1. Home
  2. Browse by Author

Browsing by Author "Ediz, Levent"

Filter results by typing the first few letters
Now showing 1 - 20 of 43
  • Results Per Page
  • Sort Options
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Activities of Cholinesterases, Adenosine Deaminase and Myeloperoxidase in Patients With Familial Mediterrenean Fever
    (Baycinar Medical Publ-baycinar Tibbi Yayincilik, 2012) Ozkol, Halil; Ediz, Levent; Sekeroglu, Ramazan; Tekeoglu, Ibrahim; Keskin, Siddik
    Objective: The aim of this study was to determine Acetylcholinesterase (AChE), Butyrilcholinesterase (BChE), Adenosine Deaminase (ADA) and Myeloperoxidase (MPO) activities in patients with Familial Mediterranean Fever (FMF) during attacks and attack-free periods. Although an inflammatory process is the main pathology in FMF, the activities of AChE, BChE and MPO which might be affected by inflammation has not yet been assessed in FMF. Materials and Methods: The subjects were divided into 3 groups: Group 1. FMF patients in acute attack period (FMF-AP); Group 2. FMF patients in attack-free period (FMF-AFP); Group 3. Healthy Control subjects (HC). The first two groups consisted of 41 and 35 patients, respectively. Thirty individuals without a history of other potential health problems constituted the healthy control (HC) group. We measured the activities of MPO, ADA, AChE and BChE in whole blood and serum of the study groups. Acute phase reactants (AFP) were also evaluated. Results: In the current study, while ADA and MPO activities increased, AChE decreased significantly in both whole blood and serum in FMF-AP group, BChE decreased in only whole blood in this group compared with FMF-AFP and HC groups (p<0.05). In FMF-AP group, both whole blood and serum ADA (r=0.313, r=0.267), and MPO (r=0.341, r=0.253) activities were correlated with C-reactive protein, respectively (all p values <0.001). Conclusion: Our study demonstrated that there are significant differences between FMF-AP and other groups in terms of AChE, BChE, ADA and MPO activities. Thus, we suggest that elevated ADA, MPO and decreased AChE and BChE activities may be considered as supportive markers to distinguish FMF attacks from attack-free periods. However, further larger-scale studies are needed to validate these results. Turk J Phys Med Rehab 2012;58:184-8.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Antioxidant Enzyme Activities, Total Sialic Acid, Vitamin, and Trace Element Status in the Patient With Osteoporosis and Osteopenia
    (Springer, 2024) Karakus, Yagmur; Ekin, Suat; Ilter, Server; Ediz, Levent; Ekin, Emre Can
    In this study, osteoporosis (OS), osteopenia (OP), postmenopausal women with osteoporosis (PMOS) and osteopenia (PMOP), and control participants were evaluated for erythrocyte. CAT, GSH-Px, SOD enzyme activities, MDA, GSH, serum phylloquinone, cholecalciferol, retinol, alpha-tocopherol, TSA, TAS, Co, Mn, Fe, Zn, Cu, Se, Ni, Cd, Pb, Mg, Ca, P, K, Cl levels, and the relations of parameters (F-L-BMD, LT-FT-score) were assessed. In this study, element analyses were carried out using ICP-OES and vitamin determination using the HPLC method. Statistical analyses showed that the OS group had significantly lower FBMD (p < 0.001), LBMD (p < 0.001), GSH (p < 0.01), GSH-Px (p < 0.001), CAT (p < 0.001), alpha-tocopherol (p < 0.05), retinol (p < 0.05), cholecalciferol (p < 0.001), phylloquinone (p < 0.01), Se (p < 0.01), Fe (p < 0.05), Cu (p < 0.05), Co (p < 0.001), Zn (p < 0.001), and Mg (p < 0.01) levels than the control group. However, levels of SOD (p < 0.05) and MDA (p < 0.01) are significantly higher than the control group. It was revealed that there is a significant correlation between Mn-L BMD (r = 0.426; p = 0.024), retinol-L BMD (r = 0.502; p = 0.007), cholecalciferol-L BMD (r = - 0.520; p = 0.005), and with OP; also between retinol-L BMD (r = 0.607; p = 0.008) and with PMOS; also between K-F BMD (r = - 0.504; p = 0.009), Co-LT score (r = - 0.432; p = 0.031) and with PMOP. Our study demonstrates that lower retinol, Co, and Mn and increased OSI and K levels are significantly related to decreased L BMD and F BMD status and oxidative stress in OP, PMOS, and PMOP. A deficiency of Zn, Co, Se, cholecalciferol, and phylloquinone can be a risk factor for the progression of OS, OP, PMOS, and PMOP and could have a negative effect on bone density.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    A Case of Wooden Foreign Body Retained in the Calcaneus
    (Professional Medical Publications, 2011) Guner, Savas; Ceylan, M. Fethi; Isik, Daghan; Guner, S. Ilkay; Ediz, Levent
    Detection of wooden foreign bodies in the extremities still remains a problem despite the developments in imaging methods. Direct X-Rays, ultrasonography, computed tomography and magnetic resonance imaging are utilized for detection of foreign bodies in the body. In this report, we have presented a case in which no findings suggestive of a foreign body were detected on ultrasonography and magnetic resonance imaging, and which underwent a surgical intervention with the prediagnosis of osteomyelitis of the calcaneus.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Specialist Thesis
    Comparison of the Effectiveness of Dry Needling and Laser Therapy Applied To Trigger Points in Myofascial Pain Syndrome in the Trapezius Muscle
    (2020) Erdemoğlu, Arif Kaan; Ediz, Levent
    AMAÇ: Miyofasiyal ağrı sendromu olan hastalarda trapez kasındaki tetik noktalara uygulanan kuru iğneleme ve lazer tedavisinin ağrı, fonksiyonellik, yaşam kalitesi, anksiyete ve depresyon üzerine etkinliğini karşılaştırmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya 19-64 yaş arasındaki 40'ı kadın, 20'si erkek 60 hasta dahil edildi. Hastalar kapalı zarf yöntemiyle 30 kişiden oluşan 2 gruba ayrıldı. 1. gruba tetik noktalar üzerine 2 hafta süreyle haftada 2 seans, toplamda 4 seans kuru iğneleme tedavisi uygulandı 2. gruba tetik noktalar üzerine 2 hafta süreyle haftada 5 seans, toplamda 10 seans; her senasta 3:20 dk:sn süreyle 20 sn'lik periyotlarla 830 nm dalga boyunda, 8 J/cm2 yoğunlukta, 9000 hz frekansında düşük doz lazer tedavisi uygulandı. Her iki grubun tedavisine de 2 hafta süreyle germe egzersizleri eklendi. Çalışmaya alınan hastalar tedavi öncesi ve tedavi sonrası olmak üzere 2 defa değerlendirildi. Değerlendirmede ağrı ve fonksiyonellik için istirahat ve aktivite esnasında vizüel analog skala (VAS), ağrılı tetik nokta sayısı, 0-5 skalası, boyun özürlülük indeksi (BÖİ); yaşam kalitesi için kısa form 36 (KF-36); anksiyete ve depresyon için Beck depresyon ölçeği (BDÖ) ve Beck anksiyete ölçeği (BAÖ) kullanıldı. BULGULAR: Gruplar arasında hastaların demografik özelikleri ve şikâyet süreleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0,05). Grup içi karşılaştırmalarda her iki grupta tedavi sonrasında VAS (istirahat ve aktivite), ağrılı tetik nokta sayısı, 0-5 skalası, BÖİ, BDÖ, BAÖ ve KF-36 alt ölçeklerinden fiziksel fonksiyon, fiziksel rol kısıtlılığı, vitalite ve ağrı skorlarında istatistiksel olarak anlamlı derecede iyileşme görülmüştür (p<0,05). Tedavi sonrasında KF-36 alt ölçeklerinden emosyonel rol kısıtlılığı, sosyal fonksiyon ve genel sağlık skorlarında sadece kuru iğneleme grubunda istatistiksel olarak anlamlı iyileşme görülmüştür (p<0,05). Her iki grupta da tedavi sonrasında KF-36 alt ölçeklerinden mental sağlık skorlarında anlamlı farklılık tespit edilmemiştir (p>0,05). Gruplar arası karşılaştırmalarda VAS (istirahat ve aktivite), BÖİ, KF-36 alt ölçeklerinden fiziksel rol kısıtlılığı, sosyal fonksiyon ve genel sağlık skorlarının tedavi öncesi ve sonrası arasındaki değişimlerinin kuru iğneleme grubunda, lazer grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu saptanmıştır (p<0,05). SONUÇ: Trapez kasındaki miyofasiyal ağrı sendromunda germe egzersizleriyle birlikte uygulanan kuru iğneleme ve lazer tedavileri etkin bulunmuş olmakla beraber kuru iğneleme tedavisinin etkinliğinin daha fazla olduğu görülmüştür. Hasta veya hekimin kuru iğneleme tedavisini tercih etmedikleri durumlarda düşük doz lazer tedavisi iyi bir seçenek olarak durmaktadır.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Specialist Thesis
    Comparison of the Effects of Anti-Tnf and Non-Tnf Biological Drug Treatments on Clinical and Laboratory Findings With Rheumatoid Arthritis Patients
    (2023) Çelik, Nurullah; Ediz, Levent
    Romatoid artrit (RA), primer olarak eklemleri etkileyen, etiyolojisi tam olarak bilinmeyen, sistemik, inflamatuvar ve kronik otoimmün bir hastalıktır. Hastalık modifiye edici antiromatizmal ilaçlar (DMARD), tedavide esas kullanılan ilaçlar olarak sinoviti ve sistemik inflamasyonu azaltır. Hastalık DMARD'lar ile kontrol edilemediğinde veya yan etkiler ortaya çıktığında biyolojik ajanlar tercih edilir. Bu çalışmadaki hedefimiz, RA hastalarında son yıllarda tedavide daha çok kullanılmaya başlanan ve başarılı sonuçlar elde edilen anti-TNF ile anti-TNF olmayan biyolojik ajanların karşılaştırılması ve değerlendirilmesidir. Materyal ve Metod: Haziran 2010-Haziran 2021 tarihleri arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon bölümünde takipli, 22-74 yaş arası RA tanısı almış, anti-TNF ve anti-TNF olmayan biyolojik ajan kullanan 83 hastanın, laboratuvar bulguları, hastalık aktivitesi retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların DAS28 skoru, beyaz küre, hemoglobin, platelet, nötrofil, lenfosit, sedimantasyon, CRP, ALT, AST, kreatinin değerleri; anti-TNF ve anti-TNF dışı biyolojik ajan kullanımına ve tedavi öncesi ile tedavi sonrası değerlerine göre karşılaştırıldı. Her iki grup ilaç kullanan hastalarda, tedavi öncesi ve sonrası sedimantasyon, CRP ve DAS28 skoru değerlerinde anlamlı düşüş saptandı. Anti-TNF dışı ilaç kullananlarda sedimantasyon değerleri ve DAS28 skorlarındaki azalma daha fazlaydı, CRP değerlerindeki düşme iki grup ilacı da kullananlar için farklılık göstermedi. Beyaz küre ve kreatinin değerlerinde anlamlı değişiklik olmadı. Hemoglobin ve lenfosit değerleri her iki ilaç kullanımı sonrası arttı ve anti-TNF kullananlarda lenfosit artışı daha fazla görüldü. ALT ve AST değerlerinde anti-TNF dışı ilaç kullananlarda tedavi sonrası artış saptandı. Sonuç: Çalışmamızda RA hastalarında sedimantasyon ve DAS-28 skorlarındaki iyileşmenin anti-TNF olmayan biyolojik ajan kullananlarda anti-TNF olan biyolojik ajan kullananlara göre daha fazla olduğu görülmüştür. Her iki grubun hemogram ve biyokimya parametreleri kendi içerisinde farklılık arz etmektedir. Bu sonuçlardan dolayı RA hastalarında biyolojik ajan tedavi tercihlerinde hasta bazlı tedavi planı yapılması gerektiğini düşünmekteyiz. Anahtar Kelimeler: Romatoid Artrit, Biyolojik İlaç Tedavisi, DAS-28 skoru
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Complex Regional Pain Syndrome: a Vitamin K Dependent Entity
    (Churchill Livingstone, 2010) Ediz, Levent; Hiz, Ozcan; Meral, Ismail; Alpayci, Mahmut
    Complex regional pain syndrome (CRPS) is the complication of some injuries, such as a fracture, which affects the distal end of the injured extremity characterized by pain, allodynia, hyperalgesia, edema, abnormal vasomotor and sudomotor activity, movement disorders, joint stiffness, regional osteoporosis, and dystrophic changes in soft tissue. Exact pathogenic mechanism of CRPS is still unclear. Suggested pathogenic mechanisms of CRPS are evaluated in four major groups consist of classic inflammation, hypoxic changes and chronic ischemia, neurogenic inflammation and sympathetic dysregulation. All of these suggested pathogenic mechanisms produced by inflammatory cytokines mediated by nuclear factor kappaB. Vitamin K is a family of structurally similar, fat-soluble, 2-methyl-1,4-naphthoquinones. Vitamin K exerts a powerful influence on bone formation, especially in osteoporosis. Fat in bone stores some vitamin K. Gamma-carboxylation of the glutamic acid in osteocalcin is vitamin K dependent. Osteocalcin plays a role in calcium uptake and bone mineralization. Osteocalcin, the most abundant non-collagenous protein in bone, is produced by osteoblasts during bone matrix formation. Because osteocalcin is not carboxylated in case of vitamin K deficiency at the distal site of fracture or injury, it cannot bind to hydroxyapatite causing osteoporosis. Fracture starts a local inflammatory process in the fracture site and adjacent tissues as seen in CRPS. Vitamin K was shown to suppress the inflammatory cytokines and NF-kappaB and prevent oxidative, hypoxic, ischemic injury (which have key role in both initiation and progression of CRPS) to oligodendrocytes and neurons. We hypothesized that vitamin K has a key role and modulatory effect in CRPS pathogenesis. Vitamin K deficiency at the distal site of fracture occurs because of diminished and slowed circulation, local immobilization after extremity fracture or injury and use of vitamin K store at the distal site of the injured extremity and in the circulation for fracture healing and bone remodelling. In case of vitamin K deficiency at the distal site of fracture, classic inflammation starts with fracture at the distal tissues could not be restricted and classic inflammation, hypoxic changes, chronic ischemia, neurogenic inflammation, sympathetic dysregulation, which are the pathogenic mechanisms of CRPS, and patchy osteoporosis which occur due to high level of under-carboxylated osteocalcin could not be prevented. Briefly vitamin K level decreases in the distal site of the injured extremity consequently resulting in patchy osteoporosis due to high level of under-carboxylated osteocalcin and unrestricted inflammation which are the cause for both initiation and progression of CRPS. (C) 2010 Elsevier Ltd. All rights reserved.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Diplejik Serebral Palside Yüksek Voltaj Kesikli Galvanik Stimülasyonun Motor Gelişim ve Hamstring Spastisitesi Üzerine Etkisi
    (2016) Ediz, Levent; Balkan, Ayla Fil; Ün, Kemal; Kara, Mehmet
    Amaç: Diplejik tip serebral palsi (SP)'li çocuklarda yüksek voltaj kesikli galvanik stimülasyonun (YVKGS) motor gelişim ve spastisite üzerine etkisini araştırmak. Gereç ve Yöntem: 18 spastik diplejik SP'li çocuk kontrol ve çalışma grubu olmak üzere ikiye ayrıldı. Kontrol grubu 6 hafta boyunca haftada 3 kez olacak şekilde genel fizyoterapi aldı. Çalışma grubuna ise genel fizyoterapiye ek olarak kuadriseps kası üzerine YVKGS uygulandı. Hastaların motor gelişim düzeyi Kaba Motor Fonksiyon Ölçümü (KMFÖ), hareket kalitesi Kaba Motor Performans Ölçümü (KMPÖ), alt ekstremitede eklem açıklıkları gonyometre, alt ekstremitede kas kuvveti manuel kas testi, hamstring kısalığı mezura ve hamstring spastisitesi Modifiye Ashworth Ölçeği (MAÖ) ile değerlendirildi. Ayrıca çocukların 1 dakikada yürüdükleri mesafe ve attıkları adım sayıları kaydedildi. Bulgular: Çalışmanın sonunda KMPÖ, diz ekstansiyon derecesi, kuadriseps kas kuvveti, hamstring kısalığı ve spastisitesi bakımından çalışma grubunun kontrol grubuna göre daha iyi gelişim gösterdiği belirlendi (p<0.05). Sonuç: YVKGS ile kombine edilmiş fizyoterapinin kas tonusunu düzenleyip kas kuvvetini ve motor fonksiyonları klasik fizyoterapiye göre daha iyi geliştirdiği görülmüştür. Bu nedenle spastik tip diplejik SP'li çocuklarda kombine tedaviler daha etkili olabilir
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Conference Object
    The Effect of Anti-Ccp Antibodies on Synovial Fluid Oxidant and Anti-Oxidant Activities in Patients With Rheumatoid Arthritis
    (Oxford Univ Press, 2011) Ediz, Levent; Tuluce, Yasin; Ozkol, Halil; Hiz, Ozcan; Gulcu, Elif; Toprak, Murat
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Specialist Thesis
    The Effect of Family Mediterranean Fever on Sexual Function in Men
    (2019) Yılmaz, Burak; Ediz, Levent
    AMAÇ: Bu çalışmanın amacı AAA'nın erkek hastalarda; serum testosteron, seks hormonu bağlayıcı globulin (SHBG) seviyesi ve seksüel fonksiyon üzerine olan etkisini araştırmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya hasta grubu olarak AAA tanısı almış 35 erkek hasta ve kontrol grubu olarak, hasta grubuna oldukça benzer özelliklere sahip 35 sağlıklı gönüllü erkek dahil edildi. Her iki gruptan kan örnekleri alınarak laboratuvarda total testosteron ve seks hormonu bağlayıcı globulin (SHBG) seviyelerine bakıldı. Seksüel fonksiyonlar her iki grupta da uluslararası erektil fonksiyon anketi (IIEF) ile değerlendirilerek veriler toplandı. Bakılan parametrelerin sonuçları incelenerek iki grup arasındaki ilişki değerlendirildi. BULGULAR: 35 AAA tanılı hasta ve 35 sağlıklı birey çalışmaya dahil edildi. Hasta grupta serum SHBG seviyesi ortalama 25,9686±13,95549 nmol/l saptanırken, kontrol grubunda ortalama 29,8943±12,16238 nmol/l olup her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamı fark olmadığı görüldü (p:0,214). Hasta grupta serum total testosteron seviyesi ortalama 18,1540±7,32547 nmol/l saptanırken, kontrol grubunda ortalama 16,5697±6,999610 nmol/l olup her iki grup arasından istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı görüldü (p:0,358). Hasta grupta serbest testosteron seviyesi ortalama 0,3677±0,08116 ng/ml saptanırken, kontrol grubunda ortalama 0,3171±0,11159 ng/ml olup hasta grupta serbest testosteron seviyeleri daha yüksek bulunarak her iki grup arasında anlamlı istatistiksel fark olduğu görüldü (p:0,033). Hasta grupta erektil fonksiyon skorları kontrol grubuna göre daha düşük saptanarak her iki grup arasında anlamlı istatistiksel fark olduğu görüldü (p:0,001). Hasta grupta orgazmik işlev skorları kontrol grubuna göre düşük saptanarak her iki grup arasında anlamlı istatistiksel fark olduğu görüldü (p:0,007). Hasta grubunda cinsel memnuniyet skorları kontrol grubuna göre düşük saptanarak her iki grup arasında anlamlı istatistiksel fark olduğu görüldü (p:0,003). Hasta grubunda ED prevalansı %74,2 olarak saptanırken kontrol grubunda %31,4 olduğu görüldü. SONUÇ: Sonuç olarak yapılan bu çalışmanın, alan yazın taraması sonucunda AAA'ın erkek hastalarda seksüel fonksiyon üzerine olan etkisini araştıran ilk çalışma olduğu görülmektedir. Yapılan bu çalışmada elde edilen bütün bulgular değerlendirildiğinde; AAA hastalığında, erkeklerde seksüel disfonksiyon gelişme riskinin, kontrol grubuna göre yüksek olduğu ortaya çıkmaktadır. AAA hastalığı; erkeklerde, seksüel fonksiyon üzerine olumsuz bir etkiye sahiptir. Hastaların klinisyenler tarafından ilgili dallara yönlendirilmesi ile seksüel fonksiyonlarının artacağı ve hayat kalitelerinin yükseleceği düşünülmektedir.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    The Effect Of Metaphyseal Shock Wave Application On The Longitudinal Growth Of Femur: A Rat Model
    (2025) Bulut, Emin Kursat; Ediz, Levent; Ceylan, Mehmet Fethi; Yağar, Hilal; Biçer, Kadir Eren
    Ekstrakorporeal şok dalga tedavisinin (ESWT) artan kan akışını indüklediği ve fizyolojik kemik büyüme sürecini uyardığı düşüncesi oluşmuştur. Ayrıca, son çalışmalar ESWT'nin büyüme plağında kondrogenezi ve tavşanlarda longitudinal kemik büyümesini arttırdığını göstermiştir. Bu çalışmanın amacı, rat modelinde distal metafizyal bölgeye ESWT uygulaması sonrası femur kemiğinin longitudinal büyümesini araştırmaktır. Bu çalışmada, fizisleri kapanmamış otuz immatür rat için üriner taş tedavisi için tasarlanmış Multimed 2001- ELMED litotriptör cihazı kullanıldı. Ratlar her grupta 10’ar denek olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Ratların yaşı 4 ile 6 hafta arasında değişmekteydi. Birinci gruba tek doz 0.3 mJ/mm2, 1000 şok dalgası; ikinci gruba tek doz 0.7 mJ/mm2, 1000 şok dalgası; üçüncü gruba ise 3 doz (haftalık periyotlarla 1 seans) 0.3 mJ/mm2, 1000 şok dalgası ketamin anestezisi altında sağ distal femur metafizyal bölgesine uygulandı. Ratların sol femurları kontrol olarak kabul edildi. Radyolojik ölçümler NetCAD 4.0 mühendislik programı ile dijital olarak yapıldı. Metafizyal şok dalgası uygulaması erken dönemde longitudinal kemik büyümesini etkilemedi (3 grupta da p>0.05). Bu sonuçlar, femurun distal metafizine uygulanan ESWT'nin ratlarda radyolojik ölçümlere dayalı olarak erken dönemde longitudinal kemik büyümesi üzerinde etkisi olmadığını göstermektedir. Yine de bu alanda daha ileri histolojik ve radyolojik çalışmalara ihtiyaç vardır.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    The Effect of Pde5 Inhibitors on Bone and Oxidative Damage in Ovariectomy-Induced Osteoporosis
    (Sage Publications Ltd, 2017) Alp, Hamit H.; Huyut, Zubeyir; Yildirim, Serkan; Basbugan, Yildiray; Ediz, Levent; Sekeroglu, Mehmet R.
    Osteoporosis is a major public health problem associated with many factors, and it affects more than 50% of women over 50 years old. In the current study, our purpose was to investigate the effects of phosphodiestarase-5 inhibitors on osteoporosis via the nitric oxide/3',5'-cyclic guanosine monophosphate/protein kinase G signalling pathway. A total of 50 female albino Wistar rats were separated into five groups. The first group was appointed as the healthy control group with no ovariectomy. All animals in the other groups underwent a bilateral ovariectomy. Six months after the ovariectomy, vardenafil, udenafil and tadalafil were given to the third, fourth and fifth groups, respectively, but were not administered to the positive control group (10 mg/kg per day for two months). The bone mineral density values were determined using a densitometry apparatus for all groups pre- and post-ovariectomy as well as after treatment. The levels of nitric oxide, endothelial nitric oxidesynthase, asymmetric dimethylarginine, 3',5'-cyclic guanosine monophosphate, protein kinase G, phosphodiestarase-5, pyridinoline, deoxypyridinoline, carboxyterminal telopeptide fragments and plasma carboxy terminal propeptide of type I collagen were determined using an enzyme linked immunosorbent assay. The levels of malondialdehyde, 8-hydroxy-2-deoxy guanosine, deoxyguanosine and coenzyme Q10 were determined by a high-performance liquid chromatography assay. Additionally, the right femoral trabecular bone density and the epiphyseal plate were measured in all groups. Angiogenesis was histologically observed in the bone tissue. In addition, we determined that the inhibitors may have caused a positive impact on the increased bone mass density and reduction of bone resorption markers. We also observed the positive effects of these inhibitors on oxidative stress. In conclusion, these phosphodiestarase-5 inhibitors increase angiogenesis in bone tissue and improve the re-formation rate of bone in rats with osteoporosis. Chemical compounds studied in this article Udenafil (PubChem CID: 6918523); Tadalafil (PubChem CID: 110635); Vardanafil (PubCham CID: 110634). Impact statement The results in our study appear to establish the osteoporosis model and provide evidence of the positive effects of three separate PDE5 inhibitors (vardenafil, udenafil, and tadalafil). The positive effects of these PDE5 inhibitors are investigated and demonstrated by the bone mass density and bone resorption markers. These effects are associated with significant demonstrated antioxidant activities. Osteoporosis is a significant major public health problem especially in more aged populations. Advances in identifying and understanding new potential therapeutic modalities for this disease are significant. This study provides such an advance.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    The Effect of Sildenafil on Recuperation From Sciatic Nerve Injury in Rats
    (Galenos Publ House, 2016) Korkmaz, Mehmet Fatih; Parlakpinar, Hakan; Ceylan, Mehmet Fethi; Ediz, Levent; Samdanci, Emine; Kekilli, Ersoy; Sagir, Mustafa
    Background: Severe functional and anatomical defects can be detected after the peripheral nerve injury. Pharmacological approaches are preferred rather than surgical treatment in the treatment of nerve injuries. Aims: The aim of this study is to perform histopathological, functional and bone densitometry examinations of the effects of sildenafil on nerve regeneration in a rat model of peripheral nerve crush injury. Study Design: Animal experiment. Methods: The study included a total of thirty adult Sprague-Dawley rats that were divided into three groups of ten rats each. In all rats, a crush injury was created by clamping the right sciatic nerve for one minute. One day before the procedure, rats in group 1 were started on a 28-day treatment consisting of a daily dose of 20 mg/kg body weight sildenafil citrate given orally via a nasogastric tube, while the rats in group 2 were started on an every-other-day dose of 10 mg/kg body weight sildenafil citrate. Rats from group 3 were not administered any drugs. Forty-two days after the nerve damage was created, functional and histopathological examination of both sciatic nerves and bone densitometric evaluation of the extremities were conducted. Results: During the rotarod test, rats from group 3 spent the least amount of time on the rod compared to the drug treatment groups at speeds of 20 rpm, 30 rpm and 40 rpm. In addition, the duration for which each animal could stay on the rod throughout the accelerod test significantly reduced in rats from group 3 compared to rats from groups 1 and 2 in the 4-min test. For the hot-plate latency time, there were no differences among the groups in either the basal level or after sciatic nerve injury. Moreover, there was no significant difference between the groups in terms of the static sciatic index ( SSI) on the 42nd day ( p=0.147). The amplitude was better evaluated in group 1 compared to the other two groups ( p<0.05). Under microscopic evaluation, we observed the greatest amount of nerve regeneration in group 1 and the lowest in group 3. However, this difference was not statistically significant. Moreover, there was no significant difference in the bone mineral density (BMD) levels among the groups. Conclusion: We believe that a daily single dose of sildenafil plays an important role in the treatment of sciatic nerve damage and bone healing and thus can be used as supportive clinical treatment.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Effectiveness of Extracorporeal Shock Wave Therapy To Treat Primary Medial Knee Osteoarthritis With and Without Bone Marrow Edema in Elderly Patients
    (Gunes Kitabevi Ltd Sti, 2018) Ediz, Levent; Ozgokce, Mesut
    Introduction: This study aimed to evaluate the clinical and radiographic effectiveness of extracorporeal shock wave therapy to treat primary medial knee osteoarthritis with and without bone marrow edema in elderly patients. Materials and Method: Elderly patients with right knee osteoarthritis and bone marrow edema confirmed by magnetic resonance imaging were allocated to the first group (n=40), whereas patients without bone marrow edema were randomly allocated to either the second (n=40) or third (n=40) groups. The patients were treated twice weekly with a total of 10 sessions of extracorporeal shock wave therapy (Groups 1 and 2) or were left untreated with sham extracorporeal shock wave (Group 3). Results: The comparison of the patients' Visual Analogue Scale, Western Ontario and McMaster Universities Osteoarthritis Index and Lequesne scores before treatment and at 6 months and 1 year after treatment revealed significant score reductions in the first and second groups (p<0.05). One year after treatment, the medial joint space was preserved in Groups 1 and 2 (p<0.05), whereas the medial joint width protection was more prominent in Group 1 (p<0.05) than in Groups 2 and 3. Conclusion: In elderly patients with knee osteoarthritis, extracorporeal shock wave therapy led to functional and radiologic improvements and pain relief without substantial complications. The improvement remained at the 1 year follow-up and was higher in patients with bone marrow edema. Further studies are required to investigate its potential as a diseasemodifying physical agent, particularly for treating elderly patients with knee osteoarthritis with bone marrow edema.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Effects of Behcet's Disease on Sexual Function and Psychological Status of Male Patients
    (Wiley-blackwell, 2011) Hiz, Ozcan; Ediz, Levent; Gulcu, Elif; Tekeoglu, Ibrahim
    Introduction. There are no studies on the sexual function of male patients with Behcet's disease (BD), but it is probable that male sexual dysfunction may be seen in this chronic condition. Aim. The aim of this study was to assess the effect of BD on male sexual function and psychiatric status, and to examine the relationship between sexual function and depression in this population. Methods. Patients with a diagnosis of BD for at least one year were included in the study. The patients' age, educational level, and duration of disease were recorded. A healthy control group was selected with highly similar characteristics to the patient group. The sexual functions of the patient and the control groups were assessed using the International Index of Erectile Functions (IIEF), and their emotional status was evaluated using the Beck Depression Inventory (BDI). Main Outcome Measures. The results of the questionnaires in patient and control groups were compared. The relationship between the clinical findings and questionnaire scores was assessed in the patient group. Results. Forty-two patients with BD and 42 healthy individuals were included in the study. The mean subscale scores of the IIEF for erectile function were significantly lower in the patient group compared to the control group (P<0.001). The IIEF score was not related to active skin findings, active oral ulcers, active genital ulcers, eye involvement, or medication for BD, but it was related with history of arthritis. The BDI and IIEF scores were negatively correlated in the patient group. Conclusion. BD has a negative impact on men's psychological state and sexual function. We recommend that depression and sexual dysfunction be investigated and treated while assessing patients with BD. Hiz O, Ediz L, Gulcu E, and Tekeoglu I.. Effects of Behcet's disease on sexual function and psychological status of male patients. J Sex Med 2011;8:1426-1433.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Effects of Thymoquinone (Volatile Oil of Black Cumin) on Rheumatoid Arthritis in Rat Models
    (Wiley, 2007) Tekeoglu, Ibrahim; Dogan, Ali; Ediz, Levent; Budancamanak, Mustafa; Demirel, Adnan
    Many studies have been carried out in recent years on the pharmacological effects of Nigella sativa seeds that have uncovered their antiinflammatory and immunological effects. The objective of this study was to explore the andinflammatory effects of thymoquinone on arthritis in rat models. Rats with arthritis induced by Freund's incomplete adjuvant were assigned to five groups: group 1: controls 0.9% NaCl (n = 7); group 2: 2.5 mg/kg thymoquinone (n = 7); group 3: 5 mg/kg thymoquinone (n = 7); group 4: Bacilli Chalmette Guerin (BCG) 6 x 105 CFU (n = 7); group 5: methotrexate 0.3 mg/kg (n = 7). Signs of inflammation on the claw and radiological signs were searched for and TNF-alpha and IL-1beta were measured. The results of the control and other groups were compared. As a result, thymoquinone, confirmed clinically and radiologically, suppressed adjuvant-induced arthritis in rats. Copyright (C) 2007 John Wiley & Sons, Ltd.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    An Emergency Medical Situation in Rehabilitation Medicine: Autonomic Dysreflexia
    (Aves, 2010) Ediz, Levent; Al, Behcet; Hiz, Ozcan
    Autonomic dysrefl exia (AD), is an acute syndrome of uncontrolled sympathetic response, secondary to a precipitant, that generally occurs in patients with injury to the spinal cord at the levels of T6 and above. Recognition of the clinical features is extremely important because, although the condition can nearly always be managed successfully, failure to do so can have dire consequences, including death. In this review we discussed the clinical features, pathophysiology, emergency treatment and prophylaxis of AD.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Specialist Thesis
    Evaluation of Effectiveness of Prp Application With Clinical Parameters on Patients Diagnosed With Knee Meniscal Tear
    (2014) Delen, Veysel; Ediz, Levent
    Amaç: Bu çalışmada hastanemiz Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon polikliniğinde grade 2 ile grade 3 diz menisküs yırtığı tanısı konmuş olan hastalarda trombositten zengin plazma (PRP) uygulamasını diz eklem bölgesine tedavi amacıyla uygulayıp, PRP uygulamasının hastanın diz ağrısı ve klinik parametreleri üzerindeki etkinliğini ortaya koymak amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya Ekim 2013-Mayıs 2014 tarihleri arasında Y.Y.Ü. Tıp Fakültesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon polikliniğine başvuran ve diz MR sonucunda grade 2 ile grade 3 diz menisküs yırtığı tanısı almış olan ve araştırmaya alınma kriterlerine uyan 41 hasta alındı. Sonuç değişkenleri olarak da Vizüel Analog Skala (VAS) skoruna göre ağrı ve Lequesne fonksiyonel skalası değerlendirildi. Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 13,0 istatistik paket programı kullanıldı. Bulgular: Çalışma, diz menisküs yırtığı tanısı almış olan 12'si erkek (% 29.26) ve 29'u bayan ( % 70.74) olmak üzere toplam 41 olgu üzerinde yapıldı. Olguların yaşları 21 ile 50 arasında değişmekte olup ortalama yaş 38,20 yıl olarak saptandı. Olguların diz menisküs yırtığında hangi tarafın ne kadar sıklıkta tutulumuna bakıldığında menisküs yırtığı lezyonunun; erkeklerde sağ dizde 4 (% 33) sol dizde 8 (% 77), bayanlarda sağ dizde 11 (% 38) sol dizde 18 (% 62) ve toplamda sağ dizde 15 (% 36,5) sol dizde 26 (% 63,5) olduğu saptandı. Olgularda VAS'a göre ağrının değerlendirilmesinde, olguların tedavi öncesi (VAS 0) ağrı düzeyi hem tedavi sonrası 1.hafta (VAS 1) hemde tedaviden sonraki 4. haftadaki takip bulgularıyla (VAS 4) karşılaştırıldığında düzelme istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,001). Hastaların VAS 1 düzeyi VAS 0'dan daha düşük ve VAS 4 düzeyi hem VAS 0 hemde VAS 1'den daha düşük bulunmuştur. Olgularda Lequesne Fonksiyonel İndeks skoru değerlendirilmesinde, olguların tedavi öncesi (Lequesne 0) fonksiyonel düzeyi hem tedavi sonrası 1.hafta (Lequesne 1) hemde tedaviden sonraki 4. haftadaki takip bulgularıyla (Lequesne 4) karşılaştırıldığında düzelme istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,001). Hastaların Lequesne 1 düzeyi Lequesne 0'dan daha düşük ve Lequesne 4 düzeyi hem Lequesne 0 hemde Lequesne 1'den daha düşük bulunmuştur. Sonuç: Hastaların toplamda 1,5 ay süresince takip edildiği çalışmamızda diz menisküs yırtığı olan hastalarda intraartiküler PRP tedavi uygulamasının etkin ve güvenilir bir yöntem olduğu düşünüldü. Anahtar Sözcükler: Diz menisküs yırtığı, Trombositten zengin plazma (PRP), Menisküs yırtığında PRP uygulaması
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    The Frequency and Effect of Fibromyalgia in Patients With Behcet's Disease
    (Baycinar Medical Publ-baycinar Tibbi Yayincilik, 2017) Toprak, Murat; Erden, Metin; Alpayci, Mahmut; Ediz, Levent; Yazmalar, Levent; Hiz, Ozcan; Tekeoglu, Ibrahim
    Objectives: This study aims to investigate the scores of depression, anxiety, sleep and quality of life (QoL), to identify the prevalence of fibromyalgia (FM) in Behcet's disease (BD), and to evaluate whether there is a difference between BD patients with and without FM in these scores. Patients and methods: Between March 2008 and January 2009, 97 patients with BD and 95 age- and sex-matched healthy controls were included in the study. The patients with BD were divided into two groups according to the presence or absence of FM. All participants were evaluated by the Beck Depression Inventory (BDI), Beck Anxiety Inventory (BAI), Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI), and Medical Outcomes Study Short Form-36 (SF-36). Results: Compared to the controls, FM prevalence was higher (19.6% vs 3.2%) with increased BDI and BAI scores, while the subscores of SF-36 including physical function, physical role, pain, general health, social function, and emotional role decreased in BD patients (for all p<0.001). All BD patients with FM were females (n=19), while only 46% of BD patients without FM were females (n=36) (p<0.001). In BD patients with FM, compared to female BD patients without FM, the mean age (p=0.017), disease duration (p=0.028), and BDI scores (p=0.017) were significantly higher, while the PSQI scores (p=0.001) and SF-36 subscores, except general health (p=0.114), were significantly lower (for all p<0.05). Conclusion: Our study results suggest that patients with BD have an increased severity of depression and anxiety, higher frequency of FM, and worsened QoL than healthy individuals. In addition, the presence of FM seems to be related with female sex, longer disease duration, older age, depression, sleep disturbance, and poor QoL in BD patients.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Gebelikte Kalçanın Geçici Osteoporozu ve Sakral Yetersizlik Kırığı: Bir Olgu Sunumu
    (2016) Alpaycı, Mahmut; Ediz, Levent; Hız, Özcan; Delen, Veysel
    Kalçanın geçici osteoporozu spontan olarak başlayankalça ağrısının bir süre sonra ortadan kalkması ve femurbaşında geç ortaya çıkan osteoporoz görünümü ilekarakterize olan nadir rastlanan klinik bir durumdur. Bizbu makalede, gebeliğin 3. trimesterinde bel ağrısışikayeti ile başvurup normal doğum sonrasındaağrılarında artış olan hastanın magnetik rezonansgörüntülemesinde femur başında ödem, sakroiliakeklemin sakral bölgesinde ödem ve sakrum fraktürütespit edilen, kalçanın geçici osteoporozu ve osteomalazitanısı alan bir olguyu sunduk
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Specialist Thesis
    Gut Hastalarında Ürat Düşürücü Tedavinin Kemik Mineral Yoğunluğu Üzerindeki Etkisi
    (2025) Artan, Yusuf; Ediz, Levent
    Giriş ve Amaç: Gut hastalığı, hiperürisemi sonucunda oluşan monosodyum ürat (MSU) kristallerinin eklem ve çevre dokularda birikmesiyle karakterize, akut inflamatuar ataklarla seyreden ve özellikle orta ileri yaş erkekler ile postmenopozal kadınlarda yaygın olarak gözlenen kronik bir metabolik hastalıktır. Hiperürisemi, gut hastalığının temel patofizyolojik bileşeni olup, serum ürik asit (SUA) düzeylerindeki artış, hastalığın hem gelişiminde hem de şiddetinin belirlenmesinde önemli rol oynamaktadır. Literatürde SUA düzeyleri ile kemik mineral yoğunluğu (KMY) arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalarda çelişkili bulgulara rastlanmaktadır. Bazı araştırmalar, SUA'nın kemik rezorpsiyonunu inhibe ettiği ve osteoblast aktivitesini desteklediği yönündeki bulgularla KMY'yi artırabileceğini ve osteoporoz riskini azaltabileceğini öne sürerken; diğer çalışmalar ise yüksek SUA düzeylerinin inflamatuar süreçleri ve oksidatif stresi tetikleyerek kemik dokusunda olumsuz etkilere neden olabileceğini bildirmektedir. Ürat düşürücü tedaviler (UDT), gut hastalığında SUA düzeyini azaltmak amacıyla sıklıkla kullanılmakta olup, bu tedavilerin KMY üzerindeki etkisini doğrudan inceleyen araştırmalar ise sınırlıdır. Bu çalışmanın amacı, gut hastalarında kullanılan UDT'nin ürik asit düzeylerini düşürmesinin KMY üzerindeki etkisini değerlendirmektir. Materyal ve Metod: Bu araştırma prospektif bir çalışma olup Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Romatoloji Polikliniğinde Mayıs 2024 - Mayıs 2025 tarihlerinde yaşları 30-85 arasında olan ve 2015 ACR/EULAR kriterlerine göre gut tanısı almış 60 hasta dahil edilmiştir. Hastalar, UDT alan (n=30) ve almayan (n=30) olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Her iki grup için tedavi başlangıcında ve 12.ay sonunda serum ürik asit düzeyleri ve kemik mineral yoğunluğu (L1 L4 lomber vertebra ve femur boyun T-skorları) ölçülmüştür. İstatistiksel analizlerde normal dağılıma uygunluk testleri, bağımsız ve eşleştirilmiş örneklem t-testi, Mann-Whitney U testi, Wilcoxon testi ve korelasyon analizleri uygulanmış, analizler SPSS 28.0 programı ile yapılmıştır. Bulgular: Her iki grup arasında başlangıçta yaş ve boy gibi bazı demografik farklılıklar olmakla birlikte, cinsiyet dağılımı, vücut kitle indeksi ve başlangıç KMY değerleri açısından anlamlı fark izlenmemiştir. UDT grubunda, tedavi sonrasında serum ürik asit düzeylerinde anlamlı bir azalma gözlenmişken (p<0.05), gut kontrol grubunda hafif bir artış izlenmiştir. Ancak tedavi öncesi ve sonrası dönemler karşılaştırıldığında, her iki grubun da L1-4 ve femur T-skorlarında istatistiksel olarak anlamlı bir değişiklik izlenmemiştir (p>0.05). Ayrıca tedavi öncesi ve sonrası serum ürik asit düzeyleri ile KMY arasında anlamlı bir korelasyon bulunmamıştır (p>0.05). Bu sonuçlar, ürik asit düzeylerindeki değişimin kemik mineral yoğunluğu üzerinde doğrudan bir etkisinin olmadığını göstermektedir. Sonuç: Bu çalışma, gut hastalarında uygulanan ürat düşürücü tedavinin serum ürik asit düzeylerini anlamlı biçimde düşürdüğünü; ancak kısa vadede kemik mineral yoğunluğu üzerinde belirgin bir etkisinin bulunmadığını ortaya koymuştur. Literatürde, ürik asidin kemik metabolizması üzerindeki etkilerine ilişkin bulgular çelişkilidir. Bazı çalışmalar, ürik asidin antioksidan özellikleri aracılığıyla kemik kaybını engelleyebileceğini ileri sürerken; diğerleri, yüksek serum ürik asit (SUA) düzeylerinin inflamasyon ve oksidatif stres yoluyla kemik yıkımını artırabileceğini bildirmektedir. Çalışmamızda, UDT ile anlamlı düzeyde ürik asit düşüşü elde edilmesine rağmen KMY üzerinde anlamlı bir değişiklik olmaması, bu ilişkinin doğrudan ve kısa vadeli olmadığını düşündürmektedir. UDT'nin kemik sağlığı üzerindeki etkilerinin daha kapsamlı bir şekilde değerlendirilebilmesi için, daha geniş örneklem gruplarına sahip, uzun süreli takip verileri içeren ve çok değişkenli analizleri kapsayan ileri düzey çalışmalara ihtiyaç vardır. Özellikle D vitamini düzeyi, parathormon seviyesi, inflamatuar belirteçler ve fiziksel aktivite gibi kemik metabolizmasını etkileyen faktörlerin de dikkate alınacağı kapsamlı çalışmalar, klinik karar süreçlerine katkı sağlayacaktır. Anahtar Kelimeler: Gut hastalığı, Ürat düşürücü tedavi, Serum ürik asit, Kemik mineral yoğunluğu, Osteoporoz
  • «
  • 1 (current)
  • 2
  • 3
  • »