variable. Conclusions: Clinical viewpoint and objective evaluations should be essential in the evaluation of treatment outcome, and quality of life researches may be important complement to clinical researches.