Browsing by Author "Çilingir, Vedat"
Now showing 1 - 6 of 6
- Results Per Page
- Sort Options
Specialist Thesis Comparison of Upper Extremity and Lower Extremity Functions in Primary and Secondary Progressed Multiple Skelerosis Patients(2018) Atilla, Nuray; Çilingir, VedatMultipl skleroz, santral sinir sisteminin demiyelinizasyon, aksonal dejenerasyon, inflamasyon, astrogliozis ile karakterize, ön planda beyaz cevherin tutulduğu, korteksi, derin gri cevheri de etkileyebilen kronik nörodejeneratif bir hastalığıdır. Hastalığın üç alt tipi bulunmaktadır. Relapsing remitting multipl skleroz (RRMS) %85 oranla en sık görülen alt tipidir, RRMS hastalarında özürlülüğün ilerlemesiyle ortaya çıkan sekonder progresif multipl skleroz (SPMS) ve en baştan itibaren progresif seyir gösteren primer progresif multipl sklerozdur (PPMS). Çalışmada PPMS ve SPMS hastalarında üst ve alt ekstremite fonksiyonları karşılaştırıldı. Çalışmaya EDSS (Expanded Disability Status Scale) skoru 4.0-8.5 arasında 27'si PPMS, 38'i SPMS olan toplam 65 progresif MS hastası dahil edildi. Kadın/erkek oranı 1,6/1 bulunmuştur. Çalışmada EDSS skoru birbirine yakın olan hastalarda PPMS'de üst ekstremite ince motor becerisinin ve yürüme becerisinin SPMS'e göre istatistiksel olmasa da göreceli olarak daha iyi olduğu bulunmuştur.Specialist Thesis Evaluation of the Difference Between Retine Nerve Fiber Layer Thicknesses of Patients With Multiple Sclerosis With and Without Corpus Geniculatum Laterale Lesion(2022) Bayram, Bilal; Çilingir, VedatMultipl skleroz Santral sinir sisteminin inflamatuar, demiyelinizan ve aksonal dejenerasyon ile karakterize otoimmün bir hastalığıdır. Genellikle ak madde tutulumu gösterse de derin gri madde ve korteksin de etkilenebildiği kronik nörodejeneratif bir hastalıktır. Optik sinir baĢta olmak üzere görme yolları da en sık tutulum gösteren lokalizasyonlardır. Retina sinir lifi(RNFL) kalınlığı ölçülerek görme yollarındaki bir lezyonu tahmin etmek mümkündür. ÇalıĢmada Corpus geniculatum lateralede(CGL) lezyonu olan 25 hasta ve lezyonu olmayan 25 RRMS hastasının RNFL kalınlık değerleri karĢılaĢtırıldı. Her iki grup kendi içinde ON(+) ve ON(-) olan gözlerin RNFL kalınlık değerleri yaĢ ve hastalık süresine göre değerlendirildi. Her iki grupta ON(-) olan gözlerde RNFL değerinin yaĢ ve hastalık süresi ile negatif korelasyon gösterdiği saptandı(p <0.05). Her iki grupta ON(+) olan gözlerde RNFL kalınlık değerinin yaĢ ve hastalık süresi ile korelasyon göstermediği saptandı(p>0,05). Her iki grubun birbiri ile yapılan karĢılaĢtırmasında; ON(+) ve ON(-) olanlar ayırt edilmeden yapılan karĢılaĢtırmada ve her iki gruptaki ON(-) gözler arasında yapılan karĢılaĢtırmada gruplar arasında anlamlı fark saptandı(p <0.05). Her iki gruptaki ON(+) olan gözler ile yapılan karĢılaĢtırmada gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı(p>0,05).Specialist Thesis Evaluation of the Relationship Between Alzheimer's Disease and Caregiver's Education, Kinship Degree and Household Income Level and Neuropsychometric Status of the Patient and Caregiver(2019) Görken, Gökhan; Çilingir, VedatGünümüzde tıbbın gelişmesi ile birlikte dünya nüfusunun yaşam süresi uzamakta ve uzayan yaşam süresi de beraberinde yaşlılıkla artan kronik hastalıkların artmasına neden olmaktadır. Alzheimer hastalığında yıkım sürecinin 8 ila 10 yıl olduğu ve bu dönemlerde hastaların ileri derece bakım seviyesine ve gözetime ihtiyaç duyduğu bilinmektedir. Bu süreçte özellikle bakıcı desteğinin önemi bir yana destek veren bakıcılarda da psikolojik ve fiziksek çökkünlüklerin oluşması kaçınılmazdır. AH nın yaşam kaliteleri de hastalıklarının ağırlık dereceleri ile ilişkilidir. Demanslılarda görülebilecek kognitif, davranışsal ve psikiyatrik her türlü bozukluk hastaların ve hastalara bakım verenlerin yaşam kalitelerini düşürmektedir. Bakım verenlerde psikiyatrik morbiditenin de etnik ve kültürel yapıya göre de değiştiği bilinmektedir. Biz de bu çalışmamızda evde bakımı aile bireyleri ile sağlanan Alzheimer Hastasının ve bu bakımı üstlenen aile bireyinin hayat kalitesi ve ek psikiyatrik bozukluklarını inceledik. Hem hastanın hem de bakıcısının yaşam kalitesi ve depresif bulgularının sosyodemografik özelliklerle etkilenimi, hastalık derecesiyle olan ilişkisini karşılaştırmaya çalıştık. Çalışmamız sonucunda bakıcının yaşam kalitesi ve ruhsal durumuna, hastanın hastalık derecesinden çok, sosyodemografik özelliklerin ve hastaya olan yakınlığının daha fazla etki ettiğini bulduk. Bunun dışında hastanın gündelik bağımsızlığı ile davranış bozukluğunun birbirini etkilediği sonucuna vardık. Bakıcısının farklı sorumlulukları olduğu hastalarda, temel bakım desteği dışındaki Enstrimental işlevlerin daha iyi olduğunu gördük. Tüm bulgularımızın sonucunda, günlük yaşamda kontrollü bir şekilde daha fazla bağımsızlık verilen hastaların daha işlevsel olabileceği ve bu sayede hastanın psikolojik durumunun daha iyi olup, eş zamanlı bakıcı yükünün de azalabileceği kanaatine vardık. Bu çalışma sonunda hastaların ailelerine, destek vericilere ve benzer çalışma yapacaklara çeşitli önerilerimiz bulunmaktadır.Article Multipl Skleroz ve Gebelik; Gebelik ve Postpartum Dönemde Hastalık Aktivitesi ve Hastalık Progresyonu(2021) Çilingir, VedatAmaç: Amacımız gebelik ve postpartum sürecin MS hastalığının seyrini nasıl etkilediğini araştırmak, emzirmenin atak sıklığı üzerine etkilerini araştırmak, gebe iken MS tedavisi (DMT) kullanan hastalarda bebek gelişimini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: MS polikliniğimizde takip ettiğimiz gebe olan Relapsing Remitting MS (RRMS) hastalarımız çalışmaya dahil edildi. Hastalarımız gebelik ve postpartum 1 yıl boyunca takip edildi. Özürlülük durumu Expanded Disability Status Scale (EDSS) ile değerlendirildi. Gebelikten önceki yılda, gebelik boyunca ve postpartum birinci yılda yıllık atak oranları (ARR) hesaplandı. Hastalarımızın gebe iken DMT kullanma süreleri, düşük ile sonuçlanan gebelikler, düşük doğum ağırlıklı bebekler, preterm bebekler, emzirme süreleri kaydedildi. Bulgular: 89 doğum ve 13 abortus ile sonuçlanan 102 gebelik takip edildi. 29 hasta plansız gebelik nedeni ile gebeliğinin bir kısmında DMT kullandı. Gebelik döneminde 20 atak, postpartum 12 ayda 30 atak yaşandı. Hastaların gebelik öncesi 1 yılda, gebelik süresince ve postpartum 12 ayda ARR değerlerinde anlamlı farklılık oluşmadı. Gebelik öncesi ve gebelik sonrası 12 ayda değerlendirilen özürlülük durumu 12 hastada ilerledi 70 hasta stabil kaldı ve 7 hastada geriledi. Gebelikte DMT kullanımı ile düşük, preterm bebek, düşük doğum ağırlıklı bebek arasında ilişki saptanmadı. Emzirmeyen veya 3 aydan az emziren anneler 3 ay veya daha fazla emziren annelerden daha fazla atak yaşadı. Sonuç: RRMS hastalarında gebelikte ve postpartum dönemde hastalık aktivitesi ve özürlülük durumunu gebelik öncesine göre değişmedi. Gebe iken kullanılan DMT ler bebek gelişimini ve düşük durumunu etkilemedi. 3 ay veya daha uzun süre emzirme atak sıklığını düşürdü.Specialist Thesis T786c and G894t Polymorphism of the Endothelial Nitric Oxide Synthase Gene in Patients With Ischemic Stroke(2010) Çilingir, Vedat; Tombul, Temelİnme dünya toplumlarında en sık ölüm nedenlerinden biri, sakatlık ve özürlülük yapan hastalıklar arasında birinci nedendir. İskemik inme etiyolojisinde genel kabul görmüş risk faktörleri yanında son yıllarda yapılan çalışmalar genetik faktörlerin de rolü olduğunu göstermektedir. İskemik inmeye yatkınlık oluşturduğu düşünülen çok sayıda genetik mutasyon tespit edilmiştir. Endotelyal nitrik oksit sentaz geni polimorfizmleri bu mutasyonlar arasında yer almaktadır.Çalışmamızda endotelyal nitrik oksit gen polimorfizmleri ile iskemik inme alt grupları arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık ve eNOS G894T, eNOS T786C gen polimorfizmlerini araştırdık. Çalışma 60 akut iskemik inme hastası ile yapıldı. Yaptığımız çalışmada eNOS T786C polimorfizminin genotipik dağılımı TOAST sınıflamasına göre inme alt tiplerinde anlamlı farklılık gösterdi. Polimorfizme heterozigot veya homozigot sahip olan hastalarda geniş arter aterosklerozuna bağlı inmenin daha sık geliştiği tespit edildi. Çalışmamızda eNOS T786C polimorfizmi için mutant alel dominant kabul edildiğinde, istatistik anlamlılık derecesine yakın düzeyde olmak üzere bu aleli taşıyan hastalarda geniş arter aterosklerozuna bağlı inme riskinin artmış olduğu bulundu.Muhtemel haplotiplerden 786C+894G haplotipini taşıyan hastalarda istatistik anlamlılık derecesine yakın düzeyde olmak üzere geniş arter aterosklerozuna bağlı inme riskinin arttığı tespit edildi.Çalışmamızda eNOS T786C gen polimorfizmi iskemik inme alt gruplarından geniş arter aterosklerozu ile anlamlı derecede ilişkili bulundu. Bu sonuçlara bakıldığında geniş arter aterosklerozunun etiyolojisinde eNOS T786C polimorfizminin rol aldığı kanısına varıldı.Article Van İli Genelinde Birinci Basamakta Görev Yapan Aile Hekimlerinin Baş Ağrısı Konusundaki Bilgi Düzeylerinin Değerlendirilmes(2018) Çilingir, Vedat; Çağaç, Aydın; Yılgör, Abdullah; Milanlıoğlu, Aysel; Karakaya, ErginAmaç: Birinci basamak sağlık hizmetlerinde baş ağrısışikâyeti ile sıklıkla karşılaşılmaktadır. Primer baş ağrılarısağlık bakım hizmetlerinin sık kullanılmasına vehastalarda yüksek oranda işgücü kaybına nedenolmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Van ili birinci basamaksağlık hizmetlerinde görev yapan aile hekimlerinin başağrıları hakkında bilgi düzeylerinin değerlendirilmesidir.Gereç ve Yöntem: Çalışmaya dahil edilen 120 aile hekimiprimer baş ağrısı sendromlarınd an sık görülen başağrılarının tanısal özellikleri ve tedavileri hakkında bilgidüzeyleri, tutum ve davranışlarını içeren sorulardanoluşan çalışma anketini doldurmuştur. Çalışma anketiyayınlanan tedavi rehberlerine ve International HeadacheSociety (IHS) tanı kriterlerine uygun bir şekildehazırlanmıştır.Bulgular: 120 hekimin sadece %4.2’sinin aile hekimliğiihtisası vardı, diğerleri genel pratisyen hekimdi.Hekimlerin %29.2’si baş ağrısı tanı ve tedavisinde bilgi vetecrübelerini yeterli bulmaktaydı. Katılımcıların %73.3’übaş ağrısıyla ilgili mezuniyet öncesinde aldıkları eğitiminyetersiz olduğunu düşünmekteydi. Hekimlerin sadece%55’i primer baş ağrıları tanısında anamnezin en önemlitanısal araç olduğunu düşünmekteydi. Hekimler migrentanı ve tedavisi hakkındaki soruların %6.7-47.5’ine,gerilim tipi baş ağrısı sorularının %11.7-40.8’ine, kümetipi baş ağrısı hakkındaki soruların ise %16.7-37.5’inedoğru yanıt vermişti. Hekimlerin %70’i baş ağrısıylailişkili düzenli eğitim programlarının olması gerek tiğinidüşünüyordu. Hekimlerin baş ağrıları hakkında en fazlaihtiyaç duydukları kaynaklar online kaynaklardı (%67,5).Sonuç: Bu çalışma Van ili birinci basamak sağlıkhizmetlerinde baş ağrılarına yaklaşımla ilgili önemlibilgiler sağlamış ve bu konuda sü rekli eğitimingerekliliğine ışık tutmuştur.