Browsing by Author "Duzce, Mesut"
Now showing 1 - 8 of 8
- Results Per Page
- Sort Options
Article Between Theory and Practice: American Muslims and the Limits of American Civil Religion(Sage Publications inc, 2025) Duzce, MesutThis study aims to evaluate the theoretical claims of American Civil Religion (ACR) in the context of the sociological experiences of American Muslims. The lack of sufficient research on ACR's potential to include minority groups underscores the significance of this study. The research examines how ACR's core values-unity, inclusivity, equality, and diversity-are reflected in the experiences of American Muslims. It is based on semi-structured interviews with 16 American Muslims in Phoenix, Arizona. The findings reveal that while ACR theoretically presents itself as a unifying and inclusive narrative, it was often perceived to operate in ways that exclude certain religious and ethnic groups. Participants highlighted that ACR's rhetoric is Christian-centric, weakening the sense of social belonging among American Muslims. Furthermore, ACR is perceived not only as exclusionary but also as a factor complicating social cohesion for minority groups. In conclusion, this study emphasizes the need to reassess ACR's theoretical claims in light of American Muslims' lived experiences. It contributes to ACR literature and broader sociological discussions on the relationship between minority groups and religious frameworks.Article Çokkültürlülük, Dinî Çoğuculuk ve Avrupa’daki Müslümanlar(2022) Duzce, MesutGünümüzde çokkültürlülük toplumların içinde bulunduğu bir verili du-ruma göndermede bulunmaktadır. Bugünkü toplumsal bağlam farklı renkle-rin oluşturduğu, farklı dil, din, kimlik ve kültürlerin bir arada yaşadığı heterojen bir kamusallığa işaret etmektedir. Bu verili durum, pek çok bakımdan farklılıklara sahip olan insanların biraradalığını gerektirdiği için çokkültürlülüğün bir problem olarak da ortaya çıkmasına zemin oluşturmaktadır. Bu çalışmada çokkültürlülük bağlamında Avrupa’daki Müslümanların durumu ve yaşadıkları meseleler ele alınmıştır. Bu çerçevede önce çokkültürlülük kavramı üzerinde durularak onun nasıl anlaşıldığı tartışılmış, ardından çokkültürlülüğe ilişkin geçmişte ve modern dönemde geliştirilen bazı yaklaşımlar değerlendirilmeye çalışılmıştır. Daha sonra ulus-devlet ile çokkültürlülük ilişkisi üzerinde durulmuştur. Son olarak dinî çoğulculuk tartışmaları da dikkate alınarak Avrupa’daki Müslümanların durumu değerlendirilmeye çalışılmıştır.Article Devletin Dinî Alanı Düzenlemesi Bağlamında Fransa ve Türkiye’de İki Kanun: 1901 Dernekler Kanunu ile 1925 Tekke, Zaviye ve Türbedarlıkların Kapatılmasına İlişkin Kanun(2020) Duzce, MesutYasaların önemli özelliklerinden bir tanesi, yasa koyucuya toplumsal alanı, belli ölçülerde deolsa, düzenleme olanağı sağlamasıdır. Devletin gücünü kullanan iktidar elitleri, tarih boyuncakendi tasavvurları doğrultusunda bir toplum inşa etmek için bu olanağa sıklıkla müracaat etmişlerdir. Dinin devletin kontrolü altında tutulması, başka bir ifade ile devletin dine hâkim olması gerektiği anlayışından hareketle toplumsal alanla ilgili birtakım düzenlemeler de bu anlayışın uzantısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tür düzenlemeleri otoriter rejimlerin olduğu hemenhemen bütün örneklerde görmek mümkündür. Toplumun yeni bir içerikle yeniden kurulması isteği, eski düzenin meşruiyet kalıplarına göre şekillenmiş kurumlarının tasfiye edilmesini gerektirmektedir. Çünkü toplum, her ne kadar eski toplum olsa ve eski meşruiyet anlayışına sahip olmayadevam etse de iktidarın yeni sahipleri bu meşruiyet anlayışını benimsemekte pek istekli davranmamaktadır. Dolayısıyla rejimin yeni sahipleri nazarında eski düzenin kurumları yeni düzenininşa edilmesi konusunda bir direnç noktasını teşkil etmekte olduğu için bu durum onların toplumu kendi zihniyetleri doğrultusunda şekillendirme ve yönetme imkânınınönünü tıkamaktadır.Bu açıdan bakıldığında, dinî alanı düzenlemesine ilişkin devletin attığı adımları, temelde otoriterzihniyetin toplumu yeniden şekillendirme ve kendisi tarafından yönetilebilir hale getirme arayışıolarak okumak mümkün hale gelmektedir. Ancak bunun gerekçelendirilerek meşrulaştırılması ihtiyacı da ortadadır. Bu ihtiyacı karşılamak için, otoriter bir sekülerleşme programı ya da projesiniuygulamak isteyen yönetici elitlerin bulunduğu ülkelerde, toplumun büyük oranda etkisinde olduğu mevcut dinî anlayış, genellikle modernite karşıtı, bu nedenle de bilim, ilerleme ve akla karşıbir olgu biçiminde tasvir edilmektedir. Bu tür durumlarda din ve onunla ilişkili yapılar, genellikle“batıl inanç”, “gericilik”, “hurafeler yığını”, “akıldışı” ve buna benzer birçok olumsuz nitelemeleremaruz kalmaktadır. Dolayısıyla din, bu perspektifte, ilerlemenin ve bilimin önündeki engel, yanigerilemenin esas sorumlusu olarak tebarüz etmektedir. Bu durum, yönetici elite bu alandaki yasaldüzenlemeleri “haklılaştıran” bir imkân sunmaktadır.Devleti otoriter bir zihniyetle yönetmenin tercih edilmesi, tahakkümcü bir devlet-toplum ilişkisinin yerleşmesini de beraberinde getirmektedir. Devlet lehine tek yönlü bir hiyerarşik yapının hâkim olduğu bu ilişkide devlet ve elbette onu yöneten siyasi elit, toplumun sahibi ve normkoyucusu haline gelmektedir. Bu norm toplumun niteliğinin nasıl ve ne olması gerektiğine ilişkin karar merciinin devlet ve onu yönetenlere ait olduğunu salık vermektedir. Başka bir ifadeyle, devlet-toplum düzenlemeleri hiyerarşik bir temelde kurgulanmış ve hiyerarşide üstünlük devlete atfedilmiştir. Bu nedenle otoriter rejimler, hâkim oldukları hemen hemen bütünyerlerde toplumsal alana ilişkin giriştikleri düzenlemeleri bu tarz bir mantığın içinden gerçekleştirmektedir. Bu çalışmada da bu tür otoriter rejimler arasında görülen Fransız Üçüncü Cumhuriyeti ile tek-parti yönetiminin iktidarda olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde din-toplum ilişkileri açısından, devletin din-toplum alanında düzenleyici bir işlev üstlenme girişiminin bir sonucu olarak çıkarılan iki yasaya odaklanmaktadır. Genel olarak Fransa’nın, özellikle de ÜçüncüCumhuriyet’in, kuruluş dönemi Türkiye’si için bir rol model olarak değerlendirilmesi, başkapek çok çalışmanın olduğu gibi, bu çalışmanın da ilham kaynağı olmuştur. Bu bağlamda,Fransa’da dinî derneklerin yeniden düzenlenmesine ilişkin çıkarılan 1901 Dernekler Kanunu ileTürkiye’de 1925 tarihinde Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılmasına ilişkin kanun ele alınmaktadır. Her iki yasanın da üzerinden uzunca bir zaman geçmiş olmasına rağmen bu yasalar hâlâ siyasi çekişmelerin ve hukuksal tartışmaların odağında yer almaya devam etmektedir. Bu durumun, önemli ölçüde, bu yasaların kamu otoritesinin dinî faaliyetleri düzenleme gibi hassasbir konuyla ilişkili olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir.Article İlahiyat Fakültesi Öğrencilerinin Din Anlayışı (Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Örneği)(2021) Duzce, MesutBu çalışma, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin dinî eğilimlerini belirlemeye odaklanmaktadır. Çalışmada öğrencilerin dinî eğilimleri tasavvufî, modernist, siyasal ve selefi din anlayışları olmak üzere dört kategori açısından ele alındı. Nicel bir yöntemle yürütülmüş olan bu çalışmada betimsel tarama modeli ve karşılaştırmalı ilişkisel model kullanılmıştır. Bu çerçevede öğrencilerin ilgi duydukları İslâm anlayışları; cinsiyet, aile gelir düzeyi, mezun olunan lise türü, sınıf, İlahiyat Fakültelerinde eğitimin karma ya da tek cinsiyete dayalı mı olması gerektiği ve öğrencilerin İlahiyat Fakültelerindeki ders gruplarından hangilerine yakınlık duydukları gibi farklı değişkenler üzerinden ölçülmeye çalışıldı. Araştırmanın evreni 2020-2021 eğitim - öğretim yılında İlahiyat Fakültesinde okuyan Hazırlık Sınıfı dışındaki 979 öğrenciyi kapsamaktadır. Örneklem grubu ise farklı sınıflardan ankete cevap veren 441 öğrenciden oluşmaktadır. Araştırmada bilgi toplama kaynağı olarak, kişisel bilgi formu ve 15 maddelik “İslâm Anlayışı Ölçeği” kullanıldı. Araştırma sonucunda Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin İslâm anlayışlarında tasavvufî İslam anlayışı yönünde bir eğilimin öne çıktığı görüldü.Article İslam ve Demokrasi: Raşid Gannuşi Örneği(2021) Duzce, Mesutİslam ve demokrasi arasında bir çatışma ya da uyum olduğuna ilişkin tartışmaların oldukça uzun bir geçmişi bulunmaktadır. Konu gerek İslam dünyasından gerekse İslam dışı dünyadan çok sayıda düşünürün ve araştır-macının ilgisini çekmekte ve araştırmalarına yön vermektedir. Tunus’ta bir siyasi ve dinî hareket olan Nahda’nın kurucusu ve lideri Raşid Gannuşi de İslam ve demokrasi tartışmalarına aktivist ve entelektüel olarak yoğun bir katkı sunmuş ve halen sunmaya devam etmektedir. Onun gerek teorik gerekse pratik alanda gösterdiği çabalar İslam ve demokrasinin birlikte var olabileceğini, dahası İslamî bir demokrasinin mümkün olduğunu kanıtlamaya dönük olarak karşımıza çıkmaktadır. Gannuşi İslamî demokrasi kavramına olan bağlılığıyla tanınmaktadır. Bu çalışma, Gannuşi’nin konuyla ilgili yaklaşımını anlamaya çalışmak ve onun İslam ve demokrasinin birbiriyle uyumlu olduğuna ilişkin argümanlarını analiz etmek amacındadır. Çalışma aynı zamanda, İslam ve demokrasinin çatışmadığı yönündeki tezi hangi gerekçeler ve nasıl bir motivasyonla desteklediğini anlama teşebbüsü içindedir. Konu farklı yönlerden ele alındıktan sonra yazar sonuç bölümünde kendi değerlendirmesini sunmaktadır.Article Padovalı Marsilius’da Din-siyaset İlişkisi(2022) Duzce, MesutBu çalışma modern siyasi düşüncenin öncüleri arasında yer alan Padovalı Marsilius’un din ve siyaset arasındaki ilişkilere dair düşüncelerini ele almaktadır. Marsilius’un bu çerçevedeki fikirleri modern siyaset düşüncesinin başlangıç aşamalarından biri olarak kabul edilir. Çünkü o, çok erken sayılabilecek bir dönemde, on dördüncü yüzyılda, siyasi ve dünyevi alanı din dışı bir bağlamda temellendirme girişiminde bulunmuştur.Marsilius, din ve siyaset ilişkisinde dinî otoritenin lehine olan kendi döneminin mevcut anlayışına karşı çıkmıştır. O, dünyevi konularda seküler otoriteyi tek yetkili ve meşru güç olarak kabul etmiştir. Dinî otoritenin dünyevi alanda düzenleyici güç olma iddiasını ise hak gaspı olarak görmüştür. Ona göre, ruhban sınıfı seküler iktidarın düzenlediği ve yönettiği toplumsal yapının unsurlarından herhangi biridir ve bir ayrıcalığı söz konusu değildir. Ruhban sınıfının dünyevi güç iddiası yetki aşımıdır ve nihai amaç olan toplumsal barış için en büyük tehdidi oluşturmaktadır. Seküler iktidar, gerekirse meşru zorlayıcı gücünü de kullanmak suretiyle ruhban sınıfını kontrol ederek bu tehditi bertaraf etmek durumundadır.Article Sivil Din ve Politik Din Kavramlarına Teorik Bir Bakış(2020) Duzce, MesutBu çalışmada son dönemlerde sosyoloji ve din sosyolojisinin temel konularıarasına giren sivil din ve politik din teorileri ele alınmaktadır. Gerek sivil dingerekse politik din kavramları genellikle din-toplum ve din-devlet arasındakiilişkilerin niteliği bağlamında başvurulan kavramlardır. Günümüzde politika vedin arasındaki ilişkileri ele alan çalışmalar artık tek bir akademik alan ilesınırlandırılamayacak ölçüde genişlemiş olsa da burada sosyolojik bir perspektifile konuya yaklaşılmaya çalışılmıştır. Her ne kadar literatürde, genel itibarla, sivildin kavramı din-toplum veya din-devlet ilişkilerinde bir doğallığa, kendiliğindengelişen bir toplumsal duruma işaret ettiği için daha çok demokratik ve liberalrejimlerin bir niteliği; politik din ise, tam tersine, bir dayatmaya, öncedentasarlanan politik bir ajandaya gönderme yaptığı için otoriter ve totaliterrejimlerin bir niteliği olarak karşımıza çıksa da, iki kavram arasında bir netliğinbulunmadığı dolayısıyla konuyla ilgili tartışmaların devam ettiği bilinmektedir.Bu çalışmanın temel amacı bu iki kavram arasındaki belirsizliğin giderilmesinekatkı sunmaktır. Bu çerçevede, çalışmada sivil din ve politik din kavramlarınıntarihî arka planına inilmeye gayret edilmiş, aralarındaki belirsizliğin nedenleritespit edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca her iki kavrama ilişkin yapılan eleştiriler venedenleri üzerinde durulmasının yanı sıra, onların arasındaki farklılıklar vebenzerlikler, karşılaştırmalı bir bakış açısıyla ortaya konulmaya çalışılmıştır. Buyönüyle çalışmamız, söz konusu iki kavramın sınırlarını, kullanım alanlarını,işaret ettikleri toplumsal durumları, benzer ve farklı yanlarını ortaya koymahedefindeki çalışmalara, kendi ölçeğinde, katkı sunmayı hedeflemektedir.Article A Theoretical View of Civil Religion and Political Religion Concepts(Ilahiyat Bilimleri Arastirma Vakfi, 2020) Duzce, MesutIn this study, the theories of civil religion and political religion, which have recently become one of the main topics of sociology and sociology of religion, are discussed. The concepts of both civil religion and political religion are generally used in the context of the nature of the relations between religion-society and religion-state. Today, studies dealing with the relations between politics and religion have expanded to such an extent that they can no longer be limited to a single academic field, but here, the subject has been tried to be approached from a sociological perspective. In the literature, in general terms, the concept of civil religion is more of a characteristic of democratic and liberal regimes since it refers to a natural state and a spontaneous social situation in religion-society or religion-state relations. On the contrary, political religion comes to the fore as an attribute of authoritarian and totalitarian regimes because it refers to an imposition, a pre-conceived political agenda. However, it is known that there is no clarity between these two concepts and therefore the discussions on the subject continue. The main purpose of this study is to contribute to the elimination of the uncertainty between these two concepts. In this context, the study has tried to go down to the historical background of the concepts of civil religion and political religion and tried to determine the reasons of the uncertainty between them. In addition, the differences and similarities between the two concepts, as well as the criticisms and their reasons, have been tried to be revealed from a comparative perspective. In this respect, our study aims to contribute, in its own right, to the studies that aim to reveal the limits, the uses, the social situations they point to, and the similar and different aspects of these two concepts. The concepts of civil religion and political religion are used by researchers in modern times to explain the relationship between religion and politics and the relationship between religion and society. However, in this literature it has been noticed that there is no clear distinguish between these two concepts. One of the main reasons for such conclusion is that Jean J. Rousseau, the producer of the concept of 'civil religion', developed it to construct reality, which is now described as political religion. It is clear that Rousseau's approach is political, even though he called it 'civil religion'. Because his definition of civil religion is the support of the state or to the strengthening of the laws of the state. He, therefore, tried to assure the loyalty of the citizens to the state in order to build a "dependent social order". The main goal here is to reinforce the responsibility of the citizens for social stability and the common good. When one looks at the civil theory of religion, which has become one of the major issues of sociology and the sociology of religion today, it can be noticed that it is used in a way other than what Rousseau meant. The main reason for this is that in 1967 Robert Bellah used the concept of the forgotten civil religion to interpret and explain the American way of life. While Bellah gave the civil religion its contemporary meaning, he made almost no reference to Rousseau except to say that the concept belonged to Rousseau. Instead, he followed the theory of the French sociologist Emile Durkheim, who considered the phenomenon of religion in a culturally and sociologically manner. Other studies that contributed to the literature of civil religion, largely following the Bellah's Durkheimian tradition; in fact, the concept of civil religion was produced to indicate a different social situation that has gained its current meaning. However, Rousseau made his views on civil religion clear, and positioned them in the sphere of the ideological and political issues as oppose to civil society, which are cultural and sociological issues. Therefore, it is necessary to look here for the origins of the ambiguity in understanding the concepts of civil and political religion. This study, in accordance with its purpose, tried to focus on this situation and tried to contribute to the studies aimed at revealing the boundaries, usage areas, social situations they pointed out and similar and different aspects of these two concepts at their own scale. In this context, when one looks at the concept of civil religion, it can be seen that it was neither defined by Rousseau, the eponym of the concept, nor by Bellah, who gave it the contemporary meaning known today. The concept was defined by researchers such as Hammond and Coleman, who adopted the Durkheimian perspective that Bellah also followed. According to this, civil religion is a concept which is applied in the interpretation of the connection between the individual, the society and the state with the sacred area through a number of beliefs, rituals and symbols. Thus, civil religion emerges as a cultural form of spontaneous social life without any imposition, pressure and coercion, and sees the entire society on a non-ideological basis. In other words, it is assumed that the process of civil religion will produce collective meanings that represent the spontaneous approval of social order. Therefore, no one shall be compelled to follow or support the principles of any faith. It is unacceptable that those who do not accept the principles of a faith are under threat. Civil religion is institutionalized through the existing order and its educational institutions, so people experience the principles of civil religion to a large extent without realizing it and questioning it. The characteristic values of a given community or nation are embodied in institutions where they can continue their existence. This implies that it is intended to be engrained in citizens and to some extent that it requires them to comply with their requirements, but these requirements will not be imposed on them. The concept of political religion, on the other hand, has been used to describe the practices of authoritarian and totalitarian regimes of the 20th century. In these regimes, this concept has been applied to the attribution of holiness to the political order, glorification of the parties and leaders, and interpretation of the rituals and symbols created within this framework. It is remarkable that the concept was initially used by religious theologians in a negative sense, although it has been criticized for being baseless and unrelated to religion. They saw political religion as a result of secularization, which they saw as a process of collapse, and a deviation from true religion. The sanctification of a regime, foreseeing a monist structure, being far from tolerance against differences by considering the opposition as a source of threat to the social unity as it disrupts the social harmony, and tries to squelch it. This can be done through imposing their own principles as a necessity, desiring to penetrate and dominate every aspect of life which can be seen as the main features of religions. In this respect, although sometimes there is a situation of uncertainty between political and civil religion, these two terms actually refer to different social situations. In short, political religion represents the repressive character of authoritarian regimes. In this respect, the desired order and its requirements are generally imposed on people in an arbitrary manner. In civil religion, however, people experience faith, piety, or simply a common religion. In the doctrine of civil religion, it is essential that cooperation and integration do not require obedience. On the other hand, political religion demands a loyalty and unconditional commitment that does not accept questioning. Civil religion is on the side of society and political religion is on the side of the state. As a natural consequence of this, civil religion is dominant where civil society is strong, and political religion is dominant where society is weak.
