Browsing by Author "Eryonucu, Beyhan"
Now showing 1 - 20 of 30
- Results Per Page
- Sort Options
Article Acute Rupture of a Congenital Sinus of Valsalva Aneurysm After Severe Exercise(Turkish Soc Cardiology, 2009) Tuncer, Mustafa; Eryonucu, Beyhan; Guntekin, Unal; Gumrukcuoglu, Hasan AliRuptured aneurysms of the sinus of Valsalva may cause manifestations of prompt onset. A 22-year-old man with no previous cardiac complaints presented with dyspnea, palpitation, fatigue, and shortness of breath, all of which occurred after a football match. Transthoracic echocardiography showed an aneurysmal dilatation of the right sinus of Valsalva to the direction of the right ventricle. Color Doppler imaging showed a marked left-to-right turbulent flow from the aortic root to the right ventricle. Continuous Doppler imaging also revealed a continuous left-to-right systolodiastolic shunting. The patient was submitted to cardiovascular surgery for surgical repair.Other Akut Miyokart İnfarktüsünde Mikroalbüminüri ve İnflamatuar Reaksiyon(1999) Uygan, İsmail; Bilge, Mehmet; Erkoç, Reha; Eryonucu, Beyhan; Güler, NiyaziAMAÇ: Akut miyokart infarktüsü (AMI)'nde mikroalbüminüri (MA)'de artış olduğu bilinmekle beraber mekanizması tam olarak saptanamamıştır. Ayrıca inflamasyon, aterogenezden ve akut koroner olaylardaki trombogenezden sorumlu faktörlerden biri olarak kabul edilmekledir. Bu çalışmada, AMİ'de MA ile inflamasyonun akut faz reaktanlarından olan C-reaktif protein (CRP) ve sedimantasyon düzeyleri ve araştırılmıştır. YÖNTEM: Çalışmaya, koroner yoğun bakım ünitesine AMİ tanısıyla yatırılan yaş ortalaması 60±14 yıl olan 18 erkek olgu alındı. Kalp yetersizliği, diabetes mellitus, hipertansiyon, inflamatuvar hastalığı ve renal bozukluğu olan hastalar çalışma kapsamına alınmadı. Olguların hastaneye yatışının birinci, üçüncü ve yedinci günlerinde 24 saatlik idrarları toplanarak albümin düzeyleri, yine aynı günlerde sedimantasyon hızları ve CRP düzeyleri ölçüldü. BULGULAR: MA, birinci gün en yüksek düzeyde olup (83±46 mg/gün) üçüncü (62±55 mg/gün) ve yedinci (17±16 mg/gün) günlerle kıyaslandığında istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermekle idi (p<0.01, p<0.001). Sedimantasyon hızı İlk güne (11 ±3 mm/h) göre üçüncü (20±8 mm/h) ve yedinci (21±7 mm/h) günlerde anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.01 ve p<0.001). CRP ise yine benzer şekilde ilk güne göre (25±13 mg/dl) üçüncü (37±22 mg/dl) ve yedinci (41±22 mg/dl) günlerde anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.05 ve p<0.01). SONUÇ: Sonuç olarak, AMİ'de akut fazda MA'nın belirgin olarak arttıktan sonra normale döndüğü görülmektedir. MA'da görülen artışın, inflamasyonla ilişkili görülmediği ancak çeşitli hemodinamik, iskemik ve nörohormonal faktörlerle ilişkili olabileceği düşünülmüştür.Other Anestezi İndüksiyonu Esnasında Volatil Anestezik Ajanların Miyokardiyal Repolarizasyon Üzerine Etkileri(1999) Bilge, Mehmet; Demirel, Cengiz Bekir; Katı, İsmail; Güler, Niyazi; Eryonucu, Beyhan; Sayarlıoğlu, MehmetVentrikül repolarizasyon süresindeki değişkenliği gösteren QT dispersiyonu farklı klinik durumlarda aritmi ve ani ölüm riskinin saptanmasında kullanılabilir. Volatil anestezik ajan uygulanan, Amerika Anestezi Topluluğu (ASA) sınıflamasına göre klinik durumu 1 veya 2 olan 47 hastada QTc dispersiyonundaki akut değişmeleri değerlendirdik. Anestezi, sevofluran (n=16)., halotan (n=17) veya izofluranla (n=14) end-tidal konsantrasyonun %1'den %6'ya çıkarılıncaya kadar inspire edilen konsantrasyonun artırılmasıyla sağlandı. EKG, kalp hızı ve kan basınçları anestezi indüksiyonundan hemen önce, end-tidal konsantrasyon kararlı duruma ulaştıktan 1 ve 3 dk. sonra, veküronyum uygulanmasından 1 ve 3 dk. sonra ve entübasyondan 1 ve 3 dakika sonra kaydedildi. Çalışmaya aldığımız tüm olgularda istirahatta QTc ve QTc dispersiyonu normal değerlerde idi. Anestezik ajanların hepsi QTc dispersiyonunu indüksiyon öncesi değerlere göre belirgin olarak uzattı. Sevofluran ve izofluran QTc intervalini indüksiyon öncesi değerlere göre uzatırken, halotanın QTc intervali üzerine anlamlı bir etkisi görülmedi. Sonuç olarak, anestezik ajanlar QTc dispersiyonunu artırarak miyokardiyal repolarizasyon anormalliğine sebep olurlar. QTc dispersiyonunun artması anestezi alan ve kardiyovasküler hastalığı olmayan kişilerde görülen aritmilerin etyolojisinde rol alabilir.Article Antikoagülan Almayan Sol Ventrikül Sistolik Fonksiyon Bozukluğu Olan ve Olmayan Kronik Nonvalvüler Atriyal Fibrilasyonlu Hastalarda Sol Atriyal Trombüs Sıklığı(2000) Eryonucu, Beyhan; Güler, Niyazi; Erkoç, Reha; Bilge, MehmetSunulan çalışma, antikoagülan almayan sol ventrikül sistolik fonksiyon bozukluğu olan ve olmayan kronik nonvalvüler atriyal fibrilasyon (AF)'lu olgularda transözofajiyal ekokardiyografi (TÖE) ile sol atriyum (SA)'da trombüs ve spontan eko kontrast (SEK) sıklığını belirlemek için planlandı. Ayrıca bu çalışmada, sol ventrikül sistolik fonksiyon bozukluğu olan ve olmayan kronik nonvalvüler AF'da sol atriyal apendiks (SAA) fonksiyonu da değerlendirilmiştir. Grup I normal sol ventrikül sistolik fonksiyonlu (sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu=%62±6) 53 olgudan, grup II bozuk sol ventrikül sistolik fonksiyonlu (sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu=%40±5) 47 olgudan oluşmakta idi. TÖE ile SA trombüsü grup I'de 6 (%11), grup II'de 17 (%36) olguda saptandı. Gruplar arasında anlamlı farklılık vardı (p<0.01). Sol atriyal SEK sırasıyla grup I'de 20 (%38), grup II'de 27 (%57) olguda gözlendi. İki grup arasında istatistiksel olarak farklılık vardı (p<0.05). SAA boşalma hızı, grup I'e göre grup II'de daha düşükdü (23(6 cm/s'ye karşılık 20(4 cm/s; p<0.01). SAA maksimal alanı, grup I ile karşılaştırıldığında grup II'de anlamlı derecede daha büyük idi (7.7±2.5'e karşılık 8.9±2 cm2, p<0.01). Sonuç olarak, sol ventrikül sistolik fonksiyon bozukluğu olan kronik nonvalvüler AF'lu hastalarda sol atriyal trombüs oluşumunun daha sık, SAA fonksiyonunun daha bozuk olduğu ve böyle olgularda antikoagülan tedavinin öncelikli olarak düşünülmesi gerektiği kanısına vardık.Article Aortic Valve Involvement and Premature Coronary Artery Disease in Heterozygous Familial Hypercholesterolemia(2011) Eryonucu, Beyhan; Gümrükçüoğlu, Ali Hasan; Şahin, Musa; Tuncer, Mustafa; Şimşek, HakkıAilesel hiperkolesterolemi (AH) arterlerde, ciltte ve tendonlarda aşırı kolesterol birikimine yol açan plazma kolesterol yüksekliği ile karakterize otozomal dominant bir hastalıktır. Multipl ksantomlar nedeniyle cildiye polikliniğine başvuran 34 yaşında bayan hasta için aterosklerotik hastalık açısından kardiyoloji konsültasyonu istendi. Hastanın herhangi bir kardiyak şikayeti yoktu. Koroner arter hastalığı (KAH) açısından risk faktörü olarak ailede erken KAH öyküsü mevcuttu. Fizik muayenede aort odakta 3/6 sistolik üfürüm saptandı. Yapılan ekokardiyografide ciddi aort darlığı saptandı. Yapılan koroner anjiografide 3 koroner damarın etkilendiği yaygın KAH saptandı. Biz bu yazıda aort kapak tututulumu ve erken yaşta KAH nın eşlik ettiği heterozigos AH vakasını sunduk. Klin Deney Ar Derg 2011; 2 (3): 308-311.Article Association of Increased Qtc Dispersion and Right Ventricular Hypertrophy(int Scientific information, inc, 2008) Tuncer, Mustafa; Gunes, Yilmaz; Guntekin, Unal; Aslan, Sukru; Gumrukcuoglu, Hasan Ali; Eryonucu, Beyhan; Ermis, CengizBackground: There have been reports demonstrating an association between increased QT dispersion and ventricular arrhythmia in a variety of pathological cardiac conditions, including left ventricular hypertrophy. However, there are limited data about an association of right ventricular hypertrophy (RVH) and corrected QT (QTc) dispersion. Material/Methods: Eighty-five persons who emigrated from a high-altitude region (2800-4200 in) of Afghanistan to Van, Turkey, (altitude: 1700-1800 in) 25 years ago were referred to our hospital for transthoracic examination between April 2003 and May 2007. RVH was detected in 37 of the persons, 12 of whom were not included in the study due to coexisting systemic hypertension, COPD, or pulmonary hypertension. Twenty-five individuals of the same population with normal echocardiographic findings were enrolled as the control group. Symptoms that may be consequent to arrhythmia (such as palpitation, dizziness, and syncope) were not reported by the study population. Twelve-lead electrography was performed to measure the heart rate, QTc intervals, and QTc dispersion values. Results: The age and gender of both the patient and control groups were similar. There was no significant difference between patients and controls with respect to QTinax, QTinin, and heart rate. However, mean QTc dispersion values were significantly increased in patients with RVH compared with the control group (59.0 +/- 14.7 vs. 35.9 +/- 11.4 ms, p < 0.001). Conclusions: Right ventricular hypertrophy is associated with an increase in QTc dispersion.Article Differential Effects of Nebivolol and Atenolol on Transmitral Diastolic Filling Parameters in Patients With Essential Hypertension(Springer, 2008) Tuncer, Mustafa; Guntekin, Unal; Gunes, Yilmaz; Gumrukcuoglu, Hasan Ali; Eryonucu, BeyhanIntroduction: Impaired left ventricular (LV) diastolic relaxation, detected by pulsed Doppler echocardiography, is predictive of a higher incidence of major cardiovascular events in hypertensive patients. An improvement in LV diastolic function is an important goal of treatment. However, treatment of LV diastolic dysfunction remains empirical. The objective of our study was to compare the short-term effects of nebivolol and atenolol on Doppler diastolic filling parameters in hypertensive patients. Methods: A total of 32 patients with mild-to-moderate hypertension were enrolled in the study. The patients were randomly assigned to receive treatment with either nebivolol (5 mg/day) or atenolol (50 mg/day) for 1 month. Diastolic filling parameters, with pulsed-wave Doppler transmitral flow velocities, were measured 1 day before and 1 month after treatment. Results: Compared with baseline, both agents significantly decreased heart rate and blood pressure. However, there was no significant difference in pre-and post-treatment values between the nebivolol and atenolol groups. Both drugs significantly improved LV transmitral flow measured by early diastolic flow/atrial contraction signal (E/A) ratio, decreased deceleration time (DT) and isovolumetric contraction time (IVRT), but post-treatment improvement in E/A, DT and IVRT values was more significant with nebivolol compared with atenolol (P=0.05, P=0.05 and P=0.003, respectively). Conclusion: Although treatment with nebivolol or atenolol results in improved LV transmitral diastolic function filling parameters (E/A ratio, IVRT and DT), nebivolol has a greater effect compared with atenolol in patients with mild-to-moderate hypertension.Other Egzersizle Oluşan Qrs Eksen Değişiminin Önemi(1998) Sırmacı, Necati; Bilge, Mehmet; Güler, Niyazi; Eryonucu, Beyhan; Koldas, Zehra LaleBu çalışmada amaç tredmil egzersiz testi (TET)'nde egzersizle oluşan QRS eksen değişiklikleri ve patolojik ST depresyonları ile anjiyografik olarak saptanan koroner arter darlığının lokalizasyonu arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Çalışma kapsamına TET'i pozitif olarak değerlendirilen ve tek damarda kritik lezyonu olan 35 koroner hastası ile TET'i normal olan 10 sağlıklı olgu alındı. Tek damar hastaları lezyon lokalizasy onlarına göre üç gruba ayrıldı (LDA, CX, RCA). Tek damar hastalarında egzersiz ile oluşan ST depresyonları ve QRS eksen değişiklikleri ve sorumlu damarla olan ilişkisi değerlendirildi. Egzersiz ile oluşan ST depresyonlarının görüldüğü derivasyonlar açısından karşılaştırıldığında gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmadı (p>0.05). Koroner arter hastalarında oluşan eksen değişiklikleri, damar tutulumlarına göre ayrı ayrı kontrol grubuyla karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı (p<0.001). Sol eksen sapması ($\\geq$10$\\circ$) sadece sol ön inen arter lezyonu olan hastalarda görüldü ve sağ koroner, sirkumfleks arter ve kontrol grubuyla karşılaştırıldığında anlamlı farklılık saptandı (p<0.05). Egzersizle oluşan sol eksen sapmasının sol ön inen arter lezyonunu göstermede duyarlılığı %45, özgüllüğü %100 olarak bulundu. Koroner arter darlığının lokalizasyonunun saptanmasında egzersizle oluşan ST depresyonunun iyi bir belirleyici olmadığı ancak egzersizin neden olduğu sol eksen sapmasının sol ön arter lezyonu olan hastalarda oldukça özgül bir belirleyici olduğu sonucuna varıldı.Other Esansiyel Hipertansiyonlu Hastalarda Egzersiz ile Kalp Hızı Değişkenliği Parametrelerinde Oluşan Değişiklikler(2000) Güler, Niyazi; Bilge, Mehmet; Eryonucu, BeyhanTürk Kardiyoloji Derneği'nin Onur Üyesi, San Francisco'da yerleşik Gladstone Enstitüleri'nin başkanı ve Gladstone Kardiyovasküler Enstitüsü'nün direktörü olan Prof. Robert W. Mahley, A.B.D.'nin Ulusal Bilimler Akademisi'ne ilkbaharda seçildi. Akademiye seçilme, bir Amerikan bilim adamı için araştırmada seçkin ve sürekli başarılarının tanınmasını ifade ettiği gibi, mazhar olunabilecek en üstün onurlardan sayılır .Bu onura, kalp hastalığı ve kolesterol metabolizması alanlarında uluslararası eksper olarak ün yapmış olan Dr. Mahley, apolipoprotein (apo) E üzerindeki temel çalışmaları nedeniyle nail oldu. Araştırmalarını son 20 yılda apoE'nin yapısını ve işlevini belirlemeğe odaklayan Dr. Mahley, besinde yağ ve kolesterolün yol açtığı ve aterosklerozu hızlandıran kritik plazma lipoprotein değişikliklerini tanımladı ve apoE, apoB ile düşük yoğunluklu lipoprotein reseptörleri arasındaki moleküler etkileşimi tarif etti. Araştırmaları, apoE'nin sinir sistemi üzerindeki rolünü anlamaya da önemli katkıda bulundu. Yüzotuzyedi yıllık Akademi, Federal Amerikan hükumetine bilim ve teknoloji alanlarında resmi bir danışman olarak hizmet görmektedir . Profesör Mahley, bu üstün bilim adamlığının yanısıra, ülkemizde Türk halkının düşük HDL-kolesterol düzeylerine sahip olduğunu ilk defa gösterip Türk Kalp Çalışması olarak bilinen araştırmaları ve de hekimlerimizin dislipidemi ve tedavisi konusunda 11 senedir yürüttüğü eğitim programları nedeniyle, Demeğimizin Onur Üyeliğini 3 yıl önce kazanmıştı. Ülkemizi çok seven Mahley'i üyelerimiz adına içten kutlarız. Kalp Sağlığı ve Kardiyoloji Eğitimine iıişkin Rapor Hazırlığı Son Safhasında TKD Yönetim Kurulu'nun girişimiyle bir yıldır hazırlanmakta olan Ülkemizde Kalp Sağlığı ve Kardiyoloi Eğitimine İlişkin Durum, Sorunlar ve Çözüm Önerileri Raporu halen dar anlamdaki redaksiyon kurulunun rötuşları aşamasında bulunmaktadır. Yazarlar kurulu ile Dernek yönetim kurulundan onayın yaz sonunda alınması beklenen Rapor'un Ekim ayına kadar yayınlanıp kamuoyuna ve yetkili kuruluşlara sunulması hedeflenmektedir.Article Heart Rate Variability in Patients With Iron Deficiency Anemia(Arquivos Brasileiros Cardiologia, 2009) Tuncer, Mustafa; Gunes, Yilmaz; Guntekin, Unal; Gumrukcuoglu, Hasan Ali; Eryonucu, Beyhan; Guler, Niyazi; Demir, CengizBackground: Heart rate variability (HRV) is associated with increased cardiac risk factor in several conditions. The iron status of an individual may play an important role in cardiovascular health. Objective: To evaluate heart rate variability in patients with iron deficiency anemia. Methods: Twenty-three patients with iron deficiency anemia (mean hemoglobin (Hb) 8.6 +/- 2.2 g/dL) and 10 healthy people (mean Hb 13.9 +/- 1.2 g/dL) were assessed with 24-hour ambulatory Holter recordings during in hospital course having limited physical activity. Results: Although mean heart rate was significantly higher in patients with anemia, there was no significant difference regarding HRV parameters compared to the healthy group. Conclusion: There was no significant difference in HRV parameters between patients with iron deficiency anemia with limited physical activity and healthy ambulatory people. (Arq Bras Cardiol 2009; 92(5):368-371)Other Hipertansif Olgularda Fiziksel Egzersiz Sonucu Oluşan Kilo Kaybının Kan Basıncı Üzerine Etkisi(2000) Bilge, Mehmet; Eryonucu, Beyhan; Güntekin, Ünal; Demiralp, Levent; Güler, NiyaziEgzersiz ile ilgili çalışmalar hafif, orta ve ciddi hipertansiyonu olanlarda orta yoğunlukta uzun süreli aerobik egzersizin kan basıncı düzeyini azalttığını göstermiştir. Bununla birlikte, kan basıncındaki azalmanın artmış fizik aktiviteye mi, kilo kaybına mı veya her ikisine mi bağlı olduğu kesinlik kazanmamıştır. Bu çalışmada hipertansif kişilerde artmış fizik egzersiz ile oluşan kilo kaybının kan basıncı düzeyine etkisinin araştırılması planlandı. Bunu saptamak için, aşırı kilolu veya obez evre I-III esansiyel hipertansiyonlu 33 hasta 7 hafta boyunca orta yoğunlukta egzersiz programına tabi tutuldu. Haftanın 3 günü 45-60 dk süre ile maksimal kalp hızının (220-yaş) %60-85'ine çıkan yoğunlukta orta dereceli egzersiz programı uygulandı. Yedi haftalık egzersiz programından sonra olgular kilo kaybı olanlar (n=13) ve olmayanlar (n=20) olarak iki gruba ayrıldı. Yedi haftalık egzersiz programı sonrasında sistolik kan basıncında grup I (167±19 mmHg'dan 146±8 mmHg'ya, P<0.001) ve grup II'de (173±14 mmHg'dan 165±21 mmHg'ya, P<0.01) anlamlı olarak azalma gözlendi. Benzer şekilde diyastolik kan basıncında da grup I (116±8 mmHg'dan 93±11 mmHg'ya, P<0.001) ve grup II'de (114±12 mmHg'dan 104±13 mmHg'ya, p<0.01) anlamlı olarak azalma bulundu. Başlangıç değerlerden 7. haftaya kadar olan değişim karşılaştırıldığında sistolik ve diyastolik kan basınçları yönünden gruplar arasında anlamlı fark tespit edildi (p<0.001). Ayrıca, 7 hafta sonrasında, istatiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte kan basınçlarının normal sınırlara inmesi grup I' de (5/13 (39%)) grup II' den (5/20 (25%) daha fazla bulundu (p=0.4). Sonuç olarak, orta derecede egzersiz ile oluşan %7-10 kilo kaybı, kan basınçlarının azalmasında egzersizin yaptığı olumlu etkiyi arttırmaktadır.Article Hipertansiyonlu Hastalardaki Kardiyovasküler Risk Faktörlerinin Brakiyal Arter Doppler Trasesinde Görülen Geç Sistolik Dalga ile İlişkisi(1999) Aslan, Halil; Bilge, Mehmet; Eryonucu, Beyhan; Güler, NiyaziBrakiyal arter Doppler çalışmasında arteryel katılığın artmasına bağlı olarak arteriyel dalga yankılanımlarının daha erken oluşması ile geç sistolik dalga oluşabilmektedir. Bu çalışmada kardiyovasküler risk faktörleri olan hipertansiyon, diyabet, cinsiyet, yaş, hiperlipidemi ve sigara içimiyle geç sistolik dalganın görülmesi arasındaki ilişkiyi araştırmak istedik. Elli altı hipertansiyonlu hastada brakiyal arterin kan akım hızı ve profili B-mod ultrason eşliğinde nabızlı Doopler tekniği ile incelendi. Brakiyal arter dupleks Doopler sonografik çalışmasında hipertansiyonlu olguların 23'ünde (% 38.6) geç sistolik dalga gözlendi. B-mod görüntülerde brakiyal arter boyunca önemli bir darlık yoktu. Hiperlipidemi (P<0.05), sigara içimi (P<0.05), diyabetes mellitus (P<0.05) ve ileri yaş (P<0.05) hipertansif olgularda geç sistolik dalganın görülmesinde bağımsız risk farktörleri olarak bulundu. Sonuç olarak belirli kardiyovasküler risk faktörleri ile oluşan arteryel sistem katılığı bölgesel dalga yankılanımlarını etkileyerek periferik arterlerde Doppler bulgularını değiştirebilmektedir.Article Isolated Single Coronary Artery - a Series of 10 Cases(Japanese Circulation Soc, 2008) Akcay, Ahmet; Tuncer, Cemal; Batyrahev, Talantbek; Gokce, Mustafa; Eryonucu, Beyhan; Koroglu, Sedat; Yilmaz, RemziBackground Isolated single coronary artery (SCA) is an extremely rare congenital coronary anomaly. Some subgroups of SCA can lead to angina pectoris, acute myocardial infarction or even sudden death in the absence of atherosclerosis. Young patients, especially, have the risk of serious clinical events, but middle-aged-to elderly patients have a variable clinical course. Methods and Results The aim of this study was to present the clinical and angiographic properties, relatively long-term follow-up (54 14 months) and management of adult patients (mean age 57 12 years) with SCA. The records of 70,850 patients undergoing coronary angiography between 1999 and 2005 were reviewed. Ten patients (0.024%) were found to have SCA, originating from the left sinus of Valsalva in 3 (30%) patients and from the right sinus of Valsalva in 7 patients (70%). No atherosclerotic involvement was seen in 7 (70%) patients. One patient was also treated by stent implantation to the SCA. Other patients were followed medically. All patients have been followed uneventfully. Conclusion Medical treatment is usually adequate for middle-aged to elderly patients with SCA in the absence of ischemia and/or acute coronary syndrome.Article Kalp Yetmezliği ile Serum Leptin Düzeyi Arasındaki İlişki(2003) Şekeroğlu, M. Ramazan; Dülger, Haluk; Yalçınkaya, Ahmet; Eryonucu, Beyhan; Akpolat, Tuba; Noyan, TevfikAmaç: Vücudun enerji depolan ile ilgili bilgiyi beyne ulaştıran ve obesite geninin ürünü olan leptin hipotalamusu etkileyen protein yapıda bir hormondur. Leptin reseptörleri, aralarında kalp kası da bulunan birçok dokuda bulunmaktadır. Son zamanlarda leptinin kalp yetmezliği ile ilişkisini gösteren çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Çalışmamızda serum leptin düzeyi ve kalp hızı değişkenliği (KHD) parametreleri ile olan ilişkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya New York Heart Association sınıflamasına göre 4 farklı evreden 10'ar hasta olmak üzere toplam 40 hasta alınmıştır. Ayrıca bu hasta gruplarıyla karşılaştırmak amacıyla 10 adet sağlıklı bireyden oluşan kontrol grubu oluşturulmuştur. 24 saatlik holter kayıtlarından elde edilen KHD'nin zaman-alan parametreleri saptanmış ve leptin düzeyi ile olan ilişkileri değerlendirilmiştir. Bulgular: Leptin düzeylerinin evre III ve IV kalp yetmezliği gruplarında evre I'e göre anlamlı olarak (sırasıyla p<0.05 ve p<0.01) azaldığı saptanmıştır. Ayrıca KHD parametreleri ile leptin düzeyi arasında pozitif korelasyon gözlenmiştir. Sonuç: Kalp yetmezliğinin ileri evrelerinde serum leptin düzeyleri azalmış olup, bunun da artan sempatik aktivite ile ilişkili olabileceği düşünülmüştür.Article Kliniğimizde Kardiyak Kateterizasyon Uygulanan Hastaların Bir Yıllık Sonuçları(2004) Karaca, Derya; Gümrükcüoğlu, Hasan Ali; Eryonucu, Beyhan; Güler, Niyazi; Tuncer, Mustafa; Aslan, SukruAmaç: Koroner hastalıkların tanı ve tedavisinde kardiyak kateterizasyon işlemi son yıllarda önemli bir yer tutmaktadır. Çalışmamızın amacı kliniğimizde kardiyak kateterizasyon uygulanan hastaların bir yıllık istatistiksel verilerini değerlendirmektir. Gereç ve yöntem: Koroner arter hastalık tanısı alan ve şüphelenilen hastalara kateter laboratuarımızda seldinger yöntemi ile sağ femoral arterden kateterizasyon yapıldı. Bulgular: Mart 2003 ile Mart 2004 tarihleri arasında kateter laboratuarımızda yaş ortalaması 56.11 olan 105’i kadın, 240’ı erkek olmak üzere 345 hastaya 434 kardiyak kateterizasyon işlemi yapıldı. Bunlardan 337 hastaya koroner anjiyografi yapıldı. Hastaların %8.2’i normal idi, %4.7 sinde kritik olmayan koroner arter hastalığı %19.9’unda tek damar, %20.1’inde iki damar, %29.1’inde üç damar hastalığı saptandı. Bir yıllık süre içinde 35 balon anjiyoplasti ve 34 adet stent işlemi gerçekleştirildi. 70 (%20,6) hastaya cerrahi tedavi önerildi. 9 hastaya renal, 9 hastayada periferik anjiografi yapıldı. Majör komplikasyon gelişmedi. 12 hastamızda morbitide ve mortaliteyi etkilemeyen minör komplikasyonlar gelişti. Sonuç: Tüm dünya ve ülkemizde olduğu gibi kliniğimizde de kardiyak kateterizasyon teknikleri koroner arter hastalığının teşhis ve tedavisinde önemli yer teşkil etmektedirArticle Kliniğimizde Kardiyak Kateterizasyon Uygulanan Hastaların İki Yıllık Sonuçlarının Değerlendirilmesi(2005) Eryonucu, Beyhan; Şahin, Musa; Tuncer, Mustafa; Gümrükcüoğlu, Hasan AliAmaç: Koroner hastalıkların tanı ve tedavisinde kardiyak kateterizasyon işlemi son yıllarda önemli bir yer tutmaktadır. Çalışmamızın amacı kliniğimizde kardiyak kateterizasyon uygulanan hastaların iki yıllık sonuçlarının değerlendirilmesidir. Gereç ve yöntem: Koroner arter hastalık tanısı konan ve/veya şüphelenilen hastalara Iaboratuvarımızda Seldinger yöntemi ile sağ femoral arterden kateterizasyon yapıldı. Bulgular: Nisan 2003 ile Mart 2005 tarihleri arasında kateter Iaboratuvarımızda 221'ikadın, 449'u erkek olmak üzere toplam 670 hastaya kateterizasyon işlemi yapıldı. 11 hastaya pace-maker işlemi uygulandı. Koroner anjiografi yapılan hastaların 176'sının (%26.3) koroner arterleri normal olarak değerlendirildi. Hastalarımızın 494'ünde (%73.7) koroner arter hastalığı mevcuttu. Koroner arter hastalığı bulunan hastaların 310 (%62,9) unda ise kritik koroner arter hastalığı tespit edildi. Kateter laboratuvarının açıldığı iki yıllık süre içinde, 114 (%17.01) hastaya koroner girişim önerildi, 73 (%10.8) hastaya girişim uygulandı. 105 (%15.8 ) hastaya koroner cerrahi, 17 (%2.6) hastayakapak cerrahisi önerildi. 14 hastaya renal, 20 hastaya periferik anjiografi ve 8 hastaya da sağ kalp kateterizasyonu yapıldı. Majör komplikasyon gelişmedi. 19 hastamızda morbitide ve mortaliteyi etkilemeyen minör komplikasyonlar gelişti. Sonuç: Tüm dünya ve ülkemizde olduğu gibi kliniğimizde de kardiyak kateterizasyon işlemleri koroner arter hastalığının teşhis ve tedavisinde önemli yer teşkil etmektedir.Other Koroner Arter Hastalığında Efor Testi ile Lenfosit Alt Gruplarında Oluşan Değişiklikler(2000) Gunes, Ahmet; Bilge, Mehmet; Eryonucu, Beyhan; Öner, Ahmet Faik; Güler, Niyazi; Erkoç, RehaAMAÇ: T lenfositler hücresel bağışıklıktan sorumlu olup, antijen spesifik antikor cevabının oluşmasında esas hücrelerdir. Periferde dolaşan T lenfositlerin %60'ı CD4+ (T-helper), %30'u CD8+ (T-supressor) hücrelerdir. Stres, yorgunluk ve kortikosteroidler bunların aktivitesini olumsuz yönde etkilerken egzersiz ve bazı viral enfeksiyonlar bu hücrelerin aktivitesini artırmaktadır. Perkütan translüminal koroner anjiyoplasti ile oluşturulan iskemi esnasında lenfosit alt gruplarının incelenmesinde CD4 ve CD8 seviyelerinde değişiklik olduğu gösterilmiştir. Bu çalısına, koroner arter hastalığı (KAH) olanlarda, egzersiz ile lenfosit alt gruplarında oluşan değişiklikleri araştırmak amacıyla yapıldı. YÖNTEM: Çalışmaya koroner anjiografilerinde majör koroner arterlerin en az birinde %50 ve üzerinde darlık bulunan ve yaş ortalaması 56±6 yıl olan I4'ü kadın 31 olgu alındı. Kontrol grubunu ise koroner anjiografi endikasyonu olmadığı kanısına varılan, yaş ortalaması 50±9 yıl olan. treadmil testi negatif 5 'i kadın 10 olgu oluşturdu. Lenfosit alt grupları egzersiz öncesi ile hemen sonrasında ve testten 24 saat sonra tespit edildi. BULGULAR: Her iki grupta da lökosit ve lenfosit sayısında egzersiz öncesine göre anlamlı bir yükselme olup 24 saat sonra bu değerlerde bazal değerlere dönüş saptandı. Hasta grubunda, CD4+ T-lenfosit sayısında egzersiz hemen sonrasında istatiksel olarak anlamlı değişiklik olmamakla birlikte 24 saat sonrasında anlamlı artış gözlendi (P<0.05). CD8 T lenfosit düzeyleri kontrol grubunda istatiksel olarak anlamlı düzeyde yükselmezken KAH olanlarda egzersiz hemen sonrasında öncesine göre anlamlı artış (%31±10 'a %39±11. P<0.01) saptandı. SONUÇ: Sonuç olarak, KAH olanlarda fizik egzersiz ile CD8+ T lenfosit alt grubunda artış olmuştur. Bu KAH' lı hastalarda immün fonksiyondaki değişikliğe ve iskemik sendromların immün sistem aracılığıyla oluşan inflamatuar yapısına bağlanabilir. Lenfosit alt grup analizinin egzersiz testindeki yerinin belirlenmesi için daha ileri çalışmalara gereksinim vardır.Other Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığında Akut Atağın Tedavisinin Qtc Dispersiyonuna Etkisi(1998) Ceylan, Erkan; Bilge, Mehmet; Uzun, Kürşat; Güler, Niyazi; Eryonucu, BeyhanÖZET AMAÇ: Kronik obstrüktif akciğer hastalığının (KOAH) akut atağıyla gelen hastalarda kardiyak aritmiler çok sık görülmektedir. Yüzeyel EKG'de derivasyonlar arası en uzun fark olan QTc dispersiyonu ise ventrikül aritmi riskini değerlendirmede önerilmektedir. Bu çalışmada KOAH'lı hastalarda akut atağın ve tedavisinin QTc dispersiyonu üzerine olan etkileri incelendi. YÖNTEM: KOAH akut atakla gelen 27 hastada tedavi öncesi ve sonrası alınan QTc dispersiyon değerleri 25 sağlıklı bireyle karşılaştırıldı. BULGULAR: KOAH akut atakla gelen 27 hasta kontrol grubuyla karşılaştırıldığında QTc dispersiyonu anlamlı olarak daha yüksekti (68±11 ms vs 31±9 ms; P<0.001). Üstelik 48-72 saat tedavi sonrası KOAH'lı hastaların QTc dispersiyonunda anlamlı bir azalma görüldü. SONUÇ: QTc dispersiyonun artması olarak yansıyan repolarizasyon anormalitesi KOAH akut atak geçirenlerde ortaya çıkmıştır. QTc dispersiyonun artması KOAH akut atak geçiren hastalarda görülen aritmilerin açıklanmasında önemli olabilir.Article Metoprolol ve Diltiazemin Mitral Darlıklı Olgularda P Dalga Dispersiyonuna Etkisi(2003) Eryonucu, Beyhan; Gunes, Ahmet; Güler, Niyazi; Demirbag, Recep; Sinci, AyhanAtriyum büyümesi ve kalp debisinin azalmasına bağlı artmış sempatik aktivite sonucu mitral darlığında P dispersiyonu (P dis) artmaktadır. P diş artması ile atriyal jibrilasyon gelişimi arasında yakın bir ilişki olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada ise mitral darlıklı olgularda P dis maksimum P dalga süresi (P max) ve minimum P dalga süresi (P min) üzerine metoprolol ve diltiazemin etkisi araştırıldı. Metoıl: Mitral darlıklı 84 olgu metoprolol grubu 44 hasta (36 sı kadın, yaş ortalaması 38+12 yıl) ve diltiazem grubu 40 lias ta (35 kadın, yaş ortalaması 40±9 yıl) olarak iki gruba randomize edildi. Tedavi öncesi ve sonrası transtorasik ekokardiyorafik inceleme ile sol atriyum boyutu, sol ventrikül çapları, mitral kapağa ait zirve ve ortalama gradiyentler mitral kapak alanı ve sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonları hesaplandı. Elektrokardiyografilerde tedavi öncesi ve sonrasında P dalga süreleri büyüteç yardımıyla ölçüldü. Bulgular: Her iki grubun başlangıç ekokardiyografik değerleri ile P max. P min ve P dis değerleri arasında anlamlı fark yoktu (p>0.05). Bir aylık metoprolol tedavisi ile P max. Pmin ve P dis ile transmitral ortalama gradiyentte (TMOG) belirgin azalma gözlendi (p<0.01). Diltiazem grubunda ise P max. P dis ve TMOG değerlerinde anlamlı azalma görülürken P min değerinde anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). İki grup karşılaştırıldığında ise metoprolol grubunda P max ve P dis ile TMOG de anlamlı derecede azalma saptandı (pArticle Origin and Distribution Anomalies of the Left Anterior Descending Artery in 70,850 Adult Patients: Multicenter Data Collection(Wiley, 2006) Tuncer, Cemal; Batyraliev, Talantbek; Yilmaz, Remzi; Gokce, Mustafa; Eryonucu, Beyhan; Koroglu, SedatObjectives: To present the clinical and angiographic properties of the left anterior descending artery anomalies. Background: Coronary artery anomalies are discovered in less than 1% of angiography series. Since the number of angiographies and coronary bypass operations are increasing significantly every day, these anomalies are of clinical importance. However, data about left anterior descending artery anomalies in literature is still scarce. Methods: We reviewed the records of 70,850 patients who had undergone coronary angiographies at 4 different cardiology center from 1999 to 2005 years. Results: Major congenital coronary anomalies were discovered in 171 of these cases (0,24%). The mean age of these patients was 61 +/- 11 (18-84) years. Ninety nine patients (58%) were male. Left anterior descending artery was involved in 12 patients (0.017%). In nine patients with the anomalous LAD there were concomittant congenital coronary artery anomalies. Concurrent coronary artery anomalies encountered were double left anterior descending artery type 4 (2 cases), double left anterior descending artery type 4 with double right coronary artery (1), double right coronary artery (1), double circumflex artery with anomalous left anterior descending artery (1), circumflex artery from right sinus of Valsalva (1), separate septal perforator and myocardial bridging of posterior descending artery (1), intercoronary communication, and ostial atresia of the left anterior descending artery and anomalous circumflex artery (1). Conclusion: Our series is the biggest series where relatively sufficient clinical and angiographic information about the LAD anomalies were provided. (c) 2006 Wiley-Liss, Inc.