Doktora Tezleri
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.14720/12
Browse
Browsing Doktora Tezleri by Language "en"
Now showing 1 - 20 of 55
- Results Per Page
- Sort Options
Doctoral Thesis Analysis of Covid-19 Agenda With R Program Using Big Data on Social Media Based on Countries(2022) Zebarı, Amar Yahya Husseın; İşleyen, ŞakirBüyük veri genel olarak kullanılan programların saklama, yönetme ve işleme kapasitesinin ötesindeki veri kümelerini anlatmak için kullanılan bir terimdir. COVID-19 hızla birçok ülkeye yayılmıştır ve 11 Mart 2020 tarihinde 4000'den fazla insanın ölümüne yol açmasıyla Dünya Sağlık Örgütü tarafından bu tarihte resmen pandemi olarak ilan edilmiştir. Bu tezin amacı büyük veri olarak seçilen twitter üzerinde belirlenen bir konu üzerinden elde edilen veriler ışığında analiz gerçekleştirmektir. Bu amaç doğrultusunda belirlenen konu olan #covid19 hashtag'i ile atılan tweetlerin Irak üzerinden atılan tweetler ile diğer seçilen ülkeler ile atılan tweetler üzerinde benzer bir ilişki olup olmadığını analiz etmektir. Tezde, Büyük Veri Analizi, İçerik Analizi, Korelasyon Analizi, Frekans analizi ve Çapraz Gecikmeli Korelasyon Analizi yöntemleri kullanılmıştır. Sonuç olarak seçili ülkelerden çıkan tweetler arasında yüksek bir korelasyonun olduğu sonucu elde edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre, normal konulu favorilerin, #covid19 hashtagli tweetlerin favori dağılımına göre yüksek olduğu görülmektedir. Buna karşın normal konulu tweetlerin retweetlerinin, #covid19 hashtagli tweetlerin retweetlerine göre düşük olduğu görünmektedir.Doctoral Thesis Analysis of Solutions of Stochastic Evolution Equations(2020) Alaloush, Mohanad; Taşkesen, HaticeDoğrusal olmayan evrim denklemleri, sadece matematiğin birçok alanında değil, aynı zamanda fizik, mekanik ve malzeme bilimi gibi diğer bilim dallarında da ortaya çıkan, argüman olarak t zaman değişkenini içeren denklemlerdir. Fiziksel olayların modellenmesinde deterministik evrim denklemleri yetersiz olduğundan, deterministik evrim denklemlerine genellikle belirsizliğin etkisini içeren bir terim eklenir.Bu tezde bu terimlerin, yani gürültünün bazı evrim denklemlerinin çözümleri üzerindeki etkisini araştırıldı. Bu amaçla, çalışılan stokastik denklemlerin deterministik karşılıklarını elde etmek için Hermite dönüşümü ve Galilean dönüşümü kullanıldı ve daha sonra bazı analitik yöntemlerle çözümler elde edildi. Tezin ilk bölümü, stokastik diferansiyel denklemlere neden ihtiyaç duyulduğunu açıklayan motive edici bir örnek içermektedir. İkinci bölüm literatür taramasını özetlemektedir. Üçüncü bölümü, tezde kullanılan kavramlar, tanımlar ve kullanılan yöntemlerle ilgili ön bilgileri, dördüncü bölümü ise, Galilean dönüşümü ve tanh, genişletilmiş tanh yöntemleri kullanılarak stokastik KdV-Burgers, stokastik KdV, stokastik Burgers, stokastik Kuramoto-Sivashinsky ve stokastik Kawahara denklemleri için elde edilmiş analitik çözümleri içermektedir. Ayrıca, stokastik Wick tipi bir genişletilmiş KdV denkleminin çözümleri Hermite dönüşümü ve Jacobi eliptik fonksiyonları kullanılarak bulunmuştur. Gürültünün etkisinin görülebilmesi için bazı çözümlerin grafiklerine de yer verilmiştir.Doctoral Thesis Analysis of the Performance of Linear and Quantile Regression Methods With R Program(2022) Masıha, Rogash Younıs; İşleyen, Şakirİstatistikte modelin fonksiyonel yapısının doğru seçilmesi ve seçilen modelin temel varsayımlarının sağlanması istatistik için önemlidir. Analizlerde en çok bilinen ve en sık kullanılan yöntem En Küçük Kareler yöntemidir. Ancak bu yöntem, kullanılan veri setinin yapısı ve normallik varsayımının sağlanmaması gibi nedenlerle iyi sonuçlar vermemektedir. Bu durumlarda alternatif regresyon yöntemlerinin kullanılması önerilmektedir. Bu tezde son yıllarda yaygınlaşan Kantil regresyon yöntemi ile En Küçük kareler yöntemini kıyaslayarak üstünlükleri ortaya konulmuştur. Gareth James tarafından geliştirilen Reklam değişkenleri ele alınmış ve bu gerçek veriler üzerinden EKK ve KR yöntemleri karşılaştırılmıştır. Normallik varsayımını sağlamayan Gareth James tarafından geliştirilen Reklam değişkenleri ile yapılan analiz sonucunda, Kantil regresyonun modelinin daha iyi performans gösterdiği gözlemlenmiştir. Daha sonra bu gerçek veriler baz alınarak, farklı örnek büyüklüklerinde simülasyon çalışması ile %5, %10 ve %20 aykırı gözlem ve her bir kombinasyonda veri seti 500 kez üretilerek simülasyon çalışması yapılmıştır. Yapılan simülayon çalışmasında Kantil regresyon yönteminin daha güçlü sonuçlar verdiği ancak normallik varsayımını sağlamadıkları gözlemlenmiştir.Doctoral Thesis Bharati Mukherjee'nin Roman ve Kısa Hikayelerinde Kadın Olgunlaşması(2011) Kalay, Faruk; Tanrıtanır, Bülent CercisBu çalışmada Bharati Mukherjee'nin eserlerindeki kadın kahramanlar ve bu kahramanların psikolojik yönden gelişimleri ortaya konacaktır. Mukherjee Amerikan Edebiyatı'nda göçmenlik ve göçmen psikolojisi üzerine yazan önemli kadın yazarlardan biridir. Ayrıca Hindistan doğumlu olan yazarın, eserlerinde postkolonyal ve tarihsel anlatımcılık ve kültürlülük gibi öğelerin bulunmasıyla da postmodern bir yazar olduğu aşikârdır.Yazarın ilk romanlarında göç eden kadınların karşılaştığı zorluklar ele alınmaktadır. Kendisinin de o dönemlerde Kanada'da sıkıntılı bir süreçten geçtiği düşünülürse bir nevi sürgün hayatını kaleme aldığı düşünülebilir. Kahramanların hepsini yalnızlık, mekânsızlık ve sarsıcı sonuçlar beklemektedir. Daha sonra Amerika'ya yerleşen yazarın roman ve kısa hikâyelerinde kahramanlar artık daha kararlı, mutluluğu kovalayan karakterlere dönüşmeye başlamışlardır. Geçmiş deneyimleri ne kadar kötü olursa olsun azimlerinden vazgeçmeyeceklerdir. Bununla birlikte sonraki romanlarda artık kahramanlar her iki toplumla barışık, ileriye bakarken geçmişini de unutmayan karakterlere dönüşmüştür. Böylece kronolojik olarak incelendiğinde Mukherjee'nin eserlerinde sorunlu kadın kahramanlardan sağlam kişilikli karakterlere doğru adımlar atıldığı görülmüştür.Böylelikle yazarın tüm eserleri incelendiğinde kadın kahramanlarda bir gelişim olgusundan söz edilebilir. Ayrıca eserlerini İngilizce kaleme almış olması yazarın tüm dünyada tanınmasını sağlamıştır. Aynı zamanda bu yönü Mukherjee'yi çağdaş Amerikan edebiyatında önemli bir yazar kılmıştırDoctoral Thesis Characterization of Orchardgrass (dactylis Glomerata L.) Using Morphological Traits and Molecular Markers(2021) Nabhan, Ahmad; Arvas, ÖsmetullahDomuz Ayrığı (Dactylis glomerata L.), soğuğa dayanıklı çok yıllık temel yembitkisi türlerinden birisidir. Bu çalışmada, Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi florasında doğal olarak yayılış gösteren 43 Domuz Ayrığı'nın genotipinin morfolojik ve genetik çeşitliliğini değerlendirmek için toplam 12 morfolojik özellik ve 9 basit dizi tekrarı (SSR) kullanılarak yürütülmüştür. Morfolojik verilerin varyans analizine göre, incelenen tüm özelliklerde genotipler arasında önemli farklılıklar tespit edildi. Bu durum yüksek derecede fenotipik çeşitlilik olduğunu ortaya koydu. Ayrıca, korelasyon katsayısı analizi, incelenen özelliklerin çoğu arasında anlamlı bir ilişki olduğunu belirlendi. Morfolojik özelliklerin ilk beş temel bileşenin varyasyonu toplam bilginin % 70.31'sini açıklamıştır. SSR markörünün sonuçlarıyla ilgili olarak, SSR primeri başına ortalama 6.78 allel olmak üzere toplam 61 allel tespit edildi. Primer başına ortalama 6,00 allel ile toplam 54 polimorfik allel bulundu. Polimorfizm Bilgi İçeriği (PIC) değerleri 0,320 ile 0,626 arasında değişti. Ortalama polimorfik oranın (88.89%), olması yüksek derecede genetik çeşitliliği yansıtmaktadır. Ortalama beklenen heterozigotluk (He) 0.178 ile 0.882 arasında değişti. Genetik Mesafesi 0.01 ile 0.66 arasında değişti. Sonuç olarak, Doğu Anadolu bölgesi doğal florasından toplanan Domuz ayrığı genotiplerinin ıslah materyali olarak zengin bir genetic varyasyona sahip olduğ belirlendi.Doctoral Thesis Design and Evaluate an Insurance Premium Pricing System(2023) Taha, Husseın Rashıd; Erdoğan, FevziTrafik kazaları, ölüm, yaralanma ve sosyal sağlık üzerinde olumsuz etkiler bırakan ve buna bağlı olarak trajik sonuçlara yol açan önemli küresel endişe kaynaklarından biri sayılmaktadır. Yol sistemleri altyapılarındaki yetersizlikler, araçlardaki düşük güvenlik sistemleri ve standartları, bilinç eksikliği ve trafik düzenlemelerinin yetersiz kalması gibi faktörlerin bir araya gelmesi nedeniyle trafik kazaları meydana gelmektedir. İstatistikler, bu tür kazaların daha çok, düşük ve orta gelirli ülkelerde meydana geldiğini göstermektedir. Nitekim bu kazalar bir dizi olumsuz sonuçlara da yol açabilmektedir. Yine genel istatistiklere göre, dünya genelinde yılda 1.3 milyon kişi trafik kazalarında hayatını kaybetmektedir. Kuzey Irak'ta, trafik kazalarında mağdurların uğradıkları zararları telafi edecek bir üçüncü şahıs sigortası bulunmuyor. Bu durum, mağdurun kendisine verilen zararın miktarına ilişkin yasal haklara ulaşamaması nedeniyle büyük bir boşluk olarak değerlendiriliyor. Bu çalışma, mağdurların yasal haklarını elde etmelerine yardımcı olacak bir Net Prim Sisteminin tasarlanması ve oluşturulmasını amaçlamaktadır. Alan tarama ve anket yöntemi ile toplanılan verilerin analizi, tanımlayıcı istatistik, zaman serileri, GARCH modeli (AHP), analitik hiyerarşi süreci gibi çeşitli istatistiksel yöntemler kullanılmaktadır. Sonuç olarak yirmiden fazla ülkede trafik kazalarını etkileyen faktörler analiz edilerek araba sigortası riskini etkileyen faktörler bulunmuştur. Böylece bu araştırma, gelecekteki ölüm ve yaralanma sayısını tahmin etme, risk altındaki değeri hesaplama, prim fiyatının hesaplanması ve Bonus-Malus sistemi hesaplamalarını yapmaktadır. Gelecekteki araştırmalar için, diğer veri madenciliği algoritmaları ve bulanık mantığı birleştiren hibrit bir model kullanılarak, sigorta sektöründe mevcut gerçek veri ve bilgilere dayanarak sigortacıların riskini tahmin edecek bir sistem oluşturulmasının mümkün olabileceği önerilmektedir.Doctoral Thesis Design, Synthesis, and Characterization of New Thymol Hybrid Molecules(2022) Mahmood, Kawa Hama Sharıf; Kıvrak, ArifHeteroaromatik bileşikler, malzeme biliminde, organik güneş pillerinde, diyot uygulamalarında ve elektrokromik cihazlarda çok önemli bir role sahiptir. Araştırmacılar, enerji üretimi için yeni heteroaromatik bileşikleri araştırmaya başlamışlardır. Organik bileşiklerin esneklik, yüksek yük transfer özellikleri, geniş absorpsiyon bantları, düşük moleküler ağırlık ve daha kararlı elektrokimyasal kararlılık gibi üstün özelliklere sahip olmasından dolayı temiz enerji için önemli malzemelerdir. Buna ek olarak özellikle hidrazin bazlı hücrelerin yüksek pil performansına sahip olduğu bilinmektedir. Hidrazinin en önemli avantajları arasında hidrojen ve nitrojen içermesi nedeniyle sıfır CO2 emisyonu olması, doğrudan yakıt hücresi için yakıt olmasını ve çevre dostu olmasını sağlamaktadır. Ayrıca hidrazin doğrudan yakıt hücresi sisteminde yüksek enerji yoğunluğuna, kolay depolamaya, düşük maliyete ve yüksek gerilime sahiptir. Bu çalışmada, timol-tiyofenler ve timol-benzotiyofenler gibi timol hibrit moleküllerinin ilk defa sentezlenmiş ve hidrazin yakıt pilinin verimliliği araştırılmıştır. Tüm bileşikler elektrokimyasal yöntemler kullanılarak karakterize edilmiştir. Çalışmanın diğer bölümünde, döngüsel voltametri, kronoamperometri ve elektrokimyasal empedans spektroskopisi analizleri gibi elektrokimyasal analizlerle foto-elektrokimyasal hidrazin elektrooksidasyon aktivitesi, stabilitesi ve direnci bulunmuştur. Sonuç olarak, timol hibrit moleküllerinin hidrazin yakıt hücrelerinde anot katalizörleri olarak kullanılabilir.Doctoral Thesis Determination of Oxidative Stress Levels (malondialdehyde), and Some Antioxidant Activities (superoxide Dismutase, Glutathione Peroxidase and Reduced Glutathione) in Unoperated Breast Cancer Patients(2022) Amar, Safa Alı Ahmed; Demir, Halit; Aldemir, Mehmet NaciBu çalışmada, opera olmamış meme kanserli hastalarında malondialdehit (MDA) düzeyi ile süperoksit dismutaz (SOD), indirgenmiş glutatyon (GSH) ve glutatyon peroksidaz (GPx) gibi bazı antioksidan aktivitelerin belirlenmesi amaçlandı. SOD, GSH ve GPx aktiviteleri opera olmamış meme kanserli hasta grubu sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük bulundu (p<0.05). Opera olmamış meme kanserli hasta grubu, MDA düzeyleri sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.05). Sonuç olarak, opera olmamış meme kanserli hastalarda oksidatif stres artışı hücresel hasarı meydana getirebilir. Bunun sonucunda lipid peroksidasyon düzeyi (MDA) artarken, buna karşılık antioksidant aktiviter ise azalmıştır.Doctoral Thesis Development of an Electroanalytical Method for the Determination of Rifabutin and Rifaximin as Drugs From Antibiotic Class(2023) Hakeem, Hemn Abdulazeez Hakeem; Yardım, YavuzBu çalışma, rifabutin (RFB) tayini için anodik/katodik ön işlem görmüş ve rifaksimin (RFX) tayini için anodik ön işlem görmüş bor katkılı elmas (BDD) elektrot yüzeyinde dönüşümlü ve kare dalga voltametrisi tekniklerinin kullanarak elektroanalitik bir incelemeyi sunmaktadır. Pik akımı ve potansiyelin pH, tarama hızı, birikim parametreleri ve diğer deneysel değişkenlere bağımlılığı incelenmiştir. RFB'nin anodik pik akımları, seçilen destek elektrolitine katyonik yüzey aktif madde eklenerek büyük ölçüde artırılmıştır. SW voltametri tekniğinden yararlanılarak Britton-Robinson tamponunda (pH 7.0) RFB tayini için 0.1 ile 10.0 μg mL-1 (1.18×10-7-1.18×10-5 M) (Ag/AgCl'ye karşı) derişim aralığında doğrusallık elde edildi. Gözlenebilirlik sınırı 0.026 μg mL-1 (3.07×10-8 M) olarak bulunmuştur. RFX tayini için SW voltametri tekniği kullanılarak, +0.56 V'da (Ag/AgCl'ye karşı) 0.1 M HNO3 çözeltisinde iyi bir doğrusal yanıt elde edildi. Doğrusal aralık, 0.5 ile 20.0 μg mL-1 (6.36×10-7-2.54×10-5 M) değerleri arasında ve gözlenebilme sınırı 0.14 μg mL-1 (1.78×10-7 M) olarak elde edildi. Önerilen yöntem RFX ve RFB'nin farmasötik formülasyonlarda tayinine başarılı bir şekilde uygulanmıştır. Anahtar kelimeler: Antibiyotik, Bor katkılı elmas elektrot, Farmasötik formülasyon, Rifabutin, Rifaksimin, Voltametrik tayinDoctoral Thesis Effect of Active Dry Yeast and Nano Iron Fertilizer on Some Yield and Quality Characteristics of Maize (zea Mays L.) Plants Grown in Alkaline Soil(2022) Alobaıdy, Mohammad; Çelebi, Şeyda ZorerMısır dünyada ve Türkiye'de hayvan beslemede silaj materyali olarak kullanılan önemli bir bitkidir. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Araştırma ve Deneme Alanı'nda, nano demir ve aktif kuru mayanın yapraktan uygulanmasının etkilerini araştırmak için, 2019 ve 2020 yıllarında yüksek pH seviyelerine sahip alanda iki saha denemesi yürütülmüştür. Araştırmada nano demir oksit Fe3O4 (0.4, 0.6 ve 0.8 g.L-1) ve aktif kuru maya (5, 7.5 ve 10 g.L-1)'nın farklı dozları ve bu dozların birlikte kullanımının silaj amaçlı yetiştirilen mısır (Zea mays Cv. Tuano) bitkisi üzerine etkileri araştırılmıştır. Deneme tesadüf blokları deneme deseninde üç tekerrürlü olarak düzenlenmiştir. İlk uygulama ekimden 54 gün sonra (DAP), ikinci uygulama birinci uygulamadan 15 gün sonra tekrarlanmıştır. Sonuçlar nano demir, maya ve her ikisinin birlikte uygulamalarının tüm konsantrasyonlarının, yetiştirilen mısırın büyüme ve gelişmesi üzerine önemli etkilerinin olduğunu ortaya koymuştur. Bitki boyu, DAP 74, 84 ve 117. günlerde, bitkide yaprak, sap ve koçan ağırlığı, bitkide koçan sayısı, yaş ve kuru ot verimleri hamur olum döneminde (117. DAP) kontrole göre tüm uygulamalarda artmıştır. Bitkideki yaprak sayısı ve sap kalınlığı üzerine uygulamaların etkisi önemsiz bulunmuş. Mısır bitkisinin hamur olum döneminde (117. DAP) P, K, Ca, Mg, Fe, Cu, Se ve Zn konsantrasyonları uygulamalar ile artmış, bunun yanı sıra 74 ve 84. DAP ölçümlerinde uygulamalar ile klorofil içeriği de kontrole göre önemli ölçüde artmıştır. Sonuç olarak, Van'da alkali topraklarda silaj amaçlı mısır üretiminde, mayanın 10 g.L-1 uygulamasının ve nano demirin 0.6 g.L-1 doz uygulamalarının çalışılan parametreleri olumlu etkilediği, bununla birlikte maya ve nano demirin birlikte kullanımının sonuçları tekli kullanıma göre pozitif etkilediği, özellikle N1M3 uygulamasının, kontrol ve tekli uygulamalarla karşılaştırıldığında en yüksek değerleri verdiği belirlenmiştir. Anahtar kelimeler: Aktif kuru maya, Alkali toprak, Mısır silajı, Nano demir.Doctoral Thesis The Effect of Melatonin and Vitamin E (alpha-Tocopherol Acetate) Via Regulating Mrna Expression on Protection From Oxidative Stress in Awassi Lambs Fed With High and Normal Energy Diet(2023) Mahmud, Kanyaw Ismaıl; Karadaş, Filiz; Issa, Fawzi AdilBu çalışmanın amacı, melatonin implant ve vitamin E ilave edilmiş normal ve yüksek enerjili rasyonlar ile beslenen kuzuların performansı, karkas özellikleri, karaciğerin antioksidan enzim durumu, depolama sırasında kas MDA ve Vitmin E miktarı, ve kan parametreleri, antioksidan enzim ile karaciğer dokusunda gen ekspresyonu (GPX-3, SOD-1 ve 1L-6) üzerine etkilerinin araştırılmasıdır. Araştırmada 10 farklı deneme grubu oluşturulmuştur. 1. Deneme grubu, Normal enerji yemi (NED), NED ile beslenen ancak 18 mg, 36 mg melantonin/kuzu implant edilen grubu ile NED yemine 200 ve 400 mg/kuzu/gün Vitamin E (VE) grupları, aynı şekilde, yüksek enerjili yem (HED) ile beslenen 18-36 mg/kuzu implant edilmiş grubu ile HED yemine 200-400 mg/lamb/gün VE ilave edilmiş yem grupları oluşturulmuştur. 50 kuzu deneme gruplarına her birinde 5 hayvan olacak şekilde rastgele dağıtılmıştır. Deneme 60 günlük bir periyotta tamamlanmıştır. Deneme sonunda, (400 mg VE/gün/kuzu) ilave edilmiş yüksek enerjili yemler ile beslenen kuzular, deneme sonu CA (48.2 kg) (P<0.05) diğer gruplara göre önemli ölçüde yüksek saptanmıştır. Melatonin 36 mg/kuzu ve vitamin E 400 mg/kuzu/gün sıcak karkas ağırlığı, soğuk karkas ağırlığı ve soğuk karkas randımanı üzerinde önemli etki göstermiştir (p<0.05). Melatonin 36 mg/kuzu implantı grupları depolama periyodunun 7. gününde ve VE 400 mg/kuzu/gün ilave edilmiş NED ve HED grupları ile 14. günde önemli ölçüde (P< 0.05) daha düşük damlama kaybı (drip lost) kayıt edilmiştir. Minolta renk (a*) etin kırmızılık (a*) değeri depolamanın 7. ve 14. gününde, 400 mg VE/kuzu/gün verilen gruplarda diğer gruplara göre önemli ölçüde yüksek bulunmuştur (p<0.05). Deri altı yağ kalınlığı HED grubu yemlerde NED yeme nazaran önemli ölçüde düşük tespit edilmiştir. Normal yeme 400 mg/kuzu/gün VE ilave edilen grup ile HED yeme ilave edilen 200 ve 400 mg VE ve 18-36 mg melatonin implantının önemli ölçüde deri altı yağ kalınlığını diğer gruplara göre azalttığı saptanmıştır. İvesi koyunları karaciğer dokusunda, Melatonin 36 mg and VE 400 mg grupları ile GPX-3 genini yukarı yönlü regüle ederken HED ile daha etkili olduğu saptandı. NED ya da HED yemlerine doğrudan her iki konsantrasyon E vitamini ilavesi SOD-1 gen ekspresyonunu yukarı doğru regüle ederken HED'e kıyasla NED'de daha etkili olduğu ve IL-6 geninin ise aşağı-regule olduğu bu çalışmada saptanmıştır. Anahtar kelimeler: Antioksidan, Ekspresiyon, Enerj, Gen, GPX-3, İvesi kuzusu, IL-6, Melatonin, Nutrigenom, Performans, SOD-1, Vitamin E, YemDoctoral Thesis Effect of Organic Fertilizer and Intercropping on Growth and Yield of Sweet Corn and Fresh Bean(2019) Fattah, Kamaran Mustafa Fattah; Şensoy, Suat; Esmaıl, Akram Othman2017 ve 2018 bahar mevsimi boyunca Qushtapa'daki özel bir çiftlikte, Irak'ın Erbil'in merkezine 30 km uzaklıkta, küresel konum sistemi (GPS) okuması (360 ON, 44001E), (0411359, 03997002UTM) ile tarla denemeleri yürütülmüştür.Birlikte yetiştiricilik ve organik gübrenin, tatlı mısırın (Zea mays L. var. saccharate, Sturt cv. Succar, F1) ve taze fasulyenin (Phaseolus vulgaris L. cv. Istride) büyüme ve verimi üzerindeki etkisi belirlenmiştir. Deneme, üç tekerrülü bölünmüş parseller deneme deseninde gerçekleştirilmiştir. Çalışma iki faktörden oluşmuştur: 1-)Üç ekim sistemi (B1: tatlı mısır, B2: taze fasulye ve B3: birlikte yetiştiricilik) ve 2-) Beş seviyedeki organik gübre (A1: 0, A2: 5, A3: 10, A4: 15 ve A5:20 kg organik gübre 7.8 m2.Sonuçlar, birlikte yetiştiriciliğin tatlı mısırdabitki başına yaprak sayısı, bitki başına dal sayısı ve koçan uzunluğu.Tek ürün tatlı mısır ve taze fasulyeda taze bakla taze veriminde 2017 ve 2018'de önemli bir etkisi olduğunu göstermiştir. 2017'de azami taze koçan verim değeri 21.68 ton/ha-1 21.52 ton/ha-1 olarak kaydedilirken, taze fasulyede bakla verimi 2017'de 12.02 ton/ha-1ve 2018'de 11.13 ton ha-1 olarak kaydedilmiştir. Bununla birlikte, organik gübreuygulamaları, tüm büyüme özelliklerinde ve taze mısır ve taze fasulye taze veriminde önemli ölçüde etkide bulunmuştur. Birlikteyetiştiricilikte LER değeri, 2017'de 1.08 ve 1.06, 2018'de 1.15 ve 1.10 olarak kaydedilmiştir. Çalışmada bazı büyüme özelliklerinde birlikte yetiştiriciliğin tek ürün talı mısır ve taze fasulye yeteştiriciliğine göre verim hariç üstün olduğusonucuna varılmıştır.Organik gübre miktarının parsel (7.8 m2) başına 15 ve 20 kg'a yükseltilmesi, büyüme özelliklerinin artmasına ve taze verimin artışın yol açmaktadır. Birlikte yetiştiricilik ve organik gübre [parsel (7.8 m2) başına 15 ve 20 kg] arasındaki etkileşim, taze verimin artmasına neden olmaktadır. Anahtar kelimeler: Taze Fasulye, Birlikte yetiştiricilik, LER, Organik gübre, Mısır, Verim.Doctoral Thesis Effects of Salicylic Acid Applications on Plant Growth Criteria and Nutrient Uptake of Lettuce (lactuca Sativa) Under Some Abiotic Stress Conditions(2021) Salem, Salar Mohammad Ameen; Gülser, FüsunBu çalışmada bazı abiyotik stres koşullarında salisilik asit uygulamalarının marulda (Lactuca sativa) bitki gelişim kriterleri ve besin elementi alımına etkisi belirlenmesi amaçlanmıştır. Kontrollü koşullarıda 72 saksıda yetiştirilen marul (Lactuca sativa) fideleri deneme bitkisi olarak kullanılmıştır. Denemeler, 3 kg toprak kapasiteli 144 plastik saksıda, tam şansa bağlı deneme desenine göre iki ayrı dönemde ve 3 tekrarlamalı olarak Van YüzüncüYıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümüne ait bitki büyütme odasında, sıcaklık nem ve ışık kontrollü steril koşullarda yürütülmüştür. Salisilik asit (0, 1, 2, 4 mM), kadmiyum (0, 40 ve 80 mg kg-1), ve tuz (0, 30 ve 60 mM) yetiştirme ortamlarına kadmiyum nitrat (CdNO3) ve sodyum klorür (NaCl) formlarında uygulanmıştır. Denemeler fide dikimini takiben 8 hafta sonunda sonlandırılmıştır. Hasat edilen bitki örneklerinde bitki büyüme parametrelerile makro ve mikro bitki besin elementleri belirlenmiştır. Sonuç olarak bu araştırmada artan Cd ve NaCl dozlarının bazı parametreler üzerinde az veya çok olumsuz etkileri gözlenmiştir. Ayrıca genel olarak 2 mM'nin Cd ve NaCl uygulamalarında optimum doz olduğu sonucuna varılmıştır. Özellikle SA ve Cd uygulamalarında bitki boyu, bitki kuru ağırlığı, yaprak sayısı, kök çapı, klorofil, K, ve Cd parametrelerinde, SA ve NaCl uygulamalarında bitki boyu, bitki yaş ağırlığı, bitki kuru ağırlığı, yaprak sayısı, kök uzunluğu, kök çapı, tüketilen ağırlık, Mg, ve Na parametrelerinde SA2 dozu etkili bulunmuştur.Doctoral Thesis The Effects of Variousfertilizer Compositions on Fruit Quality and Productivity of the Figtree (ficus Carical.) Cv. Benatty in Duhok, Iraq(2025) Mustafa, Hemın Jalıl; Yaviç, Adnan; Salıh, Shukri HajiBu araştarma ile 'Benatty' incir çeşidinin büyüme özellikleri, verim performansı ve meyve kalitesi üzerinde organik gübre, üre ve nano gübre uygulamalarının etkileri araştırılmıştır. Organik gübre, üre ve nano gübrelerin kontrol uygulamasına göre gerek bireysel gerekse kombinasyon şeklindeki uygulamarı ağaç ve meyve gelişim parametreleri ve besin içerikleri (vejetatif büyüme özellikleri, yaprak protein ve besin içerikleri, meyve verim ve kalite özellikleri, meyve besin içerikleri) üzerinde önemli etkileri olmuştur. 20 kg ağaç-1 organik gübre + %1,5 üre kombinasyonu sürgün uzunluğu, yaprak alanı, yaprak kuru maddesi, yaprak toplam proteini, yaprak besin içeriği (azot, fosfor ve magnezyum), ağaç başına toplam meyve sayısı, ağaç başına toplam verim, hektar başına toplam verim, toplam çözünür katı madde, toplam flavonoidler, toplam karotenoidler, meyve besin içeriği (fosfor ve kalsiyum) değerlerini iyileştirmiştir. 20 kg ağaç-1 organik gübre + %0,75 üre kombinasyonu yaprak toplam klorofil içeriği, yaprak besin içeriği (potasyum, demir ve çinko), meyve kuru ağırlığı, toplam çözünebilir katı madde, C vitamini, toplam antioksidanlar, toplam fenoller ve meyvenin potasyum içeriğini önemli ölçüde artırmıştır. 20 kg ağaç-1 organik gübre + 4 mL L-1 nano gübre kombinasyonu sürgün uzunluğu, yaprak alanı, yaprak toplam klorofil içeriği, yaprak kuru maddesi, yaprak toplam proteinleri, yaprak azot içerikleri, meyve çapı, ağaç başına toplam meyve sayısı, ağaç başına toplam verim, hektar başına toplam verim, toplam çözünür katı madde, toplam fenoller, toplam proteinler ve meyve besin içeriklerini (nitrojen ve demir) artırmıştır. 4 mL L-1 nano gübre + üre %1.5 kombinasyonu sürgün uzunluğu, yaprak alanı, yaprak kuru maddesi, yaprak besin içeriği (fosfor ve magnezyum), ağaç başına toplam meyve sayısı, toplam çözünebilir katı madde, toplam karotenoid ve meyve kalsiyum içeriğinde önemli iyileşmelere neden olmuştur. Üçlü kombinasyon olarak uygulanan 20 kg ağaç-1 organik gübre + 4 mL L-1 Nano gübre + %1,5 üre uygulaması da sürgün uzunluğunu, yaprak toplam klorofil içeriğini, yaprak kuru maddesini, yaprak toplam proteinlerini, yaprak besin maddesi içeriklerini (azot, fosfor ve magnezyum) iyileştirmiştir.Doctoral Thesis Epidemiological Study of Pseudomonas Aeruginosa Using Different Molecular Typing Methods(2018) Qader, Marwan Khalıl; Solmaz, HasanBu çalışmada kullanılan 225 adet P. aeruginosa izolatı Nisan 2015-Eylül 2015 tarihleri arasında Duhok ve Erbil / Irak'taki büyük hastaneden toplandı. Bunların 136'sı (% 60,4) erkeklerden, 89'u (% 39.6) kadınlardan izole edildi. Rasgele seçilen (Erbil ve Duhok bölgesi dahil her ilden 50) 100 adet P. aeruginosa izolatı antibiyotik duyarlılığı testine tabi tutuldu. Ticari kit kullanılarak çıkarılan genomik DNA konsantrasyonunun ortalaması 1.8 saflık ile 115.25 ng/μl, geleneksel yöntemle çıkarılan genomik DNA'nın ortalama konsantrasyonunun saflık değeri 1.6 saflık ile 1930.22 ng/μl bulundu. Tüm bu izolatların P. aeruginosa olduğu moleküler seviyede teyit edilmesi için tüm suşlarda 16srDNA loküsünün yaklaşık 956 bp'lik bir moleküler ağırlığa sahip olan tek bir bandını üreten genom başarıyla amplifiye edildi. Beş virülanla ilişkili genin (Opr-1, tox-A, ekzo-S, las-B ve nan-1) taranması sonucu bu izolatların onda birinin (% 10) herhangi bir test edilmiş virülans belirteçlerinden yoksun olduğunu ortaya koydu. Patojenite varlığı göstergesi için bir belirteç olarak oprI, diğer tüm virülans belirteçleri arasında izolatların 90'ında (% 90) en baskın belirteçti ve bunu takiben toks-A ve ekzo-S her ikisi de 86'sında (% 86) idi. las-B geninin yaygınlığı 82'inde (% 82) ve nan-1 35'inde (% 35) ile bulundu. Beş metalo β-laktamaz (MβL) geninin (Vim-1, imp1, spm-1, sim ve gim) saptanmasının sonuçları patojenite varlığının göstergesi olan Vim1, diğer tüm antibiyotik direnç belirteçleri arasında 46 (% 46) iken en baskın belirteç, bunu takiben imp1and spm-1 miktarları sırasıyla 45 (% 45) ve 35 (% 35) iken, sim geni miktarı 27 (% 27) ve gim 24 (% 24) bulundu. Genişletilmiş Spektrum β-laktamaz (ESβL) genlerini (oxa10, veb1 ve oxa2) içeren, patojenite belirteci olan oksa10 diğer tüm antibiyotik direnç göstergelerinin 91'ini (% 91), takip eden veb1 ve oksa2 sırasıyla 66(% 66) ve 36(% 36) olduğu belirlendi. P. aeruginosa izolatları (100) aynı zamanda iki ana kümeye atamak için ERIC-PCR parmak izi analizine tabi tutuldu. İzolatların % 92'si A Grubu ki; 46 izolat (% 46) alt grupA1'e aitti ve incelenen suşların 46'sı (% 46) alt grup A2 idi, grup B sadece %8'i temsil ederken 4'er (% 4) adet iki alt grupta oldukları belirlendi. Bu çalışmada da, P. aueroginosa klinik suşlarından onbeş izolat seçildi ve OprD porin kodlayan OPrD geni kullanılarak tek nükleotid polimorfizmlerine (TNPs) tabi tutuldu ve kullanılan P. aureoginosa Str.PA12 (erişim numarası KJ482587.1) ile karşılaştırıldı. Bir referans suş olarak. OPrD geninin tüm sıralı fragmanının % 3.77'sini muhafaza eden.19 polimorfik bölgede on dokuz nokta mutasyon ikamesinin (TNP) olduğu gözlemlendi. Bunlardan altısı (6/19) transversiyon tipi muhasebe % 31.57 iken, on üçü % 68.42 (13/19) geçiş idi. Transversiyon mutasyonu nedeniyle 328/503 bölgesinde sadece bir tane SNP sadece amino asit değişikliği (sens mutasyonu), diğer tüm mutasyonlar sessiz yer değiştirmelerle sonuçlandı. Dört allelotip tespit edildi. Dokuz suşun aynı amino asit değiştirmelerini G328C'yi (Val 110 Lucien) paylaştığı ortaya çıkarıldı. Çalışılan suşların dendogram analizi, klinik soyların iki ana küme halinde sınıflandırıldığını ortaya koydu; ilk küme iki alt gruba ayrıldı; (P. aureoginosa suşları1, 3, 4, 8, 13 ve 14); (P. aureoginosa suşları 2 ve 12); diğer küme aynı zamanda iki alt gruba (P. aureoginosa suşlar 5 ve 15) ve (P. aureoginosa 6,7, 9,10 ve P. aureoginosa 11) ayrılmıştır. Çalışma izolatlarının yaklaşık 53.3'ü referans suş P. aureoginosa Str.PA12 ile ayrılırken, suşların 46.6'sı diğer küme ile görevlendirildiDoctoral Thesis Estimating Time Series Data on Energy Production in Türkiye by Comparing Bayesian and Classical Models(2023) Sherwanı, Amır Khaleel Hassoo; İşleyen, ŞakirBu çalışmada, Bayesian yapısal zaman serisi (BSTS) ve Oto-regressif entegre hareketli ortalama (ARIMA) olmak üzere iki tahmin modeli, 1971-2020 yılları arasında Türkiye'nin enerji üretimi verilerini tahmin etmek amacıyla karşılaştırılmıştır. Modeller kömür, gaz, hidrolik ve petrol üretimi ile GSMH gibi çeşitli enerji kaynaklarına ve Dünya Bankası veritabanından elde edilen verilere uygulanmıştır. Temel amaç, bu modellerin enerji üretimi trendlerini tahmin etme doğruluğunu değerlendirmektir. Güvenilir ve kapsamlı sonuçlar elde etmek için analiz ve modelleme işlemleri R ve SPSS yazılımları kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Bu karşılaştırmada MAPE, MAE, RMSE ve R² gibi değerlendirme metrikleri de kullanılmıştır. BSTS modelleri, önceki bilgilerin dahil edilmesine ve belirsizliklerin nicelendirilmesine imkan sağlayan Bayesian bir çerçeve içermektedir ve zaman serisi tahmininde yaygın olarak kullanılan geleneksel ARIMA modelleri ile karşılaştırılmıştır. Modellerin doğruluğunu değerlendirmek için veri seti eğitim ve test alt kümelerine ayrılmış ve böylece model hatalarının değerlendirilmesi mümkün olmuştur. Sonuçlar, BSTS modelinin Türkiye'nin enerji üretimi zaman serisi verilerini tahmin etmede ARIMA modelinden daha iyi performans gösterdiğini göstermiştir. BSTS modelinin benimsediği Bayesian yaklaşım, enerji üretimi dinamiklerindeki doğal belirsizlikler ve karmaşıklıkları dikkate alarak, ARIMA modelinin Box-Jenkins yaklaşımına kıyasla daha fazla güvenilirlik ve doğruluk sağlamıştır. Sonuç olarak, BSTS modeli 2021-2028 yılları için enerji üretimini tahmin etmek amacıyla seçilmiştir. Ayrıca, bu çalışma Türkiye'deki GSMH'yi etkileyen faktörleri incelemek için çoklu doğrusal regresyon analizinden yararlanarak mevcut literatüre katkı sağlamaktadır.Doctoral Thesis Evaluation of Kallistatin and Some Biochemical Parameters in Rat With Experimental Liver Injury(2020) Sepehrızadeh, Ehsan; Kozat, SüleymanKallistatin karaciğerde lipopolisakkarid kaynaklı inflamasyon sonrası ekspresyonu azaltan negatif akut faz protein olarak görev yapmaktadır. Bu çalıĢmada, farklı derecelerde karaciğer yetmezliği oluĢturulan ratlarda kallistatin düzeyleri ile karaciğerdeki hasarın dereceleri arasında iliĢkinin olup olmadığının ortaya konulması amaçlandı. Hayvan materyali olarak; Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Deney Hayvanları Üretim ve AraĢtırma Merkezi'nden temin edilen ve canlı ağırlıkları 200-400 gr arasında değiĢen 32 adet Wister Albino erkek rat kullanıldı. ÇalıĢmaya alınan 32 rat her grupta 8 rat olmak üzere kontrol (grup1, n=8 ), grup 2 (hafif, n=8), grup 3 (orta, n=8) ve grup 4 (Ģiddetli, n=8) olarak sınıflandırıldı. Ratlarda deneysel karaciğer hasarı oluĢturmak için parafin yağında çözündürülen değiĢik yüzdelik oranlarında karbon tetraklorür (CCl4) solüsyonları subkutan uygulandı. Grup 1: Sağlıklı ratlara normal beslenme programı dıĢında herhangi bir Ģey uygulanmadı ve bu gruptaki ratlar kontrol (n=8 erkek sıçan ) grubu olarak adlandırıldı. Grup 2: Bu gruptaki ratlara (n=8 erkek sıçan), % 25 CCI4 (parafin likitte çözdürülmüĢ) solüsyonu her ratta 2 ml/kg dozda, subkutan olarak haftada iki kez ve 4 hafta boyunca uygulandı. Bu gruptaki ratlar hafif derecede karaciğer bozukluğunu Ģekillendiği için hafif grup olarak adlandırıldı. Grup 3: Bu gruptaki ratlara ilk dört hafta % 25 CCI4 (parafin likitte çözdürülmüĢ) solüsyonu her ratta 2 ml/kg dozda subkutan olarak haftada iki kez ve 4 hafta boyunca uygulandı ve kalan 2 hafta % 50 CCl4 (parafin likitte çözdürülmüĢ) solüsyonu 2 ml / kg subkutan olarak 2 hafta boyunca uygulandı (toplamda 6 hafta boyunca) ve gruptaki ratlar orta grup (n=8 erkek sıçan) olarak adlandırıldı. Grup 4: bu grup için aynı grup 3 prosedürü uygulanmıĢ ve daha sonra 2 hafta boyunca parafin yağı tedavisinde 2 ml / kg % 62.5 CCl4 subkütan yoldan enjekte edildi (toplamda 8 hafta boyunca) ve bu gruptaki ratlar Ģiddetli grup (n=8 erkek sıçan) olarak adlandırıldı. ÇalıĢmanın 4. haftasında grup 2'deki, 6. haftasında grup 3'deki ve 8. Haftasında grup 4'deki ve kontrol grubundaki ratlara ksilazin 60 mg/kg ve Ketamin 7.5 mg/kg kombinasyonları kas içi uygulandı ve bu uygulamalardan 20-30 dakika sonra ratlar sakrifiye edildi. Sakrifiye edilen ratların kalbinde hemen hematolojik ve biyokimyasal analizler için antikogulantlı ve antikogulantsız tüplere kan numuneleri alındı. Hematolojik parametrelerin analizi aynı günde antikoagulantlı tüplere alınan kan örneklerinden, hematokrit değer, hemoglobin konsantrasyonu, lökosit sayısı, trombosit sayısı ve MCHC değerleri Ġç hastalıkları Anabilim dalımız laboratuvarında bulunan Veteriner Hemogram cihazı (Veterinary MS4-s- Melet Schloesing Laboratories in France) ile ölçüldü. Biyokimyasal parametrelerin ölçümü için antikuagulantsız tüplere alınan kan örnekleri 3000 devir/dk 15 dakika santrifüje edilerek serumları çıkarıldı. Elde edilen serumlar ölçümler yapılıncaya kadar -20 °C'de muhafaza edildi. Serum AST, ALT, LDH ve GGT düzeylerinin ölçümü için elde edilen serumlarda ticari kitler kullanılarak otoanalizatör (BS- 120 Vet-Mindray) cihazıyla ölçümleri yapıldı. Serum Rat Kallistatin (Katalog NO: YLA1624RA SERĠNA4, ELISA kit Ylbiont), Rat kollajen tip I (Col I, Katalog NO:YLA0195RA, ELISA kiti Ylbiont) ve Rat kollajen tip III (Col III, Katalog NO: YLA0605RA ELISA kit Ylbiont) seviyeleri ticari ELISA test kitleri kullanılarak ve test kitlerinin prosedüründe belirtildiği Ģekilde ELISA cihazıyla ölçümleri yapıldı. Hematolojik parametrelerin istatistiksel analizinde, karaciğer hasar gruplarına ait sıçanların WBC, Neu, LYM, Mon, PCT düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek (p<0.05) tespit edilirken, MCH ve MCHC düzeyleri ise daha düĢük saptandı (p.<0.05). Ancak RBC, Hct ve MPV değerleri matematiksel olarak yüksek ve MCV ve Hb değerleri matematiksel olarak düĢük olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p<0.05). Biyokimyasal parametrelerin istatistiksel analizinde, serum ALT düzeylerinin analizinde; ġiddetli karaciğer hasarı olan sıçanların serum ALT düzeylerinin hafif ve orta derecede karaciğer hasarı olanlardan anlamlı derecede yüksek olduğu bulundu. Hafif ve orta Ģiddette karaciğer hasar gruplarının ALT düzeyleri kontrol grubunun ALT düzeyleri ile karĢılaĢtırıldı ve anlamlı bir fark bulunmadı. Serum AST düzeylerinin analizinde; Ģiddetli derecede karaciğeri hasarı oluĢturulan ratların serum AST düzeyleri kontrol, hafif derecede ve orta derecede karaciğeri hasarı oluĢturulan ratların AST düzeylerine göre anlamlı düzeyde yüksek bulunurken hafif derecede karaciğeri hasarı oluĢturulan ratların AST düzeyleri ile kontrol grubunu AST düzeyleri arasındaki fark anlamlı bulunmadı. Serum GGT düzeylerinin analizinde; ġiddetli karaciğer hasarı olan sıçanların serum GGT düzeylerinin, hafif ve orta derecede karaciğer hasarı sıçanlarının GGT düzeylerinden anlamlı derecede yüksek olduğu, karaciğer hasarı grupları (hafif ve orta) ile kontrol grubu arasında anlamlı bir fark olmadığı bulundu. Serum LDH düzeylerinin analizinde; ġiddetli karaciğer hasarı olan sıçanların serum LDH seviyeleri; hafif ila orta Ģiddette karaciğer hasarı ve kontrol grubu olan sıçanların LDH düzeylerinden anlamlı derecede yüksek tespit edildi. Ayrıca hafif ve orta Ģiddette karaciğer hasarı grupları arasında anlamlı fark 73 bulunmadı. Serum kollajen-I düzeylerinin analizinde; Karaciğeri hasarı oluĢturulan ratların serum kollajen-I düzeyleri kontrol grubunun kollajen-I göre önemli düzeyde yüksek tespit edildi. Benzer Ģekilde Karaciğeri hasarı oluĢturulan ratların serum kollajen-III düzeyleri kontrol grubunun kollajen-III göre önemli düzeyde yüksek tespit edildi. Kallistatin düzeylerinin analizinde; serum kallistatin düzeyleri karaciğer hasarı oluĢturulan tüm gruplarda kontrol grubuna göre düĢük bulundu. Gruplar arası karĢılaĢtırmada ise Ģiddetli derecede karaciğeri hasarı oluĢturulan ratların kallistatin düzeylerinin hafif derecede karaciğeri hasarı oluĢturulan ratların kallistatin düzeylerine göre anlamlı düzeyde düĢük tespit edildi. Orta derecede karaciğeri hasarı oluĢturulan kallistatin düzeyleri hafif derecede karaciğeri hasarı oluĢturulan ratların kallistatin düzeyleri ile arasında fark bulunmadı. Kontrol grubu ratların ile Karaciğer hasarı oluĢturulan ratlarının karaciğer organın histopatolojik incelenmesinde kontrol grubunun ratların karaciğer dokusunun histolojik görünümü normal görünümde olduğu saptanırken, karbontetra klorürle karaciğer hasarı oluĢturulan ratların karaciğer dokusunda Ģiddetli derecede morfolojik değiĢiklikler saptandı. Karaciğer organın özellikle vena centralis ve orta-zon bölgelerinde hepatositlerde hidropik dejenerasyon ve pıhtılaĢma nekrozu tespit edildi. Bazı vena centralis (Periacinary fibrosis) ve portal alanlarda fibroz yapı mevcut, ince kollajen demetlerinin portal izlerinden parankime yayılması ve aktivasyon, perisinusoidal miyofibroblastik hücrelerde de gözlendi. Karaciğer portal izlerinde ve karaciğer parankimi içinde birkaç makrofaj ile karıĢmıĢ lenfoid hücrelerin zaman zaman biriktiği gözlendi. Bu değiĢiklikler, hücrelerin ayrıĢması ve ağır CCl4 tedavi grubu sıçanlarının karaciğer parankiminde karaciğer lob mimarisinin bozulması ile sonuçlanmıĢtır. Karbontetra klorür ile değiĢik derecelerde karaciğer hasarı oluĢturulan ratların hematolojik, biyokimyasal parametreler ve karaciğer dokusunun histopatolojik incelenmesi kontrol grubuna göre değerlendiriliğinde önemli düzeyde değiĢiklikler saptandı. Karbontetra klorürle karaciğer hasarı oluĢturulan (karaciğer hasarı gruplarında) ratların karaciğer dokusundaki hasarın Ģiddeti derecede morfolojik değiĢiklikler ile kallistatin düzeyleri arasında bir iliĢkinin olduğu hem biyokimyasal hemde hematolojik parametrelerle ortaya konuldu. Sonuç olarak; Karaciğeri hasarı oluĢturulan ratların kallistatin düzeylerindeki değiĢimleri ile karaciğer dokusunda oluĢan hasara paralel olarak önemli düzeyde düĢük tespit edildi. Serum kallistatin düzeylerindeki değiĢimlerin karaciğer doku hasar düzeylerinin belirlenmesinde ve karaciğer hastalıklarının tedavisinde uygulanan tedavi prognozunun değerlendirilmesinde önemli bir parametre olduğu sonucuna varılmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Kallistatin, Karaciğer hasarı, CCl4, Biyokimyasal parametrelerinDoctoral Thesis Evaluation of the Effect of Using Preoperative Ibuprofen Versus Low-Level Laser Therapy on Inferior Alveolar Nerve Block in Mandibular Molars With Acute Apical Periodontitis(2023) Shoshaa, Nasser M.k. Shoshaa Nasser M.k.; Özlek, EsinSHOSHAA Nasser. Preoperatif İbuprofen Kullanımının ve Düşük Seviye Lazer Tedavisinin, Akut Apikal Periodontitisli Mandibular Molar Dişlerde İnferior Alveolar Sinir Blok Anestezisine Etkisinin Değerlendirilmesi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Van 2023. Lokal anestezi, kök kanal tedavisi sırasında ağrı yönetiminde en popüler tekniktir. Ancak bazı durumlarda tedavi öncesi antiinflamatuar sistemik ilaçlar ve lazerler gibi ek yöntemler kullanılabilir. Bu tez çalışmasında, akut apikal periodontitisli alt azı dişlerinde ibuprofen ve düşük seviyeli lazer tedavisinin IASB'nin başarı oranı üzerindeki etkilerini bilmek ve değerlendirmek için yaşları 18-50 arasında değişen 76 hasta üzerinde gerçekleştirildi. Bu çalışma prospektif, randomize, kontrollü ve in-vivo idi. Tüm hastalar aynı operatör tarafından tedavi edildi. Hastalar rastgele dört gruba ayrıldı (İbuprofen 600mg, düşük seviyeli lazer, plasebo ve kontrol). Gruplara göre preoperatif ağrı ortanca değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p=0,924). İbuprofen 600 mg grubu ile kontrol grubu arasında anlamlı farklık göstermektedir. Plasebo grubu ile düşük seviyeli lazer tedavisi grubu arasında anlamlı bir fark vardır. Low-level laser therapy grubu Placebo ve Kontrol grubu ile farklılık göstermektedir. kontrol grubu ile plasebo grubu arasında anlamlı bir fark yoktur. Plasebo grubu ile İbuprofen 600mg grubu arasında anlamlı bir fark yoktur. Düşük seviyeli lazer tedavisi grubu ile ibuprofen 600mg grubu arasında anlamlı bir fark yoktur. Sonuç olarak, LLLT, IANB anestezisinin başarısını artırmak için en etkili teknikti,ardından 600 mg ibuprofen ve sonra plasebo grubu, kontrol grubu en az etkili yöntemdir. Anahtar kelimeler: Akut apikal periodontitis, İbuprofen, Düşük seviyeli lazer, İnferior alveoler sinir bloğu.Doctoral Thesis Evaluation of the Effects of Black Seed Oil on Pain, Swelling, and Trismus After Lower Impacted Wisdom Tooth Surgery(2023) Galayene, Abdurrahman; Ciğerim, LeventGALAYENE AB, Alt Gömülü Yirmi Yaş Dişi Ameliyatı Sonrası Çörek Otu Yağının Ağrı, Ödem ve Şişlik Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Van, 2023. Gömülü mandibular üçüncü molar diş çekimi oral cerrahinin en yaygın prosedürlerindenbiridir. Operasyon sonrası ağrı, ödem ve trismus gibi postoperatif komplikasyonlargörülmektedir. Bu komplikasyonlar sonucu hastaların yaşam kalitesi ciddi oranda düşebilmektedir. Bu çalışmada operasyon sonrası ağız antiseptiği olarak kullanılan çörek otu yağı ile gargaranın ağrı, ödem ve trismus gibi postoperatif komplikasyonlar üzerine etkinliği değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya bilateral gömülü üçüncü molar dişi bulunan sağlıklı 30 hasta dahil edilmiştir. 1. Gruba klorheksidin glukonat etken maddeli gargara, ikinci gruba ise çörek otu yağı kullandırılmıştır. Hastaların preoperatif ağız açıklığı ölçümü ve kraniometrik noktalar ilefasiyal ölçümleri yapılmıştır. Hastalara postoperatif dönemde doldurmaları için ağrı skalası (VAS) verilmiştir. Diş çekimi yapıldıktan sonra 2. 7. ve 14. günlerde hastalar kontroleçağrılarak trismus ve ödem ölçümleri yapılmıştır. Aynı zamanda çekim bölgesindeki yaranın iyileşmesi de kaydedilmiştir. Çalışmanın sonuçlarına göre gruplar arasında ağrı,ödem ve trismus değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Bu sonuçlar çörek otu yağı gargaraların altın standart olarak görülen klorheksidin glukonat gargaralara alternatif olarak kullanılabileceğini desteklemektedirDoctoral Thesis Evaluation of the Effects of Low Level Laser Therapy (lllt) on Soft Tissue Wound Healing(2022) Nasrallah, Mohammad Al; Tunç, Serap KeskinEpulis fissuratum, yumuşak doku cerrahisinde görülen en yaygın intraoral komplikasyonlardan biridir. Yaranın iyileşmesinin sekonder amaç alındığı bilinmektedir ve tam epitelizasyon için yaklaşık 4 hafta ve bağ dokusu maturasyonu için yaklaşık 7 hafta gerekmektedir. Bu bulgu, eksizyon sonrası yumuşak dokunun yara iyileşme sürecinin yavaş olduğunu doğrulamaktadır. Bu nedenle, yara iyileşme sürecini hızlandırmak için çeşitli topikal ilaçların, antibiyotiklerin veya aminoasitlerin etkisini değerlendiren birkaç çalışma yapılmıştır. Son ,yıllarda hem tıbbi hem de dental alanlarda yara iyileşme sürecindeki etkililiği açısından düşük seviyeli lazerler de değerlendirilmiştir. Düşük seviyeli lazerler 1-500 mW güç aralığında ve kırmızı veya ‑ kızılötesinde görünür ışık spektrumuna yakın dalga boylarında çalışır (400-980 nm). LLLT uygulamasından sonra fibroblast büyüme faktörlerinin makrofajlar ve fibroblastlar tarafından ekspresyonunu arttığı da gösterilmiştir. LLLT'nin yara iyileşmesi üzerindeki diğer bir etkisi, periodontal cerrahiyi takiben başarılı yara iyileşmesinin revaskülarizasyon oranından güçlü bir şekilde etkilendiği bilindiği için revaskülarizasyon oranını arttırmaktır. Biz de bu araştırmada LLLT'nin cene cerrahisi alanında sıklıkla yapılan epulis fissuratum operasyonlarından sonra yumuşak dokudaki yara iyileşmesine olan etkilerini değerlendirmektir.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »