1. Home
  2. Browse by Author

Browsing by Author "Tülüce, Yasin"

Filter results by typing the first few letters
Now showing 1 - 15 of 15
  • Results Per Page
  • Sort Options
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Bazı Bitki Büyüme Düzenleyicilerin Subkronik Uygulamasının Sıçanlarda Hematolojik ve Biyokimyasal Parametreler Üzerine Etkileri
    (2003) Özbek, Hanefi; Tülüce, Yasin; Celik, Ismail
    Bazı bitki büyüme düzenleyicilerinin subletal konsantrasyonda sıçanların hematolojik ve biyokimyasal parametreleri üzerine etkileri laboratuar şartlarında araştırıldı. Sekizer adet dişi sıçandan oluşan gruplar deneme boyunca içebildiğince 100 ppm'lik indolasetik asit (IAA), indolbütirikasit (IBA) ve kinetin uygulamasına üç hafta maruz bırakıldı. Sonuçlar, bu bitki büyüme düzenleyicilerinin kanın hematolojik ve biyokimyasal parametreleri üzerine farklı etkilere sahip olduklarını göstermiştir. Sonuçlara göre, IAA alyuvar (KKH), akyuvar (BKH), trombosit (KP) sayısını ve hemoglobin (Hb) miktarını önemli derecede artırmıştır. IBA uygulaması alyuvar, akyuvar ve trombosit sayısını arttırırken, ortalama hücre hacmini (OHH) ve ortalama hücresel hemoglobin (OHHb) düzeyini azaltmıştır. Akyuvar, trombosit ve hücresel hemoglobin konsantrasyonu (HHbK) kinetin uygulaması ile önemli oranda artmıştır. Biyokimyasal özellikler ile ilgili olarak, IAA total protein miktarını önemli derecede arttırırken, trigliserit ve çok düşük dansiteli lipoprotein seviyelerini (VLDL) azaltmıştır. Diğer yandan, IBA uygulaması albümin oranını arttırdı, ancak trigliserit, kolesterol, total bilirubin ve direkt bilirubin seviyelerini azaltmıştır. Kinetin ise biyokimyasal parametreler üzerinde etkisiz bulunmuştur. Sonuç olarak, bu kimyasalların subkronik uygulamalarda etkili oldukları görülmüştür.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Master Thesis
    The Effect of Sodium Deoxycholate Materials on Apoptotic, Cytotoxic and Dna Damage of Breast Cancer Cell Line
    (2019) Alhammud, Huda; Tülüce, Yasin
    Sodyum Deoksikolat Maddesinin Meme Kanser Hücre Hattında Apoptotik, Sitotoksik ve DNA Hasarı Üzerine Etkisi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Van, 2019. Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanserdir ve dünya çapında kanser ölümlerinin önde gelen nedenidir. Kemoterapi genellikle metastaz azaltmak ve tümörün küçülmesi için uygulanan antineoplastik ilaçlar ile yapılan bir tedavidir. Bu çalışmanın amacı Sodyum deoksikolat maddesinin meme kanser hücre hattında (MCF-7) sitotoksik, apoptotik ve DNA hasarının moleküler mekanizmaları üzerine etkisini araştırmaktır. Bu çalışmada kanser hücrelerini etkileme potansiyeline sahip olduğu hipotezine dayanarak Sodyum deoksikolatın meme kanser hücre hattında farklı dozları kullanılmıştır. Antikanser özellik tespiti için Sodyum deoksikolat maddesinin MCF-7 meme kanser hücreleri ile kontrol grubu olarak sağlıklı normal meme hücreleri (CRL- 4010) üzerindeki sitotoksik etkisi MTT yöntemiyle incelendi. Sitotoksik etkinin belirlenmesinden sonra, Sodyum deoksikolatın aktif dozunun apoptoz ve DNA hasarı üzerindeki etkinliği apoptotik DNA ladder ve Western Blot metodu ile incelenmiştir. Bunu yanı sıra oksidetif stres indeksi ve hücre göçü testleri yapıldı. Sonuç olarak Sodyum deoksikolat maddesinin MCF-7 ve CRL-4010 hücreleri üzerinde sitotoksik etkisi gösterdiği ama hücrelerin DNA'larına zarar vermediği tespit edildi ve apoptozise yol açan birkaç proApoptotik proteinlerin varlığı tespit edildi. Sodyum deoksikolatın MCF-7 kanser hücrelerinde, kanser için bir prediktif risk faktörü olarak değerlendirebileceğimiz paraoksonaz ve arilesteraz enzim aktivitesini önemli ölçüde azalttığı tespit edildi. Ayrıca Sodyum deoksikolatın hücre göçünü zamana bağlı olarak geciktirdiği belirlendi. Sonuçlar, Sodyum deoksikolatın meme kanseri hücrelerinde antimetastatik bir etkiye sahip olduğunu ve daha ileri kanser çalışmaları için potansiyel bir ajan olduğunu göstermiştir.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Master Thesis
    The Effect of Various Mushroom Extracts on Genotoxic, Apoptotic, Cytotoxic and Gene Expression in Colorectal Cancer Cell Lines
    (2021) Keleş, Ahmet Yasin; Tülüce, Yasin
    Kolorektal kanser, dünyada akciğer ve meme kanserinden sonra en fazla tanı konulan üçüncü kanser türüdür. Son yıllarda kanser tedavisi araştırmalarında doğal bileşikler ön plana çıkmaktadır. Bu çalışmanın amacı Ganoderma lucidum, Pleurotus ostreatus, Pleurotus eryngii ve İnonotus hispidus mantar ekstraktlarının HT-29 ve HCT-116 kolorektal kanser hücre hatları üzerinde oluşturdukları sitotoksik ve apoptotik etkiyi ve bu ekstraktların sebep oldukları DNA hasarını ve oksidatif stresi araştırmaktı. Bu doğrultuda mantar ekstraktlarının farklı dozları in vitro ortamda kolorektal kanser hücre hatları üzerine uygulanmış ve MTT deneyi ile IC50 sonucu elde edilmiştir. IC50 sonucuna göre, Ganoderma lucidum lucidum ekstraktının kullanılan bütün mantar ektraktları arasında en etkili sitotoksisite değerine sahip olduğu tespit edilmiştir. Ganoderma lucidum ekstraktının oksidaif stres üzerindeki moleküler etkisinin araştırmak için TAS, TOS ve NRF-2 seviyeleri, DNA hasarı üzerindeki etkisini belirlemek için DNA ladder test sonucu, hücre göçü (migrasyon) analizi için Scratch assay yöntemi ve hücrelerin koloni oluşturma potansiyelini belirlemek için koloni analiz yöntemi kullanıldı. Elde edilen Sonuçlar, Ganoderma lucidum mantar özütünün hücre proliferasyonunu, koloni oluşumunu ve NRF-2'yi azalttığını, DNA hasarını indüklediğini, hücre göçünü yavaşlattığını ve oksidatif stresi arttırdığını göstermiştir. Bu çalışmada, Ganoderma lucidum mantar ekstraktının hücresel DNA'ya zarar vererek hücre çoğalmasını azalttığı ve kolorektal kanser hücre hatlarında sitotoksik etkiye sahip olduğu gösterilmiştir. Anahtar Kelimeler: Apoptoz, DNA Hasarı, Ganoderma lucidum, Kolorektal kanser, Sitotoksisite.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Master Thesis
    Effects of Caffeic Acid Phenethyl Ester on Cytotoxicity, Antimetastasis, Antiproliferative Activity, Apoptosis, Oxidative Stress, and Mitochondrial Membrane Potential in Thyroid Cancer Cell Line
    (2024) Bucak, Hümeyra; Tülüce, Yasin
    Küresel kanser insidans verilerinin kapsamlı bir analizi, tüm ırk ve cinsiyet gruplarında tiroit kanseri vakalarında önemli bir artış olduğunu ortaya koymaktadır. Özellikle tiroit kanseri insidansı artarak kadınlar arasında en sık görülen beşinci kanser haline gelmiştir. Bu çalışmanın amacı, hücresel penetrasyonu kolaylaştıran lipofilik bir moleküler yapıya sahip Apis mellifera bal arılarından elde edilen doğal bir bileşik olan Kafeik Asit Fenetil Ester'in (CAPE) mitokondriyal membran potansiyeli (MMP, Δψm) yolu üzerinden TPC-1 insan papiller tiroit kanseri hücre hattı üzerindeki sitotoksik etkisini incelemektir. CAPE'nin TPC-1 hücre hattı üzerindeki sitotoksik etkisi MTT ve kristal viyole deneyleri kullanılarak değerlendirilmiştir. Apoptotik aktivitenin derecesi, Bax, Bcl-2, Kaspaz-3, Kaspaz-8, Kaspaz-9 ve Apaf-1 seviyelerini analiz etmek için kullanılan bir yöntem olan ELISA ile belirlenmiştir. Tiroit kanseri hücre mitokondrisi üzerindeki etki, JC-1 floresan problu-MMP, ROMO-1 ve mitokondriyal ATP-sentaz aktivitelerinin analizi yoluyla araştırılmıştır. Oksidatif stres ve DNA hasarının derecesini değerlendirmek için ROS ve 8-OHdG analizi yapılmıştır. Laktat dehidrojenaz (LDH) analizi hem sitotoksisite hem de hücresel membran hasarının bir belirteci olarak kullanılmıştır. Anti-metastatik aktiviteyi tespit etmek için hücre göçü ve koloni oluşumu deneyleri yapılmıştır. Sitomorfolojik analiz için Giemsa boyama yöntemi seçilmiştir. CAPE uygulamasının 48 saatlik bir süre boyunca değişen dozlarda TPC-1 hücrelerinde sitotoksik aktivite gösterdiğini belirten bulgular ışığında, 25 µM IC50 değeri sonraki deneyler için etkili doz olarak seçilmiştir. Bcl-2 seviyelerinde azalma ve Bax, Kaspaz-3, -8, -9 ve Apaf-1 anahtar bileşenlerinin aktivasyonunda istatistiksel olarak anlamlı bir artış, CAPE kaynaklı hücre ölümünün apoptoza bağımlı olduğunu göstermiştir. Bu çalışma CAPE'nin erken apoptozun bir belirteci olan mitokondriyal membran potansiyelinde (Δψm) mitokondriyal depolarizasyona ve mitokondriyal ATP-sentazda önemli bir düşüşe neden olduğunu göstermiştir. Ayrıca, CAPE hücre içi ROS, ROMO-1 seviyeleri ve 8-OHdG DNA hasarında önemli bir artışa neden olmuş, buna hücresel membranlardan sızan hücre dışı LDH konsantrasyonunda önemli bir artış eşlik etmiştir. Özellikle hücre göçü ve koloni oluşumu üzerinde belirgin bir inhibitör etki göstererek anti-metastatik özellikler sergileyen CAPE, sitomorfolojik değişikliklere de neden olmuştur. Sonuç olarak, bulgular CAPE'nin TPC-1 hücrelerinde MMP depolarizasyonu ve ATP sentaz blokajı ile ilişkili mitokondriyal yolakların modülasyonu yoluyla artan ROS, ROMO-1 ve hücre dışı LDH tarafından tetiklenen hem intrinsik hem de ekstrinsik apoptotik yolaklarda aktivite gösterdiğini ortaya koymuştur. Bununla birlikte, insan papiller tiroit karsinom hücrelerinde sitomorfolojik değişikliklere neden olduğu gözlemlenen CAPE'nin potansiyel etkileşimlerini ve güvenliğini kapsamlı bir şekilde değerlendirmek için daha fazla in vivo araştırma yapılması gerekmektedir.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Effects of Indoleacetic Acid and Kinetin on Lipid Peroxidation Levels in Various Rat Tissues
    (2002) Tülüce, Yasin; Celik, Ismail; Özok, Necati
    Bu çalışmada, subletal konsantrasyonda laboratuar şartlarında sıçanların kas, karaciğer, kalp, böbrek ve eritrosit malondialdehit (MDA) düzeyi üzerine İndolasetik asit (IAA) ve kinetinin etkilerinin araştırılması amaçlanmaktadır. Sıçanlar deney süresince içebildiğince 75 ppm'lik IAA ve kinetin uygulamasına 25 gün maruz bırakıldı. Hormon uygulamalarının çeşitli dokulardaki MDA düzeyi üzerine farklı etkilere neden oldukları gözlendi. Sonuçlara göre; karaciğer ve böbrek MDA düzeyi IAA tarafından önemli derecede arttırılırken, kinetin eritrosit ve doku MDA düzeyi üzerinde etkisiz bulundu. Sonuç olarak; IM'nın subkronik uygulamalarda toksik etkilere sahip olduğu görüldü.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Doctoral Thesis
    Effects of Subacute and Subchronic Treatment of Some Plant Growth Regulators on Antioxidant Enzymes Activity and Glutathione, Lipid Peroxidation Levels in Rat Erythrocyte and Various Tissues
    (2005) Tülüce, Yasin; Çelik, İsmail
    Bu çalışma, iki bitki büyüme hormonunun (PGR) [Absisik asit (ABA) veGiberellik asit (GA3)] subakut (SA) ve subkronik (SK) uygulamalarına maruzbırakılan sıçanların çeşitli dokularındaki serum enzimler, antioksidan savunmasistemleri [glutatyon (GSH), katalaz (CAT), glutatyon-S-transferaz (GST), glutatyonredüktaz (GR), süperoksit dismutaz (SOD), glutatyon peroksidaz (GPx)] ve lipidperoksidasyon (MDA) seviyeleri üzerine etkilerinin incelenmesini amaçlamıştır.Sıçanlar oral yolla 75 ppm'lik ABA ile GA3'in uygulamasına 25 ve 50 gün maruzbırakıldı. Kontrol grubuyla karşılaştırıldığında PGR, sıçanların çeşitli dokulardakiserum enzimleri, antioksidan savunma sistemleri ve lipid peroksidasyon düzeyiüzerinde farklı etkilere yol açmıştır. Sonuçlar göre, ABA ve GA3, serum enzimaktivitelerini her iki uygulama periyodunda azaltmıştır. MDA seviyesi GA3uygulanan her iki periyottaki sıçanların tüm dokularında önemli derecede artmıştır.ABA, SA periyodu sıçanlarının eritrosit ve kas hariç tüm doku MDA'ini arttırmıştır.GA3'e maruz kalan her iki periyottaki sıçanların eritrosit ve beyin GSH seviyesiönemli ölçüde azalmıştır. Aynı düşüş GA3'in SK periyodunda da gözlenmiştir. SAperiyodundaki eritrosit hariç, ABA her iki periyotta tüm dokuların GSH miktarınıazaltmıştır. ABA, SA ve SK periyodu sıçanların SOD aktivitesini kasda arttırırken,diğer dokularda azaltmıştır. GA3'in her iki periyodunda sıçanların kas hariç tümdokularında SOD aktivitesi artmıştır. ABA ve GA3'in her iki periyodundakisıçanların tüm doku CAT aktivitesi istatistiki anlamda artış göstermiştir. PGRuygulamasının SA ve SK periyodunda eritrosit, karaciğer, beyin ve kaslarda GPx veGR aktivitesi ya önemli derecede artmış veya değişmemiştir. PGR'nin SAperiyodunda beyin GST aktivitesi istatistiki anlamda azalırken GA3'in SA periyodueritrositlerinde artmıştır. Sonuç olarak, ABA ve GA3 hepatik hasar enzimleriaktivitelerini önemli oranda arttırmıştır. Sıçanlar antioksidan mekanizması yoluylaoksidatif strese direnç göstermiştir. Bununla birlikte, antioksidan mekanizmasısıçanların dokularındaki lipid peroksidasyon artışını engelleyememiştir. Bu bulgulardeğişmekle birlikte, PGR'in SA ve SK periyodunda eritrosit, karaciğer, beyin ve kasdokusunda önemli sistemik organ toksisitesine yol açtığını ileri sürmektedir.Anahtar kelimeler: Bitki büyüme düzenleyicileri, Serum enzimler,Malondialdehit, Antioksidan savunma sistemi, Sıçanlar.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Other
    Effects of Subchronic Treatment of Some Plant Growth Regulators on Serum Enzyme Levels in Rats
    (2002) Özbek, Hanefi; Celik, Ismail; Tülüce, Yasin
    Bazı bitki büyüme düzenleyicilerinin subletal konsantrasyonda laboratuar şartlarında sıçanların serum enzim düzeyleri üzerine etkileri araştırıldı. Sekiz adet dißi sıçandan oluşan gruplar deneme boyunca içebildiğince 100 ppm'lik IAA, IBA ve kinetin uygulamasına üç hafta maruz bırakıldı. Sonuçlar gösterdi ki; bu büyüme düzenleyicileri serumun alanin aminotransferaz (ALT), aspartate aminotransferaz (AST), lactate dehidrogenaz (LDH), amilaz ve kreatine fosfokinaz (CPK) enzim seviyeleri üzerine farklı etkilere sahip oldukları gözlendi. Sonuçlara göre; LDH ve CPK'nın düzeyleri IBA tarafından önemli derecede arttırlırken, AST, LDH and CPK düzeyleri IAA tarafından önemli derecede arttırıldı. Keza, AST, LDH ve CPK seviyeleri kinetin tarfından önemli derecede arttırıldı. Sonuç olarak; bu kimyasallar subkronik uygulamalarda toksik etkilere sahip oldukları görüldü.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Master Thesis
    Evaluation of Antiapoptotic, Antioxidant and Tissue Protective Effects of Curcumin and Alpha Lipoic Acid in Experimental Skin Damage Induced Ultraviolet a and B in Rats by Molecular Stereological and Biochemical Methods
    (2019) Yıldırımvuran, Derya; Rağbetli, Murat Çetin; Tülüce, Yasin
    Deneysel olarak sıçan sırt derisinde oluşturulan Ultraviolet A ve B (UVAB) hasarına karşı Curcumin (CUR) ve Alfa Lipoik Asit (ALA)'nın tedavi etkinlerinin immünohistokimyasal (TUNEL), biyokimyasal ve stereolojik yöntemlerle araştırılması amaçlandı. 200-300 gram arasında ağırlığa sahip erişkin Albino Wistar cinsi 42 adet dişi sıçan kullanıldı. Sıçanlar rastgele seçilerek her biri yedi sıçandan oluşan altı grup oluşturuldu. Sırasıyla; Kontrol, UVAB, CUR, ALA, UVAB+CUR, UVAB+ALA grupları oluşturuldu. UVAB, UVAB+ALA ve UVAB+CUR grubundaki sıçanlar bir ay süreyle günde iki saat UVAB ışınına maruz bırakıldı. UVAB+ALA ve UVAB+CUR grupları UVAB'ye maruz bırakılmadan 30 dk önce sırasıyla gavaj yoluyla 100 mg/kg/gün ALA ve 100 mg/kg/gün CUR verildi. ALA grubuna 100 mg/kg/gün ALA ve CUR grubuna ise 100 mg/kg/gün CUR gavaj yoluyla 30 gün boyunca verildi. 30. günün sonunda sıçanlar perfüzyona alınarak sırt deri dokuları alındı ve ardından stereoloji, TAS, TOS, OSİ ve TUNEL çalışıldı. Stereolojik bulgularda UVAB ve Kontrol gruplarındaki sıçanların dorsal deri epidermis kalınlıkları ve epidermis hacim oranları kıyaslandığında UVAB'de artışın anlamlı olduğu gözlendi (p<0,05). UVAB+ALA ve UVAB+CUR grupları UVAB grubuyla kıyaslandığında ise anlamlı bir azalma gözlendi (p<0,05). Kontrol grubuyla UVAB grubu karşılaştırıldığında, UVAB grubunda Total Oksidan Seviyeleri (TOS) ve Oksidatif Stres İndeksi (OSİ) Seviyelerinde anlamlı düzeyde artış olduğu saptanmıştır (p<0,05). Ancak tedavi gruplarında TOS ve OSİ seviyelerinde anlamlı derecede azalış gözlendi (p<0.05). Çalışmada UVAB grubunda apoptotik hücre sayısı anlamlı olarak artmıştır (p<0,05). Tedavi grupları ise UVAB grubu ile kıyaslandığında apoptotik hücre sayısı anlamlı olarak azalış göstermiştir (p<0,05). Sonuç olarak çalışmamızda ALA ve CUR'un, UVAB ile indüklenen deri hasarında koruyucu etkisinin olduğu gözlenmiştir.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Farklı Dozlarda Uygulanan Streptozotosinin Sıçan Karaciğerine Etkilerinin Stereolojik Metotlarla İncelenmesi
    (2024) Yıldız, Saadet; Rağbetli, Murat Çetin; Tülüce, Yasin
    Diabetes Mellitus, vücudun insülin üretememesinden veya insülin etkisine karşı dirençten veya her ikisinden kaynaklanan yüksek kan şekeri seviyeleri ile karakterize edilen bir grup kronik metabolik rahatsızlıktır. İnsülin, vücut dokuları ve organları tarafından glikoz üretimini ve kullanımını düzenleyen ana hormondur. Diyabet, karaciğer de dahil olmak üzere vücuttaki tüm sistemleri etkiler. Streptozotosin, pankreas β-hücre yıkımı gerçekleştiren bir antibiyotiktir ve deneysel diyabet oluşturmak için yaygın olarak kullanılır. Bu çalışmada, sıçan karaciğerinde sterptozotosin kaynaklı diyabetin neden olduğu morfometrik değişikliklerin hacim ve hücre sayılarının stereolojik yöntemler kullanılarak hesaplanması amaçlandı. Çalışmada erişkin 20 adet erkek sıçan kullanıldı. Rastgele dört grup oluşturuldu. Tüm grupların kan glikoz değerleri ölçüldü. Streptozotosinin farklı dozları (55 mg/kg ve 65 mg/kg) verilerek diyabet indüklendi. 48 saat sonra tekrar kan glikoz değerleri ölçüldü. Dört hafta sonra kontrol ve denek gruplarına ait tüm sıçanların anestezi altında karaciğer dokuları çıkarılarak %10’luk formaldehitte tespit edildi. Tespit edilen karaciğer dokuları fiziksel fraksiyonlama ile eşit parçalara ayrıldı. Dehidratasyon aşamalarından geçerek parafinde sabitlendi. Histolojik kesitler hazırlandı. Hematoksilen-Eozin ile boyandı ve ışık mikroskobunda incelenerek fotoğraflandı. Cavalieri Prensibi ile karaciğerin total hacmi, disektör yönteminin tarafsız sayım çerçevesi ile hepatosit sayıları hesaplandı. Diyabete bağlı gruplarda, kontrol grubuna göre karaciğer hacminde ve hücre sayısındaki artış anlamlıydı (p<0.05). Sonuç olarak, streptozotosin enjeksiyonu ve bunun sonucunda ortaya çıkan diyabet, karaciğer hacminde ve hepatosit sayılarında artışa yol açmaktadır.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Influence of Some Commercial Pesticides on Human and Bovine Erythrocyte Carbonic Anhydrase Enzymes (In Vitro)
    (2002) Celik, Ismail; Tülüce, Yasin
    Bu çalışmada, insan eritrosit karbonik anhidraz (HCA) ve sığır eritrosit karbonik anhidraz (BCA) enzimi üzerine pestisitlerden; Deltamethrin, Pyrazophos, Chlorpyrifos-methyl, Dimethoat, Metâmidophos, Dichlorvos, Diazinon, Çaptan ve Malathion'un etkileri araştırıldı. Bu kimyasalların enzimler üzerinde inhibisyon etkilerine sahip olduğu bulundu. İnhibisyona sebep olan kimyasalların $I_{50}$ değerleri, % aktivite-[I] grafikleri yardımıyla belirlendi. İnsan CA'sı için I50 değerlerinin sırasıyla: 2.6x$10^{-3}$ M, 6.9x$10^{-2}$M, 3.7x$l0^{-2}$M, 7.7x$l0^{-2}$M, 3.6x1 (T1 M, 2.6x$l0^{-1}$ M, 9.7x$l0^{-3}$M, 6x$l0^{-2}$M ve l.lx$l0^{-2}$ M olduğu bulundu. Sığır C A'sı için aynı kimyasal maddelerin $I_{50}$ değerleri ise sırasıyla: 4.1x$l0^{-3}$M, 6.9x$l0^{-2}$M, 6.3x$l0^{-2}$M, 5.6x$l0^{-2}$M, 1.8x$l0^{-1}$ M, 2.1x$l0^{-}$ M, 3.1x$l0^{-2}$M, 7.6x$l0^{-2}$M ve 2x$l0^{-2}$ M idi. Bu sonuçlara göre; Deltamethrin.'in insan ve sığır CA'sı için en güçlü inhibitor etki yaptığı tespit edildi. HCA üzerinde en az inhibisyon etkisi gösteren pestisit Metâmidophos iken, BCA üzerine Dichlorvos idi.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Master Thesis
    Investigation of Biochemical and Histopathological Effects of Vitamin C, Selenium and Therapeuthical Ultrasound Application on Muscular Injury Formed in Rats
    (2013) Tat, Necati Muhammed; Tülüce, Yasin; Kara, Mehmet
    Tat MN. Sıçanlarda oluşturulan kas yaralanmasında yalnız ve kombine uygulanan vitamin C, selenyum ve terapötik ultrason tedavisinin biyokimyasal ve histopatolojik etkilerinin araştırılması. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Fizyoloji Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Van, 2013. Kas yaralanmaları sıklıkla görülen yumuşak doku yaralanmalarıdır. Kas yaralanmaları sunucunda oksidatif hasarın arttığı bildirilmektedir. Terapötik ultrason tedavisi bu tür yaralanmalarda sıklıkla uygulanmaktadır. Bu çalışmada, deneysel olarak oluşturulan kas yaralanmasında ultrason tedavisi ile bazı antioksidan maddelerin tedavi etkinliği karşılaştırıldı. Bu amaçla bazı serum enzimleri, oksidatif stres belirteçleri, nötrofil infiltrasyon belirteci olan miyeloperoksidaz (MPO) aktivitesi, enflamasyon belirteci olarak interlökin-6 ve tümör nekroz faktör-? ölçülmesinin yanısıra histolojik inceleme gerçekleştirildi. Herbiri altı adet Wistar türü albino erkek sıçandan oluşan toplam 6 grup oluşturuldu. Bu gruplar kontrol (K), yalnız kesi (YK), ultrason (U), vitamin C (Vit C), selenyum (S) ve miks (M) olarak isimlendirildi. K grubu dışındaki bütün hayvanlarda gastroknemius kasının kesilmesi yoluyla kas yaralanması oluşturuldu. YK grubundaki sıçanlara tedavi uygulanmadı. Geriye kalan 4 gruptaki hayvanlara ise yaralanma oluşturulduktan 24 saat sonra 2 günde bir toplam 3 defa tedavi uygulandı. Bu gruplardaki sıçanlara terapötik ultrason tedavisi, vitamin C, selenyum veya bunların kombine olarak verilmesi uygulandı. Altıncı günde bütün hayvanlar sakrifiye edildi. Biyokimyasal ve histolojik analizler için kan ve kas dokuları alındı. Yalnız kesi grubu serum enzimleri yönünden kontrol grubu ile kıyaslandığında CK, AST ve ALT akvitesinde istatistiksel olarak anlamlı (p<0.05) artışlar görülürken LDH?da görülen yükselme anlamlı değildi. Neredeyse bütün tedavi gruplarında CK, ALT ve AST seviyesi kontrol grubuna anlamlı olarak yaklaşırken (p<0.05), LDH seviyesindeki düşüşler anlamlı değildi. Hem kan hem de kas dokusunda gerçekleştirilen biyokimyasal analizlerin çoğunun gruplardaki değişimi birbirine paraleldi. Gruplardaki total antioksidan seviye (TAS)?deki değişimlerin anlamsız olduğu görüldü. Total oksidan seviye (TOS) ve oksidatif stres indeksi (OSİ)?nin yalnız kesi grubunda arttığı, tedavi gruplarından S ve M?de ise azaldığı görüldü. Ancak değişimlerden sadece kas dokusunda bakılan TOS?un tedavi gruplarındaki düşüşünün istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulundu (p<0.05). MPO aktivitesi yalnız kesi grubunda artmış, tedavi gruplarının neredeyse hepsinde azaltılmıştır. Bununla beraber sadece kan dokusu MPO enzim aktivitesinde, YK grubundaki artış ve tedavi gruplarından Vit C grubundandaki azalış istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.05). Serum enflamasyon belirteçlerinin (İL-6 ve TNF-?) değişimi ile histolojik bulgular incelendiğinde ise gruplar arasında önemli bir fark olmadığı görülmüştür. Bu çalışma ultrason tedavisinin dışında vitamin C ve selenyum tedavilerinin de kas yaralanmasında faydalı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Burada elde edilen bulguların desteklenmesi için daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Master Thesis
    Investigation of Immune Checkpoint Modulation Effect of Pd-L1 Targeted Mir-34a in Breast Cancer Cd8+ Cell Line Co-Culture Model
    (2023) Baydar, Nuray; Tülüce, Yasin
    Kanser, bağışıklık sistemi tarafından tanınmaya ve hatta bağışıklık tepkisine yol açabilecek tümör antijenlerinin üretimine katkıda bulunan çeşitli genetik ve epigenetik değişiklikleri içeren karmaşık bir hastalıktır. Meme kanseri, akciğer kanserinden sonra dünyada en sık görülen ikinci kanser türüdür. Kanser hücrelerinin bağışıklık sistemi tarafından tanınabildiği ve yok edilebildiği kanser immünoterapisi günümüzde popüler bir tedavi yöntemidir. Bu çalışmada, MCF-7 meme kanseri hücrelerinde ve sağlıklı HME1 meme hücrelerinde miR-34a transfeksiyonu ile PD-L1 genini susturarak çözünmüş veya membrana bağlı PD-L1 miktarını azaltmayı ve T hücrelerinin kanser hücrelerini tanıyıp yok etmesini sağlamayı amaçladık. Bu doğrultuda, farklı miR-34a dozları in vitro koşullar altında meme kanseri hücre hatlarına transfekte edilmiş ve MTT sitotoksisite deneyi ile IC50 sonuçları elde edilmiştir. IC50 sonucuna göre, sitotoksik etkiye sahip miR-34a dozu MCF-7 meme kanseri hücre hattında 0.77 nM ve HME1sağlıklı meme hücre hattında 8.08 nM olarak belirlenmiştir. PD-L1 Elisa deneyi, meme kanseri hücrelerinin yüzeyindeki membrana bağlı veya çözünmüş PD-L1 seviyesini incelemek için kullanılmıştır. Sonuçlar, 10 nM miR-34a'nın PD-L1 seviyelerini önemli ölçüde azalttığını göstermiştir. Bu çalışmada, miR-34a'nın meme kanserinde PD-L1'e bağlandığı ve bu bölgeyi susturarak PD-L1 ekspresyonunu azalttığı, T hücreleri tarafından tanınmaya izin verdiği ve meme kanseri hücre hatlarında sitotoksik bir etki meydana getirdiği bulunmuştur. Birlikte ele alındığında, kanıtlar miR-34a'nın kanser tedavisinde yararlı olan immünoterapötik bir ilaç olma potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Doctoral Thesis
    Investigation of the Efficacy of Encapsulated Mir-3670, Mir-8078 Based Treatment Approach in Immunotherapy of Breast Cancer
    (2024) Köstekci, Sedat; Tülüce, Yasin
    Bu çalışmada amaç, MCF-7 meme kanseri hücrelerinde aşırı eksprese edilen bir immün kontrol noktası olan PD-L1'in ekspresyonunu mikroRNA-3670 (miR-3670) ve mikroRNA-8078 (miR-8078) kullanarak inhibe etmek ve meme kanserindeki immünoterapötik özelliklerini araştırmaktır. Biyoinformatik analizlerimiz sonucunda miR-3670'in PD-L1 mRNA'nın iki farklı bölgesine yüksek bağlanma skorlarıyla (82.15 ve 87.35) bağlanabildiği, PD-L1 ligand sentez yolaklarını ve kanser hücrelerinin temel düzenleyici yolaklarını önemli ölçüde hedef aldığı ve meme kanserinde PD-L1 ekspresyonunu etkili bir şekilde baskıladığı tespit edilmiştir. Sitotoksisite analizi, her iki miRNA'nın 1nM dozunun MCF-7 hücre hattında yüksek toksisite sergilerken, sağlıklı bir meme dokusu hücre hattı olan HME1'de daha az toksik olduğunu tespit edilmiştir. Total RNA analizleri, toplam RNA konsantrasyonları ile sitotoksisite seviyeleri arasında anlamlı bir korelasyon olduğunu belirlemiştir. Yüksek sitotoksik dozlarda toplam RNA miktarında bir azalma gözlenirken, düşük sitotoksik dozlarda bir artış belirlenmiştir. RT-PCR ve ELISA analizlerimize dayanarak, miRNA-3670 ve miRNA-8078 mimiklerinin 1 nM dozlarının MCF-7 hücrelerinde hem PD-L1 gen ifadesini hem de sPD-L1 protein seviyelerini azalttığı tespit edilmiştir. Ancak, HME1 hücreleri üzerinde anlamlı bir etki tespit edilememiştir. MCF-7 hücrelerinde, miR-3670 ve miR-8078 hücre sağkalımını azaltıp apoptozu tetiklerken, HME1 hücrelerinde anlamlı bir farka neden olmamıştır. Hücre göçü analizimize göre, miRNA'lar MCF-7 hücrelerinde hücre göçü üzerinde güçlü bir inhibitör etkiye sahipti (sırasıyla %81.47 ve %99.8) ve anti-metastatik özellik sergilemiştir. Tersine, HME1 hücrelerinde hücre göçünü inhibe edemediği (sırasıyla %22.8 ve %6.2) tespit edilmiştir. Morfoloji ve biyoinformatik analizlere (KEGG ve GO) dayanarak, her iki miRNA da lamellipodia varlığında önemli bir düşüşe yol açarak MCF-7 hücrelerinde EMT'den MET'e geçişe neden olduğu tespit edilmiştir. Ancak, HME1 hücrelerinde görünür morfolojik değişiklikler gözlenmemiştir. Metastazla ilişkili parametreler üzerinde yapılan ELISA analizlerine göre, MCF-7 ve HME1 hücrelerinde miR-3670 ile miR-8078'in 1nM dozu serbest e-kaderin antijen seviyelerini önemli ölçüde azalttığı tespit edilmiştir. Ayrıca, miR-3670 ve miR-8078'in MCF-7 ve HME1 hücrelerinde sVEGF-A seviyesinde ve sTINAGL-1 antijen seviyesinde azalmaya neden olduğu bulunmuştur. miR-3670 ve miR-8078'in MCF-7 hücrelerinde koloni oluşumunu sırasıyla %17.7 ve %78.2'lik bir azalma ile önemli ölçüde engellediği belirlenmiştir. MCF-7 hücre hattında 3D sferoid oluşumunu %90 oranında engellediği ve tipik olarak elipsoid şekilli 3D sferoidlerin aksine amorf sferoidlerin (sırasıyla %13 ve %22) gelişmesine neden olduğu tespit edilmiştir. Oluşturulan 3D sferoidlerin boyutunun 100 µm'nin altında kaldığı ve hacimlerinin 1 mm3 ten az olduğu tespit edilmiştir. HME1 hücre hattında 3D sferoid yapı gözlenmemiştir. Sonuç olarak; miRNA'ların (miR-3670, miR-8078), meme kanseri hücrelerinde bağışıklık tepkilerinin yeniden yönlendirilmesi yoluyla kanser immünoterapisi için potansiyele sahip olabileceğini göstermiştir. Özellikle mevcut kanser tedavisi yaklaşımlarında giderek daha önemli hale gelen kişiselleştirilmiş kanser immünoterapisi de ve hedefe yönelik tedaviye ilişkin gelecekteki araştırmalar için bir temel sağlayabilir.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Master Thesis
    Neuroprotective Effect of Royal Jelly on Pentylenetetrazole-Induced Neurotoxicity Via Romo1 Pathway in Sh-Sy5yneuroblastoma Cells
    (2025) Kavak, Gülistan; Tülüce, Yasin
    Son yıllarda önemli bir sağlık sorunu teşkil eden nörodejeneratif bozuklukların ilerlemesinde artan nöroinflamasyonun protein yanlış katlanması, mitokondriyal disfonksiyon ve hücresel stres tarafından tetiklenebileceğine dair kanıtlar doğrultusunda nöronal bozulmayı azaltmaya yönelik önemli çabalara rağmen, etkili bir tedavi henüz tanımlanmamıştır. Bu çalışmada, SH-SY5Y nöroblastom hücrelerinin pentilentetrazol (PTZ) ile indüklenen nörotoksisitesi, altta yatan mekanizmaların aydınlatılması amacıyla değerlendirilmiştir. PTZ, yüksek dozlarda epileptik nöbetlere neden olan ve klinik olarak kullanılan bir uyarıcıdır. PTZ'nin nörotoksik etkilerini hafifletmek için birçok doğal madde kullanılmıştır; ancak nöronal hücrelerdeki etki mekanizması henüz tam olarak belirlenememiştir. Çok sayıda deney, arı sütünün (RJ) hücresel sağlık üzerindeki olumlu etkisini göstermiştir. Bu çalışma, RJ ve arı sütünün ana yağ asidi olan trans-10-hidroksi-2-dekenoik asidin (10-HDA) SH-SY5Y hücre hattında PTZ kaynaklı nörotoksisite üzerindeki etkilerini ve altta yatan mekanizmaları araştırmayı amaçlamaktadır. Araştırma, SH-SY5Y nöroblastom hücrelerinde PTZ ile indüklenen nörotoksisitede RJ ve 10-HDA'nın sitotoksik aktivitesinin ROS modülatörü 1 (ROMO1) yolu üzerinden MTT ve kristal viyole boyama kullanılarak değerlendirilmesini içermektedir. Apoptotik parametrelerin değerlendirilmesi, ELISA test kitleri kullanılarak Kasp-3, Kasp-8, Kasp-9, Bax ve Bcl-2 seviyelerinin analizini gerektirmiştir. ROS ve 8-OHdG seviyeleri sırasıyla oksidatif stres ve oksidatif stres kaynaklı DNA hasarını analiz etmek için değerlendirilmiştir. Mitokondriyal aktivite ROMO-1 ve mitokondriyal membran potansiyeli (MMP, Δψm) analiz edilerek değerlendirilmiştir. Hücresel kümelenmeyi değerlendirmek için koloni oluşum testi yapılmıştır. PTZ ile indüklenen nörotoksisite sonrası sitomorfolojik değişiklikler üzerinde RJ ve 10-HDA'nın etkinliği mikroskobik olarak analiz edilmiştir. Son olarak, ROMO1'i tanımlamak ve ilgili yolları aydınlatmak için biyoinformatik araçlar kullanılmıştır. Çalışmanın sonuçları, SH-SY5Y hücrelerinde PTZ ile indüklenen nörotoksisite modelinde ROMO1 seviyelerinde, hücre ölümü ve apoptotik parametrelerde önemli bir artış olduğunu göstermiştir. PTZ ön muamelesini takiben 48 saat boyunca RJ ve 10-HDA ile tedavi, bu parametrelerin hücresel düzeyde yeniden düzenlenmesi ile karakterize edilen önemli iyileşmelerle sonuçlanmıştır. Tedavi Kasp-3, Kasp-8, Kasp-9, Bax, ROMO-1, ROS ve 8-OHdG seviyelerinde önemli bir düşüşe neden olmuş ve anti-apoptotik aktivitenin Bcl-2 seviyelerindeki artışla ilişkili olduğu bulunmuştur. PTZ kaynaklı toksisitede bozulan MMP, tedavi gruplarında anlamlı derecede düzeldi. Çalışma, PTZ kaynaklı nörotoksisitede bozulan mitokondriyal parametrelerin olumlu yönde modüle edildiği sonucuna varmıştır. Sonuç olarak, bulgular RJ ve 10-HDA'nın PTZ indüksiyonuna karşı nörodejenerasyonu hafiflettiğini ve nörogenezi desteklediğini göstermiştir. Bu çalışma, RJ ve 10-HDA'nın ROMO1 yolu üzerinden pentilenetetrazol kaynaklı nörotoksisite üzerinde potansiyel nöroprotektif bileşenler olduğunu ortaya koymuştur. Bununla birlikte, PTZ ile indüklenen nörotoksisite modelinde biyoinformatik çıktılar doğrultusunda RJ ve 10-HDA'nın in vivo terapötik etkinliğini ortaya çıkarmak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Ultraviyole Radyasyona Maruz Birakilan Ratlarda Ellajik Asit ve Silibininin Bazi Hematolojik Parametreler Üzerine Etkisinin Araştirilmasi
    (2020) Keskin, Hami; Rağbetli, Murat Çetin; Ozkol, Halil; Çelik, Seda; Yavuz, Duygu Mine; Taşkın, Ergin; Tülüce, Yasin
    Amaç: Bu çalışmanın amacı, rat modelinde ultraviyole A (UVA) ve ultraviyole B (UVB) maruziyetinin neden olduğu hematolojik parametrelerdeki değişiklikler üzerine ellajik asit ve silibininin etkilerini değerlendirmekti.Gereç ve Yöntem: Toplam 20 rat beşer rattan oluşan dört gruba ayrıldı: sağlıklı kontrol grubu (K), UV'ye maruz bırakılan grup (UV), ellajik asit verilerek UV'ye maruz bırakılan grup (UV+EA), silibinin verilerek UV'ye maruz bırakılan grup (UV+S). Tüm ratlarda tam kan sayımı yapıldı.Bulgular: Alyuvar sayısı (p = 0.042), platelet sayısı (p = 0.017) ve ortalama trombosit hacmi (MPV) (p = 0.047) UV'ye maruz bırakılan grupta kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşüktü. UV+EA grubu ve UV grubu arasında bu parametreler açısından anlamlı bir fark yoktu (p>0.05). Bununla birlikte, alyuvar sayısı UV+S grubunda UV grubuna göre anlamlı olarak yüksekti (p=0.043).Sonuç: Sonuç olarak, vücut yüzeyine UV maruziyeti özellikle çekirdeksiz hücreler olan alyuvarlar ve plateletler üzerinde toksik etkiler oluşturabilir. Güçlü antioksidan özelliklere sahip olan silibinin, UV maruziyetine bağlı alyuvar yıkımında koruyucu etkiler gösterebilir.