Browsing by Author "Bora, Aydın"
Now showing 1 - 11 of 11
- Results Per Page
- Sort Options
specialization-in-medicine.listelement.badge Accessing of Common Carotid and Vertebral Arteries at Normal Position and Right-Left Rotation in Ankylosan Spondylitis by Doppler Ultrasonography,matching the Results With Normal Population(2014) Orak, Suat; Bora, AydınAmaç: Ankilozan Spondilit hastalarında karotis ve vertebral arter kan volumlerinin doppler USG ile normal populasyonla kıyaslanması. Metod: Ateroskleroz veya servikal arteryel fizyoloji değişikliğine yol açabilecek komorbid durumları olan hastalar ekarte edildi. 50 AS(ankilozan spondilit) li hasta ve 50 sağlıklı insan çalışmaya dahil edildi. Tüm hastalar ve kontrol grubunun nötr-sağ rotasyon-sol rotasyon pozisyonlarında 7,5Mhz lineer prob ile karotis-vertebral arter doppler incelemeleri, intimomedial kalınlık ölçümleri yapıldı. Bulgular: Sağ rotasyon pozisyonunda sağ vertebral arter ve total vertebral arter volümü, sol rotasyon pozisyonunda sol vertebral arter ve total vertebral arter volümünün, AS hastalarında, normal populasyona göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde azalmış olduğu tesbit edildi Ayrıca karotis intimomedial kalınlığı, AS hastalarında, normal populasyona göre yüksek çıktı. (p<0,01). Sonuç: AS hastalarında kardiovasküler tutulum nadirdir. Biz çalışmamızda AS hastalarında sağ ve sol rotasyon pozisyonlarında vertebral arter akım volümlerinin (posterior dolaşım), rotasyon tarafında, sağlıklı popülasyona göre azalmış olduğunu tesbit ettik. Karotis volümlerinde ise (anterior dolaşım) anlamlı farklılık tesbit etmedik. Posterior dolaşımda volüm azalmasını AS hastalarında yaygın bir şekilde görülen vertebral sindesmofit ve entezopati gibi durumların vertebral artere bası yapmasına bağladık.Anterior dolaşımın etkilenmemesini ise hemodinamik dengeyi sağlayan otoregülasyon mekanizmaların anterior dolaşımı daha fazla koruyarak defisitleri önlemesine yorumladık.Ayrıca AS hastalarında ,sağlıklı bireylere göre karotis intimomedial kalınlıkta anlamlı derecede artış tesbit ettik.Article Buld-Chiari Syndrome Due To Echinococcus Multilocularis Infection: a Case Report(2007) Dülger, A.cumhur; Bora, Aydın; Mete, Rafet; Gündüz, A.mahir; Türkdoğan, M. KürşatHepatik ven obstruksiyonu; Budd- Chiari Sendromu olarak adlandırılan ve hepatik sinuzoidal dilatasyon, konjesyon, asit ve karın ağrısına neden olan klinik ve patolojik bir durumdur. Ekinokokkal hastalık ekinokokun metasestod evresiyle infeksiyon sonucu gelişir. En sık başvuru semptomları; halsizlik, kilo kaybı ve hepatomegaliye bağlı sağ üst kadran ağrısıdır. Echinococcus multilocularis infeksiyonuna bağlı Hepatik ven invazyonu nadiren tanımlanmıştır. Bizler burada E. Multilocularis infeksiyonuna bağlı Budd – Chiari sendromunu tanımlıyoruz. Bu infeksiyonun seyrinde Budd Chiari sendromunun tesbit edilmesi uygun tedavi için önemlidir.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge The Comparison of Hounsfield Unit Values Calculated on Computed Tomography Images and Dual Energy X-Ray Absorpsiometry Scores for the Diagnosis Osteoporosi̇s(2015) Alpaslan, Muhammed; Bora, AydınÖZET Amaç: Bu çalışmada amacımız osteoporoz tanısında altın standart yöntem olan Dual X ışını absorbsiyometri (DEXA) skorlamasının Bilgisayarlı Tomografide(BT) ölçülen hounsfield unit(HU) değerleri ile karşılaştırılması ve BT dansitometrinin osteoporoz tanısına katkısını araştırmaktır. Ayrıca lomber vertebraların ve femur baş-boyun kesiminin volümetrik ölçümleri yapılarak Dünya sağlık örgütü (WHO) klasifikasyonuna göre değişimin önemli olup olmadığını ve osteoporozda kemik kütlesindeki kaybı radyolojik olarak göstermeye çalıştık. Materyal-Metod: Ocak 2013 ile Mayıs 2015 tarihleri arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi Radyoloji ünitesinde çeşitli kliniklerce istenmiş ve rutin olarak hem Abdominal BT'si hemde DEXA' sı çekilmiş 10 yaş üstü tüm hastalar cinsiyet farkı gözetilmeden araştırmamıza dahil edildi. Arşivimizden lomber ve femoral cerrahi geçirmemiş, protezi olamayan, kemik neoplazisi bulunmayan, romatoid artrit ,SLE ,ankilozan spondilit , multipl miyelom gibi hastalıkları olmayan toplam 102 hasta belirlendi. L1-L2-L3-L4 vertebralardan ve femur boynundan DEXA yöntemiyle ölçülen T skoru, BMD, WHO klasifikasyonu ile Abdomen BT de L1-L2-L3-L4 vertebra korpuslarından ve femur baş-boyun kesiminden ölçülen HU değerleri ile BT volum ölçümleri yapıldı. DEXA ölçümleri Hologic 2000 dexa cihazı ile standart pozisyonda yapıldı. Femur boynundan ve lomber L1-L2-L3-L4 vertebralardan kemik mineral yoğunluk(BMD), area, T-Z skoru ölçülüp WHO klasifikasyonu belirlendi. WHO klasifikasyonuna göre T skoru -1 ve üzeri normal, -1 ile -2,5 arası osteopeni, -2,5 ve altı osteoporoz olarak tanımlanmaktadır. BT görüntüleri 16 dedektörlü çok kesitli bilgisayarlı tomografi cihazı(Somatom Emotion 16-slice; CT2012E- Siemens AG Berlin and München- Almanya) ile elde edilmiştir. Hastaların abdomen BT lerinde lomber vertebraların(L1-L2-L3-L4) korpusundan ve femur boynundan üç farklı seviyeden ROİ ler kurularak HU değerleri ölçüldü ortalaması alındı. Ayrıca volümetrik ölçüm yapmak için alt sınır 100 ve 200 HU gibi iki farklı değer , üst sınır ise 1500 HU olarak belirlendi.Vertebra korpusları ve femur baş-boyun bölgesi sınırları çizilerek kemik dışındaki dokuların girmesi önlendi.Ardından volüm değerleri otomatik-interaktif olarak ölçüldü. DEXA ya göre belirlenen WHO kalsifikasyonu, T skoru , BMD değerleri ile BT yöntemiyle ölçülen lomber vertebra-femur boyun HU değerleri ve volümleri arasındak ilişki istatistiksel olarak araştırıldı.SPSS paket programı kullanıldı. Sonuçlar: Çalışmamıza 102 hasta dâhil edilmiş olup bunların 51 i erkek 51 i kadındı(%50). 10 yaş ve üzerinde bulunan tüm hastalarımız üç gruba ayrıldı.10-30 yaş arası 1. grup, 31-60 yaş arası 2. grup ve 60 yaş üzeri 3.grup olarak tanımlandı. 1. grupta 21 kişi(%20,6) , 2. grupta 52 kişi(%51) ve 3. grupta 29 kişi(%28,4) mevcuttu. Hastaların boy ortalaması 163,3(±8,9) cm, ortalama kilosu ise 69.5(±14,9) kg olarak ölçüldü. Lomber bölgeden yapılan ölçümlerde DEXA WHO klasifikasyonuna göre 44 hastada normal (24 erkek, 20 kadın, yaş ortalaması 44), 35 hastada osteopeni(19 erkek, 16 kadın, yaş ortalaması 45) ve 23 hastada(8 erkek, 15 kadın, yaş ortalaması 55) osteoporoz saptandı. 102 hastada L1 vertebranın T skoru ortalaması -1,27 L2 vertebranın T skoru ortalaması -1,06 L3 vertebranın T skoru ortalamsı -1,25 ,L4 vertebranın T skoru ortalaması -1,32 ve total lomber bölge T skoru ortalaması -1,24 olarak bulundu. Femurdan yapılan DEXA ölçümlerinde WHO ya göre normal hasta sayısı 50(30 erkek, 20 kadın yaş ortalaması 44) , osteopenik hasta sayısı 41(19 erkek, 22 kadın yaş ortalaması 50) , osteoporoz hasta sayısı 11(2 erkek, 9 kadın, yaş ortalaması 52) kişiydi. 102 hastanın femur total T skoru ortalaması -0,83 idi. L1-L2-L3-L4 lomber vertebralardan ayrı ayrı ölçülen BT dansitometri HU değerlerinin yaş grupları ile karşılaştırması yapıldı ve üç yaş grubunda HU değerlerinin yaş arttıkça ters orantılı olarak azaldığı görüldü , p değerleri < 0,01 olup anlamlıdır. Femur boynundan ölçülen HU değerleride yaş grupları ile karşılaştırıldı. Grup yaşı arttıkça HU değeri orantılı olarak düşük bulundu. p değerleri < 0,01 olup anlamlıdır. DEXA ya göre lomber vertebraların kemik mineral yoğunluğu (BMD) değerlerinin BT HU değerleri ile yapılan korelasyon testinde her vertebranın (L1-L2-L3-L4) HU sonuçları ve BMD değerleri uyumlu bulunmuştur. P değerleri < 0,01 olup anlamlıdır. Yani BMD değeri arttıkça korele olarak HU değerleride artmaktadır. DEXA ya göre femurun kemik mineral yoğunluğu (BMD) değerlerinin BT HU değerleri ile yapılan korelasyon testinde femur boynundan ölçülen HU sonuçları ve BMD değerleri uyumlu bulunmuştur. p değerleri < 0,01 olup anlamlıdır. Yani BMD değeri arttıkça korele olarak HU değerleride artmaktadır. Lomber vertebralarda L1-L2-L3-L4 ten ölçülen BT HU değerleri ve vertebra volümleri, ayrıca femur boynundan ölçülen BT HU değerleri ve volümleri ayni bölgelerden ölçülen DEXA skorları ile karşılaştırıldı. DEXA ya göre normal osteopeni ve osteoporoz olarak üçe ayrılan gruplar göz önünde bulunduruldu. Lomber ve femoral bölgeden yapılan HU ölçümleri ve volüm değerleri DEXA nın üç grubu ilede uyumlu bulundu. Normal hastalardan osteoporotik hastalara doğru gidildikçe HU değeri ve volüm belirgin azalmaktaydı. Lomber vertebra ve femur için p değerleri < 0,01 olup anlamlıdır. Lomber vertebralardan ölçülen volüm değerleri ile DEXA BMD değerleri arasında korelasyon testi yapıldı. Volümetrik incelemede eşik değerlerinde alt sınır 100HU olarak seçilen volüm 1 , alt sınır değeri 200HU seçilen volüm 2 olarak belirlendi.İki değişken arasında korelasyon katsayısı anlamlı bulundu. p değerleri < 0,01. BMD değeri arttıkça volüm artış göstermektedir. Hastalarımızın femur baş-boyun bölgesinin volümetrik ölçümleri DEXA yönteminde femurdan ölçülen BMD değerleri ile korelasyon testi yapıldı.Volümetrik incelemede eşik HU değerleri alt sınır olarak 100HU olanlar volüm 1 , 200HU olanlar volüm 2 olarak belirlendi. Volüm 1 ve volüm 2 değerleri Femur BMD ile uyumlu bulundu. p değerleri < 0,01 BMD arttıkça volüm artışı görüldü. Her bir lomber vertebradan (L1,L2,L3,L4) ve femur boynundan ölçülen BT HU değerleri aynı bölgelerden ölçülen T skorları tek tek eş testi yapılarak karşılaştırıldı. Tüm ölçümlerde eşler arasında pozitif yönde doğrusal bir ilişki gözlenmiştir. Bu ilişki istatistik olarak önemlidir. (p değerleri < 0,01). T skoru yükseldikçe BT HU değerleride doğrusal artış göstermektedir. Ayrıca lomber vertebradan ve femur baş-boyundan yapılan BT volümetrik ölçümler T skoru ile eş testi yapılarak karşılaştırıldı.Aynı doğrusal ilişki volüm ile T skoru arasında da görüldü. (p değerleri < 0,01). T skoru arttıkça öçülen volüm değeri artış göstermektedir. Herbir lomber vertebra (L1,L2,L3,L4) ve femurdan ölçülen HU değerleri aynı yerlerin T skoru arasında uygun cut-off değerleri elde etmek için ROC (Alıcı işlem karakteristikleri, Receiver Operating Characteristic) analizi yapıldı. Lomber vertebraların ortalama HU değeri ile Tskoru değerlendirilmesinde ROC analizinde eğri altındaki alan % 68 bulunmuştur. En ideal yer lomber için L1 vertebra olup kesim değeri 161 HU dur. Yani L1 vertebradan BT ile ölçüm yapıldığında 161 HU altındaki değerler osteoporoz açısından risk taşımaktadır. Femur boynundan ölçülen BT HU -Femur boyun T skoru değerlendirmesinde ROC analizinde eğri altındaki alan % 83, femur boynundan ölçülen BT HU ile femur total T skoru değerlendirilmesinde eğri altındaki alan %88 bulunmuştur. Femur boyun için kesim değeri 110 HU , femur total için kesim değeri 96 HU dur.Yani femur boynundan BT ile ölçülen HU değeri 96 nın altında ise osteoporoz açısından risk taşımaktadır. Tartışma : Yaptığımız çalışmada lomber vertebralardan ve femur boynundan ROİ kurarak ölçülen HU değerlerinin DEXA T skoru, BMD ve osteoporoz dereceleri ile karşılaştırılması yapıldı. BT HU değerleri T skoru ve BMD ile pozitif yöne güçlü korelasyon göstermekteydi WHO klasifikasyonuna göre ise normalden osteoporoza doğru gidildikçe HU değerlerinde belirgin azalma gözlemlendi. Ayrıca yaş arttıkça BT HU değerlerinin düşmesi beklediğimiz sonuçlardandı. Bulduğumuz sonuçlar literatürler ile benzer şekildeydi. Çalışmamızda ilk olarak vertebra korpuslarının ve femur proksimalinin volumu ölçüldü. Normalden osteoporotik hastalara ve genç hastalardan yaşlı hastalara doğru gidildikçe volümün anlamlı şekilde düştüğü görüldü. Osteoporotik hastalarda korteksin incelmesi ve meduller yapının yoğunluğunun azaldığı görsel olarakta ortaya konuldu. Literatürlerin ortak vurgusu yaşlı hastalarda dejeneratif değişiklikler (osteofit , skleroz), aort kalsifikasyonu , kemik adacıkları , skolyoz , fraktür gibi nedenler DEXA nın güvenli sonuç vermesine engel olmaktadır. Bizim hasta grubumuzda da benzer kısıtlamalar ile karşılaşıldı. Sonuç: Dünyanın önemli bir sağlık problemi olan osteoporoz tanısında altın standart yöntem olan DEXA nın yukarda bahsedilen kısıtlılıklarından dolayı ve koretks medulla ayrımını yapamaması nedeniyle yeni arayışlar devam edecektir. Bir çok çalışmada T Skoru , yaş ve BMD ile güçlü uyum gösteren BT HU değerlerinin üç boyutlu incelemeye de imkan tanıması nedeniyle gelecekte osteoporoz tanısında kullanılacağı kanısındayız.Özellikle standardize edilmiş ve spesifik bölgeye yönelik düşük doz BT uygulamaları ile hastalara osteoporoz ve fraktür riski açısından DEXA dan daha önemli bilgiler sunacağını düşünmekteyiz . Bunun için daha geniş çapta araştırmalara ihtiyaç vardır. Ayrıca yapmış olduğumuz volüm ölçümleri ile osteoporozda kemik kütlesinde kayıp olduğunu radyolojik olarak kanıtlamış olduk.specialization-in-medicine.listelement.badge Liver Volume Calculation of the Patients With Hepatic Steatosis From Ct Scans and Comparison With Usg Findings(2013) Alptekin, Cem; Bora, AydınAmaç: Amacımız alkolik olmayan sebeblere bağlı karaciğer yağlanmasının karaciğer volümü üzerine olan etkisini araştırmaktır. Bunu araştırırken yağlanma derecesini belirlemek için BT dansitometri ve korelasyon için Hepatobiliyer USG kullanıldı. Materyal-Metod: Ocak 2013 ile Mayıs 2013 tarihleri arasında YYÜ Tıp fakültesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi radyoloji ünitesinde çeşitli kliniklerce istenmiş ve rutin olarak Abdominal BT?si çekilmiş 18 yaş üstü 35 hepatosteatoz olgusu ile yaş ve cinsiyet olarak korele 40 tane kilnik ve radyolojik olarak karaciğer yağlanması bulunmayan bireyin BT dansitometi ile LAİ(Karaciğer atenüasyon indeksi) değerleri hesaplanarak hastaların kontrastlı görüntüleri CT-Volume software( Siemens Syngo Multimodality Workplace ;Version VE52A) programına atıldı. Çalışmamızda interaktif ve otomatik volüm ölçüm tekniklerini birlikte kullandık. Volümler hasta ve kontrol gurubunda ayrı ayrı ölçülüp istatistiksel analize tabi tutuldu. Sonuçlar: Yaptığımız çalışmada BT dansitometrinin nonalkolik yağlı karaciğer hastalığında(NAYKH) yağlanma derecesinin belirlenmesi açısından US yanında yardımcı bir teknik olarak kullanılabileceği, karaciğer boyutu ile hacmi arasında pozitif doğrusal korelasyon bulunduğu ve nonalkolik yağlı karaciğer hastalığında karaciğer volümünün arttığı sonucuna vardık. Tartışma: Bu çalışmada karaciğerin nonalkolik yağlanmasının karaciğer volümü üzerine etkisini araştırdık. Bunu yaparken kontrastsız-kontrastlı abdomen bt görüntülerini kullandık. Yağlanma kararını verirken BT dansitometri yanında karşılaştırma amaçlı ultrasonografiyi kullandık. Yaptığımız çalışmada hasta ve kontrol grubunun karaciğer atenüasyon indekslerini belirleyip hasta grubunda bunu USG ile korele ettik. Çıkan sonuçlara göre LAİ?nin negatifliği arttıkça USG de hepatosteatoz evresi artmaktaydı. Hepatosteatoz lu hastalarda hacim ile atenüasyon indeksi arasında negatif yüksek doğrusal korelasyon, hacim ile boyut arasında pozitif yüksek doğrusal korelasyon ve boyut ile atenüasyon indeksi arasında negatif orta doğrusal korelasyon olduğu görüldü. Sonuç olarak yine hasta ve kontrol grubu arasındaki fark karaciğer volümü ile karaciğer yağlanması arasında doğrusal bir ilişki olduğunu göstermektedir. Yaptığımız literatür taramalarında hacim ile yağlanma arasında daha önce ortaya konmuş kantitatif ölçekli bir çalışmaya rastlayamadık. . Sınırlı hasta ve kontol grubu ile yaptığımız bu çalışmada hacim ve boyut için ortaya çıkan değerler çalışma yaptığımız popülasyonda sınırlı referans değer oluşturabilir. Kuşkusuz daha geniş hasta ve sağlıklı gurubuna sahip çalışmalarda bu değerler değişecektir.Article Polispleni Sendromu, İnkomplet Anüler Pankreas ve Retroaortik Renal Ven Birlikteliği(2009) Bora, Aydın; Ozen, Ozkan; Bulut, Mehmet Deniz; Avcu, SerhatPolispleni sendromu sol izomerizm ile karakterize, kardiyopulmoner ve abdominal anomalilerineşlik ettiği nadir bir konjenital anomalidir. Lenfoma öntanısı ile abdomen ve toraks BT tetkiki yapılan 41 yaşındaki erkek hastada inferior vena kavanın suprarenal düzeyden itibaren kesintiye uğrayarak, genişlemiş azigos veni ile devam ettiği görüldü. Hepatik venler doğrudan sağ atriyumaaçılıyordu. Sol renal ven retroaortik seyir göstermekteydi. Sol üst kadranda iki adet dalak mevcuttu. Pankreas kuyruk kesimi hipoplazikti ve pankreas başı duodenum ikinci kısmını parsiyel olarak sarmaktaydı (inkomplet anüler pankreas). Bu yazıda rastlantısal olarak tanı konan, inkompletanüler pankreas ve retroaortik renal venin eşlik ettiği çok nadir bir polispleni sendromu olgusununBT bulgularını sunmayı amaçladık.Article Primer Tümör Spektrumu ve Bilgisayarlı Tomografi Bulgularına Göre Lenfanjitis Karsinomatozanın Retrospektif Analizi(2017) Yavuz, Alpaslan; Dündar, İlyas; Aslan, Harun; Bora, Aydın; Batur, Abdussamet; Havan, Nuri; Bulut, Mehmet DenizAmaç: Lenfanjitis karsinomatoza (LK) pulmoner lenfatik kanalların ve perilenfatik bağ dokunun primer tümör hücreleri tarafından metastatik infiltrasyonunu tanımlar ve sıklıkla meme, akciğer ve gastrointestinal sistem kaynaklı genelde adenokarsinomlar olmak üzere çoğu primer tümöre sekonder oluşabilir. Bilgisayarlı tomografide (BT) en sık interlobüler septal kalınlaşma ve retiküler/retikülonodüler dansite artışı şeklinde kendini gösterir. Bu çalışmamızda LK tanısı almış hastalarda primer tümör spektrumunu ve sık görülen akciğer BT bulgularını literatür bulguları amaçladık. eşliğinde sunmayı Gereç ve Yöntem: İki merkezli yapılan çalışmada LK ön tanısı almış 63 hastanın akciğer BT'leri retrospektif olarak incelendi. Pozitron emisyon tomografi/Bilgisayarlı tomografi (PET/BT), ultrasonografi (USG), endoskopi yada bronkoskopi tetkikleri, BT incelemeleri, sitopatolojik inceleme ve/veya klinik bulguları kullanılarak nihai LK tanısı almış 41 hasta çalışmaya dahil edildi. Bulgular: LK tanılı 41 hastanın 11'inde akciğer, 7'sinde özefagus, 6'sında kolon, 4'ünde mide, 3'ünde pankreas, 2'sinde meme, 2'sinde mesane, 2'sinde tiroid ve kalan 4 olguda ise sırasıyla larenks, böbrek, prostat ve kemik iliği primer tümör odağı olarak belirlendi. En sık saptanan akciğer BT bulguları retiküler, retikülonodüler ve/veya nodüler dansite artışları, interlobüler septal kalınlaşmalar, mediastinal ve hiler lenfoadenopatiler, plevral ve/veya perikardiyal effüzyon, atelektazi ve buzlu cam dansite artışları şeklindeydi. Ayrıca 14 olguda ekstrapulmoner tutulum mevcuttu. Sonuç: LK, primer malignitesi mevcut hastalarda özellikle adenokarsinomların varlığında pulmoner lenfatik yapıların metastatik tutulumu sonucu BT'de en çok retiküler, retikülonodüler, nodüler paternde akciğer parankim değişikliklerine ve mediastinal lenfoadenopatilere (LAP) neden olmakta olup, bulgularda ifade edilen primer tümör yayılım ve ve takibinde akciğer BT tetkiki önemli bir radyolojik modalite olarak kabul görmektedir.Article Rutin Bt İncelemelerinde İnsidental Olarak Saptanan Erişkin Tip Bochdalek Hernileri ve Klinik Önemi(2008) Arslan, Halil; Bora, Aydın; Arslanoğlu, Atilla; Avcu, SerhatBochdalek Hernisi (BH), diyafragmadaki posterior defektten abdominal organların toraks boşluğu içerisine girmesiyle karakterize doğumsal bir hastalıktır. Erişkin populasyonda nadir görülmektedir. Ancak çok detektörlü BT’nin yaygın kullanıma girmesiyle birlikte erişkinlerde insidental BH saptanabilirliği artmıştır. Burada rutin karın ve toraksın çok detektörlü BT incelemelerinde BH saptanan toplam 17 olguya ait radyolojik bulgular sunulmuş ve literatür eşliğinde tartışılmıştır.Article Spinal Mr Görüntülemede Restoretse Sekansının Tanıya Olan Katkısı(2009) Bora, Aydın; Ünal, Özkan; Kırmacı, Kemal; Avcu, SerhatBu çalışmada T2-ağırlıklı spinal MR görüntülemede restore Turbo Spin-Eko (TSE) sekansının tanıya olan katkısının belirlenmesi amaçlandı. Farklı ön tanılarla spinal MRG incelemesi yapılan150 hastaya sagital planda T2-ağırlıklı TSE ve restore TSE sekansları uygulandı. 1.5 Tesla cihazda inceleme parametreleri TSE ve restore TSE sekans için eşit tutuldu. Her iki sekans BOS’unparlaklığı, vertebral kemik yapılar, intervertebral diskler, cilt altı yağlı doku ve spinal kord görüntüleri açısından karşılaştırıldı. Tüm incelemelerde T2-ağırlıklı restore TSE sekansı BOS’un dahaparlak gösterilmesini ve çevre yapılardan daha iyi ayırt edilmesini sağlamıştır. Anterior subaraknoid mesafedeki daralmalar, spinal korda disk basısı, tümörlerin kistik komponentleri ve kistik lezyonlar restore TSE sekansı ile daha iyi vizüalize edilmiştir. Vertebral kemik yapılar, intervertebraldiskler, ciltaltı yağlı doku ve spinal kord için her iki sekans arasında sinyal farklılığı saptanmamıştır. Hastaların değerlendirilmesinde tanısal açıdan restore TSE sekansının dezavantajı görülmemiştir.T2-A restore TSE sekansı BOS’u daha parlak göstermektedir. Özellikle servikal disk patolojilerinde tanıya daha fazla katkı sağlamaktadır. Ayrıca, servikal bölgede BOS akım artefaktlarıdaha az izlenmiş, kistik lezyonlarda ve kistik komponentleri olan tümör olgularında üstün bulunmuştur. Spinal incelemelerde görüntü kalitesine sağlayacağı katkı nedeniyle restore TSE sekansının kullanılmasını önermekteyiz.specialization-in-medicine.listelement.badge The Evaluation of Changes of Internal Jugulary Vein and Vertebral Vein by Using Color Doppler and B-Mode Sonography(2013) Kaya, Cihat; Bora, AydınAmaç: Multipl Skleroz'lu (MS) hastalar ile sağlıklı bireyler arasında İnternal Juguler Ven (IJV) ve Vertebral Ven'lerin (VV) B-mod, Doppler US kullanarak morfolojisi ve hemodinamisinin karşılaştırılması amaçlandı. Ayrıca IJV ve VV'lerde MS hastaları ile kontrol grubu arasında supin pozisyonda ve oturarak ölçülen akım volüm ortalamaları arasında anlamlı farklılık olup olmadığı araştırıldı.Materyal-Metod: 60 hasta, yaş ve cinsiyet olarak korele 60 sağlıklı bireyin IJV ve VV'leri B-mod ve renkli Dopler US kullanarak morfolojik ve hemodinamik değişiklikleri not edildi. Elde edilen parametreler Zamboni Kriterleri'ne göre değerlendirilerek 2 veya daha fazla kriter taşıyan hasta veya kontrol bireyleri Kronik Serebrospinal Venöz Yetmezlik (CCSVI) tanısı aldı.Çalışmaya dahil edilen hasta ve kontrol bireyleri ilk 4 kriter açısından değerlendirilmiş olup 5. kriter olan DCV'deki reflü, gerekli ultrason probunun merkezimizde olmamasından dolayı değerlendirilemedi.Hasta ve kontrol bireylerinde ekstrakranial Zamboni kriterleri ve akım volümleri sırasıyla supin pozisyonda ve 90 derece oturur pozisyonda incelendi.Sonuçlar: Hastaların %76'sında, sağlıklı bireylerin %21'inde en az 1 Zamboni kriteri mevcuttu. Hastaların %33'ünde, sağlıklı bireylerin %1,6'sında CSSVI mevcut olup MS hastaları ile kontrol bireyleri arasında CCSVI varlığı açısından istatistiksel anlamlı farklılık saptandı(p<0.01).Ayrıca Hasta grubu ile kontrol grubu arasında IJV ve VV'lerde hem supin hemde 90 derece oturur pozisyonlarda ölçülen akım volümlerinin ortalamaları arasında istatistiksel anlamlı farklılık saptanmamış olup çok yakın değerler elde edildi (Tüm karşılaştırmalar için p>0,01).Tartışma: CCSVI, MS ile sıkı bir ilişki içindedir. Bu ilişki non-invaziv bir yöntem ölen B-mod ve Renkli Doppler US ile rahatlıkla ortaya konabilir. Ancak bu ilişkinin net ortaya konması açısından daha geniş hasta ve kontrol grupları ile çok merkezli çalışma sonuçlarına ihtiyaç vardır.specialization-in-medicine.listelement.badge The Investigation of the Relation Between Pelvic Varicose Veins and Lower Extremity Venous Insufficiency in Women(2009) Bora, Aydın; Avcu, SerhatAmaç: Bu çalışmada amacımız, pelvik venöz dilatasyon saptanan bireylerde, pelvik varisler ile alt ekstemite venöz yetersizliği arasında ilişki olup olmadığını araştırmaktır.Materyal ve Metot: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Radyoloji kliniğine Ocak 2007-Ekim 2008 tarihleri arasında üniversitemiz hastanesi çeşitli klinikleri (kadın hastalıkları ve doğum, genel cerrahi, dahiliye, üroloji ) tarafından abdominal-pelvik görüntüleme (transabdominal Ultrsonografi ve Bilgisayarlı Tomografi) istenen 1029 kadın hasta çalışmaya alındı. Pelvik ve parauterin ven çapı 5 mm üzerinde olanlar pelvik venöz dilatasyon olarak kabul edildi. Pelvik venöz yapılarda dilatasyon saptanan hastalara klinik özellikleri (yaş, doğum sayısı, pelvik ve batın ağrısı) soruldu, endometrial kalınlık ve ana femoral ven üzerinden venöz yetersizlik olup olmadığı araştırıldı.Bulgular: Abdominal ve pelvik inceleme yapılan toplam 1029 olgudan 56'sında pelvik venlerin çapı 5 mm'nin üzerinde ölçüldü. Pelvik venöz dilatasyon saptanan 56 hastanın 44 tanesinde alt ekstremite venöz sistem yetmezliği bulundu. İstatistiksel olarak bu birliktelik anlamlı idi. Endometrial kalınlıkta pelvik venöz dilatasyon olan grupta anlamlı artış gözlendi.Sonuç: Çalışmamızda kadınlarda pelvik venöz dilatasyona %78,6 oranında alt ekstremite venöz yetmezliğinin eşlik ettiğini saptadık. Değişik görüntüleme yöntemleri ile pelvik varis saptandığında alt ekstremite venöz sistemin Doppler US ile değerlendirilmesi yararlı olacaktır.Article Travmaya Bağlı Uterus Rüptürü ve Batın İçine Migrate Ölü Fetüse Ait Radyolojik Bulgular(2008) Arslan, Halil; Bora, Aydın; Arslanoğlu, AtillaSezaryen haricinde, travmalara bağlı uterus rüptürü oldukça nadirdir. Etyolojide araç kazalarına bağlı travma ilk sırada gelmektedir. Burada daha önce sezaryen geçirmemiş 33 yaşındaki gebe kadında at tepmesi sonucu uterus rüptürü ve batın içine migrate fetüse ait radyolojik bulgular sunulmuştur