Browsing by Author "Çim, Numan"
Now showing 1 - 13 of 13
- Results Per Page
- Sort Options
Article Analysis of Uterine Rupture Cases at a Tertiary Referral Center: a Retrospective Study(2016) Karaman, Erbil; Çim, Numan; Çetin, Orkun; Güler, Hnım Şahin; Alkis, İsmet; Kolusarı, Ali; Yildizhan, RecepAmaç: Komplet veya inkomplet uterin rüptür gelişen vakaların risk faktörlerini, perioperatif maternal-fetal sonuçlarını ve yönetim şekillerini retrospektif olarak belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 2012 ile 2016 yalları arasında kliniğimizde uterin rüptür tanısı alan 28 hasta retrospektif olarak incelendi. Analiz için demografik bilgileri, risk faktörlerinin detayları, rüptürün tipi, yönetim şekli ve perioperatif maternal-fetal sonuçları ele alındı. Verilerin analizi için SPSS (ver: 20) istatistik programı kullanıldı. Bulgular: Çalışma döneminde %0.86 oranında 28 uterin rüptür vakası olduğu görüldü. Vakaların yirmisi (%71) inkomplet rüptür iken sekizi (%29) komplet rüptür idi. Vakalardan sadece 8'i kliniğimizde gelişen rüptür vakaları iken geri kalan 20 vaka kliniğimize dışarıdan refere edilen hastalardan oluşmaktaydı. Önceki uterus cerrahisi 22 hastada (%78.5) en sık görülen sebep idi. Bu hastalardan 18'inde 2 yada daha fazla geçirilmiş sezeryan öyküsü vardı. Grandmultiparite ikinci en sık görülen sebep idi(8 hasta). Uterin rüptür bölgesinin primer onarımı en sık yapılan cerrahi girişim idi (28 hastanın 25'inde, %89.2). Ana perioperatif komplikasyon 4 hastada (%14.2) görülen mesane yaralanması idi. Maternal mortalite görülmedi. Komplet rüptür grubunda kan transfüzyon ihtiyacı, ortalama hastanede kalış süresi, önceki sezeryanla doğum fetal ölüm ve mesane yaralanması inkomplet rüptür grubuna göre daha fazla görülmekteydi (p<0.05). Sonuç: Bu çalışma obstetrisyenlerin geçirilmiş uterin cerrahi yada grand multiparite gibi risk faktörleri olan hastalarda uterin rüptür gelişebileceği konusunda dikkatli olmaları gerektiğinin doğrulamaktadır. Uterin rüptür yönetiminde hızlı tanı, erken transport, yeterli kan ürünü transfüzyonu ve tecrübeli cerrahi ekibin varlığı çok önemlidirArticle Anne Hayatını Tehdit Eden Obstetrik Acillerden Puerperal Vulvar Hematom: Olgu Sunumu(2010) Yıldız, Muhammet; Kurdoğlu, Zehra; Kurdoğlu, Mertihan; Çim, NumanPuerperal vulvar hematomlar ciddi morbiditeye, nadiren de mortaliteye neden olan yaşamı tehdit edebilen obstetrik acillerdendir. 30 yaşında, gravida 7, parite 7 olan hasta, evde vajinal yolla doğum sonrası postpartum kanama ve vulvar hematom şikayeti ile acil servisten kliniğimize yatırıldı. Perine muayenesinde, sol vulvada 8x4 cm’lik fluktuasyon veren hematom mevcuttu. Hemoglobini 8,6 gr/dL, hematokrit 28 % di. Ultrasonografide batın içinde orta derecede sıvı saptanması nedeniyle hasta, uterin rüptür ön tanısıyla operasyona alındı. Ancak hastada uterin rüptür ve retroperitoneal hematoma rastlanmadı. Vulvadaki dev hematom boşaltıldıktan sonra kanama kontrolü sağlandı ve hemovak dren konularak operasyona son verildi. Postoperatif takibinde; intravenöz antibiyotik, kan transfüzyonu, antiinflamatuar tedavi ve perineye buz paketi uygulanan hasta postoperatif 6. günde şifa ile taburcu edildi. Evde vajinal doğum sonrasında puerperal vulvar hematom gelişen hastayı ve kliniğimizdeki takibini literatür eşliğinde sunmayı amaçladık.Specialist Thesis Assessing the Role of Serum Levels of Vitamin D, Soluble Endoglin (Seng), Soluble Fms-Like Tyrosine 1 (Sflt-1), Vascular Endothelial Growth Factor (Vegf) Which Are Factors Related With Angiogenesis in Pathophysiology of Preeclampsia(2011) Çim, Numan; Kurdoğlu, MertihanAmaç: Anjiogenezde rolü olan proanjiojenik faktörlerden serum vitamin D ve vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) ile antianjiojenik faktörlerden soluble endoglin (sEng) ve soluble fms-like tyrosine kinase 1 (sFlt-1)'ün geç başlangıçlı preeklampsi tanısı ve şiddetinin değerlendirilmesindeki rollerini araştırmak.Yöntem: Aralık 2007 ile Temmuz 2009 tarihleri arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği'nde son adet tarihine göre veya ultrasonografik fetal biyometrik ölçümlerine göre 32 hafta ve üzeri gebeliği tespit edilen ve preeklampsi tanısı konulan 40 olgu (geç başlangıçlı preeklamptik gebe grubu) ile benzer yaş ve gebelik haftasında sağlıklı 40 gebe (kontrol grubu) çalışmaya dahil edilmiştir. Her iki gruptaki olguların, sistolik ve diastolik kan basınçları ile spot ve 24 saatlik idrarda protein, hemogram, serum üre, kreatinin, karaciğer fonksiyon testleri (AST, ALT), LDH, vitamin D3, 25(OH) vitamin D3, 1,25(OH)2 vitamin D3, soluble endoglin (sEng), soluble fms-like tyrosine kinase 1 (sFlt-1) ve vasküler endotelyal growth factor (VEGF) değerleri ve doğan bebeklerin 1. ve 5. dakika APGAR skorları ile doğum ağırlıkları ölçülerek birbirleriyle karşılaştırılmıştır. Ayrıca bakılan parametreler arasında bir ilişki olup olmadığı da değerlendirilmiştir.Bulgular: Geç başlangıçlı preeklamptik gebe grubu ve kontrol grubunda ortalama gebelik haftaları sırasıyla 35.18 ± 2.97 ve 35.28 ± 3.02 olarak bulunmuştur. Her iki grup arasında yaş, gravida, parite, gebelik haftası, vitamin D3, 25(OH) vitamin D3, 1,25(OH)2 vitamin D3, VEGF değerleri ve bebek doğum ağırlıkları bakımından istatistiki olarak anlamlı bir fark tespit edilmemiştir (p>0.05). Kontrol grubu ile kıyaslandığında geç başlangıçlı preeklamptik gebe grubunda sistolik ve diastolik kan basınçları ile spot ve 24 saatlik idrarda protein miktarı, beyaz kan küresi, hemoglobin, serum üre, kreatinin, AST, ALT, LDH, sEng ve sFlt-1 düzeyleri istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha yüksek; trombosit ile 1. ve 5. dakika APGAR skorları ise daha düşük bulunmuştur (p<0.05). Ancak, serum sEng, sFlt-1, VEGF, vitamin D3, 25(OH) vitamin D3 ve 1.25(OH)2 vitamin D3 düzeyleri arasında anlamlı bir korelasyon tespit edilmemiştir. Geç başlangıçlı preeklamptik gebeler, hastalık şiddetine göre hafif ve şiddetli olarak iki alt gruba ayrıldığında; sEng, şiddetli preeklamptiklerde hafif preeklamptiklere göre daha yüksek tespit edilmiş (p<0.05) ancak sFlt-1, VEGF, vitamin D3, 25(OH) vitamin D3, 1,25(OH)2 vitamin D3 bakımından aralarında istatistiki olarak anlamlı bir fark tespit edilmemiştir (p>0.05).Sonuç: Geç başlangıçlı preeklampsi tanısında antianjiojenik faktörlerden hem sEng, hem de sFlt-1'in değeri yüksek iken; tanı alan olgulardaki hastalık şiddetinin değerlendirilmesinde sadece sEng faydalı olabilir.Anahtar Kelimeler: Preeclampsia, soluble endoglin, soluble fms-like tyrosine kinase 1, vasküler endotelyal büyüme faktörü, anjiogenez, vitamin D.Article Ektopik Gebelik Tedavi Yaklaşımında Laboratuvar Mı? Fertilite mi(2017) Elçi, Gülhan Güneş; Elçi, Erkan; Yildizhan, Recep; Çim, NumanAmaç: Bu çalışmanın amacı kliniğimizde son üç yılda ektopik gebelik tanısı ile tedavi edilen olguların tanı ve tedavi yaklaşımlarının irdelenerek tedavi başarı oranlarımızın belirlenmesidir.Yöntem ve Gereçler: Haziran 2013- Kasım 2016tarihleri arasında ektopik gebelik nedeniyle tedavi edilen140 olgunun bilgilerine ulaşılabilen 111 olgu yaş, gravida,yaşayan çocuk sayısı, önceki gebeliği, kontrasepsiyonyöntemi, pelvik cerrahi öyküsü, hemodinamik stabilite,başlangıç ?-hCG düzeyi, ultrasonografide batında serbestsıvı bulunup-bulunmadığı, adneksial alanda bulgu varlığı,bekle-gör yöntemi, methotrexate (MTX) ve cerrahi tedaviedilen olgu sayısı retrospektif olarak değerlendirildi.Bulgular: Olguların yaş ortalaması 29±5,6, obstetriköykülerinde; önceki gebelikleri abortus %12,6 (n=14),sezaryen ile doğum %12,6 (n=14), vajinal yol ile doğum%39,6 (n=44) idi. Daha önceki gebeliğinde ektopikcerrahisi geçirme oranı %3,6 (n=4) ve olguların%17,1'inde (n=19) geçirilmiş pelvik cerrahi öyküsü vardı.İlk başvuruda olguların %21,6'sında (n=24) hipovolemikbulgular mevcuttu, %78,4 olgunun (n=87) hemodinamisistabil ve ektopik gebelik rüptür bulguları yoktu. Buolguların ilk yaklaşımlarında ise, %23,4'ü (26) sadeceizlenirken (bekle-gör), %55'ine (n=61) medikal tedavi,%21,6'sına (n=24) cerrahi tedavi uygulandı. Bekle-göryaklaşımında bulunulan olgularda başarı oranı %77, tekdoz MTX tedavisinin başarı oranı %64 bulundu.Methotrexate tedavisi alan 2 olguda 2.doz MTX ile başarıelde edilemeyince cerrahi tedavi uygulandı. Cerrahi tedaviuygulanan 52 olgudan %75'ine (n=39) salpenjektomi,%19,2'sine (n=10) salpingostomi, %2'sine (n=1)salpingotomi ve %3,8'ine (n=2) overyal wedge rezeksiyonyapıldı.Sonuç: Rüptür bulguları olmayan, genel durumu stabilhastalarda methotrexate ve bekle-gör tedavisi ilk seçenekolarak önerilebilir. Cerrahi tedavi genellikle genel durumve fertilite durumu düşünülerek tercih edilmeli vetedavide organ koruyucu cerrahi ön planda tutulmalıdır.Article Epilepsinin Gebelik Sonuçları Üzerine Etkisi(2018) Çim, Numan; Alkis, İsmet; Yildizhan, Recep; Aksin, Şerif; Tolunay, Harun Egemen; Boza, Barış; Karaman, ErbilAmaç: Epilepsili olguların yaklaşık %25’i reprodüktifçağdadır. Günümüzdeki anti-epileptik ilaçlarla nöbetlerkontrol altına alınmakta ve bu olgularda artmış orandagebelik tercihi olmaktadır. Bu çalışmada epilepsili gebeolguların gebelik sonuçlarının incelenmesi amaçlandı.Gereç ve Yöntem: Bu çalışma epilepsi tanısı olangebelerin dosya kayıtları üzerinden retrospektif olarakyapıldı. Ocak 2009- Nisan 2014 tarihleri arasında toplam43 epilepsi tanısı olan gebe kaydına ulaşıldı. Aynı tariharalığında başvuran, sistemik hastalığı ve ilaç kullanımıolmayan, tekiz canlı gebeliği olan, benzer yaş ve gebelikhaftadaki dosya kaydı tam olan 87 olgu ise kontrolgrubunu oluşturdu. Her iki grup demografik özellikler,gebelik haftası, doğum şekli, bebek 1. ve 5. dk Apgarskoru, doğum kilosu, epilepsi tanı süresi, nöbet sıklığı,kullandığı anti-epileptik ilaç, maternal komplikasyon,gebelik komplikasyonu yönünden istatistiksel olarakkarşılaştırıldı.Bulgular: Demografik yönden ve perinatal sonuçlaryönünden gruplar arasında fark yoktu (p>0,05), fakatabortus sayısı epilepsi tanılı gebe grubunda sağlıklı gebegrubuna göre anlamlı olarak daha yüksekti (p:0,035).Gruplar gebelik komplikasyonları bakımındankarşılaştırıldığında, epileptik grupta oligohidroamnioz,preterm eylem, preeklampsi ve eklampsi oranları kontrolgrubuna göre daha yüksekti (p:0,001). Her iki gruptasezaryen ile doğum oranı yüksekti (% 68,4 ve %62,4).Epilepsili gebe olgularda en sık geçirilen nöbet türüjeneralize tonik-klonik nöbetti (%81,6). Epileptik nöbetsayısı arttıkça 5. dk Apgar skoru düşmekteydi. Olguların%26,3’ü ilaç kullanmazken, % 55,3’ü monoterapi,%18,4’ü ise politerapi almaktaydı.Sonuç: Epilepsili gebelerde gebelikle ilişkilikomplikasyonlar ve kötü perinatal sonuçlar dahayüksektir. Gebelikteki nöbet sayısı arttıkça, gebeliksonuçları olumsuz olarak etkilenmektedir. Bu olgularagebelik öncesi iyi bir danışmanlık verilmeli ve nöbetsizdönemde gebelik önerilmelidir.Article Gebelikte Miyastenia Gravis: Olgu Sunumu(2015) Çim, Numan; Çetin, Orkun; Kurdoğlu, Zehra; Yildizhan, Recep; Güneş, GülhanMiyastenia Gravis (MG)'in reprodüktif yaştaki kadınlarda insidansı 1/10.000- 1/50.000'dir. MG nöromüsküler kavşakta postsinaptik Asetil Kolin reseptörlerine karşı antikor gelişimi ile karekterizedir. Çalışmamızda; MG tanısı ile takip edilen 28 yaşındaki gebe olgunun obstetrik yönetimini literatür bilgisi ışığında tartıştık. MG'nin gebelikteki seyri değişken olabilir. MG olguları nörolog ve obstetrisyen işbirliği ile takip edilmelidir. Doğum şekline obstetrik endikasyona göre karar verilmelidirArticle İkinci Trimesterda Tespit Edilen Uterus Rüptürleri: Olgu Serisi(2017) Özer, Alev; Aker, Seda Sahin; Atasever, Melahat; Çim, NumanModern obstetrik gelişmelere rağmen, uterus rüptürü anne ve fetüs için morbidite ve mortaliliteye neden olan önemli bir obstetrik komplikasyondur. Gelişmiş ülkelerde uterus rüptürünün başlıca nedenleri arasında geçirilmiş sezaryen öyküsü iken, gelişmekte olan ülkelerde ise, zorlu doğumlar gelmektedir. Uterus rüptürünün semptom ve bulguları non-spesifiktir. Abdominal ağrı, vajinal kanama ve kardiyotokografide fetal kalp hızı anormallikleri uterus rüptürünü düşündüren belirtilerdir. İkinci trimesterde tespit edilen, şüphelenilmediğinde erken tanının gecikebileceği, uterus rüptürü olgularını literatür eşliğinde sunmayı amaçladık. Uterus rüptürü için risk grubunda olan olgularda klinik bulgular ile birlikte, uterusun ultrasonografik olarak değerlendirilmesi tanıyı kolaylaştıracaktır. Tedaviye karar verirken; annenin ve fetüsün durumu, kanama miktarı ve gelecekteki fertilizasyon durumu da göz önünde bulundurulmalıdır.Article İnfertil Kadınlarda Klomifen Sitrat ve Rfsh ile Ovülasyon İndüksiyonu Sonrası İntrauterin İnseminasyon Sonuçlarının Karşılaştırılması(2016) Yıldız, Muhammet; Çim, Numan; Yildizhan, Recep; Elçi, ErkanAmaç: İntrauterin inseminasyon (IUI) yapılan hastalarda ovülasyon indüksiyonu amacıyla kullanılan rFSH ile klomifen sitrat'ın gebelik oranlarına etkisinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: IUI yapılan 102 siklus retrospektif olarak değerlendirildi. Ovülasyon indüksiyonu amacıyla komifen sitrat ve rFSH kullanılan iki gruptaki kadınların demografik özellikleri, tanıları ve tedavi sonuçları karşılaştırıldı. Bulgular: Her iki grupta benzer gebelik oranları tespit edildi. Klomifen sitrat grubunda periovulatuar endometrium 7 mm'den daha inceydi. İki grupta da, periovulatuar endometrium kalınlığı ile gebelik oranları ilişkisi benzerdi. Sonuç: Klomifen sitrat veya rFSH kullanımıyla birlikte IUI uygulanan kadınlarda gebelik oranları benzerdir. Preovülatuar endometrium kalınlığının 7 mm'den ince olan kadınlarda gebelik oranları değişmemektedirArticle Kliniğimizdeki Ektopik Gebelik Olgularının Beş Yıllık Analizi(2010) Kurdoğlu, Mertihan; Adali, Ertan; Yildizhan, Recep; Kolusarı, Ali; Şahin, Hanım Güler; Çim, Numan; Kamacı, MansurAmaç: Bu çalışmanın amacı, son beş yılda kliniğimizde tedavi edilen ektopik gebelik vakalarını değerlendirmektir. Gereç ve Yöntemler: 2004–2009 yılları arasında 91 ektopik gebelik olgusu, dermografik özellikleri, risk faktörleri, klinik bulguları ve tedavi yaklaşımları açısından geriye dönük olarak değerlendirildi. İstatistiksel analiz için SPSS kullanıldı. Bulgular: Hastalarımızın yaş ortalaması 28,38± 6,47 olup, ektopik gebeliğin en sık görüldüğü yaş aralığı 26-35’dir. Hastaların gravida ve parite ortalamaları sırasıyla 3,86± 2,55 ve 2,34± 2,16’ dır. Hastaların kliniğimize başvuru sırasındaki ortalama serum β-hCG düzeyi 3085,41± 6346,84 mIU/L idi. Risk faktörleri sıklık sırasına göre abdomino-pelvik cerrahi öyküsü (% 16), rahim içi araç öyküsü (% 12), geçirilmiş ektopik gebelik öyküsü (% 7), pelvik inflamatuar hastalık öyküsü (% 2) idi. Hastaların kliniğimize en sık başvuru şikâyeti karın ağrısı (% 40) olup bunu takiben sırası ile vajinal kanama ile birlikte ağrı (% 38) ve sadece vajinal kanama (% 15) idi. Olguların % 66’ sına cerrahi, % 20’ sine metotreksat, % 10’ una bekleme tedavisi yapılmıştır. Sonuç: Ektopik gebelikler, hastanın ilerideki hayatta fertilite yeteneğini bozması hatta maternal mortaliteye yol açabilmesi nedeniyle önemli bir sağlık sorunudur. Özellikle abdomino- pelvik cerrahi öyküsü olan kadınlar risk altındadır. Erken tanı, konservatif tedavi yaklaşımlarına olanak tanır.Article Molar Gebelik Olgularında Tiroid Fonksiyonlarının Değerlendirilmesi(2017) Elasan, Sadi; Karaman, Erbil; Çim, Numan; Şahin, Hanım Güler; Alkis, İsmet; Kolusarı, Ali; Yıldızhan, Recep YıldızhanAmaç: Çalışmanın amacı, kliniğimizde komplet ve parsiyel molar gebelik tanısı konulan olguların klinik verilerini ve tiroid fonksiyonlarını karşılaştırarak, literatür bilgileri ışığında tartışılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Bir Üniversite Hastanesinin Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği' nde Ocak 2006- Ocak 2016 tarihleri arasında, tedavi ve takibi yapılan toplam 242 komplet ve parsiyel molar gebelik olgularının klinik verileri ve tiroid fonksiyon testleri retrospektif olarak incelendi. Hastalar 127 komplet molar gebelik olgusu ve 115 parsiyel molar gebelik olgusu olmak üzere iki gruba ayrıldı. Bulgular: Komplet mol tanısı konulan hastaların yaş ortalaması 33.87±12.14 iken, parsiyel mol tanısı konulan hastaların yaş ortalaması 31.73±10.12 idi. İki grup arasında yaş açısından istatiksel anlamlı fark bulunmadı (p: 0.139). Komplet mol tanısı konulan hastaların TSH değeri ortalamaları 0.5±0.9 mIU/ml iken, parsiyel mol olgularının TSH değeri ortalamaları 1.0±1.2 mIU/ml olarak bulundu. Parsiyel mol olgularının TSH değerleri, komplet mol olgularına göre daha yüksek bulundu (p: 0.001). Sonuç: Çalışmamızın sonuçları değerlendirildiğinde; molar gebelik olgularında klinik takip ve tedavi göz önüne alındığında, tiroid fonksiyon testlerinin anlamlı ölçüde etkilenmediği gözlenmektedir. Bu sonuç, hipertiroidinin ölümcül seyreden komplikasyonları olması sebebiyle, molar gebelik olgularında tiroid fonksiyonlarının değerlendirilmesine gerek olmadığı şeklinde yorumlanmamalıdır.Article Plasenta Previa Perkreta Olgusunda Fertilite Koruyucu Cerrahi(2015) Kolusarı, Ali; Alkis, İsmet; Çim, Numan; Orak, Suat; Gül, Abdülaziz; Çetin, OrkunFertilite koruyucu cerrahi yaklaşımı uygulanan plasenta previa perkreta olgusunu literatür eşliğinde sunmayı amaçladık. Olgu: 29 yaşında, plasenta previa perkreta olgusu, 35. gebelik haftasında sezaryen ile doğurtuldu. Sezaryen sonrasında, plasenta ayrılmadan bilateral hipogastrik arter ligasyonu yapıldı. Uterus ön duvarından segmental rezeksiyon sonrasında, uterus yerinde bırakılarak fertilite koruyucu cerrahi yapıldı. Sonuç: Özellikle fertilite koruyucu cerrahi yapılacak plasenta perkreta olgularının dikkatli seçilmesi ve deneyimli bir operasyon ekibi tarafından, tersiyer bir merkezde planlanması uygun tedavi yaklaşımı olacaktırArticle Prenatally Diagnosed Primary Frontoethmoidal Encephalocele: a Case Report(2016) Yalınkaya, Ahmet; Çim, Numan; Kavak, Ebru Çelik; Artaş, Hakan; Kavak, Salih BurçinBu yazıda, 24. gebelik haftasında tanı konulan bir primer fronto-etmoidal ensefalosel olgusu sunmayı amaçladık. Ensefalosel en sık izlenen üç nöral tüp defektinden biridir, diğerleri anensefali ve spina bifidadır. Bu olguda yapılan ultrasonografide yüz orta hatta glabella bölgesinde kitle tesbit edildi, eşlik eden anomaliye rastlanmadı. Doğum sonrası yapılan muayene ve radyolojik değerlendirmede olguya, fronto-etmoidal ensefalosel tanısı konuldu. Bu olgular antenatal dönemde ultrason ile tanı konulabilen nadir lezyonlardır. Aksi isbat edilinceye kadar nazal bölgede izlenen her kitle ensefalosel olarak kabul edilmelidirArticle Serklajın Servikal Değişikliklerde Gebelik Sonuçlarına Etkisi(2017) Karaman, Erbil; Çim, Numan; Tolunay, Harun Egemen; Alkis, İsmet; Yildizhan, Recep; Kolusarı, Ali; Şahin, Hanım GülerGiriş: Yüksek neonatal morbidite ve mortalite ile sonuçlanan preterm doğumları engellemek için yapılan servikal serklajın sonuçlarını göstermeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: ACOG (The American College of Obstetrics and Gynecology) kriterlerine uygun McDonald yöntemi ile serklaj yapılan 56 olgunun retrospektif olarak sonuçları incelendi. Birinci grup ikinci trimestrde servikal kısalma olup dilatasyonun olmadığı 32 olgu, ikinci grup ise servikal kısalma ile birlikte 3 cm'den daha az servikal dilatasyonu olan 24 olgudan oluştu. Bulgular: Olguların servikal serklaj sonuçları karşılaştırıldığında birinci grup olguların ikinci gruba oranla daha geç haftada doğum yaptıkları (p:0,002), serklaj uygulanan hafta ile doğum arasında geçen sürenin daha uzun olduğu (p:0,001) ve bebeklerin doğum kilosunun daha fazla olduğu (p:0,002) saptandı. Sonuç: Servikal yetmezlik tanısı alan olgularda tekrarlayan gebelik kaybı ve preterm doğumu azaltmak için servikal serklaj uygulaması iyi bir seçenektir.