Browsing by Author "Şekeroğlu, Mehmet Ramazan"
Now showing 1 - 14 of 14
- Results Per Page
- Sort Options
Article Ailesel Akdeniz Ateşininin Atak ve Remisyon Dönemlerinde Sitokin Düzeyleri(2015) Dülger, Haluk; Çokluk, Erdem; Köçeroğlu, Ruşen; Şekeroğlu, Mehmet Ramazan; Balahoroğlu, RagıpAmaç: Ailesel Akdeniz Ateşi (AAA) otozomal resesif bir hastalık olup, periyodik karın ağrısı, ateş ve eklem ağrısına yol açan seröz membranların tekrarlayan inflamatuar ataklarıyla karakterizedir. MEFV genindeki mutasyonların hastalıktan sorumlu olduğu gösterilmişse de hastalığın fizyopatolojisi bilinenden daha karmaşık görünmektedir. Hastalığın patogenezinde çeşitli sitokinlerin de rol oynadığı düşünülmektedir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada Van yöresinde AAA tanısı alan çocuklarda hastalığın aktif ve pasif dönemlerinde sitokin düzeylerinin kontrollerle karşılaştırılarak hastalığın gelişiminde sitokinlerin rolünün değerlendirilmesi amaçlandı. Bu amaçla 5-15 yaşlarında 157 hasta çalışmaya alındı. Hastalar klinik bulgularına göre aktif (n=81) ve pasif (n=76) grup olarak ikiye ayrıldı. Ayrıca kontrol grubu olarak 30 çocuk çalışmaya alındı. Hasta ve kontrol gruplarında IL-1?, IL-6, IL-8, IL-10, TNF-? ve CRP düzeyleri ölçüldü. Bulgular: IL-1? seviyeleri aktif grupta kontrol grubundan yüksek bulunurken, IL-8, TNF-? ve CRP seviyeleri hem aktif hem de pasif grupta kontrollerden daha yüksekti (p<0,05). IL-6 seviyeleri ise hem aktif hem de pasif grupta kontrol grubundan yüksekken aynı zamanda aktif grubun seviyesi pasif gruptan da anlamlı olarak daha yüksekti (p<0,001). Sonuç: Bu çalışmanın sonucunda, başta IL-6 olmak üzere IL-8, TNF-? ve CRP düzeylerinin akut atak tanısı ve tedaviye yanıtın izlenmesinde kullanılabileceğini düşündürmektedir. Yine pasif dönemde artmış sitokin düzeyleri bu hastalarda subklinik inflamasyonun devam ettiği görüşünü desteklemektedirArticle Bazı Fosfodiesteraz 5 İnhibitörlerinin Ovariektomize Sıçanların Karaciğer Dokusunda Oksidatif Stres, Vegf, Bmp 2 ve 9 Üzerine Etkileri(2023) Alp, Hamit Hakan; Huyut, Zübeyir; Cihan, Murat; Şekeroğlu, Mehmet Ramazan; Alyar, Gülşah; Yildirim, Serkan; Akbay, Halil İbrahimAmaç: Osteoporoz önemli bir sağlık sorunudur ve henüz etkili bir tedavisi yoktur. Fosfodiesteraz 5 inhibitörleri osteoporoz tedavisi için umut verici ajanlardır. Bu çalışmada, fosfodiesteraz 5 inhibitörlerinin (vardenafil, tadalafil ve udenafil) ovariektomi ile osteoporoz oluşturulan sıçanların karaciğer dokusunda kemik morfojenik protein-2 ve 9 (BMP-2 ve 9), vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) ve oksidatif stres belirteçleri (malondialdehit ve CoQ10) üzerindeki etkilerini belirlemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: 50 Albino wistar dişi sıçan her grupta 10 sıçan olacak şekilde rastgele 5 gruba ayrıldı. Gruplar sırasıyla sham-operated, ovariectomise (OVEX), OVEX + Tadalafil, OVEX + udenafil ve OVEX + vardenafil idi. VEGF, BMP-2 ve 9 seviyeleri ELISA kitleri ile ölçülmüştür. MDA ve CoQ10 seviyelerini tespit etmek için yüksek basınçlı sıvı kromatografi yöntemi kullanılmıştır. Bulgular: PDE-5 inhibitörleri uygulanan gruplarda VEGF, BMP-2 ve 9 seviyeleri sham ve OVEX gruplarına göre anlamlı derecede yüksekti. OVEX+vardenafil ve OVEX+udenafil grupları arasında VEGF, BMP-2 ve 9 düzeyleri açısından anlamlı bir fark bulunmamıştır. PDE5 inhibitörü uygulanan gruplarda MDA ve CoQ10 düzeyleri OVEX grubuna göre anlamlı derecede düşüktü. Histolojik ve immünohistokimyasal sonuçlar incelendiğinde, PDE-5 inhibitörü gruplarında anjiyogenezin anlamlı derecede yüksek olduğu görüldü. Sonuç: Sonuç olarak, bu inhibitörlerin karaciğer dokusunda VEGF, BMP-2 ve 9 ekspresyonunu indükleyerek kemik mineralizasyonu ve yeniden şekillenmesi üzerinde olumlu etkileri olabileceğini söyleyebiliriz.Specialist Thesis Determining Oxidant and Antioxidant Status in Patient With Genital Warts(2014) Çokluk, Erdem; Şekeroğlu, Mehmet RamazanGenital siğiller genellikle perianal ve perigenital bölgede görülürler. Asemptomatik siğiller, aylar ya da yıllar sonra doğal immüniteye hasar vererek aktif hale dönüşebilmektedir. Bu süreçte oluşan enflamasyon vücutta oksidan ve antioksidan sistemler arasındaki dengenin bozulmasına ve oksidatif stresin oluşmasına yol açabilmektedir. Bu çalışmada genital siğilli hastalarda sistemik oksidatif ve antioksidan değişimi tespit etmeyi amaçladık. Bu amaçla çalışmaya genital siğil tanısı alan, son 3 ay içerisinde antioksidan kullanımı olmayan, aktif enfeksiyon tespit edilmeyen ve daha önce genital siğil tedavisi uygulanmamış, 32 hasta ve 35 sağlıklı toplam 67 gönüllü birey alındı. Hasta ve kontrol grubunda PON-1, MDA, LDL-k, HDL, sdLDL-k, GSH-Px, CAT, trigliserit ve total kolesterol seviyeleri ölçüldü. Hasta grubunda MDA, CAT ve GSH-Px seviyeleri, istatistiksel olarak yüksek bulundu (p < 0,05). Trigliserit değerleri ise, hasta grubunda istatistiksel olarak düşüktü (p < 0,01). sdLDL-k değerleri, kontrol grubunda düşük seviyede tespit edilmesine rağmen, fark istatistiksel olarak anlamlı düzeyde değildi (p > 0,05). Total-kolesterol, HDL-k, LDL-k ve PON -1 değerlerinde her iki grup arasında anlamlı fark yoktu (p > 0,05). Çalışmamızın sonuçları, genital siğilli hastalarda oksidatif stresin arttığı ve buna karşı antioksidan savunma mekanizmalarında ise kompansatuvar bir yanıt oluştuğunu düşündürmektedir. Anahtar Sözcükler: Genital Siğil, Oksidatif Stres, Enzimatik Antioksidan, Paraoksonaz - 1, Küçük Partiküllü Düşük Yoğunluklu Lipoprotein IXArticle İkili ve Üçlü Prenatal Tarama Testi Medyan Değerleri: Van Ölçekli Retrospektif Bir Çalışma(2018) Alp, Hamit Hakan; Şekeroğlu, Mehmet Ramazan; Çokluk, Erdem; Huyut, ZübeyirAmaç: Bu çalışmadaki amacımız, ikili ve üçlü prenatal tarama testlerinde kullanılan biyokimyasalanalitlerin, bölgemize ait yeni medyan değerlerini belirlemek ve bu değerleri tarama testlerindekullanılan paket programdaki medyan değerleri ile karşılaştırmaktır.Gereç ve Yöntem: Bu çalışma, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaşı Tıp Merkezi Biyokimyalaboratuvarında Ekim 2013 – Ekim 2015 tarihleri arasında ikili ve üçlü prenatal tarama testleri yapılangebelerin geriye dönük beta-human koryonik gonadotropin (β-hCG), gebelik ilişkili plazma protein-A(PAPP-A), alfa fetoprotein (AFP) ve ankonjuge östriol-3 (uE3) sonuçları temin edilerek yürütüldü.Bulgular: İkili tarama testinde yer alan β-hCG ve PAPP-A’nın 11-14. haftalar arasındaki verilerinden yenimedyan değerleri hesaplandı ve Prisca paket programında yer alan medyan değerleri ile karşılaştırıldı.β-hCG’nin yeni medyan değerlerinin, programdaki medyan değerlerinden anlamlı olarak düşük olduğutespit edilirken (p<0.05) PAPP-A için herhangi bir fark tespit edilmedi (p>0.05). Aynı işlemler üçlütarama testinde yer alan analitler için de yapıldı ve AFP, β-hCG ve uE3 için yeni hesaplanan medyanverilerinin, programda yer alan medyan verilerinden anlamlı olarak farklı olduğu görüldü (p<0.05).Sonuç: Kromozomal anomaliler ve nöral tüp defekti gibi hastalıkların tanısında kullanılan ve elde edilensonuçlara göre girişimsel işlemlerin yapılmasına sebep olan durumlarda yanılgıya düşmemek içintarama testlerinin doğruluğunun ve performansının artırılması gerekmektedir. Bu amaçla yaptığımızçalışmanın sonuçları ‘‘her bölgenin ve hatta her laboratuvarın kendi medyan değerlerini hesaplamalıdır’’kanısını desteklemektedir.Specialist Thesis Incidance of Familial Mediterranean Fever (FMF) Gene Mutations in Children in Van Region and Its Relationship With Proinflamatuar Cytokines(2011) Köçeroğlu, Ruşen; Şekeroğlu, Mehmet RamazanAilesel Akdeniz Ateşi (AAA) otozomal resesif bir hastalık olup, periyodik karın ağrısı, ateş ve eklem ağrısına yol açan seröz membranların tekrarlayan inflamatuar ataklarıyla karakterizedir. MEFV genindeki mutasyonların hastalıktan sorumlu olduğu gösterilmişse de hastalığın fizyopatolojisi bilinenden daha karmaşık görünmektedir. Hastalığın patogenezinde çeşitli sitokinlerin de rol oynadığı düşünülmektedir. Bu çalışmada AAA tanısı alan çocuklarda MEFV geninin 12 mutasyon açısından taranması ve hastalığın aktif ve pasif dönemlerinde sitokin düzeylerinin kontrollerle karşılaştırılarak hastalığın gelişiminde sitokinlerin rolünün değerlendirilmesi amaçlandı. Bu amaçla 5-15 yaşlarında 157 hasta çalışmaya alındı. Hastalar klinik bulgularına göre aktif (n=81) ve pasif (n=76) grup olarak ikiye ayrıldı. Ayrıca kontrol grubu olarak 30 çocuk çalışmaya alındı. Hastalarda revers hibridizasyon analizi ile MEFV gen mutasyonları incelendi. Ayrıca hasta ve kontrol gruplarında IL-1ß, IL-6, IL-8, IL-10, TNF-? ve CRP düzeyleri ölçüldü. Hastaların %42,7'sinde heterozigot, %11,5'inde birleşik heterozigot ve %12,7'sinde homozigot olmak üzere toplam %66,87'sinde mutasyon saptandı. E148Q heterozigot (%22,92), M694V homozigot (%10,82) ve M694V heterozigot (%8,28) mutasyonları en sık izlenen mutasyonlardı. En sık tespit edilen alleller ise M694V (%40,0), E148Q (%32,41) ve V726A (%11,72) idi. Ayrıca IL-1ß seviyeleri aktif grupta kontrol grubundan yüksek bulunurken, IL-8, TNF-? ve CRP seviyeleri hem aktif hem de pasif grupta kontrollerden daha yüksekti (p<0,05). IL-6 seviyeleri ise hem aktif hem de pasif grupta kontrol grubundan yüksekken aynı zamanda aktif grubun seviyesi pasif gruptan da anlamlı olarak daha yüksekti (p<0,001). Bu çalışmanın sonuçları AAA'lı hastalarda MEFV gen mutasyonundaki heterojeniteyi desteklemiş ve hastalarımızın geniş bir mutasyon yelpazesine sahip olduğunu göstermiştir. Ayrıca, başta IL-6 olmak üzere IL-8, TNF-? ve CRP düzeylerinin akut atak tanısı ve tedaviye yanıtın izlenmesinde kullanılabileceğini düşündürmektedir. Yine pasif dönemde artmış sitokin düzeyleri bu hastalarda subklinik inflamasyonun devam ettiği görüşünü desteklemektedir.Anahtar Sözcükler: Ailesel Akdeniz Ateşi, MEFV gen mutasyonları, sitokinler.Other The Incidence of Idiopathic Hypercalciuria in School Children in Van(1997) Topal, Selim; Odabaş, Dursun; Öner, Ahmet Faik; Şekeroğlu, Mehmet Ramazan; Aydın, Sabahattin; Tarakcioglu, Mehmet; Cesur, YaşarUrine calcium-creatinine ratios (UCa/UCr) in 930 elementary school children in Van were determined to find out the epidemiology and etiopathogenesis of hypercalciuria in children. At least two determinations of calcium-creatinine ratios above 0.21 were accepted as criteria for hypercalciuria. Those who fit the hypercalciuria criteria were further examined. The hypercalciuria incidence in our area came out to be 6.23%. Seventeen of the 58 hypercalciuric children could be examined thoroughly. Although of those children had a family history of urolithiasis, the x-ray and laboratory examinations revealed no urinary stone, urinary infection or metabolic disorders.Master Thesis Investigation of Relationship Between Serum Levels of Cotinine and Renal Function in Active and Passive Smokers(2009) Dönder, Ahmet; Dülger, Hasan Haluk; Şekeroğlu, Mehmet RamazanSigara dumanında bulunan çok sayıdaki zararlı kimyasal maddelerden birisi olan nikotin, aktif ve pasif sigara içimi ile vücuda alınabilir. Vücuda alınan nikotin, metaboliti olan ?kotinin?e dönüşür ve bu şekilde idrarla dışarı atılır. Değişik şekillerde vücuda alınan nikotinin böbrek fonksiyonları üzerine olumsuz etkileri bulunmaktadır. Bu çalışmada, bilinen herhangi bir hastalığı bulunmayan, aktif ve pasif olarak sigara dumanına maruz kalan kişilerde erken dönem böbrek hasarının oluşup oluşmadığının araştırılması amaçlandı. Çalışmaya dahil edilen bireyler üç gruba ayrıldı, birinci grup aktif sigara içenlerden (n=24), ikinci grup pasif olarak sigara dumanına maruz kalanlardan (n=20) ve üçüncü grup (kontrol grubu, n=20) ise sigara içmeyen ve sigara içenlerle bir arada bulunmayan sağlıklı kişilerden oluşturuldu. Bu gruplara dahil edilen bireylerden kan ve idrar numuneleri toplandı. Alınan kanlarda serum glukoz, üre, kreatinin, total protein, albumin, globulin ve kotinin düzeyleri ölçüldü. Alınan idrar numunelerinde ise mikroalbumin, ß-2 mikroglobulin ve kreatinin düzeyleri tespit edildi. Serum kotinin değerleri aktif içiciler ve pasif içiciler, kontrol grubuyla karşılaştırıldığında anlamlı olarak yüksek bulunmasına rağmen (p<0.01), pasif içicilerdeki artış istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0.05). İdrar mikroalbumin ve kreatinin seviyeleri aktif içici grupta anlamlı olarak yüksek olmasına rağmen (p<0.01), ß-2 mikroglobulin seviyelerindeki değişiklikler anlamlı değildi (p>0.05). Diğer yandan, serum glukoz, total protein, globulin ve albumin düzeylerinin ise, aktif içici grupta diğer iki gruba göre anlamlı olarak düşük olduğu gözlendi (p<0.01). İdrar mikroalbumin/kreatinin düzeyi, gerek aktif gerekse pasif sigara içici grupta kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksekti. Sonuç olarak, aktif sigara içicilerde serum kotinin düzeylerinde ve mikroalbuminüride artış, serum glukoz, total protein, globulin ve albumin seviyelerinde azalma tespit edildi. Pasif sigara içicilerinde ise, serum kotinin seviyelerinde artış gösterilememesine rağmen, mikroalbumin/kreatinin düzeylerinin yüksek olduğu saptandı. Böylece böbreğin pasif içicilerde dahi sigara içiminden etkilenerek glomerüler fonksiyonlarının bozulmasına yol açabileceği ve idrar mikroalbumin/kreatinin oranının artmasının ateroskleroz riskini artırabileceğine işaret ettiği kanaatine varıldı.Anahtar Sözcükler: Aktif sigara içici, pasif sigara içici, böbrek hasarı.Article Nonalkolik Yağlı Karaciğerde Ursodeoksikolik Asit ve Pentoksifilinin Biyokimyasal Parametreler Üzerine Etkilerinin Karşılaştırılması(2003) Dülger, Haluk; Uygan, İsmail; Türkdoğan, Kürşad; Şekeroğlu, Mehmet Ramazan; Tuncer, İlyasAmaç: Nonalkolik yağlı karaciğer (Nonalcoholic fatty liver=NAFL); alkolik hepatite benzeyen karaciğer biyopsi bulguları ve yüksek karaciğer enzim düzeyleri ile karakterize farklı bir klinik durumdur. NAFL'ın günümüzde kabul edilmiş kesin tedavisi yoktur. Çalışmanın amacı NAFL'ın tedavisinde ursodeoksikolik asit (UDCA) ve pentoksifılin (PTX)Mn etkinliğini araştırmaktır. Materyal ve metod: Çalışmaya NAFL'lı 20 hasta alındı. Hastalar 2 gruba ayrıldı. Birinci gruba PTX (1200 mg/gün, oral), ikinci gruba UDCA (10-15 mg/kg/gün, oral) 6 ay süreyle verildi. Tedavi öncesi ve sonrası serum aspartat aminotransferaz (AST), alanin aminotransferaz (ALT), gamma-glutamil transpeptidaz (GGT), alkalen fosfataz (AF), kolesterol ve trigliserit düzeyleri değerlen-dirildi. Bulgular: NAFL'da, 6 aylık PTX ve UDCA tedavisi ile orta-lama AST, ALT, GGT düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı azalma tespit edildi (p<0,05). Trigliserit düzeylerinde sadece PTX grubunda anlamlı azalma gözlenirken (p<0,05), her iki grupda AF ve kolesterol düzeylerinde değişiklik saptanmadı (p>0,05). Sonuç: NAFL'da UDCA ve PTX'nin etkinlikleri benzerdi. Özellikle PTX\" in yararı randomize, kontrollü ve uzun sü-reli çalışmalarla araştırılmalıdır.Other Paratiroid Bezlerinin Sayı ve Lokalizasyon Anomalileri(2001) Arslantürk, Hasan; Kotan, Çetin; Algün, Ekrem; Bayram, İrfan; Özen, Süleyman; Harman, Mustafa; Şekeroğlu, Mehmet RamazanPrimer hiperparatiroidi (P-HPT), bir veya daha fazla sayıda bezin aşırı parathormon salgılaması ile oluşan, hiperkâlsemi ile karakterize bir tablodur. Soliter paratiroid adenonıu ve diffuz hiperplazi, daha nadiren multipl adehom, ve karsinonı, P-HPT nedeni olan patolojilerdir. P-HPT tedavisi cerrahidir, semptomların bir çoğu yeterli bir cerrahi tedavi sonrası düzelir. Paratiroid bezlerinin sayı ve lokalizasyon anomalileri, cerrahi tedavinin başarısını etkileyen, persistant ve reküren primer hiperparatiroidiye neden olan en önemli faktörlerdir. Gerçek intratiroidal lokalizasyonlu (paratiroid bezinin çevresel olarak tiroid parenkimi ile sarılmış olması) paratiroid bezi oldukça nadir görülen bir durumdur. Beş veya daha fazla paratiroid bezinin bulunması, özellikle multipl endokrin neoplazi sendronilarında, daha sık görülebilmektedir. Bu çalışmada fakültemiz Genel Cerrahi Anabilim Dalında 19 P-HPT olgusunda uyguladığımız 20 boyun eksplorasyonunda rastlanılan persistan primer hiperparatiroidiye yol açan gerçek intratiroidal lokalizasyonlu l paratiroid hiperplazisi olgusu ve 4 ten fazla paratiroid bezi saptadığımız 2 olgu sunulmuştur.Article Polikistik Over Sendromlu Hastalarda İnsülin Direnci ve Eser Elementlerin İlişkisi(2020) Huyut, Zübeyir; Zirek, Ali Kemal; Balahoroğlu, Ragıp; Çokluk, Erdem; Şekeroğlu, Mehmet Ramazan; Atmaca, MuratAmaç: Bu çalışma, polikistik over sendromunda (PKOS) hormon düzeyleriyle çinko (Zn), krom (Cr), kobalt (Co) ve mangan (Mn) konsantrasyonlarının ilişkisini incelemek için tasarlanmıştır. Materyal ve Metot: Çalışmaya endokrinoloji polikliniğine başvuran 18-40 yaş arası PKOS teşhisi konulan 40 kadın ve aynı sayıda sağlıklı gönüllü alındı. Serum Zn, Cr, Mn, Foliküler stimüle edici hormon (FSH), Lüteinleştirici Hormon (LH), Dehidroepiandrosteron (DHEA-S), Total Testosteron (TT), Seks hormonu bağlayıcı globulin (SHBG), insülin, glukoz, kolesterol, trigliserit, yüksek yoğunluklu lipoproteinler (HDL) ve düşük yoğunluklu lipoproteinler (LDL) konsantrasyonları analiz edildi. Bulgular: PKOS grubunda insülin, glukoz, trigliserit, DHEA-S düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek iken, FSH ve Mn düzeyleri HOMA-IR grubunda kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşüktü (p <0.05). Sonuç: Çalışmamızda serum eser elementleri ile PKOS arasında bir ilişki saptanırken, IR’nin dahil edilmesiyle ilişki düzeyi artmaktadır. Ayrıca, mangan eksikliği varlığında insülin direncinin doğrudan oksidatif strese yol açıp açamayacağını belirlemek için bu elementin takviyesinin etkilerini değerlendiren ek çalışmalara ihtiyaç olacağını da düşünmekteyiz.Article Sağlık Hizmetleri Sektöründe Risk Algısı: Hastane Laboratuvar Ön Çalışması(2016) Huyut, Zübeyir; Şekeroğlu, Mehmet Ramazan; Çokluk, Erdem; Çokluk, SelinAmaç: Sağlık hizmetleri sektörü; birçok riskle karşılaşılabilinen gün boyu kesintisiz sunulması gerekli hizmetler bütünüdür. Hastane laboratuvarları da \"çok tehlikeli\" iş yeri sınıfındadır. Bu çalışmada laboratuvar çalışanlarında risk algısının tespiti amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Araştırmada Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi Tıbbi Biyokimya ve Mikrobiyoloji Laboratuvarlarında çalışan 30 gönüllü yer almıştır. Çalışanların tanımlayıcı özelliklerini belirleyen, risk algısı ile ilgili bilgi ve farkındalıklarını sorgulayan anket uygulanmıştır. Bulgular: Çalışanlar çalışma ortamında olabilecek riskleri sırasıyla; biyolojik (21 kez), fiziksel (18 kez), psikososyal (17 kez), kimyasal (16 kez) ve ergonomik (2 kez) olarak belirtmiştir. Riskler konusunda en sık tekrar edilen cevaplar enfeksiyon (17 kez) ve delici kesici alet yaralanması/enjektör ucu batmasıdır (14 kez). Sonuç: Bu çalışma, laboratuvar çalışanlarının çalışma ortamı tehlike ve risklerine karşı bilgi ve farkındalıklarının olduğunu fakat alınacak önlemler hakkında bilgi sahibi olmadıklarını göstermiştir.Other Serum Çinko, Bakır Değerleri ve Bakır-çinko Oranının Anastomoz Kaçağı Üzerine Etkisi(1997) Karaayvaz, Muammer; Güler, Osman; Şekeroğlu, Mehmet Ramazan; Aydın, MetinBu çalışmada gastrointestinal sistemde manuel anasto¬moz yapılan hastalarda çinko ve bakır düzeylerinin postoper-atif komplikasyon oranlarını ne şekilde etkilediği araştırıldı. 57 GİS malignitesi (22 mide, 35 özofagus) çalışma kapsamına alındı. Ameliyat öncesi ve sonrası 3,5 ve 7'inci günlerde serum çinko ve bakır değerleri ölçüldü. Anastomoz kaçağı görülen olgularda postoperatif serum çinko düzeylerinin normal değerin altında olduğu ve çinko düzeyleri bakımından anasto¬moz kaçağı olanla olmayanlar arasında anlamlı bir fark tespit edildi. Bakır değerlerinde anlamlı bir değişiklik tespit edilme¬di. Bu bulguların ışığında çinkonun anastomoz iyileşmesinde önemli rol oynadığı sonucuna varıldı.Article Tiroglobulin Ölçümlerinin Düşük Titrelerdeki Anti-tiroglobulinle İnterferansının Araştırılması(2019) Öztürk, Mustafa K.; Bati, Bedia; Çokluk, Erdem; Şekeroğlu, Mehmet RamazanGirişTiroglobulin (Tg), tiroid follikülü için spesifik bir marker olarak kullanılır. Ancak Tg ölçümlerinde ve dolayısıyla klinik olarak değerlendirilmesindeki en önemli zorluk tiroglobulin antikorlarının (TgAb) sebep olduğu interferanstır. Yüksek konsantrasyondaki TgAb’ların serum Tg ölçümünü interfere ettiği bilinmektedir. Buçalışmada; düsük konsantrasyonda TgAb bulunan serumların ve negatif TgAb’lu otoimmun tiroiditli hasta serumlarının Tg standartlarına ilavesinin Tg ölçümü üzerine interferansının araştırılması amaçlandı.Gereç-YöntemBu amaçla düsük ve yüksek TgAb konsantrasyonuna sahip serum havuzlarından alınan örnekler Tg standartları içerisine ilave edilerek 1/2, 1/10 ve 1/20 dilüsyonla TgAb konsantrasyonu 5, 10, 20, 40, 60, 80 ve 100 IU/ml olan numuneler hazırlandı. Aynı sulandırma işlemi TgAb negatif serum havuzları için de yapıldı veörneklerde Tg ölçümleri yapılarak geri kazanımlar (recovery) hesaplandı.BulgularTgAb pozitif numunelerdeki recovery sonuçları % 21- % 56 oranında değisirken, TgAb negatif numunelerininki % 88 - % 96 arasında bulundu.SonuçBu çalışmanın sonuçları TgAb mevcudiyetinin düsük titrelerde bile Tg ölçümlerini önemli oranda interfere ettiğini, dilüsyon oranın bu etkiyi değiştirmediğini göstermektedir. Ayrıca TgAb dışındaki diğer otoimmun antikorların Tg ölçümlerinde interferansa sebep olmadığı ya da çok az olabileceğini söyleyebiliriz.Article Van Yöresinde D Vitamini Düzeyleri ile Mevsimsel İlişkinin Değerlendirilmesi(2019) Alp, Hamit Hakan; Üçler, Rıfkı; Balaharoğlu, Ragıp; Huyut, Zübeyir; Şekeroğlu, Mehmet Ramazan; Çokluk, ErdemAmaç: D vitamini, bazı gıdalarda bulunan ve güneş ışığına maruz kalan öncülerinden sentezlenebilen yağda çözünen bir vitamindir. Serum 25-hidroksi vitamin D (25-OH Vit D) konsantrasyonunun Vitamin D seviyesinin en iyi göstergesi olduğu bilinmektedir. D vitamininin ana kaynağı güneş ışığına maruz kalan ciltten sentez edilmesidir. Çalışmada Van'da hastanemize başvuran hastaların D vitamini düzeylerini geriye yönelik taradık. 25-OH vit D düzeylerinin yaş, cinsiyet ve mevsimsel farklılıkları arasındaki ilişkiyi araştırdık. Gereç ve Yöntem: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Dursun Odabaş Tıp Merkezine başvuran 01.01.2013 - 01.01.2014 tarihleri arasında 25-OH vit D düzeyleri tespit edilen ve kriterleri sağlayan sonuçlar dahil edildi. Bulgular: Erkeklerin yaş ortalaması (n = 306) 46.65 ± 16.62, kadınlarda (n = 1613) 43.58 ± 15.03 olarak bulundu. Erkeklerde ortalama 25-OH vit D 18.95 ± 7.93 ng / mL ve kadınlarda 14.79 ± 9.42 ng / ml olarak bulundu. Erkeklerin 25-OH D vitamini düzeyleri kadınlardan anlamlı derecede yüksek bulundu (p <0.05). Mevsime göre 25-OH D vitamini seviyeleri analiz edildiğinde, yaz mevsimi için 25-OH Vitamin D ortalaması kış mevsimine ya da Sonbahar-İlkbahar aylarına göre anlamlı olarak yüksekti (p = 0,006). Sonuç: Her ne kadar Van, konumu itibariyle en çok güneş alan şehirler arasında olsa da, tüm mevsimler ve yaş gruplarına göre vitamin D düzeylerinin düşük olduğunu düşünüyoruz. Bu bulgulara göre, Van ilindeki ve çevresindeki vitamin D eksikliğinin düzelmesi için hem beslenme desteğinin hem de D vitamini desteğinin önemli olduğu sonucuna vardık.