Tıpta Uzmanlık Tezleri
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.14720/13
Browse
Browsing Tıpta Uzmanlık Tezleri by Department "Tıp Fakültesi / Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı"
Now showing 1 - 20 of 49
- Results Per Page
- Sort Options
specialization-in-medicine.listelement.badge Alterations in Cerebral Oxygen Saturation in Patients Undergoing Thyroidectomy in Supine and Semi-Sitting Positions and Comparison of Their Effects on Postoperative Nausea and Vomiting.(2009) Güneş, Hacı Yusuf; Göktaş, UğurBu çalışmada tiroidektomi uygulanan hastalarda serebral oksijenasyonu monitorize ederek, supin ve yarı oturur pozisyonun serebral oksijenasyona etkileri ve serebral oksijen satürasyondaki değişikliklerle postoperatif bulantı kusma arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır.Çalışmaya 27-60 yaş arasında, ASA fiziksel statüsü I-II olan 40 hasta (7 erkek, 33 kadın) alındı ve hastalar randomize olarak 2 gruba ayrıldılar. Tüm hastalara standart olarak anestezi indüksiyonu fentanil, tiyopental ve vekuronyum ile sağlandıktan sonra, hastalar endotrakeal tüple entübe edildiler ve idamede ise desfluran ve nitrözoksit/oksijen karışımı kullanıldı.Her iki gruptaki hastalarda serebral oksijen monitorizasyonu Invos SOMANETICS Cerebral Oximeter ile yapıldıktan sonra, birinci gruptaki hastalara 45º'lik yarı oturur pozisyon, ikinci gruptaki hastalara ise supin pozisyon verildi. Her iki grupta da boyun hafif ekstansiyonda olacak şekilde pozisyon verildi.Her iki grupta indüksiyon öncesi ve sonrası ile operasyonun bitimine kadar 5 dakika aralıklarla ve ani değişiklikler olduğunda tüm hemodinamik ölçümlerle beraber sürekli serebral oksijen satürasyonu ölçümü yapılarak veriler kaydedildi. İndüksiyon öncesi ölçülen değerler baseline değer değerleri olarak kabul edildi. Operasyonun bitiminden sonraki 2 saat süresince de hastalar postoperatif bulantı kusma bakımından takip edildiler.Her iki grup SpO2, etCO2, sol ve sağ rSO2 değerleri açısından karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. KAH da grup 1 de 5, 40 ve 80. dk. larda anlamlı derecede artış saptandı. SKB grup 1 de 40. dk anlamlı derecede yüksek bulundu. DKB karşılaştırıldığında grup 1 de indüksiyon sonrası 1, 5, 25, 40, 45, 50, 60, 65 ve 80. dk da anlamlı derecede yüksek bulundu. OKB grup 1 de 25, 40, 50, 60 ve 65. dk da anlamlı derecede yüksek bulundu.Hemodinamik açıdan gruplar karşılaştırıldığında, sistolik, diastolik ve ortalama kan basıncı değerleriyle beraber kalp hızının preoperatif değerlere göre grup 2'de grup 1'e göre daha fazla düştüğü, ancak bu azalmaların preoperatif değerlerin %20'si dışına çıkmadığı gözlendi. Periferik oksijen satürasyonu ve end-tidal karbondioksit değerlerinde ise istatistiksel olarak anlamlı bir değişiklik saptanmadı. Serebral oksijen satürasyonu değerleri indüksiyon öncesi değerlerine göre grup 1'de 1, 5 ve 10. dakikalarda artarken, 95. dakikada düştü. Grup 2'de ise serebral oksijen satürasyonu 1 ve 5. dakikalarda artarken, 35-40.dakikalarda azaldı. Ancak her iki grupta da rSO2 değerlerinde, baseline rSO2 değerlerin %20'sinden fazla bir düşüş gözlenmedi. Postoperatif bulantı-kusma açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı.Bu sonuçlara göre, tiroidektomi uygulanan hastalarda hem supin hem de yarı oturur pozisyonda serebral oksijen satürasyonu bakımından belirgin bir farklılık bulunmamaktadır. Oturur pozisyonda uygulanan tiroidektomilerde ortalama kan basıncının supin pozisyona göre daha stabil seyretmesine rağmen hemodinamik açıdan her iki pozisyon da iyi tolere edilmektedir. Serebral oksijen satürasyonu ile POBK arasında bir korelasyon bulunmadığını saptadık.Sonuç olarak verilen cerrahi pozisyonların yarattığı kardiyovasküler değişikliklerin, serebral otoregülasyon sınırları içerisinde kaldığı, rSO2 deki değişimlerin kişiye özel olmakla beraber hemodinamik değişikliklerle de paralellik gösterdiği, postoperatif bulantı-kusmanın serebral oksijen satürasyonu ile ilişkisinin olmadığı kanaatine varıldı. Bu konuda daha fazla olgu üzerinde ileri çalışmalara gereksinim olduğunu düşünmekteyiz.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Clinical Analysis of Cesarean Section Cases at a Tertiary University Hospital From 2018 To 2023: a Van-Scaled Retrospective Study,(2024) Taş, Rüstem; Tekeli, Arzu EsenÜçüncü Basamak Bir Üniversite Hastanesinde 2018-2023 Yılları Arasında Operasyona Alınan Sezaryen Vakalarının Klinik Analizi: Van Ölçekli Retrospektif Çalışma, Dr. Rüstem TAŞ, Uzmanlık Tezi, Van, 2024. Amaç: Bu çalışmada, Türkiye'deki 3. basamak bir hastanede sezaryen operasyonlarında tercih edilen anestezi türlerini, postoperatif dönemde yoğun bakım ihtiyacı olan hasta oranlarını ve intraoperatif ve postoperatif mortalite oranlarını sunmayı ve bu faktörlerle ilişkili etkenleri araştırmayı amaçladık. Yöntem: Bu retrospektif kohort çalışmasında, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaşı Tıp Merkezi ameliyathanesinde, 2018-2023 tarihleri arasında spinal veya genel anestezi altında sezaryen doğum uygulanan 2709 hasta dahil edilmiştir. Tüm katılımcıların preoperatif, intraoperatif ve postoperatif bilgileri retrospektif olarak hastanemizin bilgisayarlı veri tabanı kayıtlarından elde edildi. Bulgular: Olguların yaş ortalaması 30,48 ± 6,76 yıldı. Kadınların %66,3'üne genel anestezi, %33,7'sine spinal anestezi ile sezeryen ile doğum uygulanmıştır. Hastaların %0,6'sına yoğun bakım ünitesi yatışı gerekmiştir. Genel anestezi yüzdesi; yüksek komorbidite sayısı, düşük 1. ve 5. dakikalardaki APGAR skorları, yüksek ASA skoru, yüksek HELLP sendromu, preeklampsi ve plasenta invazyon anomalisi yüzdesi, yüksek eritrosit süspansiyonu ve taze donmuş plazma replasmanı ve yüksek intravenöz analjezi yüzdeleri ile ilişkili bulundu. Postoperatif yoğun bakım ünitesi ihtiyacı yüksek komorbidite sayısı, düşük 1. ve 5. dakikalardaki APGAR skorları, yüksek ASA skoru, yüksek eklampsi, preeklampsi ve plasenta invazyon anomalisi yüzdesi, genel anestezi uygulanması, inhaler ajan kullanılması, yüksek eritrosit süspansiyonu ve taze donmuş plazma replasmanı yüzdeleri ile ilişkili bulundu. Sonuç: Bu bulgular, kliniğimizde sezaryen ile doğumlarda ilk tercihin genel anestezi olduğunu ve spinal anestezinin genel anesteziye kıyasla klinik avantajlar sunduğunu göstermektedir. Sezaryen ile doğumlarda genel anestezi endikasyonlarının gözden geçirilmesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Sezaryen, Genel anestezi, Spinal anestezi, APGAR, Yoğun Bakımspecialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Comparison of Different Concentrations of Bupivacain at Transversus Abdominis Plane Block With Ultrasonography Under Spinal Anesthesia for Lower Abdominal Surgery: Randomised, Double Blinded, Controlled Study(2018) Peker, Ayşe Ekmen; Çeğin, Muhammed BilalÇalışmada, ultrasonografi eşliğinde yapılan transversus abdominis plan (TAP) bloğunda farklı konsantrasyonlarda kullanılan bupivakainin en etkin olan en düşük dozunun bulunması amaçlandı. Yöntem: Alt batın cerrahisi planlanan hastalar ameliyatlardan bir gün önce servislerinde görülerek uygulanacak anestezi yöntemleri ve çalışma hakkında bilgi verilip yazılı ve sözlü onamları alındı. Operasyon odasına alındıktan sonra hastalar standart şekilde monitörize edildi. Olguların tümüne 3 ml % 0,5 hiperbarik bupivakain ile spinal anestezi ve sonrasında da Ultrasonografi eşliğinde TAP blok yapıldı. Olgular periferik blok ve spinal anestezi işlemlerini yapan anestezistin dışında bir hekim tarafından randomize 20'şerli dört gruba (Grup: A, Grup: B, Grup C, Grup D) ayrıldı. Grup A için % 0,125'lik, Grup B için % 0,250'lik, Grup C için % 0,375'lik ve Grup D için % 0,5'lik konsantrasyonda 10 mL hazırladı. Ultrasonografi eşliğinde TAP blok yapıldı. Grupların vital bulguları, VAS skorları, hasta memnuniyet skalaları, Ramsey Sedasyon Skalaları, motor ve duyusal blok süreleri önceden belirlenmiş aralıklarla kaydedildi. Tüm gruplara VAS değeri 3'ün üzerine çıktığında konvansiyonel tedaviye uygun olarak 50 mg tramadol ve 10mg/kg parasetamol IV bolus yapıldı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen grupların tamamında demografik veriler, ASA risk sınıflaması, operasyon yeri ve süresi, hasta memnuniyeti, sedasyon düzeyleri, ilk analjezik ihtiyacı açısından fark bulunmadı. SAB, DAB ve OAB değerlerinin Grup D de diğer gruplardan daha düşük görüldü. Olguların VAS skorları ve ek analjezik ihtiyacı da Grup D'de diğer gruplarda göre anlamlı olarak düşük bulundu. Sonuç: Alt batın cerrahisinde US eşilğinde yapılan TAP blokta % 0,5'lik bupivakain uygulamasının en etkin analjeziyi sağladığı, kan basınçlarında düşüşe neden olsa da hemodinamiyi etkilemediği kanısındayız.specialization-in-medicine.listelement.badge Comparison of Glutamin Enriched Total Parenteral Nutrition With Enteral Nutrition and Total Parenteral Nutrition Which Not Contain Glutamin in Order To Prevent Ventilator-Associated Pneumonia in Mechanically Ventilated Patients(2006) Aydoğmuş, Meltem Türkay; Katı, İsmailBu çalismada, mekanik ventilatör destegi saglanan hastalarda, ventilatör iliskilipnömoni gelisimini önlemede, glutamin destekli total parenteral beslenme nin (TPN), enteralve total parenteral beslenmeye bir üstünlügü olup olmadiginin arastirilmasi amaçlandi.Mekanik ventilatör destegine ihtiyaci olan, yogun bakim ünitesine alinan 60 olgu,rastgele 3 gruba ayrildi. Birinci gruba enteral, ikinci gruba TPN, üçüncü gruba ise glutamindestekli TPN baslandi. Hastalarda 7 gün boyunca ventilatör iliskili pnömoni gelisipgelismedigi takip edildi.Gruplar arasinda demografik veriler, kronik hastalik, steroid tedavisi, gögüs tüpüvarligi, derin trakeal aspirat kültürleri ve kan kültüründe üreme, gram yaymadamikroorganizma ve lökosit görülmesi, ates, lökositoz, sekresyon artisi, ral, O2 ihtiyacindaartis, akciger infiltrasyonu ve VIP gelisimi açisindan istatistiksel olarak fark bulunmadi. Ates,lökositoz, CRP ve sedimentasyon degerleri arasinda herhangi bir korelasyon görülmedi.Sonuç olarak VIP, glutamin destekli TPN grubunda daha az gelismesine karsilik,gruplar arasindaki farklilik istatistiksel olarak anlamli bulunmadi. Glutamin destekli TPN nin,VIP gelisimin önlemede, enteral beslenme ve tek TPN'ye bir üstünlügü olmadigi kanisinavarildi. Bu konuda daha ileri çalismalar yapilmasina ihtiyaç vardir.3specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Comparison of the Effects of Dexamethasone and Magnesium Sulfate Used as Adjuvant in Infraklavicular Block(2023) Güneş, Münevver; Güneş, Hacı YusufDeksametazon ve magnezyum sülfat periferik sinir bloklarında blok ve analjezi süresini uzatarak blok kalitesini arttırdığı bilinen iki adjuvandır. Çalışmamızda infraklaviküler brakiyal pleksus bloğunda yalnızca bupivakain kullanılan, bupivakaine adjuvan olarak 4 mg deksametazon kullanılan ve bupivakaine adjuvan olarak 150 mg magnezyum sülfat kullanılan hastaları; blok başlangıcı, blok süresi, analjezi süresi ve analjezik tüketimi açısından karşılaştırmayı amaçladık. Gereç ve yöntem: Bu çalışma infraklaviküler brakiyal pleksus bloğu altında üst ekstremite cerrahisi geçiren 90 hasta üzerinde yapıldı. Çalışmaya dahil edilen 90 hasta 30'ar kişilik 3 gruba kapalı zarf yöntemi ile randomize edildi. 30 kişi Grup B'ye, 30 kişi Grup B+D'ye ve 30 kişi Grup B+M'ye dahil edildi. Çalışma çift kör olarak başlatıldı. Hastalar kullanılan lokal anesteziğe göre grup B (30 hasta, 20 cc %0.5 bupivakain + 5 cc %0.9 NaCl), grup B+D (30 hasta, 20 cc %0.5 bupivakain + 4 mg deksametazon + 4 cc %0.9 NaCl), grup B+M (30 hasta, 20 cc %0.5 bupivakain + 150 mg magnezyum sülfat + 4 cc %0.9 NaCl) olarak üçe ayrıldı. Hastaların duyusal ve motor blok başlama zamanı, peroperatif hemodinamik parametreleri, ek sedasyon ihtiyacı, postoperatif blok süresi, analjezi süresi, postoperatif opioid ve NSAID tüketimi, varsa bulantı – kusma gibi yan etkiler ve hematom, horner sendromu, sinir hasarı, pnömotoraks, frenik sinir paralizisi gibi komplikasyonlar kaydedildi. Bulgular: Hastaların verileri incelendiğinde gruplar arasında demografik özellikler, hemodinamik parametreler, bulantı - kusma ve komplikasyon açısından fark saptanmadı. Deksametazon grubunda magnezyum grubuna göre postoperatif motor ve duyusal blok süresi ile analjezi süresinin daha uzun, 24. saat VAS skoru 9 ve postoperatif NSAID tüketiminin daha düşük olduğu bulundu. Deksametazon grubunda opioid tüketimi magnezyum grubuna göre daha düşük saptansa da istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı. Sonuç: İnfraklaviküler brakiyal pleksus bloklarında bupivakaine perinöral olarak eklenen 4 mg deksametazonun 150 mg magnezyum sülfata göre motor blok, duyusal blok ve analjezi süresini uzattığını, postoperatif analjezik tüketimini azalttığını ve 24. saat VAS skorlarını düşürdüğünü bulduk. Literatürdeki benzer çalışmalarda kullanılan adjuvan dozlarından daha düşük dozlar kullandığımız halde benzer sonuçlar elde ettik. Kullanmış olduğumuz dozlarda hasta gruplarımızda deksametazona veya magnezyum sülfata bağlı herhangi bir komplikasyon ve yan etki gözlenmeyip hemodinamik parametreler üzerine bir etkilerinin olmadığını saptadık.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Comparison of the Effects of Low Flow and Normal Flow Desfluran Anesthesia on Postoperative Liver and Renal Functions and Cystatin C Levels in Geriatric Patients(2022) Kol, Afife Güler; Güneş, Hacı YusufAmaç: Yaşlanma ile beraber vücudumuzdaki tüm organ sistemlerinde fonksiyonel rezerv kaybı görülmektedir. Bu nedenle geriatrik hastalarda düşük akımlı anestezinin karaciğer ve böbrek fonksiyonlarını etkileyip etkilemediğini araştırmayı amaçladık. Bu çalışmada; elektif şartlarda, genel anestezi altında, cerrahi operasyon geçirecek geriatrik hastalarda uygulanan düşük akım ve normal akım desfluran anestezisinin, postoperatif karaciğer ve böbrek fonksiyonları ile serum sistatin C düzeyi üzerindeki etkilerini karşılaştırdık. Yöntem: Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu'nun, 16.04.2021 tarih ve 05-27 sayılı etik kurul onayı alındıktan sonra, klinik araştırmaya başlandı. Elektif operasyon planlanan, 65 yaş ve üstü, ASA fiziksel statüsü I-III ve bilgilendirilmiş hasta onamları alınan 60 hasta çalışmaya dâhil edildi. Hastalar düşük akımlı anestezi (grup D) ve normal akımlı anestezi (grup N) uygulanacak gruplar olmak üzere rastgele iki gruba ayrıldı. Anestezi indüksiyonu öncesi KTA, sistolik kan basıncı (SKB), diyastolik kan basıncı (DKB), ortalama kan basıncı (OKB), SpO2 ve BİS değerleri kaydedildi. Tüm hastalara üç dakika boyunca %100 O₂ ile preoksijenasyon yapıldı. Anestezi indüksiyonunda 0,03 mg/kg midazolam, 1- 1,5 mcg/kg fentanil, 2 mg/kg propofol ve 0,6 mg/kg rokuronyum iv verilerek, yeterli kas gevşemesi sağlandıktan sonra uygun çaplı bir endotrakeal tüp ile entübasyon yapıldı. Tüm hastalara MAK değeri 1 olana kadar 4 L/dk TGA içinde %50 O2+%50 kuru hava+%6-7 desfluran ile mekanik ventilasyon yapıldı. Desfluranın MAK değeri 1 olduğunda Grup D'de TGA 0.5 L/dk (%60 O2+%40 kuru hava+%8 desfluran)'ya, Grup N'de TGA 2 L/dk (%40 O2+%60 kuru hava+%6 desfluran)'ya düşülerek anestezi idamesi sağlandı. Hastaların hemodinamik verileri, SpO2 ve BİS değerleri; indüksiyon sonrası 1. dk ve 5. dk, düşük/normal akım başlangıcında, sonraki ilk yarım saatte 5 dakikada bir, ikinci yarım saatte 10 dakikada bir, geri kalan zamanda ise 15 dakikada bir, ekstübasyon sonrası 1. ve 5. dk'da kaydedildi. Operasyon bitiminde atropin ve neostigmin ile standart dekürarizasyon sağlanarak ekstübasyon yapıldı. Hastalar operasyon süresince ve postoperatif dönemde yan etki ve komplikasyon açısından takip edildi. Karaciğer ve böbrek fonksiyonlarını değerlendirmek için kan numuneleri indüksiyon öncesi, cerrahi sonrası ve postoperatif 24. saatte venöz yoldan alınarak aspartat aminotransferaz (AST), alanin aminotransferaz (ALT), kan üre azotu (BUN) ve kreatinin değerleri aynı gün çalışıldı. Serum sistatin C düzeyinin belirlenmesi için alınan kan örnekleri 4000 devirde 10 dakika santrifüj edilerek serum elde edildi. Elde edilen serum eppendorf tüplerine alındı. Çalışma gününde kullanılmak üzere -80°C'de saklandı. Çalışma günü serumlar oda ısısında çözündükten sonra Abbott Architect C16000 cihazında Multigent cystatin C kiti (Milan, İtalya) ile çalışma öncesi kalibrasyon ve 2 seviye kontrol çalışmaları yapıldıktan sonra ölçüm yapıldı. Bulgular: Demografik veriler açısından her iki grup da benzerdi. Sigara kullanım oranları, ASA skorları, anestezi ve operasyon süreleri açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı (p>0.05) farklılık bulunmadı. Tüm zamanlarda ölçülen kalp tepe atımı, SpO2 ve BİS değerleri her iki grupta da benzerdi ve gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı (p>0.05) farklılık bulunmadı. Grup D'de ekstübasyon sonrası 1.dk'da ölçülen sistolik kan basıncı değerleri (p=0.042), 40.dk (p=0.038) ve ekstübasyon sonrası 1.dk'da (p=0.035) ölçülen ortalama kan basıncı değerleri Grup N'ye göre anlamlı olarak daha yüksek bulundu. Grup N'de indüksiyon sonrası 5.dk'da ölçülen diyastolik kan basıncı değerleri (p=0.035) grup D'ye göre anlamlı olarak daha yüksek bulundu. Ancak bu değerlerin, preoperatif ölçülen değerlerin %20'si dışına çıkmadığı tespit edildi. Diğer tüm zamanlarda ölçülen SKB, DKB ve OKB değerleri açısından Grup N ve grup D arasında istatistiksel olarak anlamlı (p>0.05) farklılık bulunmadı. Yapılan gruplar arası karşılaştırmada, indüksiyon öncesi, ekstübasyon sonrası ve postoperatif 24. saatte ölçülen ALT, BUN, kreatinin ve serum sistatin C değerleri açısından Grup N ve grup D arasında istatistiksel olarak anlamlı (p>0.05) bir fark saptanmadı. Grup içi değerlendirmelerde, her iki grupta da ekstübasyon sonrası ve postoperatif 24. saatte ölçülen ALT, BUN, kreatinin ve serum sistatin C değerleri, indüksiyon öncesi değerlere göre istatistiksel olarak anlamlı (p>0.05) bir değişim göstermedi. İndüksiyon öncesi, ekstübasyon sonrası ve postoperatif 24. saatte ölçülen AST değerleri açısından gruplar karşılaştırıldığında; Grup N ve grup D arasında istatistiksel olarak anlamlı (p>0.05) bir fark saptanmadı. Yapılan grup içi değerlendirmede, her iki grupta da ekstübasyon sonrası ölçülen AST değerleri, indüksiyon öncesine göre anlamlı (p>0.05) değişim göstermezken; postoperatif 24. saatte ölçülen AST değerleri, indüksiyon öncesi ölçülen AST değerleri ile kıyaslandığında istatistiksel olarak anlamlı bir artış görüldü (Grup N: P=0.049, Grup D: P=0.028). Bu artışa rağmen, AST değerleri normal referans aralığında idi. Bulantı, kusma, titreme, ajitasyon ve komplikasyon oranları açısından gruplar arasında anlamlı (p>0.05) bir farklılık görülmedi. Sonuç: Yeterli donanıma sahip anestezi cihazı ve uygun monitörizasyon şartları altında, geriatrik hastalara düşük akımlı desfluran anestezisi uygulandığında; karaciğer ve böbrek fonksiyonlarını olumsuz etkilemediği, intraoperatif dönemde yeterli anestezi derinliği sağladığı, hemodinamik instabiliteye yol açmadığı ve normal akımlı desfluran anestezisi kadar güvenli olduğu sonucuna vardık. Mevcut verileri destekleyecek ve güçlendirecek daha fazla hasta ile yapılacak çalışmalara ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz. Anahtar Kelimeler: Düşük akımlı anestezi, geriatrik, karaciğer fonksiyonları, böbrek fonksiyonları, sistatin C, desfluran.specialization-in-medicine.listelement.badge Comparison of the Effects of Midazolam and Propofol Using Intravenousyl During Epidural Anesthesia in Order To Produce Sedation(2006) Belenli, Ceyda; Tekın, Y. MuratBu çalismada epidural anestezi uygulanan hastalara, operasyon esnasinda verilenmidazolam ve propofolün; kognitif fonksiyonlar ve hemodinamik parametrelere etkilerininolup olmadigi arastiririldi.ASA I-II grubundan, 20-60 yas arasi 60 hasta çalismaya alindi. Hastalarapremedikasyon uygulanmadi.Aseptik sartlarda epidural anestezi saglanan hastalar, gelis sirasina göre rastgele 3gruba ayrildi. Birinci gruba serum fizyolojik infüzyonu, ikinci gruba 0,05 mg/kg iv bolusmidazolam dozundan sonra 0,05 mg/kg/saat iv midazolam infüzyonu, üçüncü gruba 1mg/kg i.v bolus propofol dozundan sonra 2 mg/kg/saat propofol infüzyonu uygulandi.Bispektral indeks (BIS) 75-85 arasinda tutulacak sekilde sedasyon saglandi.Hastalarin ortalama arter basinçlari (OAB), kalp atim hizlari (KAH), periferikoksijen saturasyonlari (SpO2 ) ve BIS degerleri operasyon öncesinde ve operasyonsüresince 5 dakika araliklarla kaydedildi.Hastalara operasyon öncesi, operasyon sonrasi 1., 5., 24. saat ve 7. gün mini mentaltest (MMT) yapildi.Kognitif fonksiyonlar açisindan gruplar karsilastirildiginda anlamli fark saptanmadi(p>0.05). Tüm gruplarda MMT skorlari ile yas arasinda istatistiksel olarak anlamli negatifkorelasyon saptandi.Birinci grupta ortalama arter basinçlari (OAB), ikinci ve üçüncü gruba göre anlamliderecede yüksek bulundu. Ikinci ve üçüncü gruplar arasinda ise anlamli f rk bulunmadi.BIS degerleri birinci grupta, ikinci ve üçüncü gruba göre ileri derecede anlamli olarakyüksek bulundu. Kalp atim hizi (KAH) degerlendirildiginde gruplar arasinda anlamli farkbulunmadi. Kirkinci dakikada üçüncü grubun SpO2 degeri birinci gr uba göre anlamliderecede düsükken, diger zamanlarda gruplar arasinda anlamli fark görülmedi.Epidural anestezi sirasinda BIS monitörizasyonu kullanilarak uygun sedasyondüzeyleri ile midazolam ve propofolün kognitif fonksiyonlar üzerine etkisi olmadigindansedatif amaçla güvenle kullanilabilecegi kanisina varildi. Ancak bu konuda daha ileriçalismalara gereksinim oldugunu düsünmekteyiz.specialization-in-medicine.listelement.badge Comparison of the Effects of Nitrogen Protoxide and Dry Air on Intraabdominal Pressure and Postoperative Nausea-Vomiting in General Anesthesia Patients(2009) Yüce, Hasan Hüsnü; Katı, İsmailBu çalışmada azotprotoksit veya kuru hava verilen olgularda intraabdominal basınç ve postoperatif bulantı kusma üzerine etkilerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.ASA I-II risk sınıfından, herhangi bir endokrin sorunu, karaciğer, böbrek ve kardiyak hastalığı olmayan, 20?50 yaş arası, 31 erkek ve 9 kadın toplam 40 hasta çalışmaya alındı. Birinci grup (n=20) çalışma grubu (azotprotoksit), ikinci grup (n=20) kontrol grubu olarak (kuru hava) alındı. Hastalar operasyon odasına alındığında preoperatif olarak elektrokardiyografi (EKG), periferik oksijen satürasyonu (SpO2), sistolik kan basıncı (SKB), diastolik kan basıncı (DKB), ortalama kan basıncı (OAB), endtidal karbondioksit (ETCO2) ve vücut ısısı monitörize edildi. İntraabdominal basınç (İAB) idrar sondasına takılan santral venöz basınç manometresi ile ölçüldü. Hastalara sedasyon ve antiemetik verilmedi.İndüksiyondan önce ve operasyon süresince her 10 dk' da bir KAH, SpO2, SKB, DKB, OKB, ETCO2, vücut ısısı ve İAB değerleri kaydedildi. Bulantı-kusma ise postoperatif 1. ve 2. saatte sorgulandı.Her iki grupta indüksiyon; 2 mg/kg propofol, 2 µg/kg fentanil ve 0,1 mg/kg veküronyum verilerek endotrakeal entübasyon yapıldı. Anestezi idamesine 1. grupta % 40 O2 + % 60 N2O, % 1?2 sevofluran ve 45 dakikada bir 50 µg fentanil + 2 mg veküronyum ile devam edildi. 2. grupta ise 1. gruptan farklı olarak % 60 N2O yerine % 60 kuru hava ile devam edildi.Cerrahinin sonunda atropin ve neostigmin ile standart dekürarizasyon sonrası ekstübasyon yapıldı.N2O verilen grupta kuru hava verilen gruba göre DKB'nda 110. ve 120. dakikalarda anlamlı düşme görüldü. Diğer zamanlardaki ölçümlerde anlamlılık saptanmadı.KAH, SpO2, SKB, OKB, ETCO2, vücut ısısı ve İAB değerleri açısından gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı.Sonuç olarak; Genel anestezi sırasında intraabdominal problemi olmayan olgularda N2O kullanımı İAB düzeyini istatistiksel olarak anlamsız arttırmakla birlikte hemodinamiyi ve end-tidal CO2 değerlerini değiştirmemektedir. Ayrıca postoperatif bulantı-kusma üzerine de olumsuz etkisi olmadığını saptadık.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Comparison of the Effects on Intraoperative and Postoperative Periods of Subcostal Transversus Abdominis Plan Block (subcostal Tab Block), Erector Spina Plan Block (esp Block) and Paravertebral Blocks (pvb) in Laparoscopic Cholecystectomy Operations: Single-Blind, Closed Envelope, Controlled Trial(2021) Türk, Ömer; Tekeli, Arzu EsenBu çalışmada primer olarak genel anestezi altında yapılan elektif laparoskopik kolesistektomi operasyonlarında preoperatif uygulanan TAP blok, ESP blok ve PVB ların intraoperatif ve postoperatif dönemler üzerine etkilerini karşılaştırmak amaçlandı. Yöntem: Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu 20.11.2019 tarih, 01 sayılı etik onay sonrası klinik araştırma projesine başlandı. Hasta onamları alındıktan sonra; elektif laparoskopik kolesistektomi operasyonu planlanan, 20-60 yaş aralığında ve ASA( American Society of Anesthesiologist ) I-II fiziksel statüsüne sahip olan 60 hasta çalışmaya dahil edildi. Operasyon masasına alınan hastalara standart genel anestezi uygulandı, demografik veriler kaydedildi. Hastalar üç gruba randomize edildi. Gruplar, TAP blok uygulanan (Grup T), ESP blok uygulanan (Grup E) ve PVB uygulanan (Grup P) olarak belirlendi. Her üç gruba da bilateral 20cc (her hasta için total 40cc) % 0,25 lik Bupivakain uygulandı. Grup T için hastalar supin pozisyonuna, Grup E ve Grup P için lateral dekübit pozisyona alınarak USG eşliğinde enjeksiyon işlemi yapıldı. Hastaların intraoperatif vital bulguları(nabız, tansiyon ve satürasyon), bispektral indeks değerleri (BİS), Train-of-four (TOF) değerleri, ek doz opioid ve kas gevşetici ihtiyaçları, bloklarla ilgili komplikasyon gelişip gelişmediği kaydedildi. Operasyon bitiminde ise atropin ve neostigmin ile standart dekürarizasyon sonrası ekstübasyon yapıldı. Hastalarda postoperatif meydana gelen yan etkiler ( bulantı, kusma, kaşıntı, titreme), postoperatif ek analjezi ihtiyacı ve 0. dakika, 3. saat ve 6. saat Visual Analog Skala (VAS) skorları değerlendirilip kaydedildi. Bulgular: Tüm gruplar arasında hastaların yaşları, cinsiyet dağılımı anlamlı farklılık göstermedi. Yine tüm gruplar arasında hastaların boyları, ağırlıkları, BMI (Body Mass Index) değerleri anlamlı farklılık göstermedi. Grup P de nabız değerleri grup E ve grup T den anlamlı olarak daha düşüktü. Grup E ve grup T arasında nabız değeri anlamlı farklılık göstermedi. Grup P, grup E, grup T arasında sistolik arter basınçları (SAB), diyastolik arter basınçları (DAB), ortalama arter basınçları (OAB) ve SpO2 değerleri anlamlı farklılık göstermedi. Grup T de TOF ve BİS değerleri grup P ve grup E den anlamlı olarak daha yüksekti. Grup T de postop analjezik ihtiyacı grup P ve grup E den anlamlı olarak daha yüksekti. Grup P, grup E arasında postop analjezik ihtiyacı anlamlı farklılık göstermedi. Grup T de bulantı, kusma, titreme oranı grup P ve grup E den anlamlı olarak daha yüksekti. Grup T de mobilizasyona başlama süresi grup P ve grup E den anlamlı olarak daha yüksekti. Grup E de mobilizasyona başlama süresi grup P den anlamlı olarak daha yüksekti. Grup T de postop 0.dakika, postop 3.saat, postop 6.saat VAS skoru grup P ve grup E den anlamlı olarak daha yüksekti. Grup E de postop 0.dakika, postop 3.saat, postop 6.saat VAS skoru grup P den anlamlı olarak daha yüksekti. Sonuç: Üç periferik sinir bloğunun aynı cerrahi işlemde etkilerini değerlendiren bu çalışma ile PVB'un bakılan hemen tüm parametreler için diğer iki bloktan avantajlı olduğunu (etkinlik fazla, yan etki az) gördük. Mevcut çalışmada istatistiki olarak anlamlı çıkmasa da kendi kliniğimizden de yola çıkarak uygulama zorluğu ve olası komplikasyonları nedeni ile PVB dan kaçınıldığını, yine güçlü etkileri olan ESP blok ve TAP blokların daha çok tercih IX edildiğini düşünmekteyiz. Mevcut verileri destekleyecek ve güçlendirecek, geniş katılımlı, farklı çalışmalara ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz.specialization-in-medicine.listelement.badge Does N-Acetylcystein Prevent the Effects of Sevoflurane on Kidney Functions(2010) Soyoral, Lokman; Göktaş, UğurSevofluranın biyotransformasyonu sonucunda açığa çıkan inorganik flor ve Bileşen A sevofluranın böbrek fonksiyonları üzerindeki değişikliklerinden sorumlu tutulmaktadır. N-Asetilsistein'in birçok deneysel böbrek yetmezliği modeline karşı koruyucu rol oynadığı gösterilmiştirBu çalışma Sevofluran ile oluşan böbrek fonksiyonlarındaki olası değişikliklerin, N-Asetilsistein ile önlenip önlenemediğini araştırmak amacıyla yapıldı.Sevoflurane ile genel anestezi sağlanan 20?60 yaşları arasında elektif cerrahi yapılan 60 hasta çalışmaya alındı. Olgular rastgele iki gruba ayrıldı. Birinci gruba anesteziye başlamadan yarım saat önce 20 mg/kg intravenöz N asetilsistein ve sevofluran, ikinci gruba ise aynı miktarda sevofluran verildi. Tüm hastalardan preoperatif dönemde bir kez, anestezi verildikten 24 saat sonra bir kez olmak üzere toplam iki kez kan ve idrar örnekleri alındı. Kanda BUN, üre, kreatinin, Na, K, GGT ve idrarda N-asetil-ß-D glukozaminidaz, alkalen fosfataz, laktat dehidrojenaz, Beta 2 mikroglobulin, mikroalbumin ve protein bakıldı.Kanda bakılan BUN, üre, kreatinin, potasyum değerleri açısından gruplar arasında anlamlı bir fark yoktu. Grup içi karşılaştırmada ise 24. saat BUN, üre, potasyum değeri her iki grupta da anlamlı artmıştı (p<0.05). İdrarda bakılan ß2 mikro globulin, NAG, mikroalbümin, protein değerleri açısından gruplar arasında anlamlı bir fark yoktu. Ancak grup içi karşılaştırmada bu parametrelerin 24. saat değerleri her iki grupta da anlamlı olarak artmıştı (p<0.05). Preoperatif plazma ve idrar kreatinin değerlerine göre 24. saatte kreatinin artışı her iki grupta da saptanmakla birlikte istatistiksel önem arzetmedi.Sonuç olarak sevofluran anestezisi altında postoperatif böbrek fonksiyon testlerinin fizyolojik sınırlar içerisinde yükseldiği ve kullandığımız dozda NAC verilmesinin buna bir etkisinin olmadığı görülmüştür. Bu konunun açıklığa kavuşması için daha fazla çalışmalara ihtiyaç vardır.Anahtar kelimeler: N-Asetilsistein, Nefrotoksisite, Sevofluranespecialization-in-medicine-thesis.listelement.badge The Effect of Adding Dexamethasone To Bupivacaine on Postoperative Analgesic Consumption in Superficial Cervical Plexus Block During Tympanoplasty Surgery(2025) İşiyok, Muhammed Salih; Soyalp, CelaleddinBu çalışma, timpanoplasti cerrahisi sırasında yüzeyel servikal pleksus bloğunda bupivakain'e deksametazon eklenmesinin postoperatif analjezi tüketimi üzerindeki etkilerini değerlendirmektedir. Timpanoplasti cerrahisi, timpanik membranın onarılması ve işitme düzeyinin iyileştirilmesi amacıyla yaygın olarak uygulanan bir kulak burun boğaz (KBB) cerrahisidir. Cerrahi sırasında ve sonrasında ağrı yönetimi, hasta konforunun sağlanması ve komplikasyonların önlenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir. Çalışmamızda, bupivakain ile kombine edilen deksametazonun yüzeyel servikal pleksus bloğu ile sağlanan analjezi üzerindeki etkinliği araştırıldı. Araştırmada, intraoperatif opioid tüketimi, postoperatif ağrı yönetimi, bulantı ve kusma gibi semptomların azaltılması ve hasta memnuniyeti gibi parametreler incelenmiştir. Sonuçlar, deksametazonun bupivakain ile birlikte kullanıldığında postoperatif analjezi ihtiyacını önemli ölçüde azalttığını ve hastaların genel memnuniyetini artırdığını göstermektedir.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Effect of Dexmedetomidine Applied at Different Times on Thiole Disulfide Balance, Tas, Tos, Il-6 and Tnf-Α Levels in Septic Rats(2021) İldoğan, Sebat; Kaplan, Havva SayhanSepsisli hastalar hem ameliyathane hem de yoğun bakımda sıklıkla karşılaşılan hasta gruplarındandır. Bu hastaların sedasyonu için deksmedetomidin sıklıkla kullanılan bir ajandır. Deksmedetomidin'in bazı çalışmalarda antiinflamatuar etkisi olduğu bildirilmiştir. Yoğun bakım ve ameliyathanelerde sıklıkla sedatif amaçlı kullanılan deksmedetomidinin sepsisin erken dönemi ve klinik bulgular geliştikten sonraki dönemde başlanmasının sepsis laboratuarı ve oksidan-antioksidan sistemler üzerine etkisini inceleyen çalışmalar yeterince mevcut değildir. Deksmedetomidin'in antiinflamatuar etkisinin septik ratlarda sepsis induksiyonu ve sepsis kliniği başladıktan sonra uygulanmasının oksidan-antioksidan sistem (Total Antioksidan stres (TAS)-Total Oksidan Stres (TOS), Tiyol-disulfid ve İnterlökin-6 ve Tümör Nekrozis Faktör-alfa (IL-6, TNF-α) seviyelerine etkisinin araştırılması amaçlandı. Materyal ve Metod Etik kurul onayı alındıktan sonra, ağırlıkları 230-380 g. arasında değişen 32 adet erkek Winstar albino cinsi rat rastgele 4 gruba ayrıldı. Gruplar; kontrol grubu (Grup K, n=8), sepsis grubu (Grup S, n=8), Sepsis-Deksmedetomidin T0 grubu (Grup SD-T0, n=8) ve Sepsis-Deksmedetomidin T5 grubu (Grup SD-T5, n=8) olarak belirlendi. Grup K ya 10 ml/kg Serum Fizyolojik enjekte edildi. Grup S, Grup SD-T0 ve Grup SD-T5' e farklı kültürlere ait E.coli derivelerinden hazırlanmış 0.5 McFarland'lık solusyondan 10 ml/kg enjekte edildi. Grup SD-T0'a bakteriyel solusyon enjeksiyonundan hemen sonra 100 mcg/kg deksmedetomidin enjekte edildi. Grup SD-T5'e bakteri solusyonunun enjeksiyonu sonrası 5. Saatte 100mcg/kg Deksmedetomidin enjekte edildi. Tüm ratlar deney süresince 1 saat aralıklarla Murin sepsis skoruna göre klinik bulgular açısından değerlendirildi. Deneyin 8. saatinin sonunda hayvanlar servikal dislokasyon tekniği ile sakrifiye edildi. İntrakardiak kan alındı.Alınan kanlardan elde edilen serumlardan Tiyol-Disülfid,TAS,TOS,IL-6 ve TNF-α değerleri bakıldı. Çalışılan değerler, gruplar arasında istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular Çalışmamızda septik ratlarda farklı zamanlarda uygulanan deksmedetomidinin oksidatif stres, tiyoldisulfid balansı ve antiinflamatuar sitokinler üzerine olan etkisini inceledik. Gruplar arasında TAS, TNF-α ve IL-6 düzeylerinde fark bulunamamıştır. TOS değeri Grup T5-SD ve Grup T0-SD de Grup K ile kıyaslandığında anlamlı olarak yüksek bulundu. Grup T0-SD'de total tiyol değeri istatiksel olarak anlamlı olmayıp Grup S 'ye göre yüksek bulunmuş, Nativ Tiyol değeri ise Grup K' ya göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Disulfid değeri Grup S 'de Grup T5-SD ve Grup T0-SD ile kıyaslandığında istatiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte yüksek bulunmuştur, Grup T0-SD ile Grup T5-SD arasında disulfid değeri açısından istatiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır. TOR değeri istatiksel olarak gösterilememekle birlikte en yüksek deksmedetomidinin erken uygulandığı T0-SD grubunda bulunmuştur. Grup T0-SD'deki TOR değeri yüksekliği Grup K ile kıyaslandığında istatiksel olarak anlamlıdır. Bu değer deksmedetomidinin erken ve geç dönemde uygulandığı Grup T0-SD ve Grup T5-SD'de Grup S'e göre istatiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte daha yüksek bulunmuştur. Uygulanan korelasyon analizi sonucunda Grup T0-SD'de TOS değeri ile disulfid değeri arasında pozitif yönde güçlü korelasyon bulunmuştur. Sonuç Çalışmamız sonucunda erken deksmedetomidin uygulanan septik ratlarda total tiyol, nativ tiyol değerleri yüksek ve disulfid değerleri düşük bulunmuştur. Tiyol oksidasyon reduksiyon oranı da yine erken deksmedetomidin uygulanan grupta yüksek bulunmuştur. Deneyimiz sonucunda septik ratlarda deksmedetomidinin erken dönemde uygulanmasının oksidatif stres ve tiyoldisulfid dengesi üzerine olumlu etkileri olduğu sonucuna vardık.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge The Effect of Increasing Compliance With the Ventilator Related Pneumonia Prevention Package on Ventilator Related Pneumonia(2018) Çakan, Mehmet Zeki; Demirkıran, HilmiGiriş: Ventilatör İlişkili Pnömoni (VİP), yoğun bakım ünitesine yatan hastalarda Mekanik Ventilatör (MV) desteğine başlandıktan sonra gelişen ve önlenebilen nazokomiyal bir pnömonidir. VİP hastanede uzayan yatış nedeni ile yüksek mortalite ve maliyet nedenidir. Bazı uygulamalar ile VİP'in önlenebildiği gösterilmiştir. Ancak ülkemizde hala VİP insidansı yüksektir. Bu çalışmamızda sağlık personelinin VİP Önlem Paketine (VÖP) eğitimler ile uyumun arttırılmasının VİP insidansı, mekanik ventilasyon süresi, yoğun bakım yatış süresi ve mortalite üzerine etkisini araştırmayı amaçladık. Materyal metod: Çalışmamız, prospektif vaka kontrol çalışması olup Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (VYYÜ) Tıp Fakültesi Etik Kurul'unun onamı alındıktan sonra başlatıldı. Çalışma, VYYÜ Tıp Fakültesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesinde (AYBÜ) Kasım 2017 - Haziran 2018 tarihleri arasında yapıldı. Çalışmaya MV desteği alan hastalardan dahil edilme kriterlerine uygun 68 hasta alındı. Kontrol grubu olarak AYBÜ'de Ocak 2016-Haziran 2017 tarihleri arasında VÖP paketi uygulanan 100 hasta alındı. VİP tanısı konulmasında Centers for Disease Control (CDC) kriterleri kullanıldı. Her iki grupta önlem paketine uyum, VİP gelişme sıklığı, yatış süreleri, mortalite oranları trakeostomi işlem gün ortalaması, VİP geliştiği gün sayısı hasta grupları arasında istatiksel olarak olarak karşılatırıldı. Bulgular: Hastaların demografik verileri, hasta yatış tanıları ve VİP gelişen hastalarda kültürde üreme olan mikroorganizmalar açısından benzerdi ve istatistiksel olarak fark yoktu. VİP önlem paketimizde yer alan dört parametreye (SSD-ETT'lere, %0,12'lik klorheksidinli ağız bakımı, peptik ülser profilaksisi ve DVT proflaksisi) ortalama uyum; tam olarak sağlandığından bu parametrelerin etkisi ayrı ayrı değerlendirilemedi. VİP önlem paketi parametrelerinden yatak başını 300-450'de tutma uygulamasına uyum VÖP grubunda ortalama % 100 Kontrol grubundaki uyum ortalama % 90.67 (% 85-100) olarak bulundu. Bu uygulama ile VİP gelişmesi arasındaki ilişki gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlıydı (p=0.036). ETT kaf basıncının 20-25 cmH2O arasında tutulması parametresine uyum VÖP grubundaki hastalarda % 97.96 iken, kontrol grubundaki hastalarda ise % 93.13 olarak saptandı. Bu uygulama ile VİP gelişmesi arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p=0.01). Çalışmamızda 12 hastada VİP (%17,6) gelişti. VİP'li hastalar kontrol grubundaki 9 (%9) vaka ile karşılaştırıldığında MV'ye bağlı geçen gün sayısı ortlama 44,83 ± 0,84 / 82,22 ± 55,43 lik bir oran tespit edilmesine rağmen istatistiksel olarak anlamlı değildi. VİP gelişen hastalarda oran artmasına rağmen mortalite oranları bakımından istatistiksel olarak anlamlı değildi. Ancak VİP gelişmeyen hastalarda mortalite oranları kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede azaldı (P<0,05). VÖP grubunda trakeostomi işleminin uygulama gün ortalaması 11,64 ± SD iken kontrol grubunda 21,86± SD tespit edildi. Gruplar arasındaki bu fark istatiksel olarak anlamlı bulundu. VİP'in Mekanik ventilasyon desteğinin kaçıncı gününde geliştiği incelendiğinde (30,25± SD /26,11± SD) guruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamadı. Her iki grupta erken gelişen (MV desteğinden sonra ilk 4 günde) VİP atağı saptanmadı. Tüm VİP ataklarının MV desteğininin 5. gününden sonra geliştiği saptandı. VİP hızları açısından bakıldığında 1000 ventilatör gününde, VÖP grubunda VİP hızı 13,1 iken, K grubunda ise 4,39 olarak saptandı. Bu fark istatiksel olarak anlamlı bulunmadı (p=0,96). Sonuç: VÖP uygulanması kliniğimizde VİP insidansını azaltmadı. Yoğun bakım ünütelerinde VÖP uygulamasının VİP insidansını azaltması için bu paketin tüm parametrelerine kesin uyum sağlanması gerektiğini saptadık.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge The Effect of Intratecal Usage of Different Doses of Morphine in Caesarian With Spinal Anesthesia on Head Pain After Dural Punction: Randomized, Double-Blind, Controlled Study(2020) Yetkin, Hilmi; Demirkıran, HilmiAmaç: Bu çalışmada, spinal anestezi ile sezaryen (C/S) uygulanan gebelerde, morfinin farklı dozlarının intratekal uygulanmasının dural ponksiyon sonrası baş ağrısına (PDPH) etkisini araştırmayı amaçladık. Yöntem: Çalışmaya 18-40 yaş aralığında, ASA I-II toplam 80 gebe dahil edildi. Hastalar operasyon odasına alındıktan sonra standart şekilde monitörize edildi. Spinal anestezi altında elektif CS uygulanan gebeler randomize 4 gruba ayrıldı. Grup F25; 2 ml hiperbarik bupivakain + 25 µg fentanil intratekal Grup M100; 2 ml hiperbarik bupivakain + 100 µg morfin intratekal, Grup M150; 2 ml hiperbarik bupivakain + 150 µg morfin intratekal, Grup M200; 2 ml hiperbarik bupivakain + 200 µg morfin intratekal olarak uygulandı. Hastaların demografik özellikleri ve vital bulguları (nabız, tansiyon ve saturasyon) operasyon süreleri, intraoperatif kan kaybı ve intraoperatif transfüzyon miktarı, bebeklerin APGAR (Activity-Pulse-Grimace-Appearence-Respiration) 1 ve 5. dk skorları kaydedildi. Operasyondan sonra meydana gelen baş ağrısı, PDPH gelişimi, epidural kan yaması (EBP) gereksinimi, EBP sayısı, hastanede kalış süresi, ilk 24 saat oluşabilecek yan etkiler (ilaç alerjisi, bulantı, kusma, kaşıntı, apne, desaturasyon) takip edildi. Operasyondan sonra tüm hastalar, sonraki 7 gün boyunca vizüel analog skala (VAS) skoru ile değerlendirildi. Bulgular: PDPH, en yüksek oranda fentanil grubunda görülür iken en az Grup M200 hastalarda görüldü. Diğer gruplar PDPH sıklığı açısından anlamlı farklılık göstermemiştir. VAS değerleri arasında postop ilk 4 gün ile 6. ve 7. günlerde farklılık gözlenmemiştir. Grup F25' te bulantı-kusma ve kaşıntı oranını Grup M100, Grup M150 ve Grup M200 den anlamlı olarak daha düşük olup; Grup M100, Grup M150 ve Grup M200 arasında bulantı-kusma ve kaşıntı oranı anlamlı farklılık göstermemiştir. Sonuç: İntratekal morfin 200 µg alan grupta PDPH anlamlı derecede düşüktü. Morfin alan gruplarda dozdan bağımsız olarak fentanil alan gruba göre yan etki (bulantı-kusma, kaşıntı) insidansı anlamlı derecede yüksek bulundu.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge The Effect of Intrathecal Administration of Different Doses of Magnesium Sulfate for the Preventi̇on of Post spi̇nal Anaesthesi̇a Shi̇veri̇ng İn Ca(2022) Yaraşır, Oğuzhan; Yüzkat, NureddinAmaç: Bu çalışmada, spinal anestezi ile sezaryen (C/S) uygulanan gebelerde, magnezyum sülfatın farklı dozlarının intratekal uygulanmasının spinal anestezi sonrası titremeyi önleme üzerine etkisinin araştırılması amaçlandı. Yöntem: Çalışmaya 18-40 yaş aralığında, ASA I-II toplam 120 gebe dahil edildi. Hastalar operasyon odasına alındıktan sonra standart şekilde monitörize edildi. Spinal anestezi altında elektif CS uygulanan gebeler randomize 4 gruba ayrıldı. Grup K; 2 ml hiperbarik bupivakain + salin (1ml) intratekal Grup M25; 2 ml hiperbarik bupivakain + 25 mg magnezyum sülfat (1ml) intratekal, Grup M50; 2 ml hiperbarik bupivakain + 50 mg magnezyum sülfat (1ml) intratekal, Grup M100; 2 ml hiperbarik bupivakain + 100 mg magnezyum sülfat (1ml) intratekal olarak uygulandı. Hastaların demografik özellikleri ve vital bulguları (nabız, tansiyon ve saturasyon) operasyon süreleri, titreme dereceleri ve vücut sıcaklık ölçümleri değerleri kaydedildi. Bulgular: Titreme, intraoperatif M50 ve M100 grubunda daha az görülür iken kontrol grubu ve M25 arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemiştir. Postoperatif dönemde ise M100 grubunda titreme daha az görülür iken diğer gruplar arasında anlamlı fark görülmemiştir. Gruplar arasında vital bulgular, vücut kitle endeksi ve gestasyon yaşları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmemiştir. Sonuç: ; İntratekal 50 ve 100 mg magnezyum sülfat uygulandığında intraoperatif titremenin daha az görüldüğü ancak 25 mg magnezyum sülfatın intraoperatif titreme üzerine etkili olmadığı görüldü. Ayrıca intratekal uygulanan 100 mg magnezyum sülfatın postoperatif titremeyide anlamlı şekilde azalttığı, daha düşük dozlarda uygulanan magnezyum sülfat dozlarının postoperatif titremeyi etkilemediği anlaşıldı. Anahtar Kelimeler: Spinal anestezi, sezaryen, titreme, intratekal magnezyum sülfat, bupivakainspecialization-in-medicine-thesis.listelement.badge The Effect of Nicardipine and Esmolol for Controlled Hypotension in Rinoplasty Nterventions on Hemodynamics and Regional Renal Oxygenization(2020) Cintan, Kamil; Yüzkat, NureddinAmaç: Rinoplasti girişimlerinde kontrollü hipotansiyon için uygulanan nikardipin ve esmololün hemodinami ve rejyonal renal oksijenizasyon üzerine etkisinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya elektif rinoplasti cerrahisi geçiren ve kontrollü hipotansiyon uygulanmasına karar verilen, 80 hasta konu hakkında bilgilendirilmiş ve yazılı onamları alınmış olan, 18-60 yaş arası, ASA I-II sınıfındaki hastalar dâhil edildi. Hastalar kapalı zarf yöntemiyle 40'ar kişiden oluşan Grup N (Nikardipin) ve Grup E (Esmolol) diye 2 gruba ayrıldı. Kontrollü hipotansiyon oluşturmak için intraoperatif sürede 40 hastaya nikardipin, 40 hastaya da esmolol infüzyonu uygulandı. Anestezi idamesi süresince nikardipin ve esmolol infüzyonunun kontrollü hipotansiyon oluşturma potansiyeli, kardiyovasküler hemodinami, renal fonksiyonlar ve rejyonal renal perfüzyon (NIRS) değerleri ölçüldü. Her iki grup için ek opioid ve ek kas gevşetici kullanım sayıları kaydedildi. Postoperatif olarak her iki grup için cerrahi memnuniyet ve cerrahi alandaki kanama miktarları kaydedildi. Bulgular: Grup N'de intraoperatif ek opioid kullanım oranı Grup E'den daha yüksekti (p= 0.000). Postoperatif ölçülen cerrahi kanama miktarı (p= 0.000) ve cerrahi memmnuniyet Grup N'de, Grup E'ye göre anlamlı yüksekti (p= 0.002). Nabız değerleri istatistiksel olarak Grup E'de anlamlı yüksekti (p= 0.000). Sistolik kan basıncı (0.-10.-15.-20. dakikalar haricinde) Grup E'de istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p ˂ 0.05). Grup içi karşılaştırmada her iki grupta da postop kreatin değerlerinin preop değerlere göre anlamlı azaldığı saptandı (p<0.05). Ancak grup içi üre ve grupararası üre/kreatinin değerleri farklı değildi (p>0.05). Grup N de ölçülen tüm periferik SpO2 değerleri Grup E'den anlamlı düşüktü (p˂0.05). Grup N'de intraoperatif dönemde (10.-15.-20.-25.-30.-35.-40. 45.-50.-55.dakika) sol renal rSO₂ (NIRS) değeri Grup E'den anlamlı yüksekti (p˂ 0.05). Sonuç: Esmolol ile yapılan kontrollü hipotansiyonda nikardipine göre daha stabil tansiyon ve kalp tepe atımı değerleri elde edilmesi, daha az ek kas gevşetici ve ek opioid kullanımı ve cerrahi memnuniyetin daha iyi olması nedeniyle kontrollü hipotansiyon uygulanacak vakalarda güvenle kullanılabileceği ve öncelikli tercih edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Nikardipin rejyonal renal doku perfüzyonu üzerinde daha iyi bir ajan olup, renal fonksiyonlar üzerine olumsuz bir etki oluşturmamıştır. Ancak kontrollü hipotansiyon oluşturmak için kullanıldığında ek opioid ihtiyacı artmış, hemodinami labil seyretmiştir.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge The Effect of Sugammadex on Coagulation in Pregnant Rats(2020) Keskin, Mehmet Emin; Kaplan, Havva SayhanGiriş ve Amaç Sugammadeksin, bazı çalışmalarda koagülasyon parametrelerini etkilediği bildirilmiştir. Ancak gebelerde sugammadeksin, koagülasyon üzerine etkileri yeterince araştırılmamıştır. Sugammadeksin gebelere uygulanmasında tedbirli olunması belirtildiği için bu çalışmada sugammadeks uygulamasının gebe ratlarda rutin koagülasyon testleri ve koagülasyon faktörleri (FII, FV, FVII, FVIII, FIX, FX) üzerine etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Materyal ve Metod Etik kurul onayı alındıktan sonra, ağırlıkları 230-380 g. arasında değişen 12 si 19-20. gebelik gününde olan toplam 24 adet dişi Winstar albino cinsi rat rastgele 4 gruba ayrıldı. Gruplar; kontrol grubu (grup K, n=6), sugammadeks grubu (grup S, n=6), gebe grubu (grup G, n=6) ve gebe sugammadeks grubu (grup GS, n=6) olarak belirlendi. Tüm gruplara 50 mg/kg ketamin, 10 mg/kg ksilazin intraperitoneal olarak uygulandı. Grup K ve G'ye 1 ml/kg SF uygulandı. Grup S ve GS'ye 16 mg/kg dozunda sugammadeks uygulandı. Tüm ratlarda SF ve sugammadeks uygulamasından 30 dakika sonra kan numunleri alındı. Alınan kan numunelerinden elde edilen plazmada PT(INR), aPTT, fibrinojen, Faktör II, V, VII, VIII, IX, X çalışıldı. İşlem sonrası hayvanlar servikal dislokasyon tekniği ile sakrifiye edildi. Çalışılan değerler, gruplar arasında istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular Gebe grubunda (grup G ve grup GS), gebe olmayan gruba (grup K ve grup S) göre ratların ağırlık ortalamaları istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu. PT süresi ortalamaları ve INR oranı ortalamaları gebe grubunda (grup G ve grup GS). gebe olmayan gruba (grup K ve grup S) göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulundu. Çalışılan diğer parametrelerin tümünde sugammadeks ve SF uygulanan gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilmedi. Sonuç Sugammadeks uygulamasının gebe ratlarda rutin koagülasyon testleri ve koagülasyon faktörleri (FII, FV, FVII, FVIII, FIX, FX) üzerine etkisinin olmadığı kanısındayız.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge The Effect of the Use of Subanesthetic Dose of Propofol Before Extubation in Aesthetic Nose Surgery on Recovery From Anesthesia, Awakening Agitiation and Patient Satisfaction(2024) İzmir, Emrah; Yüzkat, NureddinGiriş ve Amaç: Rinoplasti, fonksiyonel veya estetik amaçlarla yapılan en yaygın cerrahi girişimlerden biridir. Bu operasyon sonrası genel anestezinin en yaygın komplikasyonlarından biri, uyanma sırasında yaşanan ajitasyondur. Uyanma döneminde hastalar genellikle ödem, sekresyonlar veya nazal tamponların yarattığı tıkanma hissi nedeniyle boğulma hissi yaşar ve bu durum ajitasyonu tetikler. Ayrıca, postoperatif dönemde ödem ve ekimozun azaltılması, hastaların iyileşme sürecini hızlandırırken sosyal hayata dönüşlerini kolaylaştırır. Bu komplikasyonların yönetimi hasta konforunu artırmak ve estetik sonuçları iyileştirmek için kritik öneme sahiptir. Ödemin azaltılmasında fiziksel yöntemlerin yanı sıra farmakolojik ajanlar yaygın olarak kullanılmaktadır. Kortikosteroidler, anti-inflamatuar ilaçlar ve propofol gibi ajanlar bu amaçla tercih edilmektedir. Propofol, sedatif etkileri nedeniyle genel anestezide sıklıkla kullanılan bir ilaçtır ve uyanma ajitasyonu üzerinde olumlu etkiler gösterebilir. Ancak, bu konuda literatür sınırlıdır. Bu çalışmanın amacı, rinoplasti yapılan hastalarda ekstübasyon öncesi uygulanan subanestezik dozda propofolün uyanma ajitasyonu ve hasta memnuniyeti üzerindeki etkilerini incelemektir. Gereç ve Yöntem: Çalışma, Dursun Odabaş Tıp Merkezi'nde, Plastik Cerrahi tarafından açık rinoplasti planlanan, ASA I-II sınıfında, 18-65 yaş aralığında, solunum yolu enfeksiyonu bulunmayan toplam 80 hasta üzerinde gerçekleştirildi. Hastalar, yazılı onamları alındıktan sonra rastgele iki gruba ayrıldı: Grup P (n=40): Cerrahinin bitiminden 10 dakika önce 0.5 mg/kg propofol %1 intravenöz uygulandı. Grup S (n=40): 5 ml %0.9'luk serum fizyolojik intravenöz uygulandı. Tüm hastalar 0.05 mg/kg midazolam ile premedike edildikten sonra ameliyat odasına alındı. Genel anestezi indüksiyonu için 2 µg/kg fentanil, 1 mg/kg lidokain, 2 mg/kg propofol ve 0.6 mg/kg rokuronyum uygulandı. Anestezi idamesi sırasında sevofluran (%1 MAC) ve %40 oksijen + %60 kuru hava kullanıldı. İndüksiyondan önce ve intraoperatif dönemde (cerrahi insizyondan sonra 0.dk, 5.dk, 10.dk, 15.dk, 20.dk, 30.dk, 45.dk, 60.dk, 75.dk, operasyon sonu, ekstubasyon sonrası) MAP, KH, SPO2 ve EtCO2 değerleri takip çizelgesine kaydedildi. Ekstübasyon sonrasında ajitasyon varlığı için Ramsey Sedasyon Sklası ve Hasta Memnuniyet Skalası dolduruldu.Postoperatif analjezi amacıyla 50 mg tramadol ve 1 g parasetamol intravenöz uygulandı. Ekstübasyon sonrası ajitasyon değerlendirmesi için Ramsey Sedasyon Skalası (RSS) ve Hasta Memnuniyet Skalası kullanıldı. Bulgular: Çalışmaya 46 kadın ve 34 erkek olmak üzere toplam 80 hasta dahil edildi (ortalama yaş: 26.8±7.4 yıl). Grup P de VAS skoru, ajitasyon şiddeti Grup S den anlamlı (p<0.05) olarak daha düşüktü. Grup P de derlenme süresi serum fizyolojik grubundan anlamlı (p<0.05) olarak daha yüksekti. Propofol grubunda postop 1.dakika, 5.dakika kafa sallanma, el kol hareketleri serum fizyolojik grubundan anlamlı (p<0.05) olarak daha düşüktü. Propofol ve serum fizyolojik grupları arasında postop 1.dakika, 5.dakika bulantı-kusma oranı anlamlı (p>0.05) farklılık göstermemiştir. Propofol grubunda hasta memnuniyeti serum fizyolojik grubundan anlamlı (p<0.05) olarak daha yüksekti. Grup P'de sinirli, ajite ve/veya huzursuz hasta oranı Grup S'den anlamlı (p<0.05) olarak daha düşük, koopere, oryante ve sakin hasta oranı Grup S den daha yüksekti. Bu sonuçlar Grup P de kullanılan propofolun uyanma ajitasyonu üzerine etkili olduğunu göstermektedir. Sonuç: Ekstübasyon öncesi subanestezik dozda propofol uygulaması, rinoplasti sonrası uyanma ajitasyonunu azaltmış, hasta memnuniyetini artırmış ve derlenme sürecini iyileştirmiştir. Bulgular, bu uygulamanın rinoplasti hastalarında standart bir yaklaşım olarak benimsenebileceğini göstermektedir. Bu yöntem, hem hastaların ameliyat sonrası konforunu artırır hem de komplikasyon riskini artırmaz. Anahtar Kelimeler: Propofol, ajitasyon, rinoplastispecialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Effectiveness of Bilateral Sacral Erector Spina Plan Block in Pain Management After Hemoroidectomy: a Prospective Randomized Controlled Study(2023) Aslan, Mazlum; Kaplan, Havva SayhanHemoroidektomi sonrası hastalar orta ile şiddetli arasında değişen oranda ağrı tariflemektedirler. Ağrının postoperatif dönemde kontrolü ile beraber sistemler üzerinde olumsuz etkileri önlenerek hastaların hayat kalitesinin arttırılması sağlanmaktadır. Son zamanlarda multimodal analjezide uygulanma sıklığı artan interfasyal plan bloklardan biri olan sakral erektör spina plan bloğunun (ESPB) anorektal bölge cerrahilerinde postoperatif dönemde etkin bir analjezi sağladığı belirtilmiştir. Bu çalışmada hemoroid cerrahisi olan hastalarda postoperatif ağrı yönetiminde sakral erektör spina plan bloğunun etkin olup olmadığı amaçlanmıştır. Materyal ve Metod Etik kurul onayı alındıktan sonra, elektif hemoroid cerrahisi geçirecek, spinal anestezi uygulanan, ASA I-II, 18-60 yaş arası toplam 60 hasta çalışmaya dâhil edildi. Hastalar randomize olarak iki gruba ayrıldı. Gruplar; kontrol grubu (grup K, n=30) ve sakral erektör spina plan bloğu (grup S, n=30) olarak belirlendi. Tüm gruplara saddle spinal blok yapıldı. Grup S' ye cerrahi sonrası %0,25'lik 40 ml izobarik bupivakain ile bilateral iki seviye sakral erektör spina plan bloğu uygulandı ve grup K' ya cerrahi sonrası blok uygulanmadı. Hastaların demografik verileri, operasyon süreleri, postoperatif 2., 4., 6., 12., 18. ve 24. saat VAS skoru, opioid tüketimi, ilk analjezi ihtiyaç zamanı, kurtarma analjezi gereksinim sayısı, mobilizasyon zamanı, hasta ve cerrah memnuniyeti ve komplikasyonları kaydedildi. Çalışılan değerler, gruplar arasında istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular Grup S'de postoperatif 2., 4., 6. ve 12.saat VAS skoru ve opioid tüketimi grup K' dan istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulundu. Grup S' de ilk analjezi ihtiyaç zamanı grup K' dan istatistiksel olarak anlamlı derecede uzun bulundu. Grup K' da kurtarma analjezi gereksinim sayısı grup S' den istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu. Grup S' de hem hasta hem de cerrah memnuniyeti grup K' dan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu. Çalışılan diğer parametrelerin tümünde blok uygulanan ve uygulanmayan gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilmedi. Sonuç Hemoroidektomi cerrahisi sonrası uygulanan bilateral iki seviye sakral ESPB' nin postoperatif ağrı yönetimi için etkin olduğu, opioid tüketimini azalttığı ve anorektal bölge cerrahisi geçirecek hastalarda etkin bir analjezi yöntemi olabileceği kanısındayız.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge The Effects of Bupivacaine and Bupivacaine-Ketamine Combination on Postoperative Vas Score and Opioid Consumption in the Erector Spina Plan Block in Lumbar Disc Hernia Surgery(2022) Özdoğan, Ramazan; Soyalp, CelaleddinAmaç: Lomber disk herni cerrahisine alınan hastalar sıklıkla ciddi postoperatif ağrıya maruz kalmakta ve yoğun bir analjezik tedavi ihtiyacı olmaktadır. Geleneksel opioid bazlı analjezi teknikleri, postoperatif ağrı tedavisinde sıklıkla kullanılmakla birlikte yan etkileri postoperatif deneyimin kötü olmasına ve bu sebeple de hasta memnuniyetinin azalmasına neden olabilmektedir. Hastaların postoperatif ağrılarının azaltılması, erken mobilizasyonu, taburculuk süresinin kısaltılması, ağrıya bağlı sistemik yanıtın baskılanması ve erken iyileşme programları çerçevesinde rejyonal anestezi tekniklerini de içeren multimodal analjezi sıklıkla kullanılmaktadır. Çalışmamızda, elektif lomber disk herni cerrahisi yapılacak hastalarda lomber erektör spina plan bloğu (ESPB) uygulanan hastalarda bupivakain ile bupivakain-ketamin kombinasyonunun postoperatif analjezik tüketimi ve vizüel ağrı skalası (VAS) skoru üzerine etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Bu çalışma Van 100. Yıl üniversitesi Tıp Fakültesi girişimsel etik kurul onamı alındıktan sonra başlatılacaktır. Y.Y.Ü Tıp Fakültesi Hastanesinde lomber disk hernisi tanısı ile cerrahi planlanan 60 hastada yapıldı. Çalışmaya 18 -65 yaş grubundaki ASA I-II hastalar dahil edildi. 18 yaş altı hastalar, daha önceden spinal cerrahi geçirenler, lokal anestezik ajanlara karşı alerjisi olduğu bilinenler, koagülasyon parametreleri bozuk olanlar, gebeler, asit-baz dengesi bozukluğu olanlar, kardiyovasküler instabilitesi olanlar, solunum yetmezliği olanlar, böbrek- karaciğer yetmezliği olanlar ve çalışmaya dahil olmak istemeyen hastalar çalışma dışı bırakıldı. Çalışmaya dahil edilen 60 hasta 30'ar kişilik 2 gruba kapalı zarf yöntemi iler randomize edilerek 30 kişi Grup B' ye 30 kişide Grup BK'ya dahil edilerek çalışma çift kör olarak başlatıldı. Olguların demografik verileri kayıt altına alındı. Çalışmaya dahil edilecek olan hastalar preoperatif bakım ünitesine alınarak sol elin dorsal yüzeyinde geniş damar yolu açılıp 10cc/kg dozunda i.v. kristalloid mayi verildikten sonra operasyon odasına alındı . Hastalar ameliyathane sedyesinde supin pozisyonda işleme uygun standart ASA monitörizasyonu ile monitörize edildi. Hastaların hemodinamik parametreleri olan KAH (Kalp Atım Hızı), SKB (Sistolik Kan Basıncı), DKB (Diyastolik Kan Basıncı), OKB (Ortalama Kan Basıncı), SpO2 (Oksijen Saturasyonu), preop ve işlem süresince on dakikada bir kayıt altına alındı. Ayrıca cerrahi süre ile demografik verileri kaydedildi. Yeterli preoksijenizasyon sonrası anestezi indüksiyonu her iki gruba da intravenöz 2 mg/kg propofol (Propofol-®Lipuro %1(10 mg/ml), B. Braun Indonesia ), 2 mcg/kg fentanil (Fentanyl Citrate®, Hospira, ABD), ve 0.6 mg/kg roküronyum (Esmeron®, Organon, Kloosterstraat, Hollanda) ile yapıldı. Hastalar gerekli anestezi derinlik sağlandıktan sonra 7-8 mm çapında spiralli tüple entübe edildi. Entübasyon sonrası hastalar uygun şekilde pron pozisyona alındı. Anestezi idamesi ise %8 desflurane, %40 O2 ve %60 Hava karışımıyla sağlandı. Hastanın ek doz ihtiyacı 0.15mg/kg rokuronyum ve 1mcg/kg fentanil ile sağlandı. Ameliyat bitiminde 1.Gruba cerrahi sonrası ultrason eşliğinde spinal cerrahi yapılan seviyenin bir üst erektör spina plan alanına önceden başka bir anestezi doktoru tarafından hazırlanan %0.25'lik bupivakain 20 cc ile bilateral erektör spina plan bloğu yapıldı. 2. Gruba ise ultrason eşliğinde spinal cerrahi yapılan seviyenin bir üst erektör spina plan alanına önceden başka bir anestezi doktoru 20 cc %0.25'lik bupivakaine 0.5 mg/kg ketamin adjuvan olarak eklenip bilateral erektör spina plan bloğu yapıldı. Daha sonra Ameliyat sonunda kas gevşetici etkisini antagonize etmek için intravenöz 0.04 mg/kg neostigmin ve 0.015 mg/kg atropin kullanıldı. Daha sonra hastalar ekstübe edilerek derlenme odasına alındı. Modifiye aldrete skoru 9 ve üzeri olan hastalar 0. Saat olarak kayıt edilerek servise gönderildi. Postoperatif dönemde 0., 2., 4., 6., 12. ve 24. saatlerde VAS skorları, VAS istirahat (yatarken) olarak kaydedildi. Hastaların VAS skorunu sorgulayan doktor, analjezi için kullanılan ilaçlardan ve gruplandırmadan habersizdi. VAS skoru ≥ 4 olan hastalara 50 mg tramadolol 100 cc mai içinde iv ek olarak uygulanması uygulandı. Uygulama zamanları ve miktar kaydedildi. Hastalarda ilk 24 saatte gelişen bulantı-kusma, ağız kuruluğu, kaşıntı, çarpıntı ve baş ağrısı (var-yok) kaydedildi. Ayrıca hastaların mobilizasyon süreleri ile total opioid tüketimi kaydedildi. Çalışma sonunda hastaların; operasyon sonrası ağrı veya diğer rahatsızlıkları ile ilgili memnuniyetleri kaydedildi. Memnuniyetleri; kötü=0, orta=1, iyi=2, mükemmel=3 olacak şekilde değerlendirildi ve sonuçlar kaydedildi. Bulgular: Gruplar arasında yaş, boy, ağırlık ve BMI değeri anlamlı farklılık görülmedi. Postoperatif gruplar arasında opioid tüketimde farklılık görülmedi. Postoperatif gruplar arasında VAS skoru, mobilizasyon başlama süresi ve hasta memnuniyetinde farklılık görüldü. Sonuç: Grup BK (bupivakain + ketamin) de, grup B (bupivakain) ye göre postoperatif VAS skoru düşük, mobilizasyon başlama süresi kısa ve hasta memnuniyeti daha yüksek saptandı. Ketamin, ESP blok için uygulanan bupivakaine adjuvan olarak eklendiğinde bloğun süresini ve kalitesini arttırdığını tespit ettik. Ketaminin bu etkilerinin hasta VAS skorlarını düşürerek, hasta memnuniyetini ve erken mobilizasyonu arttırdığını gördük.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »