1. Home
  2. Browse by Author

Browsing by Author "Çeğin, Muhammed Bilal"

Filter results by typing the first few letters
Now showing 1 - 11 of 11
  • Results Per Page
  • Sort Options
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Ameliyathane Dışı Anestezi Uygulamalarımız: 528 Hastanın Değerlendirilmesi
    (2015) Çeğin, Muhammed Bilal; Yüzkat, Nureddin; Kılıç, Mehmet; Kurt, Nurettin; Göktaş, Uğur; Soyoral, Lokman
    Amaç: Bu çalışmada bir tıp fakültesi hastanesinin dış anestezi uygulamalarına ait son 2 yıllık verilerini sunmayı amaçladık. Yöntemler: Erişkin ve pediatrik kardiyoloji, gastroenteroloji ve radyoloji anabilim dallarına ameliyathane dışında anestezi verilen hastaları incelenmiştir. Olgular yaş, cinsiyet, ASA, girişim nedeni, yoğun bakım ihtiyacı, sigara öyküsü açısından incelendi.Bulgular: Dış anestezi uygulamalarında 528 olguya anestezi verildi. Bu olguların 336 (%64)'sı kadın, 192 (%36)'si erkek idi. ADA verilen tüm vakaların yaş ortalamaları 29,6±20,6yıl idi. Olguların ortalama anestezi uygulama süresi 22,57±11,7dk olarak bulundu. En kısa işlem süresi gastroskopi (13,2±8,6dk) sırasında, en uzun işlem süresi balon valvuloplasti (67,9±18,4dk) sırasında gerçekleşti. Olguların ortalama derlenme süresi 10,1±7,2dk olarak bulundu.Sonuç: Dış anestezi uygulamaları taşıdığı riskler açısından ameliyat odasındaki uygulamalarla benzerdir. Anestezist gün geçtikçe sayısı artan dış anestezi uygulamaları için iyi bir preoperatif değerlendirme yapmalı ve bu alanlarda uygun fiziksel koşulları sağlanmaya çalışılmalıdır.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Anensefalik Bir Olguda Yaşama Tutunma Çabası: Nöral Tüp Defektlerine Bir Bakış
    (2016) Göktaş, Uğur; Çeğin, Muhammed Bilal; Soyoral, Lokman; Yüzkat, Nureddin; Sösuncu, Enver
    Nöral tüp defektinin büyük çoğunluğunu oluşturan anensefali ve spina bifida en sık görülen konjenital malformasyon grubudur. Etyolojisi tam bilinmemekle beraber genetik ve çevresel faktörler suçlanmaktadır. Anensefalik olguların %65'i intrauterin hayatta ex olur. Anensefalinin antenatal tanısı gebeliğin terminasyonunu gerektirir. Bu fetuslar genelde doğumu takiben ilk 24 saatte ölürler
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Specialist Thesis
    Comparison of Different Concentrations of Bupivacain at Transversus Abdominis Plane Block With Ultrasonography Under Spinal Anesthesia for Lower Abdominal Surgery: Randomised, Double Blinded, Controlled Study
    (2018) Peker, Ayşe Ekmen; Çeğin, Muhammed Bilal
    Çalışmada, ultrasonografi eşliğinde yapılan transversus abdominis plan (TAP) bloğunda farklı konsantrasyonlarda kullanılan bupivakainin en etkin olan en düşük dozunun bulunması amaçlandı. Yöntem: Alt batın cerrahisi planlanan hastalar ameliyatlardan bir gün önce servislerinde görülerek uygulanacak anestezi yöntemleri ve çalışma hakkında bilgi verilip yazılı ve sözlü onamları alındı. Operasyon odasına alındıktan sonra hastalar standart şekilde monitörize edildi. Olguların tümüne 3 ml % 0,5 hiperbarik bupivakain ile spinal anestezi ve sonrasında da Ultrasonografi eşliğinde TAP blok yapıldı. Olgular periferik blok ve spinal anestezi işlemlerini yapan anestezistin dışında bir hekim tarafından randomize 20'şerli dört gruba (Grup: A, Grup: B, Grup C, Grup D) ayrıldı. Grup A için % 0,125'lik, Grup B için % 0,250'lik, Grup C için % 0,375'lik ve Grup D için % 0,5'lik konsantrasyonda 10 mL hazırladı. Ultrasonografi eşliğinde TAP blok yapıldı. Grupların vital bulguları, VAS skorları, hasta memnuniyet skalaları, Ramsey Sedasyon Skalaları, motor ve duyusal blok süreleri önceden belirlenmiş aralıklarla kaydedildi. Tüm gruplara VAS değeri 3'ün üzerine çıktığında konvansiyonel tedaviye uygun olarak 50 mg tramadol ve 10mg/kg parasetamol IV bolus yapıldı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen grupların tamamında demografik veriler, ASA risk sınıflaması, operasyon yeri ve süresi, hasta memnuniyeti, sedasyon düzeyleri, ilk analjezik ihtiyacı açısından fark bulunmadı. SAB, DAB ve OAB değerlerinin Grup D de diğer gruplardan daha düşük görüldü. Olguların VAS skorları ve ek analjezik ihtiyacı da Grup D'de diğer gruplarda göre anlamlı olarak düşük bulundu. Sonuç: Alt batın cerrahisinde US eşilğinde yapılan TAP blokta % 0,5'lik bupivakain uygulamasının en etkin analjeziyi sağladığı, kan basınçlarında düşüşe neden olsa da hemodinamiyi etkilemediği kanısındayız.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Dirençli Hipokalemik Bartter Sendromunda Periferik Blok Kullanımı: Olgu Sunumu
    (2016) Baydi, Volkan; Göktaş, Uğur; Soyoral, Lokman; Çeğin, Muhammed Bilal; Yüzkat, Nureddin
    Bartter sendromu, sodyum, potasyum, klorür ve idrar kaybı ile karakterize nadir görülen bir sendromdur. Bu sendrom otozomal resesif kalıtıma sahip, renal tübüler bir hastalık grubunu kapsar. Bu olgularda karakteristik olarak hipokalemik metabolik alkaloz, yüksek renin ve aldosteron plazma seviyeleri, kan ve idrarda yüksek prostaglandin düzeyleri ile karakterizedir. Periferik bloklar en güvenli anestezi yöntemlerinden biridir. Ultrason kullanımının artması ile birlikte kullanılan ilaç dozları daha azalmıştır. Ayrıca damarsal yapıların görülmesi ile periferik bloklar daha güvenilir hale gelmiştir. Bu yazıda 33 yaşında, preoperatif Bartter Sendromu tanısı konan olguda yapılan periferik blok uygulaması sunulmuştur
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Ductus Torasikus Yaralanmasına Bağlı Zor Entübasyon Olgusu: Tiroidektominin Nadir Bir Komplikasyonu
    (2016) Çeğin, Muhammed Bilal; Soyoral, Lokman; Yüzkat, Nureddin
    Zor hava yolu yönetimi anestezistler için önemli bir sorundur. Sıklıkla, ameliyathanelerde ve hastane dışı travma olaylarında görülmektedir. Entübasyon güçlüğünü önceden belirlemek için bazı testler mevcuttur. Önceki anestezi deneyimlerinin sorgulanması, laringoskopik değerlendirme, sterno-mental mesafe, ön mandibular bölge anatomisi, başın ekstansiyon derecesi, radyolojik inceleme, bilgisayarlı görüntüleme kullanılan bazı yöntemlerdir. Bu yazıda nadir karşılaşılacak bir durum olan tiroidektomi sonrası ductus torasikus yaralanmasına bağlı karşılaştığımız zor hava yolu deneyimimizi paylaştık
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Epidural Kateter Sonrası Arrest Olan Çok İleri Yaşta Bir Hastanın Perioperatif Anestezi Yönetimi
    (2016) Soyoral, Lokman; Çeğin, Muhammed Bilal; Kahraman, Abdullah; Yüzkat, Nureddin; Göktaş, Uğur
    Epidural blok, anestezi uygulamalarında iyi bilinen ve sık başvurulan bir rejyonal anestezi tekniğidir. Solunum ve kardiyovasküler sistem üzerine pozitif etkileri vardır. Hastada analjezik ihtiyacını azaltırken, hipotansiyon, bradikardi ve kardiyak arrest gibi olumsuz etkileri de vardır. Epidural anesteziye bağlı kardiyak arrest oranı yaklaşık %0,01 olarak belirtilmiştir. Kardiyak arrestte kalbin ön yükündeki volüm azalmasına sekonder gelişen vagal yanıtın etkisi büyüktür. Bu yazıda kardiyak rezervi düşük, çok ileri yaştaki bir olguda uygulanan epidural anestezi sonrası karşılaşılan kardiyak arrest ve perioperatif anestezi yönetimi sunulmuştur.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Specialist Thesis
    In Cases of Pediatric Hydrocephalus, Comparison of the Effects of Anesthesia on Cerebral Oxygenation Before and After Shunt Placement
    (2014) Kanter, Ahmet; Çeğin, Muhammed Bilal
    Kullanılmakta olan monitörizasyon cihaz ve tekniklerinin yetersiz olması olumsuz nörolojik sonuçların çok fazla olmasının sebebidir. Mevcut teknoloji ile bu oluşacak nörolojik hasarların çoğu daha ortaya çıkmadan alınacak bazı tedbirlerle önlenebilir. Serebral oksimetre; nörolojik sekelleri önemli derecede azaltan, hasta güvenliğini sağlayan bir monitördür. INVOS Sistemi, tescilli INVOS (InVivo Optik Spektroskopi) teknolojisine dayanır. Serebral kortekste, sunum ve tüketimden etkilenen oksijen saturasyonunun direkt ölçümünü sağlar. Bu bölgedeki oksijen saturasyonu hakkında bilgi sahibi olmak, potansiyel serebral iskemi için erken uyarı sağlar. Hidrosefalili şant cerrahisi uygulanan pediatrik olgularda inhalasyon anesteziklerinin serebral oksijen saturasyonu üzerine etkilerini araştıran bir çalışma literatürde bulunmamaktadır. Çalışmamızda şant takılacak hidrosefalili çocuk hastalarda inhalasyon anesteziklerinden olan sevofluran ve desfluranın beyin oksijenasyonuna etkilerini NIRS'la değerlendirmeyi amaçladık. Bu çalışma Amerikan Anesteziyoloji Derneği (ASA)'nin tanımladığı risk sınıflamasında, I. II ve III gruba giren, elektif hidrosefali şant operasyonu planlanan ve yaşları 0-6 ay arasında değişen, toplam 40 çocuk hasta çalışma kapsamına alındı. Hastalar rastgele 2 gruba ayrıldı. İnhalasyon anesteziği olarak desfluran verdiğimiz hastalar Grup D (n: 20), sevofluran verdiğimiz hastalar ise Grup S (n: 20), olarak isimlendirildi. Hastalar EKG, noninvaziv kan basıncı, kalp hızı, periferik oksijen saturasyonları ve serebral oksijen saturasyonları INVOS serebral oksimetre (INVOS 5100C Cerebral / Somatic Oximeter-USA) ile monitörize edildi. Tüm hastalara indüksiyon öncesi üç dakika süreyle %100 oksijen ile preoksijenizasyon ve rutin anestezi indüksiyonu uygulanarak her iki grupta anestezi indüksiyonunda tiyopental (6mg/kg), fentanil(1µg/kg) kullanıldı. İdame sevofluran (1MAC, %2-3) veya desfluran (1MAC, %5-6), oksijen (%40), kuru hava(%60) ile sağlandı. Kas gevşetici kullanılmadı. Sağ ve sol serebral oksimetre (rSO2R ve rSO2L) ölçümleri, sistolik arterial kan basıncı (SAKB), diastolik arterial kan basıncı (DAKB), ortalama arterial kan basıncı (OAKB), kalp atım hızı (KAH), oksijen saturasyon değerleri (SpO2), end-tidal karbondioksit (etCO2) değerleri anestezi indüksiyonu öncesi bazal değer olarak kaydedildi. rSO2R, rSO2L, SAKB, DAKB, OAKB, KAH, ETCO2 ve SpO2; entübasyon anı, SAKB, DAKB, OAKB, KAH, ETCO2 ve SpO2; entübasyon sonrası 3'er dakika arayla operasyon bitimine kadar, rSO2R ve rSO2L sürekli olarak cihaza kaydedildi ve bu değerlerin ortalama değerleri (veya varsa en kötü değer) intraop değer olarak ifade edildi. Aynı parametreler (rSO2R, rSO2L, SAKB, DAKB, OAKB, KAH, ETCO2 ve SpO2) postoperatif 5.dakika 1. saat ve 24. saat'te ölçülerek kaydedildi. Hastalar ekstübasyon sonrası yaklaşık 1saat kadar postoperatif derlenme odasında takip edildikten sonra servise gönderildi. Her iki grupta da şant uygulaması sonrası, serebral oksijenasyon değerlerinin postop 24. saat'te; başlangıç değerlerine göre artarak devam ettiği görülmüştür. Şant uygulamasının postop ilk 24 saat gibi kısa dönemde serebral oksijenasyonu düzelttiği anlaşılmaktadır. Desfluran verilen vakalarda 24.saatte bakılan sağ serebral oksijenasyon değerlerinin sevofluran grubuna göre anlamlı derecede yüksek olduğu görüldü. Sevofluran verilen grubun entübasyon anında bakılan kan basıncı değerleri (SAKB, OAKB, DAKB) preoperatif bakılan değerlere göre anlamlı olarak düşük bulunmasına karşın sağ ve sol rSO2 değerlerinde düşme olmadı, yükselmeye devam etti. Desfluran verilen grupta kan basıncı değerleri preoperatif değerlere göre ekstübasyon esnasında ve postoperatif 1. saatte yüksek olarak bulundu. Serebral oksijenasyonun arttırılmasında; pediatrik hidrosefali olgularında ventrikülo-peritoneal şant uygulanmasının olumlu etkilerinin yanı sıra sevofluran veya desfluranın intraoperatif inhalasyon ajanı olarak kullanılmasının olumlu katkılarının olması ile birlikte desfluran kullanımının kısmen daha iyi olduğu kanaatindeyiz. Anahtar Kelimeler: Hidrosefali, ventrikülo-peritoneal şant, serebral oksijenasyon, NIRS
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Specialist Thesis
    Investigation of Effects of the Phentanyl Added To Levobupivacain on Cognitive Functions and Cerebral Oxygenation
    (2009) Çeğin, Muhammed Bilal; Göktaş, Uğur
    Bu çalışmada epidural yoldan lokal anesteziklerle beraber kullanılan fentanilin kognitif fonksiyonlara ve serebral oksijenasyona etkisinin araştırılması amaçlandı.ASA I-II grubundaki 20?60 yaş arası, 28 erkek 12 kadın toplam 40 hasta, 20' şer kişilik rastgele iki gruba ayrıldı. İntraoperatif genel anesteziye geçilmesi gereken hastalar, yapılan toplam 18 ml %0,5'lik levobupivakain ile yeterli anestezi seviyesi sağlanamayan hastalar ve hemodinamik instabiliteye neden olacak kadar kanaması olan hastalar çalışma dışı bırakıldı.Operasyon öncesi 8 saat aç bırakılan olgulara, sonuçları etkilememek için premedikasyon yapılmadı. Operasyondan bir gün önce hastalara kognitif fonksiyonlarını değerlendirmek amacıyla 20 aşamalı ve 30 puan üzerinden değerlendirilen; soru? cevap şeklinde olan ve olguların fiziksel katılımları ve yazmalarını gerektiren mini mental test (MMT) yapıldı. Sedasyonun derecesini ve ilaçların etkisini değerlendirmek için Ramsay Sedasyon Sakalası kullanıldı.Tüm hastaların operasyondan önce noninvaziv kan basıncı (mmHg), EKG, periferik O2 satürasyonu (SpO2, %) monitorize edildi. Epidural anestezi oturur pozisyonda, orta hatta L3-4 veya L4-5 interspinöz aralığından 18 gauge epidural iğne ile girilerek 20 G epidural kateter yerleştirdi. Serebral oksijenasyon monitorizasyonu (Invos SOMANETICS Cerebral Oximeter cihazı) cerrahi süresince ve sürekli yapıldı. Kontrol grubuna % 0.5'lik levobupivakainden 3 mL test dozunu takiben kateterin yeri doğrulandıktan sonra 15 mL, çalışma grubuna ise % 0.5'lik levobupivakaine ilave edilen 5 µgr/mL fentanil solusyonundan 15 mL verildi.Fentanilli ve fentanilsiz gruplarda hemodinamik parametreler (sistolik, diastolik, ortalama kan basınçları ve kalp atım hızı) ile sağ-sol serebral oksijen saturasyonu ve MMT arasında bir ilişki saptanmadı.Tüm gruplarda periferik oksijen saturasyonu ile sağ-sol serebral oksijen saturasyonu ve MMT arasında genel olarak pozitif korelasyon saptandı.Postoperatif 1. ve 5. saatteki MMT değerlerinin fentanil kullanılan grupta fentanilsiz gruba göre ve fentanilli grupta grup içi preoperatif değere göre 1. ve 5. saatteki MMT değerleri daha düşük bulundu fakat tüm değerler normal sınırlarda idi.Sonuç olarak epidural yoldan lokal anesteziğe ilave edilen fentanilin serebral oksijenasyonunu ve kognitif fonksiyonları olumsuz etkilememesi nedeniyle epidural anesteziye adjuvan olarak kullanılabileceği kanaatine varıldı.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Kardiyak Aritmileri Olan İleri Derecede Kifoskolyotik Hastada Spinal Anestezi Uygulamamız
    (2016) Göktaş, Uğur; Soyoral, Lokman; Çeğin, Muhammed Bilal; Yüzkat, Nureddin; Baydi, Volkan
    Kifoskolyoz yaşla birlikte artan progresif bir hastalıktır. Gelişimsel vertebra bozukluklarının neden olduğu spinal bir segmentin arkaya ve yanlara anormal açılandığı sık görülmeyen bir deformitesidir. Bu sunuda, sol femur başında kırık nedeniyle opere edilen ileri derecede kifoskolyozlu ve kardiayak aritmileri olan bir bayan olguda uyguladığımız spinal anestezi deneyimimizi sunduk. Kifoskolyozlu yaşlı bir hastada spinal anestezi uygulamasının hemodinamik ve solunumsal komplikasyonların azaltılması ya da önlenmesi için genel anesteziye iyi bir alternatif olabileceği kanısındayız
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Specialist Thesis
    Retrospective Analysis of Surgical Anesthesia Methods in Our Orthopedics and Traumatology Clinic
    (2013) Er, Sinan; Çeğin, Muhammed Bilal
    Günümüzde; genel anestezi, sedoanaljezi, epidural, spinal, kombine bloklar, sinir blokları ve sınırlı uyuşturma yöntemlerini içeren rejyonal anestezi olmak üzere çeşitli anestezi yöntemleri geliştirilmiştir. Ortopedi ve Travmatoloji cerrahisi rejyonal anestezi yöntemlerinin sıkça kullanıldığı bir cerrahi branştır. Anestezi yöntemlerinin birbirine göre avantaj ve dezavantajları göz önünde bulundurulacak olursak bu vakaların retrospektif olarak incelenmesinin klinik çalışmalarımızda ileriye dönük katkısının ne kadar önemli olduğu görülecektir. Çalışmamızda Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp Merkezinde Ocak 2006- Aralık 2012 tarihleri arasında alınan Ortopedi ve Travmatoloji vakalarının yaş, cinsiyet, Amerika Anestezi Derneği klinik sınıflandırılması, tanı, uygulanan anestezi tipi, intraoperatif kan verilip verilmediği, acil veya elektif, ek hastalık varlığı, verilen kristaloid ve kolloid miktarı, gelişen komplikasyonlar ve ek ilaç verilip verilmediğini anestezi takip formu ve bilgisayar kayıtları üzerinden retrospektif olarak incelemeyi amaçladık. Genel anestezi uygulanan hastalarda komplikasyon görülme oranı rejyonel anestezi uygulananlara göre anlamlı oranda yüksek bulundu. Rejyonal anestezide görülen komplikasyonlar sırası ile; Spinal Anestezi?nin %1.6?sında, Epidural Anestezi?nin %0.6?da, Periferik sinir ve pleksus blokların?ın %0.4?ünde, Kombine Spinal Epidural Anestezi?nin %0.2?de ve İntravenöz Rejyonal Anestezi?de %0 olarak görüldü. En fazla komplikasyon olarak hipotansiyon, bu da en çok spinal anestezi ile opere olmuş hastalarda görüldü. Opere olmuş hastaların %7.1?de ek ilaç kullanılmış ve bunların %2.2?sinde atropin ve adrenalin kullanılmıştır. Dopamin infüzyonu verilmiş hastaların %64?ü acil, %36?sı elektif, totalde opere olup ilaç kullanılanların %16,3?ünde dopamin infüzyonu verilmiştir. Kan verilmiş hastaların çoğu; acil, ek hastalığı olan, vertebra ameliyatları, Amerika Anestezi Derneği sınıf III ve yoğun bakım ünitesi ihtiyacı olan hastalar olduğundan bu grup hastalarda preoperatif hazırda kan bulundurulması uygundur. Ek hastalığa sahip olan hastalarda postoperatif yoğun bakım ünitesine alınma oranları daha yüksek bulundu. Yoğun bakım ünitesine gönderilen hastaların %41?ine dopamin infüzyonu başlandığından yoğun bakım ihtiyacı olabilecek vakaların önceden tespiti ve vazopressörlere olan ihtiyaçlarının diğer hasta gruplarından daha fazla olabileceğinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Amerika Anestezi Derneği klinik sınıflandırmasına göre risk arttıkça aciliyet durumunun, perioperatif komplikasyonların, yoğun bakım ünitesi ihtiyacının ve kan verme ihtiyacının arttığı görüldü. Sonuç olarak rejyonal anestezi yöntemlerinin genel anesteziye göre mortalite ve komplikasyon açısından daha güvenli olduğu, ileri yaş ve Amerika Anestezi Derneği klinik sınıflandırmasına göre yüksek risk, yandaş hastalığa sahip, ameliyat sırasında fazla miktarda kanaması olacağı tahmin edilen hasta gruplarında preoperatif hazırlıklarının tam olarak yapılmış olması, intraoperatif dönemde daha sıkı takip ile kan ve vazopressör ihtiyaçlarının karşılanması ve preoperatif olarak operasyon sonrasında yoğun bakım ihtiyacının tespit edilerek gerekli önlemlerin alınması perioperatif mortalite üzerine önemli etkileri bulunduğu tespit edilmiştir.
  • Loading...
    Thumbnail Image
    Article
    Von Willebrand Hastalığı Olan Bir Olguda Femoral- Siyatik Sinir Bloğu: Olgu Sunumu
    (2016) Soyoral, Lokman; Göktaş, Uğur; Çeğin, Muhammed Bilal; Peker, Ayşe Ekmen; Yüzkat, Nureddin
    Von Willebrand hastalığı (vWh) insanlarda tanımlanan en yaygın kalıtsal pıhtılaşma bozukluğudur. Aynı zamanda bazı tıbbi koşulların bir sonucu olarak da ortaya çıkabilir. Toplumda görülme insidansı %1 dolayındadır. Bu hastalık trombositlerin birbirine yapışmasını sağlayan ve multimerik bir protein olan von Willebrand faktörü (vWf)'nün kalitatif veya kantitatif eksikliği ile ortaya çıkar. Tipik olarak hafif veya orta şiddette deri, mukoza kanamalarıyla karakterizedir. Bu makalede vWh olan olguya perioperatif dönemde gerekli işlemler yapıldıktan sonra USG eşliğinde uygulanan başarılı bir periferik blok sunuldu