Tıpta Uzmanlık Tezleri
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.14720/13
Browse
Browsing Tıpta Uzmanlık Tezleri by Department "Tıp Fakültesi / Acil Tıp Ana Bilim Dalı"
Now showing 1 - 18 of 18
- Results Per Page
- Sort Options
specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Chronic Period in Patients Diagnosed With Covi̇d -19 Evaluation of Impacts(2022) Büyükkaya, Mehmet Şirin; Gizli, GizemAralık 2019'un sonlarında, Çin'in Hubei eyaletinin Wuhan şehrinde bir deniz ürünleri pazarında, nedeni bilinmeyen çok sayıda pnömoni hastasının olduğu bildirildi. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), ilk olarak 12 Ocak 2020'de bu şikayetlerin sebebinin yeni tip bir koronavirüs olduğunu (2019-nCoV) açıkladı ve 11 Şubat 2020'de bu yeni virüs SARS-CoV-2 olarak adlandırdı. Hastalardan edinilen numuneler sonucunda, 7 Ocak 2020'de SARS-CoV2'nin tüm genom dizisi, bilim insanları tarafından kısa sürede haritalandırıldı. DSÖ tarafından 11 Şubat 2020'de COVİD-19 olarak adlandırdı ve 11 Mart 2020 de pandemik bir hastalık olarak ilan edildi. Salgının yayılması ve artan vaka çeşitliğiyle birlikte yapılan birçok çalışmanın ortaya koyduğu veriler hastalığın sadece solunum yolunu enfekte etmediğini çoklu organ tutulumu ile birçok komplikasyona yol açtığı saptanmıştır. Yapılan ayrıntılı tetkiklerin ardından hastalığın üst solunum yolu enfeksiyonundan şiddetli pnömoniye, kardiyovasküler sistem, sindirim sistemi, sinir sistemi ve böbrekler dahil olmak üzere birçok organda işlev bozukluğuna neden olduğu gözlenmiştir. Bu bağlamda bu çalışmada Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Acil Servisi'ne ve COVİD-19 Polikliniği'ne, COVİD-19 semptomları ve şüphesi ile başvuran hastaların iyileşme sonrasında gelişen komplikasyonları değerlendirilecektir.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Comparison of Medications Given To Patients Diagnosed With Myocardial Infarction in the Emergency Department and Their Heart Axis After Coronary Angiography(2022) Ergin, Abdulgaffar; Aktaş, RamazansamiMiyokard Enfarktüs Tanılı Hastalara Acil Serviste Verilen İlaçlar ile Koroner Anjiyografi Sonrasındaki Kalp Aksının Karşılaştırılması, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Acil Tıp Anabilim Dalı, Uzmanlık Tezi, Van, 2022. Amaç: Günümüzde elektrokardiyografi, kalp şikayetleri ile başvuran hastalar için ilk değerlendirmenin önemli bir parçasıdır. Spesifik olarak, aritmileri ve iskemik kalp hastalığını değerlendirmek için non- invaziv, uygun maliyetli bir araç olarak önemli bir rol oynar. EKG hızlı, ucuz ve ulaşılabilir bir araçtır. Özellikle göğüs ağrısı şikâyeti ile gelen hastalarda, AMI tanısı alan veya kontrol EKG'lerde kardiyak aksta anlamlı değişiklik olan hastaların acildeki sirkülasyonların hızlanması, Koroner Yoğun Bakıma yatışı ve anjiyo ünitesine varış süresinin kısalması önem arz etmektedir. Yöntem: Bu araştırmada, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaşı Tıp Merkezi Kardiyoloji Anabilim Dalı'nda Mart 2021 – Ocak 2022 tarihleri arasında Akut Koroner Sendrom tanısı ile Koroner Yoğun Bakım veya Kardiyoloji Servisine yatırılan 18 yaşını geçmiş 107 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, tanıları, verilen ilaçlar ve çekilen elektrokardiyografileri; hemşire gözlem formları, hasta dosyaları ve veri kayıt sistemine bakılarak değerlendirildi. Hastaların ilaç öncesi çekilen EKG, ilaç verildikten sonraki EKG'lerindeki kalbin aksı, anjiyo öncesi ve anjiyo sonrası EKG'lerindeki kalp aksı ölçüldü. Ölçülen kalp aksındaki değişim birbiri ile karşılaştırıldı. Bulgular: Araştırmaya 18 yaş üstü 107 hasta dahil edildi. Hastaların %63,6'sı (n=68) erkek, %36,4'ü (n=39) kadın idi. Tüm hastalarda ortak ilaç olarak ASA (asetil salisilik asit) verildi. Akut koroner sendrom tanısı ile antiagregan ve antirombotik yani kanda pıhtılaşmayı önleyici ve kan sulandırıcı ilaç verilen hastalarda; ilaç sonrası aks değişimi ilaç öncesine göre anlamlı düşüş gösterdi. Verilen ilaçlar birbiri ile karşılaştırıldığında kalbin aksındaki değişimde anlamlı düşüş saptanmadı. Anjiyo sonrası aks değişiminde ilaç öncesi ve ilaç sonrasına göre anlamlı düşüş saptandı. Non STMI ve STMI gruplarında anjiyo sonrası aks değişiminde anlamlı farklılık saptanmadı. Sıklık oranına göre LAD (%23,36), RCA (%22,43), CX (%14,95) en sık işlem yapılan ilk damarlardı. LAD, CX, RCA, LAD-CX, medikal damar gruplarında birbiri ile karşılaştırıldığında anjiyo sonrası AKS değişimi anlamlı farklılık saptanmadı. Sonuç: Akut miyokart enfarktüsü tanı ve tedavideki yeniliklere karşın dünyada önemli bir morbidite ve mortalite nedeni olmaya devam etmektedir. Non invaziv, ucuz, kolay ulaşılabilir yöntemlerin efektif kullanılması hastalara tanı konulmasında ve etkin tedavinin erken başlanmasında önemli bir adımdır. Bu çalışmada AMI hastaların elektrokardiyografilerinde kardiyak akstaki değişim ilaç sonrasında ilaç öncesine göre, anjiyo sonrasında anjiyo öncesine göre anlamlı düşüş olmuştur. AMI tanısı alan veya kontrol EKG'lerde kardiyak aksta anlamlı değişiklik olan hastaların acildeki sirkülasyonların hızlanması, Koroner Yoğun Bakıma yatışı ve anjiyo ünitesine varış süresinin kısalması önem arz etmektedir. Kalp krizi karmaşık ve dinamik süreçler olduğundan, erken kanlanmayı geri getirecek kurtarma yöntemleri ve perkütan koroner girişim adaylarının erken seçilmesi için invaziv olmayan yöntemlerin kullanılması teşvik edilmelidirspecialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Comparison of the Effects of X-Ray and Computed Tomography Results on Treatment in Patients Admitted To the Emergency Department With Foot and Ankle Trauma(2021) Özen, Burcu; Öncü, Mehmet ReşitBu çalışmada, ayak ve/veya ayak bileği travmasıyla acil servise başvuran olgularda tanı için çekilen direkt grafi (X-Ray) ve BT'nin patolojik bulguyu tespit etmedeki farklılıklarını ve yapılması gereken tedaviyi öngörebilirliğinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırma Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi acil servisinde 1 Ocak 2017- 31 Aralık 2019 tarihleri arasında ayak ve/veya ayak bileği travması olan hastaların BT ve X-ray sonuçlarının ve klinik özelliklerinin retrospektif olarak değerlendirilmesiyle gerçekleştirilmiştir. Bulgular: Olguların %68,9'u erkek, yaş ortalaması 29,23 ± 16,75 yıldı. Hastaların %66,2'sinin hem X-ray hem BT sonucu normalken, %8,9'unda sadece BT'de, %24,9'unda hem X-ray hem de BT'de patoloji saptandı. X-ray ve BT'de patoloji saptanan olgularla karşılaştırıldığında, X-ray ve BT'si normal olanlarda istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha düşük sıklıkta fraktür, daha fazla sıklıkta diğer yaralanmalar saptandı (p <0,001). Diğer gruplarla karşılaştırıldığında, hem X-ray hem BT'de patoloji saptananların GKS skoru istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha düşüktü (p = 0,018). Diğer gruplarla karşılaştırıldığında X-ray ve BT'si normal olan grupta ayak+ayak bileği yaralanması istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha fazla sıklıktaydı (p<0,001). Diğer gruplarla karşılaştırıldığında, X-ray ve BT sonucu normal olanlar istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha fazla sıklıkta sadece medikal olarak, X-ray ve BT'si patolojik olanlar daha fazla sıklıkta ameliyat ile, sadece BT'si patolojik olanlar daha fazla sıklıkta alçı-atel ile tedavi edildi (p<0,001). Diğer gruplarla karşılaştırıldığında sadece BT'de patoloji saptananlarda istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha fazla sıklıkta, X-ray ve BT sonucu normal olanlarda anlamlı düzeyde daha az sıklıkta tedavi değişimi gerçekleştirildi (p<0,001). Sonuç: Ayak ve/veya ayak bileği yaralanma şikayeti ile başvuran olgulara yapılan X-ray ve BT ile tedavi gereksinimi başvuru anında öngörülebilir. Anahtar Kelimeler: Acil servis, Ayak travması, Ayak bileği travması, X-ray, Bilgisayarlı tomografispecialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Comparison of the Frequency of Pneumothorax and Pneumothorax Accompanying Ride Fracture in Patients Admitted To the Emergency Department With Blue Thoracic Trauma(2024) İncin, Niyazi; Tan, Gizem GizliGiriş ve amaç: Yaptığımız bu çalışmanın amacı acil servise künt göğüs travmasıyla başvuran hastalarda pnömotoraks ve kosta fraktürü eşlik eden pnömotoraks sıklığının karşılaştırılması ve yaş, cinsiyet ve travma mekanizmasına göre hasta kliniğinin değerlendirilmesidir. Gereç ve yöntem: Bu çalışma hastane acil servisine başvuran künt göğüs travmalı 519 kişi üzerinde geriye dönük olarak yapılmıştır. Hastalar yaş, cinsiyet, travma mekanizması, pnömotoraks varlığı, kot fraktürü varlığı, batın yaralanması, spinal yaralanma, santral yaralanma, ekstremite yaralanması, maksillofasiyal yaralanma, glasgow koma skalası (GKS) puanı, sonlanım durumu, adli açılma durumu, mortalite durumu ve toraks ek yaralanma açısından değerlendirildi. Bulgular: Araştırmaya dâhil ettiğimiz 519 hastanın yaş ortalaması 45,12 iken hastaların %81,1'i erkek, %18,9'u kadındır. Başvuruların %52'si trafik kazası nedeniyle idi. Hastaların %53,2'sinde pnömotoraks %78,8'inde ise kot fraktürü mevcuttur. Batın yaralanması %14,6, spinal yaralanma %33,5, santral yaralanma %12,5, ekstremite yaralanması %42, maksillofasial yaralanma %14,8 olarak bulundu. GKS %86,3 oranla iyi (15-14) tespit edildi. Hastaların %60'a yakınının serviste yatışı gerçekleşirken yoğun bakıma yatışı olanların oranı ise %34,5 idi. Başvuruların %79,6'sı adli vaka idi. Mortalite oranı %7,5 bulundu. Toraksta pnömotoraks ve kot fraktürü dışında ek yaralanma oranı %68,8 oranında tespit edildi. Sonuç: Acil servise künt göğüs travması ile başvuranların çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğunu, en sık başvuru sebebinin trafik kazaları ve en sık ek yaralanmanın ekstremite yaralanması olduğunu tespit ettik. Yaşla birlikte pnömotoraks sıklığının azaldığı ve kot fraktürünün arttığı görüldü. Yaşlı popülasyonda düşmelerin daha sık olduğu gözlemlendi. Toraksta pnömotoraks ve kot fraktürü dışında ek yaralanma oldukça yüksek tespit edildi. Aynı zamanda eşlik eden kraniyal, ekstremite ve spinal yaralanmalar da yüksek tespit edildi. Bu yüzden hastaların yaş, travma mekanizması ve ek yaralanmaları göz önünde bulundurup tedavileri ve uzun dönem takiplerine sistematik bir şekilde yaklaşılmalıdır. Öykü ve fizik muayene asla atlanmamalı, komplikasyonlar açısından dikkatli olunmalı, uygun tanı ve tedavisi hızlıca yapılmalıdır. Anahtar sözcükler: Travma, göğüs travması, künt göğüs travmasıspecialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Ecg Before and After Angio in Patients Diagnosed With Nste Mi Comparison of Their Changes(2024) Hergül, Nevzat; Bilvanisi, SevdegülGünümüzde elektrokardiyografi, kardiak şikayetleri ile başvuran hastalar için ilk değerlendirme ve ayrıcı tanının önemli bir parçasıdır. Spesifik olarak, aritmileri ve iskemik kalp hastalığını değerlendirmek için non- invaziv, uygun maliyetli bir tanı araç olarak önemli bir rol oynar. EKG ucuz, hızlı ve ulaşılabilir ve tekrarlanabilir bir tanı aracıdır. Bilhassa göğüs ağrısı şikâyeti ile gelen hastalarda, NSTE MI tanısı alan veya daha önceden çekilmiş bazal EKG'leri olan ve Acil serviste çekilen EKG'lerinde bazal EKG'lerine göre anlamlı QTc uzaması olan hastalar ve/veya aksta anlamlı değişiklik olan hastaların acildeki sirkülasyonlarının hızlanması, koroner yoğun bakıma yatışı ve anjiyo ünitesine varış süresinin kısalması önem arz etmektedir. Yöntem: Bu araştırmada, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaşı Tıp Merkezi Acil Tıp Anabilim Dalı'na Haziran – Kasım 2023 tarihleri arasında NSTE MI tanısı ile koroner yoğun bakım servisine yatırılan 18 yaşını geçmiş 100 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, tanıları, verilen ilaçlar ve çekilen elektrokardiyografileri; hemşire gözlem formları, hasta dosyaları ve veri kayıt sistemine bakılarak değerlendirildi. Hastaların ilk başvuru sırasında çekilen EKG, PCI yapıldıktan sonraki EKG'lerindeki QTc ,kalp aksı,ST segment depresyonu ve T dalga negatiflikleri ölçüldü.PCI öncesi ve PCI sonrası QTc,kalbin aksı, ST segment depresyonu ve T dalga negatifliği arasında olan değişim birbiri ile karşılaştırıldı. Bulgular: Araştırmaya 18 yaş üstü 100 hasta dahil edildi. Hastaların %58'i (n=58) erkek, %42'si(n=42) kadın idi. Tüm hastalarda PCI sonrasına göre QTc'de uzama vardı ve çalışmamızda tanı sırasındaki QTc ile PCI sonrası QTc arasında anlamlı farklılık vardı. ST depresyonunda da anlamlı farklılık saptanmasına rağmen T dalga negatifliğinde anlamlı farklılık saptanmadı. Sıklık oranına göre LAD (%34), CX (%17) ,RCA (%14), en sık işlem yapılan ilk damarlardı ve olguların %21'inde anjio sonucu medikal'di. LAD, CX, RCA, LAD-CX, medikal damar gruplarında birbiri ile karşılaştırıldığında anjiyo sonrası QTc uzamasında ve kalp aksının değişiminde anlamlı farklılık saptandı. İşlem yapılan damarlara göre QTc de farklılığın medikal-LAD,medikal-CX, medikal RCA,medikal-(LAD+CX) arasında olduğu tespit edildi.Ayrıca işlem yapılan damarlara göre kalp aksındaki farklılığın RCA-LAD,RCA-CX VE RCA-(LAD+CX) kaynaklandığı tespit edildi. QTc de uzama miktarının anjio işlemi yapılan damarlara göre sıraladığımızda ise RCA çıkanlarda ortalama olarak 73.9 ,LAD çıkanlarda 65.9 ,CX çıkanlarda ise 71.5 olarak tespit edilmiştir.Anjio sonucu medikal gelen olgulara bakıp incelediğimizde ise ortalama 7.2 olarak saptadık ve ortalama QTc değişimini LAD ve CX çıkanlarda ortalama olarak 72.7 olarak tespit edildi. Hastaların %65 'inde 40 msn< den daha fazla uzadığı gözlemlendi hastaların %14'ünde 21-40 msn uzadığı ve hastaların %21'inde 0-20 msn uzama tespit edildi. Hastalar tanı sırasındaki QTc anjio sonrası QTc ile çıkan anjio sonucu ile karşılaştırdığımızda hastalarda medikal tedavi çıkan hastaların %100'ü 0-20 msn aralığımda seyrettiği gözlemlendi geri kalan olguların %100'ü 20 msn den daha fazla uzadığı gözlemlendi. Sonuç: Akut miyokart enfarktüsü tanı ve tedavideki yeniliklere karşın dünyada önemli bir morbidite ve mortalite nedeni olmaya devam etmektedir. Non invaziv, ucuz, kolay ulaşılabilir yöntemlerin efektif kullanılması hastalara tanı konulmasında ve etkin tedavinin erken başlanmasında önemli bir adımdır. Bu çalışmada NSTE MI hastaların elektrokardiyografilerinde tanı sırasındaki QTc ile PCI sonrası QTc arasında anlamlı farklılık olduğu tespit edilmiştir ayrıca bu çalışmada kardiyak akstaki değişim, PCI sonrasında PCI öncesine göre anlamlı farklılık olmuştur. Bu çalışmada altta yatan damar tıkanıklığı olan hastalarda QTc de altta yatan damar tıkanıklığı olmayan ve anjio sonucu medikal çıkan hastalara göre belirgin uzadığı tespit edilmiş ayrıca kalbin aksı işlem yapılan damar RCA ise sağa doğru kaydığı LAD ve/veya CX ise aksın sola doğru deviye olduğu saptanmış.Ayrıca kardiak olmayan semptomlarla gelenler ileri yaş ve diyabetik nöropatisi olanlarla kendini ifade yetisi olmayanlarda ve sekonder troponin yüksekliği yapan durumların ayırıcı tanısında bazal EKG'lerine göre QTc'yi değerlendirmek önemlidir;Eğer QTc de 20 msn den daha fazla bir uzama varsa bazal ekg'lerine göre ya da çekilen kontrol EKG'de 20 msn den daha fazla uzama varsa altta yatan damar tıkanıklığı düşünülebilir. NSTE MI tanısı alan veya kontrol EKG'lerde bazal EKG'lerine göre anlamlı QTc uzaması olan hastalar ile kardiyak aksta anlamlı değişiklik olan hastaların acildeki sirkülasyonların hızlanması, koroner yoğun bakıma yatışı ve anjiyo ünitesine varış süresinin kısalması önem arz etmektedir. Kalp krizi karmaşık ve dinamik süreçler olduğundan, erken kanlanmayı geri getirecek kurtarma yöntemleri ve perkütan koroner girişim adaylarının erken seçilmesi için invaziv olmayan yöntemlerin kullanılması yaygınlaştırılıp teşvik edilmelidir.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Epidemiological Retrospective Analysis of Geriatric Patients Presenting To the Emergency Department Due To Maxillofacial Trauma(2022) Kına, Mesut; Bilvanisi, SevdegülGiriş: Travma dünyada önde gelen ölüm sebeplerinden biridir. Maksillofasiyal travma trafik ve iş kazaları, kişilerarası şiddet ve düşmeler gibi çeşitli yollarla günümüzde sıklığı artarak görülmektedir Amaç: Çalışmamızda maksillofasial travmaya maruz kalan geriatrik hastaların epidemiyolojik verilerini incelemeyi, detaylandırmayı ve maksifasial travmanın en sık nedenlerini, yattığı bölümleri ve yüz travmasının önemini göstermeyi hedefledik. Yöntem: Van YYÜ Tıp Fakültesi Hastanesi acil servisine Ocak 2011 – Aralık 2020 tarihleri arasında geriatrik hastalarda maksillofasial travma nedenli başvuran ve Beyin Cerrahisi, Plastik Cerrahisi ve Kulak Burun ve Boğaz bölümlerine konsülte edilen 2.858 hastadan 435 hastanın dosyası retrospektif olarak incelendi. Çalışmaya dahil edilen hastaların hastane otomasyon sisteminden; cinsiyet, yaş, travma oluş mekanizması, hastaların başvuru şekli, yıl, ay ve saatlere göre geliş zamanı, tanıları, takip ve tedavi edildiği bölümler, yapılan medikal tedavi, destek tedavi, cerrahi tedavi, ek yaralanmalar, fizik muayene bulguları ve travmaya bağlı mortalite incelendi. Bulgular: Çalışmaya 435 hasta dahil edildi. Çalışmaya dahil olan hastaların 287'si erkek, 148'i kadın hasta idi. Vakaların çoğunluğu 65-70 yaş arasındaydı. En sık travma oluş mekanizması düşme idi. Sonuç: MFT'lerin coğrafi ve sosyal koşullar, sosyoekonomik durum gibi çeşitli etkenlere bağlı olarak farklı etiyolojilere sahip oldukları görülmektedir.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Evaluation of Factors Affecting Mortality and Morbidity in Patients Applying To Emergency Service With Gastrointestinal System Bleeding(2021) Tüzün, İdris; Gizli, GizemAkut gastrointestinal sistem (GİS) kanamaları halen hastaneye yatış endikasyonları içerisinde en yaygın nedenler arasındadır. Tedavisindeki endoskopik ve anjiografi girişimlerin gelişmesine karşın, akut GİS kanamaları hala mühim bir mortalite ve morbidite deposudur. Yapılan bu bilimsel çalışmada acil servislere akut GİS kanaması şüphesi ile müracaat eden hastaların risk faktörleri, klinik ve laboratuvar özellikleri, endoskopik bulguları, uygulanan girişim ve tedavileri retrospektif olarak incelenerek literatür eşliğinde morbidite ve mortalite üzerine tesiri değerlendirilecektir. Yöntem: Bu araştırmada, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaşı Tıp Merkezi Acil Tıp Anabilim Dalı (AD) Acil Servisi'ne Ocak 2010-Aralık 2020 tarihleri içinde akut GİS kanamasıyla müracaat eden 279 hastanın demografik özellikleri, komorbidite gidişatları, kullanılan ilaçlar, acil servise müracaat şikayetleri, muayene bulguları, laboratuvar belirtileri, yapılan medikal, cerrahi ve girişimsel tedaviler, hastaların yatış müddetleri ile izlemlerindeki mortalite bilgileri arasındaki ilişkileri retrospektif olarak değerlendirildi. Araştırmaya acil servise müracaat sırasında gastrointestinal sistem (GİS) kanaması düşünülen, 18 yaş ve üstündeki kişiler dahil edildi. Bulgular: Araştırmaya yaşları 18 ile 100 içinde değişen toplam 279 hasta dahil edildi. Değerlendirilen hastaların yaş aralığı %54,4 (n=152) >65 yaş, %31,9'ü (n=89) 40-65 ve %13,6'i (n=38) <40 yaş olarak hesaplandı. Hastaların %61,3'ü (n=171) erkek, %38,7'i (n=108) kadındı. Akut gastrointestinal sistem (GİS) kanaması tanısı tespit edilen hastaların %17,2'sinde (n=48) komorbit gidişat tespit edildi ve %16,12'si (n=45) ise mortal seyretti. En sık görülen komorbidite %22 (n=9) oranı ile koroner arter hastalığı olarak tespit edildi. Akut GİS kanaması tespit edilen hastaların en sık kullandığı ilaç %21,5 payı ile (n=60) asetilsalisilik asit (ASA), en sık başvuru şikayeti %54,1 payı ile (n=151) kanlı kusma ve en sık fizik muayene emaresi ise %35,1 payı ile (n=98) hematemez idi. Akut GİS kanama tespit edilen hastaların %89,6'sına (n=250) endoskopi yapılmış olup en sık %24,6 oranı ile (n=62) gastrik ülser tespit edildi. Akut GİS kanama tespit edilen hastaların %40,5'ine (n=113) eritrosit süspansiyon (ES) replasmanı yapılmış oldu. Çalışmaya dahil edilen 279 hastanın %63,8 payı (n=178) ile üst GİS kanama, %18,6 payı (n=52) ile alt GİS kanama ve %17,6 oranında da (n=49) her ikisi tespit edildi. Akut GİS kanaması tespit edilen hastaların %61,6'sına (n=172) medikal tedavi verildi. Hastaların %35,8'i (n=100) gastroenteroloji ve /veya genel cerrahi yoğun bakıma ünitesine, %34,1'i (n=95) gastroenteroloji ve /veya genel cerrahi servise yatış yapılırken, %29'u (n=81) acil servis tedavisinden sonra taburcu edilmiştir. Olgularımızdan %2,1'i (n=6) acil serviste exitus olmuştur. Sonuç: Bu verilerin sonucunda akut GİS kanaması tespit edilen hastaların acil servise başvurudaki; mortal seyreden hastaların, mortal seyretmeyenlere göre başvuru şikayetinde bayılma; muayene bulgularında hematemez ve melena beraberliği; tanılar arasında üst GİS kanama; sonlandırma kısmında yoğun bakıma yatış; tedavilerde bant ligasyonu, cerrahi tedavi; endoskopi sonucunda gastrik ülser, varis; medikal tedavide ES replasmanı ve labarotuar tetkikleri arasında üre, kreatin, kalsiyum, sodyum, glukoz, RDW-SD, INR, PTZ, pH, laktat, baz açığı parametrelerinin anlamlı (p < 0.05) etkinliği gözlenmiştir. Akut GİS kanama tespit edilen hastaların tanı ve tedavisindeki gelişmelere karşın mortalite hala yüksek seyretmektedir. Bu nedenle akut GİS kanama ön tanısı ile acil servise başvuran hastalar; seri bir biçimde değerlendirilmeli, hemodinamik olarak stabilizasyonu sağlanmalı, hızlıca kan parametrelerine bakılmalı, erken endoskopik girişimler ile tanı ve tedavisine başlanmalıdır.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Evaluation of the Relationship Between C-Reactive Protein, Leukocyte, Neutrophil Count, and Ultrasonography in the Differential Diagnosis of Acute Appendicitis and Ovarian Cyst in Female Patients With Lower Right Abdominal Pain in Emergency Department(2024) Gülerman, Barış; Öncü, Mehmet ReşitGiri ve Amaç: Acil servise sağ alt kadranda lokalize olan karın ağrısı sebebiyle başvuran hastalar, acil hekimi açısından, ayırıcı tanıları arasında akut apandisit ve ovaryan patolojiler olması nedeniyle ayrı bir öneme sahiptir. Benzer klinik ve fizik muayene bulguları ile sık karşılaşılan bu tablo acil hekimlerini zorlamaktadır. Çalışmamızda akut apandisit ve over kist rüptürü patolojilerinin ayırıcı tanısında laboratuvar değerleri ve ultrasonografi bulgularının karşılaştırılarak acil hekiminin doğru karar vermesine yardımcı olacak istatistiksel veriler elde etmek amaçlanmaktadır. Materyal ve Metod: Acil Servise karın ağrısı şikayeti ile başvuran hastalar arasından, BT veya USG ile teşhisi koyulan 78'i Akut Apandisit, 70'i Hemorajik Over Kist Rüptürü olmak üzere toplam 148 kadın hastanın verileri retrospektif olarak incelenmiştir. Laboratuvar ve ultrasonografi sonuçları hemoglobin(HGB), beyaz küre (WBC), nötrofil sayısı(NEU#), nötrofil yüzdesi(NEU%), C-reaktif protein(CRP), over kist rüptürü hastalarında serbest sıvı miktarı, akut apandisit hastalarında apendiks çapı açısından incelenerek değerleri kaydedildi. Akut apandisit ve over kist rüptürü tanısı alan hastalar teşhisine göre iki gruba ayrıldı, hemoglobin(HGB), beyaz küre (WBC), nötrofil sayısı(NEU#), nötrofil yüzdesi(NEU%), C- reaktif protein(CRP) değerleri iki grup arasında karşılaştırıldı. Over kist rüptürü hastalarında ultrasonda ölçülen serbest sıvı miktarının ve akut apandisit hastlarında ultrasonda ölçülen apendiks çapının, hasta gruplarının kendi içerisinde hemoglobin(HGB), beyaz küre (WBC), nötrofil sayısı(NEU#), nötrofil yüzdesi(NEU%), C-reaktif protein(CRP) değerleri ile korelasyonları incelendi. Bulgular: Akut apandisit hastalarında Lökosit, Nötrofil#, Nötrofil%, CRP oranlarının over kist rüptürü hastalarına göre anlamlı derecede yüksek (sırasıyla; 13,07±4,74 vs 9,37±3,57 p<0,001; 10,18±4,75 vs 6,17±3,26 p<0,001; 74,89±11,59 vs 64,07±10,94 p<0,001; 33,26±54,73 vs 5,83±16,46 p<0,001), hemoglobin değerinde ise anlamlı fark olmadığı gözlemlenmiştir (sırasıyla 13,17±1,78 vs 13,19±1,44 p=0,949). Aynı parametrelerin ROC analizi ve Youden Indexine göre belirlenen kesim değerleri için duyarlılık ve özgüllükleri sırasıyla Nötrofil sayısı (AUC=0.779; D=73,08; Ö=75,71), Lökosit sayısı (AUC=0,757; D=51,28; Ö=91,43), Nötrofil yüzdesi (AUC=0,756; D=73,08; Ö=70,00), CRP (AUC=0,731; D=64,10; Ö=78,57) şeklinde olmuştur. Akut apandisit hasta grubu kendi içerisinde Lökosit, Hemoglobin, Nötrofil#, Nötrofil%, CRP değerleri ile ultrasonda ölçülen apendiks çapı kıyaslanmıştır. Bu kıyaslama sonucunda CRP değeri ile ultrasonda ölçülen apendisk çapı arasında pozitif korelasyon bulunmuştur (p=0,004, Pearson korelasyon skoru=0,323). v Sonuçlar: Çalışmamız, akut apandisit ve over kist rüptürü arasında ayrım yapılması gereken vakalarda nötrofil sayısının kritik bir belirleyici olabileceğini ortaya koymaktadır. Özellikle akut apandisit teşhisinde şüphede kalınan genç kadın hastalarda laboratuvar değerleri teşhis ile uyumsuz hastaların yeniden değerlendirilmesi ve CRP seviyelerinde artış gözlemlenen hastalarda ultrasonografinin tekrarlanmasının tanıyı netleştirebileceği görüşündeyiz. Kan parametrelerinin tanıyla uyumsuzluğu durumunda Bilgisayarlı Tomografi (BT) veya Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) gibi ileri görüntüleme yöntemlerinin kullanımı da rutin hale getirilebilir. Bu yaklaşımın, yanlış tanı ve gereksiz cerrahi müdahalelerin önlenmesine katkıda bulunabileceği kanaatine varılmıştır.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Frequency of Cranial and Spinal Injuries in Patients Admitted To the Emergency Department With Head Trauma(2023) Turunç, Kadri; Tan, Gizem GizliGiriş: Travmalar, dünya genelinde hem hastalık yükü hem de ölüm oranları açısından önemli bir halk sağlığı sorununu temsil etmektedir. Kafa ve/veya spinal travmalar, dünya genelinde ve ülkemizde travmatik ölüm ve sakatlıkların en yaygın nedenlerinden biridir. Amaç: Çalışmamızda; acil servise kafa travması ile başvuran hastaların demografik özellikler, travma mekanizması, GKS gibi değişkenler açısından analiz edilmesi ve spinal yaralanma ile ilişkisinin tespit edilmesi ve bu hususların literatüre katkı sağlanması amaçlanmaktadır. Yöntem: 2018-2022 yılları arasında Van YYÜTF acil servisine kraniyal yaralanma ile başvurup Beyin ve Sinir Cerrahisi bölümüne konsülte edilen 18-100 yaş arası hastaların bilgileri hastanenin Bilgi Sistemi'nden sağlanıp retrospektif olarak incelendi Çalışmaya dahil edilen hastaların hastane bilgi sisteminden; yaş, cinsiyet, başvuru tarihi, adli vaka varlığı, travma oluş mekanizması, kraniyal yaralanma türü, spinal yaralanma, GKS, ek yaralanma, beyin cerrahisi konsültasyon istemleri-konsültasyon sonuçları, acilden sonlanım şekli, hastanın tedavisi (medikal- cerrahi) ve diğer kayıtları incelendi. Bulgular: Çalışmaya 274 hasta dahil edildi. Hastaların %17.5'inde spinal yaralanma olup en sık lomber yaralanma (%8.75) ve servikal (%6.2) yaralanma olduğu görüldü. Kafa ve spinal travmalar, en sık erkek cinsiyette ve 18-45 yaş grubunda görüldü. Adli vakalar çok yüksekti ve yaş ilerledikçe adli vaka oranı azaldı. Acil servise başvurular, yaz ve sonbahar mevsiminde daha yüksek bulundu. En sık travma mekanizması, AİTK ve yüksekten düşme olduğu görüldü. Yüksek enerjili travmalar (AİTK, yüksekten düşmeler), genç yaşta daha yüksek ve GKS skoru daha ağır bulundu. Kraniyal yaralanmalarda, sırasıyla fraktür, SAK ve kontüzyon en sık görülmektedir. Acil servisten sonlanımın daha çok YBÜ'ye olduğu görüldü. Mortaliteye en sık sebep AİTK'dir. Fasyal ve toraks yaralanma, kafa travmalarına eşlik eden en sık yaralanmalardır. Spinal yaralanması olan hastaların GKS skoru en sık ağır ve sonra hafif olduğu görüldü. Sonuç: Kafa travmasıyla başvuran hastalarda spinal yaralanma olabileceği düşünülmeli ve spinal görüntüleme göz ardı edilmemelidir. Trafik kurallarına uyulması için caydırıcı cezalar uygulanmalıdır. Yüksekten düşmelere karşı dikkatli olunmalıdır. İş güvenliği kurallarına uyulmalıdır. Spor yaparken uygun güvenlik önlemlerini alınmalıdır.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Incidence of Complications Developed in Patients Diagnosed With Covi̇d-19(2023) Soysona, Yusuf; Gizli, GizemCOVID-19 enfeksiyonu geçiren kişilerde, hastalığın sonrasında da semptomların devam ettiği ve sekellerin ortaya çıktığı gözlemlenmiştir. Nefes darlığı, kalp problemleri, kas ağrıları, yorgunluk ve halsizlik gibi belirtilerle birlikte hastalar tekrar sağlık birimlerine başvurmuşlardır. Ayrıca, merkezi sinir sistemi ile ilgili spesifik organ disfonksiyonları da bildirilmiştir. COVID-19, üst solunum yolu enfeksiyonu, şiddetli pnömoni, kardiyovasküler sistem, sindirim sistemi, sinir sistemi ve birçok organda disfonksiyona neden olabilen sekellerle ilişkilendirilmiştir. SARS-CoV tipi virüslerin etkileri uzun yıllar sürebildiğinden, hastalığı geçiren kişilerin uzun süreli klinik takibinin önemi artmaktadır. Bu nedenle, çalışmamızda COVID-19 geçiren bireylerde hastalık sonrası gelişen disfonksiyonları (solunum sistemi, kardiyovasküler sistem, nörolojik sistem komplikasyonların insidanslarını) değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Son 2 yıl içinde covid-19 geçirip 01.04.2022- 01.10.2022 tarihleri arasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi Acil Servisine COVİD-19 hastalığını geçirmiş olan hastaların başvuru semptomları ve gelişen komplikasyonların insidansları değerlendirildi. Toplanan veriler, istatistiksel analizler SPSS (ver. 20) paket programında incelenmiştir. Demografik sorulara ait verilerden kategorik değişkenler için tanımlayıcı istatistikler sayı ve yüzde; sürekli değişkenler için tanımlayıcı istatistikler ise minimum ve maksimum, medyan, ortalama standart sapma, olarak hesaplanmıştır. Gruplar ve kategorik değişkenler arasındaki ilişkiyi belirlemek için ise Ki-kare Testi yapılmıştır. İstatistiksel olarak önemlilik sınırı p<0,05 kabul edildi. Bulgular: Çalışmaya toplam 146 kişi katıldı. Hastaların; %43'ü kadın, %57'si erkek ve ortalama yaş 63,58 olarak saptanmıştır. En küçük hasta 21 yaşında, en büyük hasta 94 yaşındadır. Tüm ülkelerde COVID-19 ölüm oranlarında erkek yanlılığı gösteriyor ve ölüm riski erkeklerde kadınlara göre neredeyse 1,7 kat daha fazladır (98). Bizim çalışmamızda da erkeklerin kadınlara oranla 1,3 daha fazladır. Yaşın ilerlemesiyle covid-19 mortalite oranı artmaktadır. Bizim çalışmamızın sonucuna baktığımızda literatür ile paralellik gösterip yaş ortalaması 63, medyan 67 ve mod 68 olarak hesaplandı. Çalışmamızın sonuçlarına göre; hastalarda en çok bildirilen şikayetler sırasıyla %34.2'sinde göğüs ağrısı, %18.5'inde nefes darlığı, %12.3'ünde kuvvet kaybı-uyuşmadır. Covid-19 sonrası gelişen komplikasyonlar sırasıyla MI %35.59, iskemik SVO %19.18, pulmoner emboli %14.38'dir. Hastaların COVİD-19 sonrası başka bir şikayetle hastaneye başvuru zamanı ortalama 6 ay-1yıldır. Hastaların %32.8'i COVİD-19 geçirdikten sonra ilk 3 ay içinde çeşitli şikayetler ile acil servisine başvurmuşlardır. İlk 6 ay içinde bu oran %47.9'dur. Çalışmaya dahil edilen 146 hastanın %45.2'sinde kardiyak, %28'inde nörolojik, 17.1'inde solunumsal, %6.1'inde nefrolojik ve %3.4'ünde gastrointestinal sisteme ilişkin komplikasyonlar gelişmiştir. Katılımcıların %15'inin kronik hastalığı yoktur. Hastaların %39'unda hipertansiyon hastalığı olup bu ht ve kah'ın birlikte olduğu hastaların oranı %25.3'tür. Koah ve kalp hastalığının ikisine birlikte sahip olanların oranı %14.3'tür Sonuç: Hastalığın sadece enfekte olduğu dönemle sınırlı kalmadığı, iyileşme sonrasında da çeşitli sekellere yol açtığı ve hem psikolojik hem de fiziksel etkilerinin devam ettiği anlaşılmıştır. Geçmişteki SARS-CoV ve MERS salgınlarından da öğrenildiği gibi, virüslerin konak üzerindeki etkilerinin 10 yıldan daha uzun sürebileceği bilinmektedir, bu nedenle COVID-19 geçirenlerin uzun süreli klinik takibi önem kazanmaktadır. Post-COVID döneminde oluşan şikayetlerde, hastanın COVID geçmişinin dikkate alınması gerekmektedir.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Relationship Between Blood Lactate Level and Acef Score With In-Hospital Mortality After Cardiopulmonary Resusitation in Patients Diagnosed With Non-Traumatic Cardiopulmonary(2024) Ayseli, Heval; Bilvanisi, SevdegülAcil serviste Kardiyak Arrest hastalarında spontan dolaşımın geri dönüşü sonrası ölçülen kan laktat düzeyi ve ACEF skorunun birlikteliğinin mortaliteyi belirlemek hususunda literatüre katkı sağlayacak sonuçlar elde etmek. Gereç ve yöntem: Acil servis başvuru esnasında ve hastane dışında travmatik olmayan kardiyopulmoner arrest tanısı almış ve kardiyopulmoner resüsitasyon ile spontan dolaşımı geri dönen 18-100 yaş arası hastalar vaka grubu içine dahil edildi. Acil servis başvuru sırasında hastalarda kan laktat düzeyi, serum kreatinin düzeyi çalışılarak EKO ile EF ölçümü yapıldı. Başvuru sonrası 0-2 saat aralığında kan tetkiki alınmayan veya Exitus olan hastalar ile 24 saat içinde EF ölçülmeyen hastalar çalışma dışı bırakıldı. Çalışmamızın verileri acil servis takibi sırasında yapılan tetkiklerden elde edildi. Hasta acil servisten ilgili kliniğe yatışı yapıldığında hastanede yatışlı olduğu süre boyunca, hastanın exitus ve taburcu olup olmadığı takibi hastane bilgi sistemi üzerinden yapıldı. Çalışmanın sonlanma aşaması hastanın takip edildiği ilgili klinikte şifa ile taburcu ya da exitus olması parametreleri ile tamamlandı. Araştırmamızın süresi ve süreci ise 1 yıllık sürede her bir hastanın hastanede kalış süresi kadardır. Bulgular: Araştırmaya dahil ettiğimiz 32 hastanın ortalama laktat değeri 7,72, yaş ortalaması 69,81, ortalama ACEF değeri 2,11, ortalama kalış süresi 11,31 gün, ortalama CPR süresi ise 20,41 dakika olarak bulundu. Hastaların %56,3'ü erkek, %43,8'i ise kadın olarak tespit edildi. Hastaların %59,4'ü anesteziye %12,5'i dahiliye ve %28,1'i ise kardiyolojiye yatışı gerçekleşmiştir. Hastaların %81,3'ü ex olmuştur. CPR süresi %56,3'ünde kısa (20 dakika ve altında) sürmüşken %43,8'inde ise CPR uzun (20 dakika üstü) sürmüştür. Hastaların %68,8'i 65 yaş üstündeydi, %34,4'ü ACEF düşük (1,5 ve altı), %21,9'u ACEF orta (1,5-1,99), ve %43,8'inde ise ACEF yüksek (2 ve üzeri) tespit edildi. Hastaların %56,3'ü kardiyak dışı etiyoloji ile başvurmuşken %43,8'i ise kardiyak neden ile başvurmuştur. Sonuç: Yaptığımız bu çalışma kardiyak arrest sonrası spontan geri dönüşü olan hastaları kapsamaktadır. Bu hastalarda 65 yaş üstünde ACEF daha yüksek tespit edildi. Ex olan hastalarda taburcu olan hastalara göre laktat değeri anlamlı düzeyde yüksek bulundu. Ayrıca ex grubundaki hastalarda kalış süresi daha yüksek bulunarak taburcu olanlardan faklı bulunmuştur. CPR süre aralığı ile Ex sonucu arasında istatistik olarak anlamlı bir ilişki gözlenmiştir. Ex olanlarda CPR süresi anlamlı düzeyde daha yüksektir. Taburcu edilen hastaların 'CPR süresi' ile 'Kalış süresi' arasında istatistik olarak anlamlı bir negatif ilişki bulunmuştur. ACEF skorunun mortalite ve etiyoloji (kardiyak-nonkardiyak) ile ilişkisi bulunmadı. Yaş, cinsiyet, yatış yapılan klinik ve etiyoloji ile mortalite arasında ilişki bulunmadı. Laktat değeri ile mortalite arasında ise ilişki bulundu.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Retrospective Analysis of Eye Trauma Patients Among Trauma Patients Admitted To Van Yüzüncü Yil University Emergency Service(2020) Kaplan, Yusuf; Bilvanisi, SevdegülAmaç: Acil servise göz travmasıyla başvuran olguların; taşıdığı bölgesel risk faktörlerini, tanı ve tedavileri ile morbidite üzerine etkili faktörlerin incelenmesi, toplumun hangi kesimlerinin etkilendiği ve travma nedenleri tanımlamak amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 01.01.2010 ile 31.12.2018 tarihleri arasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı'na göz yaralanmaları nedeniyle başvuran hastalar dâhil edildi. Hastaların demografik özellikleri, başvurudaki şikayetleri, sevkli veya direkt gelişleri, olayın sebebinde travma faktörü olup olmaması, acil serviste aldıkları tanılar, eşlik eden sistem yaralanmaları, radyolojik tetkikler, hastanede izlem, hastaneye yatış, taburculuk ile ilgili durumlarını içeren bilgiler değerlendirildi. Hastaların bilgileri Yüzüncü Yıl Üniversitesi hasta kayıt ve işlem programı olan Enlil üzerinden göz acilleri ve göz travmaları tanılarını içeren ICD ( International Statistical Classification of Diseases and Related Health Problems, Türkçe karşılığı: Uluslararası Hastalık Sınıflaması) kodları kullanıldı. Bulgular: Sunulan çalışmada yer alan hastaların acil servise başvuran 2685 kişi dâhil edildi. Hastaların büyük çoğunluğu 20-49 yaş aralığındaydı(%77.16). %83.0'ü erkek, %97.8'i acil servise direkt başvuru biçiminde olup, %91.9'unun şikayetleri tek göz organı ile sınırlıydı. En sık göz travma mekanizması ise gözde yabancı cisim ile %52.7 oranındaydı(n:1416). Yalnızca %14.9'una acilde muayenenin yanında ek radyolojik tetkik istenip, %41,7'si kornea ve kornea dışı yabancı cisim tanısı aldı. %81,1'inin acil başvurusu, taburcu olarak sonuçlandırıldı. En sık karşılaşılan meslek grubu %43.1 oranı ile işçilerdi. Askeri personelin travma mekanizmaları içerisinde; Ağaç-Odun Travmaları, Darp, Düşme, Hayvan Travmaları, Künt Travma, Spor travmaları, Trafik kazası, Yakıcı ve Yanıcı Madde ile temas sonucu ve Yabancı cisimle oluşan yaralanmalara maruz kalmadığı görüldü. Öğrenciler Delici ve Kesici Alet ile Yaralanma, Spor aktiviteleri sırasında oluşan yaralanmalar, Düşme ve Patlayıcı Maddeyle ile oluşan yaralanmalarda en yüksek orana sahipti. Sonuç: Göz travmaları tanı ve tedavi yöntemlerinin gelişmesine rağmen görmede azalma ya da körlükle sonuçlanabilmektedir. Çalışmamızda epidemiyolojik açıdan katkıda bulunmayı, göz muayenesinin önemini, standart muayene yöntemlerinin uygulanabilirliğine dikkat çekmeyi amaçladık.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Retrospective Analysis of Foot and Ankle Traumas in Patients Presenting To the Emergency Department With Fall From Height(2022) Arı, Muhammed Furkan; Öncü, Mehmet ReşitAmaç: Yüksekten düşme, kompleks ayak ve ayak bileği yaralanmalarının, trafik kazalarından sonra en sık karşılaşılan nedenidir. Bu çalışmada, yüksekten düşme ile başvuran hastalarda ayak ve ayak bileği yaralanmalarının oranı ve bu yaralanmalar ile ilişkili faktörler incelendi. Kompleks ayak ve ayak bileği kırıklarında yer alan en yaygın yaralanma mekanizması, nedenlerin %49'unu oluşturan trafik kazaları olup ve bunu yüksekten düşmeler ve iş kazaları izlemektedir Yöntem: Çalışmaya, Van YYÜ Dursun Odabaş Tıp Merkezi Acil kliniğine yüksekten düşme nedeniyle başvuran toplam 453 hasta dâhil edildi. Hastaların düştüğü yer, düşme şekli, düşme yüksekliği, Glaskow Koma Skalası puanı, acilde bulunma süresi ve aldığı tedaviye ilişkin veriler toplandı. Toplanan verilerin ayak ve ayak bileği yaralanmaları ile ilişkisi incelendi. Bulgular: Çalışmaya alınan 453 hastadan 313'ü (%69.1) erkek ve 140'ı (%30.9) kadın idi. Hastaların yaş ortalaması 32.94±18.95, ortanca yaşı 29'du (3-91). Hastaların %60'ı 3 metreden daha düşük yükseklikten düşmüştü. 5 metreden daha düşük yükseklikten düşenlerin oranı ise %33.8 idi. Yüksekten düşme nedeni ile başvuran hastaların %60.3'ünde alt ekstremite yaralanması tespit edildi. Üst ekstremite yaralanması saptananların oranı %18.5 iken baş-spinal bölgede yaralanma saptananların oranı %14.3, pelviste yaralanma saptananların oranı ise %12.4 idi. Hastalarda en sık saptanan alt ekstremite yaralanmaları ayak bileği yaralanmaları idi (%27.4). Hastaların acil serviste ortalama kalış süresi 50 dakika olarak saptandı. Baş-spinal yaralanması bulunan kişilerde acil serviste kalış süresi 50 dakika iken bu süre pelvis yaralanması bulunanlarda 85 dakika, toraks yaralanması bulunanlarda 130 dakika ve batın yaralanması bulunanlarda 150 dakikaydı. Çok değişkenli analizde, 7 metreden daha düşük bir yükseklikten düşenlerin, 3 metreden daha düşük yükseklikten düşenlere göre arka ayak yaralanmalarında 74 kat artış ile ilişkili olduğu saptandı (p<0.001). Ayrıca, Beton zemine düşmenin toprak zemine düşmeye göre arka ayak yaralanmalarında 6,5 kat artış ile ilişkili olduğu saptandı (p=0.025). Düşülen yükseklik ve zemin ile orta ve ön ayak yaralanmaları arasında anlamlı ilişki saptanmadı. Sonuç: Yüksekten düşme ile başvuran hastalarda ayak ve ayak bileği yaralanmalarının tanısının atlanmamasının sağlanması ve yaralanmanın mekanizmasının belirlenmesinde olayın gerçekleştiği ortama ilişkin bilgilerin sorgulanması yol göstericidir.specialization-in-medicine.listelement.badge Retrospective Analysis of Head Traumas(2011) Selvi, Fatih; Karadaş, SevdegülAmaç:Acil servise başvuran olguların önemli bir kısmını kafa travma hastaları oluşturmaktadır. Ülkemizde kafa travmalarının epidemiyolojisi konusunda yapılmış az sayıda çalışma vardır. Bu çalışmanın amacı kafa travması geçiren vakaları değerlendirmek ve kafa travmaları konusunda ülkemizin epidemiyolojik verilerine katkıda bulunmaktır.Materyal ve Metod:Bu çalışmada, 01.01.2008 ile 31.12.2009 yılları arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Acil Servisine kafa travması ile başvuran hastaların kayıtları geriye dönük olarak inceledik.Hastaların yaşı, cinsiyeti, travma özellikleri, travmanın ciddiyeti (Glasgow Koma ve Travma Ciddiyet Skorları kullanılarak), nöroradyolojik değerlendirme (Beyin Tomografisi bulguları), mortalite ve morbidite frekansları, yattığı servis, tedavi yöntemleri, hastanede kalma süresi, operasyon gereksinimi ve çıkış durumları kaydedildi. Tüm analizler, SPSS (Statistical Package for Social Science) İstatistik paketi 15,0 versiyonu kullanılarak ve p<0,05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edilerek yapıldı.Bulgular:Acil servisimize iki yıl boyunca 2602 multitravma hastası başvurmuş ve bunların 531'ini (%20.4) akut kafa travmalı hastalar oluşturmaktaydı. Olguların çoğunluğu (%76) erkek ve yaş ortalaması 23.8 idi. Akut kafa travmaları 1?10 yaş arasındaki çocuklarda daha sık idi. Kafa travmalarına en sık sebebi trafik kazalarıydı (%38.2). Akut kafa travmaları daha çok Temmuz ve Ağustos aylarında görülmekte idi. Glasgow Koma Skoruna (GKS) göre % 33'ü hafif (GCS:13-15), %57'si orta (GCS:9-12) ve %10'u ağır kafa travmasıydı (GCS:3-8) .Akut kafa travmalı hastaların acil servise en sık bilinç kaybı yakınması ile başvurduğu ve tüm akut kafa travmalı olgulara Bilgisayarlı Beyin Tomografisi çekildiği görüldü.Sonuç:Erişkin yaş grubundaki kafa travmalarının etyolojisinde birinci neden trafik kazaları, çocukluk çağında ilk sırayı yüksekten düşmeler almaktadır. Kafa travmalı hastalarda geliş GKS prognoz açısından önemli bir göstergedir. İlk girişim, tanı ve tedavi yöntemleri travmatik beyin yaralanmalarında mortalite ve morbiditeyi etkileyecektir Kafa travmaları ile ilgili epidemiyolojik çalışma ve verilerin artması, travmanın oluşmadan engellenebilmesi açısından önem arz etmektedir.Anahtar kelimeler: Kafa Travması, Epidemiyoloji, Acil Servisspecialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Retrospective Analysis of Patients Applying To Van Yüzüncü Yil University Faculty of Medicine Emergency Service With Head Trauma(2020) Eskin, Veysel; Aktaş, RamazansamiGiriş: Travmalar dünya çapında gerek morbidite gerekse mortalite bakımından önemli bir halk sağlığı sorunudur. Kafa travmaları ise hafif kafa yaralanmalarından travmaya bağlı beyin hasarına kadar çok çeşitli yaralanmalara yol açabilir. Kafa travmaları her yıl önemli sayıda ölüme, geçici ve kalıcı sakatlığa neden olmaktadır. Amaç: Çalışmamızda kafa travmasına maruz kalan hastaların epidemiyolojik verilerini ortaya çıkarmayı, kafa travması sonucu BT'de patolojiye işaret edebilecek klinik parametreleri saptamayı ve bu hastaların acilde kalış sürelerini, hastaların son durumlarının ortaya çıkarılmasını hedefledik. Yöntem: Van YYÜTF Araştırma Hastanesi Erişkin Acil Servisi'ne 01 Ocak 2016 - 30 Haziran 2019 tarihleri arasında kafa travması nedeniyle başvuran ve beyin cerrahi bölümüne konsülte edilen hastaların bilgileri hastane otomasyon sistemi kullanılarak geriye dönük olarak incelendi. Çalışmaya dahil edilen hastaların hastane otomasyon sisteminden; yaş, cinsiyet, travma oluş mekanizması, amnezi, bilinç kaybı, baş ağrısı, kusma, otoraji, alkol, antikoagülan ilaç kullanımı, koagülopati ve beyin cerrahi operasyon öyküsü, GKS, baş dönmesi, nörolojik muayenede oryantasyon bozukluğu, kafa muayene bulguları, ek sistem travması, BBT sonuçları, acilde kalış süresi, beyin cerrahisi konsültasyon istemleri, konsültasyon sonuçları, hastaneye yatış kayıtları incelendi. Bulgular: Çalışmaya 822 hasta dahil edildi. Çalışmaya dahil edilen kafa travmalı hastaların 587'si (%71,4) erkek, 235'i (%28,6) kadın idi. Vakaların çoğunluğu 13 ay-18 yaş arasındaydı. En sık travma mekanizması trafik kazası, en sık şikayet baş ağrısı, glaskow koma skoruna göre en sık saptanan hafif kafa travmalı hasta grubu olmuştur. Sonuç: Kafa travmasıyla başvuran tüm vakalar titizlikle incelenmeli, GKS 15 olan vakalarda bile bilinç takibi ve BBT seçeneğinden azami derecede faydalanılmalıdır. Acile basvuran hastaların hastane kayıtları epidemiyolojik veriler ve adli işlemler açısından özenle ve eksiksiz doldurulmalıdırspecialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Retrospective Analysis of the Effects of Hemogram, Coagulation, Serology and Biochemistry Parameters on Prognosis in Patients Presenting To the Emergency Department With Ischemicstroke and Initiated Thrombolytic Treatment(2023) Altun, Bilal; Bilvanisi, SevdegülGiriş ve Amaç: Kalp hastalıkları ve kanserlerden sonra en sık ölüme neden olan hastalık akut iskemik inmedir. Türkiye dahil tüm dünyada morbiditenin ana sebepleri arasındadır. Bizim çalışmada, hızlı, maliyeti az ve basit bir tanıya gitme aracı olan kan parametreleri ile trombolitik tedavi sonrası hasta prognozunu öngörmek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi Acil Servisinde 01.01.2015-30.08.2022 tarihleri arasında akut iskemik inme tanısı alıp trombolitik tedavi uygulanan hastaların prognozunun kan parametreleri ile ilişkisi retrospektif olarak incelendi. Hastaların demografik bulguları, kan parametreleri, prognozları not edildi. Bu şekilde toplanan veriler, istatistiksel analizler SPSS (ver. 20) paket programında incelenmiştir. Demografik sorulara ait verilerden kategorik değişkenler için tanımlayıcı istatistikler sayı ve yüzde; sürekli değişkenler için tanımlayıcı istatistikler ise minimum ve maksimum, medyan, ortalama standart sapma, olarak hesaplanmıştır. Gruplar ve kategorik değişkenler arasındaki ilişkiyi belirlemek için ise Ki-kare Testi yapılmıştır. İstatistiksel olarak önemlilik sınırı p<0,05 kabul edildi. Bulgular: Çalışmaya toplam 165 kişi katıldı. Hastaların; 85'i (%51,5) erkek, 80'i (%48,5) kadın katılımcı idi. Hastaların yaş ortalaması 69,29±12,31 olarak tespit edildi. En küçük hasta 32 yaşında, en büyük hasta 95 yaşındadır. Çalışmamızın sonuçlarına göre; hastaların prognozu ile yaş ve kan parametrelerinden hgb, plt, wbc, inr, kreatinin, glukoz ve crp arasında anlamlı bir ilişki saptanamadı(p>0,05). Kontrol hgb, plt ve inr değerleri ile hastaların prognozu arasında anlamlı korelasyon elde edilemedi(p>0,05). Ayrıca hastaların cinsiyete göre prognozları incelendiğinde tam iyileşme oranı erkeklerde daha yüksek ve kadın hastaların eksitus (ex) oranı erkeklere göre yüksek olmasına karşın anlamlı bir fark tespit edilemedi (p>0,05). İntrakraniyal kanama geçirenlerden 14 kişi ex olup tam düzelme olan hasta olmamıştır. GİS kanaması geçiren hasta sayısı 3 kişi olup bir kişi ex, bir kişi düzelmemiş ve bir kişi tam düzelme grubundadır. Cinsiyet, Yaş ve kan parametreleri ile yapılan istatistik analizde anlamlı bir fark tespit edilemedi(p>0.05) Sonuç: Çalışmamızda; hastaların prognozu ile yaş ve kan parametrelerinden hgb, plt, wbc, inr, kreatinin, glukoz ve crp arasında anlamlı bir ilişki saptanamadı. Ayrıca kontrol hgb, kontrol plt ve kontrol inr değerleri ile hastaların prognozu arasında anlamlı korelasyon elde edilemedi. Cinsiyete göre iv prognozları incelendiğinde tam düzelme oranı erkeklerde daha yüksek ve kadın hastaların ex oranı erkeklere göre yüksek olmasına karşın anlamlı bir fark tespit edilemedi (p>0,05). Kanama geçiren hastaların; yaş, cinsiyet ve kan parametreleri ile yapılan değerlendirmede anlamlı derecede fark tespit edilemedi(p>0.05). Fakat yaş ilerledikçe kanama riskinde artış mevcuttu. İlk 4.5 saatte akut inme ile basvuran uygun hastalarda intravenöz trombolitik tedavi uygulaması güvenilir bir yöntemdir. Hastanın şikayetlerinin başlangıcından trombolitik tedavi verilen zamana kadar geçen sürede görev alan tüm sağlık ekibine eğitim verilmelidir. Bu sekilde uygun zaman aralığında basvuran hastalara bu tedavi uygulanabilir. İnme bir halk sağlığı sorunudur ve bu tedavi ile bağımsız olarak yaşamını sürdüren hasta sayısını arttırabileceğimiz için değerlidir.specialization-in-medicine.listelement.badge Retrospective and Prospective Analysis of Intoxication Cases Admitted To Emergency Department Between 2007-2009(2011) Aydın, İrfan; Karadaş, SevdegülÇalışmamızda Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisine 2007-2009 yılları arasında başvuran zehirlenme olguları incelendi. 2007 yılı retrospektif, 2008 ve 2009 yılları ise prospektif olarak incelendi.Bu çalışmada amacımız Van ve Doğu Anadolu bölgesinden gelen zehirlenme vakalarının yaş, cinsiyet dağılımı, zehirlenme etkenleri ve nedenlerini değerlendirmekti.Zehirlenme olgularının acil servise başvuran toplam hastalara oranı % 1.1 idi. Hastaların % 71.1'i kadın, % 28.9'u erkek idi. Kadın hasta yaş ortalaması 25.41 ± 8.546 iken erkek hasta yaş ortalaması ise 28.29 ± 14.352 idi ( p <0.05). Yaş grupları incelendiğinde 16-24 yaş grubunun % 55.2 ile birinci sırada olduğu, ikinci sırada ise 25-34 yaş grubunun olduğu görüldü. Olguların % 84'ü intihar amaçlı zehirlendiği tespit edildi. Hastaların % 64.1'i başka bir sağlık kuruşundan sevk olup, % 35.9'u ise direk olarak acil servisimize başvurdu. Olgularda en sık tekli ilaç (% 45.1) zehirlenme tipi görülürken, %30.9 ile çoklu ilaç zehirlenmesi ikinci sırada tespit edildi. Zehirlenme yollarına göre incelendiğinde % 94.5 ile oral yolla zehirlenme birinci sırada bulundu. % 84.4 hasta acil serviste takip ve tedavisi yapıldı. 342 (%28.3) hastaya psikiyatri konsültasyonu yapıldı, % 40.1 ile en fazla depresyon tanısı aldı. 19 vakanın daha önceden suicid girişimde bulunduğu saptandı. 6 hastamızda takip edildiği servislerde exitus oldu.Sonuç olarak zehirlenmelerin en aza indirilmesi için, zehirlenme yönünden aile ve toplum bireylerin eğitilmesi, reçetesiz ilaç satılmaması, tarım ilaçlarının ve kimyasal maddelerin bilinçsiz olarak kullanılmaması, temizlik maddeleri ve insektisitlerin açıkta bırakılmaması gerekmektedir.Anahtar Kelimeler: Acil servis, zehirlenme, retrospektif, prospektifspecialization-in-medicine.listelement.badge Serebrovasküler Hastalıkların Retrospektif Analizi(2012) Şahin, Mustafa; Karadaş, SevdegülKardiyovasküler hastalıklar ve kanserden sonra en sık üçüncü ölüm nedeni olarak gösterilen serebrovasküler hastalıklar, acil servis başvurularında ve hastane harcamalarında da önemli bir yer tutmaktadır. SVH tanısı koymada acile getiriliş süresi, acile ulaşmadan önce geçen iskemik süre, koyulan SVH alttip tanısı ve klinik bulgular tanı doğruluğu ve tedavi sürecinde önemli yere sahiptir. Çalışmamızda akut SVH'li olguların acile getirilme zamanları, hastaneye getirilmeden önce geçmiş olan iskemik süre, acil serviste kalış süreleri, acil servis sonrası durumlarının belirlenmesi yanısır, SVH alt tiplerinin sıklığının incelenmesi ve klinik ve biyokimyasal bulguların SVH alt tipleri arasındaki bağlantının bulunması amaçlanmıştır.Çalışmaya katılan 254 hastanın %57'si (n:144) erkek, %43'ü (n:110) kadın olup yaş ortalamaları 62,83±16,18' dir. Olgularda en çok İİ (%56), en az SAK (%5) tanısı konulduğu tespit edildi. Olguların en çok 65 yaş üzerinde olduğu (%51) belirlendi. Hastaların %43' ünün bilinç kaybı, %33' ünün taraf güçsüzlüğü ve %7' sinin başağrısı şikayetiyle başvurduğu saptandı. Olgularda özgeçmişlerine göre en çok HT (%50, n:165) hastalığı ve sigara (%17, n:56) bağımlılığı gözlendi. Soygeçmişinde inme hikayesi bulunan hastaların en çok olduğu grup İİ (%51, n:45) iken en az olduğu grup GİA (%7, n:6) ve SAK' tır (%7). GİA'lı hastaların %93'ünde, İİ'lilerin de %42'sinde bilinç düzeyleri başvuru anında normal iken; İSK ve SAK tanılı hastalarda sırasıyla %51 ve %58 oranında bilinç koma düzeyinde saptandı.GİA'lı hastalarda ortalama GKS en yüksek (14,89) iken; SAK'lı hastalarda en düşük (7,5) gözlendi. En yüksek OSAB (172), ODAB (100,1) ve OAB değeri (124,1) İSK' da gözlenirken; en düşük değerler (138,3; 82,9; 101,4) GİA' da görüldü. HT İSK'da %61 oranda en sık iken, GİA'da %18 oranında en az görülen parametre olarak saptandı. İİ tanılı hastalarda çekilen BBT' de hipodens alan varlığı %94; ultrasonografide karotis yerleşimi %80, vertebrobaziller yerleşimi %20 olarak görüldü. En çok yerleşim bazal ganglionda (%31), en az ise beyin sapındadır (%3). Tüm hastalarda en sık görülen ritim (%63) normal sinüs ritmi (NSR) idi. İİ'li hastalarda en sık(%32) Atrial fibrilasyon(AF), SAK'lı hastalarda en çok(%100) NSR saptandı. Hastaların en çok (n=173) 16:00-24:00; en az (n=33) 08:00-16:00 saatleri arasında başvurduğu anlaşıldı. En yüksek ortalama glukoz değeri (189,35) SAK, en yüksek sodyum değeri (136,68) GİA' da gözlenirken; PT (16,73) ve INR (1,64) değeri en yüksek İİ' de ölçüldü. Beyaz küre değeri en yüksek (12,95) SAK' ta; hematokrit değeri en yüksek (43,80) İSK' da; trombosit değeri en yüksek (277,23) GİA' da ölçüldü.İİ (%46) ve İSK'lı hastalar (%24) en çok Nöroloji kliniğine yatarken, SAK'lı hastalar (%4) çoğunlukla Beyin cerrahisi kliniğinde ve GİA'lı hastalar (%9) çoğunlukla Acil Servisde tedavi edildiği tespit edildi. Acilde 24 saatten az kalan hastaların çoğunluğu (%47) İİ tanısı aldı. Hastaların %53'ü 6 saatten fazla iskemik süre geçirdiği görüldü. hastaların çoğunluğunun (%61) başka bir sağlık kuruluşu tarafından sevk edildiği tespit edildi. (%70) EKO' da patent foramen ovale, sol atriyum ve/veya venrikülde trombüs, spontan eko kontras gibi lezyonlardan bir veya birkaçı bulundu. İnmelerde beyin MR görüntülemesi ile %98 oranında patoloji saptanırken; BBT'de pataloji oranı %83 bulundu. İSK'da beyin MRG ve BBT'nin görüntüleme duyarlılığı eşit idi. İİ'de ise beyin MRG %84 duyarlı iken BBT görüntüleme sonucu %69 tespit edildi.Anahtar Kelimeler: Serebrovasküler hastalık, İskemik süre, MRG, Başvuru süresi, Acil Servis