Browsing by Author "Uygan, İsmail"
Now showing 1 - 13 of 13
- Results Per Page
- Sort Options
Other Akut Miyokart İnfarktüsünde Mikroalbüminüri ve İnflamatuar Reaksiyon(1999) Uygan, İsmail; Bilge, Mehmet; Erkoç, Reha; Eryonucu, Beyhan; Güler, NiyaziAMAÇ: Akut miyokart infarktüsü (AMI)'nde mikroalbüminüri (MA)'de artış olduğu bilinmekle beraber mekanizması tam olarak saptanamamıştır. Ayrıca inflamasyon, aterogenezden ve akut koroner olaylardaki trombogenezden sorumlu faktörlerden biri olarak kabul edilmekledir. Bu çalışmada, AMİ'de MA ile inflamasyonun akut faz reaktanlarından olan C-reaktif protein (CRP) ve sedimantasyon düzeyleri ve araştırılmıştır. YÖNTEM: Çalışmaya, koroner yoğun bakım ünitesine AMİ tanısıyla yatırılan yaş ortalaması 60±14 yıl olan 18 erkek olgu alındı. Kalp yetersizliği, diabetes mellitus, hipertansiyon, inflamatuvar hastalığı ve renal bozukluğu olan hastalar çalışma kapsamına alınmadı. Olguların hastaneye yatışının birinci, üçüncü ve yedinci günlerinde 24 saatlik idrarları toplanarak albümin düzeyleri, yine aynı günlerde sedimantasyon hızları ve CRP düzeyleri ölçüldü. BULGULAR: MA, birinci gün en yüksek düzeyde olup (83±46 mg/gün) üçüncü (62±55 mg/gün) ve yedinci (17±16 mg/gün) günlerle kıyaslandığında istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermekle idi (p<0.01, p<0.001). Sedimantasyon hızı İlk güne (11 ±3 mm/h) göre üçüncü (20±8 mm/h) ve yedinci (21±7 mm/h) günlerde anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.01 ve p<0.001). CRP ise yine benzer şekilde ilk güne göre (25±13 mg/dl) üçüncü (37±22 mg/dl) ve yedinci (41±22 mg/dl) günlerde anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.05 ve p<0.01). SONUÇ: Sonuç olarak, AMİ'de akut fazda MA'nın belirgin olarak arttıktan sonra normale döndüğü görülmektedir. MA'da görülen artışın, inflamasyonla ilişkili görülmediği ancak çeşitli hemodinamik, iskemik ve nörohormonal faktörlerle ilişkili olabileceği düşünülmüştür.Article Akut Üst Gastrointestinal Kanamalı Olgularımızın Demografik Özellikleri ve Risk Faktörleri(2001) Uygan, İsmail; Türkdoğan, M. Kürşat; Tuncer, İlyasAmaç: Akut üst gastrointestinal kanama (AÜGİK) önemli morbidite ve mortalite nedenlerinden biridir. Tedavideki farmakolojik ve endoskopik ilerlemelere rağmen mortalitesi hala %10 düzeyindedir. Metod: 1997-2000 yılları arasında AÜGİK nedeniyle gastroenteroloji kliniğine yatırılan 161 olgu; geliş şikayeti, kanamanın yeri ve etiyolojik nedenler yönünden retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: AÜGİK teşhisi konulan 161 olgunun 55'i kadın (%35),106'sı erkek (%65), yaş ortalaması 50,2±15,3 (17-90 yaş arası) idi. Risk faktörü olarak olgularımızın 30 (%18)'ıı aspirin veya nonsteroidal antiinflamatuvar ilaç, dördü (% 2,4)'ü varfarin, biri alkol kullanıyordu. AÜGİK en sık nedeni peptik ülser (%26 mide, % 17 doudenunı) olup, tüm kanamalı olguların %43'ünü oluşturmakta idi. İkinci sıklıkta özofagus varis kanaması (%25), üçttncü sıklıkta mide ve gastrik erozyonlar (%19) AÜGİK nedeni olarak tespit edildi. Erkeklerde özofagus varis kanaması (%28), kadınlarda mide ülseri (%29) AÜGİK'm en sık nedeni olarak saptandı. Durdurulamayan veya tekrarlayan kanama nedeni ile yedi (%4.3) olguya cerrahi müdahale uygulandı. Sekiz (%4.9) olgu ise (altısı özofagus varis kanaması, biri mide karsinomu, biri mide ülseri) \"exitus\" oldu. Sonuç: Akut üst GİK'in en önemli nedeni peptik ülser bulunurken, ikinci sırada özofagus varis kanaması gelmekteydi.Article Demir Eksikliği Anemisinde Hemoglobin, Hematokrit Değerleri, Eritrosit İndeksleri ve Etyolojik Nedenlerin Değerlendirilmesi(2000) Uygan, İsmail; Altun, Süreyya; Aksoy, Halis; Topal, Cevat; Dilek, İmdat; Tuncer, İlyasBu çalışmada, Van ve yöresinde demir eksikliği anemisi tanısı konulan hastalarda eritrosit indeksleri, hemogram sonuçları ve etyolojik nedenler incelendi. Çalışmaya 1996-1998 yılları arasında polikliniğimize başvuran 115'i erkek ve 255'i kadın olmak üzere 370 hasta alındı. Ortalama yaş erkek ve kadınlarda sırasıyla 41.9 ve 32.5 bulundu. Ortalama hemoglobin değeri erkeklerde 8.82 gr/dl ve kadınlarda 8.78 gr/dl, hematokrit erkeklerde %28.7 ve kadınlarda %28.6, MCV erkeklerde 72.0 fl ve kadınlarda 70.84 fl, RDW erkeklerde 17.02 ve kadınlarda 17.12 bulunurken, ortalama ferritin düzeyi erkeklerde 6.45 ng/dl ve kadınlarda ise 4.58 ng/dl olarak bulundu. Etyolojik neden olarak her iki grupta da başta gelen neden kan kaybının artmasıydı. Kan kaybı erkeklerde en fazla gastrointestinal kanaldan, kadınlarda ise genital yoldan olmaktaydı. Beslenme yetersizliği, barsak parazitleri ve pica ise etyolojide daha sonraki nedenleri oluşturmaktaydı. Sonuç olarak, bu yöremizde de demir eksikliği anemisi etyolojik nedenler açısından ve tanı konduğunda hastaların hemogram parametreleri bakımından yurdumuzun diğer bölgelerinden önemli bir farklılık taşımamaktadır.Article E Vitamini, N-Asetil Sistein, Penisilin-G Ve Urtica Dioica L.'nin Phalloidin Toksisitesi Üzerine Etkileri(2005) Dülger, Haluk; Uygan, İsmail; Türkdoğan, Kürşat; Uğraş, Serdar; Bayram, İrfan; Tuncer, İlyas; Özbek, HanefiAmaç: Bu çalışmada phalloidin uygulanmış sıçanlarda E vitamini, N-asetil-sistein, penisilin-G ve Urtica dioica eterik yağının sıçan sindirim sistemi ve karaciğeri üzerine olan etkilerinin araştırılması amaçlandı. Yöntem: Sprague-Dawlcy ırkı erkek sıçanlardan altı ayrı çalışma grubu oluşturuldu (M=10). I. grup (kontrol grubu) hariç diğer gruplara çalışmanın başında bir kez phalloidin (0.9 mg/kg) periton içi yolla (ip) uygulandı. Bundan sonra çalışma süresince I. gruba (kontrol grubu) ve II. gruba (phalloidin grubu) 0.2 mL serum fizyolojik, 40 nıg/kg E vitamini (III. grup), 100 mg/kg N-asetil sistein (IV. grup), 400.000 U Penisilin-G (V. grup) ve 0.5 mL/kg Urtica dioica L. tohumu eterik yağ ekstresi (VI. grup) uygulandı. Çalışmanın 4. ve 7. günleri çalışma gruplarından kan ve doku örnekleri alınarak biyokimyasal ve histopatolojik yönden incelendi. Bulgular: Histopatolojik yönden herhangi bir patolojiye rastlanmadı. Biyokimyasal parametreler yönünden çalışmanın 4. gününde serum ALT değerinin phalloidin grubunda anlamlı seviyede yükseldiği, N-asetil sistein grubunda AST değerinin anlamlı seviyede düştüğü, phalloidin, E vitamini ve N-asetil sistein gruplarında ALP seviyesinin anlamlı seviyede yükseldiği, Urtica dioica grubunda ise total bilirubin değerinin anlamlı seviyede yükseldiği tespit edilmiştir. Çalışmanın 7. gününde serum ALT ve total bilirubin değerlerinin gruplar arasında anlamlı bir farklılık göstermediği, serum AST değerinin tüm çalışma gruplarında anlamlı seviyede düştüğü, serum ALP değerinin ise yine tüm çalışma gruplarında anlamlı seviyede yüksek bulunduğu saptanmıştır Sonuç: Parenteral yolla verilen-phalloidin'in hafif derecede hepatotoksisiteye neden olduğu; E vitamini, N-asetilsistein, penisilin-G ve Urtica dioica tohumu eterik yağının bu toksisiteyi zehirlenmenin erken dönemlerinden itibaren önleyebileceği sonucuna varılmıştır.Other Hemodiyaliz Hastalarında Serum Leptin Düzeyinin Beslenme Durumu, Vücut Kitle İndeksi ve Vücut Yağ Oranıyla İlişkisi(2000) Tarakcioglu, Mehmet; Dülger, Haluk; Algün, Ekrem; Uygan, İsmail; Aksoy, Halis; Topal, Cevat; Erkoç, RehaLeptin yakın zamanda tanımlanmış, vücut ağırlığı, iştah ve ısı üretimi ile ilgili bir hormondur, adipositler tarafından üretilir, vücut yağ kitlesi ile korelasyon gösterir ve katabolizmasında böbreğin rolü vardır. Hemodiyaliz hastalarında leptin düzeyinin nasıl etkilendiğini ve beslenme durumunu etkileyip etkilemediğini araştırmak amacıyla kesitsel bir çalışma planladık. Çalışmaya 46 hemodiyaliz hastası (28 erkek, 18 kadın, ortalama yaş 42.5 +/- 15.9) ve 25 sağlıklı gönüllü (15 erkek, 10 kadın, ortalama yaş: 32.8 +/- 12.5) alındı. Hastalarda ve kontrol grubunda boy ve kilo ölçümü, \"Holtain skinfold caliper\" ile dört bölgeden cilt altı yağ dokusu kalınlığı ölçümü, yapıldı ve \"radioimmunoassay\" ile serum leptin düzeyleri (Linco Research, St Louis, Mo, USA) saptandı. Hemodiyaliz hastalarında diyaliz öncesi serum albumin, kolesterol ve BUN değerlerine bakıldı. Vücut kitle indeksi (VKİ) hemodiyaliz grubunda (21.7 +/- 4.0 kg/$m^2$) kontrol grubuna göre (24.1 +/- 4.4, p:0.027) anlamlı olarak düşüktü, yağ oranı (YO) (sırası ile % 21.0 +/- 6.49'ye karşı 21.7 +/- 9.8, p>0.05), yağ kitle indeksi (YKİ) (% 4.71 +/- 2.13'e karşı 5.52 +/- 3.11, p>0.05), leptin düzeyi (2.38 +/- 2.00 ng/ml'ye karşı 3.49 +/- 2.42, p>0.05) ve leptin/yağ kitle indeksi (L/YKİ) (0.51 +/- 0.41 ng/ml'ye karşı 0.62 +/- 0.34, p>0.05) açısından gruplar arasında anlamlı bir farklılık saptanmadı. Hemodiyaliz ve kontrol gruplarının her ikisinde de leptin düzeyi ile VKİ, YO, YKİ ve L/YKİ değerleri arasında pozitif anlamlı korelasyon saptandı. Ancak hemodiyaliz grubunda leptin ile serum BUN, kolesterol ve albumin değerleri arasında anlamlı bir korelasyon saptanmadı. Sonuç olarak serum leptin düzeyi hemodiyalize giren son dönem böbrek yetersizlikli hastalarda ve sağlıklı bireylerde farklılık göstermemekte, vücut kitle indeksi ve yağ oranı ile pozitif ve anlamlı korelasyon göstermektedir. Leptinin hemodiyaliz hastalarında BUN, kolesterol ve albumin değerleri ile belirlenen beslenme durumu ile korelasyonu yoktur. Leptinin üremik anoreksi ve beslenme yetersizliğindeki rolünün açıklığa kavuşturulması ve bunun da ötesinde üremik bir toksin olarak kabul edilip edilemeyeceğinin anlaşılabilmesi için ileri çalışmalara gereksinim olduğu açıktır.Article İleri Evre Gastrik Adenokarsinomalı Olguların Serum ve Mide Sıvısında Vitamin B12, Folik Asit ve Vitamin C Düzeyleri(2005) Tuncer, İlyas; Uygan, İsmail; Türkdoğan, M. Kürşat; Mercan, Ridvan; Balahoroğlu, Ragıp; Noyan, TevfikAmaç: Gastrik kanserin etiyolojisinde diyet faktörleri önemli rol oynamaktadır. Gastrik dokuda antioksidan vitaminlerin düzeylerinin azalması, gastrik malignite riskini artırmaktadır. Çalışmamızda gastrik kanserli olguların serum ve mide sıvısında vitamin B12, folik asit ve vitamin C düzeylerini araştırdık. Materyal ve metod: Endoskopik ve histopatolojik olarak gastrik adenokarsinoma tanısı almış 51 olgu (16 K, 35 E, yaş ort: 56,l p 1,7), kontrol grubu olarak aktif kronik gastrit tanısı almış 44 olgu (18 K, 26 E, yaş ort: 52,8p 2,6) çalışmaya alındı. Kanserli olguların tümü ileri evre mide kanseri idi. Bulgular: Gastrik adenokarsinomada ortalama serum folik asit ve vitamin C konsantrasyonları, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı olarak düşük bulundu (6,4 p 0,9 vs 9,5 p 1,2) ve (0,8 p 0,1 vs 1,5 p 0,2) (p<0.05). Serumda ortalama vitamin B12 düzeyleri yönünden gruplar arasında istatistiksel anlamlı fark tespit edilmedi. Gastrik sıvıda ortalama folik asit düzeyleri kanserli grupta, kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulunmasına karşın (27,4 p 2,5 vs 19,9 p 1,6) (p<0.05), vitamin B12 ve vitamin C düzeyleri yönünden gruplar arasında anlamlı farklar saptanmadı. Sonuç: Gastrik kanserli olgularda serum folik asit ve vitamin C düzeyleri kontrol grubuna göre düşük bulundu. Oysa mide sıvısında folik asit düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı oranlarda yüksek tespit edildi. Serumda folik asit ve vitamin C değerlerindeki bu düşüklüğün; kanserin oluşmasında birer etiyolojik faktör mü oldukları veya kanser sonrası oluşan malnutrisyona mı sekonder geliştikleri araştırılması gereken konulardır.Article Nonalkolik Yağlı Karaciğerde Ursodeoksikolik Asit ve Pentoksifilinin Biyokimyasal Parametreler Üzerine Etkilerinin Karşılaştırılması(2003) Dülger, Haluk; Uygan, İsmail; Türkdoğan, Kürşad; Şekeroğlu, Mehmet Ramazan; Tuncer, İlyasAmaç: Nonalkolik yağlı karaciğer (Nonalcoholic fatty liver=NAFL); alkolik hepatite benzeyen karaciğer biyopsi bulguları ve yüksek karaciğer enzim düzeyleri ile karakterize farklı bir klinik durumdur. NAFL'ın günümüzde kabul edilmiş kesin tedavisi yoktur. Çalışmanın amacı NAFL'ın tedavisinde ursodeoksikolik asit (UDCA) ve pentoksifılin (PTX)Mn etkinliğini araştırmaktır. Materyal ve metod: Çalışmaya NAFL'lı 20 hasta alındı. Hastalar 2 gruba ayrıldı. Birinci gruba PTX (1200 mg/gün, oral), ikinci gruba UDCA (10-15 mg/kg/gün, oral) 6 ay süreyle verildi. Tedavi öncesi ve sonrası serum aspartat aminotransferaz (AST), alanin aminotransferaz (ALT), gamma-glutamil transpeptidaz (GGT), alkalen fosfataz (AF), kolesterol ve trigliserit düzeyleri değerlen-dirildi. Bulgular: NAFL'da, 6 aylık PTX ve UDCA tedavisi ile orta-lama AST, ALT, GGT düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı azalma tespit edildi (p<0,05). Trigliserit düzeylerinde sadece PTX grubunda anlamlı azalma gözlenirken (p<0,05), her iki grupda AF ve kolesterol düzeylerinde değişiklik saptanmadı (p>0,05). Sonuç: NAFL'da UDCA ve PTX'nin etkinlikleri benzerdi. Özellikle PTX\" in yararı randomize, kontrollü ve uzun sü-reli çalışmalarla araştırılmalıdır.Other Rothmund-thomson Sendromlu Bir Olguda Üst Özofagus Darlığı(2001) Metin, Ahmet; Uygan, İsmail; Uğraş, Serdar; Tuncer, İlyasRothmund-Thomson Sendromu (RTS), gelişim bozuklukları ile birlikte olabilen ve seyrek görülen otozomal resesif geçişli kalıtsal bir sendromdur. Etyolojisinde DNA tamir bo-zukluğu olduğu öne sürülen hastalıkta intestinal anomalilere çok nadir rastlanmaktadır. Özofagus stenozuna bağlı yutma güçlüğü nedeniyle başvuran ve dilatasyon sonrası yakınmaları tamamen düzelen RTS olgusu literatür bilgileri ışığında tartışıldıOther Sol Ventrikül Sistolik Fonksiyonunun Göreceli Olarak Korunduğu Kronik Nonvalvüler Atriyal Fibrilasyonlu Hastalarda Dobutaminin Sol Atriyal Apendiks Boşalma Hızına Etkisi(2000) Uygan, İsmail; Eryonucu, Beyhan; Güler, Niyazi; Bilge, MehmetAMAÇ: Sunulan çalışmanın amacı, transözofajiyal ekokardiyografi (TÖE) ile sol ventrikül sistolik fonksiyonunun göreceli olarak korunduğu kronik nonvalvüler atriyal fıbrilasyon (AF) 'lu olgularda dobutaminin sol atriyal apendiks (SAA) boşalma hızı üzerine etkisini incelemek idi. YÖNTEM: Çalışma grubu kronik nonvalvüler AF'lu 21 olgudan (yaş ortalaması 51±7 yıl [yaş aralığı 37-62 yıl], 11 erkek. 10 kadın) oluşmuş idi. TÖE probunun yutturulmasından sonra temel kalp hızı ve ekokardiyografik görüntüler video teybe kaydedildi, daha sonra intravenöz yoldan 2.5 µgr/kg/dk hızında dobutamin infüzyona başlandı. Üçer dakika ara ile dobutamin dozu 5, 7.5 ve 10 µgr/kg/dk olacak şekilde artırıldı. İnfüzyon süresince transözofajiyal Doppler ve 2-D görüntü kayıtlan yapıldı. BULGULAR: Maksimal dobutamin infüzyonu sırasında SAA boşalma hızı anlamlı (p<0.001) olarak arttı (19± 3 cm/sn'den 27-x 2 cm/sn 'ye). İnfüzyon öncesi ile karşılaştırıldığında maksimal dobutamin infüzyonu sırasında sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu arttı (%56±3 'den %59±4 'e: p<0.001). Dobutamin ile kalp hızında anlamlı artışlar oldu (77± 5 dk'dan 94± 6 dk'ya; p<0.001). Dobutamin infüzyonu öncesinde sol atriyal spontan eko kontrast (SEK) 12 olguda saptandı. Dobutamin infüzyonu ile sadece 2 olguda apendiks içerisinde SEK şiddetinde azalma saptandı. SONUÇ: Sonuç olarak, sol ventrikül sistolik fonksiyonunun göreceli olarak korunduğu kronik nonvalvüler AF'lu olgularda ß adrenerjik reseptör agonisti olan dobutaminin SAA boşalma hızını artırdığı kanısına vardık.Other Son Dönem Böbrek Yetersizliği Olan Hastalarda Tüberküloz: Üç Olgu Sunumu(2001) Uzun, Kürşat; Uygan, İsmail; Erkoç, RehaÖzet: Son dönem böbrek yetmezliği (SDBY) olan hastalarda bozulmuş hücresel immünite tüberküloz (tb) için predispozan bir faktördür. Bu hastalarda insidans genel popülasyona göre yüksektir. Kliniğimizde takip edilerek (tb) tanısı konulan son dönem böbrek yetersizlikti üç hastanın ikisi ateş .öksürük, balgam ile birlikte PA Akciğer grafisinde pnömonik infiltrasyonlar, üçüncü hasta ise ateş ve asit ile prezente olmuşlardır. Tanı bir olguda bronş lavajından yapılan kültür ile doğrulanmış, diğer iki olguda ise klinik ve radyolojik olarak konulabilmiştir. Sonuç olarak SDBY olan hastalarda nedeni açıklanamayan ateş, akciğer infiltrasyonları, asit gibi bulguların varlığında detaylı tanısal incelemeler yapılmalı, kesin tanı konulamasa bile diğer olası hastalıklar ekarte edilerek antitüberküloz tedavi başlanmalı ve yanıt alınması halinde tb lehine değerlendirilmelidir.Other Subfulminan Karaciğer Yetmezliği ile Seyreden Fatal Hemofagositik Sendrom: Olgu Sunumu ve Literatürün Gözden Geçirilmesi(2001) Uygan, İsmail; Türkdoğan, Kürşat; Tuncer, İlyas; Mercan, Ridvan; Dilek, İmdat; Uğraş, SerdarOtuz altı yaşında erkek hasta son iki aydan beri devam eden ateş, halsizlik, kilo kaybı ve giderek artan sarılık nedeni ile kliniğimize yatırıldı. Fizik muayenede subfebril ateş, ikter, hepatosplenomegali, yaygın asit tesbit edildi. Laboratuar incelemelerinde; pansitopeni, hipoproteinemi ile birlikte transaminazlar, serum bilirubini, alkalen fosfataz, glutamik transpeptidaz, laktik dehidrogenaz, kolesterol, trigliserid, protrombin zamanı, C-reaktif protein ve ferritin değerleri yüksek saptandı. Kemik iliği aspirasyon ve biyopsi incelemesinde çok sayıda eritrofagositoz gösteren makrofajlar, karaciğer biyopsisinde yaygın nekroz alanları görüldü. Histopatolojik bulgular ile hemofagositik sendrom tanısı konulan olgunun etiolojisi belirlenemedi. İmmunosupresiv ve pulse steroid tedavisi uygulanan hasta, tedaviye rağmen klinik tablosu hızla kötüleşerek yatışının 38.gününde exitus oldu. Hemofagositik sendrom fatal seyirli bir klinik durumdur. Etiolojisinde infeksiyöz bir proses saptanamamış ise, mutlaka altta yatan bir malign hastalıktan şüphe edilmelidir. Tedavisi tartışmalı olup, genellikle nedene yöneliktir.Other Van ve Çevresinde Görülen Üst Gastrointestinal Sistem Kanserlerinin Demografik ve Histopatolojik Özellikleri(2001) Uygan, İsmail; Kösem, Mustafa; Ugras, Serdar; Özen, Süleyman; Türkdoğan, Kürşad; Tuncer, İlyasAmaç: Üst gastrointestinal sistem (GİS) kanserleri ülkemizde ve tüm dünyada önemli morbidite ve mortalite nedenlerindendir. Ülkemizin doğusunda yeralan Van gölü havzasında üst GİS kanserlerinin prevalansını, lokalizasyonunu ve histopatolojik özelliklerini tespit etmek için bu çalışmayı planladık. Metod:Çalışmaya aralık 1994-Ocak 2000 tarihleri arasında endoskopi ünitemize müracaat eden 4763 hasta içinden endoskopik görünüm ve histopatolojik inceleme ile üst GİS kanseri tanısı almış 508 (%10.6) hasta dahil edildi. Bulgular: Vakaların 207 (%4.3)'si özofagus kanseri, 301(%6.3)'i mide kanseri idi. Her iki kanser grubunun en sık görüldüğü yaş 50-70 yaşlar arası idi. Mide kanseri, özofagus kanserine oranla 1,5 kat fazla olup, özofagus epidermoid kanseri kadınlarda, mide ve özofagus adenokanseri erkeklerde daha sık görülmekte idi. Sonuç: Sonuç olarak üst gastrointestinal sistem kanserlerinin, ülkemizin batı bölgeleri ile karşılaştırıldığında Van gölü ve çevresinde daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Yöremizde üst GİS kanserlerinin yüksek sıklıkta görülmesi nedeniyle epidemiyolojik faktörler ve insidensi belirlemek amacıyla daha geniş ve kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.Article Van ve Çevresinde Saptanan Mide Kanserlerinin Lokalizasyonu ve Histopatolojik Özellikleri: 466 Olgunun Analizi(2003) Türkdoğan, M. Kürşad; Kotan, Çetin; Uğraş, Serdar; Tuncer, İlyas; Topçu, Nazan; Uygan, İsmailGeçen 30 yıl içinde, gelişmiş ülkelerde midenin distal yerleşimli adenokanserlerinin azaldığı, proksimal adenokanserlerinin arttığı bildirilmektedir. Distal adenokanserlerin sıklığındaki azalmanın, Helicobacter pylori eradikasyonu ile paralellik gösterdiği iddia edilmektedir. Bu çalışmada 1995-2001 yılları arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı'nda endoskopik ve histolojik olarak mide kanseri tanısı almış 459 olgu retrospektif olarak değerlendirildi. Olguların 304'ü (%66) erkek, 155'i (%34) kadın idi. Yaş ortalaması 56.7±12.4 (17-91 yaş arası) olup, erkek/ kadın oranı 1.9 olarak tespit edildi. Olguların %74'ü 40-70 yaş arasında olup, en küçük görülme yaşı erkeklerde 25, kadınlarda 17 olarak bulundu. Lokalizasyon olarak; olguların 163'ü (%35.5) mide orta kısım, 159'ü (%34.6) 1/3 mide distal, 132'si (%28.7) 1/3 mide proksimal, 5'i (%1) diffüz tutulum gösteriyordu. Histopatolojik özellikleri; 451'i (%98) adenokanser, 7'si (%1.5) epidermoid, biri küçük hücreli kanser idi. Sonuç olarak; son yıllarda proksimal gastrik kanserlerin sıklığında belirgin artış gözlenmesine rağ-men, serimizde korpus lokalizasyonu en yaygın tutulum yeri olarak belirlendi. Olguların ortalama %43'ünde doku düzeyinde (antrum %53, korpus %45, kardia %28) Helicobacter pylori pozitif bulundu.