1. Home
  2. Browse by Author

Browsing by Author "Tuncer, İlyas"

Filter results by typing the first few letters
Now showing 1 - 20 of 23
  • Results Per Page
  • Sort Options
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Akut Üst Gastrointestinal Kanamalı Olgularımızın Demografik Özellikleri ve Risk Faktörleri
    (2001) Uygan, İsmail; Türkdoğan, M. Kürşat; Tuncer, İlyas
    Amaç: Akut üst gastrointestinal kanama (AÜGİK) önemli morbidite ve mortalite nedenlerinden biridir. Tedavideki farmakolojik ve endoskopik ilerlemelere rağmen mortalitesi hala %10 düzeyindedir. Metod: 1997-2000 yılları arasında AÜGİK nedeniyle gastroenteroloji kliniğine yatırılan 161 olgu; geliş şikayeti, kanamanın yeri ve etiyolojik nedenler yönünden retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: AÜGİK teşhisi konulan 161 olgunun 55'i kadın (%35),106'sı erkek (%65), yaş ortalaması 50,2±15,3 (17-90 yaş arası) idi. Risk faktörü olarak olgularımızın 30 (%18)'ıı aspirin veya nonsteroidal antiinflamatuvar ilaç, dördü (% 2,4)'ü varfarin, biri alkol kullanıyordu. AÜGİK en sık nedeni peptik ülser (%26 mide, % 17 doudenunı) olup, tüm kanamalı olguların %43'ünü oluşturmakta idi. İkinci sıklıkta özofagus varis kanaması (%25), üçttncü sıklıkta mide ve gastrik erozyonlar (%19) AÜGİK nedeni olarak tespit edildi. Erkeklerde özofagus varis kanaması (%28), kadınlarda mide ülseri (%29) AÜGİK'm en sık nedeni olarak saptandı. Durdurulamayan veya tekrarlayan kanama nedeni ile yedi (%4.3) olguya cerrahi müdahale uygulandı. Sekiz (%4.9) olgu ise (altısı özofagus varis kanaması, biri mide karsinomu, biri mide ülseri) \"exitus\" oldu. Sonuç: Akut üst GİK'in en önemli nedeni peptik ülser bulunurken, ikinci sırada özofagus varis kanaması gelmekteydi.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Askorbik Asit ve Alfa - Tokoferol'ün Karbon Tetraklorürle Oluşturulmuş Akut Karaciğer Toksisitesi Modelinde Karaciğeri Koruyucu Etkisi
    (2004) Tuncer, İlyas; Uğraş, Serdar; Reçber, Deniz; Bayram, İrfan; Özbek, Hanefi
    Amaç: Sıçanlarda, karbon tetraklorürle (CC14) oluşturulan akut karaciğer hasarında, askorbik asid (C vit) ve alfa-tokoferolün (E vit) karaciğeri koruyucu etkisinin araştırılması amaçlandı. Yöntem: Her birinde altı sıçan olacak şekilde, 1) serum fizyolojik (SF, 0.2 mi), 2) zeytin yağı (ZY, 0.8 ml/kg), 3) CCl4:zeytin yağı (1:7, 0.8 ml/kg), 4) CC14 (0.8 ml/kg)+C vitamini (140 mg/kg) ve 5) CC14 (0.8 ml/kg)+E vitamini (60 mg/kg) grupları oluşturuldu. Sıçanların vücut ağırlıkları günlük olarak ölçülüp kaydedildi. Çalışmanın sonunda sıçanlardan intrakardiyak yolla kan alındı ve karaciğerleri çıkarıldı. Kanda aspartat anıino transferaz (AST), alanin amino transferaz (ALT) ve indirekt bilirubin seviyelerine bakıldı. Karaciğerler ise histopatolojik olarak incelendi. Bulgular: CC14 grubuna ait karaciğerlerdeki hepatositlerde belirgin derecede balon dejenerasyonu, tek hücre nekrozu, mitoz, sentrilobüler nekroz, köprüleşme nekrozu, serum AST ve ALT seviyelerinde anlamlı derecede yükselme gibi akut karaciğer hasarını gösteren histopatolojik ve biyokimyasal bulgular saptandı. C ve E vitamini gruplarında ise akut karaciğer hasarını gösteren histopatolojik ve biyokimyasal değişikliklerin CCI4 grubuna göre anlamlı bir şekilde daha az olduğu tespit edildi. Vücut ağırlığı açısından gruplar arasında anlamlı bir fark saptanmadı. Sonuç: Serum transaminaz enzim seviyeleri ve histopatolojik bulgular, C ve E vitaminin CCLı'e bağlı karaciğer hasarını anlamlı derecede azalttığını göstermektedir.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Dekompanse Karaciğer Sirozlu Hastalarda Hepatoselluler Kanser (Hsk) Açısından Tanısal Değerler
    (2006) Türkdoğan, Kürşat; Dülger, Ahmet Cumhur; Esen, Ramazan; Tuncer, İlyas
    Amaç: Hepatosellüler kanser (HSK) karaciğerin en sık görülen primer malign tümörüdür. Hepatit B'nin yöremizdeki yüksek prevalansı nedeniyle HSK da oldukça sıktır. Bu çalışmada HSK'nın ve dekompanse karaciğer sirozunun özelliklerini araştırmayı ve karşılaştırmayı amaçladık. Yöntem: Çalışmada 2002- 2005 yılları arasında Gastroenteroloji kliniğimizde izlenen HSK'lı ve kronik viral hepatitlere bağlı dekompanse karaciğer sirozlu hastalar prospektif olarak incelendi. Hasta sayısı 75 olup yaş ortalaması 53'dü. Bunların 39'u HSK'li ve 36'sı ise dekompanse karaciğer sirozluydu. İki grubun demografik verileri kaydedilerek; hematolojik, biyokimyasal, serolojik ve radyolojik incelenmeler yapıldı. Verilere Anova analizi ve ki kare testi uygulandı. Bulgular: HSK' lileri Grup1, dekompanse sirozluları grup 2 olarak sınıflandırdık. Grup 1'de erkek/kadın oranı 4.5; grup 2'de 3 idi. Her iki grubun büyük kısmı kırsal kesimde yaşıyordu. Grup 1'in %82'sinde grup 2'nin %92' sinde etyolojik ajan HBV idi. Grup 1'de trombosit sayısı, sedimentasyon, alfa fetoprotein, alkalen fosfataz oranları grup 2'ye göre istatistiksel olarak anlamlı oranda yüksekti (p<0,001; p<0,005; p<0,001; p<0,05). HSK'lı olgularda serum demir ve protrombin zamanı grup 2'ye göre anlamlı derecede düşüktü (<0.05). HSK'li olguların %51.2'sinde tümör sağ lobda yerleşimliydi; tümör çapı olguların %61.5'inde 5 cm'nin üzerinde idi. Sonuç: Çalışmamız özellikle dekompanse sirozlu hastalarda HSK taraması için trombosit sayısı, eritrosit sedimentasyon hızı, alfa fetoprotein, alkalen fosfataz ile serum demir düzeylerinin ve protrombin zamanının önemini ortaya koymaktadır.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Demir Eksikliği Anemisinde Hemoglobin, Hematokrit Değerleri, Eritrosit İndeksleri ve Etyolojik Nedenlerin Değerlendirilmesi
    (2000) Uygan, İsmail; Altun, Süreyya; Aksoy, Halis; Topal, Cevat; Dilek, İmdat; Tuncer, İlyas
    Bu çalışmada, Van ve yöresinde demir eksikliği anemisi tanısı konulan hastalarda eritrosit indeksleri, hemogram sonuçları ve etyolojik nedenler incelendi. Çalışmaya 1996-1998 yılları arasında polikliniğimize başvuran 115'i erkek ve 255'i kadın olmak üzere 370 hasta alındı. Ortalama yaş erkek ve kadınlarda sırasıyla 41.9 ve 32.5 bulundu. Ortalama hemoglobin değeri erkeklerde 8.82 gr/dl ve kadınlarda 8.78 gr/dl, hematokrit erkeklerde %28.7 ve kadınlarda %28.6, MCV erkeklerde 72.0 fl ve kadınlarda 70.84 fl, RDW erkeklerde 17.02 ve kadınlarda 17.12 bulunurken, ortalama ferritin düzeyi erkeklerde 6.45 ng/dl ve kadınlarda ise 4.58 ng/dl olarak bulundu. Etyolojik neden olarak her iki grupta da başta gelen neden kan kaybının artmasıydı. Kan kaybı erkeklerde en fazla gastrointestinal kanaldan, kadınlarda ise genital yoldan olmaktaydı. Beslenme yetersizliği, barsak parazitleri ve pica ise etyolojide daha sonraki nedenleri oluşturmaktaydı. Sonuç olarak, bu yöremizde de demir eksikliği anemisi etyolojik nedenler açısından ve tanı konduğunda hastaların hemogram parametreleri bakımından yurdumuzun diğer bölgelerinden önemli bir farklılık taşımamaktadır.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    E Vitamini, N-Asetil Sistein, Penisilin-G Ve Urtica Dioica L.'nin Phalloidin Toksisitesi Üzerine Etkileri
    (2005) Dülger, Haluk; Uygan, İsmail; Türkdoğan, Kürşat; Uğraş, Serdar; Bayram, İrfan; Tuncer, İlyas; Özbek, Hanefi
    Amaç: Bu çalışmada phalloidin uygulanmış sıçanlarda E vitamini, N-asetil-sistein, penisilin-G ve Urtica dioica eterik yağının sıçan sindirim sistemi ve karaciğeri üzerine olan etkilerinin araştırılması amaçlandı. Yöntem: Sprague-Dawlcy ırkı erkek sıçanlardan altı ayrı çalışma grubu oluşturuldu (M=10). I. grup (kontrol grubu) hariç diğer gruplara çalışmanın başında bir kez phalloidin (0.9 mg/kg) periton içi yolla (ip) uygulandı. Bundan sonra çalışma süresince I. gruba (kontrol grubu) ve II. gruba (phalloidin grubu) 0.2 mL serum fizyolojik, 40 nıg/kg E vitamini (III. grup), 100 mg/kg N-asetil sistein (IV. grup), 400.000 U Penisilin-G (V. grup) ve 0.5 mL/kg Urtica dioica L. tohumu eterik yağ ekstresi (VI. grup) uygulandı. Çalışmanın 4. ve 7. günleri çalışma gruplarından kan ve doku örnekleri alınarak biyokimyasal ve histopatolojik yönden incelendi. Bulgular: Histopatolojik yönden herhangi bir patolojiye rastlanmadı. Biyokimyasal parametreler yönünden çalışmanın 4. gününde serum ALT değerinin phalloidin grubunda anlamlı seviyede yükseldiği, N-asetil sistein grubunda AST değerinin anlamlı seviyede düştüğü, phalloidin, E vitamini ve N-asetil sistein gruplarında ALP seviyesinin anlamlı seviyede yükseldiği, Urtica dioica grubunda ise total bilirubin değerinin anlamlı seviyede yükseldiği tespit edilmiştir. Çalışmanın 7. gününde serum ALT ve total bilirubin değerlerinin gruplar arasında anlamlı bir farklılık göstermediği, serum AST değerinin tüm çalışma gruplarında anlamlı seviyede düştüğü, serum ALP değerinin ise yine tüm çalışma gruplarında anlamlı seviyede yüksek bulunduğu saptanmıştır Sonuç: Parenteral yolla verilen-phalloidin'in hafif derecede hepatotoksisiteye neden olduğu; E vitamini, N-asetilsistein, penisilin-G ve Urtica dioica tohumu eterik yağının bu toksisiteyi zehirlenmenin erken dönemlerinden itibaren önleyebileceği sonucuna varılmıştır.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Foeniculum Vulgare Miller ( Rezene ) Uçucu Yağının Karbon Tetraklorürle Oluşturulmuş Karaciğer Fibrozu Üzerine Koruyucu Etkisinin Sıçanlar Üzerindeki Araştırılması
    (2003) Tuncer, İlyas; Kisli, Erol; Uğraş, Serdar; Bayram, İrfan; Tunçtürk, Murat; Özbek, Hanefi
    Amaç: Foeniculum vulgare Miller (rezene) uçucu yağının (RUY) sıçanlarda karbon tetraklorürle oluşturulmuş karaciğer fibrozu modelinde karaciğeri koruyucu etkisinin araştırılması. Yöntem: Yirmi dört adet albino sıçan, herbirinde sekizer adet olmak üzere üç çalışma grubuna ayrıldı. Çalışma süresince tüm gruplara haftada üç kez olmak üzere toplam 20 doz uygulama yapıldı. I. gruba (SF) intraperitoneal (i.p.) yolla 0.2 ml serum fizyolojik, II. gruba (CCL)) i.p. yolla 1.5 ml/kg CCI4-zeytin yağı (1:7) ve III. gruba (RUY) i.p. yolla 1.5 ml/kg CCl4-zeytin yağı (1:7) + p.o yolla 0.4 ml/kg RUY uygulandı. Çalışmanın sonunda intrakardiyak girişimle kan alınarak serum aspartate aminotransferase (AST), alanine aminotransferase (ALT) ve bilirubin düzeyleri ölçüldü. Her uygulamadan önce ve çalışmanın bitiminde hayvanların vücut ağırlıkları ölçülerek kaydedildi. Sıçanlar sakrifiye edilerek karaciğerleri çıkarıldı. Bulgular: Serum bilirubin düzeyleri tüm gruplar arasında anlamlı bir farklılık göstermedi. Serum AST ve ALT düzeyleri yönünden RUY ile CCl4 grubu arasında herhangi bir farklılık görülmezken (p>0.05) bu parametreler RUY ve CCl4 grubunda S-F grubuna göre oldukça anlamlı derecede yüksekti (p<0.01). Vücut ağırlığının seyri yönünden CCl4 grubunda gittikçe artan bir ağırlık artışı varken, SF grubunda bir miktar ağırlık artışı, RUY grubunda ise vücût ağırlığında bir miktar azalma gözlendi. Vücut ağırlıkları arasındaki bu farklılıklar tüm gruplar arasında anlamlı derecedeydi. Histopatolojik incelemelerde RUY'nın karaciğer üzerine koruyucu bir etkisi gözlenmedi. Sonuç: Ağızdan RUY uygulamasının deneysel karaciğer fibrozu üzerinde koruyucu bir etki gerçekleştiremediği sonucuna varıldı.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Other
    Gastrointestinal Kanserlerde Fibrinojenin Belirleyici Olarak Değeri
    (1997) Akman, Nevzat; Tuncer, İlyas; Ercan, Muhterem; Algün, Ekrem; Türkdoğan, M. Kürşad
    Gastrointestinal kanserlerde bazı koagülasyon faktörlerinde artış ve venöz tromboza eğilim bildirilmiş¬tir. Çalışmamızda mide özofagus ve pankreas kanseri teşhisleri konan toplam 24 vakada plazma fibrinojen düzeyleri araştırılmış ve özofagus kanseri grubunda an¬lamlı fibrinojen yüksekliği bulunmuştur(p<0.Ol).Pank¬reas kanserli iki hastada da fibrinojen düzeyleri yüksek-ti(9.52 ve 6.45 gri it).Mide kanseri grubunda ise fibrino¬jen düzeyleri normal sınırlarda idi (p>0.05).Bu sonuç¬lar fibrinojenin bazı gastrointestinal kanserlerde mar¬ker olma özelliğini göstermekte ve daha geniş sayıda hasta gruplarında konunun araştırılmasını önemli kıl¬maktadır.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Görme Yakınması Olmaksızın, Asit ve Karaciğerde Kitle ile Seyreden Uveal Malign Melanom Vakası: Olgu Sunumu ve Literatürün Gözden Geçirilmesi
    (2003) Şimşek, Şaban; Dülger, Cumhur; Etlik, Ömer; Kösem, Mustafa; Tuncer, İlyas; Türkdoğan, M. Kürşat
    Giriş: Karaciğer lokalizasyonu, kanlanması ve anatomik yapısı nedeniyle malign tümörlerin en sık metastaz yaptıkları organdır. Klinikte primer tümörün semptomları, metastatik semptomlardan daha ön planda görülmektedir. Nadiren de asemptomatik primer tümörlerde metastaza ait semptomlar kliniğe ilk başvuru nedeni olmaktadır. Olgu: Halsizlik, kilo kaybı ve karında şişlik nedeniyle müracaat eden erkek hastada asit ve karaciğerde kitle tespit edildi. Kitlenin histopatolojik incelemesi malin melanom metastazı ile uyumlu bulundu. Görme yakınması olmamasına rağmen metastazın uveal melanomdan kaynaklandığı saptanan hasta, tek kür kemoterapi sonrası kaybedildi. Sonuç: Uveal malin melanomlar erişkin yaş grubunda en sık saptanan intraoküler malinitelerdir. Bazen görme şikayeti olmaksızın ekstraoküler metastaz bulguları ile müracaat edebilirler. En sık metastaz yaptıkları organ karaciğer olması nedeniyle, metastatik karaciğer lezyonlarının ayırıcı tanısında uveal malign melanomlar dikkate alınmalıdır.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Other
    Hiperlipoproteinemilere Eşlik Eden Romatizmal Sendromlar: Bir Olgu Sunumu
    (1995) Tarakcioglu, Mehmet; Adak, Burhan; Tekeoglu, Ibrahım; Tuncer, İlyas
    Familyal hiperkolesterolemili.heterozigot veya homozigot hastalar, özellikle ayak bileği^ dizler, el bileği ve proksimal interfalanjiyal eklemlerde tekrarlayıcı poliartrit veya tenosinovit atakları geçirebilirler. Yapılan bir çalışmada yetişkin heterozigot hastaların % 40'ında en az bir eklem atağı görülmüştür. Asil ağrısı veya tendonit % 29 hastada, oligaartiküler artrit % 7 hastada ve poliartiküler veya romatizmal ateş benzeri artrit % 40 oranında görülmüştür. Ateş, lökositoz ve yüksek ESR nadiren görülür. Antiinflamatuvar ilaçlar bu'atakların seyrini etkilemektedir. Sedimantasyon yüksekliği muhtemelen yüksek plazma LDL düzeyleriyle bağlantılıdır, Bu makalede hiperkolesteroleminin eşlik ettiği romatizmal ateş benzeri olgu klinik ve laboratuvar bulguları sunularak tartışıldı.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    İleri Evre Gastrik Adenokarsinomalı Olguların Serum ve Mide Sıvısında Vitamin B12, Folik Asit ve Vitamin C Düzeyleri
    (2005) Tuncer, İlyas; Uygan, İsmail; Türkdoğan, M. Kürşat; Mercan, Ridvan; Balahoroğlu, Ragıp; Noyan, Tevfik
    Amaç: Gastrik kanserin etiyolojisinde diyet faktörleri önemli rol oynamaktadır. Gastrik dokuda antioksidan vitaminlerin düzeylerinin azalması, gastrik malignite riskini artırmaktadır. Çalışmamızda gastrik kanserli olguların serum ve mide sıvısında vitamin B12, folik asit ve vitamin C düzeylerini araştırdık. Materyal ve metod: Endoskopik ve histopatolojik olarak gastrik adenokarsinoma tanısı almış 51 olgu (16 K, 35 E, yaş ort: 56,l p 1,7), kontrol grubu olarak aktif kronik gastrit tanısı almış 44 olgu (18 K, 26 E, yaş ort: 52,8p 2,6) çalışmaya alındı. Kanserli olguların tümü ileri evre mide kanseri idi. Bulgular: Gastrik adenokarsinomada ortalama serum folik asit ve vitamin C konsantrasyonları, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı olarak düşük bulundu (6,4 p 0,9 vs 9,5 p 1,2) ve (0,8 p 0,1 vs 1,5 p 0,2) (p<0.05). Serumda ortalama vitamin B12 düzeyleri yönünden gruplar arasında istatistiksel anlamlı fark tespit edilmedi. Gastrik sıvıda ortalama folik asit düzeyleri kanserli grupta, kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulunmasına karşın (27,4 p 2,5 vs 19,9 p 1,6) (p<0.05), vitamin B12 ve vitamin C düzeyleri yönünden gruplar arasında anlamlı farklar saptanmadı. Sonuç: Gastrik kanserli olgularda serum folik asit ve vitamin C düzeyleri kontrol grubuna göre düşük bulundu. Oysa mide sıvısında folik asit düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı oranlarda yüksek tespit edildi. Serumda folik asit ve vitamin C değerlerindeki bu düşüklüğün; kanserin oluşmasında birer etiyolojik faktör mü oldukları veya kanser sonrası oluşan malnutrisyona mı sekonder geliştikleri araştırılması gereken konulardır.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Other
    Mide ve Özofagus Kanserlerinde Serum ve Dokuda A ve E Vitamini Düzeyleri
    (1996) Testereci, Haluk; Algün, Ekrem; Tuncer, İlyas; Kahraman, Tahir; Yörük, İbrahim H.; Türkdoğan, M. Kürşad
    A ve E vitaminleri antioksidan özellikleri nedeniyle gastrointestinal sistem kanserlerinin lipid peroksidasyon yolu ile gelişiminin önlenmesinde önemli role sahiptirler. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Gastroenteroloji Bilim Dalında özofagus kanserli 7 hasta ile mide kanserli 12 hastanın serum ve biyopsi örneklerinde A vitamini esteri (retinol asetat) ve E vitamini izomerleri (alfa, gamma ve total tokoferoller) araştırıldı. Mide kanseri grubunda serum ortalama retinol asetat düzeyi anlamlı şekilde yüksekti. Her iki kanser grubunda serum ortalama tokoferol düzeyleri anlamlı olmamakla beraber düşük bulundu. îlginç olarak, her iki kanser grubunun doku örneklerinde retinol asetat ve tokoferol düzeyleri belirgin derecede düşük bulunmuştur (p<0.03, p<0.08). Bu sonuçlar özofagus ve mide kanserlerinde özellikle doku düzeyinde antioksidan özellikteki A ve E vitaminlerinin eksikliğinin kan¬ser etyopatogenezi ile ilişkili olabileceğini düşündürmektedir.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Nonalkolik Yağlı Karaciğerde Ursodeoksikolik Asit ve Pentoksifilinin Biyokimyasal Parametreler Üzerine Etkilerinin Karşılaştırılması
    (2003) Dülger, Haluk; Uygan, İsmail; Türkdoğan, Kürşad; Şekeroğlu, Mehmet Ramazan; Tuncer, İlyas
    Amaç: Nonalkolik yağlı karaciğer (Nonalcoholic fatty liver=NAFL); alkolik hepatite benzeyen karaciğer biyopsi bulguları ve yüksek karaciğer enzim düzeyleri ile karakterize farklı bir klinik durumdur. NAFL'ın günümüzde kabul edilmiş kesin tedavisi yoktur. Çalışmanın amacı NAFL'ın tedavisinde ursodeoksikolik asit (UDCA) ve pentoksifılin (PTX)Mn etkinliğini araştırmaktır. Materyal ve metod: Çalışmaya NAFL'lı 20 hasta alındı. Hastalar 2 gruba ayrıldı. Birinci gruba PTX (1200 mg/gün, oral), ikinci gruba UDCA (10-15 mg/kg/gün, oral) 6 ay süreyle verildi. Tedavi öncesi ve sonrası serum aspartat aminotransferaz (AST), alanin aminotransferaz (ALT), gamma-glutamil transpeptidaz (GGT), alkalen fosfataz (AF), kolesterol ve trigliserit düzeyleri değerlen-dirildi. Bulgular: NAFL'da, 6 aylık PTX ve UDCA tedavisi ile orta-lama AST, ALT, GGT düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı azalma tespit edildi (p<0,05). Trigliserit düzeylerinde sadece PTX grubunda anlamlı azalma gözlenirken (p<0,05), her iki grupda AF ve kolesterol düzeylerinde değişiklik saptanmadı (p>0,05). Sonuç: NAFL'da UDCA ve PTX'nin etkinlikleri benzerdi. Özellikle PTX\" in yararı randomize, kontrollü ve uzun sü-reli çalışmalarla araştırılmalıdır.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Other
    Organik Fosfor İntoksikasyonları ile İlgili Retrospektif Araştırma
    (2000) Ayakta, Hayati; Tuncer, İlyas; Aksoy, Halis; Topal, Cevat; Meral, Cezmi; Durmuş, Ahmet
    Organik fosfor intoksikasyonları, gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde özellikle tarımla uğraşan ve kırsal bölgelerde sık görülmekte olup, önemli morbidite ve mortalite sebebidir. Bu çalışmada, 1997-1999 yılları arasında, Van ve çevre illerden organik fosfor zehirlenmesi tanısı ile Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahiliye servisinde takip ve tedavi edilen 34 olgu (23K, 11E) retrospektif olarak incelendi. Zehirlenmeler, kadınlarda ve genç populasyonda yaz aylarında daha sıklıkla gözlenmekteydi. Olguların çoğu kırsal kesimdendi (kırsal %61.7, merkez %39.3), gastrointestinal (GİS) yol ile %73 ve intihar amacıyla %64.7 tarım ilacı almışlardı. Klinik olarak sıklıkla muskarinik bulgular görüldü (myozis %82.4, bradikardi %64.7, hipersalivasyon %52.9, abdominal ağrı %52.9). Nikotinik bulgulardan ise en sık görüleni mekanik ventilasyon gerektiren solunum depresyonuydu (%20.5). Hastanede yatış süresi ortalama 6.7 (3-16) gün ve hastane mortalite oranı %5.8'di . Olguların %70'inde lökositoz, %5.8'inde lökopeni, %8.8'inde ALT ve AST değerlerinde yükseklik mevcuttu ve bu parametreler 3-4 gün içerisinde normalleşti. Olguların daha çok genç yaş grubunda olması, intihar amacıyla, GİS yol ile zehirlenmeleri ve kadınlarda sık görülmesi dikkate değer bulundu. Sonuç olarak özellikle kırsal ve tarımsal bölgede yaşayan genç ve kadın populasyon olmak üzere tüm bireylerin, kitle erişim araçları ile bu tür zehirlenmeler konusunda aydınlatılması, ilgili kurumlarca pestisidlerin satılması ve kullanılması ile ilgili denetimlerin yapılması gerektiği kanısına varıldı.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Other
    Pansitopeni Etyolojisinde Bruselloz:3 Olgu Sunumu
    (1997) Buzgan, Turan; Tuncer, İlyas; Türkdoğan, Kürşad; Irmak, Hasan; Algün, Ekrem; Akdeniz, Hayrettin
    Kliniğimize pansitopeni ön tanısıyla tetkik amacıyla yatırılan ve bruselloz olduğu anlaşılan 3 olgu sunuldu, tik olgu her iki dizinden aşağı bölgede döküntü şikayeti nedeniyle yapılan tet¬kikler sonucu pansitopeni ve bruselloz tanısı konan bir hasta olup, bruselloz tedavisi ile pansito¬peni tablosu gerilemiştir. Ateş etyolojisi araştırılırken pansitopeni tespit edilen ikinci olguda, bru¬selloz tanısı konulup tedaviye başlandıktan sonra kan tablosu düzelmiştir. Son olguda ise yine pansitopeni nedeni olarak bruselloz kabul edilmişse de, hasta kontrole gelmediği için tedavi son¬rası durum bilinmemektedir.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Other
    Portal Hipertansiyonda Portal ve Hepatik Venlerin Doppler Ultrasonografi Bulguları
    (2000) Harman, Mustafa; Ünal, Özkan; Tuncer, İlyas; Er, Remzi; Etlik, Ömer
    Portal hipertansiyonlu hastalardaki portal ve hepatik ven Doppler US bulguları sağlıklı kişilerle karşılaştırılmıştır. Çalışmaya 45 siroz hastası ve 45 sağlıklı birey alınmıştır. Sağlıklı kişilerde ortalama portal ven çapı 9.5 mm, portal ven akım hızı 19.3 cm/ sn ve hepatik ven dalga formu bir hasta hariç trifazikti. Hasta grubunda portal ven çapı 14.1 mm, portal ven akım hızı 13.8 cm /sn idi. Hasta grubunda % 58 oranında patolojik hepatik ven akım trasesi izlendi. Portal ven akım hızının 15 cm /sn'nin altına, ven çapının 13 mm'nin üzerine çıkması, hepatik venin patolojik dalga formu göstermesi, portal hipertansiyon tanısında göz önünde bulundurulması gereken parametrelerdir.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Other
    Rothmund-thomson Sendromlu Bir Olguda Üst Özofagus Darlığı
    (2001) Metin, Ahmet; Uygan, İsmail; Uğraş, Serdar; Tuncer, İlyas
    Rothmund-Thomson Sendromu (RTS), gelişim bozuklukları ile birlikte olabilen ve seyrek görülen otozomal resesif geçişli kalıtsal bir sendromdur. Etyolojisinde DNA tamir bo-zukluğu olduğu öne sürülen hastalıkta intestinal anomalilere çok nadir rastlanmaktadır. Özofagus stenozuna bağlı yutma güçlüğü nedeniyle başvuran ve dilatasyon sonrası yakınmaları tamamen düzelen RTS olgusu literatür bilgileri ışığında tartışıldı
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Other
    Subfulminan Karaciğer Yetmezliği ile Seyreden Fatal Hemofagositik Sendrom: Olgu Sunumu ve Literatürün Gözden Geçirilmesi
    (2001) Uygan, İsmail; Türkdoğan, Kürşat; Tuncer, İlyas; Mercan, Ridvan; Dilek, İmdat; Uğraş, Serdar
    Otuz altı yaşında erkek hasta son iki aydan beri devam eden ateş, halsizlik, kilo kaybı ve giderek artan sarılık nedeni ile kliniğimize yatırıldı. Fizik muayenede subfebril ateş, ikter, hepatosplenomegali, yaygın asit tesbit edildi. Laboratuar incelemelerinde; pansitopeni, hipoproteinemi ile birlikte transaminazlar, serum bilirubini, alkalen fosfataz, glutamik transpeptidaz, laktik dehidrogenaz, kolesterol, trigliserid, protrombin zamanı, C-reaktif protein ve ferritin değerleri yüksek saptandı. Kemik iliği aspirasyon ve biyopsi incelemesinde çok sayıda eritrofagositoz gösteren makrofajlar, karaciğer biyopsisinde yaygın nekroz alanları görüldü. Histopatolojik bulgular ile hemofagositik sendrom tanısı konulan olgunun etiolojisi belirlenemedi. İmmunosupresiv ve pulse steroid tedavisi uygulanan hasta, tedaviye rağmen klinik tablosu hızla kötüleşerek yatışının 38.gününde exitus oldu. Hemofagositik sendrom fatal seyirli bir klinik durumdur. Etiolojisinde infeksiyöz bir proses saptanamamış ise, mutlaka altta yatan bir malign hastalıktan şüphe edilmelidir. Tedavisi tartışmalı olup, genellikle nedene yöneliktir.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Van Gölü Havzasında Gastrointestinal Kanserlerin Dağılımı: 1002 Olgunun Analizi
    (2003) Türkdoğan, M. Kürşad; Topçu, Nazan; Kösem, Mustafa; Tuncer, İlyas; Uğraş, Serdar; Kotan, Çetin
    Amaç: Van Gölü havzasında gastrointestinal kanserlerin lokalizasyon, yaş ve cinsiyet dağılımını belirlemek ve bu dağılımını yöresel özellik gösterip göstermediğini saptamaktır. Materyal: 1995-2001 yılları arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Kliniği'nde tetkik edilip, histopatolojik olarak gatrointestinal kanser teşhisi konulmuş 1002 olgu (432 kadın, 670 erkek; ortalama yaş: 55) değerlendirildi. Bulgular: Olguların 466 (%47)'sında mide, 334 (%33)'ünde özefagus, 102 (%10,2)'sinde kolon, 39 (%3,8)'unda karaciğer metastazı, 20 (%2)'sinde primer karaciğer, 14 (%l,3)'ünde pankreas, 12 (%l,2)'sinde ince barsak, 11 (%1,l)'inde peritonitis karsinomatosa, 4 (%0,4)'ünde safra kesesi kanseri tespit edildi. Erkek/kadın oranı; , özefagus kanserinde 0.75, mide kanserinde l .98, kolon kanserinde l .0, karaciğer metastazında l .4, primer karaciğer kanserinde 19.0, pankreas kanserinde 2.5, ince barsak kanserinde 0.7, peritonitis karsinomatozada 4.5 olarak belirlendi. Kolorektal kanserler ve peritonitis karsinomatoza 4. dekad da; özefagus, mide, pankreas ve ince barsak kanserleri 5. dekad da; primer karaciğer ve safra kesesi kanserleri 6. dekad da daha yaygın görüldü. Sonuçlar: Yöremizde mide kanseri, gastrointestinal maligniteler içinde en sık görülen kanserdir. Özefagus ve mide kanseri, tüm gastrointestinal malignitelerin yaklaşık %80'nini oluşturmaktadır. Yöremizde kolorektal kanserler üst gastrointestinal kanserlere oranla daha nadir görülmektedir. Kadınlarda; özefagus ve safra kesesi, erkeklerde; mide, pankreas, primer karaciğer kanserleri daha yaygın görülmektedir. Patoloji kliniğimizin yörede tek olması nedeniyle, elde edilen sonuçlar bölgenin gerçek prevalansını yansıtmaktadır.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Van Otlu Peynirinin Sıçan Sindirim Sistemi ve Bazı Kan Parametreleri Üzerine Etkisi
    (2005) Özbek, Hanefi; Aksoy, Halis; Uğraş, Serdar; Türkdoğan, Kürşat; Tuncer, İlyas; Öztürk, Gürkan
    Amaç: Bu çalışmada otlu peynir yapımında kullanılan Allium sp. (sirmo), Anthriscus nemorosa (mendi, mendo), Ferula sp. (heliz) bitkilerinin ve bu bitkilerle yapılan peynirlerin sıçanların bazı kan parametreleri ile mide ve duodenum histolojisi üzerine etkileri araştırıldı. Yöntem: Her birinde beş erkek ve beş dişi sıçan bulunan sekiz çalışma grubu oluşturuldu. Kontrol grubuna (grup I) yalnızca standart pelet sıçan yemi verildi. Allium sp., Anthriscus nemorosa ve Ferula sp. bitkileri sırayla grup II, III ve IV’ün diyetine katıldı. Grup V, VI ve VII’ye içerisine sırayla Allium sp., Anthriscus nemorosa ve Ferula sp. katılmış otlu peynir, VIII. gruba ise ot katılmamış sade peynir üç ay süreyle verildi. Çalışmanın bitiminde ratlardan anestezi altında kan ve doku örnekleri alındı. Bulgular: Histopatolojik yönden herhangi bir patolojik bulguya rastlanmadı. V, VI ve VII. çalışma gruplarının serum trigliserid düzeylerinin yüksek olduğu saptandı. Alyuvar değeri yönünden V. ve VIII. grupların, hemoglobin ve hematokrit değerleri yönünden V. gruba ait değerlerin kontrol grubuna göre yüksek olduğu, ortalama eritrosit hacmi değeri yönünden ise V. ve VIII. gruplara ait değerlerin kontrol grubundan düşük olduğu saptandı. Sonuç: Tek başına ya da bitkilerle birlikte peynir alımının sıçan mide ve duodenumuna bir etkisinin olmadığı, otlu peynirlerin sıçan serum trigliserid düzeyini artırdığı sonucuna varıldı.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Other
    Van ve Çevresinde Görülen Üst Gastrointestinal Sistem Kanserlerinin Demografik ve Histopatolojik Özellikleri
    (2001) Uygan, İsmail; Kösem, Mustafa; Ugras, Serdar; Özen, Süleyman; Türkdoğan, Kürşad; Tuncer, İlyas
    Amaç: Üst gastrointestinal sistem (GİS) kanserleri ülkemizde ve tüm dünyada önemli morbidite ve mortalite nedenlerindendir. Ülkemizin doğusunda yeralan Van gölü havzasında üst GİS kanserlerinin prevalansını, lokalizasyonunu ve histopatolojik özelliklerini tespit etmek için bu çalışmayı planladık. Metod:Çalışmaya aralık 1994-Ocak 2000 tarihleri arasında endoskopi ünitemize müracaat eden 4763 hasta içinden endoskopik görünüm ve histopatolojik inceleme ile üst GİS kanseri tanısı almış 508 (%10.6) hasta dahil edildi. Bulgular: Vakaların 207 (%4.3)'si özofagus kanseri, 301(%6.3)'i mide kanseri idi. Her iki kanser grubunun en sık görüldüğü yaş 50-70 yaşlar arası idi. Mide kanseri, özofagus kanserine oranla 1,5 kat fazla olup, özofagus epidermoid kanseri kadınlarda, mide ve özofagus adenokanseri erkeklerde daha sık görülmekte idi. Sonuç: Sonuç olarak üst gastrointestinal sistem kanserlerinin, ülkemizin batı bölgeleri ile karşılaştırıldığında Van gölü ve çevresinde daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Yöremizde üst GİS kanserlerinin yüksek sıklıkta görülmesi nedeniyle epidemiyolojik faktörler ve insidensi belirlemek amacıyla daha geniş ve kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.
  • «
  • 1 (current)
  • 2
  • »