Browsing by Author "Polat, Erdal"
Now showing 1 - 10 of 10
- Results Per Page
- Sort Options
Article Adilcevaz Kef Kalesi Kazısı: Yeni Bulgular ve Değerlendirmeler(2023) Varol, Orhan; Coşkun, İsmail; Polat, ErdalUrartu kalelerinden biri olan Kef Kalesi, Bitlis İli, Adilcevaz İlçe sınırları içerisinde Süphan Dağı’nın eteklerinde 2300 rakımıyla Van Gölü’ne hâkim volkanik bir tepe üzerinde yer almaktadır. Kale, Van Gölü havzasına inen önemli bir geçiş güzergâhı üzerinde bulunmaktadır. Urartu Kralı II. Rusa (MÖ 685-645) döneminde inşa edilen Kef Kalesi, krallığın zenginliğini ve gücünü ortaya koyması bakımından önemlidir. Kef Kalesi’nde ilk kazılar 1964-1972 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalarda tespit edilen mimari ve yazınsal değerdeki arkeolojik verilerle kalenin önemi ortaya çıkmıştır. Yaklaşık olarak 50 yıl aradan sonra Kef Kalesi yeni dönem kazıları 2021 yılında başlatıldı. Bu çalışmada, 2021 ve 2022 yılında Kef Kalesi’nde ulaşılan arkeolojik ve filolojik verilerin değerlendirmelerine yer verilmektedir. Arkeolojik veriler ilk dönem kazıları ve bulgularıyla bağlantılı bir şekilde yorumlanmaktadır. Kalenin büyük salonunda çalışmalar başlamış, burada yer alan fil ayakları yeniden ayağa kaldırılmıştır. Kef Kalesi ikinci dönem kazılarında çanak çömlek parçalarının yoğun bir şekilde ele geçtiği hizmet odaları tespit edilmiştir. Birbirleri ile bağlantılı olan bu odalarda öğütme aletlerinin de ele geçmesi, odaların, sarayın mutfak bölümü olabileceğini düşündürmektedir. Yüzey araştırması ve kazı sürecinde Urartu çivi yazılı iki parça bulunmuş ve bu parçaların okuması yapılmıştır. Kalede bulunan tanrısal motifli ve mitolojik sahneler içeren çivi yazılı taş bloklar, Urartu arkeolojisinin Kef Kalesine özgü önemli buluntularındandır. Bazalt taş bloklara işlenmiş yazıtlarda geçen ašiḫusi sözcüğünün ‘aş/bereket evi’ anlamıyla tarihsel dil etkileşimleri ve etimoloji çalışmalarına kaynaklık edeceği anlaşılmaktadır.Doctoral Thesis Anatolian Routes of the Persian the Royal Road(2022) Polat, Erdal; Biber, HanifiMÖ 559 yılında Kurucu Kral II. Kyros'un Pers (Akhaimenid) tahtına çıkmasından sonra tarih sahnesinde önemli bir yer edenin Persler, Lydia Krallığı'nın başkenti Sardeis'in ele geçirilmesiyle de MÖ 547/334 yılları arasında Anadolu'da varlıklarına uzun bir süre şahit olmamıza neden olmuştur. İki yüz yılı aşkın bir süre Anadolu'da ikamet eden Pers İmparatorluğu, bu süreç içerisinde birçok değişimin gerçekleşmesinde önemli adımlar atmıştır. Söz konusu bu değişimler idari, ekonomik, askeri ve haberleşme gibi alanlarda gerçekleşmiştir. Tüm bu alanları kapsayan ve bu alanların gelişmesine neden olan, literatürde de Pers Kral Yolu olarak bilinen antik yoldur. Anadolu'nun batısında Lydia Krallığı'nın yaptığı bu yolları, Mezopotamya coğrafyasında Asurluların yaptığını görmekteyiz. Pers coğrafyasının kraliyet merkezi Sousa'dan başlayan yol, Anadolu'nun batısı Sardeis ve Ephesos'a kadar uzanmaktadır. Böylesine uzun bir yolun geçtiği merkezlerin kazandığı arkeolojik ve ticari değer diğer merkezlere nazaran önemli olarak görülmektedir. Çalışmamızda, Kral Yolu'nun Anadolu'daki rotaları tespit edilerek geçmiş olduğu güzergâh belirlenmeye çalışılmıştır. Güzergâh üzerinde yer alan merkezler incelenerek yapılan arkeolojik çalışmalar ışığında tespitler yapılmıştır. Yapılan arkeolojik çalışmalarda ele geçirilen ve haberleşme ağı için önemli görülen bullaların varlığı güzergâh tespitinde değerli görülmektedir. Çalışmamızın temelini oluşturan Kral Yolu'nun geçmiş olduğu yerlere kattığı kültürel değer dışında, Anadolu'ya taşıdığı Pers misyonu açısından da irdelenmiştir. Pers Kralları'nın birçok amaç için kullanmış olduğu söz konusu yolun yönetimsel değeri de görülmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda Pers Kral Yolu'nun siyasi, sosyal, askeri, ekonomik ve haberleşme açısından önemi anlatılmıştır. Bu yol aracılığıyla, Anadolu'dan İran coğrafyasına ve Pers topraklarından Anadolu'ya taşınan kültür etkileşimi irdelenmiştir.Article Cumhuriyet Dönemi Arkeoloji Münevverleri(2024) Polat, ErdalMustafa Kemal Atatürk, bağımsızlığını kazanan bir milletin bilim ve kültür alanında da bunu sağlaması gerektiğini düşünerek eğitim alanında önemli politikalar izlemiştir. Eğitim alanındaki bu politikalar kapsamında yurt dışına öğrenci göndermeye devam edilmiş tarih ve kültür konularında önemli adımlar atılmıştır. Söz konusu bu politikalar içerisinde yurt dışına birçok alanda çok sayıda öğrenci gönderme dikkate değer gelişmelerin yaşanmasında öncü olmuştur. Bu gelişmeler tarihin ilerleyen süreçlerinde yaptığı bilimsel çalışmalarla önemli isimlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk’ün tarih ve kültürel kalkınma misyonu kapsamında, yurt dışı öğrenimleri sonrasında Anadolu’ya dönen bu isimler yapmış oldukları arkeoloji, filoloji ve müzecilik çalışmalarına yeni soluk getirmiş ve buluş kazandırmışlardır. Arkeoloji alanında kurumsallaşma, Anadolu’daki kültür sorunları, bu topraklara ait olan eserlerin anavatanlarına kazandırılması, Klasik arkeolojide sistematik kazı sisteminin kazandırılması gibi konularda çözüm ve öneriler sunulmuştur. Bilgi çağının temellerinin Anadolu’dan esintiler taşıyor olması, bu topraklara ait eserlerin yurda geri kazandırılması, dilbilimsel çalışmalarla Anadolu’daki tarihi dönemlerdeki uygarlıkların yaşadığına dair tespitler bu isimlerin arkeolog olmanın yanında müzeci, dilbilimci kimlikleriyle oluşturulmuştur. Bu çalışma Mustafa Kemal Atatürk’ün Tarih Tezini benimseyip bu minvalde arkeolojik çalışmalar yürüterek “Bilim Cumhuriyeti” ni benimseyen, Anadolu’nun kültür hafızası olan tarihe iz bırakan Arif Müfid Mansel, Ekrem Akurgal, Sedat Alp ve Jale İnan’ı içermekte ve Anadolu arkeolojisine sundukları katkıları anlatmaktadır.Article Cumhuriyet Dönemi Arkeoloji Politikaları ve Bir Cumhuriyet Aydını Ekrem Akurgal(2024) Polat, ErdalTürkiye Cumhuriyet’inin kuruluşunun ardından Mustafa Kemal Atatürk, yeni bir devlet/yeni bir uygarlık projesi kapsamında birçok alanda bir dizi yenilik gerçekleştirmeyi ve “Bilim Cumhuriyeti” kurmayı amaçlamıştır. Bu amaç doğrultusunda atılan her bir adımda “bilim, millî egemenlik, millî irade” gibi esaslar yer almıştır. Bilim Cumhuriyeti’nin esasları arkeolojiye de sirayet etmiş, hem Cumhuriyet’in bilim politikaları hem de cumhuriyetçilik ilkesinin esasları neticesinde arkeoloji alanında eğitimden uygulamaya kadar bir dizi yenilik gerçekleşmiştir. Bu dönemde söz konusu yenilikler hem 1930’lu yıllarda kurulan Türk Tarih Kurumu, Türk Arkeoloji Enstitüsü, Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi gibi kurumlarla hem de uzmanlar aracılığıyla gerçekleşmiştir. Bilim dünyasında Batı’dan yararlanma fikri arkeoloji alanında da fark edilmiş ve bu alanda yetişecek uzmanların yurt dışında eğitim alması devlet tarafından gerekli görülmüştür. Bu dönemde yurt dışına gönderilen öğrenciler arasında çalışmanın konusu olan Ekrem Akurgal da yer almıştır. Bilindiği üzere 1911-2002 yılları arasında yaşamış olan Akurgal, Türkiye Cumhuriyeti’nde yazılı bir tezle doçentlik unvanını almış olan ilk akademisyendir. Bu çalışma Akurgal’ın hayat öyküsünü, onun arkeoloji dünyasına katkısını ve Türkiye Cumhuriyeti’nin arkeoloji politikalarını kapsamaktadır. Çalışma arkeoloji tarihine katkı sunmayı hedefleyen nitel bir araştırmadır. Araştırma boyunca ele alınan konunun seyrine bağlı olarak genel araştırma tekniklerinden, karşılaştırma, sebep-sonuç ilişkisi kurma ve tümevarım gibi bilimsel araştırma yöntemlerinden yararlanılmıştır. Çalışmanın amacı ise, söz konusu kapsam dahilinde oluşturulmuş, Atatürk’ün “Bilim Cumhuriyeti” idealinden bağımsız olmayan Türkiye Cumhuriyeti’nin arkeoloji politikalarının söz konusu arkeoloğun çalışmalarına ne denli yansıdığı araştırılmıştır. Ekrem Akurgal’ın yaptığı kazılarda ve kaleme aldığı eserlerde bir gayesi olduğu ve bu gayeyi “Bilim Cumhuriyeti” ideali ve cumhuriyetçilik ilkesi ruhuyla gerçekleştirmeyi amaçladığı saptanmıştır. Ayrıca Cumhuriyet’in kurumsallaşma politikalarını arkeolojiye uygulamış, bu alanın kurumsallaşması ve alanda istihdam edilecek uzmanların yetişmesi için girişimlerde bulunmuştur. Bu bağlamda Akurgal, millî bir kültür oluşturabilme ve bir kültürün aydınlatılabilmesinde bir arkeoloğa düşen görevin ne derece büyük olduğunun farkına varan ve çalışmalarını millî bir ruhla yapan bilim insanı olarak tanımlanmıştır.Article Cumhuriyet ve Arkeoloji Teması: Van İli Örneği(2023) Polat, ErdalKültürlerin kavşak noktası konumunda olan ve birçok imparatorluğa/devlete ev sahipliği yapmış olan Anadolu, bu imparatorlukların/devletlerin sosyal, siyasal, kültürel ve beşeri yaşanmışlıklarına şahit olmuştur. Söz konusu coğrafya birçok açıdan incelendiğinde bu yaşanmışlıklarda bazı dönüm noktaları olduğu görülmektedir. Cumhuriyet’in ilanı tarihimizdeki en önemli dönüm noktası olmuş ülkemizin her bir alanına sirayet etmiştir. Ülkemize dair yapılan her bir çalışma Cumhuriyet öncesi ve sonrası şeklinde bir araştırmaya tabi tutulduğunda, Cumhuriyet’in getirdiklerine dair daha doğru bir okuma yapılabilir. Cumhuriyetin ilanıyla birçok alanda olduğu gibi arkeoloji alanında da yeni yol haritaları çizilmiştir. Yurt dışına gönderilen öğrenciler, hız kazanan kazı çalışmaları Cumhuriyet’in arkeolojiye dair bilim politikalarından olmuş, bu gelişmeler ülkemizdeki arkeoloji çalışmalarına yansımıştır. Van ili özelinde de görülen bu çalışmalarda birçok alanda kazının yapıldığı ve Van ilinin tarihi derinliğine ışık tutulduğu görülmüştür. Her ne kadar Cumhuriyet öncesinde de Van ilinde kazı çalışmaları yapılmış olsa da Cumhuriyet ile bu çalışmaların daha bilimsel bir boyut kazandığını söylemek doğru olacaktır. Bu çalışmada Doğu Anadolu Bölgesi sınırları içerisinde kalan Van ilinde 1950 li yıllara kadar yapılmış arkeolojik çalışmalar ele alınmıştır. Bu çalışmaların Cumhuriyet’in bilim politikalarından ne kadar etkilendiği Van ili örneğiyle saptanmıştır. Böylelikle Cumhuriyet ve arkeoloji teması Van ili örneğinde somutlaştırılmıştır.Article Kentrites’ten Teleboas’a Dönüş Yolu: Anabasis(2018) Polat, ErdalBu çalışmada MÖ 5. yüzyılın sonlarında Hellen paralı askerlerinin tarihi geri dönüş hareketine komuta ve aynızamanda tanıklık eden Ksenophon’un kayıtları yeniden değerlendirilmektedir. Söz konusu bu kayıtlar, ordunun dönüşyolunda birer günce niteliği taşımaktadır. Ordunun, anavatanları olan kıta Yunanistan’a ulaşmak için çıktığı buyolculuk sırasında, kayda geçen bilgiler bölgenin MÖ 401 yılındaki genel durumuna, Doğu Anadolu Bölgesine aittopoğrafik tarif ve adlandırmalara, burada yaşayan halk gruplarına ilişkin ayrıntılara da kaynaklık etmektedir. Bunedenle bölgenin tarihsel coğrafyası kapsamındaki yer adları, yaşayan halklar, güzergah üzerindeki iskan tipleribirincil elden antik kaynaktaki tarifler kapsamında çalışmamızda temel bir dayanak oluşturmuştur. Bunun yanısıra ordunun yürüyüş sırasında izlemiş olduğu güzergah ile ilgili olarak araştırmacıların bölgenin topoğrafyasınadayalı olarak ileri sürdükleri farklı görüş ve önerileri bulunmaktadır. Bu çalışmada mevcut değerlendirmelere deatıf yapılarak Kentrites ile Teleboas Nehirleri arasındaki dönüş güzergahı olasılığı coğrafi ve arkeolojik açıdan yenitespit ve bulgular ışığında tekrar ele alınmıştır.Article Kral Yolu’nun Anadolu Güzergâhı(2023) Polat, ErdalMÖ 6. yüzyılın ilk yarısında Pers (Akhaimenid) İmparatorluğu’nun tahtına II. Kyros geçmiştir. II. Kyros (Büyük Kyros) (MÖ 559-530/29) döneminde bir dizi yenilik gerçekleştirilmiş ve Persler (Akhaimenidler) yükselen bir ivme kazanmıştır. Persler, doğuda Hindistan, batıda Egenin mavilikleri ve güneyde Mısır’a kadar geniş bir coğrafyaya hükmetmiştir. Bu coğrafyayı Satraplık adı verdikleri idari bir sistemle yönetmişlerdir. Söz konusu bu coğrafyadaki gelişmelerden haberdar olabilmek ve aynı zamanda bu coğrafyaya ulaşabilmek için var olan yolları kullanılmışlardır. İlk başlarda bu yollar askeri amaçlara hizmet etmiş olsa da, daha sonra idari, ekonomik ve haberleşme gibi birçok alanda kullanılmaya başlanmıştır. Literatürde Kral Yolu olarak bilinen yolda bu amaçla kullanılmıştır. Perslerden önce Anadolu’da (Türkiye) ikamet eden devletler/ imparatorluklar tarafından inşa edilerek kullanılan bu yollar, Pers dönemi Anadolu’sunda da bir takım iyileştirmelerden geçerek kullanım görmeye devam etmiştir. Özellikle de Pers Kralı I. Darius’un tahta çıkmasıyla, idari sistem ile vergilendirme de revizyonlar gerçekleştirilmiştir. Bunun yanında daha geniş imparatorluk sınırları için gerçekleştirilen askeri seferler de bu yolların kullanımını arttırmıştır. Bu durum yollar da bakım çalışmalarını gerektirmiştir. Kral Yolu, antik metin yazarı Herodotos’un Historiai adlı eserinde (V. 52-54) anlatılmaktadır. Bu anlatıya göre; Kral Yolu ülkemizin birçok bölgesinden ilerleyerek sınırlarımız dışına çıkmıştır. Yol, günümüz İran’ın Huzistan eyaleti sınırları içerisinde kalan Sousa şehrinde sonlanmaktadır. Ephesos’dan (Selçuk) başlayan yolun, şekillenmesinde topoğrafik faktörlerin etkili olduğu görülmektedir. Ayrıca yolun Sardeis’den (Sart) sonraki güzergâhı üzerine birçok farklı görüşün bulunması, Lydia ve Phrygia Bölgeleri’nde Kral Yolu’nun ilerleyişi ile ilgili tartışmalı rotaların oluşmasına neden olmuştur. Bu çalışmada, idari, ekonomik, askeri ve haberleşme gibi birçok alanda kullanılan Kral Yolu’nun, Anadolu sınırları içerisinde ilerleyen bölümü çivi yazılı belgeler, arkeolojik veriler ve antik metin kayıtları ışığında ele alınmıştır. Bu yolun geçmiş olduğu farklı güzergâhlara yer verilmiş ve Anadolu’nun kuzey ve güneyinde iki farklı rotanın kullanılmış olduğu saptanmıştır. Bu duruma bağlı olarak da Kral Yolu’nun geçmiş olduğu önemli merkezlere ve güzergâha eklenmesi gereken yerleşim yerlerine de bu çalışma vasıtasıyla ulaşılmıştır. Akhaimenidler için jeostratejik manada önem arz eden Daskyleion (Hisartepe) ve yolların kavşak noktasında bulunduğu için önemli olan Oluz Höyük (Kritalla?) yerleşimlerinin Kral Yolu’na dâhil edilmesi gerektiği nedenleriyle ifade edilmiştir. Ayrıca imparatorluğun doğu ve batısı arasında yaşanan kültürel etkileşim de Kral Yolu’nun rolü saptanmış ve bu yolun önemi bir kez daha görülmüştür.Master Thesis The Historical Geography and Archaeology on the Return Route of the Ten Thousand(2014) Polat, Erdal; Kalkan, HaticeBu çalışmada, M.Ö. 5. yüzyılın sonlarında Doğu Anadolu Coğrafyasından kuzeye ilerleyerek Karadeniz'e doğru yürüyüşlerini devam ettiren ve 'Onbinlerin Dönüşü' ne (Anabasis) tanıklık etmiş olan Ksenophon'un kayıtları yeniden değerlendirilmektedir. Söz konusu bu kayıtlar ordunun geri dönüş sürecinde birer günlük niteliği taşımakla birlikte, kapsadıkları çevresel gözlem, izlenim ve tariflerle bölgenin M.Ö. 401 yılındaki durumu ile ilgili çok önemli bilgilere de kaynaklık etmektedir. Özellikle dönemin coğrafi tanım ve adlandırmaları, yürüyüş hattı üzerindeki iskân ve topografyaya ait betimlemeler bu bilgilerin günümüz araştırmacıları tarafından da makaleler kapsamında ele alınmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda çalışmamızda Doğu Anadolu Coğrafyası üzerine yapılan modern araştırmalara da yer verilmiş ve Ksenophon'un antik kayıtlarındaki coğrafya ile karşılaştırmalarda bulunulmuştur. Ayrıca bölgedeki Pers (Akhaimenid) idari sistemi, satraplık yayılım alanı, kültürel bulguları, arkeolojik kanıt ve kalıntılarına da bakılması ve Anabasis'teki kayıtlar ile paralelliklerinin gözden geçirilmesi çalışmamızın diğer kapsamını oluşturmaktadır. Coğrafi açıdan yapılan değerlendirmelerde modern araştırmacıların yürüyüş güzergahı üzerine önerileri farklı görüş, güzergâh ve haritalarla desteklenmektedir. Bu çalışmalar incelendiğinde belirtilen güzergâhlarla ilgili isabetli önerilere burada yer verilmiş olmakla birlikte özellikle google görüntüleri ile izlenen rota üzerindeki farklı olasılıkların da göz önünde bulundurulması gerekliliğinden söz edilebilir. Bu bağlamda; Anabasis'te belirtilen ve yürüyüş esnasında kat edilen yol üzerindeki bazı detayların tekrar değerlendirilerek, topografik uygunlukla yeniden ele alınması sonucunda güzergâh üzerinde farklı olasılıklar ortaya çıkmaktadır. Bu olasılıklar ile ilgili veriler, bölgenin tarihsel coğrafyası kapsamındaki yer adları, güzergâh üzerindeki iskan tipleri, buralarda yaşayan insan grupları ve onların gelenek-göreneklerinin birinci elden antik bir kaynaktaki tarifleri, çalışmamızda temel bir dayanak oluşturmuş bölge üzerine coğrafi ve arkeolojik açıdan yeni değerlendirme olanağı sağlamıştır.Article Türkistan Coğrafyasında Göçebe Bir Halk: Massagetler(2024) Polat, ErdalAdını ilk defa Perslerle girmiş olduğu mücadele duyduğumuz Massagetler, günümüz coğrafi yerleştirmelerine göre; Türkmenistan, Kazakistan ve Özbekistan’ın bulunmuş olduğu coğrafyada yaşayan, Pers Kralı II. Kyros ile girmiş oldukları savaşı kazanan ve Pers kralları döneminde de hâkimiyet altına alınamamış göçebe ve güçlü bir halktır. Kökenleri konusunda çok fazla tartışmanın olduğu bozkır coğrafyasının kadim topluluğu Massagetler günümüzde de gizemini korumaktadır. Kraliçeleri Tomris ile daha çok tanınan Massagetler, Perslerin hiçbir zaman tam olarak hâkimiyetleri altına alamadığı halk olarak bilinmektedir. Geniş bir coğrafyaya hâkim olan Massagetler ile ilgili olan bilgilerimiz sınırlıdır. Tarihi kaynaklar, çivi yazılı metinler ve arkeolojik kazı çalışmalarından anlamaya çalıştığımız Massagetler, İskit/Saka lara bağlı güçlü ve kalabalık bir boydur. Massagetlerin yaşam tarzları, savaş taktikleri İskitlerle/Sakalarla büyük benzerlik taşımaktadır. Kökenleri konusunda Slav, İran ve Ural/Altay gibi birçok tartışma ve önerinin olduğu Massagetlerin, Ural/Altay kökenli olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Massagetlerin kraliçesi Tomris’in, diplomasi yoluyla sulhu araması sonrasında bu topluluğun özgürlüğü için verdiği askeri mücadele, dönemini aşarak binlerce yıl sonra günümüz kadınlarının toplumda almış olduğu rolün öncüsü olduğu görülmüştür. Bu çalışmada günümüz Türkistan coğrafyasında hâkimiyet kurmuş ve Persler tarafından egemenlik altına alınamamış, Sakaların bir kolu olan ve Türk topluluklarıyla bağlantılı Massagetlerin yaşam tarzı, kültürü ve kökeni ele alınmış ve açıklanmaya çalışılmıştır.Article Yeni Asur Krallığı’nda “çadır”(2021) Coşkun, İsmail; Polat, Erdalİnsanoğlu, çadırıkolay kurulumu ve rahat taşınmasının yanı sıra dış etkenlerden korunabilmekiçin çok fazla tercih etmiştir. En ilkel haliyle mamut kemikleri, ahşap vehayvan derileriyle yapılan çadırların erken örneklerine MÖ 44 binlerderastlanılmıştır. Birçok farklı tasarımı olan çadırların aynı zamanda birden çokamaca hizmet ettiği de bilinmektedir. Söz konusu bu amaçlar içerisinde askeriseferler de bulunmaktadır. Orduların ihtiyaçlarına göre tasarlanan bu çadırlar,kendi içerisinde de farklılıklar göstermektedir. Seferlere katılan kral, rütbelive rütbesiz askerler için dizayn edilen çadırlar özellikleri açısındanbirbirinden ayrılmaktadır. Bu çalışmada, AsurKrallığı Dönemi öncesi de ele alınarak çadırın gelişimi hakkında bilgiverilmiştir. Konumuzun ana temasını oluştura Yeni Asur Krallığı’nın askeriseferlerde kullanılan çadırlarından bahsedilmektedir. Yazılı metinler ve görselsanat eserleri dikkate alınarak incelenen çadırların; iskelet yapısı, konforu,günlük ihtiyaçları karşılama ve işleve yönelik özellikleriyle “Basit Çadırlar”ve “Kral Çadırları” olarak iki başlıkta ele alındığı görülmektedir. Buçadırlar, görsel sanat eserleri ışığında yeniden çizilerek anlatılmayaçalışılmıştır. Yukarıda belirtilen özellikler ışığında, çadırların kral veaskerlerin günlük yaşamlarını kolaylaştırmak ve mevsimin olumsuz etkilerini enaza indirmek için belli bir plan çerçevesinde yapıldığı düşünülmektedir. Çalışmamızda, YeniAsur Krallığı dönemindeki çadırlar yeni bir bakış açısıyla ele alınacaktır.