Browsing by Author "Karaaslan, Hakan"
Now showing 1 - 20 of 22
- Results Per Page
- Sort Options
Master Thesis An Analysis of Political, Economic and Security Reasons of Afghan Migration(2022) Elçi, Mehmet; Karaaslan, HakanAfganistan, iç çatışma, savaş, terör örgütlerinin yıkıcılığı ve büyük güçlerin işgalleri gibi nedenlerle kaotik bir geçmişe sahiptir. Çatışma ve savaşlar sonucunda ülkede sosyal ve ekonomik hayatın çökmesi ve insanların hem yaşam kaygısı hem de yoksulluk ve işsizlik nedeniyle göç kararı almaları gayet doğal bir durumdur. Nitekim Afgan halkının üçte birinden fazlası yaşamları boyunca en az bir defa göçü deneyimlemiştir. Bugün de devam çatışma, istikrarsızlık ve karışıklıklar sonucunda, Afganistan halkı için 'istikrarlı göçmenler', Afganistan devleti için ise tarihinin her döneminde 'istikrarlı göç veren ülke' tanımlamaları yapılmaktadır. Afganistan'ın kendi içinde yaşadığı istikrarsızlıklar, dış güçlerin müdahalesi, terör ve kötü ekonomik koşullar; Afganistan'dan göçün en önemli nedenleri şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu çalışma genel olarak göç olgusunu, Afgan göçünün tarihsel arka planını ortaya koymayı ve özelde ise Afgan göçünün nedenlerini siyasi, ekonomik ve güvenlik boyutları üzerinden analiz etmeyi amaçlamaktadır.Article An Analysis of the Economic-Environmental Dimension of the Organization for Security and Co-Operation in Europe: Just a Rhetoric(2018) Karaaslan, HakanBu makale Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın (AGİT) 'ikinci boyut\" olarak adlandırılan ekonomi ve çevre boyutu ile ilgili eleştirel bir analiz ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu çalışma aynı zamanda AGİT'in ekonomik ve çevresel konulara olan bakışını ve bu konuların güvenlikle olan bağlantılarını da ortaya koymayı amaçlamaktadır. AGİT, kapsamlı güvenlik yaklaşımının bir yansıması olarak, ekonomik ve çevresel konularla her zaman ilgili olmuştur. Bu çalışma, AGİT'in ekonomi ve çevre boyutundaki dahlinin, Organizasyonun güvenliğe kapsamlı yaklaşımını yansıtmasına rağmen, ekonomi ve çevre boyutunun, örgütün kapsamlı güvenliğin gerçekleştirilmesindeki toplam katkısı göz önüne alındığında, AGİT'in en zayıf boyutu olduğunu iddia etmektedir. Başka bir ifade ile, insani boyut kapsamındaki askeri olmayan faaliyetleri ve siyasi-askeri boyut kapsamındaki yine askeri olmayan faaliyetleri ile karşılaştırıldığında, ekonomik ve çevresel konuların ikincil planda kaldığı görülmektedirMaster Thesis Analysis of the Influence of Syrians in Temporary Protection Status on Turkey From the International Political Economy Perspective(2020) Orak, Deniz; Karaaslan, HakanII. Dünya Savaşı sonrası dönemde uluslararası ilişkilerin en önemli gündem maddelerinden birini oluşturan uluslararası göçün en güncel örneği, 2010 yılında başlayan Arap Bahar'ının Suriye'ye sıçramasıyla yaşanmıştır. Ülkede yaşanan olaylar bölgesel ve küresel aktörlerin müdahalesiyle uluslararası bir kriz haline dönüşmüştür. Yaşanan bu krizin en büyük çıktılarından biri de kitlesel olarak göç eden Suriyelilerdir. Suriyelilerin ilk göç duraklarının başında Türkiye yer almıştır. Türkiye gelen Suriyelilere karşı 'açık kapı' politikası uygulamıştır. 2011 yılında başlayan ve günümüzde de devam eden Suriye iç savaşı neticesinde bugün Türkiye'de bulunan Suriyelilerin sayısı milyonlarla ifade edilmektedir. Ocak 2020 itibariyle Türkiye'de bulunan Suriyeli sayısı 3.5 milyonun üzerindedir. Bugün gelinen noktada Suriye'den göç edenler sadece insani boyutu olan bir sorun olmaktan çıkmıştır. Ülkede bulunan Suriyeliler, Türkiye'de her alanda köklü değişikliklerin temel dinamiklerinden biri olmuşlardır. 2014 yılında çıkarılan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) ile birlikte Suriyelilere 'geçici koruma' statüsü verilmiştir. Bu statü kapsamında Suriyelilerin; eğitim, sağlık, sosyal ve diğer alanlardaki temel ihtiyaçları, ulusal ve uluslararası kurumların işbirliğiyle Türkiye tarafından karşılanmaktadır. 2016 yılında AB ile imzalanan Ortak Eylem Planı (OEP) yine bu kapsamda atılmış önemli bir adımdır. Bu çalışmanın teorik çerçevesini 1970'ler sonrası bir akademik çalışma alanı haline gelen Uluslararası Politik Ekonomi (UPE) oluşturmaktadır. Disiplinler arası çalışma alanı sunan UPE, bir olguyu üç disiplin (siyaset, ekonomi, sosyoloji) ve üç aktör (devlet, piyasa, toplum) açısından incelemektedir. Bu tezin amacı; Suriye iç savaşı ile birlikte Türkiye'ye yönelik başlayan kitlesel göçlerin Türkiye'ye etkilerinin UPE kapsamında üç alan üzerinden analiz etmektir. Siyasal, ekonomik ve toplumsal alanlarda birbirleriyle etkileşimlerini ve Türkiye'ye dönük yaşanan bu etkilerin neler olduğu bu çalışmada UPE kapsamında analiz edilmiştir. Konu ile ilgili kitaplar ve makalelerin yanı sıra ulusal ve uluslararası kuruluşlar tarafından kullanılan tanımlar, istatistikî veriler analiz sürecine dâhil edilmiştir. 2011 yılından itibaren Türkiye'ye gelen Suriyelilerin, Türkiye'ye olan etkilerini tek bir disiplin ile açıklamak konunun kapsamı bakımından yeterli olmamaktadır. Çünkü Türkiye'nin Suriyeliler konusunda aldığı herhangi bir siyasi kararın ekonomik ve sosyal etkileri ve yansımaları olmuştur. Bunun tersi durumu da söz konusudur. Suriyelilerle ilgili ekonomik ve sosyal alanlarda yaşanan herhangi bir gelişmenin siyasi ve sosyal alanda da etkileri ve sonuçları ortaya çıkmaktadır.Master Thesis An Analysis of Turkey's Energy Policies in the Context of International Political Economy(2023) Destan, Abdulkerim; Karaaslan, HakanEnerji meselesi, uluslararası enerji ilişkilerinin yasal çerçevesinden, enerji piyasalarındaki gelişmelere kadar çeşitli ciddi konuları barındıran bir sorundur. 21. yüzyılda enerji politikası, devletlerin iç ve dış politikalarındaki en önemli unsurlardan biri haline gelmiştir. Bu eğilim, günümüzde de devam etmektedir, çünkü ulusal ekonomilerin ve küresel ekonominin durumu ve ilerlemesi büyük ölçüde enerji kaynaklarına bağlıdır. Türkiye ise enerji tüketiminde dışa bağımlı bir ülkedir. Türkiye'de hızlı enerji talebi artışı, yerel üretimin bu talebi karşılamakta yetersiz kalması sonucunda ülkenin enerji ihtiyacının ithal enerji kaynaklarına yönelmesine sebep olmaktadır. Öte yandan petrol ve doğal gaz rezervlerinin %70'i gibi büyük bir oranının Türkiye'nin komşu ülkelerinde veya yakın bölgelerinde bulunması, Türkiye'nin coğrafi konumunun enerji arzı ve talebi üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Bu tezin temel amacı, Türkiye'nin enerji politikalarını Uluslararası Politik Ekonomi (UPE) bağlamında detaylı bir şekilde analiz etmek ve bu politikaların Türkiye'nin enerji güvenliği, ekonomik kalkınma, uluslararası ilişkiler üzerindeki etkilerini ayrıntılı bir şekilde incelemektir. Bu çerçevede ekonomi ve siyaset arasındaki etkileşimi esas alan UPE bağlamında Türkiye'nin enerji politikalarını analiz eden bu çalışmanın temel argümanı; Türkiye'nin enerji politikalarının UPE bağlamında etki doğurduğu başlıca üç alanın enerji güvenliği, ekonomik büyüme/kalkınma ve uluslararası politika dinamikleri olduğudur. Anahtar Kelimeler: Enerji, Ekonomik Kalkınma, Enerji Güvenliği, Petrol,Master Thesis An Assessment of the Historical Development Process of the European Union Within the Framework of the Concepts of Regionalization and Integration(2022) Yıldırım, Sabri; Karaaslan, HakanKüreselleşme sürecinin hız kazanması dünyada ülkeler arası ekonomik bütünleşmelerin de artış göstermesine neden olmuştur. 1951'de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nun (AKÇT) kurulması ile başlayan Avrupa bütünleşme süreci 1957'de Roma Antlaşması ile hızlandırılmıştır. İlk etapta bazı ürünlerde Ortak Pazar fikrini uygulamak amacıyla Avrupa'nın altı ülkesinin (Batı Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya ve Lüksemburg) imzaladığı Paris Antlaşması zamanla daha büyük bir bütünleşmeye doğru evirilmiştir. Sırasıyla Gümrük Birliği, Tek Pazar ve en son 27 üyeden 18'nin katıldığı Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB) aşamasına geçilmiştir. Maastricht Antlaşması ile güvenlik, adalet, ekonomi, iç ve dış politikayı da kapsayacak şekilde bir ''Birleşik Avrupa Devletleri'' kurma hedefi gözetilmiştir. Böylece uluslararası sistemde siyaseti, ekonomisi, ülküsü bir olan tek ve güçlü bir Avrupa ile kurumsal bir aktör olmak hedeflenmiştir. Bu amaçla coğrafi, ekonomik, siyasi ve hukuki bütünleşme tamamlanmak istenmiştir. Bu doğrultuda 1997'de Amsterdam Antlaşması imzalanmış ve akabinde 2007'de Lizbon Antlaşması ile Avrupa Birliği bugünkü şeklini almıştır. Birliğin istikrarlı bir gelişimin devamlılığı için kurum ve kuruluşlar ile sürekli olarak bir değişim ve dönüşüm geçirdiği görülmektedir. Bu çalışmada temel amaç bölgeselleşme ve bütünleşme hareketinin Avrupa coğrafyasında ne kadar başarılı olduğunu ortaya koymaktır. Avrupa bütünleşmesinin hangi aşamalardan geçtiğine ve ne kadar başarılı olduğuna değinilmiştir. Bu kapsamda araştırmada tarama modeli kullanılmıştır. Nitel bir araştırma olduğundan dolayı betimsel ve gerçekçi bir tablo sunmaktadır. Toplanan verilerin araştırma konusuna ilişkin olarak neleri söylediği ya da hangi sonuçları ortaya koyduğu öne çıkmaktadır. Bu kapsamda yapılan araştırmada bu alanda yazılan kitap, dergi, makale, konferans bildirileri ve internet kaynakları kaynak olarak kullanılmıştır.Master Thesis An Assessment on Women's Representation in Turkish Foreign Policy(2022) Arslan, Selin; Karaaslan, HakanDış politika var olduğu tarihten bu yana, devleti odak noktası belirleyerek gelişmiş ve devlete ait güç, egemenlik, savaş, güvenlik gibi kavramlar erkeklerle ilişkilendirilmiştir. Bu nedenle dış politika; cinsiyete dayalı ayrımcılığın yoğun olarak hissedildiği ve kadınların karar alma mekanizmalarında aktif rol alamadığı alanlardan biridir. Toplumsal hayatta pekiştirilen cinsiyetçi normların her alanda olduğu gibi dış politika alanındaki yansımaları da kadınlar aleyhine sonuçlar doğurmaktadır. Çoğunlukla sadece erkeklerin egemen olduğu, erkek egemen değerlerin ön planda tutulduğu, kadınların ve feminen değerlerin ise arka plana atıldığı dış politikada tarihsel sürece de bakıldığında, çok az sayıda kadının yer aldığı gözlemlenmiştir. Ancak bu kadınların çoğu da maskülen nitelikli politikalar izlemiştir. Dolayısıyla eril bir yapıya sahip olan dış politika, var olan az sayıdaki kadın aktörü de kendi maskülen karakterine dönüşmeye zorlamaktadır. Kadınların diplomaside öncü rol oynayamamalarının ardındaki nedenleri ve kadın temsilinin mevcut durumunu Türk siyaset kültürü bağlamında değerlendirmeyi amaçlayan bu tezde; siyasi alana egemen olan erkeksi yapının kadınlar ve dış politika arasında ne gibi sorunlar yarattığı, kadın siyasetçi ve diplomat örneklerinden hareketle tartışılarak egemen erkeklik içinde kadının mevcut siyasi katılım sorununun çözümüne yönelik bir değerlendirme yapılmaktadır.Master Thesis Biological Threats in Global Security: an Analysis Within the Pramework of the Covi̇d-19 Pandemic(2022) Kahraman, Hilal; Karaaslan, HakanBiyolojik tehditler küresel güvenlik açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada temel amaç küresel güvenliği tanımlamak, küresel güvenlik çeşitlerini açmak, biyolojik tehditlerle oluşan yeni güvenlik algısını ortaya koymaktır. Bu amaçla güvenlik kavramı ele alınarak tarihsel süreç içerisindeki gelişimi, uluslararası ilişkiler disiplinindeki yeri ve güvenlik boyutları ele alınmıştır. Ayrıca çalışma kapsamında küresel güvenlik ve biyolojik tehdit konusuna yönelik görüşler sunulmuştur.Çalışma kapsamında sağlık ve güvenlik arasındaki mevcut tek yönlü ilişkinin güvenlik ve kalkınma politikasının küresel sağlığa fayda sağlayabilmesi için tersine çevrilmesi gerekliliği ortaya konulmuştur. Bu da uzun vadede küresel pandemilerin devlet güvenliğine yönelik tehdidi azaltacağını ortaya koymaktadır.Conference Object Bir Uluslararası Güvenlik Sorunu Olarak Covıd-19 İle Mücadelede Uluslararası İş Birliği: Güvenliğin Bölünmezliği İlkesi Kapsamında Bir Değerlendirme(2021) Karaaslan, Hakan; Demirel, MuratCOVID-19 salgını bireylerden toplumlara, devletlerden uluslararası sisteme yönelik geniş bir yelpazede farklı boyutlar üzerinden çok kısa sürede dünyanın tüm bölgelerine yayılan ciddi güvenlik riskleri ve meydan okumaları doğurmuştur. Hastalıkla mücadelede etkin bir ilaç geliştirilememiş olması, aşının küresel dağıtımında yaşanan adaletsizlikler, virüsün varyantlarının ortaya çıkması COVID-19’un temel bir güvenlik tehdidi olarak varlığını devam ettirmesine yol açmaktadır. Mücadelenin temelinde salgınının tüm dünyada sonlandırılana kadar uluslararası ilişkilerdeki hiçbir aktörün tamamıyla güvende olamayacağı anlayışı hâkimdir. Çalışma bu hususu güvenliğin bölünmezliği ilkesi kapsamında inceleyerek COVID-19 sürecinde uluslararası iş birliği sorunsalına dair nasıl bir birikim ve eğilimler oluştuğunu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Dünya Sağlık Örgütü ve COVAX’a odaklanarak tartışmayı amaçlamaktadır. Çalışma; güvenliğin bölünmezliği ilkesi çerçevesinde COVID-19 sürecinin, benzer salgınlar veya farklı sektörlerden kaynaklanabilecek başka uluslararası güvenlik tehditleri açısından önem arz eden maliyet paylaşımı ve uzlaşı pratikleri içeren işlevsel bir bilgi birikimi ve işbirliği eğilimi oluşturduğunu; uluslararası güvenlik sorunlarına karşı sürdürülebilir bir iş birliği ve yönetişim platformuna olan ihtiyacı netleştirdiğini iddia etmektedir.Master Thesis Causes and Multidimensional Effects of September 11 in the Context of the Globalization of Terrorism(2024) Karaca, Enes; Karaaslan, HakanKüreselleşme, Soğuk Savaş sonrasında daha belirgin hale gelmiş ve dünya siyasetinde önemli bir değişime yol açmıştır. Küreselleşme ekonomik, siyasi, kültürel, sosyal, çevresel ve teknolojik alanlarda ülkeler arasında etkileşimi ve karşılıklı bağımlılığı artırarak gerçekleşmektedir. Ulus-devletleri siyasi, ekonomik, çevresel ve kültürel açılardan etkileyen küreselleşme, uluslararası sistemde önemli değişikliklere neden olmaktadır. 1980'lerin başından itibaren yürürlüğe giren neoliberal kalkınma politikalarının etkisiyle küreselleşme, devletleri, toplumları ve bireyleri etkilemeye başlamış, bu durum da organize suçlar ve terörizm gibi sınır aşan uluslararası güvenlik sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Gelir dağılımındaki dengesizlik, küreselleşmenin düzensiz gelişimi ve terörün küreselleşmesi 11 Eylül terör saldırılarına zemin hazırlamıştır. Bu tez, küreselleşme ve 11 Eylül terör saldırıları arasındaki etkileşimi çeşitli boyutlarıyla ele alarak 11 Eylül terör saldırılarının neden ortaya çıktığını ve söz konusu saldırıların küreselleşme üzerindeki etkilerini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Çalışma, askeri ve güvenlik boyutuyla öne çıkan 11 Eylül saldırılarının 2001'den itibaren küreselleşme sürecini yavaşlatan, sorgulatan, realist paradigmayı ve güvenlikçi politikaları tekrar sahaya döndüren 2008 Finans Krizi, Arap Baharı ve Covid-19 salgını gibi önemli gelişmelerle şekillenmekte olan sürecin başlangıcını oluşturduğunu iddia etmektedir. 11 Eylül saldırıları, dünyanın artık eskisi gibi olamayacağına dair bir gerçeği ortaya koymuş, saldırıların ardından farklı alanlarda yaşanan gelişmeler, küresel düzenin artık daha sağlam bir yapı ile güncellenmesi ihtiyacını doğurmuştur.Master Thesis The Effects of Migration on Nation-States in the Age of Globalization(2025) Tuğa, Sefer; Karaaslan, HakanGöç ve küreselleşme günümüz dünyasında birbirleriyle son derece yakından bağlantılı iki kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Küreselleşme, teknolojik ilerlemeler, ticaret serbestîsi ve iletişimdeki gelişmelerle birlikte dünya genelinde etkileşimi artırmıştır. Bu etkileşim, ulusal sınırları aşan birçok süreci de beraberinde getirmiştir, bunlardan biri de göçlerdir. Göçler, insanların ulusal sınırları aşarak farklı ülkelerde yaşamaya ve çalışmaya başlaması anlamına gelmektedir. Bu durum, ulus devlet yapısının geleneksel olarak tanımladığı vatandaşlık, egemenlik ve ulusal sınırlar gibi kavramların da sorgulanmalarını beraberinde getirmiştir. Ulus devlet yapısı, modern uluslararası ilişkilerin temelini oluşturan bir kavramdır. Her bir ulus devlet, belirli bir toprak parçası üzerinde egemenlik kurar ve bu topraklarda yaşayan insanları vatandaşı olarak kabul eder. Ulus devlet yapısı, devletin yönetimini ve politikalarını belirleyen temel bir yapıdır. Günümüz dünyasında göç ve küreselleşme olguları ulus devlet yapıları üzerinde önemli etkilere sahiptir. Bu bağlamda bu tezin amacı, küreselleşme olgusunun sonucunda ortaya çıkan göçlerin ulus devlet yapılarına olan etkilerini anlamak ve bu etkilerin önemini değerlendirmektir. Çalışmada göçlerin ulus devlet yapısına olan etkileri ele alınacak ve bu etkilerin küreselleşme bağlamında nasıl şekillendiği analiz edilecektir. Tez, göçlerin ulus devlet sınırları, toplumsal yapı, ekonomi, kültür ve siyaset gibi farklı alanlardaki etkilerine de odaklanmaktadır. Tezin ana argümanı; küreselleşme çağında artan göç hareketlerinin ulus devletleri birçok boyut üzerinden derin bir dönüşüme zorladığıdır. Ulus-devletlerin geleneksel egemenlik anlayışı, sınır güvenliği, vatandaşlık ve ulusal kimlik gibi temel unsurları, küresel göç dalgaları karşısında yeniden şekillenmekte ve bu süreç, ulus devletlerin varlıklarını ve işleyişlerini önemli ölçüde etkilemektedir. Ayrıca, bu dönüşüm sürecinin uluslararası işbirliğini zorunlu kıldığı ve küresel düzen üzerinde kalıcı etkiler yaratabileceği savunulmaktadır.Master Thesis Energy Competition as a Security Problem: the Case of the Eastern Mediterranean(2022) Öztaş, Fatih; Karaaslan, HakanEnerji güvenliği, hem üretici ve tüketici hem de enerji kaynaklarının geçiş güzergâhları üzerinde olan devletler için hayati öneme sahiptir. 21. yüzyılda devletler arasında siyasi ve ekonomik bağımlılığın derinleştiği bir süreçte, enerji güvenliği çok önemli bir kavram haline gelmiştir. Dünyada tüketim toplumlarının modern hale gelmesinin ardından enerji, gittikçe önemi artan ekonomik sistemler için vazgeçilmez bir unsur haline gelmiştir. Enerjinin oldukça önemli bir faktör olmasının temel nedeni, enerji kavramı ile güvenlik arasında kurulan bağlantıdır. Bu çalışma; devletler ve diğer uluslararası aktörler arasında enerji alanında her geçen gün artan rekabetin, bir uluslararası güvenlik sorunu oluşturma olasılığını Doğu Akdeniz bağlamında analiz etmeyi amaçlamaktadır. Tezde ilk olarak güvenlik kavramının Güvenlik Çalışmaları ve Uluslararası İlişkiler disiplini çerçevesinde geçirdiği değişim ve dönüşüm süreçleri ortaya konmuş ve başlıca Uluslararası Güvenlik sorunları ele alınmıştır. İkinci olarak, enerji güvenliği kavramı farklı boyutları üzerinden tanımlanmıştır. Üçüncü olarak ise tezin odak noktasını oluşturan enerji alanındaki rekabetin günümüzde devletler arasında bir uluslararası güvenlik sorunu oluşturabilme potansiyeli, Doğu Akdeniz ve Doğu Akdeniz'de keşfedilen hidrokarbon kaynakları örneği üzerinden incelenmiştir. Anahtar Kelimeler : Uluslararası Güvenlik, Enerji, Enerji Güvenliği, Doğu Akdeniz, Hidrokarbon KaynaklarArticle Evrilen Uluslararası Sistemde Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye Yönelik Değişen Güvenlik Algılamaları(2020) Karaaslan, HakanTürkiye ve Avrupa Birliği (AB)arasındaki ilişkiler çok boyutlu, karmaşık vedinamik bir nitelik arz etmektedir. Türkiye'ninAB'ye tam üye olarak katılımının, her iki tarafiçin de kurumsal, siyasi, ekonomik ve kimliktemelli çok önemli etkileri olacaktır. Bualanlardan bir tanesi de güvenlik kaynaklımeselelerdir. Türkiye ile AB arasındakigüvenlik temelli ilişkileri etkileyen çok sayıdafaktör bulunmaktadır. Bu faktörler aynızamanda AB'nin Türkiye'ye yönelik birgüvenlik algısı geliştirmesinin temeldinamiklerini oluşturmaktadır. Makale,Türkiye-AB ilişkilerinin güvenlik boyutunuşekillendiren çeşitli faktörler arasındanuluslararası ilişkilerde sistemik değişikliklereyol açan üç önemli gelişmeye odaklanmaktadır.Bu üç önemli gelişme ya da kırılma anı; SoğukSavaş'ın başlaması, Soğuk Savaş'ın bitimi ve 11Eylül 2001'de ABD'ye karşı gerçekleştirilenterör saldırılarıdır. Bu üç önemli kırılma anınıtakip eden dönemlerin kendine has koşulları vedinamikleri, Türkiye ve AB arasındaki güvenlikodaklı ilişkilerin şekillenmesinde bir çerçeveoluşturmuşlardır. Soğuk Savaş döneminde ve 11Eylül sonrası dönemde AB'nin Türkiye'yeyönelik güvenlik algısı pozitif yöndeseyretmişken, 1990'lı yıllarda Türkiye veAB'nin farklı güvenlik kavramsallaştırmalarına,tehdit algılamalarına ve güvenlik yaklaşımlarınasahip olmaları, AB'nin Türkiye'ye yönelikgüvenlik algısını negatif yönde etkilemiştirMaster Thesis Failed States as an International Security Problem(2021) Erzengin, Ferit; Karaaslan, HakanSoğuk Savaş döneminde devlet merkezli ve askeri boyutu önceleyen bir güvenlik anlayışı hâkim olmuştur. Soğuk Savaş'ın bitimini takiben, güvenlik çalışmaları ve güvenlik kavramı önemli değişim ve dönüşüm süreçleri geçirmiştir. Yeni güvenlik yaklaşımı çerçevesinde hem güvenliği sağlanacak öznelerde artış olmuş hem de güvenlik tehditleri çeşitlenmiştir. Bu bağlamda, başarısız devletler olgusunun en önemli uluslararası güvenlik sorunlarından biri olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra Amerika Birleşik Devletleri ve Batı dünyası, başarısız devletleri en ciddi güvenlik tehditlerinden birisi olarak uluslararası kamuoyunun gündemine taşımışlardır. Uluslararası politikada yeni bir kavram olarak ortaya çıkan 'başarısız devlet' olgusu üzerinde ortak bir tanımda birleşilememişse de, başarısız devletler 'güvensizliğin' odak noktasına oturtulmuştur. Bu devletlerde yaşanan iç güvenlik sorunları ve istikrarsızlıklar dışa dönük etkileri olan güvenlik tehditleri olarak algılanmıştır. Başarısız devletlerde ortaya çıkan siyasi istikrarsızlıklar, sosyal ve ekonomik yetersizlikler, iç savaş ve çatışma, terörizm, ulusötesi suç örgütlerinin faaliyetleri, yoğun göç akınları ve insan hakları ihlalleri gibi sorunlar ve bu sorunların uluslararası güvenlik için tehdit teşkil ettiği düşüncesi, başarısız devletlerin araştırma konusu yapılmasının önemini artırmaktadır. Bu sorunlar aynı zamanda başarısız devletlerin kendileri ve vatandaşları için de çok ciddi güvenlik sorunları oluşturmaktadır. Bu güvenlik sorunları kolaylıkla komşu ülkelere yayılabilmektedir. Bu çerçevede başarısız devletlerin uluslararası güvenlik bakımından ele alınacağı akademik çalışmaların devlet yapılanmalarında yaşanabilecek sorunların kökenlerine daha kolay inme imkânı sağlayabileceği düşünülmektedir. Bu tezin temel amacı, çok farklı boyutlarla ele alınabilecek başarısız devletler olgusunu uluslararası güvenlik perspektifinden ele alıp değerlendirmektir. Bu kapsamda çalışma, başarısız devletlerin uluslararası güvenlik bakımından bir tehdit oluşturmasını; terörizm, göç, sınır güvenliği ve ulusötesi suç boyutları üzerinden analiz etmektedir.Article Geniş Akdeniz Havzası’ndaki Başlıca Güvenlik Tehditleri ve Sorunları: Bir Çatışma ve Rekabet Alanı Olarak Akdeniz(2022) Karaaslan, HakanTarih boyunca farklı kültürlerin ve medeniyetlerin kesişim noktasında yer alan, küresel ticaretin en önemli merkezlerinden biri olan Geniş Akdeniz Havzası jeopolitik ve jeoekonomik açılardan son derece önemli bir bölge olmuştur. Akdeniz’in sahip olduğu jeopolitik ve jeoekonomik önem, küresel güvenliğin Akdeniz Havzası’nın güvenliği ve istikrarı ile doğrudan bağlantılı olduğunu göstermektedir. Bu çalışmanın temel odak noktası Geniş Akdeniz Havzası’nın birbirini besleyen ve güçlü bir etkileşim içinde olan başlıca güvenlik tehditlerini ortaya koymaktır. Çalışma son 20 yıllık dönemde Akdeniz’deki mevcut güvenlik ortamını şekillendiren iki önemli gelişme olarak Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının keşfi neticesinde önem kazanan enerji jeopolitiği ve Arap Baharını esas almaktadır. Enerji kaynaklarının paylaşımı meselesi ve Arap Baharı ile birlikte ortaya çıkan güvenlik tehditleri, bölgede var olan önceki sorunları olumsuz yönde dönüştürerek Akdeniz jeopolitiğinde önemli değişim ve kırılmalara yol açmış, bu durum da bölgedeki güvenlik ortamının oldukça karmaşık bir nitelik kazanmasına neden olmuştur. Bölgesel güvenlik mimarisi yüksek seviyede bir kargaşa ve gerginlik ile karakterizedir. Çalışma, gerek enerji rezervlerinin paylaşımı üzerinden ortaya çıkan gerginlikler gerekse Arap Baharı ile birlikte ortaya çıkan güvenlik tehditlerinin birlikte, bölge ülkelerinin ve bölge dışından küresel aktörlerin nüfuz alanı elde etme hedefine yönelik bir güç mücadelesine girmeleri sonucunu doğurduğunu ve bu durumun da Akdeniz’in yüksek oranda askerileşmesine neden olduğunu iddia etmektedir. Bölgenin askerileşmesi, potansiyel çatışma ve savaş olasılıkları üzerinden Akdeniz için en önemli güvensizlik ve istikrarsızlık kaynaklarından birini oluşturmaktadır. Akdeniz’de hüküm süren jeopolitik mücadele, bölgedeki güvenlik sorunları karşısında iş birliği ve kazan-kazan dinamiklerini teşvik etmek yerine, bölgesel düzeyde rekabet ve çatışma riskini artırmaktadır.Master Thesis A Historical Analysis of Nato Strategic Concepts in the Context of Regional and Global Security Threats(2024) Belhan, Hasan; Karaaslan, HakanSSCB'nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında çok hızlı bir şekilde siyasal ve askeri büyüme kat ederek, etki alanını ABD'nin nüfuz alanlarına ve Batı Avrupa ülkelerinin ulusal sınırlarına yayma girişiminde bulunması, uluslararası sistemde ciddi bir kaosa neden olmuştur. Uluslararası sistem, ABD ve SSCB merkezli olmak üzere askeri, siyasal ve ekonomik anlamda bir ayrışma içerisine girmiştir. Askeri bir ittifak olan NATO, Soğuk Savaş dönemimde SSCB'ye karşı bir denge unsuru olarak ABD önderliğinde Batı Avrupalı devletler tarafından kurulmuştur. Avrupa devletleri o dönemlerde kendi güvenliklerini sağlayacak ne askeri ne de finansal kapasiteye sahip olmadıkları için, NATO'nun varlığını desteklemişlerdir. NATO, Avrupa devletleri için bir güvenlik şemsiyesi görevi görmekle birlikte, özellikle Avrupa'da ABD'nin ekonomik ve siyasal menfaatlerini koruma gibi önemli bir görevi ön planda tutmuştur. Soğuk Savaşı takiben uluslararası arenada ortaya çıkan ve oluşum süreci günümüzde de hâlen devam etmekte olan NATO, kendisine dahil olan aktör devletlerle daha karmaşık bir hal almış ve bu aktörlerin ağırlıklarına göre de izlemiş olduğu stratejiler zamanla değişip olgunlaşabilmiştir. Soğuk Savaş sonrası dönemde, Avrupalı müttefikler NATO'nun artık gerekli olmadığı yönünde beyanlarda bulunmuşlardır. Bu bağlamda bu tezin amacı Soğuk Savaş dönemi sona ermesine rağmen NATO'nun varlığını nasıl ve hangi nedenlerle devam ettirebildiği hususunda bir analiz yapmaktır. Tezin temel argümanı, NATO'nun Soğuk Savaş sonrası dönemde bölgesel ve küresel tehditler karşısında yeni misyonlar üstlenerek meşruiyetini sağlamlaştırarark varlığını devam ettirdiğidir. Bu bağlamda yeni güvenlik tehdit ve meydan okumaları olarak enerji güvenliği, siber güvenlik, kitle imha silahları, Rusya Ukrayna Savaşı, ulaslararası terörizimle mücadele ve alan dışı faaliyet alanı olarak Afganistan ön plana çıkmaktadır.Master Thesis The Place of Saudi Arabia in China's Energy Security(2021) Demir, Revşan; Karaaslan, Hakan1978 yılında Deng Xiaping'in başlatmış olduğu ekonomik reformlar ve açık kapı politikası Çin için yeni bir dönemi başlatmıştır. Ekonomik reformlar sonucunda hızla büyüyen Çin ekonomisi ülkenin enerji ihtiyacını büyük oranda arttırmıştır ve artan enerji talebi sonucu Çin dünyanın en büyük enerji tüketicisi konumuna gelmiştir. Ülkenin 1993 yılında net petrol ithalatçısı olması ve petrol ithalatının 2000'lerin başında büyük artış göstermesiyle beraber enerji güvenliği Çin'in temel önceliklerinden biri haline gelmiştir. Enerji güvenliği konusunda ithal petrole olan bağımlılık ve ithal petrolün Ortadoğu, Afrika gibi uzak ve istikrarsız bölgelerden temin edilmesi nedeniyle petrol arz güvenliği Çin'in enerji güvenliği stratejisinin en temel bileşenini oluşturmuştur. Çin'in ithal petrole olan bağımlılığı güvenli petrol tedarikçilerinin önemini arttırmıştır. Çin petrol arz güvenliğinin sağlanması için petrol zengini ülkelerle ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır. Bu konuda dünyanın en büyük petrol ihracatçısı olan Suudi Arabistan Çin için önemli bir enerji ortağı olarak ortaya çıkmıştır. Bu çalışma Çin'in enerji güvenliği stratejisinde Suudi Arabistan'ın konumunu analiz etmeyi amaçlamaktadır.Master Thesis Reform Proposals To the United Nations Security Council: an Analysis From Turkey's Perspective(2021) Araz, Ali; Karaaslan, HakanUluslararası Hukukun temelini oluşturan Birleşmiş Milletler (BM) İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması amacıyla kurulmuş küresel bir örgüttür. Kurulduğunda 51 üyesi olan BM günümüzde 193 üye devletle beraber en kapsamlı uluslararası örgüttür. BM'nin en önemli organlarından biri olan Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasından sorumludur. Örgütün temel amacı konusunda birincil sorumlu olan bu organın yapısı BM'nin kuruluşundan itibaren tartışılagelmiştir. Güvenlik Konseyi'ndeki daimî üyelik ve veto yetkisi Konseye yönelik reform taleplerinin temel nedenleri olmuştur. Bu çalışma BM Güvenlik Konseyi'ne yönelik reform çağrılarının Türkiye perspektifinden bir analizini yapmayı amaçlamaktadır. Türkiye uluslararası barış ve güvenliğin korunması amacıyla kurulmuş olan BM'nin beş daimî ülkenin hakimiyetinde olduğunu ve bu nedenle dünyada yaşanan krizlere karşı etkin politikalar üretemediğini öne sürmektedir. Türkiye'nin reform çağrılarının mottosu son yıllarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'dünya beşten büyüktür' söylemi olmuştur. Bu çalışma temel olarak Türkiye'nin reform önerilerinin diğer ülkelerin reform önerilerine kıyasla daha sürdürülebilir ve kapsamlı olduğunu ileri sürmektedir.Master Thesis The Role and Signifinance of Hydrocarbon Resources Discovered in the Eastern Mediterranean Turkey's Energy Security(2022) Erdoğan, Elif; Karaaslan, HakanTarihi ve Kültürel dokusuyla yüzyıllardır önemini koruyan Doğu Akdeniz son olarak 2000'li yılların başından itibaren hidrokarbon kaynaklarının keşfi ile gündeme gelmeye başlamış son dönemde Türk dış politikasında da farklı bir yer edinmiştir. Potansiyel enerji kaynaklarının açığa çıkarılmasıyla bölgesel ve küresel aktörler arasında enerji odaklı bir mücadele alanı ortaya çıkmıştır. Bölgede ekonomik, askeri ve siyasi hususlarda yaşanan krizlerin ve karışıklıkların Türkiye'ye yansımları söz konusudur. Özellikle Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ve kıta sahanlığı alanlarında yaşanan anlaşmazlıklarda Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)'nin oldu-bitti girişimlerine karşı mücadelesini sürdürmektedir. Aynı zamanda milli menfaatlerin de söz konusu olduğu Doğu Akdeniz, Türkiye'nin enerji güvenliğini doğrudan ilgilendirmektedir. Bu bağlamda Türkiye, bölgedeki meşru haklarını uluslararası hukuk çerçevesinde her şekilde savunacağını açıkça belirtmiştir. Doğu AKdeniz'de çıkarılacak enerji kaynaklarının transfer edilmesinde en ideal güzergâh olan Türkiye, uluslararası enerji projelerine büyük katkı sağlama potansiyeline sahiptir. Bu çalışma Doğu Akdeniz'de keşfedilen hidrokarbon kaynakalrının Türkiye'nin enerji güvenliğindeki yeri ve önemini analiz etmeyi amaçlamaktadır.Article Soğuk Savaş Döneminde Birleşik Krallık’ın Avrupa Bütünleşmesine Yönelik Siyaseti: Avrupa Birliği İle Sorunlu İlişkilerin Tarihsel Analizi(2023) Karaaslan, HakanBirleşik Krallık, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyesi, G-8 üyesi ve nükleer kapasiteye sahip bir devlet olarak uluslararası politikanın enönemli aktörlerinden biridir. Avrupalı bir ülke olarak Birleşik Krallık‟ın çok boyutlu dış politikasının önemli bileşenlerinden biri kıta Avrupası ve Avrupa Birliği (AB) ile ilişkileridir. 23 Haziran 2016‟da düzenlenen Brexit referandumunun ardından Birleşik Krallık‟ın AB üyeliği 31Ocak 2020 itibarıyla resmen sona ermiştir. Brexit süreci ekonomik kriz ve Avrupa‟ya artan göçün etkileri neticesinde ortaya çıkan bir durum olarak açıklanabilirse de, Birleşik Krallık‟ın Avrupa bütünleşmesine yönelik siyasetinin tarihsel kodlarını analiz etmek, Birleşik Krallık-AB ilişkilerinde hemSoğuk Savaş dönemini anlamak hem de güncel gelişmeleri daha iyi okuyabilmek bakımından önem taşımaktadır.Bu çalışma, Birleşik Krallık‟ın Soğuk Savaş döneminde Avrupa bütünleşmesine yönelik izlediği siyasetin temel dinamiklerini tarihsel bir perspektiftenele almayı ve analiz etmeyi amaçlamaktadır. Çalışma, Birleşik Krallık‟ın Soğuk Savaş döneminde Avrupa bütünleşmesine yönelik yaklaşımını ve Avrupa Toplulukları/AT ile ilişkilerini belirleyen temel dinamikler dikkate alındığında, Birleşik Krallık‟ınAvrupabütünleşmesine yönelik politikasının ihtiyatlı, mesafeli, isteksiz ve uyumsuz şeklinde nitelendirilmesinin üç temel husustan kaynakladığını iddia etmektedir. Bu hususlar; Birleşik Krallık‟ta derin köklere sahip güçlü Avrupa/AB karşıtlığı ve şüpheciliği, Birleşik Krallık‟ın Avrupa bütünleşmesi sürecinde ulus-üstü bir model yerine hükümetler arası düzeyde ilerleyecek gevşek bir iş birliği tercihi ve ABD ile özel ilişkinin Birleşik Krallık‟ın Avrupa bütünleşmesine yönelik taahhütleri üzerindeki zayıflatıcı vesınırlandırıcı etkisi şeklinde ifade edilebilirArticle Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Doğu Avrupa’nın Siyasi Dönüşümünün Bölgesel Bir Analizi: Otoriter Yönetimler ve Demokratikleşme Çabaları(2020) Karaaslan, HakanBu çalışma, Soğuk Savaş sonrası dönemde temel olarak Rusya Federasyonu, Ukrayna, Moldova ve Beyaz Rusya’da meydana gelen siyasi gelişmelere odaklanarak, Doğu Avrupa’daki siyasi dönüşüm süreçlerinin bölgesel bir analizini yapmayı amaçlamaktadır. Analiz, Doğu Avrupa’nın en temel dinamiklerinden birisi olan Rusya’nın bölge ülkeleri üzerindeki siyasi, ekonomik ve askeri etkileri dikkate alınarak yapılmaktadır. Bu çerçevede, makalenin temel argümanı, Soğuk Savaş sonrası dönemde Doğu Avrupa ülkelerinin demokratikleşme bakımından oldukça sınırlı bir gelişim göstermiş olmaları ve bu durumun temelnedeninin Rusya’nın siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel birtakım araçlarla bölge ülkelerinin iç ve dış politikalarını doğrudan etkileme yetisine sahip olmasıdır. Bölge ülkelerinden özellikle Rusya ve Beyaz Rusya’da komünizm sonrası dönemde demokratik dönüşüm süreçleri ciddi bir ilerleme kaydetmemiştir. Bu iki ülkede, otoriter eğilimli yönetimler varlıklarını devam ettirmişlerdir. Ukrayna ve Moldova ise, diğer iki ülkeye nazaran demokratik dönüşüm açısından bir çaba içerisinde olmuşlar ancak bu ülkeler de özellikle dış politikada yön tercihleri bakımından Batı ile Rusya arasında kalmaktan ve Rusya’nın bu ülkeler üzerinde siyasi, ekonomik, askeri, kültürel, sosyal ve tarihsel faktörlerle şekillenmiş etkileri nedeniyle demokratikleşme konusunda kayda değer bir ilerleme sağlayamamışlardır. Özellikle Ukrayna’nın ortak milli bir kimlik ve ulus bilinci tesis edememesi; buna ek olarak 2014’de Kırım’ın kaybedilmesi ve ardından da ülkenin doğu bölgelerinde bir iç çatışma ortamının oluşması; Moldova’da ise ayrılıkçı Transdinyester sorunu ve Moldova’da bulunan Sovyet döneminden kalma Rus askerleri ve askeri mühimmat nedeniyle bu iki ülkenin bu sorunlarla uğraşırken gerçek anlamda bir demokratikleşme sürecine yoğunlaşmaları çok mümkün olmamıştır. Ukrayna ve Moldova, Rusya’nın bölgeyi ve bu ülkeleri domine etme amaçlı politikaları nedeniyle içte demokratik konsolidasyonu gerçekleştirme konusunda başarılı olamamışlardır. Rusya’nın bölge ülkeleri üzerindeki etkisi ve kontrol kurma isteği, bölge ülkelerinin iç ve dış politikalarında oldukça kırılgan yapılara sahip olmaları sonucunu doğurmuştur.