Browsing by Author "Bardak, Ahmet"
Now showing 1 - 11 of 11
- Results Per Page
- Sort Options
Master Thesis Ilm`i Ledunni in the Quran(2006) Bardak, Ahmet; Aydın, Hayatiİlm-i ledünnû kavramını incelediğimiz bu araştırmamızda, düşünce ekollerininbu kavrama bakış açılarının farklı olduğunu gördük. Bakış açısındaki bu farklılık,doğal olarak ilm-i ledünnû kavramının tanımlarına ve değerlendirmelerine deyansımıştır.Her zaman beşerû bilginin doğru sonucu ortaya çıkardığı söylenemez. İnsanaklı hakikate ulaşmada yetersizdir. Kendi çevresini bile tam olarak kavrayamayaninsan aklının, gaybû hakikatleri kavraması mümkün değildir. İnsan aklı, yanılgı,gaflet ve unutmaya açıktır. İnsan, hakikat arayışında vahyin yol göstericiliğinemuhtaçtır ve onsuz hakikate ulaşması mümkün değildir. Bundan dolayı Allah, gerekpeygamberler gerekse de bu bilgiye mazhar olmuş kişiler aracılığıyla insanların buihtiyacını gidermektedir. Allah, tarihin çeşitli dönemlerinde gönderdiğipeygamberlerle insanları hidayete erdirmek ile yararlı ve zararlı şeyleri onlaraöğretmeyi amaçlamıştır. Bu durum gerek vahiy, gerekse ilham gibi bazı yollarlaolmaktadır. Böylece insanlar aklen yetersiz kaldığı zamanlarda bu desteklerle ayaktakalmışlardır ve bu durum kıyamete kadar devam edecektir. Çünkü insanlar vahyûdesteğe her zaman muhtaçtırlar.Article Mu‘tezile’nin İnanç Müdafaası(2021) Bardak, Ahmetİslam dininin temel inançları nasslarla belirlenmiştir. İnanç esaslarının belirlenmesi ve temellendirilmesinde önde gelen kesim kelamcılardır. Mu‘tezile mezhebi İslam kelâmının ilk temsilcisi olarak görülmektedir. Mu‘tezilî kelâmcılar hem naklî hem de aklî bilgiyi kullanarak kelâm sisteminin kurulmasında öncü rol üstlenmişlerdir. Özellikle tevhidi koruma hassasiyetiyle nakli bilgileri çok seçici bir şekilde ele alarak tenkit süzgecinden geçirmişlerdir. Bununla İslam inanç esaslarını tespit etmek, tespit edilen esasları tasnif ederek sistematize bir şekilde ortaya koymak ve bunları muarızlarına karşı savunmak görevini hedef almışlardır. Mu‘tezile sonrası kelâmî ekoller de bu mezhebin sistematiğini ve metodunu kullanmışlardır. Mu‘tezilî kelâmcılar kelâmın ana kaynakları olarak sayılan eserleri ile bu ilme çok önemli katkılar sunmuşlardır. Bu eserlerin önemli bir kısmı özellikle mücadele halinde olduklarına karşı yazmış oldukları reddiye türünden eserlerdir. Mu‘tezilî kaynaklar hala günümüzde kelâm alanında yapılan çalışmalara kaynaklık etmektedir. Mu‘tezilî kelâmcılar metotlarını tercüme eserleri ile elde ettikleri yeni yöntemlerle desteklemekten uzak durmamışlardır. Bu bağlamda felsefi argümanları ve oluşan ilmi metodu da kendi sistemlerinde kullanmışlardır. Onların bu tutumu ile ilim ve felsefeye olan ilginin arttığı bilinmektedir. Bu türden faaliyetlerin de etkisi ile Beytü’l-Hikme gibi müesseselerin İslam toplumuna kazandırıldığı görülmektedir. Mu‘tezile tahmin edilenin aksine duyular ile elde edilen bilgileri de önemsemekte ve bunları özellikle nübüvvetin imkânı üzerinde kullanmaktadır. Bu bağlamda nübüvveti inkâr eden akımlara karşı çok başarılı bir mücadele örneği ortaya koymuşlardır. Mu‘tezile’nin genel olarak Ehl-i Beyt-Emevi gibi içteki tartışmalardan ve sonrasındaki gelişmelerden uzak durarak tarafsız kalmaya çalıştıkları ancak zamanla onların da bu çekişmelerden kaçamadıkları görülmektedir. Özellikle Abbasiler döneminde yaşanan Mihne olayı ile kendilerini bu mücadele ve çekişmenin ortasında bulmuşlardır. Mu‘tezile bu olaylar neticesinde devletin resmi mezhebi pozisyonuna girmiştir. Bu durum Mu‘tezile mezhebinin en önemli şansızlığı olarak görülebilir. Çünkü ortaya çıkan yeni ortam zamanla kendilerinin İslam toplumundan dışlanmasına ve ötekileştirilmesine neden olmuştur. Kelâmcılar inanç esaslarına yapılan her türlü eleştiriye karşı mücadele ettikleri gibi bu çerçevede inanç esaslarının etrafından dolanarak yine İslam’ın özüne yönelik her türlü art niyetli eleştirilere de cevaplar vermişlerdir. İslam inançlarının savunması söz konusu olduğunda akla ilk gelen Mu‘tezile mezhebidir. Mu‘tezilî kelâmcıları ilmi birikim ve disipline sahip olma ve bununla İslam inançlarının müdafaasında da sonrakilere örnek olmuşlardır. Mu‘tezile’nin inanç müdafaasında da merkeze aldıkları temel dayanakları beş esaslarıdır. Bu beş esas çerçevesinde kelâmî görüşlerini belirlemiş ve bu çerçevede birçok münazaralarda bulunmuşlardır. Mu‘tezilî kelâmcılar özellikle Hint-İran kaynaklı akımlara karşı çok başarılı bir İslam savunması yapmışlardır. İran-Hint kaynaklı inanç gruplarına karşı yapmış oldukları mücadelelerde tarihi bir başarıyı yakaladıkları görülmektedir. Aynı zamanda Hıristiyan ve Yahudi kökenli özellikle sıfatlar ve tecsîm çerçevesinde yaptıkları münazaralar ile de önemli roller üstlenmişlerdir. Bu münazaralarda kullanılan temel argümanlar burhanî ve cedelî metod ile üretilmiştir. Mu‘tezile’nin yapmış olduğu münazaralarda ortaya koymuş oldukları argümanların hala geçerliliğinikoruduğu görülmektedir. Bu tartışmalarda rakiplerine karşı kullanılan misaller ve savunma metodları üst örnekler olarak karşımızda durmaktadır. Mu‘tezilî kelâmcılar özellikle cedelî olarak rakiplerine üstünlük sağlama konusunda çok başarılı örnekler vermişlerdir. Onlar inanç esasları çerçevesinde insanları ifsad edebilecek her türlü batınî görüşü bu sayede bertaraf etmişlerdir. Böylece çok güçlü aklî ve felsefî birikim ile İslam inançlarını hem dâhili hem de harici muarızlarına karşı müdafaa ederek İslam inancının muhafazası ve bu arada ürettikleriyle de İslam kültürünün tekâmülüne katkı sağlamışlardır. Bu makalede Mu‘tezile’nin inanç esaslarını savunma çerçevesinde yapmış oldukları mücadelelerden bir kesiti içermektedir.Master Thesis Muhammad Al-assad's Approach To Religious Issues in His Meal-Expression, the Quran's Message(2023) Yıldız, Beyaz; Bardak, AhmetMuhammed Esed, (1900-1992) İslam düşünce sisteminin dönüm noktasında atılım yapmış önemli bir şahsiyettir. İçerisinde bulunduğu zaman dilimi göze alındığında İslam ile tanışıp yetkin ve örnek bir Müslüman seviyesine gelmesi kayda değer bir olaydır. Muhammed Esed gerek yazdığı eserlerle gerekse yaşam biçimi olarak İslam dünyasında önemli bir iz bırakmıştır. İslam'ı tanıma aşamasında her şeyi araştırma ve sorgulama yoluna girmiş akabinde İslam'ı savunan eserler kaleme almıştır. Muhammed Esed, bir ekol veya mezhepten etkilenmekten çok kendi akli unsurlarını kullanarak analiz ve sentez yoluyla doğru bilgiye ve ilme ulaşmayı amaçlamıştır. Batı'dan aldığı entelektüel birikim onu İslam'ı akıl süzgecinden geçirerek daha iyi anlaşılmasına olanak sağlamıştır. İslam'ın bir kültür gibi yaşanmasına karşı çıkarak onun bir dünya görüşü olması gerektiği, Müslümanların ise bu dünya görüşünden ve yaşamından uzaklaşarak dini sadece bir inanma ihtiyacını karşılayan totem gibi yaşamalarına karşı çıkmıştır. Muhammed Esed, ilk eserinden son eserine kadar düşünce tarzını net bir biçimde ifade ederek İslam'ı durgunluktan kurtarmayı hedeflemiştir. Kur'an Mesajı adlı eserinde de İslam'ı bu durgunluktan kurtarmak adına imani meselelere yeni bakış açısı getirerek çağın insanlarına İslam'ı daha iyi kavrama fırsatı sunmuştur. İslam'ı yeniden diriltme amacıyla yazdığı Kur'an Mesajı onun İslam ilkelerini tekdüze anlayışından çıkarıp günün şartlarına ve koşullarına göre yeniden uyarlama amacı gütmüştür. Çalışmamızda Muhammed Esed'in itikadi konulara nasıl yaklaştığını Kur'an Mesajı adlı eseri bağlamında ele alınacaktır. Muhammed Esed'in itikadi konulara yaklaşımı geleneksel müfessirlerden farklı olmakla birlikte bazı konularda ortaklık gösterir. İman, Allah'ın sıfatları, insanın iradesi ve fiilleri, büyük günah, halku'l-kur'an, Rü'yetullah, kader ve kaza vb. meseleler çalışmamızın başlıca konuları olacaktır.Master Thesis The reason-revelation relationship in Kâdî al-Beydâvî(2021) Tanrıkulu, Beraat; Bardak, AhmetAkıl-nakil konusu, İslam düşünce tarihinde sürekli olarak tartışılan bir konu olmuştur. Kelâmcıların aklı ön plana çıkartıp onunla argümanlar geliştirdikleri bilinmektedir. Fakat naklin de kelâmda önemli bir yeri vardır. Kelâm âlimleri zahiriye, selefiye ve diğer nakilci ekollerin şiddetli eleştirilerine maruz kalmışlardır. Onlar tevil ve reyi kullanan kelâmcıları şiddetli bir şekilde yermişlerdir. Bu eleştirilere muhatap olan kelâmcıların onlara karşı kendilerini savunmaları ve alternatifler üretmeleri elzem olmuştur. Akıl-nakil konusundaki görüşlerine yer vereceğimiz Kâdî el- Beydâvî, Eş'arî mezhebine mensuptur. Bu mezhebe ciddi katkıları olmuştur. Beydâvî hem ele aldığı eserleriyle hem de görüş ve düşünceleriyle yaşadığı döneme ve sonraki çağlara hitap eden önemli bir isimdir. Hemen hemen her alanda eserler veren Beydâvî daha çok tefsir alanında tanınmakla beraber kelâm, fıkıh ve tasavvufla da ilgilenmiştir. Beydâvî'nin akıl-nakil tartışması bağlamındaki tercihleri, Eş'arîliğin konuya bakışını yansıtması açısından önem taşımaktadır. 'Kâdî el-Beydâvî'de Akıl-Nakil İlişkisi' İsimli bu tez, bir giriş ile üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Kâdî el-Beydâvî'nin yaşadığı dönem ve kelâmî görüşleri, ikinci bölümde akıl-nakil ilişkisi, üçüncü bölümde ise Kâdî el-Beydâvî'de akıl-nakil ilişkisi üzerinde durulmuştur. Anahtar Kelimeler : Akıl, Nakil, Beydâvî, Kelâm, Eş'arîlik. Sayfa Sayısı : x + 91 Tez Danışmanı : Doç. Dr. Ahmet BARDAKMaster Thesis Rü'yetullah subject in contemporary commentary sources(2021) Bildirici, Bahreddin; Bardak, AhmetRü'yetullah meselesi kelâmî ekoller tarafından çokça tartışılmışsa da nihayetinde ortak bir yaklaşım ortaya konmamıştır. Mezheplerin bu konudaki farklılıkları, zihinlerde bir karmaşaya sebebiyet verdiğinden, toplumda ciddi ayrışmaları beraberinde getirmiştir. Geçmişte yoğun olarak tartışılan bu problem, günümüzde de eski yoğunluğu kadar olmasa da tartışma konularındandır. Tezimizdeki ana gaye, günümüzde konu hakkındaki farklı yaklaşımları toplamak ve buradan rü'yetullaha bakış açısında ne gibi bir evrilme yaşandığını anlamaya çalışmaktır. 'Çağdaş Tefsir Kaynaklarında Rü'yetullah Konusu' adlı bu çalışmamız bir giriş ile dört bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde tezimizin amacı, önemi, takip ettiğimiz yöntem hakkında bilgilendirme yapılmıştır. Birinci bölümde ise öncelikle rü'yetin lafzî ve ıstılahî olarak genel tanımı yapıldıktan sonra, rü'yetullah ile ilgili olan konulara değinilmiştir. Birinci bölümünün devamında, kelâm ilminde rü'yetullah konusunda kelâmî mezheplerin görüşleri hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde ise öncelikle klasik tefsir kaynaklarındaki rü'yetullah konusuna bakış tespit edilerek sonraki tefsirlerden farklılıkları ortaya konmak amaçlanmıştır. Bu bağlamda İmam Mâturîdi'nin Te'vîlâtü'l-Kur'ân, Ebû'l-Kâsım Mahmûd b. Ömer el-Hârizmî ez-Zemahşerî'nin el-Keşşâf, Fahreddin er-Râzî'nin Mefâtîhu'l-Gayb ve Ebû'l- Berekât en-Nesefî'nin Medârikü't-Tenzil ve Hakâiku't-Te'vîl adlı eserlerinden rü'yetullah ile ilgili âyetleri nasıl yorumladıklarına değinilmiştir. Üçüncü bölümde ise asıl konumuz olan 'Çağdaş Tefsir Kaynaklarında Rü'yetullah' meselesine yaklaşımların neler olduğu, yirmi tefsir üzerinden ele alınmıştır. Dördüncü bölümde ise verilen görüşler hakkında genel bir değerlendirilme yapılarak çalışmamız sonuçlandırılmıştır. Bu çalışmada araştırma yöntemi olarak karşılaştırma, betimleme, içerik analizi, tanımlama ve analiz-sentez esas alınmıştır.Article Sa‘duddîn Teftazânî’de İlliyet (Nedensellik)(2023) Bardak, Ahmetİlliyet ya da nedensellik genel olarak olayların veya olguların birbiriyle ilişkili ve bağlı olması, sonuçların bir nedene bağlanarak açıklanması ya da nedenlerin belirli sonuçları sürekli olarak yaratması şeklinde tanımlanan bir kavramdır. Mazisi Aristotales’e kadar uzanan bu kavram üzerine gerek klasik dönem gerekse modern zamanlarda yapılmış pek çok çalışma bulunmaktadır. Konuyla ilgilenen alanlardan biri olan Felsefe tarihi, sebep-sonuç arasındaki ilişkinin zorunlu olup olmadığı ve nedenlerin aynı neticelere ulaştırıp ulaştırmadığı tartışmaları üzerine yoğun bir literatüre sahiptir. Dolayısıyla konu hakkında yeterince kaynak bulunmaktadır. Filozoflar konuyu metafizik, ontoloji ve epistemoloji bağlamında ele almışlardır. Bakıldığında felsefeciler arasında konu hakkında bir konsensüs sağlanmış değildir. Örneğin ateist ve teist filozoflar illiyet konusunda farklı görüşlere sahiptirler. Bunun yanında nedensellik konusuna İslam kelâmcıları da büyük bir ilgi göstermiştir. Zamanla nedensellik kelâm ilminin de ana konularından birisi olmuştur. Böylece kelâm literatüründe nedensellik bağlamında çok önemli çalışmalar ortaya konulmuştur. Kelâmcılar genel olarak illiyet meselesinde felsefecileri muhatap alarak onlara karşı kendi argümanlarını geliştirmişlerdir. Başını Mu‘tezilî kelamcılarının çektiği kelamcıların eserlerinde nedensellikle ilgili çok önemli bir birikim mevcuttur. Eş‘arî kelâmcıları da Mu‘tezile mezhebi gibi nedensellik konusunda öne çıkmıştır. Onların illiyet anlayışı diğer kelâmi görüşleriyle uyumlu bir şekilde sunularak Allah’ın mutlak kudretini koruyan bir şekil ihtiva etmektedir. Eş‘arîlere göre kâinat, âdetullah gereği süregelen düzenli bir işleyiş içindedir. Dünyadaki her şeyin bir gayesi vardır. Bu gaye çerçevesinde Allah âdetullah gereği sebep-sonuç ilişkisini yaratmıştır. Sebep sonuç arasında bir ilişki görülmekle beraber bu zorunlu bir ilişki değildir. Yani Eş‘arî kelamcılara göre tüm sebepler bir araya gelse dahi bu sebepler bazen bir sonuca yol açmayabilir. Onlara göre sebep sonuç ilişkisi eşyanın belirli bir düzen ve silsile halinde yaratılmasında ortaya çıkan düzenli bir görüntüdür. Eş‘arîler genel olarak felsefecilerin savunduğu nedenselliği, inkârcı bilim adamlarının ürettiği bir tuzak olarak görüp Allah’ın mülkündeki gücünü azalttığı görüşündedirler. Nedensellik bağlamında hikmet denilen olguya da değinen kelâmcılar onu olaylar arasındaki sebep-sonuç ilişkisinin anlaşılması için bir araç olarak görmektedirler. Bunu da izah etmek için âdetullahı öne sürerler. Eş‘arî kelamcılarına göre bizim olayları anlayabilmemiz için sebep sonuç ilişkisine ihtiyacımız varken Allah'ın yaratmak için sebebe ihtiyacı yoktur. Sebep-sonuç ilişkisi bağlamında açıklanan günümüz dünyasındaki gelişmeler nedenselliğe ışık tutar niteliktedir. Son asırdaki bilimsel gelişmeler evrenin belirli bir zamanda meydana geldiğine işaret etmektedir. Bakıldığında evrende bir süreklilik ve değişim gözlemlenmektedir ki kelamcılara göre bu gelişim sürekli yaratmadan başka bir şey değildir. Teftâzânî de illiyet konusunda genel olarak Eş‘arî mezhebinin görüşleri ile paralel düşünmektedir. Bu makalede Teftâzânî’nin illiyet hakkındaki görüşleri ile illiyet bağlamında ele aldığı teselsül ile ilgili kelâmî delilleri ele alınacaktır.Article Şeyh Müfîd’in En-nüketu’l-i‘tikadiyye Eserindeki İ‘tikadî Görüşleri(2022) Bardak, Ahmetİslam kelâmının ana kaynaklarının incelenmesi ve bu kaynaklardaki kelâmî görüşlerin ortaya çıkartılması kelâmî problemlerin kökenine inilmesine, daha doğru anlaşılmasına ve dolayısıyla da çözümüne katkı sağlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında kelâmî fırkaların esas görüşlerini ana kaynaklarından öğrenmek önemlidir. Böylece zamanla siyasi ve tarihi şartlarla değişikliğe uğramış veya yeni bir söylemle ortaya çıkmış bazı düşüncelerin mensubu olduğu düşünceyle ne kadar örtüştüğü ortaya konulacaktır. Şîa mezhebi tarihi seyri içerisinde zaman zaman siyasi ve sosyal nedenlerle kurucu görüşlerini savunma ve metodolojik olarak izah etme konusunda Mu'tezilî kelâmından da etkilenmenin yol açtığı nedenlerden dolayı sapmalar yaşamıştır. Bu sapmalar bir bakıma Şîa’nın kurucu unsurlarının görüşleriyle çelişen yeni durumlar ortaya çıkartmıştır. Bu açıdan Şeyh Müfîd’in (ö. 413/1022) kelâmî görüşlerini bilmek Şiî-İmâmiyye’sinin kurucu ana fikirlerini de bilmek anlamına geldiğinden önemlidir. Şeyh Müfîd Şiî-İmâmiyye hakkında yapılan çalışmalarda eserlerine mutlaka müracaat edilmesi gereken önemli bir isimdir. Kendisi Şiî-İmâmiyye’nin usûlî ekolünü sistematik hale getiren kişi olarak kabul edilmektedir. Şeyh Müfîd başta kelâm olmak üzere fıkıh gibi birçok alanda eserler yazmıştır. Şeyh’in eserlerine bakıldığında özellikle Ebu’l-Kâsım el-Belhî (ö. 319/931) ve Kâdî Abdulcebbâr (ö. 415/1025) gibi Mu‘tezilî kelâmcılardan etkilenmiş olduğu görülmektedir. Şeyh Müfîd’in el-Evâilu’l-makâlât ve ele alacağımız en-Nüketu’l-i'tikâdiyye adlı eserlerinde bu durum daha fazla göze çarpmaktadır. Şeyh Müfîd'in en-Nüket’i içerik bakımından daha çok Kâdî Abdülcebbâr'ın eserlerine benzemektedir. Özellikle eserin tasnifindeki şekli ve içeriği Kâdî’nın eserlerini andırmaktadır. Aynı zamanda eserdeki kelâmî/itikadî görüşleri de Kâdî Abdulcebbâr’ın görüşleriyle benzerlikler göstermektedir. Bu durum Kâdî Abdulcebbâr’ın Şiîlikte usûlî anlayışının oluşmasında Şeyh’e önemli bir etki sağladığını göstermektedir. Fakat eserin esas gövdesini Şiî-İmâmiyye’ye ait görüşler içermektedir. Bakıldığında eserde Allah ve sıfatları, âlemle ilgili kozmolojik meselelerde özellikle Bağdat Mu‘tezilesi’nin etkisi görülürken diğer konularda Şiî İmâmiyye’nin görüşleri savunulmaktadır. Şeyh Müfîd en-Nüket’de zaman zaman bazı konularda cebir ve tefviz arasında bir konumda bulunarak Ehl-i Sünnet ile de yakın görüşleri savunmaktadır. Bazı aksine iddialar olsa da genel kanaat en-Nüketu’l-i‘tikadiyye adlı eserin Şeyh Müfîd’e aidiyeti konusunda bir şüphe yoktur. en-Nüket diyalog şeklinde yazılmış akıcı bir üsluba sahiptir. Bu eserde Şeyh Müfîd tevhid, nübüvvet, adalet, imamet ve meâd konularını ele alarak Şiî-İmâmiyye’nin itikâdi görüşlerini sistemli bir şekilde sunmaktadır. Bu makalede ülkemizde üzerinde fazla bir çalışma yapılmamış olan Şeyh’e ait Şiî-İmâmiyye kelâmını içeren en-Nüketu’l-i‘tikadiyye adlı eserdeki ona ait kelâmî görüşleri ele alınacaktır. Şeyh Müfîd’in Şîa ve Mu‘tezile kelâmı ile uyumlu görüşleri yanında her iki fırkadan farklı düştüğü konular en-Nüketu’l-i‘tikadiyye’si esas alınarak anlaşılması hedeflenmektedir. Dolayısıyla ilgili eser bağlamında Şeyh’in kelâmî görüşleri tespit edilmeye çalışılacaktır.Article Şeyh Müfîd’in Kozmoloji Anlayışı(2022) Bardak, AhmetDakîku’l-kelâm konuları altında ele alınan âlem ile ilgili konular kelâm ilminin önemli bölümlerinden birini oluşturmaktadır. Âlem ve onu oluşturan temel öğelerini ele alan kelâmcılar bu alanda kelâm kozmolojisinin oluşmasına katkı sağlamışlardır. Kelâm kozmolojisinde cevher, araz, cisim, boşluk, illiyet, mekân ve hareket gibi başlıklar ele alınarak Tanrı-evren ilişkisi anlaşılmaya çalışılmaktadır. Felsefe ve Hint kaynaklı kaynaklardan önemli oranda yararlanmış olsalar da, kelamcılar kendilerine has bir kozmoloji anlayışı ortaya çıkarmışlardır. Kelâm kozmolojisi hakkında öncü kelâmcılar Mu‘tezile kelâmcıları olmakla beraber Eş‘arî ve Mâtürîdî kelamcıları da dakîku’l-kelâm konu başlığı altında önemli eserlerle katkı sunmuşlardır. Eş‘arîlikte konu Ebü’l-Hasen el-Eş‘arî’nin eserlerine kadar geriye gitmektedir. Sonraki kelâmcılar daha sistematik bir kelâm kozmolojisinin oluşmasına katkı sağlamışlardır. Bu makalede çeşitli alanlarda eserleri bulunan Şeyh Müfîd’in eserlerindeki âlem hakkındaki tespitlerinde onun Tanrı-evren ilişkisi ve evreni oluşturan temel unsurları hakkındaki görüşleri, diğer mezheplerle olan benzer ve ayrıldığı noktalar tespit edilerek buradan genel olarak Şiîliğin özelde ise İmâmiyye’nin konuya bakışı anlaşılmaya çalışılacaktırMaster Thesis Sheriff Murtaza and His Thealam Opinions(2024) Kazut, Bayram; Bardak, AhmetŞerif el-Murtazâ (ö.436/1044) Şîa'da otorite olan Şeyh Müfid'in (ö.413/1022) öğrencisidir. Müfid'in ölümünden sonra Şîa'nın rasyonelleşmesine büyük katkı sağlamış, düşüncelerini nass zemininde aklî metodlarla açıklayarak Şîa'nın önde gelen isimlerden biri olmuştur. Ancak yaşadığı dönemin çalkantılı ve siyasi istikrarsızlığına rağmen devletin önemli kademelerinde aldığı görevlerden dolayı bunu aşmıştır. Görevi ona ilmi faaliyetlerde bulunma fırsatını vermiştir. O; Allah'ın zatını, sıfatlarını ve fiillerini, Kur'an'ın ayetlerinden kopmadan rasyonel bir metotla açıklamaktadır. Bu şekilde başta tevhid olmak üzere kelâm ilminin ilk bölümünü oluşturan ilahiyatı ikna edici bir dille ifade etmiştir. Allah'ın kelâm sıfatını ve mütekellim oluşunu açıklayan Murtazâ, insan sözü ile Cenab-ı Hakk'ın sözü arasında farkın olmadığını iddia ederek Allah'ın kelâmı olan Kur'an'ı mahlûk olarak nitelemiştir. Yine fiillerde Allah'ın irâdesi ile insan irâdesini ayırarak mükellef olması açısından sorumluluğun ve güç yetirmesi bakımından insana önceden verilen bir istitaat ile insanı fiillerinin mutlak faili olduğunu söyler. Murtazâ'nın kozmoloji anlayışına baktığımız zaman cisim, cevher ve arazı tanımlar ve bunları Allah'ın zatından soyutlayarak tevhid ilkesine vurgu yapar. Başka bir ifadeyle o kozmolojiyi Allah'ı tanımada ve bilmede bir araç olarak görür. Murtazâ'nın nübüvvet anlayışı, mucize üzerine kuruludur. Çünkü nübüvvet iddiasıyla ortaya çıkan bir kimsenin mucize göstermesi zorunludur. Mucizenin aynı zamanda nübüvvetin tasdiki ve Allah'ın fiili olduğunu da unutmamak gerekir. Yine Murtazâ'ya göre tüm peygamberler masum olup delili ise mucizedir. Murtazâ ahirette peygamberimizin şefaatçi olmasını mücrimler için olduğunu söyleyerek fasığın durumunu Mürcie ekseninde Allah'a havale eder.Master Thesis Tevhid in Islamîc Journals Between 1980 and 2000: the Example of the Journal of Iqtibas(2023) Eray, Ahmet; Bardak, AhmetKelâm ilmi, temel inanç konularıyla ilgilenen bir ilim dalıdır. Hz. Muhammed, peygamberlik görevini aldığında toplumun içerisinde bulunduğu şirk inancıyla büyük bir mücadeleye girişmiştir. Bu mücadelenin adı tevhid ve şirk mücadelesidir. Bütün peygamberler gönderildikleri toplumlarda öncelikle şirke bulaşmış bir inanca karşı mücadele vermiş ve tevhidî bir toplum inancı oluşturma çabası içerisinde olmuşlardır. Konunun önemi sebebiyle tevhid meselesi kelâm ilminin sacayaklarından biri olmuştur. Kelâm ilminin bir diğer adı da İlmu't-tevhidtir. İçinde yaşadığımız coğrafya iki yüzyıldan beri siyasi ve dini buhranlar içerisindedir. Tevhid konusu da hem siyasi hem itikadî yönüyle bu buhran ve tartışmaların odağındadır. Osmanlı'nın yıkılış sürecinde oluşan İslamcılık akımı ve Cumhuriyetin kuruluşu bu tartışmaları daha da körüklemiştir. Bu konu hakkında kitaplar yazılmış, köşe yazarları bu konuları işlemiş ve dergilerde bu konulara yer ayırılmıştır. Tevhid konusu Asr-ı Saadetten beri İslâm toplumlarında hep tartışılan konuların başında gelmiştir. Bu tartışma Türkiye toplumunda da vardır. Türkiye'de yönetim tarzının değişmesi sebebiyle özellikle 1950 yıllarından sonra bu konu çok işlenmiş ve gündemde olmuştur. Tevhid konusu çeşitli dergilerde itikadî, siyasi, yönden ele alınmıştır. İktibas dergisi de bu dergiler arasında tevhid konusunun en çok ele alınıp işlendiği dergilerden bir tanesi olması hasebiyle tezimiz için ana konuyu oluşturmaktadır.Master Thesis The Theological Views of Sheikh Sediduddîn Mahmud Bin Ali Al-Hasan Al-Himsî(2024) Beytekin, Abdulkerim; Bardak, AhmetHımsî, Şiî İmamiyye'ye mensup bir otorite olarak tanınmış ve Suriye'nin Rey beldesine nispetle Hımsî veya Homsî olarak bilinmiştir. Hayatının son dönemlerinde Tahran'da yaşamış ve bir medrese inşa ettirmiştir. Hımsî, cismin sonradan oluştuğunu ve değişen halleriyle yeni özellikler kazandığını, bu değişimlerin bir fail tarafından gerçekleştirildiğini savunmuştur. Allah'ın varlığını kanıtlamak için hudûs kavramını kullanmış ve varlıkların zorunlu veya mümkün olma durumlarına göre değerlendirmiştir. Hımsî, cismin sonradan oluştuğunu ve değişen halleriyle yeni özellikler kazandığını, bu değişimlerin bir fail tarafından gerçekleştiğini savunmuştur. Hımsî, cisimlerin oluşumunun rastlantısal veya bilinçli olduğunu belirtmiştir. Özellikle, insan vücudundaki organların özel amaçlar için tasarlandığını vurgulamıştır. Hımsî, cisimler arasındaki farklılıkların varlığını ve bu farklılıkları açıklayacak bir nedenin gerekliliğini tartışmıştır. Zorunlu bir nedenin, cisimlerin farklılıklarını açıklamakta zorluklar yarattığını belirtmiş ve bu nedenle iradeli bir varlığın varlığını savunmuştur. Allah'ın iradesi ve insan eylemleri üzerindeki etkisini tartışırken, insanların iradeleri doğrultusunda hareket etmelerinin zorunlu olduğunu ancak bu iradenin engelleyiciler veya hoşnutsuzluklar nedeniyle baskı altında olmadığını belirtmiştir. Hımsî, peygamberlerin doğruluğunun mucizelerle kanıtlanabileceğini savunmuş ve peygamberliği toplumsal fayda temelinde değerlendiren filozofları eleştirmiştir. Peygamberlerin masumiyetinin önemini vurgulamış, küçük günahların bile kabul edilemez olduğunu belirtmiştir. Kadınların ve çocukların peygamber olamayacağını söylemiştir. Peygamberlerin mucizelerinin doğal olaylardan ve hilelerden ayrıldığını, olağanüstü ve açıklanamaz olduklarını ifade etmiştir. İmametin, dini liderlik ve genel başkanlık anlamına geldiğini ve imamın seçiminin yalnızca ilahi vahiy veya mucizeyle doğrulanması gerektiğini açıklamıştır. İmamın masumiyetinin, liderlik pozisyonundaki hata yapma olasılığını azaltarak toplumda dürüstlük ve adaleti güvence altına aldığını belirtmiştir.
