Browsing by Author "Yüzkat, Nureddin"
Now showing 1 - 18 of 18
- Results Per Page
- Sort Options
Article Ameliyathane Dışı Anestezi Uygulamalarımız: 528 Hastanın Değerlendirilmesi(2015) Çeğin, Muhammed Bilal; Yüzkat, Nureddin; Kılıç, Mehmet; Kurt, Nurettin; Göktaş, Uğur; Soyoral, LokmanAmaç: Bu çalışmada bir tıp fakültesi hastanesinin dış anestezi uygulamalarına ait son 2 yıllık verilerini sunmayı amaçladık. Yöntemler: Erişkin ve pediatrik kardiyoloji, gastroenteroloji ve radyoloji anabilim dallarına ameliyathane dışında anestezi verilen hastaları incelenmiştir. Olgular yaş, cinsiyet, ASA, girişim nedeni, yoğun bakım ihtiyacı, sigara öyküsü açısından incelendi.Bulgular: Dış anestezi uygulamalarında 528 olguya anestezi verildi. Bu olguların 336 (%64)'sı kadın, 192 (%36)'si erkek idi. ADA verilen tüm vakaların yaş ortalamaları 29,6±20,6yıl idi. Olguların ortalama anestezi uygulama süresi 22,57±11,7dk olarak bulundu. En kısa işlem süresi gastroskopi (13,2±8,6dk) sırasında, en uzun işlem süresi balon valvuloplasti (67,9±18,4dk) sırasında gerçekleşti. Olguların ortalama derlenme süresi 10,1±7,2dk olarak bulundu.Sonuç: Dış anestezi uygulamaları taşıdığı riskler açısından ameliyat odasındaki uygulamalarla benzerdir. Anestezist gün geçtikçe sayısı artan dış anestezi uygulamaları için iyi bir preoperatif değerlendirme yapmalı ve bu alanlarda uygun fiziksel koşulları sağlanmaya çalışılmalıdır.Article Anensefalik Bir Olguda Yaşama Tutunma Çabası: Nöral Tüp Defektlerine Bir Bakış(2016) Göktaş, Uğur; Çeğin, Muhammed Bilal; Soyoral, Lokman; Yüzkat, Nureddin; Sösuncu, EnverNöral tüp defektinin büyük çoğunluğunu oluşturan anensefali ve spina bifida en sık görülen konjenital malformasyon grubudur. Etyolojisi tam bilinmemekle beraber genetik ve çevresel faktörler suçlanmaktadır. Anensefalik olguların %65'i intrauterin hayatta ex olur. Anensefalinin antenatal tanısı gebeliğin terminasyonunu gerektirir. Bu fetuslar genelde doğumu takiben ilk 24 saatte ölürlerArticle Dirençli Hipokalemik Bartter Sendromunda Periferik Blok Kullanımı: Olgu Sunumu(2016) Baydi, Volkan; Göktaş, Uğur; Soyoral, Lokman; Çeğin, Muhammed Bilal; Yüzkat, NureddinBartter sendromu, sodyum, potasyum, klorür ve idrar kaybı ile karakterize nadir görülen bir sendromdur. Bu sendrom otozomal resesif kalıtıma sahip, renal tübüler bir hastalık grubunu kapsar. Bu olgularda karakteristik olarak hipokalemik metabolik alkaloz, yüksek renin ve aldosteron plazma seviyeleri, kan ve idrarda yüksek prostaglandin düzeyleri ile karakterizedir. Periferik bloklar en güvenli anestezi yöntemlerinden biridir. Ultrason kullanımının artması ile birlikte kullanılan ilaç dozları daha azalmıştır. Ayrıca damarsal yapıların görülmesi ile periferik bloklar daha güvenilir hale gelmiştir. Bu yazıda 33 yaşında, preoperatif Bartter Sendromu tanısı konan olguda yapılan periferik blok uygulaması sunulmuşturArticle Ductus Torasikus Yaralanmasına Bağlı Zor Entübasyon Olgusu: Tiroidektominin Nadir Bir Komplikasyonu(2016) Çeğin, Muhammed Bilal; Soyoral, Lokman; Yüzkat, NureddinZor hava yolu yönetimi anestezistler için önemli bir sorundur. Sıklıkla, ameliyathanelerde ve hastane dışı travma olaylarında görülmektedir. Entübasyon güçlüğünü önceden belirlemek için bazı testler mevcuttur. Önceki anestezi deneyimlerinin sorgulanması, laringoskopik değerlendirme, sterno-mental mesafe, ön mandibular bölge anatomisi, başın ekstansiyon derecesi, radyolojik inceleme, bilgisayarlı görüntüleme kullanılan bazı yöntemlerdir. Bu yazıda nadir karşılaşılacak bir durum olan tiroidektomi sonrası ductus torasikus yaralanmasına bağlı karşılaştığımız zor hava yolu deneyimimizi paylaştıkspecialization-in-medicine-thesis.listelement.badge The Effect of Intrathecal Administration of Different Doses of Magnesium Sulfate for the Preventi̇on of Post spi̇nal Anaesthesi̇a Shi̇veri̇ng İn Ca(2022) Yaraşır, Oğuzhan; Yüzkat, NureddinAmaç: Bu çalışmada, spinal anestezi ile sezaryen (C/S) uygulanan gebelerde, magnezyum sülfatın farklı dozlarının intratekal uygulanmasının spinal anestezi sonrası titremeyi önleme üzerine etkisinin araştırılması amaçlandı. Yöntem: Çalışmaya 18-40 yaş aralığında, ASA I-II toplam 120 gebe dahil edildi. Hastalar operasyon odasına alındıktan sonra standart şekilde monitörize edildi. Spinal anestezi altında elektif CS uygulanan gebeler randomize 4 gruba ayrıldı. Grup K; 2 ml hiperbarik bupivakain + salin (1ml) intratekal Grup M25; 2 ml hiperbarik bupivakain + 25 mg magnezyum sülfat (1ml) intratekal, Grup M50; 2 ml hiperbarik bupivakain + 50 mg magnezyum sülfat (1ml) intratekal, Grup M100; 2 ml hiperbarik bupivakain + 100 mg magnezyum sülfat (1ml) intratekal olarak uygulandı. Hastaların demografik özellikleri ve vital bulguları (nabız, tansiyon ve saturasyon) operasyon süreleri, titreme dereceleri ve vücut sıcaklık ölçümleri değerleri kaydedildi. Bulgular: Titreme, intraoperatif M50 ve M100 grubunda daha az görülür iken kontrol grubu ve M25 arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemiştir. Postoperatif dönemde ise M100 grubunda titreme daha az görülür iken diğer gruplar arasında anlamlı fark görülmemiştir. Gruplar arasında vital bulgular, vücut kitle endeksi ve gestasyon yaşları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmemiştir. Sonuç: ; İntratekal 50 ve 100 mg magnezyum sülfat uygulandığında intraoperatif titremenin daha az görüldüğü ancak 25 mg magnezyum sülfatın intraoperatif titreme üzerine etkili olmadığı görüldü. Ayrıca intratekal uygulanan 100 mg magnezyum sülfatın postoperatif titremeyide anlamlı şekilde azalttığı, daha düşük dozlarda uygulanan magnezyum sülfat dozlarının postoperatif titremeyi etkilemediği anlaşıldı. Anahtar Kelimeler: Spinal anestezi, sezaryen, titreme, intratekal magnezyum sülfat, bupivakainspecialization-in-medicine-thesis.listelement.badge The Effect of Nicardipine and Esmolol for Controlled Hypotension in Rinoplasty Nterventions on Hemodynamics and Regional Renal Oxygenization(2020) Cintan, Kamil; Yüzkat, NureddinAmaç: Rinoplasti girişimlerinde kontrollü hipotansiyon için uygulanan nikardipin ve esmololün hemodinami ve rejyonal renal oksijenizasyon üzerine etkisinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya elektif rinoplasti cerrahisi geçiren ve kontrollü hipotansiyon uygulanmasına karar verilen, 80 hasta konu hakkında bilgilendirilmiş ve yazılı onamları alınmış olan, 18-60 yaş arası, ASA I-II sınıfındaki hastalar dâhil edildi. Hastalar kapalı zarf yöntemiyle 40'ar kişiden oluşan Grup N (Nikardipin) ve Grup E (Esmolol) diye 2 gruba ayrıldı. Kontrollü hipotansiyon oluşturmak için intraoperatif sürede 40 hastaya nikardipin, 40 hastaya da esmolol infüzyonu uygulandı. Anestezi idamesi süresince nikardipin ve esmolol infüzyonunun kontrollü hipotansiyon oluşturma potansiyeli, kardiyovasküler hemodinami, renal fonksiyonlar ve rejyonal renal perfüzyon (NIRS) değerleri ölçüldü. Her iki grup için ek opioid ve ek kas gevşetici kullanım sayıları kaydedildi. Postoperatif olarak her iki grup için cerrahi memnuniyet ve cerrahi alandaki kanama miktarları kaydedildi. Bulgular: Grup N'de intraoperatif ek opioid kullanım oranı Grup E'den daha yüksekti (p= 0.000). Postoperatif ölçülen cerrahi kanama miktarı (p= 0.000) ve cerrahi memmnuniyet Grup N'de, Grup E'ye göre anlamlı yüksekti (p= 0.002). Nabız değerleri istatistiksel olarak Grup E'de anlamlı yüksekti (p= 0.000). Sistolik kan basıncı (0.-10.-15.-20. dakikalar haricinde) Grup E'de istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p ˂ 0.05). Grup içi karşılaştırmada her iki grupta da postop kreatin değerlerinin preop değerlere göre anlamlı azaldığı saptandı (p<0.05). Ancak grup içi üre ve grupararası üre/kreatinin değerleri farklı değildi (p>0.05). Grup N de ölçülen tüm periferik SpO2 değerleri Grup E'den anlamlı düşüktü (p˂0.05). Grup N'de intraoperatif dönemde (10.-15.-20.-25.-30.-35.-40. 45.-50.-55.dakika) sol renal rSO₂ (NIRS) değeri Grup E'den anlamlı yüksekti (p˂ 0.05). Sonuç: Esmolol ile yapılan kontrollü hipotansiyonda nikardipine göre daha stabil tansiyon ve kalp tepe atımı değerleri elde edilmesi, daha az ek kas gevşetici ve ek opioid kullanımı ve cerrahi memnuniyetin daha iyi olması nedeniyle kontrollü hipotansiyon uygulanacak vakalarda güvenle kullanılabileceği ve öncelikli tercih edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Nikardipin rejyonal renal doku perfüzyonu üzerinde daha iyi bir ajan olup, renal fonksiyonlar üzerine olumsuz bir etki oluşturmamıştır. Ancak kontrollü hipotansiyon oluşturmak için kullanıldığında ek opioid ihtiyacı artmış, hemodinami labil seyretmiştir.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge The Effect of the Use of Subanesthetic Dose of Propofol Before Extubation in Aesthetic Nose Surgery on Recovery From Anesthesia, Awakening Agitiation and Patient Satisfaction(2024) İzmir, Emrah; Yüzkat, NureddinGiriş ve Amaç: Rinoplasti, fonksiyonel veya estetik amaçlarla yapılan en yaygın cerrahi girişimlerden biridir. Bu operasyon sonrası genel anestezinin en yaygın komplikasyonlarından biri, uyanma sırasında yaşanan ajitasyondur. Uyanma döneminde hastalar genellikle ödem, sekresyonlar veya nazal tamponların yarattığı tıkanma hissi nedeniyle boğulma hissi yaşar ve bu durum ajitasyonu tetikler. Ayrıca, postoperatif dönemde ödem ve ekimozun azaltılması, hastaların iyileşme sürecini hızlandırırken sosyal hayata dönüşlerini kolaylaştırır. Bu komplikasyonların yönetimi hasta konforunu artırmak ve estetik sonuçları iyileştirmek için kritik öneme sahiptir. Ödemin azaltılmasında fiziksel yöntemlerin yanı sıra farmakolojik ajanlar yaygın olarak kullanılmaktadır. Kortikosteroidler, anti-inflamatuar ilaçlar ve propofol gibi ajanlar bu amaçla tercih edilmektedir. Propofol, sedatif etkileri nedeniyle genel anestezide sıklıkla kullanılan bir ilaçtır ve uyanma ajitasyonu üzerinde olumlu etkiler gösterebilir. Ancak, bu konuda literatür sınırlıdır. Bu çalışmanın amacı, rinoplasti yapılan hastalarda ekstübasyon öncesi uygulanan subanestezik dozda propofolün uyanma ajitasyonu ve hasta memnuniyeti üzerindeki etkilerini incelemektir. Gereç ve Yöntem: Çalışma, Dursun Odabaş Tıp Merkezi'nde, Plastik Cerrahi tarafından açık rinoplasti planlanan, ASA I-II sınıfında, 18-65 yaş aralığında, solunum yolu enfeksiyonu bulunmayan toplam 80 hasta üzerinde gerçekleştirildi. Hastalar, yazılı onamları alındıktan sonra rastgele iki gruba ayrıldı: Grup P (n=40): Cerrahinin bitiminden 10 dakika önce 0.5 mg/kg propofol %1 intravenöz uygulandı. Grup S (n=40): 5 ml %0.9'luk serum fizyolojik intravenöz uygulandı. Tüm hastalar 0.05 mg/kg midazolam ile premedike edildikten sonra ameliyat odasına alındı. Genel anestezi indüksiyonu için 2 µg/kg fentanil, 1 mg/kg lidokain, 2 mg/kg propofol ve 0.6 mg/kg rokuronyum uygulandı. Anestezi idamesi sırasında sevofluran (%1 MAC) ve %40 oksijen + %60 kuru hava kullanıldı. İndüksiyondan önce ve intraoperatif dönemde (cerrahi insizyondan sonra 0.dk, 5.dk, 10.dk, 15.dk, 20.dk, 30.dk, 45.dk, 60.dk, 75.dk, operasyon sonu, ekstubasyon sonrası) MAP, KH, SPO2 ve EtCO2 değerleri takip çizelgesine kaydedildi. Ekstübasyon sonrasında ajitasyon varlığı için Ramsey Sedasyon Sklası ve Hasta Memnuniyet Skalası dolduruldu.Postoperatif analjezi amacıyla 50 mg tramadol ve 1 g parasetamol intravenöz uygulandı. Ekstübasyon sonrası ajitasyon değerlendirmesi için Ramsey Sedasyon Skalası (RSS) ve Hasta Memnuniyet Skalası kullanıldı. Bulgular: Çalışmaya 46 kadın ve 34 erkek olmak üzere toplam 80 hasta dahil edildi (ortalama yaş: 26.8±7.4 yıl). Grup P de VAS skoru, ajitasyon şiddeti Grup S den anlamlı (p<0.05) olarak daha düşüktü. Grup P de derlenme süresi serum fizyolojik grubundan anlamlı (p<0.05) olarak daha yüksekti. Propofol grubunda postop 1.dakika, 5.dakika kafa sallanma, el kol hareketleri serum fizyolojik grubundan anlamlı (p<0.05) olarak daha düşüktü. Propofol ve serum fizyolojik grupları arasında postop 1.dakika, 5.dakika bulantı-kusma oranı anlamlı (p>0.05) farklılık göstermemiştir. Propofol grubunda hasta memnuniyeti serum fizyolojik grubundan anlamlı (p<0.05) olarak daha yüksekti. Grup P'de sinirli, ajite ve/veya huzursuz hasta oranı Grup S'den anlamlı (p<0.05) olarak daha düşük, koopere, oryante ve sakin hasta oranı Grup S den daha yüksekti. Bu sonuçlar Grup P de kullanılan propofolun uyanma ajitasyonu üzerine etkili olduğunu göstermektedir. Sonuç: Ekstübasyon öncesi subanestezik dozda propofol uygulaması, rinoplasti sonrası uyanma ajitasyonunu azaltmış, hasta memnuniyetini artırmış ve derlenme sürecini iyileştirmiştir. Bulgular, bu uygulamanın rinoplasti hastalarında standart bir yaklaşım olarak benimsenebileceğini göstermektedir. Bu yöntem, hem hastaların ameliyat sonrası konforunu artırır hem de komplikasyon riskini artırmaz. Anahtar Kelimeler: Propofol, ajitasyon, rinoplastispecialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Effects of Inotropic Agents on Hematological and Coagulation Parameters(2020) Tunçdemir, Yunus Emre; Yüzkat, Nureddinİnotropik özelliği olan ajanlar sempatik sistem üzerinden (adrenerjik reseptörler) endotel hücreleri ve trombositleri uyarırlar. Uyarılan bu hücrelerden vWF, TPA ve karaciğerden faktör 8 gibi mediyatörler salgılatarak koagulasyon kaskadını etkilerler. İnotropik ajanların aynı zamanda trombosit adezyon ve agregasyonunu indüklediği, ortalama trombosit hacmini de arttırdığı yönünde çalışmalar mevcuttur. Ancak, inotropik ajanların hematolojik ve koagulasyon parametreleri üzerine etkileri tam olarak araştırılmamıştır. Bu çalışmada sık kullanılan inotropik ajanların rutin koagülasyon testleri ve hemogram parametreleri üzerine etkilerini araştırmayı amaçladık. Materyal ve Metod: Bu çalışma öncesinde Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurulundan (03.10.2019 -2019/09) izin alındı. Çalışmada 250-300 gram arasında değişen toplam 28 adet sağlıklı Wistar Albino türü rat kullanıldı. Ratlar rastgele her grupta 7 rat olacak şekilde 4 gruba ayrıldı. Gruplar; kontrol grubu (grup K, n=7), Epinefrin Grubu (Grup E, n=7), Norepinefrin Grubu (Grup NE, n= 7), Dopamin Grubu (Grup D, n=7): olarak belirlendi. Tüm gruplara 50 mg/kg ketamin, 10 mg/kg ksilazin intraperitoneal olarak uygulandı. Ratlara SF, epinefrin, norepinefrin ve dopamin uygulamasından 30 dakika sonra kan numuneleri alındı. Alınan kan numunelerinden hemogram ve koagülasyon parametreleri çalışıldı. İşlem sonrası hayvanlar servikal dislokasyon tekniği ile sakrifiye edildi. Çalışılan değerler, gruplar arasında istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular: Dopamin grubunda granülosit değeri epinefrin, norepinefrin ve serum fizyolojik grubundan anlamlı olarak daha düşük bulundu. Norepinefrin ve serum fizyolojik grubunda hemoglobin ve hematokrit değeri epinefrin grubundan anlamlı olarak daha düşük tespit edildi. Epinefrin grubunda hemoglobin ve hematoktit değeri dopamin grubundan anlamlı olarak farklı bulunmadı. Norepinefrin, dopamin ve serum fizyolojik grupları arasında hemoglobin değerleri arasında anlamlı fark bulunmadı. Dopamin grubunda periferik yaymada trombosit küme sayısı epinefrin, norepinefrin ve serum fizyolojik grubundan anlamlı olarak daha yüksek bulundu. Çalışılan diğer parametrelerde gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark tespit edilmedi. Sonuç: Epinefrin ve dopaminin her ikiside hemoglobin ve hematokrit değerlerini arttırır, bu etki epinefrinde daha belirgindir. Dopaminin granülosit değerlerini düşürdüğü ve periferik yaymada trombosit agregasyonunu arttırdığını tespit ettik. Ancak inotropik ajanların koagulasyon parametreleri üzerine herhangi bir değişikliğe sebep olmadıklarını saptadık.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge The Effects of the Palming Maneuver on Preoperative Anxiety, Hemodynamia and Intubation Response in Patients To Receive Thyroid Surgery(2022) Toprak, Muhammet Enes; Yüzkat, NureddinAmaç: Tiroid cerrahisi geçirecek hastalarda palming manevrasının preoperatif anksiyete, hemodinami ve entübasyon yanıtı üzerine etkilerini araştırmak Yöntem: Araştırmaya tiroid cerrahisi geçirecek, 18-65 yaş arası, ASA risk sınıflaması I ve II olan, toplam 80 hasta çalışmaya dâhil edildi. Hastalar kapalı zarf yöntemi ile iki gruba randomize edildi. Her iki grubun preoperatif bekleme odasına gelişlerinde vital değerleri ve STAI ölçeği kullanılarak anksiyete düzeyleri kaydedildi (T1). Palming manevrası uygulanan (Grup P) ve konrol grubundaki (Grup N) hastaların preoperatif bekleme odasına gelişlerinin 15.dakikalarında (T2) tekrar vital parametreleri ve anksiyete düzeyleri ölçüldü. Ameliyat odasına alınan hastaların entübasyon öncesi ve entübasyon sonrası vital değerleri kaydedilerek laringoskopi yanıtı değerlendirildi. Bulgular: Grup P'de preoperatif bekleme odasındaki 15.dk (T2) da ölçülen anksiyete düzeyleri, kalp tepe atımı hızı, sistolik, diyastolik, ortalama kan basıncı değerlerinin preoperatif bekleme odasındaki 1.dk'ya (T1) göre düşüşü Grup N'den anlamlı olarak daha fazlaydı. Grup N'de preoperatif bekleme odasındaki 15.dk (T2) daki SPO2 değerinin preoperatif bekleme odasındaki 1.dk'ya (T1) göre düşüşü Grup P'ye göre anlamlı olarak daha fazlaydı. Gruplar arasında entübasyona yanıt olarak kaydettiğimiz hemodinamik verilerin değişim miktarında istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu. Preop 1.dk/ 15. dk (T1/T2) STAI skoru değişimi ile kalp tepe atımı, sistolik ve diyastolik kan basıncı, ortalama arter basıncı değişimi arasında anlamlı pozitif korelasyon, SpO2 değişimi arasında anlamlı negatif korelasyon gözlenmiştir. Sonuç: Tiroid cerrahisi geçirecek hastalarda preoperatif dönemde uygulanan palming manevrasınn ameliyat öncesi anksiyete düzeyi ve kan basıncı, kalp atım hızı değerlerini etkili bir şekilde azalttığı, ancak entübasyon yanıtı üzerinde bir etkisi olmadığını tespit ettik.Article Effects of Tracheal Intubation Without Muscle Relaxants on Postoperative Recovery Conditions in Patients With Obstructive Sleep Apnea: a Double-Blind Randomized Controlled Study(2019) Soyalp, Celaleddin; Gülhaş, Nurçin; Yüzkat, Nureddin; Tuncdemir, Yunus EmreAim: We aimed to compare intubation with and without neuromuscular blocking agents with regard to intubation success,hemodynamic parameters, and postoperative recovery in Obstructive sleep apnea patients.Materials and Methods: The study included 60 patients with a STOP-Bang (Snoring, Tiredness during daytime, Observed apnea,high blood Pressure, Body mass index, Age, Neck circumference, Gender) score of ≥3. The patients were randomly divided into twogroups: (I) rocuronium group (Group E) and (II) remifentanil group (Group R). Group R received 4 mcg/kg remifentanil and Group Ereceived 0.6 mg/kg rocuronium and then the patients’ intubation difficulty scale scores and their responses to train-of-four (TOF)nerve stimulation, and postoperative recovery were evaluated in both groups.Results: The median time to recovery of the TOF ratio to 0 following anesthetic induction was significantly higher in Group Rcompared to Group E (p<0.001). The overall incidences of postoperative sore throat and hoarseness were remarkably high (p<0.002and p<0.001, respectively). The numbers of patients with relaxed vocal cords and complete jaw relaxation were significantly higherin Group E compared to Group R (p<0.001).Conclusion: The results indicated that rocuronium provides better intubation conditions and leads to less peri- and post-operativecomplications compared to remifentanil.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge The Effects of Various Peep Levels on Intraabdominal Pressure and Hemodynamics in Critically Ill Patients(2018) Dumanlıdağ, Uğur Serkan; Yüzkat, NureddinGiriş: Bu çalışmada yoğun bakım hastalarında, uygulanan üç farklı PEEP aralığının (0-4, 5-8, 9-12 cmH2O) intraabdominal basınç ve hemodinamik parametreler üzerine etkilerinin karşılaştırılması amaçlandı. Metod: Olgular yoğun bakımda herhangi bir nedenle mekanik ventilatöre bağlı olan, supin pozisyonda, spontan solunum eforu göstermeyen ve 18-80 yaş arası hastalardan seçildi. Karın içi basıncının ölçümünde pratik ve genel olarak en çok kabul gören mesane içi basınç ölçüm yöntemi kullanıldı. Ölçüm yapılacağı sırada 100 mL izotonik verildi, basınç transdüserin sıfırlama noktası olarak simfizis pubis kullanıldı ve karın içi basıncı ölçüldü. Çalışma her grupta 22 olgu olmak üzere 3 grupta ve toplam 66 olgu üzerinde planlandı. Tüm olgular mekanik ventilatöre bağlı olup, değişik düzeylerde PEEP uygulandı. PEEP düzeyi 0-4 cmH2O aralığında olan hasta grubu Grup 4, PEEP düzeyi 5-8 cmH2O aralığında olan hasta grubu Grup 8, PEEP düzeyi 9-12 cmH2O aralığında olan hasta grubu Grup 12 olarak adlandırıldı. Hastaların PEEP değerleri tamamen hastanın kliniğine bağlı olarak yoğun bakım sorumlu hekimi tarafından belirlendi. Hastaların 0, 6, 12, 18 ve 24. saatlerindeki intraabdominal, santral venöz, arteryel kan basınçları, nabız, periferik oksijen saturasyonu, ateş, anlık sıvı balansları ve ml/kg/saat birimiyle idrar miktarları ölçülüp kaydedildi. Bulgular: Grupların cinsiyet dağılımına bakıldığında erkeklerin sayısı 56 iken kadınların sayısının 8 olduğu görüldü. Çalışmaya dahil edilen 64 hastanın yaş, BMI, vücut ağırlığı gibi demografik özellikleri değerlendirildiğinde üç grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Gruplar arası karşılaştırmada; tüm gruplar içinde en düşük İAB değerleri Grup 4'te, en yüksek değerler ise Grup 12'de kaydedildi. İAB değerleri 0., 6., 12., 18. ve 24. saatte Grup 12'de, Grup 4 ve Grup 8'den anlamlı yüksek idi (p<0.05). Nabız değerleri ilk 12 saatte Grup 4'te Grup 12'den daha yüksekti. Grup içi ve gruplar arasında sistolik kan basıncı, diastolik kan basıncı, ortalama kan basıncı ve ortalama vücut sıcaklığı değerleri istatistiksel yönden benzerdi (p>0.05). Santral Venöz Basınç (SVB) açısından gruplar incelendiğinde; ölçülen SVB değerleri açısından gruplar arasında anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Gruplar idrar çıkımı açısından incelendiğinde; belirlenen saatlerde hesaplanan idrar çıkımı değerleri açısından gruplar arası karşılaştırılmada anlamlı bir fark bulunmadı (p>0.05). Anlık Sıvı Balansı açısından gruplar incelendiğinde; gruplar arası anlık sıvı balansı değerleri açısından yapılan karşılaştırmada anlamlı bir fark bulunmadı (p>0.05). Sonuç: Çalışmamızda aynı mekanik ventilasyon modunda uygulanan, farklı PEEP değerlerinde; düşük düzeylerde PEEP uygulamasında İAB'nin düşük, daha yüksek düzeylerde PEEP uygulamasında İAB'nin de yüksek olduğu, bu artışın hafif İAH oluşturduğu ancak hemodinamiyi etkilemediği kanatine varılmıştır. Bununla birlikte daha yüksek PEEP değerlerinin İAB üzerindeki etkilerini araştırmak için başka çalışmaların da yapılması gerektiğini düşünmekteyiz.Article Epidural Kateter Sonrası Arrest Olan Çok İleri Yaşta Bir Hastanın Perioperatif Anestezi Yönetimi(2016) Soyoral, Lokman; Çeğin, Muhammed Bilal; Kahraman, Abdullah; Yüzkat, Nureddin; Göktaş, UğurEpidural blok, anestezi uygulamalarında iyi bilinen ve sık başvurulan bir rejyonal anestezi tekniğidir. Solunum ve kardiyovasküler sistem üzerine pozitif etkileri vardır. Hastada analjezik ihtiyacını azaltırken, hipotansiyon, bradikardi ve kardiyak arrest gibi olumsuz etkileri de vardır. Epidural anesteziye bağlı kardiyak arrest oranı yaklaşık %0,01 olarak belirtilmiştir. Kardiyak arrestte kalbin ön yükündeki volüm azalmasına sekonder gelişen vagal yanıtın etkisi büyüktür. Bu yazıda kardiyak rezervi düşük, çok ileri yaştaki bir olguda uygulanan epidural anestezi sonrası karşılaşılan kardiyak arrest ve perioperatif anestezi yönetimi sunulmuştur.Article Kardiyak Aritmileri Olan İleri Derecede Kifoskolyotik Hastada Spinal Anestezi Uygulamamız(2016) Göktaş, Uğur; Soyoral, Lokman; Çeğin, Muhammed Bilal; Yüzkat, Nureddin; Baydi, VolkanKifoskolyoz yaşla birlikte artan progresif bir hastalıktır. Gelişimsel vertebra bozukluklarının neden olduğu spinal bir segmentin arkaya ve yanlara anormal açılandığı sık görülmeyen bir deformitesidir. Bu sunuda, sol femur başında kırık nedeniyle opere edilen ileri derecede kifoskolyozlu ve kardiayak aritmileri olan bir bayan olguda uyguladığımız spinal anestezi deneyimimizi sunduk. Kifoskolyozlu yaşlı bir hastada spinal anestezi uygulamasının hemodinamik ve solunumsal komplikasyonların azaltılması ya da önlenmesi için genel anesteziye iyi bir alternatif olabileceği kanısındayızArticle Multipl Açil-koa Dehidrojenaz Eksikliğinde Uyguladığımız Tiva Anestezisi(2015) Işık, Yasemin; Yüzkat, Nureddin; Çeğin, M. Bilal; Soyoral, Lokman; Göktaş, UğurMultipl açil-KoA dehidrojenaz eksikliği (MADD) yakın tarihte tanımlanan, otozomal resesif geçişli, nadir görülen bir organik asit metabolizma bozukluğudur. Görülme sıklığı yaklaşık 1/200.000 olarak tahmin ediliyor. Klinik bulgular hayatın ilk yıllarında görülen mental retardasyon, ataksik yürüyüş ve tremor gibi serebellar belirtiler ile karakterizedir. MADD'lı olgularda özellikle uzayan açlık, infeksiyon ve ameliyat gibi katabolik durumlarda ölümcül hipoketotik hipoglisemik koma görülebilir. Perioperatif dönemde açlığı engellemek için %5 dekstroz infüzyonu verildi. İndüksiyonu takiben idamede %50 O ve %50 kuru hava karışımı ve propofol-fentanil infüzyon şeklinde uygulandı. Burada ender rastlanan riboflavin sensitif MADD eksikliği olan, 5 yaşında kız olguya adenoidektomi ameliyatı sırasında yapılan TİVA anestezisi ve glisemi kontrolü sunulmuşturArticle Pediatrik Hastalarda Ameliyathane Dışı Anestezi Uygulamalarımız: Retrospektif Çalışma(2019) Yüzkat, Nureddin; Soyalp, CelaleddinAmaç: Dünya genelinde pediyatrik hastalara yöneliktanısal ve girişimsel işlemler için ameliyathane dışıanestezi uygulamaları giderek artmaktadır. Bu çalışmada,hastanemizde pediyatrik vakalarda yapılan ameliyathanedışı anestezi uygulamalarının retrospektif olarakincelenmesi amaçlandı.Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde son 2 yıl içerisindeameliyathane dışında sedoanaljezi verilen 18 yaş altıolgular retrospektif tarandı ve toplam 218 hasta çalışmayadahil edildi. Hastaların yaşları, cinsiyeti, ASA skorları, ekhastalıkları, yapılan cerrahi işlem, anestezi süresi,kullanılan anestezik ilaçlar, komplikasyon gelişmedurumları kaydedildi.Bulgular: Çalışmaya dahil edilen hastaların 108 (%49,5)’ikız, 110 (%50,5)’u erkekti. Yaş ortalamaları 9,17±5,13’tü.Ortalama anestezi süresi 30,74±28,46, işlem süresi ise25,07±27,25 dakika idi. Hastaların 170 (%78.0)’i ASA I,48 (%22)’i ise ASA II idi. 46 (%21,1) hastada ek hastalıkvardı. Hastalara en fazla yapılan işlem endoskopi (102/%46,8). En fazla uygulanan anestezik ilaçpropofol+midazolamdı (152/%69,7). Hastaların 206(%94,5)’sında komplikasyon görülmezken, 12 (%5,5)hastada komplikasyon meydana geldi. En fazla görülenkomplikasyon bradikardi (%50), ikinci sıklıkta isedesatürasyon 5 (%41,7) olarak saptandı.Sonuç: Pediyatrik dışı anestezi uygulamaları en sıkgastroenteroloji biriminde uygulanmaktadır. Kliniğimizpratiğinde sık uygulanan propofol midazolamkombinasyonunun pediyatrik dış anestezide uygunvakalar için güvenle kullanılabilen bir kombinasyonolduğunu düşünmekteyiz.Article Terminal Dönemdeki Bir Hastada Karşılaşılan Etik Belirsizlik: Sekizinci Kateter(2015) Yüzkat, Nureddin; Çeğin, M. Bilal; Soyoral, Lokman; Özkan, Burhan; Göktaş, UğurYoğun bakım üniteleri daha ayrıntılı gözlem ve tedavilerden fayda görebilecek, yaşamsal destek alma ihtiyacı olan hastaların izlendiği ünitelerdir. Bu özellikleriyle ölüm riskinin azaltılması ve erken iyileşmenin sağlanmasında hasta ve aileleri için umut kaynağı olmuştur. Bu ünitelere en sık organ yetmezliklerine yönelik destek tedavisi gerektiren kritik hastalar yatmaktadır. Bununla birlikte yoğun bakım üniteleri kritik hastaların tedavi sürecinde etik sorunlarla da karşılaşılabilen ortamlardır. Sağlık çalışanları, birtakım etik kavramlarla karşı karşıya kalmakta, hatta bazen karar verme durumunda da olabilmektedir. Böyle bir durumda etik kavramların, kişilerin değer ve görüşlerinin önemi ortaya çıkmaktadır. Bu yazıda, yoğun bakım ünitesinde yatan terminal dönemdeki, çoklu kateterizasyon (7 adet) uygulanmış ve yeni bir kateter takılması gereken bir olguda; kateter takılıp takılmaması konusunda yaşanan etik belirsizlik tartışılmıştır.specialization-in-medicine.listelement.badge The Effects of Theophylline and Methylprednisolone on Biomechanics and Histopathology in Diaphragm Muscles(2012) Yüzkat, Nureddin; Katı, İsmailGünümüzde yoğun bakım ünitelerinin yaygınlaşması, solunum destek cihazlarını ve solunum sistemini etkileyen ilaçları sık kullanılır kılmaktadır. Zamanla solunum kaslarının gücünde azalmaya neden olan bu ilaç ve cihazların kullanılması ise, solunum sistemini destekleyecek ilaçlara gereksinimi arttırmaktadır.Çalışmamızda, kliniklerde sık kullanılan, solunum sistemi üzerine etkileri farklı olan iki ilacın, diyafragma kasının biyomekaniği ve histopatolojisi üzerine etkilerini araştırmayı amaçladık.Bu amaçla teofilin ve metilprednizolon ile solunum işinin temel kası olan diyafragma çalışmamız için seçildi. Çalışmamız, beş grup üzerinden planlandı. Ağırlıkları 280-310 g arasında değişen, Wistar-Albino ırkı, 33 dişi sıçan kullanıldı. Teofilin grubuna, 1mg/kg intraperitoneal teofilin, Metilprednizolon grubuna, 2mg/kg, intraperitoneal metilprednizolon, Teofilin + metilprednizolon grubuna, 1mg/kg intraperitoneal teofilin ile 2mg/kg intraperitoneal metilprednizolon, İzotonik kontrol grubuna, 1ml izotonik, intraperitoneal yapılarak, 7 güne tamamlandı. 5. Grup, sham grubu olarak oluşturuldu. Bu gruba herhangi bir ilaç verilmedi. 8. Gün sıçanlar ketamin anetezisi altında, dekapite edilerek, diyafragma örnekleri alındı. Biyomekanik parametreler için, sol hemidiyafragmadan ventral?kostal bölgeden kas şeridi çıkarılarak organ banyosuna asıldı. Histopatolojik değerlendirme için, sağ hemidiyafragma diseke edilerek %10 nötral tamponlanmış formol ile tespit edildikten sonra, rutin doku takip işlemlerinden geçirilerek parafin bloklara gömüldü.Teofilinle kombine edilen metilprednizolon kontrol, teofilin ve metilprednizolon gruplarına göre kasılma gücünü arttırdığı, kasılma süresini uzattığı, teofilin ve metilprednizolon gruplarının, kontrol grubuna göre kasılma kuvvetini arttırdığı, kasılma ve yarı gevşeme süresini uzattığı, teofilin grubunun metilprednizolon grubuna göre kasılma kuvvetini ve kasılma süresini uzattığı saptandı. Histopatolojik olarak gruplar arasında farklılık saptanmadı.Sonuç olarak, teofilinle kombine edilen metilprednizolonun diyafragma kasının kasılma kuvveti, kasılma süresi ve yarı gevşeme süresi üzerine aditif etki oluşturduğu kanaatine varıldı.Article Von Willebrand Hastalığı Olan Bir Olguda Femoral- Siyatik Sinir Bloğu: Olgu Sunumu(2016) Soyoral, Lokman; Göktaş, Uğur; Çeğin, Muhammed Bilal; Peker, Ayşe Ekmen; Yüzkat, NureddinVon Willebrand hastalığı (vWh) insanlarda tanımlanan en yaygın kalıtsal pıhtılaşma bozukluğudur. Aynı zamanda bazı tıbbi koşulların bir sonucu olarak da ortaya çıkabilir. Toplumda görülme insidansı %1 dolayındadır. Bu hastalık trombositlerin birbirine yapışmasını sağlayan ve multimerik bir protein olan von Willebrand faktörü (vWf)'nün kalitatif veya kantitatif eksikliği ile ortaya çıkar. Tipik olarak hafif veya orta şiddette deri, mukoza kanamalarıyla karakterizedir. Bu makalede vWh olan olguya perioperatif dönemde gerekli işlemler yapıldıktan sonra USG eşliğinde uygulanan başarılı bir periferik blok sunuldu