Browsing by Author "Duman, Abdullah"
Now showing 1 - 20 of 22
- Results Per Page
- Sort Options
Master Thesis Bayhaqi and His Work Named Tatimatu Sivan Al-Hikma(2008) Aydın, Kemal; Duman, AbdullahTetimmet-ü Sıvâni'l-Hikme isimli eser 12. yüzyılda Zahirüddin el-Beyhakî tarafından, Ebû Süleyman es-Sicistanî'nin Sıvânü'l-Hikme adlı eserine tetimme (tamamlayıcı) olarak 1158?1169 yılları arasında Horasan bölgesinin Beyhak kasabasında kaleme alınmıştır.Beyhakî, 1106?1169 yılları arasında Beyhak ve civar şehirlerde yaşamıştır. Bölgenin önemli âlimlerinden ders alarak kendini çok iyi yetiştiren müellif, dönemin önemli âlimleri arasına girmiştir. Tarih, biyografi, tıp, felsefe, matematik vb. bilim dallarında 80 civarında eser kaleme almıştır. Fakat bu eserlerin çoğu günümüze ulaşamamıştır.Beyhakî, Tetimme'sinde Sıvânü'l-Hikme'de olmayan, gerek kendinden önceki gerekse muasırı olan yüzonbir bilim adamının hayatları, eserleri ve görüşlerine yer vermektedir. Bu yönüyle eser Sıvânü'l-Hikme'nin tamamlayıcısı olma bakımından bir boşluğu doldurmaktadır. Tetimmet-ü Sıvâni'l-Hikme Ortaçağ bilim ve felsefe tarihi açısından önemli bir kaynaktır.Master Thesis Belh Until the Collapse of the Ghaznavids(2023) Ogat, Sümeyye; Duman, AbdullahHorasan'ın ana vilâyetlerinden birisi olarak bilinen Belh'in tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Tarihte birçok farklı devlete ev sahipliği yapan şehre ilk yerleşen kabilenin kim olduğu tam olarak bilinmemekle birlikte burada M.Ö. 2000'li yıllarda Arîlere rastlanılmaktadır. Bununla beraber Belh'in siyasi tarihi Medler/Meyden (M.Ö. 758-550) ve Ahamenişler/Persler(M.Ö. 648-330)'le başlatılmaktadır. Perslerin M.Ö. 330 tarihinde Büyük İskender tarafından yıkılması ile bölge sırasıyla Selefkiler/Selevkos Krallığı (M.Ö. 330-150), Arşaklılar/Parthlar (M.Ö. 250-M.S. 226), Akhunlar (440-710) ve Sâsânîlerin (226-31/226-651) hâkimiyetine geçti. 15/636'de Hz. Ömer (13-23/634-644) döneminde Horasan topraklarına adım atan İslâm ordusu, 30/651 yılında Belh şehrini ele geçirdi. Hulefâ-i Râşidîn (10-132/632-661) döneminden sonra Belh, Emevîlerin (41-132/661-750), hâkimiyetine geçti. Emevîlerin de 136/750'da Abbâsîler (132-655/750-1258), tarafından yıkılması ile Belh'te Abbâsîlerin saltanat dönemi başladı. Halife Me'mûn (24-218/813-833) döneminde Belh, 207/822 yılında kurulan Tâhirîlerin (205-259/821-879) eline geçti. Muhammed b. Tâhir (248-259/862-873) döneminde Saffârîler (247-393/861-1003) Devleti'nin kurucusu Ya'kûb b. Leys (247-265//861-879), 257/871 yılında Belh'i ele geçirdi. Ancak kendisinden sonra ailenin başına geçen Amr (265-287/879-900), aynı başarıyı sağlayamadı. Amr b. Leys'in 287/900 yılında Sâmânî (203-389/819-999), emiri İsmail b. Ahmed (279-295/892-907) ile yaptığı Belh Savaşı'nda yenilip esir düşmesinden sonra buraya Sâmânîler hâkim oldu. Sâmânîlerin de 287/999 tarihinde yıkılması ile şehir Gaznelilerin (351-581/963-1186) ikinci başkenti olarak hizmet vermeye başladı.Article Bîrûnî’nin Kullandığı Bazı İlgi Çekici Kavramlar(2019) Duman, AbdullahAraştırma ve düşüncenin konularını kavramlar üzerindensonuçlandırmaya çalışmak büyük önem arz etmektedir. Kavramlar konusundakiçalışmaların ilk örnekleri Antik Yunan filozoflarına kadar gitmektedir. Bunlardankendinden sonraki filozofları en çok etkileyen ise Aristoteles olmuştur. Bilimdalları ve düşüncenin konularını kavramlar üzerinden yorumlama ve tartışmageleneğinin Müslüman bilim adamları ve filozofları arasında da yaygın olduğukonusunda şüphe yoktur. Onlar, kendilerine problem ettikleri konuları, sadeceönceki filozofların ürettikleri kavramlar üzerinden irdelememişler, yenikavramlar da üretmişlerdir.Bîrûnî, bilimin ve düşüncenin hemen hemen her dalında eser bırakmışMüslüman bilim adamlarından birisidir. O, eserlerinin muhtevaları yanındayazımda kullandığı metodoloji ve kavramlar açısından da hâlâ dikkatleriüzerinde toplamaktadır. Bu çalışmada onun eserlerinde kullanmış olduğu bazıilginç kavramlar tanıtılmaya ve yorumlanmaya gayet edilmiştir.Master Thesis Byzantine and Western Relations in the Basileios I Period (867-886)(2020) Öztürk, Yıldırım; Duman, AbdullahBizans İmparatorluğu, III. Leon (717-741)'un 726'da başlattığı tasvir kırıcılık hare-ketiyle dinsel ve siyasal açıdan zor bir döneme girdi. Hem dâhili hem de harici siya-sette zor duruma düşen Bizans, bu hareketin 843'te sonlanmasıyla rahat bir nefes aldı. III. Mikhael (856-867)'in başlattığı misyonerlik faaliyetleriyle imparatorluk politikası farklı bir seyre girdi. Makedonyalı bir Ermeni olan I. Basileios, 867'de İmparator III. Mikhael'i bir komplo neticesinde öldürterek Bizans tahtına oturdu. Başa geldikten sonra papalık ile ihtilaf içinde olan Patrik Photios'u görevden alarak yerine Ignatios'u getirdi. I. Basileios, Tuna Bulgarlarını, Slavları ve Rusları Ortodoks Kilisesi'ne bağlamak için misyonerlik faaliyetleri yürüttü. Ancak misyonerlik faaliyetleri doğrultusunda Tuna Bulgarlarının Katolik Kilisesi'ne mi yoksa Ortodoks Kilisesi'ne mi bağlı olacağı meselesi Roma ile Konstantinopolis arasındaki ilişkilerin tekrardan bozulmasına neden oldu. I. Basileios, Güney İtalya'da imparatorluk topraklarının el-den çıkmasını önlemek için Ağlebîlere karşı girişilen mücadelede Franklar ile ittifak oluşturmaya çalıştı. I. Basileios'un 886'da ölmesiyle yerine VI. Leon geçti. Biz de I. Basileios'un iktidarında batı ile olan ilişkilerde izlediği siyasal ve dinsel politikayı ele aldık.Master Thesis Byzantine in the Period of Emperor Herakleios (610-641)(2019) Karakuş, Burcu; Duman, AbdullahKartaca Eksarhı Herakleios'un oğlu olan Herakleios, İmparator Phokas'ın (602-610) tedhiş rejimine karşı ayaklandı. Mısır eyaletinin desteğini de alarak Kuzey Afrika birliklerinden oluşan bir filonun başında 3 Ekim 610'da Konstantinopolis'e varan Herakleios, Bizans tahtına oturdu. İmparator Herakleios Bizans tahtına çıktığında devlet sıkıntılı günler geçiriyordu. Aslında I. Justinianos (527-565)'un saltanatından sonra ortaya çıkan bu sıkıntılar halefleri sebebiyle daha da kötü bir hâl aldı. Bu kötü gidişatı durdurmak ve devleti tekrar ayağa kaldırmak için İmparator Herakleios köklü reformlarla işe başladı. Ekonomisini kilise aracılığıyla düzeltti. Ardından devlet açısından en önemli olan şeye orduya yöneldi. Bunun için Anadolu toprağı üzerinde 'thema'lar (askerî eyalet) sistemini kurdu. Herakleios, thema ordusunu oluşturduktan sonra ilk olarak Sâsânîlerin üzerine giderek 625'de Hazarların da desteği ile Armenia bölgesinden Suriye'ye kadar ilerledi. Sâsânîlerle savaş devam ettiği esnada Avarlar, 626 yılında Konstantinopolis surları önünde göründü. Fakat Bizans için önemli olan bu iki tehdit bir yanda Herakleios, bir yanda ise Patrik Sergios ve halk tarafından savuşturuldu. 628'de savaş sona erdiğinde imparatorluk, Sâsânî ve Avar tehdidinden tamamen kurtulmuş bulunuyordu; fakat bu huzurlu devre kısa sürdü. Pek az sonra başlayan ve bütün tarihin akışını değiştiren İslâm fetihleri Bizans'ın doğuda kazandığı başarıları silip götürdü. İslâm ordularıyla mücadele sırasında hasta olan Herakleios 641 yılında öldü. Herakleios'un ölümünü kısa bir aile çatışması takip etti. Sonunda duruma torunu II. Konstans (641-668) hâkim oldu.Master Thesis Carolingian Empire and Feudalism in Medieval Europe(2021) Seyhaneyıldız, Mehmet; Duman, AbdullahAvrupa kıtası tarih boyunca çeşitli istila, tahrip ve yağmalara sahne olan bir coğrafyadır. Bu bölge özellikle de Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasıyla birlikte hiç olmadığı kadar savunmasız hale gelmişti. M.S. 375 senesinde başlayan barbar ka-vimlerinin istila hareketi sonrası kıtada uzun sürecek olan otorite boşluğu da başlamış oldu. Avrupa'nın çeşitli yerlerine yerleşen ve buralarda krallıklar kuran barbar kavimler bölgenin sosyo-ekonomik yapısında da ciddi değişim ve dönüşümlere sebep oldu. Batı Avrupa'da bulunan Galya bölgesi elverişli iklim ve coğrafyası neticesinde önce Vandallar, ardından Vizigot ve son olarak da Franklara yurt oldu. Burada I. Tarafından kurulan Frank Krallığı 750 yıllarına kadar varlığını korudu. Merovenj egemenliği kendi saraylarında yetişen ve devlet yönetiminde fazlasıyla söz sahibi olan başka bir aile tarafından gasp edildi. Galya'da yönetimi Merovenj ailesinden bir saray darbesi ile ele geçiren Karolenj Krallığı en güçlü dönemini Büyük Charles adıyla bilinen ve Ortaçağ Avrupası'nda adından fazlasıyla söz ettiren hükümdar zamanında yaşadı. Bu hükümdarın M.S. 814 senesindeki ölümü Batı Avrupa için yeni bir dönemin de başlangıcı oldu. Karolenj Krallığı'nın başına geçen vasıfsız krallar kendi soyundan gelen kişiler ile girdikleri taht mücadeleleri neticesinde parçalandı ve Batı Avrupa'da otorite kaybolmaya başladı. Kaybolan bu boşluğu feodal beyliklerin ve ruhbanların doldurması çok uzun sürmedi. Avrupa'nın batısında ortaya çıkan bu otorite eksikliği senyör adı verilen soylu kişilerce doldurulmaya başlandı. Soylular kendine ait topraklar üzerinde yarı bağımsız devletçikler kurarak bölgede yönetimi ele geçirdiler. Feodalite ile birlikte Avrupa'da yeni bir sistem ortaya çıktı. İnsanlar özellikleri ve vasıflarına göre sınıflandı. Soylular, ruhbanlar ve köylüler. Özellikle feodal dönemde güç kazanan kilise, Ortaçağ Avrupası'nın en karak-teristik özelliklerinden birisi haline geldi. Feodal beyleri dahi kendine bağlamakta gecikmeyen bu yeni yöneticiler ilahî güçleri kendi çıkarları için kullanarak kısa za-manda toplum üzerindeki en önemli güç haline gelecektir.Article Gazneliler Hanedanlığı'nda Bir Vefa Örneği: Buğracık B. Cûk/karabeckem(2020) Duman, AbdullahDünyaya gelmekle tarihe girmek arasında fark vardır. Her dünyaya gelen kişinin veya toplumun sonraki nesiller tarafından bilinmesi mümkün değildir. Kalıcı olabilmenin sırrı tarihe kayıt düşmekten geçmektedir. Yazmayan toplumların kalıcılığından ise bahsetmek mümkün değildir. Türkler, tarih yapan, yaparken de çok sayıda devlet adamı yetiştiren milletlerden birisidir. Bu devlet adamlarından kalemle tespit edilmeyenlerin, tarihin karanlıklarına gömülüp gittikleri şüphesizdir. Kayda geçmiş ancak tarih kitaplarının sayfaları arasında gizli kalmış ve gün yüzüne çıkarılmamış niceleri de keşfedilmeyi beklemektedir. Son yıllarda tarih alanındaki faaliyetler çok sayıda yitik değerimizi gün yüzüne çıkarmakla beraber çalışmaların yeterli olduğunu söylemek de mümkün değildir. Gazneliler Devleti, uzun denilebilecek bir zamandan beri tarihçilerin ilgi odağı olmakla birlikte karanlıkta kalmış konuları, noktaları ve aktörleri hâlâ aydınlatılmayı beklemektedir. Bunlardan birisi de Gazneliler Devleti'nin yükselme dönemi emiri Sebüktegin'in kardeşi, Buğracık b. Cûk'dur. Buğracık hakkında ana ve birinci el kaynaklarda az da olsa kayıtlara rastlan- maktadır. Ancak bu yetersiz nakiller, araştırma eserlerde bir araya getirilerek hakkında müstakil bir çalışma yapılmış görünmemektedir. Çalışmamızda Buğracık'ın hayatı ve yükselme döneminde Gazneliler Devleti'nde üstlendiği rol ortaya çıkarılmaya gayret edilmiştir.Master Thesis Hamdullah Müstevfî ve Kalplerin Gezinme Bahçesi(2008) Hamza, Muharrem; Duman, AbdullahEserde, kutsal mekânlar (özellikle Kâbe, Hacerü'l Esved, Mekke, Medine, Kudüs ve Mescid-i Aksâ); İran'ın beldeleri, kasabaları ve köyleri, mimarisi, yerleşim yerleri arasındaki mesafeler, dağları, denizleri, akarsuları, gölleri, yeraltı kaynakları; İran ve komşu ülkelerin geçim kaynakları, tarım ürünleri, ticareti, beldelerin ödedikleri vergi miktarları, savaşlar, yaşanan doğal felaketler, denizler, nehirler, ahâli, örf, âdet, dil, din mezhepler, önemli tarihi şahsiyetler, tarihî açıdan önem arzeden tarihî hikayeler; yapılan fetihler, uzak ülkelerin halkları, önemli beldeleri ve ilginç olaylar hakkında önemli mâlûmatlar ihtiva eden bilgiler takdim edilmektedir.Doctoral Thesis Herakleios Hanedanlığı Dönemi'nde Bizans-Müslüman İlişkileri (610-711)(2025) Karakuş, Burcu; Duman, AbdullahHerakleios Hanedanlığı (610-711), Bizans İmparatorluğu tarihi içerisinde siyasî, sosyal, kültürel ve dinî dönüşümlerin yaşandığı kritik bir dönemi temsil eder. Kartaca Eksarhosu'nun oğlu Herakleios'un, 610 yılında selefi Phokas'ı devirerek Bizans tahtını ele geçirmesiyle birlikte Herakleios Hanedanlığı dönemi başlamıştır. İmparator Herakleios, tahta geçtikten sonra karşılaştığı en önemli tehditlerden biri olan Sâsânîlerle yürütülen uzun ve zorlu savaşları 628 yılında kazandı. Ancak bu askerî başarı, imparatorluğun derin bir nefes almasına yetmedi. Çok geçmeden güneyde, Arap Yarımadası'nda ortaya çıkan ve kısa sürede siyasî birliğe kavuşan İslâm Devleti ile karşı karşıya kaldı. Herakleios Hanedanlığı'nın Müslümanlarla ilişkileri, Hz. Muhammed (sav) döneminde başladı. Başlangıçta diplomatik düzeyde seyreden temaslar, zamanla askerî çatışmalara dönüştü. İki devlet arasındaki ilişkiler, Herakleios'un torunu II. Konstans (641- 668) döneminde de devam etti. Konstans'ın saltanatı sürecinde İslâm Devleti'nin başında ilk halife Ebû Bekir (632-634) ve halefi Ömer (634- 644) vardı. Bizans'ın, Müslümanlarla kara mücadeleleri devam ederken 655'te yapılan ilk büyük deniz savaşında (Zâtüssavârî) imparatorluk Doğu Akdeniz'deki üstünlüğü kaybetti. İmparator II. Konstans'dan sonra tahta, oğlu IV. Konstantinos (668- 685) geçti. IV. Konstantinos döneminde, Muaviye'nin liderliğinde kurulan Emevîlerle Bizans arasındaki ilişkiler daha çatışmalı bir hâl aldı. Süreçte Anadolu toprakları, Müslüman akınlarına sık sık hedef oldu ve bölge sürekli bir askerî baskı altında kaldı. Müslüman saldırılarından en çok etkilenen şehir, Bizans İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis oldu. 668-679 yılları arasında şehir, kara ve denizden olmak üzere Müslüman kuşatmasına maruz kaldı. Son deniz kuşatmasında ise Bizans'ın deniz gücünü ve 'Grajuva' olarak bilinen su üzerinde yanan ateşin kullanımı sayesinde Müslümanlar ağır bir yenilgiye uğratıldı. IV. Konstantinos'tan sonra 685 yılında II. Justinianos (685-695/705-711) hanedanlığın başına geçti. Herakleios Hanedanlığı'nın son temsilcisi olan II. Justinianos, Bizans tahtına iki kez çıktı. Bu dönemde, Emevîler ile yoğun diplomatik temasların yanı sıra iki devlet arasındaki askerî mücadeleler de devam etti. Bu çalışmada, Herakleios Hanedanlığı döneminde Bizans ile Müslümanlar arasındaki ilişkiler, askerî çatışmalar, diplomatik girişimler ve kültürel etkileşimler bağlamında çok boyutlu olarak ele alınmıştır.Master Thesis Isauria Hanedanı Döneminde Bizans (717-802)(2018) Akkuş, Duygu; Duman, AbdullahIII. Leon'un 717 yılında Bizans İmparatorluğu'nun tahtına oturmasıyla başlayan Isauria Hanedanı dönemi 802 yılında İmparatoriçe Irene'nin bir ihtilal neticesinde tahttan indirilmesiyle son bulmuştur. Bizans'ın yönetiminde bulunan ve Isauria Hanedanı olarak adlandırılan bu hanedanlık dönemiyle Bizans oldukça güçlü bir imparatorluk halini almıştır. Ancak III. Leon ile başlayan ve onun ardından oğlu V. Konstantinos tarafından desteklenen tasvir kırıcılık mücadelesi imparatorluk tarihini sadece dinî açıdan etkilememiş aynı zamanda imparatorlukta birçok yönden de olumsuz olayların yaşanmasına neden olmuştur. Ayrıca Isaurialıların yönetimde bulundukları bu yıllarda Abbasîler, Franklar, Bulgarlar ve Hazarlar ile mücadele de fazlasıyla yoğun ve yorucu olmuştur. Biz de tezimizde yaklaşık olarak 85 yıl Bizans'ın yönetiminde bulunan Isauria Hanedanı döneminde imparatorlukta meydana gelen siyasî, sosyal, ekonomik ve dinî açıdan oldukça önemli olayları ve imparatorluğun diğer devletler ile olan münasebetlerini ele aldık.Master Thesis The period of Samsat Eyyûbî Sultani el-Melikü'l-Efdal (582-622 1186-1225)(2020) Gezginci, Behice; Duman, AbdullahEyyûbî ailesi Duvin'den ayrılarak Irak Selçukluların yanına geldi. Burada Eyyûbî ailesi önemli görevler bulundu. Ancak bir müddet sonra Irak Selçuklularıyla yaşadığı münakaşadan dolayı Tikrit kalesinden ayrılarak Zengîlerin yanına yani Mu-sul'a gittiler. Eyyûbî ailesi Zengî Devleti içinde önemli görevlerde bulundular. Nu-reddin Zengî'nin vefatıyla devlet otoritesinde yaşanan boşluktan dolayı emîrler Selâhaddin Eyyûbî'yi çağırdılar. O da Dımaşk'a gelerek Eyyûbî Devleti'ni kurdu. Eyyûbî Devleti'nin sınırlarını genişleterek İslâm âlemi adına Haçlılarla savaşarak üç semavî din için önemli olan Kudüs şehrini onlardan geri aldı. Selâhaddin Eyyûbî vefat etmeden önce oğlu el-Melikü'l-Efdal'i en büyük oğ-lu olması ve Haçlı seferlerinde gösterdiği başarıları sebebiyle onu veliaht olarak bırak-tı. O, babasının vefatından sonra Eyyûbî Devleti'nin tahtına oturdu. Ancak devlet yönetimindeki tecrübesizliği ve yeteneksizliğinden dolayı önce kardeşi el-Melikü'l-Azîz daha sonra amcası el-Melikü'l-Âdil'le rekabet etmek zorunda kalmasından dola-yı tahtını kaybetti. Bir müddet sonra Sümeysat dışında elinde bulunan topraklarını amcasına kaptıran el-Melikü'l-Efdal'in aileye karşı olan güveni de sarsıldı. Bunun üzerine önce Artuklulara yakınlaşarak daha sonra Türkiye Selçuklu Devleti'nin hima-yesine girdi. Amacı amcasına karşı yardım alabilmekti. Fakat bunda da pek başarılı olamadı. el-Melikü'l-Efdal, önce Türkiye Selçuklu sultanı Rükneddin Süleyman daha sonra I. Gıyaseddin Keyhüsrev ve I. İzzeddin Keykavus'un himayesine girdi. 1218 yılında Türkiye Selçuklularıyla beraber Haleb Seferine katıldı. el-Melikü'l-Efdal, bu sefer sırasında Türkiye Selçukluları tarafından kullanıldığının farkına varınca bu dev-letin himayesinden çıkarak kendi kabuğuna çekildi. Çünkü Türkiye Selçukluları Ku-zey Suriye'deki egemenlik alanını genişletmek için el-Melikü'l-Efdal'i himayelerine almışlardır. el-Melikü'l-Efdal, 622/1225 yılında Samsat'ta vefat etti. Selâhaddin Eyyûbî döneminde ateşlenen Selçuklu-Eyyûbî ilişkileri el-Melikü'l-Efdal'in takip et-tiği siyasetten dolayı alevlenmiş oldu.Doctoral Thesis Political History of the State of the Ghurids(2020) Öntürk, Vural; Duman, AbdullahGurlular XII. asrın ikinci yarısıyla XIII. asrın başlarında Afganistan ile Herat arasındaki dağlık bölgede kurulmuş bir İslâm devletidir. Bu devletin kökeni hakkın-daki bilgiler kesin değildir. Türk, Arap ve Fars kökenli olabilecekleri yönünde varsa-yımlar bulunmaktadır. Gur hanedanının bölgedeki varlığı X. asrın başlarına kadar gitse de devletleşme süreci XI. asrın ikinci yarısından sonra başlamaktadır. Gurlular, 400-552/1010-1157 yılları arasında önce Gaznelilere ardından Selçuklulara tabii ol-muşlardır. Sultan Alâeddin Hüseyin döneminde devlet bağımsızlığını kazanmıştır (552/1157). Sultan Gıyâsüddin Ebû'l-Feth Muhammed döneminde yükselme devrini yaşayan Gurlular Horasan bölgesinden Kuzey Hindistan'ın uç noktalarına kadar olan alanları hâkimiyetleri altına almayı başarmışlardır. Sultan Muizzüddin Muhammed'in 602/1206'de ölümünden sonra ortaya çıkan taht kavgaları devletin yıpranmasına sebep olmuştur. Bunun sonucunda Harezmşâhlar 612/1216 yılında Gurlulara son verip topraklarını ele geçirmişlerdir.Master Thesis Political Marriages in the Eastern Roman Empire (v.-Vi. Century)(2022) Alan, Ebru; Duman, AbdullahDoğu Roma İmparatorluğu'nda 330-602 yılları arasında, ülke sınırlarının geniş olması sebebiyle tek kişinin yönetimi sağlamakta güçlük çektiği durumlarda siyasî amaçlarla gerçekleştirilen evlilikler görülmektedir. Augustuslar kimi zaman soylarının devamını sağlamak kimi zaman imparatorluğun istikbalini sağlayacak kişilerin idareyi üstlenmesi için ittifak arayışında bulunmuşlardır. En sağlıklı çözümü ise kendilerine sadık kalacaklarını umdukları kişileri aile fertlerinden biri ile evlendirip akrabalık bağı kurmakta bulmuşlardır. Augustuslar, augustalar vasıtasıyla seçtikleri damat adayının caesarlığını onaylayarak kendi iş güçlerini azaltmış, kuvvetlerini artırmış ve idarede istikrarı sağlamışlardır. Kurmuş oldukları akrabalık bağı ile caesarı kontrol etme şansını da elde eden augustus ölümünün ardından dolaylı olarak iktidarı üstlenmesini istediği kişiyi belirlemiş oluyordu. Siyasî amaç doğrultusunda gerçekleştirilen evliliklerde augustaların faaliyetleri önemli bir yer almaktadır. Augustaların resmi olarak yönetimde söz hakkı bulunmasa da gerek kardeşinin gerek oğlunun naibi olarak dolaylı yoldan yönetime katılabilmişlerdir. Naip olma imkânına sahip olmayan ve idarede etkin faaliyet yürütmek isteyen augustalar ise öncelikle augustusları kendilerine aşık edip tesirleri altına almışlardır. Daha sonra imparatorluk yönetimi hakkında dolaylı olarak söz hakkı alabilmeyi başarmışlardır. Augustaların, iktidar hırsı önlerine çıkabilecek herhangi bir engel durumunda konumlarını korumak için hiçbir entrikadan geri kalmamalarına neden olmuştur. Bu bağlamda çalışmamızda siyasî amaç taşıyan evlilikler neticesinde oluşan birlikteliklerde, augustaların siyasette etkin olabilmek için gerçekleştirdikleri faaliyetlerini ve entrikalarını ele almaya gayret ettik. Anahtar Kelimeler: Doğu Roma İmparatorluğu, Augusta, Siyasî Evlilik, İktidarMaster Thesis Saffârid and Tahirîds Political Relations (253-279 867-892)(2022) Aladağ, Esra; Duman, AbdullahAbbasî Devleti bünyesinde ortaya çıkan Tahirî ailesi; Horasan, Mâverâünnehir, Sicistan/Sistan ve Taberistan gibi bölgelerde hâkimiyet kurmayı başardı (821). Tahirîler, hanedanlığın en güçlü ismi olan Abdullah b. Tahir zamanında Abbasî halifelerini siyasî baskı altına alacak kadar güçlendiler. Abdullah hem askerî hem de siyasî dehasıyla hemen ön plana çıkarak hanedanlığı kuvvetlendirdi. Ancak ardılları onun kadar başarılı ve kuvvetli bir kişiliğe sahip olmadıklarından hanedanlığı daha ileriye götüremediler. Ailenin son Horasan valisi Muhammed b. Tahir'in zayıf karaktere sahip olması ise Tahirîlerin sonunu getirmeye yetti. Tahirîlerin yıkılmasında Sicistan'daki Hâricî isyanlarının da büyük payı olmuştur. Nitekim hanedanlığın Horasan'ın yanı sıra Sicistan'a atandığı günden bu yana var olan bu isyanlar tam anlamıyla kontrol altına alınamadı. Bu isyanların bastırılamaması bölgedeki yerel güçlerin Sicistan'da başkaldırmalarına sebep oldu. Muhammed b. Tahir zamanında ortaya çıkan Ya'kub b. Leys, ayyârların desteğini alarak kısa sürede güçlendi. Çok geçmeden Tahirîlerin güç kaybına uğramalarını da fırsat bilerek Sicistan'da kendi hanedanlığını kurdu (861). Ya'kub'un ata mesleğinden dolayı Saffârîler adıyla anılan bu aile, kısa zamanda Sicistan'da hâkimiyetini sağlamlaştırarak Tahirîler için büyük bir tehdit olmaya başladı. Tahirîlerin uhdesinde bulunan toprakları ele geçirerek onların alanını daralttı. Ya'kub karşısında dirayetli bir duruş sergileyemeyen Horasan valisi Muhammed b. Tahir, Tahirîlerin hızlı bir şekilde çöküşüne sebep oldu. Ya'kub'un Tahirîlere bağlı yerleri ele geçirdikten sonra başkent Nîsâbûr'u alması Tahirî ailesinin sonunu getirdi (873). Tahirîler karşısında hızla yükselen Ya'kub, hırsına yenik düşerek daha fazla toprak sahibi olmak istedi. Bu sebeple Abbasî halifesi Mu'temid ile karşı karşıya gelen Ya'kub, Iztarbed'de ağır bir mağlubiyet yaşadı (876). Bu savaştan sonra Horasan'a tekrar atanan Tahirîler, hanedanlıklarını eski gücüne kavuşturma şansını elde ettiler. Ancak hem Tahirîlerin karizmatik bir liderden yoksun oluşu hem de Ya'kub'un halefi Amr b. Leys'in güçlü karakteri buna izin vermedi. Amr, Abbasîlere itaatini bildirip meşruiyet elde ettikten sonra Horasan'ı uhdesine aldı ve Tahirî ailesine tamamen son verdi. Saffârîler, artık Horasan'a hâkim olmuştu. Ancak Amr, bununla yetinmeyerek daha önce Tahirîlere bağlı olan Mâverâünnehir bölgesini de topraklarına katmak için Sâmânîler ile mücadele etti. Bu mücadelelerde esir düşen Amr'dan sonra Saffârîler bir daha tam anlamıyla eski gücüne kavuşamadı. Sicistan bölgesinin yerli halkından olmaları hasebiyle uzun yıllar bölgede kalmayı başarsalar da Sâmânîler ve Gazneliler gibi dönemin güçlü devletlerinin vasalı olarak yaşamlarını sürdürdüler. Bu hanedanlık, Ebû Ahmed Halef zamanında Gazneli Mahmud tarafından yıkılarak siyasî serüvenini tamamlamış oldu (1003). Anahtar Kelimeler: Abbasîler, Tahirîler, Saffârîler, Ya'kub b. Leys, Amr b. Leys, Horasan, Sicistan/Sistan.Article Sâmânîlerin Yıkılış Dönemi Vezirleri(2020) Duman, AbdullahArapçada taşımak, yüklenmek anlamlarınagelen vzr kökünden türeyen vezîr, hükümdarınişlerini üzerine alan, idarî işlerde düşünce veuygulamaları ile ona yardımcı olan kimsedir. Bukurum, vezaret makamının taşıdığı anlam itibariyleHz. Peygamber, Hulefâ-i Râşidîn veEmevîler dönemlerinde mevcuttu. Ancak budönemde görüşüne başvurulan kişilerin resmîstatüleri yoktu. Toplumda önde gelen kişileringörüşüne İslâm'ın istişareye verdiği önem çerçevesindebaşvuruluyordu. İslâm dünyasındavezirlik makamı resmî olarak Abbasîler Devleti'ninkuruluşundan itibaren görülmeye başladı.Aslî hüviyetine ise devlet kurumlarının tammanasıyla oturduğu Mehdî (158-169/775-785)döneminde kavuştu. Abbâsîlerle resmiyet kazananvezaret kurumu İslâm devletlerinin tamamındagörülmektedir. Bu devletlerden birisi olanSâmânîler Devleti'nde de vezirlik müessesinebüyük bir önem verildi. II. Nasr b. Ahmed dönemindevezir Ceyhânî'nin yaptığı düzenlemedeVezaret Dîvânı'na bütün dîvânların üstünde biryetki tanındı. Sâmânî vezirleri, devleti idare,atama, görevden alma, ordu başkomutanlığı,malî işleri düzenleme gibi önemli görevler icraettiler. Çalışmamızda yıkılış dönemi emirleriNuh b. Mansur (365-387/976-997), Mansur b.Nuh (387-389/997-999) ve Abdülmelik b. Nuh(389/999) dönemleri vezirlerinin siyasî hayatınakışı içinde oynadıkları roller ortaya çıkarılmayaçalışıldı.Doctoral Thesis Stateization Process of Kharezmshahs (1077-1200)(2023) Köksal, Mustafa; Duman, AbdullahKadim medeniyetlere evsahipliği yapan Harezm toprakları üzerinde kurulan Harezmşahlar, Türklerin tarihte kurduğu büyük devletlerden biri olarak kabul edilmektedir. Anuştegin'in Harezm valisi olmasıyla başlayan serüven, Atsız'ın bağımsızlığını kazanmak için Sultan Sencer ile yaptığı mücadelelerde başarısız olmasına rağmen devletin temellerini atmasıyla süreç, farklı bir mecraya evrildi. Harezmşahlar, XII. yüzyılın ortalarında Selçuklu Devleti'nin yıkılmasıyla birlikte Horasan ve Mâverâünnehir topraklarında yaşanan kaosdan faydalanarak bölgede önemli güç unsuru haline geldiler. Ardından İl-Arslan döneminde müstakil bir devlet olma hüvviyeti kazandılar. Sultan Alâeddin Tekiş dönemi Harezmşahlar Devleti'nin askerî, siyasî, ekonomik ve kültürel alanlarda kurumsallaşmasını tamamlayarak en parlak devirini yaşadığı dönemdir. Harezmşahlar, devletleşme süresi zarfında Abbâsî Halifeliği, Irak Selçuklu Devleti, Gurlular, Bâvendîler, Nîmrûz Meliki ve Şirvahşahlar ile diplomatik münasabetlerde bulunarak dostluk bağları kurdular. Ancak yaklaşık yüz yıllık mücadeleler sonucunda kurulan devlet, hatalı kararlar ve yönetimsel sıkıntılar nedeniyle doğudan gelen Moğol kavminin saldırılarıyla birkaç yıl gibi kısa sürede yıkıldı. Harezmşahlar bu yüzden çok kısa sürede tarih sahnesinden çekilen ender devletlerden biri oldu.Master Thesis The Name of Ebu Süleyman Es Sicistani’s Müntehâb Sivan Al-Hikma: Translating and Introductory(2011) Dadaş, Mehmet Akif; Altınay, Ramazan; Duman, Abdullah; Tufantoz, AbdurrahimH. IV/ M. X. yüzyıl, İslâm tarihinin ilmî ve fikrî faaliyetlerin en doruk noktaya ulaştığı bir asırdır. Ebû Süleyman es-Sicistânî H. IV. yüzyılın başlarında günümüzde Sistân olarak bilinen Sicistân'da dünyaya gelmiştir. Bu yüzyılın sonlarında Bağdat'ta vefat etmiştir. es-Sicistânî gerek kendi evindeki tedrisatıyla gerekse telifleriyle bu asıra katkı sağlayan dönemin ünlü bir düşünürüdür.Ebû Süleyman es-Sicistânî Fârâbî ile başlayan Yahya b. Adî ile devam ettirilen Bağdat Mantık Okulu'nun önemli bir temsilcisi ve hatta Yahya b. Adî'den sonraki de başkanıdır.Sicistânî'nin önemli bir eseri olan Sıvânü'l-Hikme, bu dönemde kaleme alınmış olan Tabakat (biyografî) ve teracim edebiyatının örneğini gösteren önemli bir eserdir.Sıvânü'l-Hikme tabipler tarihi ile Yunan ve Müslüman bilim adamlarının hayatlarını, eserlerini ve görüşlerini ihtiva etmektedir. İki bölümden oluşan eserin birinci bölümünde tabipler, ikinci bölümünde ise Yunan filozofları, Müslüman bilim adamları ve felsefecileri anlatılmaktadır.Master Thesis Theodoric's Guide To the Holy Lands (translation and Promotion)(2021) Arslan, Yasemin; Duman, AbdullahHis book, Guide To The Holy Land, which contains the travel notes of Theoderich, one of the monks of Würzburg, to Jerusalem between 1171-1173, is one of the main sources that undertook an important task in enlightening the history of the Middle Ages. The work was translated from Latin to English and published in 1891 by Aubrey Stewart. The same work was published again in New York, among the Italica Press publications in 1897, with some additions, and in 1986 without being changed. Theoderich provides detailed information about the geography, topography, architecture of the regions he travels, and the sacred shrines such as St. Mary's Chapel, Helena Chapel, and the Temple of the Lord, which are important for the Christian world. It also mentions the gardens, mountains, valleys, rivers, underground waters, fountains, roads, walls, streets and various soil types of the sacred lands. Theoderich's detailed and clear descriptions of the architecture of Jerusalem and its environs provide the basis for us to think that he may have worked as an architect in the construction of the buildings. This information sheds light on the city's sacred places, history, structures and ruins of the period, as well as depictions of the geographical regions. It gives detailed explanations especially about the architecture, building materials and housing styles of the Churches. In addition to the flooring of the churches, columns, buttresses, choir areas in the church, inscriptions on the arches and paintings decorated with mosaics, there are also depictions of the temple, courtyard, ladder-veins, underground cave, manger, bath and the location of the area where he was washed as a child. In addition, it also includes a number of measures for the security of the churches in the city. These measures include night patrols, trenches, strengthening of walls and towers against the infidels. It describes the daily routines and relations of Muslims, Jews and Christians living in the region, as well as the customs, traditions and customs. On the other hand, the work shows that people living in a multicultural society meet and live in a common geographyMaster Thesis Translating and Introduction of Hamdullah Mustawfi's 'Tarikh-i Guzida'(2014) Özgökçe, Nazlı; Duman, AbdullahHamdullah Müstevfî, Târîh-i Güzîde adlı eserinde ilk olarak evre¬nin yaratılışından başlayarak Hz.Muhammed (s.a.v)'in hayatı, eşleri, halifele¬ri ve ahlâkı hakkında detaylı bilgiler aktarmıştır. Ardından ünlü âlimlerin ha¬yatı, sözleri, nasihatlarına yer vermiştir. Eserde ayrıca doğduğu ve yaşadığı şehir olan Kazvin hakkında da bilgi vermişir. Müellif eserin çok sayıda hane¬dandan bahsetmektedir. Bunlar: Sâsânîler, Emevîler, Abbasîler, Gazneliler, Büyük Selçuklular, Türkiye Selçukluları, Kirman Selçukluları, Karahıtaylar, Salgurlular, Gurlular, Harezmşahlar ve İsmâilîler hakkındadır. Bu hanedanlar hakkında verdiği bilgiler doğrultusunda Türkler hakkında da önemli bilgilere ulaşmaktayız. Bunların yanı sıra tarihi şahsiyetlerin geride bıraktıkları şehirler ve mimarî eserleri, milliyetleri, mezhepleri, yaptıkları savaşlar ve şehirlerin vergi miktarları konusunda önemli mâlûmatlar takdim etmektedir.Master Thesis Translation and Introduction of Âdâbu'l-harb Ve'ş-şecâ(2022) Çalımlı, Raziye; Duman, AbdullahGazneli, Gûrlu ve Delhi Sultanlığı saraylarında himaye görmüş olan, Fahr-ı Müdebbir olarak bilinen, Mübârek Şâh lakaplı Muhammed b. Mansur b. Said'in Âdâbu'l-Harb ve'ş-Şecâ'a'sı, gerek siyâsetnâme örneği sergilemesi ve gerekse de dönemin savaş ruhunu yansıtması bakımından oldukça kıymetli bir eserdir. Fahr-ı Müdebbir'in, Delhi Sultanlığı'nın gerçek anlamda kurucusu kabul edilen Türk asıllı hükümdarı Şemseddin İltutmuş'a (1210-1236) ithaf ettiği mezkûr eserini tam olarak hangi tarihte kaleme aldığı bilinmemekle beraber 1229-1236 tarihleri arasında yazmış olması kuvvetle muhtemeldir. Tezimize konu olan Âdâbu'l-Harb ve'ş-Şecâ'a otuz dört bölümden oluşmaktadır. Müellif Kitabın başlangıcı'nda Acem hükümdarlarını anlatıp ardından Bâbların fihristi'ne yer vermiştir. Mukaddime kısmında, ele aldığı konuları zikrederek eserinin özellikle hükümdarlar ve komutanlar açısından önemine dikkat çekmiştir. Yazıldığı dönem ve içeriği itibariyle ileri seviyede bir eser olan Âdâbu'l-Harb ve'ş-Şecâ'a'nın ilk yedi bölümünde, iyi bir yöneticinin sahip olması gereken nitelikler sıralanmış ve başarılı bir yönetimin esasları, muhtelif devletlerin yönetici sınıfının örnek davranış ve uygulamalarına dair tarihten örnekler sunularak vurgulanmıştır. Müellif, İslâmî dönem siyâsetnâmelerine kadar daha çok peygamberlerden, meşhur hükümdar ve vezirlerden, Fars, Roma, Yunan, Hint ve Çin filozoflarından örnekler aktarıp İslâmî dönem siyâsetnâmelerden faydalanırken de Kur'ân, Hz. Muhammed, hadis, siyer ve meğazi âlimlerinden, dört halife, sahabeler, Emevî ve Abbâsî halifelerinden örnekler sunmaktadır. Eserde, yedinci bölümden itibaren savaş sanatı konusu ele alınmıştır. Kaleme alınan tüm savaş sanatı kitaplarında olduğu gibi bu eserde de barışın mümkün olduğu durumlarda savaştan uzak durulması gerektiği vurgulanarak konuya giriş yapılmış, savaşmadan zafer elde etmenin yollarının aranması ve bunun için de meşveret yapılması tavsiye edilmiştir. Savaş sanatı konularını ele alırken en ince ayrıntıları dahi paylaşmayı tercih eden müellif, savaş stratejileri ve taktikleri; hisar kuşatması, gece baskını, ordu ve ordugâh düzeni, ordu sevk ve idâresi, pusu kurulması, casusluk faaliyetleri, savaş hileleri, savaş yeri ve zemininin seçimine dair kıymetli bilgiler vermekte, atlar ve silahlar hakkındaki bilgi birikimini teferruatlı bir şekilde aktarmaktadır.
