Browsing by Author "Zorkul, Tahir"
Now showing 1 - 20 of 20
- Results Per Page
- Sort Options
Master Thesis A Research on Hurriyet Newspaper in Respect of Political Terminology(1998) Zorkul, Tahir; Çelik, HüseyinDoctoral Thesis A Study on Peride Celal, Her Life and Works(2006) Zorkul, Tahir; Kaplan, RamazanPER DE CELAL' N HAYATI VE ESERLER ÜZER NE B R ARAŞTIRMATAH R ZORKULYÜZÜNCÜ YIL ÜN VERS TESSOSYAL B L MLER ENST TÜSÜTÜRK D L VE EDEB YATI ANAB L M DALIYEN TÜRK EDEB YATI B L M DALIÖZETRoman, Tanzimat'la birlikte Türk Edebiyatı'na girmiş bir türdür. Bizde butürün ilk örneklerini Fransızcadan yapılan çeviriler oluşturur. 1860-1880 yıllarıarasında başta Fransız yazarlar olmak üzere pek çok Batılı yazarın eseri Türkçeyeçevrilmiştir. Başlangıçta çeviriyle başlayan bu etkinlikler zamanla yerini yerliörneklere bırakır. Bu yöndeki ilk eser, Şemsettin Sami'nin Taaşşuk-ı Tal'at veFıtnat'ıdır. Bu dönemde Ahmet Mithat roman türünün gelişmesinde önemli katkılarsağlamış bir yazar olarak öne çıkar. Servet-i Fünûn dönemi yazarlarından HalitZiya'nın, Mai ve Siyah ile Aşk-ı Memnû romanları döneminin en olgun örnekleriolarak kabul edilirler.Cumhuriyet dönemine gelindiğinde çağdaş Türk romanının ilk örnekleriverilmeye başlanır. Toplumsal ve sosyal gelişmeleri konu edinen romanlar yazılır.Köy ve kent romanları ayırımı da ilk olarak bu dönemde ortaya çıkar. Cumhuriyet'in1923'te ilânından sonra Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirilen devrimler ve budevrimlerin yol açtığı sosyal, siyasû ve kültürel değişmeler edebiyatımızı büyükölçüde şekillendirmiş, ona önceki dönemlerden farklı bir kimlik kazandırmıştır.Kent soylu bir yazar olan ve 1916'da stanbul'da doğan Peride Celal, romanve öykü türünde verdiği eserlerle Cumhuriyet döneminin üretken yazarları arasındakiyerini almıştır. Yüzlerce öykü ve otuza yakın romanında kadın kimliğini işlemiş vekadın dünyasına farklı bir pencereden bakmıştır. O, kadın sorunlarını feminist biranlayıştan çok, insani bir çizgide ele almıştır. Peride Celal'in yazın yaşamı esasındaiki farklı çizgide gelişir. lk öyküsünün yayımlandığı 1935'ten 1950'lere kadaryazdıkları popüler tarzda eserler yazarın yazın yaşamının ilk dönemi olarak kabuledilir. 1950'den sonra toplumsala açılan yazar, gözleme dayalı, bireyin iç dünyasınıçözümleyici, sanatsal eserler yazar. Bu dönemde yazdığı Üç Yirmidört Saat veKurtlar romanlarıyla ödüle layık görülür.Bu çalışmada, Peride Celal'in hayatı ve sanatının yanı sıra, kitap olarakyayımlanmış bütün roman ve öyküleri analitik bir yöntemle incelenmeye tabitutulmuştur. Bu eserler, ?temalar?, ?olay örgüsü?, ?kişiler?, ?zaman?, ?mekân?,?anlatım teknikleri?, ?dil ve anlatım? başlıkları altında ele alınmıştır. ?Giriş?bölümünde ise 1923'ten günümüze Cumhuriyet dönemi edebiyatının genel hatları vePeride Celal'in bu dönem edebiyatı içindeki yeri üzerinde durulmuştur.Master Thesis A Systematic Review Of Adam Öykü Journal(2014) Okay, Hamdullah; Zorkul, TahirBilginin internet ortamında hızlı bir şekilde yayılmadığı ve sosyal medyanın henüz gelişmediği 1990'lı yıllarda dergiler ve gazeteler bilginin yayılması açısından oldukça önemli bir rol üstlenmiştir. Gazetelerin öyküye yer vermediği, diğer edebiyat dergilerininse öyküye yeterince ilgi göstermediği bu yıllar öykü dergiciliği açısından oldukça verimli geçer. On yıllık yayım yaşamıyla öykü dergiciliğinin en uzun soluklu dergisi olan Adam Öykü dergisi doksanlı yılların ikinci yarısında yayımlanmaya başlar. Elli sekiz sayı yayımlanan bu dergi yerli ve yabancı öykücülerin öykülerini yayımlayarak Türk öykücülüğü ile dünya öykücülüğünü entegre etmeyi amaçlamıştır. Adam Öykü yayımladığı soruşturmalar, özel sayılar, özel bölümler, söyleşiler, inceleme ve çözümleme yazıları ile öykü alanında eksikliği hissedilen teorik arka planı doldurmuştur. Öykü türüne yayım hayatı boyunca sadık kalan Adam Öykü dergisinin sistematik olarak incelenmesi öykü türüyle ilgilenen akademisyenlerin, öyküye ilgi duyan okurların ve öykü teorisi ile ilgilenen araştırmacıların dergiden faydalanmasını kolaylaştıracaktır. Anahtar Kelimeler: Adam Öykü, Öykü, Öykü Teorisi, Öykü Dergiciliği.Article Başkalaşım ve Orhan Pamuk’un Romanları(2021) Zorkul, Tahir; Yıldırım, İbrahimBaşkalaşım, sözlüklerde bir kütlenin fiziksel ve kimyasal değişimini karşılamak için kullanılsa da zamanla kullanım alanı genişleyerek yabancılaşma, kimlik çatışması, bunalım, ikizleşme kavramlarını karşılayacak şekilde de kullanılmaya başlanır. Başkalaşım kavramı, fiziksel ve kimyasal bir değişimi öngörür. Bu değişim, dünya edebiyatında ilk örneklerini mitlerle verir. Mitlerde bir canlının fiziksel veya kimyasal olarak başkalaşımına tanık oluruz. Söz konusu değişimler, Ovidius’un Başkalaşımlar adlı eseriyle yazılı hale gelir. Başkalaşımlar, Fransız şiirinde dekadanlık görüşüyle bir ivme kazanır. Modernist ve postmodernist sanatçıların eserlerinde de başkalaşım kavramı kullanılır. Kafka ve Joyce gibi sanatçıların eserlerinde başkalaşım örnekleri görülür. Türk edebiyatında, Edebiyat-ı Cedide döneminde etkili olan dekadanlık, başkalaşımı önerdiğinden tepkilere yol açar. Bu dönem sanatçılarından Halit Ziya Uşaklıgil, Tevfik Fikret eserlerinde başkalaşıma yer verirler. Daha sonra Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay, Orhan Pamuk gibi sanatçılar, eserlerinde başkalaşım kavramının izleklerine rastlanır. Günümüz Türk edebiyatının önemli yazarlarından Orhan Pamuk, Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldıktan sonra dikkatleri üzerine çeker. Pamuk, eserlerinde başkalaşım kavramını; yabancılaşma, kimlik çatışması, kimlik bunalımı, arayış yolculukları, ikizleşme gibi izlek ve imgelerle aktarır. Bu makalede, Orhan Pamuk’un başkalaşım kavramına yer verdiği Beyaz Kale, Kara Kitap, Yeni Hayat ve Benim Adım Kırmızı romanlarını; yabancılaşma, kimlik bunalımı, kimlik çatışması, ikizleşme, yaşadığı mekânlara yabancılaşıp yolculuklara çıkma izlekleri çerçevesinde ele alınmıştır.Master Thesis A Dystopian Examination Of Aşkin Güngör's Novels(2022) Cebe, Murat; Zorkul, Tahir1990'lı yıllardan itibaren çeşitli türlerde eserler veren Aşkın Güngör'ün pekçok romanında distopik unsurlar göze çarpar. Çeşitli ödüller almasına rağmen, popüler bir okur kitlesi bulunmayan Aşkın Güngör'ün eserleri üzerine, kapsamlı bir çalışma yapılmamıştır. Bu eksikliği kısmen de olsa doldurmak adına çalışmamıza Aşkın Güngör'ün romanlarında yoğun bir şekilde bulunan distopik unsurlar ele alınmıştır. Çalışmamızda öncelikle ütopik/distopik yazına ilişkin bilgiler verilmiş, çıkarımlarda bulunulmuş, Aşkın Güngör çeşitli yönleri, yaşam deneyimleriyle tanıtılmaya çalışılmış ve eserleri distopik açından incelenmiştir. Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümünde ütopya/distopya hakkında bilgiler aktarılmış ve distopyanın Türk edebiyatındaki yeri belirtilerek Türk edebiyatında distopik unsurlar bulunan eserler incelenmiştir. Ayrıca Türk ve dünya edebiyatında yer alan belli başlı ütopik/ distopik eserler hakkında kısaca bilgiler verilmiştir. Bu eserler; tarihsel bir bakış açısıyla incelenmiş, kronolojik olarak aktarılmıştır. Tür için önem arz eden roman ve öykülere de değinilmiş, bunların hangi yönleriyle distopik oldukları üzerinde durulmuştur. Çalışmanın ikinci bölümünde Aşkın Güngör hakkında bilgi verilmiş, Güngör'ün sanat anlayışı, yazarlık serüveni irdelenmiş; yetiştiği çevreler, hayatına etki eden olay, durum ve kişiler de bu bölümde aktarılmıştır. Üçüncü bölümde ise ütopik/distopik yazınla ilgili kuram ve araştırmalardan hareketle romanlar ele alınıp var olan distopik unsurlar tespit edilmiştir. Tespit edilen unsurlar belirli başlıklar altında toplanarak incelenmiştir. Böylece yazarın romanlarındaki distopik unsurlara bütünleyici bir açıklama getirilmiştir.Doctoral Thesis An Ecocritical Approach on Turkish Science Fiction Novels(2024) Öntürk, Abdulkadir; Zorkul, TahirBilim kurgu, gelecekte olabilecek olayların, durumların, hikâyelerin, senaryolarının günümüzde mümkün olmayan bilim ve teknoloji unsurlarının kullanılarak oluşturulmasıdır. İngilizce 'science-fiction' kelimesinden Türkçeye çevrilen bilim kurgunun temelinde bilim ve teknik vardır. 19. yüzyıl başlarında Mary Shelley, Edgar Allan Poe gibi yazarlar ilk bilim kurgu eserlerini vermeye başlarlar. Elektriğin kullanımı ve yeni ulaşım teknolojilerinin doğuşuyla Jules Verne ve H. G. Wells gibi yazarların da bu türde eserler kaleme aldıkları görülür. 20. yüzyılın başlarından itibaren dergicilik faaliyetleriyle birlikte yaygınlık kazanan türün teorik çerçevesi de ilk başlarda editörler tarafından oluşturulur. Günümüzde oldukça rağbet edilen bilim kurgu, Türk edebiyatında da varlığını artarak sürdürmektedir. Özellikle 1980 sonrası dönemde bilim kurgu romanları oldukça popüler bir hâle gelir. Yazarların bakış açılarına göre bilim kurgunun farklı alt türlerinde ortaya konan eserler, çeşitli düşünsel prensipleri ve yaklaşımları içerisinde barındırır. Bunlar arasında doğanın edebî eserlerde nasıl ele alındığının eleştirel bir gözle incelendiği ekoeleştiri de yer almaktadır. İnsanın doğaya karşı yıkıcı tutumunu inceleyen ve 1970'ten sonra daha sistematik bir hâle gelen ekoeleştiri; bolluk, çevrecilik, derin ekoloji, toplumsal ekoloji, ekofeminizm gibi çeşitli alt yaklaşımlara sahiptir. Küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi çevresel felaketlerin özellikle son iki yüzyıldaki sanayileşme ve teknolojileşmeye dayalı insan faaliyetlerinin bir sonucu olması ve bunun artarak devam etmesi, bilim kurgu yazarlarını da bu konulara yöneltmiştir. Bu bağlamda ortaya konan eserlerde insanların doğaya ve çevreye olan etkileri sorgulanır. Ayrıca çevresel tahribatların, önlem alınmaması ve duyarlı bir toplumun ortaya çıkmamasıyla birlikte doğayı geri dönüşü olmayan bir sürece sokacağı da vurgulanmaktadır. Çalışmada bilim kurgu ve ekoeleştiri kavramları ele alınıp Türk edebiyatındaki bilim kurgu romanları ekoeleştirel yaklaşımlarla incelenmiştir. Bu kapsamda ilk Türk bilim kurgu romanından günümüze kadar ortaya konan ve dönem özelliklerini yansıtan romanlar, geçirmiş oldukları evrelerden hareketle ekoeleştiri ekseninde değerlendirilmeye alınmıştır.Master Thesis An ecocritical view on the novels and stories of Halikarnas Balıkçısı(2020) Doğrul, Tuba; Zorkul, TahirDünyada çevresel sorunların giderek küresel tehdit haline gelmesi, çevre sorunlarına dair farklı çözüm yollarına başvurulmasını sağlamıştır. Bu çözüm yollarından biri de Avrupa'da 1990'lardan sonra popülerlik kazanan bir kuram olan 'Ekoeleştiri' kuramıdır. Kuram, çevreye karşı insan merkezli bakış açısı yerine doğadan yana bir bakış açısı geliştirerek doğa üzerindeki insan tahakkümüne son vermeyi amaçlar. Bu amaçla kuram, kurgusal metinler yaratarak insanların duygu dünyasına ulaşmayı ve insana bilinç kazandırmayı esas alır. Ülkemizde kurama olan ilgi henüz istenilen düzeyde olmasa da son yıllarda artarak devam etmektedir. Bu çalışmamızda ekoeleştiri kuramı merkeze alınarak Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı)'nın hikâye ve romanları, ekoeleştirel bakış açısıyla değerlendirilmeye çalışılmıştır. Yazarın eserlerine bakıldığında doğayı, denizi eserlerinin temeline oturtması, onun eserlerinin ekoeleştiri kuramı yönünden incelenmesine olanak sağlamıştır. Bu bağlamda Halikarnas Balıkçısı'nın eserlerinde edebiyat ve çevre ilişkisi irdelenerek Türk edebiyatında doğa bilincinin güçlenmesi ve Türk edebiyatına yerleşmesi amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı), doğa, çevre, çevreci eleştiri, ekoeleştiriArticle Erdem Arayışında Erdemsizler Ülkesi(2022) Erdem, Mihriban; Zorkul, TahirÜtopyalar kurgulanmış, hayali ve ideal toplum tasarımları olarak bilinmektedir. Hemen her insan topluluğunun barış içinde, adaletin hüküm sürdüğü; yoksunlukların, kötülüklerin olmadığı bir ülkede yaşama arzusu, bu tasarımların doğmasına önayak olur. Elbette iyilik ve kötülüğün sürekli çekişme halinde olduğu evrende bu hayali tasarımların payına düşeni alması da kaçınılmaz olmuştur. İdeal toplum düzeninin öngörüldüğü ütopyaların yanı sıra onların antitezleri konumundaki distopyaların varlığını da yadsımamak gerekir. Ütopyalarda olması arzu edilen toplum tasarımları üzerinde durulurken; distopyalarda bunun aksine kusurlu toplumların eleştirisi ağır basar. Bu durum, her ütopya yapıtının aynı zamanda bünyesinde kendi distopyasını barındırdığı gerçeğini bizlere hatırlatır. Türk edebiyatında benzer örneklerine rastlanan bu tarz eserlerden biri de Yusuf Çifci’nin Erdemsizler Ülkesi adlı eseridir. Eser, satır aralarında distopyasını da barındıran ütopik bir yapıttır. Söz konusu eserde “Erdem ne değildir?” sorusunun yanıtı, tüm bireyleri harflerden oluşan Alfabe toplumu üzerinden ortaya konulmaya çalışılır. Diğer bir ifadeyle yazar, ideal bir toplumun nasıl olması gerektiğini, olmaması gerekenler üzerinden eleştiri yollu okuyucunun dikkatine sunma yoluna gider. Bu düşünceden hareketle bu makalenin amacını Çifci’nin “erdem” arayışındaki Erdemsizler Ülkesi adlı yapıtını ütopya bağlamında incelemek oluşturmaktadır.Master Thesis Examination of the Novels of Ayşe Kulin for Thematic Perspective(2011) Erdemci, Ahmet; Zorkul, TahirBu çalısmamızda günümüz Türk edebiyatının önemli kadın yazarlarından Ayse Kulin'in romanlarını tematik açıdan inceledik. Çalısmamız giris ve iki bölümden olusur. Giris bölümünde yazarın hayatı ve edebî kisiliğine yer verilmistir. Birinci bölümde yazarın romanları hakkında bilgi verilmistir. İkinci bölümde ise yazarın romanları tematik açıdan incelenmistir. Çalısmamızda romanlarda en sık islenen temalar tespit edilmistir. Romanlarda aile, evlilik, bosanma, annelik duygusu, çocuklar, savas, Kürt sorunu, yardımseverlik, çağdaslık, umut ve umutsuzluk, göç, iletisim / iletisimsizlik, sanat, kusak çatısması, öğrenci olayları, askerî darbeler, din olgusu, cinsellik, aldatma vb. temalar tespit edilmistir. Temalar tespit edilirken romanların yanı sıra yazarın çesitli gazete ve dergilerde çıkan röportajları da kaynak olarak göz önünde bulundurulmustur. Yaptığımız çalısmada Ayse Kulin'in, bireysel konuların yanı sıra Türkiye'nin önemli sorunlarını ve yakın tarihi de tema olarak seçtiğini gördük. Yazar bir yandan okuyucuları yakın tarih hakkında meraklandırırken diğer taraftan demokrasinin gelismesi, kızların okutulması, çağdas düsüncenin yerlesmesiyle Türkiye'nin önemli sorunlarının çözülebileceği mesajını verir.ANAHTAR KELİMELER: Ayse Kulin, aile, evlilik, cinsellik, aldatma, Kürt sorunu, savas, azınlıklar, kusak çatısması, iletisim \ iletisimsizlik, sanat, öğrenci olayları, askerî darbeler, çağdaslık, umut ve umutsuzluk?Master Thesis Flâneurin Orhan Pamuk novels(2021) Yıldırım, İbrahim; Zorkul, TahirWalter Benjamin'le literatüre yerleşen flâneur, Benjamin'in değişen Paris kentinin modernleşme sürecine tanıklık eden Charles Baudelaire ve onun yarattığı kahramanlar üzerinden ortaya koyduğu bir kavramdır. Benjamin yıllar önce geldiği Paris'e son dönüşünde adeta bir şok yaşar. Değişimin olmasına elbette karşı olmayan Benjamin değişimin bu kadar hızlı olmasına karşıdır. Paris kentinin silueti inanılmaz derecede değişmektedir. Paris kenti modanın ve sanatın başkenti olma özelliğini sürdürürken kentin önemli simgelerinden bazıları - pasajlar gibi - eski önemini yitirmeye başlar. Kentteki önemli figürlerden olan bohem ve dandy tipler de yavaş yavaş modernleşen Paris'e ayak uyduramayıp ya kenti terk edecekler ya da kentten silineceklerdir. Ama modern kentle bağını koparmayacak ve değişen koşullara adapte olacak flâneur, kentin görünmeyen ama gören kahramanı olarak hayatını devam ettirecektir. Benjamin, Zola'nın kenti olan Paris'i Baudelaire ile özdeşleştirecektir ve onun yaşamı, eserleri üzerinden kentin değişimini izleyecektir. Bir nevi Baudelaire, Benjamin için Paris'in flâneurü olacaktır. Baudelaire'in eserleri bize Paris'in canlı görüntülerini ve tarihsel dokusunu sunacaktır. Paris, Baudelaire'in eserleriyle o anki tarihsel dokusuyla ölümsüzleşecektir. Baudelaire'in eserleriyle Paris'i ölümsüzleştirme özelliği başka sanatçılarda da göze çarpar. Londra denince akla nasıl Dickens geliyorsa, Prag denince akla nasıl Kafka geliyorsa, St. Petersburg denince akla nasıl Dostoyevski geliyorsa, İstanbul denince de akla Orhan Pamuk gelmektedir. Bahsettiğimiz bu sanatçılar bu kentlerden bağımsız, bu kentler de bu sanatçılardan bağımsız düşünülememektedir. Orhan Pamuk, Nobel Edebiyat Ödülü'nü alan tek Türk yazar olmanın sağladığı avantajla dünya edebiyatında İstanbul'u işleyen çok önemli bir yazar olarak ayrı bir yerde konumlandırılmaktadır. Edebi hayatının birkaç yılı haricinde tamamını İstanbul'da geçiren Pamuk, hem gözlemlediği hem dinlediği hem de okuduğu İstanbul'la adeta özdeşleşir. Yarattığı roman kahramanları da Pamuk gibi İstanbul'la bağları olan ve İstanbul'dan kopamayan kahramanlardır. Pamuk bu kahramanlarının bakışıyla - zaman zaman olaya müdahil olarak kendi bakışını da katarsa da - İstanbul'un cumhuriyet sonrası değişimlerini belli semtleri merkeze alarak yansıtır. Biz de bu değişimleri yarattığı flâneur kahramanlar üzerinden irdelemeye çalışacağız. Araştırmamızın ilk bölümünde flâneur kavramının etimolojisini, Walter Benjamin'le aldığı şekli, zaman içerisinde farklı kullanım biçimlerini ve bağlantılı olduğu farklı olaylarla değerlendireceğiz. İkinci bölümümüzde Orhan Pamuk'un hayatı, edebi kişiliği ve romanlarının içeriğine değindikten sonra Orhan Pamuk'un bir flâneur olup olmadığını irdeleyeceğiz. Üçüncü bölümümüzde ise Orhan Pamuk romanlarından hareketle flâneur kavramını irdeleyeceğiz. Çalışmamızla bu alanda az da olsa bir boşluğu doldurmayı amaçlamaktayız.Master Thesis Humor and hiciv in Rıfat Ilgaz's stories(2020) Şevgin, Hilal; Zorkul, TahirGülmek insanın doğasında vardır. İnsanlar olaylara veya durumlara bakarken gülerek karşılık verir ya da gülme ile tepkisini gösterir. Çok eski tarihlerden beri gülme üzerine var olan düşünceler içinde hoş karşılayanlar olduğu gibi genellikle insanı ciddiyetten uzaklaştırması ve çok çalışmasına engel olur düşüncesiyle de yasaklandığı dönemler olur. Dini kitaplarda gülme üzerine yazılanlar ve peygamberlerin çok gülmemesi gülmeye olumsuz bakılmasına sebep olur. Bazı filozlar ise gülmeyi amacı ve ortaya çıkışını baz alarak gülmeyi çeşitlendirir. Gülmeyi doğuran durumlardan olan komik üzerine de düşünceler vardır. Gülmek nasıl alay ya da neşe karşısında ortaya çıktığı duruma göre sınıflandırılıyorsa komik için de benzer sınıflandırmalar yapılır. Gülmeyi doğuran unsur olan komik sözel ve sözel olmayan, karışık kategorilerde incelenir. İnsanlar, toplum normları ya da yönetici baskısı sebebiyle baskı altında tuttuğu düşünce ve duyguları mizah yoluyla dışa vurur ve rahatlama sağlar. Gülmenin tarih serüveninde uğradığı yasaklar ve baskılar mizah ve hiciv içinde geçerli olur. Ama ne zaman baskı artıysa mizahın da arttığı görülür. Buna en güzel örnek yazar ve şair olan Rıfat Ilgaz'dır. Rıfat Ilgaz Türk edebiyatında mizah ve hicvin gelişmesine verdiği ürünleriyle önemli katkıda bulunmuştur. Özellikle de hikayeleriyle hem güldürür hem de hicveder. Hastalığı sebebiyle sanatoryumlarda, yazıları sebebiyle hapishanelerde geçen zorlu hayatı onu doğruyu söylemekten alı koymamıştır. Çevresinde gördüğü, yaşadığı her şey ona yazı malzemesi olur. Hikâyeleri konu tasnifi içerisinde mizah ve hiciv açısından incelenince Türk Edebiyatında mizah ve hicve verdiği katkı görülür. Rıfat Ilgaz'ın bakışı mizahidir. O toplumun gözünü açmak için yazar. Dil oyunları ve durum komiği ile hikâyelerinde mizahı ve hicvi etkili bir şekilde kullanır.Master Thesis Irony in Leylâ Erbil's Novels(2019) Şen, Ayşe; Zorkul, TahirSanat ve edebiyat, sözü günlük kullanımdan uzaklaştırarak sözlerin ötesine geçer ve yeni bir oluşum yaratır. Sanatın bir ögesi olan ironi de sözlerin ötesine geçme aracı olarak varlık gösterir. İroni, yaşamsal temel direktiflerin sanatla yansıtılmasıdır. Başkaldırı, düzene karşı eleştiri ve yıkım aracı olan bu kavram, yaşamsal bir duruşun yansıması olarak varlık gösterir. 20. yüzyıl sonrası Türk edebiyatında oldukça yetkin sanatçılar aracılığıyla varlık gösteren ironiyi, başarılı yansıtan yazarlardan biri de Leylâ Erbil'dir. Çalışmada ironi bağlamında Erbil'in (Tuhaf Bir Kadın, Karanlığın Günü, Mektup Aşkları, Cüce, Üç Başlı Ejderha, Kalan, Tuhaf Bir Erkek) romanlarının kurgusal, biçimsel, dilsel ve anlamsal açıdan ironiyle ilişkisi irdelenecektir. Çalışmanın nihai hedefi, Leylâ Erbil'in romanlarındaki ironiyi tüm boyutlarıyla ortaya koymaktır.Article Mitoloji ve Mustafa Seyit Sutüven’in Şiiri(2015) Zorkul, Tahirİlkel insan topluluklarının dünyayı ve zamanı anlama ve anlamlandırma çabasının bir sonucu olan mit \"myth\", günümüze dek, gerçekliğini koruyan kavramlardan bir tanesidir. Kökleri dinler öncesi tarihe dayanan bu kavram, hem ortaya çıkış süresi, hem de kapsadığı alan bakımından gündemdeki yerini ve önemini korumaktadır. Ancak, bütün araştırmacıların üzerinde uzlaştıkları bir mit tanımı olduğunu söylemek zordur. Buna rağmen pek çok mit tanımının olduğunu da söylemek gerekir. \"Myth\" sözcüğü Eski Yunan dilinde söz \"logos\" ve \"epos\" sözcükleriyle karşılanmaktadır. Tarihin derinliklerinde üretilmiş bilgi ve düşünceleri içlerinde gizleyen belgeler niteliğindeki mitler, toplumbilimciler ve din tarihçileri arasında yaygın olan \"kutsal gelenek\", \"en eski vahiy\", \"örnek gösterilecek model\" anlamında da kullanılır. Bu kavram kimi araştırmacılar tarafından \"olay, fable, fiction\" karşılığında kullanılmış olsa da, ilkel insana göre mitin esas manası, \"gerçek hikâye\" hepsinden de öte \"sahip olunan çok değerli şeyler, kutsal ve manalı olandır\" şeklinde tarif edilir. Bir başka tanıma göre ise mit, \"tabiat varlıkları ile olaylarına, kişilik vermek sureti ile anlatma şeklidir.\" Kimilerine göre de, kelimenin aslı Yunancadır. Anlamı da \"söz\", \"öykü\"dür. \"Mit\"e yönelik bu anlamlandırma çabası, günümüzde bir bilim dalı olarak \"Mitoloji\"nin temelini teşkil etmiştir. Ancak, mitoloji kavramının anlam kaymasına uğrayarak, bir bilim dalı olmanın ötesinde \"mit\" kavramına karşılık kullanıldığını belirtmekte fayda vardır. Mitler önemli ölçüde ayin, tören üzerine temellenirler. Meselâ, yetişkinliğe giriş merasimlerinin önemli fonksiyonları bulunmaktadır. Söz konusu merasimler, geleneğin ilkel toplumlardaki olağandışı gücünün ve anlamının ayin biçiminde dramatik ifadesidir; ayrıca bu güç ve anlamı her kuşağın belleğine kazımaya da yararlar; öte yandan da, soyun öğretisini aktarmak, geleneğin sürekliliğini sağlamak ve soyun birliğini korumak için son derece etkili birer araçtırlar. İlk zamanlar sözlü gelenekle kuşaktan kuşağa aktarılan mitler, zamanla ozanlar, şairler, misyonerler, seyyahlar vb. kimseler tarafından yazılı metinler haline dönüştürülmüşlerdir. Milletleri millet kılan bir dizi etmenlerin başında mitolojinin gelmesi, onun gizli bilgi kaynağı, eski insan düşünce tarzı olmasından ve kendini yaşadığı dünyada bulmasından dolayıdır. Mitolojik öğeler zamanla değişir ancak tamamen kaybolmazlar. Her milletin milli tefekkürünün, milli psikolojisinin, kendine has özelliklerinin ilk kaynağı mitolojidir. Hiç şüphe yok ki, her milletin kendine özgü geçmişten gelen mitleri vardır. Dünya üzerinde halen varlığını devam ettiren veya zaman içinde yitip giden milletler düşünüldüğünde çok sayıda mitin varlığından söz edilebilir. Bu zenginlik mitolojiye geniş bir inceleme alanı sunmaktadır. Geçmişten bugüne yaşanan savaş, göç benzeri toplumsal olaylar, insanlar arasında bir etkileşime yol açar. Bu etkileşimin her türlü sonuçları mitlere de yansır. İncelendiği zaman farklı milletlere ait mitler arasında pek çok ortaklıkların olduğu görülecektir. Bugün çeşitli toplumlar üzerinde yapılan araştırmalar göz önünde bulundurulduğunda, mitlerin farklı özelliklerinin yanı sıra, önemli ölçüde benzerlikler gösterdikleri gözden kaçmaz. Bu ortak özellikler aynı zamanda mitlerin toplumlar arası kültürel bir geçişin olduğuna birer delil niteliğindedir. Bizde, Tanzimat döneminde Batıyla olan etkileşimle birlikte Yunan ve Latin mitolojilerinin de edebiyatımıza girmesine ortam sağlanır. Daha çok çeviri yoluyla edebiyatımıza giren mitolojik eserler, küçük de olsa yerli yapıtlar tarafından da desteklenir. Yusuf Kamil Paşa'nın Fenelon'dan çevirdiği \"Telemak\", ilk çeviri roman olmasının yanı sıra bizdeki ilk mitolojik eser olması bakımından da önemlidir. Bununla birlikte Nabizâde Nazım'ın ve Şemsettin Sami'nin Esatir adlı yapıtları, Şinasi, Ziya Paşa, Ahmet Vefik Paşa gibi şairlerin de çeviri ağırlıklı eserleri bu dönemin belli başlı mitolojik eserlerini oluşturur. Mitolojik eserlere yönelik bu çeviri etkinliği, Servet-i Fünûn döneminde de devam eder. Tevfik Fikret'in \"Promete\" şiiri, Selanikli Hilmi Bey'in \"İlyas yahut Şair-i Şehir Omiros\" adıyla yaptığı \"İlyada\" çevrisi dönemin mitolojik türdeki eserlerine örnek teşkil eder. Edebiyatımızda dikkat çekici diğer bir oluşum ise öncülüğünü Cevat Şakir Kabağaçlı, Azra Erhat, Sabahattin Eyüboğlu gibi şairlerin yaptığı \"Mavi Anadolucular\" ya da \"Mavi Hümanizma\" hareketidir. Anadolu'nun geçmişine sahip çıkma düşüncesi bu topluluğun temel ilkesidir. \"Nev-Yunanîlik\" akımından farklı olarak \"Mavi Hümanizma\" hareketi, Anadolu'yu merkeze alan kültür yaklaşımıyla Osmanlı ve İslâm kültürünü de önemser. Sonuç itibariyle şair, mitolojiye dair kullanımlarıyla Anadolu coğrafyası ve bu coğrafya üzerinde temellendirilen kültürel birikime derinlikli bakmayı, görünenin ardında görünmeyen pek çok değerin farkına varmayı öğütler gibidirMaster Thesis Religious and Sufistic Elements in the Stories of Cemal Şakar(2021) Tuncer, Taha Yasin; Zorkul, Tahirİnsanoğlu, yaratıldığı tarihten beri fıtratı gereği inanma gereksinimi duymuştur. Bu gereksinim sonucunda insanlar başlangıçta kendilerinden daha üstün olan varlıklara, ay, güneş gibi gök cisimlerine, putlara, ateşe tapınmışlardır. Bununla birlikte Tanrı'nın kendi varlığını peygamberlere vahiy yoluyla bildirdiğine inanılan dört ilahi din ve bu dinlerin kutsal kitaplarının öğretileri insanların dini yaşamlarında önemli bir yer edinmiştir. Bu dört ilahi dinden biri olan İslamiyet ile birlikte bu dinin öğretilerinin hayata geçirilme şekli tasavvuf ilmini doğurmuştur. Tasavvuf, diğer ilimlerin aksine ameli bir ilimdir, dolayısıyla onu tam anlamıyla idrak edebilmek için bizzat tecrübe etmek gerekir. Tasavvufta nefsve kalp terbiyesi esas maksattır. Bu terbiye ile birlikte çıkılan manevi yolculukta kişi, kalbini her türlü kötülükten arındırır. Din ve tasavvufun insan yaşamında bu kadar önem arz etmesi bu temaların edebiyatta da yoğun bir şekilde kendisine yer bulmasını sağlamıştır. Türk edebiyatında birçok sanatçı tasavvufa yönelmiş ve tasavvuf içerikli eserler kaleme almıştır. Cemal Şakar da öykülerinde din ve tasavvuf temalarını işleyen yazarlardandır. Bu çalışmada Türk edebiyatında daha çok öyküleriyle öne çıkan Cemal Şakar'ın eserlerindeki dini ve tasavvufi unsurlar çeşitli yönlerden ele alınmıştır. Çalışma, üç ana başlıkta incelenmiş olup, birinci bölümde yazarın hayatı, eserleri ve edebi kişiliğine yer verilmiştir. İkinci bölümde din ile birlikte tasavvuf ilmi, bu ilmin ortaya çıkışı ve özellikleri ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise Cemal Şakar'ın öykülerindeki dini ve tasavvufi unsurlar söz konusu eserlerdeki metforların taşıdıkları anlamlar doğrultusunda ele alınacaktır.Master Thesis Structure and Theme in Ayhan Bozfırat Children&novels(2022) Eldemir, Cahit; Zorkul, TahirAyhan Bozfırat; edebiyat çevrelerince öyküleriyle bilinen fakat öykücü kimliği dışında edebiyatımıza kazandırdığı romanlarıyla da isminden söz ettiren bir yazardır. Özellikle çocuk edebiyatı alanında kaleme aldığı eserleri, onun roman sanatındaki önemini de ortaya çıkarır. Çağdaşları arasında onu farklı kılan özelliği, yazmış olduğu çocuk romanlarında yoğun bir şekilde işlediği toplumsal adalet, eşitlik ve dayanışma gibi kavramların çocuklar açısından ne anlam ifade ettiğini ve ne anlam ifade etmesi gerektiğini dil ve anlatım açısından okuyucuya ustaca aktarmış olmasıdır. Bilimsel veriler ışığında çocuğu suça iten nedenleri ortaya çıkarırken, romanlarında iyi-kötü çatışması ile kazananın iyi olduğu ve sonucunda toplumun fayda sağladığı bir temayı işlemiş olur. Elbette yazarın hukukçu kimliği ve çocuk suçları üzerinde yaptığı çalışmalar bu alanda ortaya koyduğu eserlerinin şekillenmesini sağlar. Yarattığı her karakterin toplumsal karşılığı olduğunu ve karakterlerin çocuk yaşta toplumsal dokunuşlarla şekil aldığını okuyucusuna anlatır. Böylece çocuk ve suç olgusu arasında toplumsal rollerin önemini vurgulamış olur. Yazar, üçlemesine ekonomik sınıfların ortaya çıkarmış olduğu suç ve suçlu kavramlarının oluşumunu, beslendiği ideolojik öğretinin işaret ettiği gibi üretim ilişkileri bağlamında somutlaştırarak açıklar. Toplumsal adaletin tesisini ise sevgi, güven, dayanışma ve ahlak gibi erdemlerin doğru öğretilmesinden geçtiğini ortaya koyar.Article Süreli Yayınlarda Kalmış Bir Roman: Beyaz Ölüm(2015) Zorkul, TahirBeyaz Ölüm, Peride Celâl'in yazarlık serüveninin birinci devresine ait, sayıları onu aşkın popüler aşk romanlarının dokuzuncusudur. Bu romanlardan kitaplaşmamıştır. Bunlardan biri de Beyaz Ölüm'dür. 1948'de Her Hafta dergisinde tefrika edilen roman, sonraki dönemlerde kitap olarak basılmamıştır. Kanaatimize göre basılmamasının altındaki esas neden, yazarın, sanatının birinci dönemine ait, en çok da ekonomik kaygılardan dolayı kaleme aldığı bu ve buna benzer eserleri, \"yazı denemeleri\" çerçevesinde görmesi yatmaktadır. Bu roman üzerine bir inceleme yapmak düşüncesi, popüler kültür çalışmaları açısından önemli olduğunu düşündüğümüz eseri tozlu sayfalardan kurtarmak endişesinden doğdu. Bu çalışmada söz konusu eser, olay örgüsü, tema/konu, zaman, mekân ve şahıs kadrosu gibi yapı unsurları açısından incelemeye tabi tutulmuştur Bu romanda biri psikolojik diğeri de kahramanlar arası olmak üzere iki tür çatışma söz konusudur. Psikolojik çatışma romanın merkezinde yer alan kahramanın geçmiş yaşamı ile olan hesaplaşmasından kaynaklanmaktadır. Diğer çatışma ise aşkta birbirlerine rakip konumda bulunan kahramanlar arasında yaşanır. Romandaki temaları \"aşk/yasak aşk\", \"yoksulluk\" ve \"burjuvazi eleştirisi\" olmak üzere üç başlık altında toplamak mümkündür. Romanda mekân olayların yaşandığı sahne olmaktan öteye geçmez. Zaman ise, \"vak'a zamanı\" ve \"anlatma zamanı\" olmak üzere iki kategoride ele alınmıştır. Romandaki şahıslar, olay örgüsündeki fonksiyonları bakımından \"merkezî figür\", \"ikinci derecedeki şahıslar\" ve \"üçüncü derecedeki şahıslar\"; sosyal durumları bakımından ise \"doktorlar/sanatkârlar\", \"burjuvalar\" ve \"Hizmetçiler/Yardımcılar\" olarak sınıflandırılmıştır.Master Thesis Systemati̇c Analysi̇s of Dost Magazi̇ne (1957-1964)(2019) Tağma, Zemzem Laçin; Zorkul, TahirTürk edebiyatının gelişiminde dergilerin önemli bir işlevi vardır. Dost, hikâye yazarı Salim Şengil tarafından 1957-1961, 1961-1964 ve 1964-1973 yılları arasında üç seri halinde toplam 183 sayı yayımlanan aylık sanat ve edebiyat dergisidir. Bu çalışmada, Ekim 1957 ile Haziran 1964 tarihleri arasında Ankara'da birinci seride 42, ikinci/yeni seride 39 olmak üzere toplam 81 sayı yayımlanan Dost dergisi incelenmiştir. Çalışmada, Dost dergisinin tanıtımı, Türk edebiyatına katkıları ve sistematik tahlinin hazırlanması ile edebiyat tarihi araştırmalarına katkıda bulunmak amaçlanmıştır. Dost dergisi, yayımlanan soruşturmalar, özel sayılar ile de dönemin edebiyat ve sosyal ortamına canlılık kazandırmıştır. Bunların dışında dergi sayfalarında edebî eserleri değerlendiren inceleme ve eleştiri yazıları yayımlanmıştır. Dost, öykü ve şiirin yanı sıra resme, müziğe, sinemaya, tiyatroya, baleye, hat sanatına önem vermesiyle yeni görüşlere ve yeniliklere açık bir dergidir. Ayrıca 1950-1970 yılları arasında Türkiye'de ortaya çıkan siyasal, sosyal ve ekonomik gelişmeler, Dost dergisinin sayfalarında yerini almıştır. Anahtar Kelimeler: Dost dergisi, Seçilmiş Hikâyeler, Salim Şengil, Türk edebiyatı, sistematik tahlil.Master Thesis The Separateness in Elif Şafak's Works(2012) İçli, Emel; Zorkul, TahirHer yazar, kendinden önceki dönemlerde ve kendi döneminde ortaya konulan ürünlerden faydalandığı kadar toplumsal değişimlerden ve hareketlenmelerden de değişik oranlarda etkilenir. Roman türündeki eserler, ilk zamanlar basit bir kurgu ile Doğu-Batı ikilemi ve sosyal problemler çerçevesinde oluşturulurken şimdi daha sıkı ve girift bir yapıya bürünmüştür. Teknolojik gelişmeler paralelinde gündelik yaşamdaki yükü biraz daha rahatlayan insanoğlunu, artık kendisini iç dünyasındaki huzursuzluklar ve çalkantıların kucakladığı koyu bir yalnızlık ve parçalanmışlık beklemektedir.Günümüz insanının içine düştüğü bu çıkmaz, Elif Şafak eserlerinden ve bölünmüşlük kavramından hareketle incelenmeye çalışılmıştır. Yapılan çalışmada Elif Şafak'ın Pinhan, Şehrin Aynaları, Mahrem, Bit Palas, Araf, Baba ve Piç, Siyah Süt, Aşk adlı romanları inceleme kaynaklarını oluşturmaktadır.Elif Şafak'ın eserlerinde bölünmüşlük kavramı, bireysel olarak insanoğlunun özünden ayrı veya özünden uzaklaşmış bir vaziyette birden fazla kimlik içinde bocalamasını ihtiva ederken toplumsal açıdan da batılılaşmayı; dini, etnik, kültürel bir ötekileştirmeyi, yabancılaşmayı içerdiği görülür. Bu yüzden bölünmüşlük kavramı çerçevesinde yapılan incelemede sırasıyla Batılılaşma, Ötekileştirme, Yabancılaşma ve Kimlik Bunalımı başlıklarının tezin bütünlüğünü oluşturduğu söylenebilir.Master Thesis A Thematic Review on the Stories and Novels of Hüseyin Akyüz(2022) Erdem, Mihriban; Zorkul, TahirHüseyin Akyüz, Türk edebiyatının önemli hikâye ve roman yazarlarından biridir. Toplumcu yazarlar arasında daha çok İşçi edebiyatı alanında eserleri bulunmaktadır. Yazarın içinde bulunduğu topluma karşı duyduğu sorumluluk ve kendisinin de işçi kökenli oluşu onda böyle bir duyarlılık meydana getirmiştir. Böylece yazdıklarında daha çok işçilere, onların sömürülen emeklerine, yaşadıkları zorluklara değinmeye çalışmıştır. Onun bireysel temalara eğildiği eserleri de mevcuttur fakat toplumsal meselelere daha sık yer vermiştir. Dolayısıyla tüm bunların ışığında söz konusu bu çalışmada yazarın hikâye ve romanları tematik açıdan ele alınıp incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Hüseyin Akyüz, Hikâye, Roman, Tematik İnceleme, İşçiMaster Thesis Tradition in Sezai Karakoç's Poems(2011) Demir, Seyfettin; Zorkul, TahirSezai Karakoç, gelenekten ve bilhassa Dîvan Edebiyatı geleneğinden beslenen önemli bir şâirdir. O, geleneğin daha çok ruhuna nüfuz etmeye çalışır. Ona göre gelenekten beslenmek, onu körü körüne taklit etmek değildir. Karakoç geleneksel olanı, modern bir bakış açısıyla ele alır. Böylece İkinci Yeni içerisinde gelenekten en fazla istifâde eden şâirlerin başında gelir.Şiirlerinin merkezinde imgeler yer alır. Ancak az da olsa sosyal ve siyasal konuları işlediği şiirlerinde dünya görüşü ön plâna çıkar ve bu şiirlerde sığlık belirgin olarak kendini hissettirir, edebîlik ikinci plânda kalır. Karakoç, şâirliğiyle seçkinleşse de düzyazı sâhasında da yetkin eserler kaleme alır. Şiirlerinde imgelerle ve îmâlarla anlattıklarını düzyazılarında daha açık ve anlaşılır bir dille kaleme alır.Karakoç'un ilk şiirlerinde N. Fazıl Kısakürek'in etkileri görülür. Ancak şâir zamanla kendi mecrâsını bulur, kendine özgü bir yol tutar. İlk şiirlerinde ve bilhassa ?Körfez-Şahdamar ve Sesler? adlı şiir kitabında İkinci Yeni akımının şiir anlayışı doğrultusunda şiirler yazar. Bu şiirler kısa, hayâl ağırlıklı ve anlaşılması zor şiirlerdir. Daha ilk şiirlerinde geleneğin izleri görülür. Hızırla Kırk Saat, Taha'nın Kitabı ve Gül Muştusu adlı şiir kitaplarında geleneksel unsurlar bârizce kendini hissettirir. O, şiirlerinde daha çok peygamberler tarihinden yararlanır ve peygamber kıssalarının bir nevî modern yorumunu yapar. Karakoç'un geleneğe bağlılığı Zamana Adanmış Sözler'de ve Leylâ İle Mecnun adlı şiir kitaplarında da hissedilir. Ateş Dansı adlı şiir kitabında geleneksel olanın sadece ruhuna nüfuz etmez, -bütünüyle aynı olmasa dahi- geleneğin şeklî unsurlarından yararlanmaya çalışır. Ağırlıklı olarak klâsik edebiyattan yararlansa bile kısmen halk edebiyatı ürünlerinden de yararlanır. Şâirin adı ve şöhreti, modern bir Leylâ İle Mecnun denemesi olarak adlandırdığı ?Monna Rosa? şiiriyle gençler arasında dilden dile dolaşır. O, bu şiiriyle bir nevi özdeşleşir, anılmaya başlar.Hâsılı, Sezai Karakoç, birçok alanda eser vermiş önemli şâirlerimiz arasındadır. O sadece yazmaz, idealize ettiklerini Taha'nın şahsında hayata geçirmeye çalışır. Nesir türünde birçok eseri olan Karakoç, daha çok şâir kimliğiyle ön plâna çıkar.