Browsing by Author "Zeteroğlu, Şahin"
Now showing 1 - 20 of 30
- Results Per Page
- Sort Options
Article Amnion Sıvısında Mekonyum Olan Gebeliklerde Fetal Eritropoietin Düzeyleri(2004) Üstün, Yusuf; Şahin, H. Güler; Üstün, Engin Yaprak; Zeteroğlu, Şahin; Sürücü, Ramazan; Şahin, H. AvniAmaç: Amnion mayisinde mekonyum varlığının fetal eritropoetin ve kan gazları ile ilişkisinin araştırılması.Gereç ve Yöntemler: 01.11.2001 ile 15.05.2002 tarihleri arasında doğumları kliniğimizde gerçekleştirilen, gebelik yaşı 37-41 hafta arasında olan 28 normal gebe (grup 1) ve 25 mekonyumlu gebe (grup 2) çalışmaya dahil edildi. Umbilikal arterden alınan kan örneklerinden eritropoietin ve kan gazı analizleri yapıldı.Bulgular: Gruplar arasında maternal yaş, gravida, parite ve gebelik yaşları açısından anlamlı farklılık saptanmadı. Mekonyumlu grupta umbilikal arter pH değeri anlamlı olarak daha düşük (7.19±0.14’e karşılık 7.35±0.05, p<0.001), sO2 daha düşük (p=0.003), pCO2 daha yüksek (p=0.001), baz açığı daha fazla (p<0.001) ve laktat anlamlı olarak daha yüksek (p<0.001) bulundu. Birinci ve beşinci dakika Apgar skorları arasında da anlamlı farklılık olup, her ikisi de mekonyumlu grupta daha düşük olarak saptandı (p<0.05). Bebek doğum ağırlığı birinci grupta 3489.29±420.18, ikinci grupta 3177.27±784.5 gram olarak saptandı ve aradaki farklılık anlamlı değildi (p=0.073). Umbilikal arter eritropoietin düzeyleri birinci grupta 32.25 (9.7-125)mIU/ml ve ikinci grupta 124 (10.2-911) mIU/ml olarak saptandı ve aradaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.001).Sonuç: Amnion mayideki mekonyum varlığı fetal hipoksi ile ilişkilidir ve yüksek eritropoietin düzeyleri de olayın kronik bir zeminde geliştiğine işaret edebilir.Article Bozulmuş Servikal Gebelikte Arteryel Embolizasyon ile Tedavi(2003) Etlik, Ömer; Arslan, Ismaıl; Harman, Mustafa; Zeteroğlu, Şahin-Article Diyaliz Hastalarında Gebelik Olgularının Değerlendirilmesi ve Literatür Sunumu(2004) Melek, Yasin; Güler, Hasan; Eminbeyli, Lokman; Şahin, İdris; Zeteroğlu, ŞahinKronik böbrek yetmezliği hipotalamo-hipofizer-ovaryan aksı etkileyerek infertiliteye yol açmaktadır. Diyaliz tedavisi gören hastalarda gebe kalma oranı düşük olup, yıllık insidansı %0.5-1.4 arasında değişmektedir. Diyaliz tedavisi gören hastalarda gebelik oranlarının düşük olması nedeniyle çoğu ünitenin bu konudaki bilgisi sınırlıdır. Bu çalışmada Ocak 2002-Aralık 2003 tarihleri arasında Van Yüksek İhtisas Hastanesi Hemodiyaliz Ünitesi ile Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hemodiyaliz ve Sürekli Ayaktan Periton Diyalizi Unitesi'nde diyaliz tedavisi gören olgularda gözlenen üç gebelik olgusu değerlendirilerek bu konudaki literatür bilgileri ile karşılaştırıldı. Diyalize giren gebe hastalarda literatür bilgilerinin ve tedavi kılavuzunun sunulması amaçlandı.Article Ektopik Gebeliklerde Risk Faktörleri ve Tanı Yöntemlerinin Değerlendirilmesi(2004) Şahin, H. Güler; Zeteroğlu, Şahin; Kamacı, Mansur; Sucaklı, M. Haki; Sürücü, RamazanAmaç: Bu retrospektif çalışmada kliniğimizde 1996-2001 yılları arasında görülen ektopik gebelik olgularının genel olarak risk faktörleri açısından incelenmesi ve tanı yöntemlerinin değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde tanıları konulan ve tedavileri yapılan 31 ektopik gebelik olgusu risk faktörleri, semptomlar, fizik muayene bulguları, ultrasonografi bulguları, idrarda ve kanda bakılan gebelik testleri, douglas ponksiyonu bulguları ve operasyon bulguları açısından değerlendirildi. İstatistik inceleme SPSS paket programı kullanılarak yapıldı. İstatistiksel anlamlılık sınırı p<0.05 olarak kabul edildi.Bulgular: Bu çalışmaya 31 dış gebelik olgusu dahil edildi. Hastalarımızın yaş ortalaması 29.74±5.92 yıl, gravida 3.83±1.98, parite 2.61±1.74 idi. Risk faktörleri sıklık sırasına göre rahim içi araç (RİA) öyküsü (%16.10), geçirilmiş abdomino-pelvik cerrahi öyküsü (%6.4), pelvik inflamatuar hastalık öyküsü (%3.2) ve geçirilmiş ektopik gebelik öyküsü (%3.2) idi. Hastalardaki en sık semptom abdomino-pelvik ağrı (%77.40), daha sonra sırasıyla vajinal kanama (%45.20), kanama ve ağrı birlikte (%35.50), bulantı ve kusma (%12.90) idi. Başvuru anındaki fizik muayenede sıklık sırasına göre; batında hassasiyet (%80.64), vajinal kanama (%48.4), kollum gerilmesine karşı hassasiyet (%45.20), douglas'ta dolgunluk (%41.93) olarak saptandı. Çalışmamızda USG'nin ektopik gebeliği öngörmedeki başarısı %92.59 olarak saptanmıştır. ßHCG düzeyi ölçümleri ise, uygulandığı hastaların % 92.85'inde pozitif sonuç vermiştir. Kuldosentez yapılan 20 olgunun (%64.5) 13'ünde (%65) pozitif sonuç alınmıştır. Sonuç: Bu çalışmadan elde ettiğimiz bulgular tanıda en güvenilir tetkiklerin serum ßHCG düzeyi ölçümü ve USG olduğunu göstermiştir.Article Epidural Analjezinin Maternal ve Neonatal Sonuçlar Üzerine Etkisi(2004) Hüseyinoğlu, Rıfat; Üstün, Yusuf; Üstün, Engin Yaprak; Zeteroğlu, Şahin; Kamacı, MansurAmaç: Epidural analjezinin hem neonatal hem de maternal sonuçlar -Beck Depresyon Envanteri dahil- üzerine etkisini incelemek. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya prospektif olarak, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü'nde izlenen 20 epidural, 20 kontrol hastasından oluşan 40 hasta dahil edildi. Spontan aktif eylemde olan normal term gebeler çalışmaya kabul edildi. Her iki grupta eylem ve doğum özellikleri ile neonatal sonuçlar kaydedildi. Aktif eylemin sonunda hastaların duygudurum skorları Beck Depresyon Envanteri kullanılarak belirlendi. İki grup karşılaştırmalarında; veriler normal dağılıma uyduğunda iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi, uymadığında Mann Whitney U testi yapıldı.Bulgular: Çalışmaya dahil edilen hastaların ortalama yaşı her iki grupta da benzerdi. Gruplar arasında gravida ve parite yönünden anlamlı bir fark yoktu. Epidural analjezi uygulanan ve uygulanmayan olguların eylem ve doğum özellikleri karşılaştırıldığında; Bishop skoru, eylem süresi ve doğum şekli açısından anlamlı farklılık göstermediği saptandı. Her iki grupta neonatal sonuçlar değerlendirildiğinde; yenidoğan ağırlığı, Apgar 1. ve 5. dakika sonuçları, kord pH, kord pO2, kord pCO2, O2 saturasyonu açısından gruplar arasında anlamlı fark olmadığı belirlendi. Beck depresyon envanteri ise epidural uygulanan grupta anlamlı olarak daha düşük saptandı (8.2±4.8'e karşılık 13.1±5.5, p=0.005). Sonuç: Obstetride doğum ağrılarının kontrolünde en çok kullanılan yöntemlerden biri olan epidural analjezi hastaların eylem ve doğum özellikleri ile neonatal sonuçlar açısından olumsuz etki yaratmazken duygudurum skorlarını iyileştirmektedir.Article Evaluation of Pain After Uterine Artery Embolization(2005) Üstün, Yusuf; Üstün, Engin Yaprak; Kamacı, Mansur; Harman, Mustafa; Şengül, Muzaffer; Zeteroğlu, ŞahinObjective: In this study our aim was to determine the severity of post procedure pain associated with uterine artery embolization (UAE). Study Design: Twenty-one women with symptomatic uterine fibroid were recruited for the study. The procedure was performed in the angiography unit under conscious sedation. All patients received prophylactic intravenous antibiotics and analgesic, ibuprofen 600 mg. At the completion of the procedure, all patients were given ibuprofen 600 mg orally every six hours. The patients were discharged with oral ibuprofen (600 mg 4 times daily). The main outcome measure was severity of pain. The instrument for evaluation of pain was visual analog scale. The measurements were taken at every hour. Results: Twenty-one procedures were performed. The mean age was 43.04±4.21 years (range 34-52) and median parity was 4 (0-6). The mean post procedure pain scores after 1, 2 and 3 hours were 3.33±2.00, 4.57±1.74, 4.95±1.71 respectively. After the completion of embolization, it was found that pain appeared to peak in the initial 3-4 post-embolization hours, reached a plateau and then declined by 9 hours. Conclusion: There is an increased need for post procedural pain control for UAE patients, especially in the first 6 hours after the procedure.Article Fetal Cinsiyet ve Maternal Obesitenin Preeklampsi ile İlişkisi(2003) Şahin, Güler; Zeteroğlu, Şahin; Üstün, Engin Yaprak; Üstün, Yusuf; Kamacı, MansurAMAÇ: Çalışmanın amacı fetal cinsiyet ve maternal obesitenin preeklampsinin gelişiminde rolünü tespit etmek. Normal ve preeklamptik gebelerde fetal cinsiyet oranı ve vücut kütle indeksinde farklılık olup olmadığını araştırmak. MATERYAL ve METOD: Prospektif çalışma düzeni içinde bir yıllık sürede normal komplikasyonsuz her 10 gebelikten biri (n=59) ve tüm preeklamptik gebeler (n=42) çalışmaya dahil edildi. Yaş, vücut kütle indeksi, gravide, parite, tahmini gebelik yaşı, doğum şekli, yenidoğan ağırlığı, cinsiyeti kaydedildi. BULGULAR: Gruplar arasında yaş, gravide ve parite açısından farklılık saptanmadı. Vücut kütle indeksi preeklamptik grupta istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksekti (p=0.001). Bebek cinsiyetinin preeklamptik ve normal gebelerde farklılık göstermediği tespit edildi. SONUÇ: Maternal obesitenin preeklampsi fizyopatolojisinde rolü olması muhtemeldir. Fetal cinsiyetin ise preeklampsi patogenezinde önemli bir rolü yok gibi gözükmektedir.Article Fetüsü Sezaryenle Doğurtulan Maternal Ölüme Neden Olan Serebral İnfarkt Olgusu(2004) Zeteroğlu, Şahin; Kamacı, Mansur; Yiğit, Altınok Filiz; Harman, Mustafa; Şahin, Güler21 yaşında, G.2, P.O, A. 1, Y.O ve 35 haftalık gebe olarak şiddetli baş ağrısı ve anlamsız konuşma yakınması ve intrakranial kitle ön tanısı ile Beyin Cerrahi kliniğine yatırılan Bilgisayarlı Beyin Tomografisi (BBT)'nde sol parietalde 3x2cm.lik akut infarkt alanının, ertesi gün yapılan Magnetik Rezonans Görüntüleme (MRG)'sinde ise sol parietotemporooksipital lopta infarkt sabitlendiğinden medikal tedavi için Nöroloji kliniğine taburcu edildiği ve obstetrik muayene ve ultrasongrafısinde 35 haftalık ınakad prezentasyonlu canlı gebeliği saptanan olgunun, izlemi sırasında pulmoner arrest olması üzerine mekanik ventilasyon için Yoğun bakım ünitesine yatırıldı. Obstetrik rekonsültasyon sonrası sezaryen yapılarak makadi prezentasyonlu 1640 gram ağırlıklı I -5.dakika Apgar skoru 7-9 olan canlı erkek çocuk duğurtuldu. Postoperatuvar 2. gün kardiyak arrest gelişen olgu resusitasyon girişimlerine rağmen exitus önlenemedi. MRI, serebral infarkt tanısında ilk tercih edilen görüntüleme yöntemi olmalı ayrıca anjiyografı yardımıyla trombolitik tedavi seçeneğinin de bundan sonraki akut serebral infarktlı olguların medikal tedavisinde yer alması düşünülmektedir.Article Gebelik Sırasında Saptanan Adneksiyal Kitle Olgularında Maternal ve Fetal Sonuçlar(2003) Şahin, Güler; Şengül, Muzaffer; Göktolga, Ümit; Kamacı, Mansur; Zeteroğlu, ŞahinAMAÇ: Gebelik kontrolleri sırasında adneksiyel kitle tespit edilerek takip ve tedavi edilen olgularda maternal ve fetal sonuçların değerlendirilmesi amaçlandı. MATERYAL ve METOD: Aralık 1994 ile Temmuz 2002 tarihleri arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde gebelik takipleri sırasında adneksiyal kitle tanısı konulan 19 hasta oran, gebelik haftası, ultrasonografi bulguları, biyokimyasal parametreler, tanı, uygulanan tedavi ile takipleri sonucunda gebelik prognozu açısından değerlendirildi. BULGULAR: Gebelik sırasında adneksiyal kitle tespit edilen 19 olgunun bu dönemde takip edilen gebelere oranı % 0.39 (19/4803) olarak tespit edildi. Olguların yaş ortalaması 29.41±6.24, gebelik haftası ortalaması 23.11±13.75 olarak saptandı. Kitlelerin çapları 5 ile 12 cm arasında olup 12 olguda 6 cm'den büyük kitle tespit edildi. Basit kist özelliğinde ultrasonografik bulguları olan 6 (% 31.58) olguda spontan takip sonrasında gerileme izlenirken, 13 (% 68.42) olgu operasyona alındı. 8 (% 42.11) olguda basit kist, 4 (% 21.05) olguda seröz papiller kist adenom, 3 (% 15.79) olguda matür kistik teratom, 2 (% 10.53) olguda myoma uteri, 1 (% 5.26) olguda pelvik kist hidatik ve 1 (% 5.26) olguda heterotopik gebelik saptandı. Heterotopik gebelik olgusuna 1. trimestirde laparoskopik salpenjektomi yapıldı ve takip sırasında 14. haftada ölü fetus saptanarak gebelik sonlandırıldı. Diğer olgularda fetal kayıp gözlenmedi. 8 cm boyutunda kitle ve akut batın semptomları nedeniyle 2. trimestirde laparotomi yapılan 1 olguda 34. haftada erken doğum eylemi gelişti. 5 olgu sezeryan, 14 olgu ise normal vajinal yolla doğum yaptı. SONUÇ: Altı cm'den küçük komplike olmayan kistlerin spontan olarak gerilediği görüldü. Adneksiyal kitle tanısı alan 2 olguda ise myoma uteri saptandı. Solid karakterdeki kitlelerin myom ile ayrımı konusunda dikkat edilmelidir. Adneksiyal kitlelerde malignite ihtimali göz önünde bulundurulmak koşulu ile gebeliği komplike etmediği sürece terme kadar beklenebilmektedir.Article Gebelikte Demir Preparatı Kullanma Durumunu Etkileyen Faktörler(2004) Üstün, Yusuf; Üstün, Engin Yaprak; Zeteroğlu, Şahin; Şahin, Güler; Tümerdem, NazmiAmaç: Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’ne başvuran gebeler arasında demir (Fe) preparatı kullanım sıklığını ve bu durumu etkileyen faktörleri saptamak. Materyal ve Metot: Tanımlayıcı olarak planlanan bu araştırma, 2002 Temmuz- Ekim aylarıda Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’ne doğum amacıyla başvuran 154 kadın, geriye dönük olarak gebelik süresince Fe preparatı kullanma durumu ve sosyodemografik özellikleri sorgulanarak yapıldı. Elde edilen veriler SPSS 9.05 paket programında değerlendirildi. İstatistiksel analizler sırasında c2, ANOVA, Kruskal-Wallis, t-testi ve Mann Whitney-U testleri kullanıldı. Sonuçlar: Yaş ortalamasının 27.8±5.2 oldu¤u çalışma sonucunda kadınların %72.1’inin gebelik süresince Fe preparatı kullandığı, ancak Fe kullanma süresinin 3.0±1.8 ay olduğu görülmüştür. Fe kullananların oranı okur-yazar olmayan grupta %51.1, yüksekokul mezunlarında %95.8 (c2=23.411, p<0.001), antenatal bakım alanlarda %87.7, almayanlarda %33.3 olarak saptanmış (c2=43.234, p<0.001) ve gruplar arasındaki farklılık istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur. Bu arada Fe kullanan gebelerin yaş ortalamasının (27.0±4.8), kullanmayanlardan (29.8±5.8) anlamlı derecede düşük olduğu (p=0.002) ve kullananları n doğum sayısının (2.8±1.7) kullanmayanlardan (3.9±2.2) anlamlı derecede az olduğu saptanmıştır. (p=0.001). Bunun yanı sıra, yüksekokul mezunlarında Fe kullanma süresinin (4.2±1.5 ay), okur-yazar olmayanlardan (2.2±1.3 ay) ve ilkokul mezunlarından (2.6±2.1 ay) anlamlı derecede uzun olduğu görülmüştür. (F=6.358, p=0.001). Tartışma: Araştırma sonucunda genç, yükseköğrenim düzeyine sahip, antenatal bakım alan kadınların daha sıklıkla ve daha yüksek oranda Fe kullandığı, ana sağlığı hizmetlerinin geliştirilmesi ve gebelik sırasında eğitim verilmesi ile bu konuda önemli ilerlemeler sağlanacağı görülmüştür.Article Hamilelik Dönemindeki Kadınlarda Tetanoza Karşı Bağışıklık Durumunun Araştırılması(2004) Hamza, Bozkurt; Zeteroğlu, Şahin; Berktaş, Mustafa; Bayram, Yasemın; Andiç, Şafak; Bozkurt, Edibe Nurzen; Guducuoglu, HuseyinÇalışmada, ülkemizde ve dünyada insan sağlığını tehdit eden ve aşı ile korunulabilir bir hastalık olan tetanozun bölgemizdeki gebe kadınlar arasındaki bağışıklık durumunun ortaya konulması amaçlanmıştır. Çeşitli gebelik dönemlerindeki 91 kadının kanları alınarak serumlarında ELISA yöntemiyle tetanoz toksinine karşı IgG tipi antikor düzeyleri araştırılmıştır. Çalışmada, 91 gebe kadının 48 (%53)'inin tetanoza karşı bağışık olduğu, 43 (%47) gebe kadının antikor düzeylerinin ise koruyucu düzey olarak kabul edilen 0.01 IU/ml'nin altında olduğu saptanmıştır. Çalışma ile elde edilen sonuçlara bakıldığında, bölgemizde gebe kadınların yaklaşık yarısının tetanoza karşı korunmasız oldukları ve bu grupta koruyucu amaçla yapılması gereken tetanoz aşısının daha büyük bir titizlikle uygulanması gerektiği görülmektedir.Article Hiperemezis Gravidarum Olgularında Tiroid Fonksiyon Testleri Değerlendirilmeli mi(2004) Şahin, H. Güler; Zeteroğlu, Şahin; Kolusarı, Ali; Şahin, A. Hüseyin; Sürücü, RamazanAmaç: Bu çalışmada kliniğimizde yatarak tedavi gören hiperemezis gravidarum olgularında tiroid hormonlarının ve antitiroid tedavinin etkilerinin araştırılması amaçlandı. Yöntem: Bu çalışma prospektif olarak planlandı. Haziran 2000-Nisan 2002 tarihleri arasında kliniğimizde yatarak tedavi gören, öncesinde herhangi bir medikal problemi olmayan, hiperemezis gravidarum tanısı almış hastaların demografik verileri, laboratuar bulguları, uygulanan tedaviler ve sonuçları hazırlanmış olan formlara kaydedildi. Bulgular: Çalışmanın sonunda 44 olgu değerlendirildi. Yaş, gravida ve parite ortalamaları sırasıyla; 27.24±4.12, 3.04±2.25, 1.58±1.88 idi. Standart tedaviye yanıt alınan 31 olguda tiroid hormon profili normal sınırlarda iken, standart tedaviye yanıt alınamayan 10 olguda (%22.72) ise hipertiroidi bulguları mevcuttu. Endokrinoloji kliniğince konsülte edilen bu hastalara propiltiurasil tedavisi başlandı. Bu gruptaki hastaların hepsinde klinik olarak olumlu cevap gözlendi.Sonuç: Özelikle standart tedaviye yanıt vermeyen hiperemezis gravidarum olgularında, tiroid hormon profiline bakılması ve hipertiroidi saptananlarda antitiroid tedavinin eklenmesi klinik olarak anlamlıdır.Article İmmünohistokimyasal Yöntemler ile Tanısı Doğrulanan Bir Parazitik Leiomyoma(2004) Kolusarı, Ali; Kamacı, Mansur; Oral, Hayal; Özen, Süleyman; Şengül, Muzaffer; Zeteroğlu, ŞahinBu çalışmada; parazitik myomun stromal tümörlerden ayırt edilmesinde histopatolojik ve immünohistokimyasal yöntemlerin önemini belirten bir olgu sunumu yapıldı.Article İntrapartum Fetal Monitorizasyonun Etkinliği(2005) Üstün, Yusuf; Üstün, Yaprak E.; Zeteroğlu, Şahin; Şahin, H. Güler; Kamacı, Mansur; Kolusarı, Ali; Sürücü, RamazanAmaç: İntrapartum elektronik fetal monitorisazyonun (EFM) fetal asidozu ve yenidoğan yoğun bakım ihtiyacını belirlemedeki etkinliğinin araştırılması. Gereç ve Yöntem: Kliniğimize doğum amacıyla başvuran, gebelik yaşı 37-42 hafta arasında olan 100 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar eylem süresince eksternal olarak kardiotokografi ile monitorize edildi. Variabilite kaybı, değişken deselerasyon ve geç deselerasyon varlığı non-reaktif test olarak kabul edildi. Doğum sonrası çift klemplenmiş umblikal arterden fetal kan gazı analizi yapıldı ve Apgar skorları değerlendirildi. pH<7.20 ve baz açığı <-12 mmol/L, sınır değerler alınıp, çapraz tablolar oluşturularak, anormal EFM varlığının belirtilen durumları ve asfiksi ön tanısıyla yenidoğan yoğun bakıma yatırılan bebekleri saptayabilmedeki değeri araştırıldı. İstatistiksel analizler SPSS 9.05 paket program kullanılarak gerçekleştirildi. Bulgular: Anormal fetal kalp hızı paternlerinin düşük Apgar skorlarını belirlemedeki sensitivite, spesifite, pozitif prediktif değer ve negatif prediktif değeri birinci dakika için sırasıyla; %61.9, %91.1, %65.0 ve %90.0, aynı değerler beşinci dakika için sırasıyla; %75.0, %87.5, %45.0 ve %96.3 olarak bulundu. Aynı değerler pH<7.20 için sırasıyla; %58.8, %88.0, %50.0 ve %91.3 olarak saptandı. Baz açığı <-12 olması için aynı değerler sırasıyla; %45.5, %83.1, %25.0 ve %92.5 olarak saptandı. Yenidoğan yoğun bakım ihtiyacını belirlemedeki sensitivitesi %75.0, spesifitesi %84.8, pozitif prediktif değeri %30.0 ve negatif prediktif değeri %97.5 olarak saptandı. Sonuç: Travayda saptanan normal kalp hızı paternleri yüksek oranda olumlu fetal iyilik haliyle birliktedir. Ancak anormal paternlerin varlığı aynı şekilde yüksek oranda kötü fetal sonuçla birliktelik göstermemektedir.Other Polikistik Over Sendromlu Olgularda Ovarian Morfoloji ile Hormonal Değerler(2000) Şahin, Güler; Harman, Mustafa; Gül, Abdulaziz; Zeteroğlu, ŞahinAmaç: Polikistik over sendromlu olgularda klinik, endokrinolojik, ultrasonografik bulgular ile Ferriman Gallway skorlarının herhangi bir jinekolojik yakınması olmayan kontrol grubu ile karşılaştırılması amaçlandı. Materyel ve Metod: Kasım 97 - Eylül 98 tarihleri arasında Kadın Hastalıkları ve Doğum polikliniğine başvuran klinik ve/veya endokrinolojik olarak Polikistik Over Sendromu ön tanısı konulan ve ultrasonografide polikistik over saptanan 112 hasta çalışma grubu olarak, herhangi bir obstetrik veya jinekolojik yakınması olmayan 91 hasta kontrol grubu olarak seçildi. Tüm hastalardan erken folliküler dönemde Follikül stimulan hormon, Luteinizan hormon, estradiol, Prolaktin, Dehidro-epiandrosteron sülfat, Testesteron ve seks hormon binding globulin çalışıldı. Hastalara erken folliküler dönemde ultrasonografi yapılarak over hacmi, alanı, çevresi ve kist sayıları değerlendirildi. Tüm inceleme ve ölçümler aynı uygulayıcı tarafından Toshiba SSA 270A Ultrasonografi cihazı ile gerçekleştirildi. Bulgular: Polikistik over sendromlu grupta Follikül stimulan hormon, Luteinizan hormon, Luteinizan hormon/Folikül stimülan hormon oranı, estradiol, prolaktin, testesteron ve dehidroepiandrosteron sülfat kontrol grubuna göre daha yüksek olarak saptanırken Seks hormon binding globulin daha düşük bulundu. Ferriman Gallway skor ortalamasının Polikistik over sendromu grubunda 17.13±0.86, kontrol grubunda 2.98±0.19 olduğu görüldü. Sonuç: Polikistik over Sendromu tanısı klinik ve endokrinolojik karekteristiklerinin heterojen olması nedeniyle üzerinde çok tartışılan bir konudur. Tanı kriterleri üzerinde bir konsensus olmamasına rağmen klinik ile beraber büyümüş overlerde polikistik görünüm, lüteinizan hormon/follikül stimulan hormon oranının artması halen geçerli kriterler olarak gözükmektedir.Article Preeklampsi ve Eklampsilerde Plasental Lipid Peroksidasyon Hasarı ve Klinikle İlişkisi(2004) Dülger, Haluk; Üstün, Yusuf; Zeteroğlu, Şahin; Kamacı, Mansur; Üstün, Engin Yaprak; Güvercinci, MehmetAmaç: Çalışmanın amacı, preeklamptik (hafif, şiddetli, süperimpoze), eklamptik ve normal gebelerden postpartum alınan plasental doku örneklerinde lipid peroksidasyonun göstergesi olan malondialdehid (MDA) seviyesini ve maternal-fetal sonuçlarla korelasyonunu incelemektir. Materyal ve Metot: Prospektif olarak planlanan bu çalışma preeklampsi ve eklampsi tanısı ile yatırılarak izlenen ve tedavileri yapılan 83 olgu ile sistemik hastalığı olmayan 30 kontrol olgusunu kapsamaktadır. Hasta grubunu; 15 hafif preeklampsi, 23 süperimpoze preeklampsi, 23 ağır preeklampsi, 22 eklampsili olgu oluşturmaktadır. Çalışmada olguların plasental MDA değerleri ve maternal ve fetal klinik bulgularla korelasyonu değerlendirildi. istatistiksel işlemler; SPSS for windows 11 paket programı kullanılarak gerçekleştirildi. Sonuçlar: Gruplar MDA açısından değerlendirildiğinde, en yüksek plasental MDA düzeyi 28.79 µmol/gram (10.7-230.8) proteinile eklampsi grubundaydı. MDA ile umbilikal kord pH (r=-0.322, p=0.001) ve bebek doğum ağırlığı (r=-0.471, p=0.001) arasında istatistiksel olarak negatif yönde bir korelasyon olduğu saptandı. MDA ile annenin hastanede kalış süresi değerlendirildiğinde (r=0.524, p=0.001) pozitif yönde korelasyon bulundu. Tartışma: Çalışmamızda hastalık şiddeti arttıkça plasental MDA düzeylerinde artış olmuştur. Plasental MDA düzeylerinin fetal ve maternal klinik bulgularla korelasyonu bulunmaktadır.Article Preeklamptik Gebelerde Umbilikal Arter Eritropoetin Değerleri(2006) Üstün, Yusuf; Kamacı, Mansur; Şahin, H. Güler; Kolusarı, Ali; Üstün, Y. Engin; Zeteroğlu, Şahin; Sürücü, RamazanAmaç: Bu çalışmada preeklamptik gebelerde umbilikal arter eritropoetin (EPO) değerlerinin saptanması ve klinikle ilişkisinin araştırılması amaçlandı. Materyal ve Metod: Prospektif olarak planlanan bu çalışmaya gebelik yaşı 37-42 hafta arasında değişen 26 normal (1. Grup), 25 hafif preeklamptik (2. Grup) ve 17 ağır preeklamptik gebe (3. Grup) dahil edildi. Hastalardan doğum sonrası çift klemplenmiş umbilikal kordonda, umbilikal arterden kan gazı ve EPO ölçümleri için kan örnekleri alındı. Sosyodemografik veriler, eylem ve doğum özellikleri ile yenidoğan muayene bulgular› kaydedildi. Gruplar arasındaki kan gazı parametreleri ve EPO düzeylerinin birbirleriyle ve klinik bulgular ile ilişkileri araştırıldı. İstatistiksel analizler SPSS paket programı kullanılarak yapıldı. Bulgular: Gruplar arasında gravida, parite ve gebelik yaşları açısından farklılık yoktu (p>0.05). Maternal yaş 2. grupta diğer iki gruba göre anlamlı olarak yüksekti (p<0.05). Sistolik ve diastolik kan basınçları açısından her üç grup arasında anlamlı farklılık olup (p<0.05), en yüksek değerler 3. grupta saptandı. Bebek doğum kilosu bir, iki ve üçüncü grupta sırasıyla; 3480.76±431.75, 3373.20±846.83 ve 2497.05±859.83 gram olarak saptandı (p<0.05). Birinci dakika Apgar skoru değerleri sırasıyla; 8 (7-10), 8 (3-9) ve 6(3-9) olarak saptandı (p<0.05). pH değerleri sırasıyla 7.35±0.06, 7.25±0.11 ve 7.19±0.09 olarak, baz açığı (BA) değerleri -4.71±2.02, -6.53±3.98 ve -9.29±3.82 mmol/L olarak, EPO değerleri ise 30.0 (9.2-122), 62.5 (11.0-549) ve 167.4 (10.1-908) mU/ml olarak saptandı ve gruplar arasındaki farklılık istatistiksel olarak anlamlı idi (p<0.05). Spearman ikili bağıntı analizinde maternal yaş ile EPO değerleri arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. EPO değerleri ile sistolik, diastolik kan basıncı ve pCO2 değerleri arasında pozitif yönde, birinci ve beşinci dakika Apgar skoru, doğum kilosu, pH ve BA değerleri arasında ise negatif yönde anlamlı bir korelasyon saptandı. Sonuç: Doğumda umbilikal arter EPO düzeyleri preeklampsinin şiddetiyle, perinatal hipoksinin klinik ve biyokimyasal belirleyicileri ile anlamlı bir ilişki göstermektedir. Bulgularımız eritropoetinin preeklampsinin neden olduğu kronik fetal hipoksinin biyokimyasal bir belirleyicisi olarak kullanılabileceği fikrini desteklemektedir.Article Preeklamptik ve Normal Gebelerde Ferritin Düzeyinin Karşılaştırılması(2004) Üstün, Yusuf; Üstün, Engin Yaprak; Zeteroğlu, Şahin; Kamacı, Mansur; Şahin, Güler; Güvercinci, MehmetAmaç: Çalışmanın amacı, preeklamptik ve normal gebelerin kanındaki enzimatik olmayan endojen antioksidan düzeyinin (ferritin) incelenmesidir. Yöntem: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Servisinde yatırılarak takip ve tedavisi yapılan 83 preeklampsi olgusu ile sistemik hastalığı olmayan 30 kontrol olgusu çalışmaya dahil edildi. Çalışma grubunu oluşturan hastalardan hiçbiri gebelik süresince düzenli kontrole gelmemiş ve demir desteği almamıştı. Kontrol grubu gebeler de düzenli demir desteği almayan hastalardan seçildi. Çalışmaya dahil edilen olguların hemoglobin, hematokrit ve ferritin düzeyleri ölçüldü. Serum ferritin düzeyi Bio DPC firmasına (Los Angeles/USA) ait kitlerle (L2KFE2) IMMULITE 2000 cihazında Immunometric metoduyla değerlendirildi. Bulgular: Olguların hemoglobin ve hematokrit değerleri incelendiğinde her iki grubun benzer olduğu görüldü. Olguların ferritin değerlerine bakıldığında kontrol grubunda 11.5 (1-45.6) ng/ml, hasta grubunda 80 (12.5-1039) ng/ml idi ve aradaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p=0.001). Sonuç: Çalışmamız, preeklamptik gebelerde serum ferritin düzeyinin normal gebelere oranla anlamlı derecede yüksek olduğunu göstermiştir.Article Preeklamptik ve Sağlıklı Gebelerde Plasental Patoloji(2005) Üstün, Yusuf; Güvercinci, Mehmet; Üstün, Engin Yaprak; Kamacı, Mansur; Zeteroğlu, Şahin; Uğraş, SerdarAMAÇ: Çalışmanın amacı, sağlıklı ve preeklamptik gebelerde plasental patolojiyi karşılaştırmaktır.MATERYAL ve METOD: Çalışmaya Ekim 2001 ile Eylül 2002 tarihleri arasında prospektif olarak, preeklampsi-eklampsi tanısı ile yatırılarak takip ve tedavileri yapılan 83 olgu ile sistemik hastalığı olmayan 30 kontrol olgusu dahil edildi. Plasentalar, makroskopik incelemesi yapıldıktan sonra, dokuz histolojik parametre dikkate alınarak ışık mikroskobunda incelendi. İstatistiksel işlemler; student t testi ve x2 (ki-kare) testi ile değerlendirildi.BULGULAR: Sinsityal düğümde artış, sitotrofoblastta proliferasyon, fokal perivillöz fibrin depolanması, villöz stromal fibrozis, uteroplasental damarda fibrinoid nekroz, maturasyon, bazal membran kalınlaşması, bazal membranda mineralizasyon ve villöz stromal ödem çalışma grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu. Uteroplasental damarda fibrinoid nekroz, villöz stromal fibrozis, bazal membranda mineralizasyon ve villöz stromal ödem kontrol grubunda hiçbir hastada saptanmadı.SONUÇ: Preeklampsinin patogenezinde plasental patoloji önemli rol oynamaktadır.Article Preterm Eylem, Prematüre Membran Rüptürü ve Alt Ürogenital Sistem İnfeksiyonları(2004) Zeteroğlu, Şahin; Güvercinci, Mehmet; Deveci, Aydın; Şahin, H. Güler; Şahin, Hüseyin AvniAmaç: Preterm doğum ve prematüre membran rüptürü ile alt ürogenital infeksiyonlar arasında bir ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi. Gereç ve Yöntem: Preterm eylem (grup I, n:37) ve prematüre membrane rüptürü (PEMR) (grup II, n:42) şikayetiyle kliniğimize başvuran hastalar ile miadında gebeler (grup III, n:20) kontrol grubu olarak çalışmaya alındı. Çalışmaya alınan kadınların vajinal ve idrar kültürleri ile vajen yan duvarından alınan örnekler candida, bakteriyel vajinozis ve Trikomonas vaginalis açısından incelendi. Vajenin pH ölçümü yapıldı. Bulgular: Üç grup arasında candidal ve Trikomonas vaginalis infeksiyonları açısından anlamlı bir istatistiksel farklılık saptanmadı. Bakteriyel vaginozis, pH ve vajinal kültür pozitifliği kontrol grubuna göre her iki grupta da istatistiksel olarak anlamlı bir yüksekliğe sahipti. İdrar kültürü pozitifliği oranı kontrol grubuna göre preterm eylem grubunda istatistiksel olarak anlamlı bir yüksekliğe sahipken prematüre membran rüptürü olan gruptaki yükseklik istatistiksel açıdan anlamlı değildi. Sonuç: Preterm eylem ve prematür membran rüptürü ile alt ürogenital sistem infeksiyonları arasında anlamlı bir ilişki mevcut olup, gebeliğin antenatal kontrolleri sırasında asemptomatik infeksiyonların bile dikkate alınması ve tedavilerinin yapılması önemlidir.