Browsing by Author "Tunç, Serap Keskin"
Now showing 1 - 13 of 13
- Results Per Page
- Sort Options
Article 0-12 Yaş Aralığında Çocuğu Olan Annelerin Antibiyotik Kullanımı Konusunda Bilinç Düzeylerinin Değerlendirilmesi(2019) Feslihan, Erkan; Tunç, Serap KeskinGiriş: Antibiyotiklerin yaygın ve uygun olmayan şekilde kullanımıdünya genelinde antibiyotiklere karşı direnç gelişiminin başlıcasebebi olarak görülmektedir. Bu çalışmada; annelerin dentalenfeksiyonlar için reçete edilen antibiyotiklerin kullanımıkonusundaki bilinç düzeylerinin sosyodemografik faktörler ileilişkisini araştırmak amaçlandı.Gereç ve Yöntem: Çocuklarının dental şikâyetleri için kliniğimizebaşvuran annelere antibiyotik kullanımı konusunda bilinc du zeyinio lc meyi amac layan bir deg erlendirme formu uygulandı. Ayrıcaannelerin sosyokültürel seviyeleri, yaşları, eg itim seviyelerini dedeg erlendirmeyi amaçlayan sorular soruldu. Verilerin analizinde,nicel değişkenler için aritmetik ortalama ve standart sapma, niteldeğişkenler için ise frekans ve yu zde dag ılımlar ile ki-kareye dayalıc apraz tablolardan yararlanıldı.Bulgular: Ankete katılan 114 annenin yas ortalaması 35.07±6,49olarak bulundu. Annelerin %74,6’sı ev hanımı %25,4’ü ise çalışananneydi. Annelerin o g renim durumlarının dag ılımı %37,7 ilkokul,%31,6 ortaokul, %18,3 lise ve %12,3 ise u niversite seviyesindeydi.Gereksiz antibiyotik kullanımı konusunda bilgi sahibi olupolmadıklarını o g renmeye yo nelik sorulan soruya annelerin 63’üevet 51’i ise hayır cevabını vermis ti. O g renim du zeyi ile bu ifadearasında istatistiksel olarak anlamlı ilis ki bulundu (p<0.001). İlk veortaokul seviyesindeki annelerde hayır cevabı verenlerin oranlarısırasıyla %65,1 ve %52,8 iken tam tersine lise ve üniversitemezunu anneler sırasıyla %85,7 ve %92,9 oranında evet yanıtınıvermişlerdi. Ayrıca gereksiz antibiyotik kullanımı ile ilgili soruyaçalışan ve çalışmayan annelerin verdiği yanıtlar arasında daistatistiksel olarak anlamlı ilis ki bulundu (p<0.05).Sonuç: Ebeveynlerin ag ız sag lıg ı ve dental enfeksiyonlarkonusunda daha fazla bilgilendirilmesi ve akılcı antibiyotikkullanımına yo nelik bilgi du zeyinin arttırılması ic in o ncelikli olarakannelerin eg itimine o nem verilmesinin gerektig ini du s u nmekteyiz.Hekimlerin çocuklara antibiyotik rec ete ederken annelerin ilaçlarınetkinlig i ve gereksiz antibiyotik kullanımı konusundabilgilendirmeleri, direnc ve yan etki gelişme riskini azaltabilecektir.Doctoral Thesis Comparative Evaluation of the Efficacy of Diclofenac Sodium and Vitamin D Supplementation on Symptoms in Individuals With Myofascial Pain With Vitamin D Deficiency(2023) Kahraman, Nazlı Hilal; Tunç, Serap KeskinTemporomandibular eklem düzensizlikleri; çiğneme kasları, temporomandibular eklem ve bu yapıların kombinasyonlarının klinik problemlerini içermektedir. Semptomları arasında temporomandibular eklem ve ilişkili yapılarda ağrı, eklem sesleri, mandibular hareketlerde kısıtlanma, çene açıklığında kısıtlanma veya sapma yer almaktadır. Çoğu hasta farmakoterapi, fizik tedavi ve oklüzal splintler dahil olmak üzere invaziv olmayan tedavilerin bir kombinasyonu ile iyileşmektedir. Bu çalışmada D vitamini eksikliği bulunan miyofasiyal ağrılı bireylerde Diklofenak Sodyum ve D vitamini takviyesinin semptomlar üzerindeki etkinliğinin karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya yaşları 18-40 arasında değişen ağrı şikâyeti ile kliniğimize başvuran 40 katılımcı ile tamamlanmıştır. Katılımcılar çalışmaya dahil edilmeden önce D vitamini seviyelerini tespit etmek için kan tahlil istenmiştir. Katılımcılar D vitamini takviyesi alanlar ve Diklofenak Sodyum kullanan hastalar olmak üzere randomize 2 gruba ayrılmıştır. Tüm katılımcılar tedavi süreleri boyunca oklüzalsplint kullanmışlardır. Tedavi öncesi, tedavi sonrası 1. hafta, 1. ay ve 3. ay klinik parametreler DC/TMD formu kullanılarak teşhis ve takip için değerlendirilmiştir. Ayrıca hastaların ağrı skorları tedavi öncesi, tedavi sonrası 1. hafta, 1.ay ve 3. ay olmak üzere VAS (vizüel analog skala / görsel ağrı ölçeği) kullanılarak değerlendirilmiştir. Her iki gruptada 3. ay VAS değerleri başlangıç VAS değerlerine göre anlamlı derecede düşüktür. VAS değişim değerleri bakımından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). 3 aylık takip sonunda hastaların ağız açıklığındaki değişim ve VAS değişimleri iki grupta da homojendir. Çalışmamız sonucunda uygulanan tedaviler ile hastaların şikayetlerinde iyileşmeler görülmüş ve D vitamininin miyofasiyal ağrılı hastalarda Diklofenak Sodyuma benzer etkileri olduğu sonucuna varılmıştır.Doctoral Thesis Comparative Evaluation of the Possible Effects of Platelet Rich Plasma (prp) and Low Level Laser (biolase) on Postoperative Complications and Wound Healing After Extraction of Impacted Wisdom Teeth(2024) Husseın, Abdalrahım M. A.; Tunç, Serap Keskin; Orhan, Zeynep DilanAlt gömülü yirmi yaş dişi çekimi sonrası trombositten zengin plazma (PRP), Düşük seviye lazer (BIOLASE) ile postoperatif komplikasyonlar ve yara iyileşmesindeki olası etkilerinin karşılaştırmaktadır. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı'na gömülü alt yirmi yaş dişlerine çekim endikasyonu konarak başvurmuş 30 sağlıklı bireyde 60 tane gömülü yirmi yaş dişi çalışmaya dahil edildi. Bireylere ait 60 adet gömülü yirmi yaş dişi rastgele iki gruba (A ve B şeklinde) ayrıldı. Randomize, kontrollü bir çalışmada birinci gruba (A) (aynı hastaların bir tarafına) trombositten zengin plazma (PRP), ikinci gruba (B) (aynı hastanın diğer tarafına): diyot lazer (düşük seviye lazer LLLT) tedavisi ameliyattan hemen sonra uygulandı. Ağrı değerlendirilmesi için VAS (Görsel analog sakala) kullanılmış ve 3., 6., 12. ve 24. Saatler ve 2., 3., 4., 5., 6. ve 7.günlerde değerlendirme yapılmıştır. Ödem değerlendirmesi için hastaların ameliyattan önce yapılan yüz ölçümleri, ameliyat sonrası 2. ve 7. günlerde tekrarlanarak kaydedildi. Trismus değerlendirmesi için ameliyat öncesi yapılan maksimum ağız açıklığı ölçümü ameliyat sonrası 2. ve 7. günlerde tekrarlanarak kaydedildi. Toplanan veriler istatistiksel olarak değerlendirildi ve sonuçlar yorumlandı. Lazer ve PRP grupları arasında olguların başlangıç, 2.gün ve 7.gün ağız açıklığı ölçümleri, bakılan hiçbir zaman diliminde (başlangıç, 2. gün, 7. gün) istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar göstermedi (p>0,05). Ayrıca gruplara göre olguların 3.saat (p=0,834), 6.saat (p=0,961), 12.saat (p=0,638), 24.saat (p=0,781) ve 2.gün (p=0,064) VAS skor ölçümlerinde, iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı. 3.gün (p=0,045), 4.gün (p=0,025), 5.gün (p=0,018), 6.gün (p=0,005) ve 7.gün (p=0,015) VAS skoru lazer grubunda PRP grubundan istatistiksel anlamlı olarak daha düşük ölçüldü. Sonuç olarak yara iyileşmesinde her iki grup benzerlik gösterir iken postoperatif ağrılarda düşük seviye lazer (LLLT) tedavisi PRP grubuna göre gömülü yirmi yaş dişi cerrahisinde postoperatif ağrıyı azaltmak için daha etkili olduğunu söyleyebiliriz.Doctoral Thesis Comparison of the Efficacy of Chlorhexidine Gluconate (chx) Containing Mouthwash and Hypochlorous Acid (hoci) Containing Mouthwash Used After Impacted Wisdom Tooth Extraction(2021) Mızrak, Yusuf Rodi; Tunç, Serap KeskinGömülü mandibular üçüncü molar diş çekimi oral cerrahinin en yaygın prosedürlerinden biridir. Operasyon sonrası ağrı, ödem ve trismus gibi postoperatif komplikasyonlar görülmektedir. Bu komplikasyonlar sonucu hastaların yaşam kalitesi ciddi oranda düşebilmektedir. Bu çalışmada operasyon sonrası ağız antiseptiği olarak kullanılan hipokloröz asit içerikli gargaranın ağrı, ödem ve trismus gibi postoperatif komplikasyonlar üzerine etkinliği değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya bilateral gömülü üçüncü molar dişi bulunan sağlıklı 43 hasta dahil edilmiştir. 1. gruba hipokloröz asit etken maddeli gargara, ikinci gruba ise klorheksidin glukonat etken maddeli gargara kullandırılmıştır. Hastaların preoperatif ağız açıklığı ölçümü ve kraniometrik noktalar ile fasiyal ölçümleri yapılmıştır. Hastalara postoperatif dönemde doldurmaları için ağrı skalası (VAS) verilmiştir. Diş çekimi yapıldıktan sonra 2. ve 7. günlerde hastalar kontrole çağrılarak trismus ve ödem ölçümleri yapılmıştır. Aynı zamanda çekim bölgesindeki yaranın iyileşmesi de kaydedilmiştir. Çalışmanın sonuçlarına göre gruplar arasında ağrı, ödem ve trismus değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Bu sonuçlar hipokloröz asit gargaraların altın standart olarak görülen klorheksidin glukonat gargaralara alternatif olarak kullanılabileceğini desteklemektedir.Doctoral Thesis Comparison of the Efficiency of Tissue Adhesive (periacryl 90) and Silk Suture in Bilateral Mandibular Impacted Wisdom Dental Surgery(2023) Bilen, Mustafa; Tunç, Serap Keskin; Mızrak, Yusuf RodiBu tez çalışmasında bilateral mandibuler gömülü yirmi yaş dişi cerrahisinde doku yapıştırıcısı (Periacryl 90) ve ipek sütürün etkinliğinin karşılaştırılması amaçlanmaktadır. 21 kadın 9 erkek toplam 30 hasta üzerinde yapılan çalışmada, bilateral ve aynı pozisyonda tam gömülü 60 alt yirmi yaş dişi çekilmiştir. Hastaların bilaretal dişlerinden biri rastgele seçilmiş ve deney grubu olarak yara kapatmada doku yapıştırıcısı (Periacryl 90) uygulanmış, diğer diş ise kontrol grubu olarak belirlenmiş ve yara ipek sütür ile kapatılmıştır. Seçilen taraf kapalı zarf usulü ile belirlenmiştir. İlk gömülü diş çekimi yapıldıktan sonra yara yeri iyileşinceye kadar ve semptomlar tamamen kaybolana kadar beklenmiş, sonrasında diğer dişi çekilmiştir. Her iki diş çekiminde de yara iyileşmesi, ödem ve trismus için 3. ve 7. günlerde değerlendirme yapılmıştır. Yara iyileşmesinde iyi, kabul edilebilir ve kötü şeklinde değerlendirme yapılmıştır. Ağrı değerlendirmesi için VAS (Görsel Analog Skala) kullanılmış ve 3, 6, 12 ve 24. saatler ve 2, 3, 4, 5, 6 ve 7. günlerde değerlendirme yapılmıştır. Yara iyileşmesi yönünden her iki ölçüm gününde de (3. ve 7. günler) deney grubu anlamlı olarak daha iyi bulunmuştur. Ödem ölçümlerinde anlamlı bir fark bulunmamıştır. Trismus ve ağrı skorlarında ise deney grubu lehine anlamlı fark bulunmuştur. Gömülü yirmi yaş diş çekimi sonrası siyanoakrilat doku yapıştırıcısı kullanımı ipek sütüra göre post operatif ağrıyı, yara yerindeki komplikasyonları ve trismusu azaltmış, hasta konforunu artırmıştır. Dikişlerin alınması gibi hastaları maddi ve psikolojik olarak rahatsız eden bir uygulama doku yapıştırıcısı ile ortadan kalkmıştır. İyileşmeye katkısı ve post operatif sekelleri daha aza indirmesiyle doku yapıştırıcısının, ipek sütüra iyi bir alternatif olduğu söylenebilir.Article Diş Hekimliği Fakültesindeki Deprem Yaşayan ve Yaşamayan Bireylerde Travma Sonrası Stres Bozukluğu-depresyon Görülme Sıklığı ve Temporomandibular Eklem Hastalıklarıyla İlişkisinin Araştırılması(2017) Işık, Mesut; Tunç, Serap Keskin; Elasan, Sadi; Eroğlu, Cennet NeslihanAmaç: Bu çalışmada diş hekimliği fakültesindeki deprem yaşayan ve yaşamayan gönüllüler arasında Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB)-depresyon görülme insidansı ve bu bireylerin temporomandibular rahatsızlıklar (TMR) açısından değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya fakülte bünyesinde 124 gönüllü katılmıştır. Tüm bireylere Temporomandibular Rahatsızlık/ Araştırma Teşhis Kriterleri (TMR/ATK) anketi (Eksen I-II) ve TSSB anketi uygulanmıştır. İki anket üzerinden elde edilen veriler değerlendirilerek toplumsal örnekleme yüzdeleri sunulmuştur. Verilerin istatistik analizinde Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) ve Ki-Kare testleri kullanılmıştır. Hesaplamar için SPSS (ver:12.0) istatistik paket programıkullanılmıştır. Bulgular: Çalışmaya yaş ortalaması 22,76 olan 66'sı kadın, 58'i erkek olmak üzere 62 deprem yaşamış, 62 deprem yaşamamış birey katılmıştır. Tüm gönüllülerin %12.9'unda TSSB, %38.7'sinde depresyon bulgusu tespit edilmiştir. TSSB tespit edilen bireylerde daha çok miyofasiyal ağrı (%60) görülmüştür. Depresyon bulgusu taşıyan gönüllülerin %54,2'sinde eklem şikayeti bulunmuştur ve bu şikayetlerin başlıca sebebinin (%54) osteoartroz olduğu görülmüştür. Gönüllülerin %48'i psikolojik açıdan sağlıklı idi. Bu bireylerin %3,3'ünde eklem şikayeti tespit edilmiştir. Sonuç: TSSB ve depresyon bulgusu gösteren bireylerin TMR bakımından ciddi bir oran oluşturduğu göz ardı edilmemelidir. Gerekli durumlarda multidisipliner tedavi yaklaşımı ile bireylerin sorunlarının çözümüne gidilmesi hasta açısından daha faydalı olabilir.Master Thesis Evaluation of Knowledge Levels of Graduates and Dentistry Students on Rational Use of Antibiotics(2023) Tunç, Serap Keskin; Güdücüoğlu, HüseyinAkılcı ilaç kullanımı; hastaların klinik ihtiyaçlarına uygun şekilde, uygun dozlarda, yeterli sürede, kendilerine ve topluma en düşük maliyette ilaçlarını almaları demektir. Antibiyotiklerin akılcı kullanımı bakteriyel enfeksiyonların tedavisinde ve önlenmesinde çok önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada amaç diş hekimlerinin ve diş hekimliği fakültelerinde staj yapan öğrencilerin AKK hakkında bilgi seviyelerini, antibiyotik reçete ederken klinik yaklaşımlarını, öğrenci/mezun diş hekimlerini karşılaştırmak ve değerlendirmektir. Türkiye'deki ulaşabildiğimiz tüm mezun ve stajyer diş hekimlerine yönelik Google formlar üzerinden hazırlanan ve AAK hakkında ve antibiyotiklerin diş hekimlerinde kullanımı ile ilgili soruları içeren anket yaklaşık olarak 400 adet kişiye dağıtılmış ve 331 kişi ankete dönüş yapmıştır. Araştırmaya katılanların %52,4'ü stajyer diş hekimlerinden geri kalan %57,6'sı mezun diş hekimlerinden oluşmaktaydı. Katılımcıların %94,8'si AAK hakkında eğitimini fakülteden aldığını, bunu sırayla bilimsel yayınlar, internet/sosyal medya, sağlık bakanlığı, akraba/eş/dost, meslek odaları, gazete takip etmekteydi. Katılımcıların büyük bir çoğunluğu 303 kişi 'Uygunsuz antibiyotik kullanımının antimikrobiyal direnci arttırabilir mi? Sorusuna Evet, geri kalan 18 kişi Hayır ve cevabını vermiştir. Katılımcıların büyük bir çoğunluğu %62,1'i gereğinden fazla antibiyotik reçete edildiğini düşünmekteydi. Gebelik ve laktasyonda kullanılması uygun olmayan antibiyotikler sorusuna verilen yanıtları yalnızca (110 kişi) %35'i doğru yanıt vermiştir. Araştırmamızın sonuçlarına göre akılcı antibiyotik kullanımının sağlanabilmesinde diş hekimlerinin rolü büyüktür. Diş hekimlerinin güncellenmiş müfredatlarla eğitimlerinin düzenli olarak yapılması gerekmektedir.Doctoral Thesis Evaluation of the Effects of A-Prf and Oral Dexamethasone Use on Postoperative Complications in Third Molar Tooth Extraction(2023) Elbahısı, Youssef H.m. Elbahısı Youssef H.m.; Tunç, Serap KeskinGömülü üçüncü molar diş çekimi oral cerrahide en sık uygulanan prosedürlerden biridir. Bu operasyon sonrası sıklıkla görülen ağrı, şişlik ve trismus gibi komplikasyonlar, postoperatif dönemde hastanın hayat kalitesini etkilemekte ve hastaların bu prosedürden kaçınmalarına sebep olabilmektedir. Günümüzde bu komplikasyonların önlenmesinde ya da tedavisinde uygulanan birçok yöntem bulunmaktadır. Kortikosteroid kullanımı ve hastanın kendi kanından elde edilen A-PRF biyomateryali de bu yöntemlerden bazılarıdır. Literatürde kortikosteroid bir ilaç olan deksametazonun oral kulanımının, A-PRF ile ağrı, ödem, trismus ve analjezik kullanımına olan etkilerini karşılaştırmalı olarak değerlendiren bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bilateral gömülü alt yirmi yaş dişleri bulunan hastalara bir tarafa çekim sonrası çekim bölgesine A-PRF uygulanmış, diğer tarafta postoperatif oral deksametazon kullandırılmıştır. Hastaların ağrı, ödem, trismus ve analjezik kullanımı verileri toplanmış ve grup içi ve gruplararası değerlendirmeler yapılmıştır. Çalışmamız sonucunda; hem A-PRF'nin hem deksametazonun üçüncü molar cerrahi sonrası postoperatif komplikasyonların azaltılmasında etkili olduğu saptandı. Özellikle, oral deksametazonun güçlü bir anti-enflamatuar ajan olarak, ağrı, trismus ve ödemin azaltılmasında etkili bir role sahip olduğu gözlendi. A-PRF uygulaması ile ağrı yoğunluğu arasında önemli bir ilişki olduğunu saptandı. A-PRF kullanımı ile ameliyat olan hastalarda ağrının daha az yoğun olduğu görüldü. Oral deksametazon kullanan hastalarda A-PRF kullanan hastalara göre ağrının daha az olduğu görüldü (p=0,001). Özellikle analjezik kullanımı oral deksametozon kullanan hastalarda 2 ve 3 günde yoğun olurken, A-PRF uygulanan hastalara 2 gün ile 6 gün arasında yoğun analjezik kullanımı gözlendi. Bu hastaların günde 2 ve üzeri analjezik tablet içtikleri belirlendi. Araştırmamız sonucunda oral deksametazon kullanan hastalarda ağız açıklığının A-PRF kullanılan hastalara göre anlamlı olarak daha fazla olduğu saptandı.Doctoral Thesis Evaluation of the Effects of Low Level Laser Therapy (lllt) on Soft Tissue Wound Healing(2022) Nasrallah, Mohammad Al; Tunç, Serap KeskinEpulis fissuratum, yumuşak doku cerrahisinde görülen en yaygın intraoral komplikasyonlardan biridir. Yaranın iyileşmesinin sekonder amaç alındığı bilinmektedir ve tam epitelizasyon için yaklaşık 4 hafta ve bağ dokusu maturasyonu için yaklaşık 7 hafta gerekmektedir. Bu bulgu, eksizyon sonrası yumuşak dokunun yara iyileşme sürecinin yavaş olduğunu doğrulamaktadır. Bu nedenle, yara iyileşme sürecini hızlandırmak için çeşitli topikal ilaçların, antibiyotiklerin veya aminoasitlerin etkisini değerlendiren birkaç çalışma yapılmıştır. Son ,yıllarda hem tıbbi hem de dental alanlarda yara iyileşme sürecindeki etkililiği açısından düşük seviyeli lazerler de değerlendirilmiştir. Düşük seviyeli lazerler 1-500 mW güç aralığında ve kırmızı veya ‑ kızılötesinde görünür ışık spektrumuna yakın dalga boylarında çalışır (400-980 nm). LLLT uygulamasından sonra fibroblast büyüme faktörlerinin makrofajlar ve fibroblastlar tarafından ekspresyonunu arttığı da gösterilmiştir. LLLT'nin yara iyileşmesi üzerindeki diğer bir etkisi, periodontal cerrahiyi takiben başarılı yara iyileşmesinin revaskülarizasyon oranından güçlü bir şekilde etkilendiği bilindiği için revaskülarizasyon oranını arttırmaktır. Biz de bu araştırmada LLLT'nin cene cerrahisi alanında sıklıkla yapılan epulis fissuratum operasyonlarından sonra yumuşak dokudaki yara iyileşmesine olan etkilerini değerlendirmektir.Doctoral Thesis Evaluation of the Effects of Mefenamic Acid and Dexketoprofen on Postoperative Pain, Edema and Trismus in Impacted Wisdom Dental Surgery(2023) Efe, Nihat; Tunç, Serap KeskinGömülü yirmi yaş dişlerin cerrahi çekimi oral cerrahinin en yaygın uygulanan prosedürlerinden biridir. Bu prosedür sıklıkla komplikasyon olarak nitelendirilemeyecek belirgin postoperatif değişikliklere sebep olur. Birçok araştırmacı bu etkileri minimale indirmek için çeşitli çalışmalar yapmışlardır. Bazı çalışmalar postoperatif süreçteki ağrı ve şişliğin yoğunluğunun hastanın memnuniyetiyle doğru orantılı olduğunu göstermiştir. Literatürdeki çeşitli çalışmalar, farklı yönleri entegre ederek veya değiştirerek alt üçüncü molar dişlerinin çekiminden sonra postoperatif dönemi iyileştirmek için; preoperatif antibiyotik kullanımı, farklı flep tasarımları, yüksek veya düşük hızlı aletler kullanan osteotomiler, postoperatif dönemde buz kullanımı ve kortikosteroid kullanımı (hem sistemik hem de oral uygulama yoluyla) gibi farklı terapötik protokolleri kullanmıştır. Oral ve maksillofasiyal cerrahi prosedürlerden kaynaklanan postoperatif ağrı, hemen hemen tüm oral ve maksillofasiyal cerrahilerden sonra ortaya çıkan iyi bilinen bir olgudur. Halihazırda, uygulanan cerrahi işlemden bağımsız olarak optimal analjezi sağlayabilen çeşitli farmakolojik ve farmakolojik olmayan ağrı kesici yöntemler bulunmaktadır. Bir NSAİİ olan Mefenamik asit (MEF), çoğunlukla baş ağrısı, diş ağrısı, ameliyat sonrası ağrı ve doğum sonrası ağrı dahil olmak üzere hafif ila orta şiddette ağrının tedavisinde kullanılır. Kapsüller halinde ticari olarak temin edilebilir. Mefenamik asidin (MEF'in) farmakolojik özellikleri, tipik NSAİİ'lere benzer. Prostaglandin sentezini bloke eden siklo-oksijenazın 2 izoformunu inhibe eder.Article Greftlenmiş ve Greftlenmemiş Kemikte İmplant Sağkalımının Değerlendirilmesi: 5 Yıllık Takip Çalışması(2024) Ciğerim, Levent; Tunç, Serap Keskin; Orhan, Zeynep Dilan; Galayene, Abdurrahman; Alsamadı, Mohammad; Kahraman, Nazlı HilalAmaç: Bu çalışmada doğal kemiğe yerleştirilen dental implantların greftlenmiş kemiğe yerleştirilenlere göre başarı oranlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma, Ocak 2016-2018 tarihleri arasında dental implant uygulanan ve 5 yıllık takibi olan hasta kayıtlarının retrospektif ve gözlemsel olarak değerlendirilmesidir. Bu veriler, hastanın demografik bilgilerini, implantların sayısı ve bölgelerini, başarısız (fail) implantları, greft yapılıp yapılmadığını ve yapıldıysa greft tipi, tekniği ve iyileşme süresini içermektedir. Çalışmada kullanılan iki implant grubu bulunmaktadır: Grup 1, çalışma grubu, greftlenmiş kemikte yapılan implantlar; Grup 2, kontrol grubu, greftlenmemiş kemikte yapılan implantlar. Bulgular: Çalışma, 890 hastadan oluşan bir kohortta 3170 implantın yerleştirilmesini içermektedir. Çalışma bulguları, implantların çoğunluğunun (%88’inin; n=2791) greftleme prosedürlerine tabi tutulmadığını göstermektedir. Bununla birlikte, implantların genel sağkalım oranının %98.8 olduğu kaydedilmiştir. İstatistiksel analiz, implant sağkalım oranının greftlenmemiş kemikte greftlenmiş kemiğe göre anlamlı derecede yüksek olduğunu ortaya koymaktadır (p=0.039; p<0.05). Sonuç: İmplantların sağkalım oranı, greftlenmemiş kemikte greftlenmiş kemiğe kıyasla nispeten daha yüksekti. Bulgular, implant cerrahisi öncesinde veya sırasında greftleme yaparak kemik genişliğini artırmanın, 5 yıllık bir takip süresinden sonra %97.62’lik implant sağkalım oranınından görüldüğü üzere, kemik genişliğinin yetersiz olduğu durumlar için geçerli bir prosedür olduğunu göstermektedir.Article Hıv Negatif Bireylerin Dental Foliküllerınde Patolojik Değişim Riski Açısından Hsv1, Hsv2, Hpv, Hpv16, Ebv ve Hhv8 Markırlarının Araştırılması(2019) Şahin, Sevinç; Tunç, Serap Keskin; Eroğlu, Cennet NeslihanGirişLiteratürde çeşitli virüslerin ağız kanserlerinin patogenezinde rol alabileceği öne sürülmektedir. Ancak bu konu henüz tam olarak açıklanamamıştır. Bu çalışmanın amacı; gömülü diş foliküllerinde olası prekanseröz viral markırların (HPV, HHV8, HSV1, HSV2, and EBV) varlığını araştırmaktır.Materyal ve Metod18 yaşından büyük 100 gönüllü hasta araştırmaya dahil edildi. Gömülü diş çekimi sonrasında diş folikülü çıkartılarak %10’luk formaldehit içinde fikse edildi.Histopatolojik ve immünohistokimyasal araştırma için HPV (HPV8, HPV11 ve HPV18), p16 (HPV16), HHV8, HSV1, HSV2, EBV antikorları kullanılmıştır. Ayrıca immünohistokimyasal sonuçların klinikopatolojik veriler (yaş, cinsiyet ve sigara içme durumu) ile ilişkisi Ki-Kare Testi ile değerlendirilmiştir. 55 erkek ve 45 kadınaraştırmaya dahil edilmiştir.BulgularAraştırmaya katılan hastaların yaşları 17-56 (ortalama: 25) arasındadır. Elde edilen örneklerde histopatolojik olarak inflamasyon, granülasyon dokusu ve psodöepitelyomatöz hiperplazi varlığı araştırıldı. Örneklerin hiç birinde displazi veya neoplaziye rastlanmadı. İmmünohistokimyasal boyamada ise %62 oranında p16, %32 oranında EBV ve%26 oranında HSV1 pozitiflik saptanmıştır. Tüm vakalarda HPV, HSV2 ve HHV8 immünonegatiftir. Bu bilinen diş folikülündep16, EBV ve HSV1 varlığını gösteren ilk çalışmadır.SonuçGömülü diş foliküllerinin, incelenen virüslerin tropizmi için uygun bir rezervuar olduğunu söyleyebiliriz. Herhangi bir displazi veya neoplastik değişim tespitedilmemesine karşın viral etkilerin (özellikle p16 ve EBV için) uzun süre gömülü kalan dişlerde displazi ve neoplazm için tehdit olarak kabul edilebilir. Sonuç olarak olası viral onkogenezi önlemek için gömülü kalan dişlerin çekimi ve sonrasında tüm foliküllerin histopatolojik incelenmesi önerilir.Article Posteriyor Mandibulada Dentoalveolar Cerrahi Tedaviler Öncesi İnferiyor Alveolar Sinir Konum Tespitinde İki Farklı Görüntüleme Tekniğinin Karşılaştırılması(2018) Mızrak, Rodi; Tunç, Serap Keskin; Yaylı, Nazlı Zeynep Aparslan; Kaki, Gülter DevrimAmaç: Bu çalışmanın amacı rutin dentoalveolar cerrahiişlemler sırasında karşılaşılan inferiyor alveolar sinir (İAS)komplikasyonlarının oluşmasını önlemek için sıkkullanılan radyolojik iki farklı tekniğin (Konik ışınlıbilgisayarlı tomografi (KIBT) ve panoramik radyografi(ortopantomogram (OPG)) güvenilirliğininkarşılaştırılmasıdır.Gereç ve Yöntem: Kliniğimize başvuran hastalar arasından,tedavileri sırasında hem OPG hem de KIBT görüntülerialınmış 50 rastgele hasta seçildi. Seçilen hastaların KIBTgörüntüleri eXamVisionQ programı kullanılarak, 2. altpremolar dişlerinin apekslerinin, 1. alt molar dişlerinin mezialve distal apekslerinin, 2. alt molar dişlerinin mezial ve distalapekslerinin inferiyor alveolar sinire ve 3. alt molar dişlerinmandibular kanala en yakın olan uzaklığı ölçüldü. Daha sonrabu hastaların OPG görüntüleri üzerinden 0.1 mm hassasiyetleölçüm yapabilen elektronik bir kumpas ile aynı ölçümlertekrarlandı. KIBT ve OPG görüntülerinden alınan mesafeölçümlerinin değerlendirilmesinde Paired Samples test veuyumlarının değerlendirmesinde ise Intraclass KorelasyonKatsayısı kullanıldı.Bulgular: Tüm dişler için KIBT ve OPG görüntülerine göreyapılan mesafe ölçümleri istatistiksel olarak anlamlı farklılıkgösterdi. OPG görüntüleri üzerindeki mesafe ölçümlerinin,KIBT görüntüleri üzerinden yapılan ölçümlere göre dahayüksek olduğu belirlendi. 48 (p=0.011) ve 38 (p=0,013) no.ludişlerin ölçümlerinde farklı p değerleri gözlenmesine rağmendiğer tüm ölçümlerde p=0,001 olarak saptandı.Sonuç: Bu çalışmanın ışığında, KIBT görüntüsünün, OPGgörüntüsüne göre, rutin dentoalveolar cerrahi işlemlersırasında İAS yaralanması riskini azaltacağı ve operasyonundaha güvenli sınırlar içinde yapılmasını sağlayacağı söylenebilir.