Browsing by Author "Baş, Gülsen"
Now showing 1 - 12 of 12
- Results Per Page
- Sort Options
Doctoral Thesis Architectural Development of Ottoman's Period Primary School in Anatolia(2021) Kızgın, Eda Eriş; Baş, GülsenSıbyan mektepleri İslam ve Türk eğitim sisteminin temel basamağını oluşturan eğitim kurumlarıdır. Osmanlı döneminde özellikle Anadolu coğrafyasında yaygın olarak inşa edilen mektepler, ilköğretim düzeyinde verilen eğitimin yanısıra yapıldığı devrin mimari üslubunu yansıtmaları bakımından önem taşımaktadır. Bu tez ile Anadolu'da Osmanlı dönemi boyunca hemen hemen her kent, kasaba ve köyde inşa edilen sıbyan mekteplerinin tespiti, incelenmesi ve Osmanlı mimarisi içerisindeki öneminin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda Osmanlı Dönemi'nden günümüze ulaşabilen 116 sıbyan mektebi incelenmiştir. 15. yüzyıl ile 20. yüzyıl arasında inşa edilen bu sıbyan mektepleri geniş bir tarihsel sürece sahiptir. Osmanlı'nın başlangıcından itibaren kullanıldığı bilinen bu yapıların inşasının 16. ve 18. yüzyıllarda yoğunlaştığı görülmektedir. Çalışma kapsamında incelenen sıbyan mektepleri yer aldıkları yerleşim özellikleri, bânileri, mimarları, vakfiye ve arşiv belgeleri ile plan, malzeme ve süsleme özellikleri ile değerlendirilmiştir. Osmanlı kültürünün bir parçası olan mektepler külliye elemanı ve bağımsız olmak üzere iki farklı yerleşim özelliğine sahiptir. Külliyelerde yer alan sıbyan mekteplerin konumu bâni ve mimarin tercihleri ile topografik şartlar doğrultusunda belirlenirken, külliye bünyesinde yer almaması sebebi ile bağımsız olarak adlandırılan sıbyan mektepleri ise mahalle içerisinde cami, medrese, türbe, tekke, sebil ve çeşme gibi toplumsal yapılarla birlikte konumlandırılmıştır. Toplumun her kesimi tarafından inşa ettirilen sıbyan mekteplerinin sürekliliği için vakıflar kurularak vakfiyeler hazırlanmıştır. Vakfiyelerde mekteplerde verilecek eğitim, öğrenci ve görevlilerinin nitelik ve ücretleri belirtilmiştir. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri'nde yapılan taramalar sonucunda tespit edilen tamir belgeleri ile yapıların inşasından sonra da bu yapılara önem verilerek gerekli onarımlarının yapıldığı anlaşılmaktadır. Mekteplerin plan şemaları verilen eğitime göre şekillenirken, mimari ve süsleme programları ise inşa edildikleri dönemin özelliklerini taşımaktadır. Sıbyan mektepleri mimarisini farklı başlıklar altında değerlendiren bu çalışmada mekteplerin Osmanlı mimarisi içerisindeki önemi, gelişimi ve dönüşümü hakkında elde edilen bilgiler ışığında ulaşılan sonuçlara yer verilmiştir.Doctoral Thesis Change Transformation and Continuity in Anatolian Seljuk Architecture After Mongol Invasion(2020) Bekmez, Ayşegül; Baş, GülsenAnadolu bulunduğu coğrafi konum nedeniyle her dönem göçlerin odak noktası olmuştur. 1071'den sonra Türkler Anadolu'ya yerleşmiş ve yaklaşık 100 sonra mimari faaliyetlere başlamışlardır. Anadolu'daki inşa geleneği, Türklerin beraberinde getirdiği mimari gelenekle bir araya gelince ortaya yeni bir üslup çıkmıştır. 13. yüzyılın başında tüm Ortaçağ dünyasını etkisi altına alan Moğol İstilası Anadolu'yu da etkilemiştir. Bu tez Moğol İstilasından sonra Anadolu'da mimari faaliyetlerin ve üslubun yaşadığı değişim, dönüşüm ve sürekliliği ortaya koymaya çalışmaktadır. Çalışmanın ilk aşamasında bu kavramların ortaya çıkışı ve etkileşimlerinin doğru anlaşılması için siyasi toplumsal ve kültürel ortam 1243 öncesi ve sonrası karşılaştırılarak incelenmektedir. İkinci bölümde ise mimari üslubun ortaya çıkmasında rol oynayan etkenler yine karşılaştırmalı bir şekilde ele alınmaktadır. Bu kısımdaki başlıklar; yapı türleri, yapıların inşa edildiği kentler, yapım organizasyonu ve vakfiyelerdir. Yapı türleri başlığında 1243 öncesi ve sonrasında inşa edilen cami, mescit, medrese, zaviye-tekke-hankâh, türbe, han, darüşşifa, kale, hamam, köprü, çeşme, sarnıç- buzhane-sebil namazgâh gibi yapı türleri üzerinden iki dönem arasındaki değişimler ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. Yapıların inşa edildiği kentler başlığında Afyonkarahisar, Amasya, Ankara, Antalya, Bayburt, Bitlis, Denizli, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Iğdır, Isparta, Karaman, Kastamonu, Kayseri, Kırşehir, Konya, Kütahya, Malatya, Mardin, Nevşehir, Niğde Sinop, Sivas, Tokat, Tunceli ve Uşak'ta 1243 öncesi ve sonrasında imar faaliyetleri ve bu şehirlerde istiladan sonra yaşanan değişimler incelenmektedir. Yapım organizasyonu başlığında bânîler, yapı yöneticileri ve sanatçılar karşılaştırmalı bir şekilde ele alınmaktadır. Tezin üçüncü kısmında 1243 öncesi ve sonrasında inşa edilen yapıların inşa kitabeleri, plan, malzeme ve süsleme özellikleriyle Moğol istilasından nasıl etkilendiği ortaya konulmaktadır. Sonuç kısmında ise ortaya çıkan bütün bulgular değişim, dönüşüm ve süreklilik kavramlarıyla değerlendirilmektedir.Master Thesis Firdawsi Shahnameh Miniatures With 1983 Number in Museum of Turkish and Islamic Works(2010) Yegin, Yunus Türkşad; Baş, GülsenTürk ve İslam Eserleri Müzesindeki 1983 numaralı Firdevsi Şahnamesi eseri XVI. Yüzyılda istinsah edilmiştir. Osmanlının eline nasıl geçtiği bilinmeyen eser 16 Şubat 1329 tarihinde Hekimoğlu Ali Paşa Kütüphanesinden müzeye getirilmiştir.42 x 28 cm ebadında siyah renk deri kaplı cildi bulunmaktadır. 722 yapraktan 6 sütun ve 25 satır şeklinde yazılmıştır. Eserin krem rengi aharlanmış yaprakları incedir. Birinci sayfada Hekimoğlu Ali Paşa'nın mührü yer alan eserde baştan iki sayfası da haşiyeli levhadır.Eserde 1 b, 2 a'daki takdim minyatürleri ile beraber 32 minyatür bulunmaktadır. Eserin XVI. Yüzyıl Timur üslubu ile yapılmış olan bu eserin Cildi, tezhipleri ve minyatürleriyle orijinal olarak ve fazla hasar görmemiş şekilde günümüze ulaşan yazma, aynı zamanda devrinin ustalıkla hazırlanmış örnekleri arasında yer almaktadır.Master Thesis Firdawsi Shahnameh Miniatures With 1984 Number in Museum of Turkish and Islamic Works(2019) Turunğ, Yağmur; Baş, GülsenBu tezin konusunu Türk ve İslam Eserleri Müzesi, yazma eserler koleksiyonu 1984 envanter numaralı Firdevsi Şehnamesi nüshası oluşturmaktadır. Eser H. 956/ M. 1549 yılında Muhammed Kâtib Şirazi tarafından istinsah edilmiştir. Safevi Dönemi'ne ait Şiraz ekolü elyazmasıdır. Üzerinde Pertevniyal Valide Sultan vakıf mührü bulunan eserin hangi yolla ve ne sebeple Osmanlı eline ulaştığı bilinmemektedir. 37x23 cm ölçülerindeki elyazması 618 yapraktan oluşmaktadır. Farsça yazılan eser dört sütun düzeninde yirmi bir satır halinde yazılmıştır. Eserde toplam yirmi dört adet minyatür bulunmaktadır. Elyazması eser on iki sanatçı tarafından yedi yılda tamamlanmıştır. Herhangi bir bilimsel çalışmaya konu olmayan elyazması eser minyatürleri 16. yüzyıl Şiraz üslubunda resmedilmiştir. Dönemin Şiraz ekolü kendinden önceki dönemlerin sanatsal üsluplarını taşıması ve bu etkilerle birlikte yeni bir senteze kavuşması açısından oldukça önemlidir. Bu el yazması eserden yola çıkarak ait olduğu dönemin minyatür üslup özelliklerinin minyatürlere ne derece yansıdığı, kendinden önceki ve çağdaşı olan sanat ekollerinden ne derece etkilendiğini, bunun yanısıra çağdaşı sanat ekolleri üzerindeki etkileri belirlenmiştir.Master Thesis In Christian Religious Architecture İn Diyarbakır Turkish-ıslamic Decorations(2024) Oğul, Veysel; Baş, GülsenDiyarbakır, stratejik konumu, köklü tarihi ve kültürel zenginlikleriyle hafızalarda yer edinmiş; zamana, doğaya ve insan tahribatına karşı direnerek bugünkü kent kimliğini kazanmıştır. Diyarbakır'ın bu niteliği kazanmasındaki en önemli etken, tarih boyunca ev sahipliği yaptığı farklı din ve mezheplere mensup uygarlıkların kültürel değerlerini barındırmasıdır. Somut değerlerden gerek dini gerekse sivil mimaride karşımıza çıkan süsleme unsurları bu eserlerin yapıldıkları dönemin sanat anlayışını yansıtan önemli bulgulardır. Çalışma kapsamında Diyarbakır'daki Hristiyan mimarisinde Türk-İslam etkili süslemelerin sanatsal etkileşimleri irdelenmeye ve bu sayede bölgede yaşayan Hristiyan ve Müslümanların birbirleri ile olan kültürel alışverişleri anlaşılmaya çalışılmıştır. Çalışmanın temel amacı Diyarbakır'daki Hristiyan Mimarisinde Türk-İslam Etkili Süslemelerin belirlenmesidir. Diyarbakır'daki Hristiyan mimari eserlerinin araştırılması, yerinde incelenmesi, tarihsel ve bölgesel açıdan bir bütün olarak değerlendirilmesi yapılarak Sanat Tarihi metotlarına uygun bir şekilde hazırlanmıştır. Çalışma için gerekli tüm bulgular toplandıktan sonra ihtiyaç duyulan kaynaklar incelenmiş ve tezde faydalanılmak üzere sınıflandırılmıştır. Tez içeriği, belli bir düzen çerçevesinde oluşturulan metin, harita, çizim ve görsellerle desteklenmiş ve bu sayede zenginleştirilmiştir. Hazırlanan bu çalışma, başta sanat tarihi olmak üzere mimari süsleme anlamında yapılacak yeni araştırmalara katkı sağlayacağını ümit ederiz.Doctoral Thesis Material and Technique in Seljuk Age Anatolian Architecture (eastern and Southeastern Anatolia)(2019) Yelen, Resul; Baş, GülsenDünyadaki en eski yerleşimlerin başında gelen Anadolu'da 11. yüzyıla kadar çok sayıda kültür ve medeniyet yaşamıştır. Bu tarihten itibaren Türklerin Anadolu coğrafyasına yerleşmeleri Selçuklu fetihleriyle olmuştur. Selçuklu çağındaki ilk Türk Beylikleri çok sayıda mimari eserler inşa ederek Türk ve İslam medeniyetin gelişimine katkı sağlamışlardır. Başta cami olmak üzere mescid, medrese, türbe, kervansaray, hamam ve zaviye gibi birçok yapı türü inşa edilmiştir. Türklerin Anadolu'daki ilk yerleşim yerlerinden olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki eserler inşa edilirken farklı türde malzemelerin kullanıldığı görülmektedir. Kalker, andezit, bazalt, kumtaşı ve mermer yapıların inşa sürecinde tercih edilen taş türleridir. Bu taş türlerinin yapılarda kullanılmasının başlıca sebebi ham maddeye yani taş ocaklarına yakınlıktır. Bu taşlar yapılarda kesme taş, kabayonu taş ve moloz taş biçiminde kullanılmıştır. Eserlerde hem yapım hem de süsleme malzemesi olarak uygulanan tuğla, taştan sonra ikinci sırada tercih edilen bir inşa materyalidir. Tuğlada en çok sırsız tuğla uygulaması görülürken sonra kesme tuğla ve sırlı tuğla gelmektedir. Yapılarda statik amaçlı kullanılan ahşap daha çok hatıl olarak cephe ve duvarlarda görülmektedir. Genellikle tuğla yapılarda karşımıza çıkan alçı, süsleme malzemesidir. Taş ve tuğla yapılarda farklı inşa teknikleri ile uygulanmışlardır. Özellikle tuğlanın esnek olan yapısal karakteri farklı biçimlerde inşa tekniğinin meydana gelmesine olanak sağlamıştır. Farklı yapı türlerinde ve strüktürel elemanlarda kullanılan inşa malzemesinde bölgenin veya dönemin genel uygulamaları tekrarlandığı veya sıradanlığı bozan düzenlemelerin olduğu görülmektedir. Bu tercihlerde farklı sebeplerin veya etkilerin olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle dönemlerde kendi malzeme kullanım üslubuna sahip devletler olduğu gibi farklı denemeler tercih eden bânîler de bulunmaktadır. Türklerin hem Orta Asya'dan getirdikleri hem de Anadolu'da karşılaştıkları farklı ve çok sayıda taş, tuğla alçı ve çini süsleme teknikleri mevcuttur. Bunların yapılarda uygulanmasında, sahip olunan mimari hafıza, karşılaşılan kültür ve sosyo-ekonomik durumun etkili olduğu anlaşılmaktadır. Yapılarda uygulanan malzeme ve inşa tekniklerinde bânî (yaptıran), mimar ve usta (yapıcı) faktörlerinin de yön verdiği tespit edilmektedir. Özellikle bânînin siyasi olarak gücü ve mimarın kökeni malzeme kullanımında yönlendiricidir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki farklı toplumlara ait mimari geleneğin malzeme ve inşa tekniklerinde etkisi yadsınamaz bir gerçekliktir. Ayrıca Orta Asya, Kafkasya, Irak ve Suriye'deki inşa biçimlerinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki yapılarla benzeşim göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Selçuklu Çağı Mimarisi, İnşa Malzemesi, Yapım Teknikleri, Süsleme BiçimleriDoctoral Thesis Ornamentation of Diyarbakır Islamic Architecture(2006) Baş, Gülsen; Pektaş, Kadir7. ÖZETDiyarbakır, doğu ve batı arasında bağlantı sağlayan önemli stratejik konumu nedeniyleher dönemde önemli bir merkez niteliği taşımıştır. Anadolu'nun slam kültürüyle en erkenkarşılaşan yerlerinden biri olan kent, 7.yüzyılda başlayan bu süreçte farklı siyasi strüktürlerinhâkimiyeti altında kalmıştır. 11.yüzyılda gerçekleşen Türk hâkimiyeti ile birlikte değişik etkialanları içerisine giren Diyarbakır'da, bu etkilerin ışığı altında çeşitli görünümler sunanfiziksel bir çevre oluşturulmuştur. Bu çevre kentin sosyal, ekonomik, dini, siyasi bağlantılarınıgösterecek önemli ayrıntılara sahiptir. Süsleme bu ayrıntılar içinde başta gelmektedir.Diyarbakır'daki slam dönemi mimari süsleme anlayışı, her dönemde değişiketkenlere bağlı olarak farklı üslup gelişimleri izlemiştir. Mervani, Büyük Selçuklu, naloğlu,Nisanoğlu, Artuklu, Eyyubi, Akkoyunlu ve Osmanlı dönemlerinde yoğunlaşan süslemelercami, medrese, türbe, han, saray, kale gibi değişik yapı tipleri üzerinde karşımıza çıkmaktadır.Cami, mimarinin odak noktasını teşkil eden yapı olarak en yoğun süslenen yapıkonumundadır.Bölgenin geleneksel yapı malzemesi taş (bazalt, kalker, mermer) süslemenin de anamalzemesi konumundadır. Taşa göre daha az kullanılan çini ve ahşap çoğunlukla içmekânlara yönelik kullanılmıştır. Teknikler, geleneksel uygulamaları devam ettirmekte veherhangi bir yenilik getirmemektedir.Geometrik, bitkisel, figür ve yazı olmak üzere dört grup olarak karşımıza çıkansüslemelerin yanı sıra mukarnas, kemer, silme, sütun gibi yapısal elemanlara süslemeniteliğinin kazandırıldığı örnekler de mevcuttur. Ayrıca bütün bu gruplar içinde yer almayankandil, istiridye, damla motifi gibi kullanımlara da yer verilmiştir. Bunlar içinde çoğunluğuteşkil eden geometrik ve bitkisel süslemeler sonsuzluk anlayışı, ritim, simetri gibi bazı genelilkelere uygun şekillenmiştir. Figür özellikle Büyük Selçuklu, Artuklu ve Eyyubidönemlerinde yoğunlaşmaktadır. Prototiplerinin slam öncesi Türk sanatında görüldüğüfigürler, Orta Asya'daki geleneğin ran üzerinden geçerek Anadolu'ya gelmesi nedeniylebazı biçimsel farklılıklara uğrasa da ilk örneklerle benzerliklerini büyük orandakorumuşlardır.Siyasi yapılanmalara göre ayırt etmekte güçlük çektiğimiz süslemelerde motif vekompozisyonlar ile bunları ele alış tarzında üslupsal bir süreklilik söz konusudur. Farklı siyasiyapılanmaların ortak olarak tanımladıkları kültür ortamında üretilen süslemeler -özellikleAkkoyunlu öncesinde- bugünkü coğrafi sınırlandırmalar göz ardı edilerek Suriye, Irak, OrtaAsya'yı içine alan geniş çizgiler içinde düşünüldüğü takdirde anlam kazanmaktadır.Osmanlı döneminde adını taşıdığı beylerbeyliğinin merkezi olarak bölgedeki önemlistratejik noktalardan biri olan Diyarbakır'daki Osmanlı eserleri, Güneydoğu Anadolu Bölgesiiçinde Osmanlı kimliğini en güçlü yansıtan örnekler niteliğindedir. Yapılara Osmanlıgörünümü kazandıran, motif ve kompozisyonlarından ziyade, süsleme repertuarının ele alınışbiçimidir. Buna karşın bazı ayrıntılarda gelenekselleşen Osmanlı öncesi sanat gelenekleri ileyerli özelliklerin de ağır bastığı görülmektedir.Master Thesis Tarih-I Feth-I Yemen Miniatures Numbered T.6045 in the Rare Art Library of Istanbul University(2019) Apaydın, Hüseyin; Baş, GülsenOsmanlı minyatür sanatı, Orta Asya'dan Anadolu'ya asırlardır devamlılığı sürdürmüş bir gelenektir. Minyatür şüphesiz, üretildiği dönemin birçok verisini bünyesinde barındıran en net belgelerdir. İncelenen eser, Koca Sinan Paşa'nın Yemen ve Tunus seferlerini konu almaktadır. Dolayısıyla söz konusu seferlerin en net belgeleri, incelenen eserin minyatürleri olmuştur. Bu bilgiler doğrultusunda, Osmanlı Devleti'nde 16. yüzyılın en önemli belgelerinden olan Tarih-i Feth-i Yemen'in 88 konu başlığı altındaki 107 minyatürü inceleme konusu olmuştur. Araştırmanın ilk aşamasında, konuyla ilgili kaynaklar tespit edilmiştir. Daha sonra söz konusu eserin minyatürleri, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi'nden temin edilmiştir. Çalışma aşamasında ilk olarak Osmanlı minyatür sanatının genel hatlarından bahsedilmiştir. Bir sonraki süreçte yazma eserin özelliklerine değinilmiştir. İncelenen minyatürler katalog başlığı altında tanımlanmıştır. Değerlendirme bölümünde minyatürlerin konuları, kompozisyon özellikleri, kompozisyonu oluşturan unsurları irdelenmiştir.Master Thesis Tobacco pi̇pes i̇n Bi̇tli̇s Castle excavati̇on (2011-2015)(2019) Sağcan, Kamile; Baş, Gülsen17. yüzyılın başlarında İngiliz tacirler tarafından yurdumuza getirilen tütün, halk arasında hızla yayılmıştır. Osmanlı'da tütün, lüle, çubuk ve imameden oluşan üç parçalı bir aletle içilmiştir. Bu tez kapsamında Bitlis Kalesi'nde 2011-2015 yıllarında yapılan bilimsel kazılarda ele geçen küçük buluntular arasında seramik grubu içerisinde değerlendirilen 155 tütün lülesi incelenmeye alınmıştır. Araştırma konusunun amacını; Bitlis Kalesi'nde 2011-2015 yıllarında yer alan tütün lülelerinin tipoloji, malzeme ve teknik özellikleri, ölçüler ve bezeme ögeleri açısından incelenmesi ve değerlendirilmesi oluşturmaktadır. Tez kapsamında ki lülelerin sanat tarihi metoduyla incelenip bilim dünyasına kazandırılması tezimizin asıl amacını oluşturmaktadır. Bu tez çalışması hazırlanırken gerçekleştirilen metodun ilk aşamasını kaynak taraması oluşturmaktadır. Konuyla ilgili kütüphanelerde ve araştırma merkezlerinde tez, kitap ve makaleler olmak üzere mevcut olan ve ulaşılabilen her kaynak ayrıntılı bir şekilde incelenerek teze katkı sağlanması çalışılmıştır. Çalışmanın ikinci aşamasında Ahlat Müzesi'ndeki lüle envanter defterleri taranmış ve kayda alınan lüleler incelenerek çalışma için ön hazırlık yapılmıştır. Çalışmanın üçüncü aşaması katalog bölümünden oluşmaktadır. Bu aşamada tipolojik bir sıraya göre düzenlenen lülelerin dönemi, ölçüleri, hamur vb. bilgileri verilmiş ve tanımları yapılmıştır. Çalışmanın son aşamasında lülelerin tipoloji, malzeme ve teknik, bezeme ve üretim yerleri başlıkları altında genel bir değerlendirilmeye gidilmiştir.Doctoral Thesis Tombs Connected With a Structure in Anatolian Seljuk Age Architecture(2021) Ebiri, Gülsün; Baş, GülsenKültür ve medeniyetlere ev sahipliği yapan Anadolu'ya 11. yüzyıldan sonra gelen Türkler tarafından birçok beylik kurulmuştur. Bu beylikler Ahlatşahlar, Artuklular, Danişmendliler, Mengücekliler, Saltuklular, Çaka Beyliği ve siyasi yapının zamanla en güçlü devleti olan Anadolu Selçukluları'dır. 11. yüzyıldan Anadolu Selçuklu devletinin fiilen sona erdiği 14. yüzyılın başına (M.1308) kadar olan dönem 'Selçuklu Çağı' olarak kabul edilmektedir. Anadolu'ya gelen Türkler ile mevcut kültürler arasında yeni bir sentez ortaya çıkmıştır. Kültür ve sanattaki bu etkileşimler Anadolu'nun farklı coğrafyalarında zengin bir sanat ortamının oluşmasına sebep olmuştur. Bu sanat ortamında mimari yapılar içerisinde bir yapıyla bağlantılı türbeler önemli bir grubu oluşturmaktadır. Bir grup türbenin farklı yapı türleriyle organik bağlantıları vardır. İncelenen çalışmada bu nitelikte 80 türbe tespit edilmiştir. Bu türbelerin bazıları yapı bünyesi içinde bazıları ise yapıya bitişik durumdadır. Türbelerin yapıyla aynı anda tasarlanmış olduğu örnekler bulunduğu gibi sonradan yapının bir mekânının türbeye dönüştürüldüğü ya da yapıya bitişik inşa edildiği türbeler de mevcuttur. Bu türbelerin yapılardaki konumu konusunda ise katı kurallardan çok şartların belirlediği bir düzen söz konusudur. Tez çalışmasında bir yapı ile bağlantılı türbelerin bânileri, mimarları ve sanatçıları, türbenin adına yapıldığı kişilerin sosyal, siyasal ve dini konumları, türbelerin yapılar içindeki konumları, mimari ve süsleme özellikleri değerlendirilmiştir. Türbelerin bağlantılı oldukları yapılar içerisinde medreseler en yoğun grubu oluşturmaktadır. Diğer yapılar sırayla cami- mescit, zaviye, hankâh ve bir yapı topluluğudur. Bu yapılarla bağlantılı türbeler sultanlara, hanedan üyelerine, devlet adamları ve yakınlarına, din adamları ile statüsü ve ismi bilinmeyen kişilere aittir. Bir yapı ile bağlantılı türbelerde bir geleneğin devam ettirildiği anlaşılmaktadır. İncelenen bir yapı ile bağlantılı türbelerin 12. yüzyılın sonlarından başlayarak 14. yüzyılın başlarına kadar devam eden süreçte tarihsel boyutta plan, mimari ve süsleme biçimlerine yönelik oluşan gelişmeler üzerinden yapılan değerlendirmelerden yola çıkılarak sonuçları belirtilmiştir.Master Thesis Uşak Fountains(2014) Durman, Ahmet; Baş, Gülsen'Uşak Çeşmeleri' konulu Yüksek Lisans tezi kapsamında Uşak il merkezinde tespit edilen 30 çeşme örneği incelenmiştir. Bu çeşmelerden 15'i cephe çeşmesi, 10'u köşe çeşmesi ve 5'i meydan çeşmesidir. Çeşme örneklerinin bir tanesi 18. yüzyıl, 20 tanesi 19. yüzyıl ve 9 tanesi ise 20. yüzyılın başına aittir. Çeşmelerin 9 tanesinin kitabesi bulunmakta olup, 21 tanesinin kitabesi mevcut değildir. Çeşmeler ağırlıklı olarak 19. yüzyılın sonlarına aittir. Çeşmelerin daha çok 20. yüzyılda yapılmış olmaları, Osmanlı Klasik Dönem çeşme tasarımının dışına çıkılmamasına mani olmamıştır. Çeşmeler; ortada kitabesi olan nişi çevreleyen bir kemer, ayna taşında bir musluk, musluktan akan suyun biriktirdiği bir yalak, yalağın iki yanında dinlenme taşı formunda cephe düzenine sahiptir. Cephe gerisinde uzanan su haznesi ve genellikle düz dam ya da kırma çatı ile tamamlanan örtü sistemi yoğun olarak görülür. Çeşmelerin cephelerinde yoğun bir bezeme görülmez. Birkaç örnekte devşirme malzeme kullanılarak süsleme yapılsa da, Klasik Dönem Osmanlı süsleme unsurları kullanılmamıştır. Çeşmelerde daha çok, kullanılan malzemenin ritmik veya düzensiz olarak sıralanmasıyla yapılan cephe süslemeleri kullanılmıştır. Sade çeşmelerin yanı sıra iki cepheli, büyük depolu ve ebatlarıyla dikkat çeken çeşme örnekleri de bulunur. Çeşme cephelerinde kullanılan kemerler hemen göze çarpmaktadır. Uşak çeşmelerinde kullanılan kemerler: sivri kemer, yuvarlak kemer, basık sivri kemer, basık kemer, düz atkı kemer, kaş kemer, parabolik kemer ve yalancı kemer olmak üzere sekiz kemer çeşidi kullanılmıştır. Kemerlerde kullanılan malzeme ile süsleme yapılmasına pek rastlanmaz. Uşak Çeşmelerinde kullanılan malzeme: taş, tuğla ve mermerdir. Yoğun olarak kesme taş kullanılmış; tuğla malzeme ise süsleme amaçlı ya da mimaride yardımcı malzeme olarak görev almıştır. Ancak Karga Çeşmesi'nin tamamında tuğla malzeme kullanılmıştır. Mermer malzeme ise daha çok ayna taşı, yalak, kitabe ve dinlenme taşlarında görülmektedir. Anahtar Kelimeler 1. Uşak 2. Çeşmeler 3. Çeşme Tipolojisi 4. Çeşme Malzemeleri 5. Çeşme SüslemeleriMaster Thesis Use of Swatcher Cover in Rural Architecture of Lake Van Basin(2022) Demir, Yusuf; Baş, GülsenVan Gölü Havzası, Anadolu topraklarındaki erken yerleşim alanlarından biridir. Ayrıca Anadolu'ya yapılan ilk Türk akınlarının da bu bölgeye yapıldığı bilinmektedir. Havzaya en eski yerleşimlerin kesin olarak ne zaman yapıldığı bilinmemesine rağmen yapılan çalışmalar sonucunda M.Ö. 4000 yılından itibaren Asya kökenli Hurriler'in yerleşimlerinin olduğu iddia edilmektedir. Ayrıca Van Kalesi yakınlarındaki Tilkitepe'de yapılan arkeolojik çalışmalarda Kalkolitik döneme tarihlendirilen M.Ö. 4000 yıllarına ait küçük buluntular ele geçirilmiştir. Havzayı oluşturan Van ve Bitlis'te mimari kent ve kırsaldaki yerleşimlerden oluşmaktadır. Bölgede inşa edilmiş yapılar zamanla gelişmiş ve değişimler geçirmiştir. Bunun sonucunda geçmişten günümüze kadar farklı yapı tipleri oluşmuştur. Van Gölü Havzası'ndaki kırsal alanlarda farklılık oluşturan mimari öğelerden birisi kırlangıç örtü sistemidir. Kırsal mimari içerisinde geleneksel yapım teknikleri ile oluşturulmuş kırlangıç örtünün özgün bir biçimlenişi bulunmaktadır. Kırlangıç örtü, bölgenin sivil mimarisinde yaygın kullanılan bir örtü sistemidir. Van Gölü Havzası'nda yaklaşık yüzü aşkın kırlangıç örtülü yapı tespit edilmiştir. Bunların bir bölümü günümüze ulaşmazken, bugün sağlam durumdaki 58 yapı tez kapsamında ele alınmıştır. Çalışmada incelenmiş olan kırlangıç örtülerden en eski tarihli olanları 200 yıllıktır. Ancak daha öncesinde de bu örtü sisteminin bölgede kullanıldığı kuvvetle muhtemeldir. Sivil mimari, anıtsal mimarinin aksine -niteliksiz ve basit malzemenin- kullanılması sebebiyle de- zaman içerisinde daha hızlı yok olmaktadır. Bu örtüde ahşap kullanılması bu yapıların günümüze ulaşamamasında en büyük etken olarak görülmektedir. İnceleme alanında Güroymak, Gevaş, Gürpınar ve Başkale ilçeleri kırsalında yoğun olarak görülen örtü sistemi, havzadaki diğer ilçelerde de kullanım alanı bulmuştur. Konut, tandır evi, depo ve ahır gibi çeşitli mekânların üzerini örtmek için kullanılan ve geleneksel nitelik taşıyan kırlangıç örtü, yaklaşık son 50 yıldır kullanılmadığından dolayı kırsal mimaride yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır.
