YYÜ GCRIS Basic veritabanının içerik oluşturulması ve kurulumu Research Ecosystems (https://www.researchecosystems.com) tarafından devam etmektedir. Bu süreçte gördüğünüz verilerde eksikler olabilir.
 

Doktora Tezleri

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.14720/12

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 909
  • Doctoral Thesis
    Effects of Different Dietary Energy and Protein Levels During Mating Period on the Reproductive Performance and Some Blood Parameters of Does
    (2011) Kor, Dilek; Demirel, Murat
    Bu çalışmada, keçilerde teke katım döneminde yaşama payı gereksiniminin üzerinde uygulanan beslemenin bazı kan parametreleri ve döl verimi özelliklerine etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmanın hayvan materyalini 2-4 yaşlarında 75 baş Kıl keçisi, yaklaşık 3 yaşında 6 baş Kıl keçisi tekesi ve doğan oğlaklar (88 baş) oluşturmuştur. Deneme öncesinde tüm keçiler 11 gün ara ile 2 doz olarak PGF2? (0.5 ml/baş) enjeksiyonu ile senkronize edilmişlerdir. Senkronizasyonu takiben başlatılan besleme programı teke katımı öncesi 20 gün ve sonrası 20 gün olmak üzere toplam 40 günlük bir dönemi kapsamıştır. Teke katımı, serbest aşım şeklinde uygulanmıştır. Yemleme sürecinde, 1. grup keçiler yaşama payı enerji ve protein gereksinimleri düzeyinde (1.58 Mcal ME ve 61.98 g HP/baş/gün) beslenmiş; 2., 3. ve 4. grup keçiler ise yaşama payı gereksinimlerinin sırasıyla 1.25 (1.97 Mcal ME ve 77.47 g HP/baş/gün), 1.50 (2.37 Mcal ME ve 92.97 g HP/baş/gün) ve 1.75 (2.76 Mcal ME ve 108.46 g HP/baş/gün) katı düzeyinde besin maddesi almışlardır. Tüm gruplarda yaşama payı düzeyi çayır kuru otu ile karşılanırken, 1. grup dışındaki diğer gruplarda yaşama payının üzerindeki kısım arpa ile karşılanmıştır. Kan alımı, yemleme periyodu boyunca gün aşırı olarak sabah (tok karna) ve akşam (aç karna) olmak üzere günde iki kez uygulanmıştır. Kırk günlük süreçte keçilerin üç kez canlı ağırlık denetimleri ve iki kez vücut kondüsyon puanı değerlendirmeleri yapılmıştır. Teke katım dönemi beslemesinden sonra gruplar birleştirilmiştir. Keçilere gebeliğin son iki ayında yonca kuru otuna ilaveten arpa, doğumlardan sonra da yonca kuru otuna ilaveten süt yemi verilmiş olup benzer şekilde besleme yapılmıştır.Yemleme periyodunda belirlenen canlı ağırlık ve vücut kondüsyon puanları bakımından gruplar arasında farklılık bulunmamış, ancak dönem sonunda dönem başına göre 1. grup keçiler canlı ağırlık kaybına uğrarlarken (38.50±2.33 kg ve 37.38±2.52 kg), 4. grup keçiler (39.44±1.53 kg ve 41.50±1.70 kg) ise canlı ağırlık kazanmışlardır (P<0.05). Ele alınan döl verimi ölçütleri (gebelik ve kısırlık oranı, teke altı keçi başına doğan oğlak sayısı, doğuran keçi başına doğan oğlak sayısı, sütten kesimde yaşama gücü oranı) bakımından gruplar arasında istatistiki olarak farklılık bulunmamış olmakla birlikte, 4. grup keçilerde diğer gruplara göre daha yüksek bir ikizlik oranı (% 29.40) elde edilmiştir. Birinci, 2., 3. ve 4. gruplarda dönem ortalaması olarak belirlenen kan östrojen konsantrasyonları sırasıyla 64.08±1.25 pg/ml, 63.69±1.76 pg/ml, 61.75±1.38 pg/ml ve 58.46±1.38 pg/ml olup 4. grupta elde edilen değer 1. ve 2. gruplardan önemli düzeyde düşük bulunmuştur (P<0.05). Aynı günde belirlenen kan östrojen konsantrasyonları ise gruplar arasında benzerlik göstermiştir. Kan progesteron konsantrasyonları gerek dönemin geneli gerekse aynı günde belirlenen değerler bakımından gruplar arasında farklılık göstermemiş, ancak 4. grupta saptanan progesteron konsantrasyonunun diğer gruplara göre yüksek seyrettiği görülmüştür. Birinci, 2., 3. ve 4 gruplarda dönem ortalaması kan üre azotu konsantrasyonları sırasıyla 34.93±0.44 mg/dl, 33.20±0.43 mg/dl, 32.33±0.43 mg/dl ve 31.94±0.36 mg/dl; dönem ortalaması kan glikoz konsantrasyonları ise aynı sırayla 48.75±0.33 mg/dl, 51.61±0.34 mg/dl, 52.09±0.38 mg/dl ve 52.23±0.40 mg/dl olarak belirlenmiştir. Birinci grupta elde edilen kan üre seviyesi diğer gruplardan önemli düzeyde yüksek bulunurken, kan glikoz seviyesi ise önemli düzeyde düşük bulunmuştur (P<0.05).Sonuç olarak teke katım döneminde yaşama payı gereksiniminin üzerinde uygulanan farklı besleme düzeylerinin keçilerde döl verimi özelliklerini etkilemediği söylenebilir. Ancak yaşama payının 1.75 katı düzeyinde beslenen keçilerde elde edilen canlı ağırlık kazancı, belirlenen ikizlik oranı, diğer gruplara göre daha yüksek kan progesteron ve glikoz konsantrasyonlarına sahip olmaları hormonal yapı, kan metabolitleri ve döl verimi ile besleme arasında bir ilişkinin olabileceğini düşündürmektedir. Bu bağlamda elde edilen verilerin keçilerde besleme, endokrin profil ve döl verimi arasındaki ilişkiyi sorgular nitelikte olduğu ifade edilebilir.
  • Doctoral Thesis
    Vocanostratigraphy, Petrology and Magmatic Evolution of the Etrusk Volcano and Surrounding Areas (North of Lake Van, Turkey)
    (2011) Oyan, Vural; Keskin, Mehmet
    Etrüsk volkanı ve çevresindeki alanların volkanostratigrafisi ve petrojenezini konu alan bu çalışmada, Miyosen, Pliyosen ve Kuvaterner yaşlı volkanik ürünler çalışılmıştır. Yeni 40K/40Ar yaş verileri, çalışma alanındaki volkanik etkinliğinin 14.9 My önce başlayıp üç suskunluk dönemi ile bölünerek 0.28 My önceye kadar aktif olduğuna işaret etmektedir. Miyosen ve Pliyosen volkanitleri bazalttan riyolit/dasite uzanan lav bileşimine sahipken, Kuvaterner volkanitleri alkali bazaltik lavlar ve hawaiitler ile karakteristiktir. Üç volkanik evrenin de bazaltik lavları olivin, plajiyoklaz ve piroksen fenokristallerinden oluşurken, evrimleşmiş lav ürünlerinde plajiyoklaz, K-feldispat, piroksen, biyotit, hornblend, kuvars ve az oranda olivin fenokristalleri gözlenmiştir. Lav örneklerinin iz, major, REE element jeokimyası ve Sr, Nd, Pb izotopik oranları, Miyosen, Pliyosen ve Kuvaterner volkanitlerinin evrimleşmiş lavlarında fraksiyonel kristallenme ve kıtasal kirlenmenin önemli birer işlem olduğunu ama Pliyosen volkanizmasında bunlara ek olarak magma karışımının da etkili olduğuna işaret etmektedir.En primitif bazaltik lav örneklerinin çoklu element diyagramları ve izotopik değişim diyagramları, manto kaynak alanlarının yitim bileşeni ile zenginleştiğini göstermektedir. Yapılan kısmi ergime modellemeleri Miyosen'den Kuvaterner'e kısmi ergime derecesinin ve kaynaktaki spinel oranının arttığına işaret eder. Tüm bu bulgular, çalışma alanındaki volkanizmanın ve Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki volkanik etkinliğin manto kaynak alanının astenosferik ve litosferik mantonun karışımı ile temsil edildiği ve belirgin bir yitim bileşenine sahip olduğuna işaret eder.
  • Doctoral Thesis
    Bharati Mukherjee'nin Roman ve Kısa Hikayelerinde Kadın Olgunlaşması
    (2011) Kalay, Faruk; Tanrıtanır, Bülent Cercis
    Bu çalışmada Bharati Mukherjee'nin eserlerindeki kadın kahramanlar ve bu kahramanların psikolojik yönden gelişimleri ortaya konacaktır. Mukherjee Amerikan Edebiyatı'nda göçmenlik ve göçmen psikolojisi üzerine yazan önemli kadın yazarlardan biridir. Ayrıca Hindistan doğumlu olan yazarın, eserlerinde postkolonyal ve tarihsel anlatımcılık ve kültürlülük gibi öğelerin bulunmasıyla da postmodern bir yazar olduğu aşikârdır.Yazarın ilk romanlarında göç eden kadınların karşılaştığı zorluklar ele alınmaktadır. Kendisinin de o dönemlerde Kanada'da sıkıntılı bir süreçten geçtiği düşünülürse bir nevi sürgün hayatını kaleme aldığı düşünülebilir. Kahramanların hepsini yalnızlık, mekânsızlık ve sarsıcı sonuçlar beklemektedir. Daha sonra Amerika'ya yerleşen yazarın roman ve kısa hikâyelerinde kahramanlar artık daha kararlı, mutluluğu kovalayan karakterlere dönüşmeye başlamışlardır. Geçmiş deneyimleri ne kadar kötü olursa olsun azimlerinden vazgeçmeyeceklerdir. Bununla birlikte sonraki romanlarda artık kahramanlar her iki toplumla barışık, ileriye bakarken geçmişini de unutmayan karakterlere dönüşmüştür. Böylece kronolojik olarak incelendiğinde Mukherjee'nin eserlerinde sorunlu kadın kahramanlardan sağlam kişilikli karakterlere doğru adımlar atıldığı görülmüştür.Böylelikle yazarın tüm eserleri incelendiğinde kadın kahramanlarda bir gelişim olgusundan söz edilebilir. Ayrıca eserlerini İngilizce kaleme almış olması yazarın tüm dünyada tanınmasını sağlamıştır. Aynı zamanda bu yönü Mukherjee'yi çağdaş Amerikan edebiyatında önemli bir yazar kılmıştır
  • Doctoral Thesis
    Method Development for Simultaneous Determination of Carboxylic Acids by Liquid Chromatographic Hibrit Systems and Its Applications
    (2011) Kanberoğlu, Gülşah Saydan; Işıldak, İbrahim
    Bu çalışmada tetradodesilamonyumbromür, tridodesilamonyumklorür, tridodesilmetilamonyumklorür, sodyumtrifenilborat, nitrofeniloktileter, dibütilftalat ve PVC nin uygun oranlarda karıştırılması ile hazırlanan kokteyl kullanılarak bütünüyle katı-hal membran karboksilik asit duyarlı sensörler ve Quinhidron, Grafit ve Polimetilmetakrilat'ın uygun oranlarda karıştırılması ile hazırlanan kompozit matrix kullanılarak pH duyarlı Sensörler hazırlandı.Hazırlanan karboksilik asit ve pH duyarlı kompozit membran sensörlerin performansları statik şartlarda bilgisayar kontrollü potansiyometrik bir sistem kullanılarak belirlendi. Sensörlerin hareketli ortamdaki davranışları akış enjeksiyon analizi sistemi ile belirlendi. Geliştirilen karboksilik asit ve pH duyarlı kompozit membran sensörler için mikrolitre düzeyinde ölü hacme sahip akış hücreleri tasarlandı. Karboksilik asitlerin eşzamanlı tayini için iyon kromatografik sistemde dedektör olarak kullanıldı. Geliştirilen ISE dedektörler ile karboksilik asitlerin analizi doğru, duyarlı ve tekrarlanabilir olarak başarıldı. Ayrıca şarap numunesinde karboksilik asit uygulandı.Anahtar Kelimeler: Karboksilik asitlerin eşzamanlı tayini; Mikrolitre ölü-hacim sahip deteksiyon hücresi; İyon kromatografi; Potansiyometrik deteksiyon.
  • Doctoral Thesis
    Geology, Petrology and Chrome Ores of Van-Özalp Area Ophiolites (East-Turkey)
    (2011) Günay, Kurtuluş; Çolakoğlu, Ali Rıza
    Bu tez çalışması, Van Gölü'nün doğusu ile İran sınırı arasında yer alan dört ayrı ofiyolit dilimine ait sahada krom ve platin grubu element içeriklerinin belirlenmesi ve jeolojik özelliklerinin araştırılması amacıyla gerçekleştirilmiştir. Çalışma alanları Van ve Özalp bölgesinde bulunan Alabayır, Mehmetalan, Mollatopuz ve Yukarıbalçıklı köylerinin yakınlarında Doğu Anadolu Yığışım Karmaşığı içinde yer alır.Çalışılan sahalarda ayrıntılı jeoloji haritaları yapılmış, ultramafik tektonitlerde gözlenen kromit cevherleri üzerinde ana oksit, iz ve platin grubu element analizleri gerçekleştirilmiştir. Bu analizler sonucunda inceleme alanlarımızdaki kromit cevherlerinin Metalurji sanayinde kullanılabilecek ana özelliklere sahip olduğu belirlenmiştir. Kromitit örneklerinin (n=42) toplam PGE içerikleri 31-627 ppb arasında değişmekte olup ortalama ~175 ppb dir.Mafik dayklar (diyabaz) üzerinde yapılan jeokimyasal analizler sonucunda üç farklı magmatik kaynağın varlığı (OIB, IAT, E-MORB) saptanmıştır. Rodenjitleşmeye maruz kalmış daykların Cr, Ni ve Co metallerince zenginleştiği, Th, Ti, Y, Yb, Nb, Ta, La, Ce ve Lu gibi elementlerin ise göreli olarak etkilenmedikleri belirlenmiştir. Mafik dayklar üzerinde gerçekleştirilen jeokronolojik (40Ar/39Ar) analizler sonucunda bölgede Neotetis okyanusunun kapanma sürecinin en az iki ensimatik ada yayı gerektirdiği ve en genç yitimin ise Geç-Paleosende gerçekleştiği tespit edilmiştir.
  • Doctoral Thesis
    Investigation of Subacute and Subchronic Effects of Some Synthetic Plant Growth Regulators on Liver Damage, Antioxidant Defense System and Lipid Peroxidation in Rats
    (2011) Özok, Necati; Çelik, İsmail
    Bu çalışmada sentetik bazı bitki büyüme düzenleyicilerinden ß-naftoksiasetik asit (ß-NOA) ve 4-klorofenoksiasetik asit (4-CPA) lerin 10 ve 20 ppm dozlarda subakut ve subkronik uygulamalarına maruz bırakılan sıçanların karaciğer harabiyeti, antioksidan savunma sistemi ve lipid peroksidasyonu üzerine etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. 84 adet Wistar albino cinsi sıçan, kontrol gurupları, ß-NOA ile 4-CPA 10 ve 20 ppm dozlarının subakut ve subkronik periyotları için 12 deneme grubuna ayrıldılar. Karaciğer harabiyeti biyobelirteçleri olarak serum aspartat aminotransferaz (AST), alanin aminotransferaz (ALT) ve laktat dehidrogenaz (LDH) enzim seviyeleri ile biyokimyasal parametrelerden total protein (TPRO), total albümin (TALB), total kolesterol (TKOL) ve total bilirubin (TBİL) düzeyleri araştırıldı. Diğer yandan, oksidatif stres etkilerinin göstergesi olarak eritrosit, karaciğer, beyin, böbrek ve kalp gibi çeşitli dokularda antioksidan savunma sistemleri unsurlarından süperoksid dismutaz (SOD), glutatyon redüktaz (GR), katalaz (CAT), glutatyon peroksidaz (GSH-Px), glutatyon-S-transferaz (GST) ve glukoz-6-fosfat dehidrogenaz (G6PD) enzim aktiviteleri ile redükte glutatyon (GSH) seviyeleri ve malondialdehit (MDA) içerikleri tespit edilerek değerlendirildi.Elde edilen sonuçlara göre; 10 ve 20 ppm'lik ß-NOA ve 4-CPA dozlarının subakut ve subkronik uygulamaları sonunda karaciğer harabiyeti göstergesi serum biyobelirteçlerinden AST, ALT ve LDH enzim seviyeleri ile biyokimyasal parametrelerden serum TPRO, TALB, TKOL ve TBİL düzeylerinde kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı değişimler belirlendi. Diğer yandan, ß-NOA ve 4-CPA'nın her iki dozlarının hem subakut hem de subkronik periyotlarda kontrol gruplarına göre tüm dokularda MDA miktarı artarken, SOD, GSH-Px, CAT, GST, GR ve G6PD enzim aktiviteleri ile GSH seviyesinde dalgalanmalara neden olduğu gözlendi.Bu sonuçlara göre, ß-NOA ve 4-CPA 10 ve 20 ppm'lik dozlarının subakut ve subkronik uygulamaları karaciğer harabiyeti serum markerleri ile oksidatif stres biyobelirteçlerini tetikleyebilecekleri sonucuna varıldı.Anahtar kelimeler: ß-Naftoksiasetik asit, 4-Klorofenoksiasetik asit, serum enzimleri, biyokimyasal parametreler, antioksidan savunma sistemi, malondialdehit, sıçan.
  • Doctoral Thesis
    Illusion and Unselfing in the Works of Iris Murdoch
    (2011) Yıldız, Fırat; Boynukara, Hasan
    Murdoch'ın yapıtlarında verdiği mesajları anlamak için onun felsefesini anlamak gerekir. Murdoch'ın felsefesini bilmeden yapılan okumalar üstünkörü bir okumadan ileri gitmeyebilir. Çünkü Murdoch'ın romanında kullandığı temalar, Murdoch felsefesinde kavramlar olarak ortaya çıkar. Ahlaki durum için ruhsal durumun, etik için dinin, erdemin anlamı ve etik için özsaygının önemi gibi birçok kavram ve durum hem romanında hem de felsefesinde üzerinde durulan temel noktalardır.Murdoch'ın felesefeyle olan ilişkisi, roman yazmaya başladıktan sonra da devam etmiştir. Her ne kadar felsefi bir romancı olmadığı konusunda ısrar etse de, felsefesini göz önünde bulundurmadan romanlarını değerlendirmek eksik kalır. Murdoch'ın felsefe alanındaki esas teması, ahlak felsefesidir. Yirminci yüzyılda ahlak felsefesinin büyük ölçüde gücünü kaybettiğini düşünen yazar, felsefecilerin ahlak felsefesi üzerinde yeniden yoğunlaşarak bunu gündeme getirmelerinin zorunluluğunu vurgular.Edebiyat ile varlığın hakikatini inceleyen bir sistem olan felsefe arasındaki ilişki çok eskilere dayanmaktadır. Felsefede savunulan veya karşı çıkılan düşünceler yalın bir dille, açık bir şekilde ifade edilirken, edebiyatta, bu düşünceler metnin ara yüzünde yer alır. Felsefenin bir iki cümle ile ifade ettiği bir konu hakkında, bir edebiyatçı sayfalarca yazabilir. Edebiyat ve felsefenin ilgilendiği ortak birçok alan vardır. Bu iki disiplin, söz konusu alanları birlikte ele almada bazen başarılı, bazen de başarısız olur. Genel yaklaşım Murdoch'ın bu iki disiplini başarılı bir şekilde ele aldığı yönündedir.Murdoch'a göre kişi, felsefeylee kendi doğasını keşfeder ve gerçeği bulma yolunda kişiye yol gösterir. Murdoch felsefesinin temelinde iyilik vardır. İyiliğe ulaşmak zaman alan, uzun bir süreçtir. Murdoch iyiye ve doğruya ulaşmayı bir yolculuk olarak değerlendirir. Bu tez çalışması da Murdoch'ın beli başlı yapıtlarında iyiliğe giden bu yolcuğu ele almaktadır.
  • Doctoral Thesis
    Investigation of the Effect of Prenatally Exposed Diclofenac Sodium on the Postnatal Rat Heart Tissue Using Histological and Stereological Methods.
    (2011) Gevrek, Fikret; Rağbetli, Murat Çetin
    Diklofenak sodyum steroit olmayan anti-inflamatuar bir ilaçtır. Bu tip ilaçların plasenta bariyerini geçip fetusu etkileyebildiğinden gebelik esnasında kullanımı hem insan hem de hayvan embriyosunda gelişme bozuklularına yol açtığı bildirilmektedir. Bu çalışmamızın amacı prenatal olarak uygulanan diklofenak sodyum 20 haftalık erişkin kalp morfometrisi üzerine etkilerini stereolojik yöntemler kullanarak araştırmaktır. Çalışmanın başında gebe bırakılan sıçanlar sham, kontrol ve denek grubu olmak üzere üç gruba ayrıldılar. Gebeliğin 5. gününden 20. gününe kadar her gün denek grubu sıçanlara diklofenak sodyum (1cc; 1mg/kg), Sham grubu sıçanlara ise serum fizyolojik (1cc; 1mg/kg) enjekte edildi. Fakat kontrol grubuna ise hiçbir madde enjekte edilmedi. Doğan bireyler postnatal 20. haftasında derin anestezi altında sakrifiye edildiler (erkek 18, dişi 18 adet). Doku örnekleri her gruptan 6 adet olmak üzere tüm bireylerden perfuzyon fiksasyon ile elde edildi. Erkek ve dişiler ayrı ayrı kendi aralarında değerlendirildi. Rutin histolojik prosedürden sonra parafin kesitleri hematoksilen-eozin ile boyandı ve stereoloji çalışma istasyonunda analizleri yapıldı. Her bireyin toplam kardiyak ventrikül hacmi Cavalieri metodu ile ölçüldü. Çalışma sonunda hem erkekler, hem de dişilerde diklofenak sodyum grubu ile kontrol gruplarının kalp ventrikül hacimleri arasında farklılık tespit edildi. Denek grubunun kalp ventrikül toplam hacmi belirgin bir şekilde azalmıştı (P<0.05). Sonuçlar göz önüne alındığında prenatal 1mg/kg doz uygulanan diklofenak sodyum kalp gelişmesini etkilediği gözlendi.Anahtar kelimeler: Diklofenak sodyum, kalp, gebelik, sıçan, stereoloji.
  • Doctoral Thesis
    Istanbul in the Turkish Poetry of Republician Era (1923-1960)
    (2011) Türkmenoğlu, Sevgül; Şenler, Yaşar
    Şehir, bir toplum için hayata yön veren, yoğun bir akışın yaşandığı, kültür ve medeniyetin şekillendiği mekândır. Geçmişte farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir şehir, zaman içerisinde eski işlevini kaybetmiş olsa bile o medeniyetlere ait birçok unsuru bünyesinde barındırır ve geleceğe taşır. Her milletin, edebiyatında çok sık yer bulan bir şehri vardır. Türk Edebiyatı için bu şehir, imparatorluklara başkentlik yapmış ve bunun getirdiği ağırlıkla bu yeri fazlasıyla hak etmiş olan İstanbul'dur. Roman ve hikâyede, özellikle Tanzimat ve Servet-i Fünûn dönemi hikâye ve romanında mekân olarak işlenmiş olan İstanbul, Millî Mücadele ve Cumhuriyet Dönemlerindeki Anadolu'ya yönelişte dahi ilk sıradaki yerini korumuştur. Türk şiirinde, Divan edebiyatı da dahil olmak üzere her dönem hatırı sayılır bir yere sahip olmuş, güzelliği ve millî kimliğiyle şairlerin bakış açılarına ve ideolojik yaklaşımlarına göre sevgi, nefret, özlem, öfke gibi duygularla dile getirilmiştir.
  • Doctoral Thesis
    V. S. Naipaul ve George Lamming'in Postkolonyalism Politiği ve Yabancılaşma Poetiği Açısından Karşılaştırılması
    (2011) Taş, Mehmet Recep; Boynukara, Hasan
    İkinci dünya savaşından sonra batılı güçler tarafından sömürgeleştirilen toplumlar birer birer görece bağımsızlıklarını elde ettikten sonra, Batı söylemine (discourse, thesis) karşı postkolonyal teori adı altında başka bir söylem (counter discourse, antithesis) geliştirdiler. Her ne kadar bu iki karşıtın çatışması sonucu daha kapsayıcı bireşimler (syntheses) meydana gelmiş olsa da, bu bireşimler de bir süre sonra birer tez haline gelip kendi karşıtlarını oluşturmuşlardır. Insanlık, özellikle de `Doğu' diye tanımlanmış toplumlar, bu kısır döngü içerisinde enerjisini tüketmektedir. Günümüz dünyasında hem ulusal hem de uluslar arası politik ilişkilerin büyük bir kısmı Doğu-Batı ikili karşıtlığı üzerinde hareket etmekte ve bu hareketten de çoğu zaman çatışmalar çıkmaktadır.Bu açıdan değerlendirildiğinde bu tez postkolonyal teoriyi temel alarak, bir şekilde doğu-batı karşıtlığını temsil ediyor diyebileceğimiz George Lamming ve V.S Naipaul'un politik söylemlerini ve bu söylemlerden ya da anlayışlardan kaynaklanmış olabilecek `yabancılaşma' temasını yapıtlarına nasıl yansıtmış olduklarını inceleme konusu yapmaktadır.Tezin iki ayağından biri olan politik anlayışları karşılaştırılırken, her iki yazarın kurgusal olmayan, gezi ve gözlemlerine dayalı ve hemen hemen aynı tarihlerde yazmış oldukları The Pleasures of Exile (1960, Lamming) ve The Middle Passage (1962, Naipaul) adlı iki eser temel alınmıştır. Diğer ayağı ise Melvin Seaman'ın `alienation' kavramı ile ilgili beşli sınıflandırması, Marx, Hegel ve varoluşçuların yabancılaşma (alienation) teorileri temel alınarak, Naipaul ve lamming'in A House for Mr Biswas (1961) ve In the Castle of My Skin (1953) adlı romanlarında yabancılaşma teması ve işleniş biçimi incelenmiştir.Bu çalışma, sadece kendi doğrularını ileri süren tez ve antitezlerin, ya da ikili karşıtlıkların kısır döngüsel çatışmalarından kurtulmanın, Hegel'in `bir ikiliğin iki ucunu da hem kapsayıp hem de inkar ederek ötesine geçmek' anlamına gelen `Aufhebung' kavramının benimsenmesiyle mümkün olabileceği sonucuna varmıştır. Bülent Somay'ın `En Ölümcül Günah' adlı makalesinde belirttiği gibi; ?Şark/Garp, Sömürge/Sömürgeci ikilikleri de taraflardan birini tutup ötekini imhaya çalışarak aşılmayacak. İkisini de hem kapsayıp hem inkar ederek geçilecek bunların ötesine.?
  • Doctoral Thesis
    Histopathological, Immunhistochemical and Biochemical Investigation of the Preventive Effects of Urtica Dioica Leaf Ekstracts on Liver Lesions Induced by Experimental Aflatoxicosis in Rats.
    (2011) Yıldırım, Serkan; Yener, Zabit
    Ratlarda Deneysel Olarak Oluşturulan Aflatoksikozisde Isırgan Otu Yaprağı (Urtica dioica L) Ekstraktının Karaciğer Lezyonlarını Engelleyici Etkisinin Histopatolojik, İmmunohistokimyasal ve Biyokimyasal Olarak Araştırılması, Y.Y.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü Patoloji Anabilim Dalı Doktora Tezi, Van, 2011. Aflatoksikozis, insan ve hayvanlarda aflatoksinler tarafından oluşturulan akut veya kronik seyirli bir mikotoksikozisdir. Hayvanlarda önemli ekonomik kayıplara neden olan ve insan sağlığını tehdit eden toksikasyon özellikle geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde yaygın olarak görülmektedir. Karaciğer aflatoksinlerden etkilenen asıl organdır ve histopatolojik olarak nekroz, fibrozis ve hepatokarsinogenezis görülmektedir. Aflatoksinlerden ileri gelen toksikasyonlarda etkili bir korunma bilinmemektedir. Ancak bazı vitamin ve mineraller ile proteinlerin koruyucu etkilerinin olduğu belirtilmektedir. Yapılan son çalışmalardan ısırgan otunun immunomodülatör, antioksidan ve antikanserojenik gibi birçok farmakolojik etkilerinin olduğu bilinmektedir. Ancak, ısırgan otu yaprağı eksraktının aflatoksikozise karşı hepatoprotektif etkisi konusunda çalışma bulunmamaktadır. Gerçekleştirilen bu çalışmada, ratlarda deneysel olarak oluşturulan aflatoksikozis'de karaciğerde meydana gelen lezyonların oluşumunda, ısırgan otu yaprağı ektraktının engelleyici etkisi; biyokimyasal, histopatolojik ve immunohistokimyasal olarak araştırıldı. Bu amaçla, toplam 30 rat, her biri 10'arlı 3 grub'a ayrıldı. Deneme gruplarından; A (kontrol) grubuna normal rat yemi, B (AFB1) grubuna 25 µg AF/rat/gün yem verildi, C (AFB1+IOY) grubuna ise 25 µg AF/rat/gün yem ile birlikte ayrıca 2ml/rat/gün dozda ısırgan otu yaprağı ekstresi oral olarak verildi. Üç aylık deneme sonunda, nekropsileri yapılan ratlardan histopatolojik, immunohistokimyasal ve biyokimyasal analizler için kan ve doku örnekleri alındı. Sonuç olarak; histopatolojik ve biyokimyasal bulgulara göre sadece AFB1 verilen ratların kan ve karaciğerlerinde lipid peroksidasyonun ve serum enzimlerinin artışının meydana geldiği ve önemli ölçüde doku hasarının oluştuğu, IOY ekstraksiyonu verilen deneme grubunda ise lipid pereksidasyonun ve karaciğer enzimlerinin azaldığı, antioksidan sistem aktivitesinin ise arttığı, dolayısıyla karaciğer hasarının engellendiği gözlendi.Anahtar Sözcükler: Aflatoksikozis, Isırgan otu yaprağı ekstresi, Karaciğer lezyonları, Rat.
  • Doctoral Thesis
    Orhan Kemal's Film Adaptation in Turkish Cinema: Seven Sample
    (2011) Masdar, Funda; Güngör, A. Şefik
    Türkiye'nin siyasal, ekonomik ve sosyal alanda modernleşmeyi yaşadığı yaklaşık otuz yıllık dönemine tanık olan Orhan Kemal, bu sürecin özellikle toplumsal boyuttaki etkilerini romanlarında başarılı bir şekilde ortaya koyar. 1950 yılından itibaren Türk sinemasına katkı sunan birçok edebiyatçı gibi Orhan Kemal de bu alana dâhil olur, özellikle diyalog konusundaki başarısıyla birçok filmin senaryo yazımında görev alır. Zamanla maddi sıkıntılarının da mecbur kılmasıyla bu sektöre senarist olarak dâhil olur. Yazarın senaryoları dışında beyaz perdeye aktarılan romanları da Türk sinemasına sunduğu diğer bir katkıdır.Orhan Kemal'in Türkiye gerçeği ile örtüşen öykü ve romanları kuşkusuz beyazperdeye yansıdığında, zaman zaman derinliğini yitirmiştir. Özellikle dönemin sansür anlayışı, Orhan Kemal'in renkli, farklı sınıflardan, farklı etnik kökenlerden insanlarının ve eserlerindeki siyasal-sosyal değişkenlerin beyaz perdeye yansımasını engellemiştir. Tez çalışması ele aldığı örnek uyarlamalarla Orhan Kemal'in Türk sinemasında nasıl değerlendirildiğini, film-roman karşılaştırması yöntemiyle ortaya koymaya çalışmıştır. Çalışmada Orhan Kemal'in eserlerinin, bazı yönetmenler tarafından tüm engellere rağmen başarılı eserler ortaya koyduğu, kiminin ise farklı koşulların yarattığı baskılar nedeniyle Orhan Kemal'in dünyasını yansıtmayı başaramadığı görülmüştür.
  • Doctoral Thesis
    Effects of the Supplementation of Essential Oil Isolated From Orange Peel (Citrus Sinensis L.) To Broiler Diets on the Performance
    (2011) Aydın, Ahmet; Alçiçek, Ahmet
    Bu araştırmada, etlik piliç karmalarına portakal kabuğu (Citrus sinensis L.) uçucu yağı (PKUY) ilavesinin broyler performansı, bazı kan parametreleri ve ince bağırsak mikroflorasına etkisi incelenmiştir.Araştırmada, 432 adet etlik civciv kullanılmış ve deneme 6 hafta sürdürülmüştür. Etlik piliç karma yemlerine kontrol (1. Grup), 50 mg/kg (2. Grup), 100 mg/kg (3. Grup) ve 150 mg/kg (4. Grup) PKUY ilave edilmiş ve 4 farklı rasyon kullanılmıştır.Etlik piliç karmalarına PKUY ilavesinin canlı ağırlığa etkileri 1. ve 5. haftalar hariç, önemli (P<0.05) bulunmuştur. PKUY dozları arttıkça canlı ağırlık artmış ve 150 mg/kg'lık doz en yüksek ağırlığı sağlamıştır. Yem tüketimleri bakımından farklılıklar 2. hafta hariç, önemli (P<0.05) bulunmuştur. Karmalara 150 mg/kg PKUY ilavesi, yemden yararlanmayı önemli derecede (P<0.05) iyileştirmiştir. Karkas ağırlığı, karkas randımanı, but, sırt, kanat, göğüs, abdominal yağ ve kalp ağırlıkları PKUY dozları arttıkça önemli (P<0.05) düzeyde artmıştır.Kolesterol ve albumin değerleri bakımından gruplar arasındaki farklılıklar önemli (P<0.05) bulunmuştur. Karmalara 150 mg/kg PKUY ilavesinin E.coli oranını önemli (P<0.05) düzeyde düşürdüğü gözlenirken, Salmonella, Lactobacillus ve Enterococcus oranları üzerindeki etkisi ise önemsiz (P>0.05) bulunmuştur.Sonuç olarak, karmalara 150 mg/kg PKUY ilavesinin broyler performansı, kan değerleri ve ince bağırsak florası üzerine olumlu etkilerinin olduğunu söylemek mümkündür.Anahtar Kelimeler : Portakal Kabuğu Uçucu Yağı (Citrus sinensis L.),Etlik Piliç, Performans, Kan Parametreleri, İnce Bağırsak mikroflorası
  • Doctoral Thesis
    Model Selection and Comparing Optimization Techniques in Marginal and Non-Marginal Multilevel Generalized Linear Mixed Model Using Missing Observed Longitudinal Data
    (2011) Ser, Gazel; Okut, Hayrettin
    Bu çalışma, eksik gözlemli ve eksik gözlemlerin tahmin edildiği uzun süreli veri setinin analizinde, marjinal model yaklaşımları ile birey özel modellerde farklı optimizasyon teknikleri kullanılarak, kovaryans yapılarının belirlenmesi ve model seçiminin yapılması amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın materyali, 5 yıl süresince 1044 bireyden elde edilmiştir. Çalışmada, bireylerin sigara kullanım sıklığı üzerine etkili olabileceği düşünülen değişkenler yer almıştır. Cevap değişkeninin Poisson dağılışı gösterdiği veri setinde, marjinal model yaklaşımında Genelleştirilmiş Tahmin Eşitlikleri (GEE) kullanılmıştır. GEE'de gözlemler arası korelasyon yapısının belirlenmesi amacıyla, dört farklı korelasyon yapısı incelenmiştir. Bu yapılar; Değişebilir, Bağımsız, Birinci dereceden Otoregresif (AR(1) ve Yapısal Olmayan korelasyon yapılarıdır. Uygun korelasyon yapısının belirlenmesinde, QIC (Quasi Information Criterion) uyum ölçütü kullanılmıştır. Marjinal olmayan yöntemlerde ise Genelleştirilmiş Doğrusal Karışık Model (GLMM) ele alınmıştır. Parametre tahmin yöntemi olarak Penalized Quasi Olabilirlik (PQL) kullanılmıştır. GLMM için 4 ayrı model kurulmuştur. Bu modeller; sadece hataların şansa bağlı olduğu (Model 1), interseptin şansa bağlı olduğu (Model 2), zamanın şansa bağlı olduğu (Model 3) ve hem interseptin hem de zamanın şansa bağlı olduğu (Model 4) modellerdir. Bu modellerin analizinde, beş farklı optimizasyon tekniği; Quasi-Newton (QUANEW), Newton-Raphson (NEWRAP), Trust Region (TRUREG), Newton-Raphson Ridge (NRRIDG) ve Double-Dogleg (DBLDOG) kullanılmıştır. Ayrıca bu optimizasyon teknikleriyle beraber; Bileşik Simetri (CS), Yapısal Olmayan (UN), Birinci dereceden Otoregresif (AR(1)) ve Varyans Bileşenleri (VC) olmak üzere dört farklı kovaryans yapısı kullanılmıştır.Eksik gözlemlerin tahmininde, eksik gözlemlerin şansa bağlı (MAR) olduğu kabul edilmiş ve MCMC (Markov Chain Monte Carlo) tekniği ile Çoklu atama (MI) yöntemi uygulanmıştır. Eksik gözlemlerin tahmin edildiği veri setinde, marjinal model ve birey özel modeller tekrar uygulanarak sonuçlar elde edilmiştir. Bu sonuçlar, tez bünyesinde marjinal modellerde MI-GEE ve birey özel modellerde ise MI-birey özel modeller olarak ifade edilmiştir.Marjinal model yaklaşımında uygulanan GEE ve MI-GEE sonuçlarında, QIC ölçütüne göre uygun korelasyon yapısının bağımsız olduğu belirlenmiş ve parametre tahminleri elde edilmiştir.Eksik gözlemli birey özel model sonuçlarında ise; Model 1 için AIC ve BIC uyum ölçütlerine göre, uygun optimizasyon teknikleri QUANEW, NEWRAP, TRUREG, NRRIDG ve DBLDOG ve bu optimizasyon tekniklerinde en iyi kovaryans yapısı AR(1) olarak belirlenmiştir. Model 2 için NEWRAP, TRUREG, NRRIDG, DBLDOG ve UN; Model 3 için QUANEW, NRRIDG, DBLDOG ve UN; Model 4 için QUANEW, NEWRAP, NRRIDG ve UN yapılarının uygun olduğu belirlenmiştir. MI-birey özel model sonuçlarında ise Model 1 için QUANEW ve CS; Model 2 için QUANEW, NEWRAP, TRUREG, NRRIDG, DBLDOG ve UN; Model 3 için QUANEW, TRUREG, NRRIDG ve DBLDOG ve UN; Model 4 için ise QUANEW, NEWRAP, TRUREG, NRRIDG ve UN yapılarının uygun olduğu saptanmıştır.Çalışma sonucunda, marjinal modellerde korelasyon yapısının bağımsız olduğu yani, gözlemlerin birbirinden bağımsız olduğu sonucuna varılmıştır. Birey özel model sonuçlarında ise Model 1 haricinde diğer modellerdeki optimizasyon tekniklerine en iyi uyum gösteren kovaryans yapısının heterojen bir yapıya sahip olan UN olduğu belirlenmiştir.Anahtar kelimeler: Marjinal modeller, Birey özel modeller, Genelleştirilmiş tahmin denklemleri, Genelleştirilmiş doğrusal karışık modeller, Penalized quasi olabilirlik, Çoklu atama, Optimizasyon teknikleri, Kovaryans yapıları
  • Doctoral Thesis
    Hydatidozis in Animals Slaughtered in Van Ebk
    (2011) Hallaç, Bülent; Değer, M. Serdar
    Hallaç B, Van EBK'da kesimi yapılan kasaplık hayvanlarda Hidatidozis. Y.Y.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Parazitoloji Anabilim Dalı Doktora Tezi, Van, 2011.Bu araştırma, Van'da kesimi yapılan kasaplık hayvanlarda hidatidozisin yaygınlığının belirlenmesi amacıyla yapıldı. Bu amaçla Van Et ve Balık Kombinası Tesislerinde kesimi yapılan 4036 adet koyun, 1451 adet keçi ile 431 adet de sığır muayene edilerek incelendi. Enfeksiyon oranı sırasıyla koyunlarda % 30.43, keçilerde % 19.92 ve sığırlarda ise % 47.33 olarak tespit edildi. Hastalığın yayılışı erkeklere göre dişilerde, gençlere göre yaşlılarda, besililere göre zayıf hayvanlarda daha fazla olduğu tespit edildi. Organlardaki cyst hydatid varlığı sığırlarda en çok karaciğer ve akciğerde görülürken, koyun ve keçilerde ise sadece karaciğerde görüldü. Sığırlarda normal yapıdaki kistlere sıklıkla rastlanılırken, koyun ve keçilerde yeni gelişmiş kistlere rastlanıldı. İstatistiksel olarak da gruplar arası cinsiyet, besi durumu, yaş, kist yoğunluk düzeyi ve kistli organlara göre P < 0.001 önem derecesi tespit edildi. Ancak kist tiplerine göre ise P < 0.05 düzeyinde önem belirlendi. Tüketilemeyecek durumdaki organlar çok yoğun olarak gruplandırıldığında; 88 sığırın, 243 koyunun ve 3 adet de keçinin organları kist hidatikten dolayı imha edilebilecek düzeyde tespit edildi. Maddi olarak yetkililerden alınan bilgilere göre yaklaşık 11000-12000 TL düzeyinde sadece karaciğer kaynaklı ekonomik kayıp gözlendi. Zoonoz olan bu parazitin Van ve yöresinde kesilerek tüketime sunulan kasaplık hayvanlarda oldukça yaygın olduğu ve insan sağlığını tehdit etmeye devam ettiği belirlendi.Anahtar Kelimeler: Echinococcus spp., hidatidoz, hidatidozis, kist hidatik, Van
  • Doctoral Thesis
    Investigation of Neurotoxic and Immunotoxic Effects of Some Plant Growth Regulators in Subacute and Subcronic Applications on Rats
    (2011) İşık, İsmail; Çelik, İsmail
    Bu çalışmada, bitki büyüme hormonlarından (BBH) Absisik asit (ABA) ve Giberellik asitin (GA3) 25 ve 50 ppm'lik dozlarda subakut ve subkronik uygulamalarına maruz bırakılan sıçanlarda (Wistar albino) meydana gelen nörotoksik ve immünolojik etki incelenmiştir. 84 adet sıçan kontrol grupları, ABA ile GA3 25 ve 50 ppm dozlarının subakut ve subkronik periyotları için her grupta 14 sıçan bulunacak şekilde 6 grup oluşturulmuştur. 25 ve 50 ppm'lik dozlardaki BBH içme suları subakut uygulama için 25 gün, subkronik uygulama için de 50 gün süreyle içebildiklerince sıçanlara içirilmiştir. Bu amaçla sözkonusu nörotoksik etkilerin ölçütü olarak değerlendirilebilecek biyobelirteçleri olarak Asetilkolinesteraz (AChE), Bütirillkolinesteraz (BChE), ve immünotoksik etkilerin ölçütü olarak değerlendirilebilecek Adenozin deaminaz (ADA) ve Miyeloperoksidaz (MPO) enzim aktiviteleri ölçülmüştür.Bu uygulamaların sonunda ketamin ile bayıltılan sıçanların karaciğer, beyin, dalak, böbrek, akciğer ve kas dokuları alındı. AChE, BChE, ADA, MPO düzeylerinin dokulardaki analizleri, spektrofotometrik yöntemle belirlendi. Sözkonusu kimyasalların farklı dozlardaki etkilerinin sıçanlarda yukarıda bahsedilen enzim aktiviteleri üzerine farklı etkilere neden oldukları gözlendi. Sonuçlar, ABA ve GA'nın 25 ve 50 ppm'lik dozlarının subakut ve subkronik periyotları sonunda karaciğer, beyin, dalak, böbrek,akciğer ve kas dokularının ADA aktivitesinde dalgalanmalara neden olduğunu, AChE, BChE ve MPO aktivitelerinde ise genelde artışlara neden olduğunu ortaya koymuştur.
  • Doctoral Thesis
    The Determination of Morphological and Moleculer Diversity Among Some Lucerne (Medicago Sativa L.) Cultivars
    (2011) Ertuş, Mehmet Macit; Şensoy, Suat; Sabancı, Cafer Olcayto
    Van ili ve çevre illerden toplanan 70 adet yonca (Medicago sativa L.) ekotipi ile 6 tescilli çeşit olmak üzere toplam 76 genotip arasındaki akrabalık ilişkilerinin belirlenmesi çalışması yürütülmüştür. Deneme augmented deseninde 2009 yılında kurulmuştur. Morfolojik karaktere ait 32 ölçüm ve gözlem 2010 yılında, moleküler çalışmalar 2010-2011 yıllarında yapılmıştır. Moleküler yöntemlerden 17 RAPD primeri ve 12 ISSR primeri kullanılmış ve sırasıyla 106 ve 85 polimorfik bant elde edilmiştir. Ekotipler arasındaki genetik uzaklıklar Öklid katsayısı yardımıyla belirlenmiştir. Moleküler ve morfolojik yöntemde elde edilen öklid matrisleri katsayıları arasında korelasyon r = 0.04, RAPD ve ISSR verileri ile elde edilen Öklid matrisleri sonucu RAPD ve ISSR arasındaki korelasyon r = 0.15 olarak elde edilmiştir. Yonca ekotiplerinin toplandığı bölgelere göre, ayrıca yerel çeşit olarak ve tescilli çeşitler olmak üzere toplam 16 grup altında genetik varyasyonu incelenmiştir. En yüksek genetik varyasyon, ekotip sayısı fazla olan Gürpınar ve Erciş bölgelerindeki ekotipler içerisinde sırasıyla (H = 0.205 ve I = 0.311, H = 0.206 ve I = 0.311) ve polimorfizm %64.40 ve %63.87 olarak bulunmuştur. Sonuçta yabancı döllenen Medicago sativa'nın ekotip ve çeşitler arasında yüksek genetik çeşitliliğe sahip olduğu belirlenmiştir.Anahtar kelimeler: Yonca, Medicago sativa, morfolojik karakter, RAPD, ISSR, genetik çeşitlilik
  • Doctoral Thesis
    In the Light of Archaeological Finds, Representational Art and Written Sources Wheeled Vehicles in Urartu Kingdom
    (2011) Gökce, Bilcan; Çavuşoğlu, Rafet
    Bu tezin araştırma konusu ?Arkeolojik Buluntular, Betimleme Sanatı ve Yazılı kaynaklar Işığı'nda Urartu Krallığı'nda Tekerlekli Taşıtlar?dır. Tekerlekli taşıtlar hem Anadolu hem de diğer Önasya uygarlıklarının askeri, sosyal, siyasi ve ekonomik gelişmesinde etkin ve önemli bir rol oynamıştır. Savaşlarda taşıtlar düşmanı kuşatan, izleyen ve kovalayan yüksek ve hareketli birer platformdurlar. Taşıtlar ayrıca avlanma ve çeşitli sivil amaçlar içinde kullanılmıştır. Bu araştırmada geçen teknik sözcüklerin herkes tarafından anlaşılmasını sağlayacak ?Terminoloji? bölümü hazırlanmıştır. Çalışmada eserlerin büyük çoğunluğu madenden olduğundan Urartu bölgesindeki maden yatakları, bunların çok iyi işletildikleri ve bol miktarda maden eserin üretildiğini belirtmek için Urartu madenciliği üzerinde durulmuştur. Urartu metal işlemeciliğinde malzeme ve teknikler diye bir başlık oluşturulmuştur. Malzeme bölümü maden, ahşap ve dokuma-deri başlıkları altında değerlendirilmiştir. Teknikler adlı bölüm ise yapım ve bezeme olmak üzere sınıflandırılmıştır.Tezin ana konusuna geçemeden önce Yakındoğu'da M.Ö. 4000'lerden Demir Çağı sonların kadar taşıtların tarihsel gelişimi verilmiştir. Böylece Urartu Krallığı'na kadar olan süreç izlenebilmiştir.Urartu Krallığı'nın hüküm sürdüğü topraklarda bugüne kadar yapılmış olan kazılarda bir bütün halinde taşıt ele geçmemiştir. Ancak Urartu'ya ait tekerlekli taşıtlar, kemer, miğfer, sadak vs. gibi eserler üzerine işlenmiş betimlemeler, duvar resimleri, kabartmalar ve mühür baskıları üzerinde görülmektedir. Bunlardan özellikle savaş taşıtları hakkında yazılı kaynaklarda bulunmaktadır. Bu tasvirler ve yazıtlı kaynaklar dışında çeşitli kazılardan ele geçen taşıt aksamları ve koşum takımları da belli başlı bilgi kaynaklarını oluşturmaktadır. Urartu Krallığı'nda dört ve iki tekerlekli olmak üzere iki tip taşıt tespit edilmiştir. İki tekerlekli taşıtlar yük ve savaş/av taşıtları olarak sınıflandırılmıştır. Taşıtlar askeri, av ve sivil amaçlı kullanılmıştır. Taşıta çekme işleminde çoğunlukla at, nadiren de boğa ve insan kullanılmıştır. Doktora çalışmasında çeşitli müzelere satın alma ve kazılardan gelen eserler, ayrıca bazı yayınlardan derlenen Urartu taşıt aksamları ve koşum takımları incelenerek bir katalog oluşturulmuştur. Katalog'da taşıt aksamlarından 16 taşıt oku ucu başlığı, 3 boyunduruk semeri ucu, 3 boyunduruk ucu başlığı, 4 boyunduruk süslemesi, 18 metal dizgin halkası, 3 tekerlek, 9 tekerlek kelepçesi, 15 dingil ucu başlığı, 9 dingil çivisi, 10 disk; koşum takımlarından 43 çıngırak, 17 göğüs plakası, 9 yakalık, 72 gem, 121 disk, 40 göz siperliği, 18 alınlık, 3 alınbandı, 1 sorguç, 5 omuz süsü/pendant olmak üzere toplam 419 adet eserden meydana getirilmiştir. Çalışmamızda incelemiş olduğumuz taşıt aksamları ve koşum takımlarının tipolojisinde arkeolojik buluntuların yanın da görsel sanatlarda görülenlerde kullanılmıştır. Bilindiği üzere bugüne kadar Urartu krallığının hâkimiyet sürdüğü bölgede yapılmış kazılarda bir bütün halinde taşıt ele geçmemiştir. Keza Urartu betimleme sanatında işlenmiş olan taşıtlar oldukça küçük boyutlu olduklarından bazı yerlerde detaylara inilmemiştir. Bu sebeplerle bugüne kadar bu konuda yapılmış çalışmalarda taşıtlara ve koşum hayvanlarına ait bazı malzemelerin kullanım yerleri konusuna netlik getirilememiştir. Araştırmamızda eserlerin kendi içerisinde tipolojisi yapılarak bu eksikliklere netlik getirilmiştir.Araştırmamızda taşıt aksamları ve koşum takımları üzerinde görülen süslemelerin ne tür bir amaçla yapıldığını söylemek için ikonografyası yapılmıştır. Keza bu tür süslemeler yazıtlı kaynaklara yansımadığından bu konuya tam olarak netlik getirilememektedir. Ancak işlenen motif, figür ve sembollerin büyük çoğunluğu, dinsel sahnelerde görüldüğünden, bunların şimdilik dinsel amaçlı olarak kullanıldıkları tespit edilmiştir. Urartu dönemi tekerlekli taşıt aksamları ve koşum takımları üzerinde görülen bezeme düzeni, figürlerin stil gelişimi, bazı bitkisel motifler, tekerleklerin parmak sayısı, üst destek çubukları ve yazıtlardan yola çıkılarak eserler tarihlendirilmiştir. Keza bunlar tarihsel gelişimde önemli etkenlerdir. Ayrıca tarihlemede çevre bölge uygarlıklarıyla da karşılaştırmalar yapılmıştır. Tarihleme de terminus post quem yöntemi uygulanmıştır. Daha sonra, bu veriler ışığında Urartu krallığında erken dönemlerinden geç dönemlerine kadar taşıtların genel gelişimi ortaya çıkarılmıştır. Yapılan tüm inceleme ve değerlendirmeler sonucunda; Urartu taşıtlarının çağdaş kültürlerle farklılıkları ya da benzerlikleri, Ön Asya dünyası içindeki yeri ve taşıdıkları önem ortaya konulmuştur. Elde edinilen bilgilerin ışığında varılan sonuçlar açıklanmıştır. Konu ile ilgili çizimler, resimler ve bunlara ilişkin levhalar listesi, ayrıca devletlerin coğrafi sınırları ve yerlerini gösteren haritalara yer verilmiştir.
  • Doctoral Thesis
    Morflogical and Histometric Studies on Mast Cell Distribution and Heterogeneitiy,present in the Lower Respiratory Tract and in the Lung of Local Duck (Anas Platyrhynchase) and Goose (Anser Anser)
    (2011) Uslu, Sema; Yörük, Mecit
    Bu çalışma ördek ve kazlarda alt solunum yolları ve akciğerde bulunan mast hücrelerinin dağılımı ve heterojenitesini belirlemek amacıyla yapıldı. Çalışmada 6 adet kaz ve 6 adet ördek kullanıldı. Kanatlı hayvanların solunum sisteminde bulunan trakeya, syrinks, bronş ve akciğerden uygun büyüklükte parçalar alındı. BLA (Basic Kurşun Asetat - Mota), Carnoy, IFAA (Izotonik Formaldehit Asetik Asit)'da tespit edildikten sonra rutin doku takibi yapılarak paraplast ile bloklandı. 6-7 µm kalınlığında alınan kesitler % 0,5'lik toluidine blue ve alcian blue-safranin O kombine boyalarında boyandılar. Toluidine blue ile boyanan kesitlerde 40'lık objektifte 1mm²'lik alandaki mast hücre sayıları belirlendi. Her iki hayvan türünde de tespitlere göre değişmekle beraber incelenen organlardan akciğerde en fazla sayıda mast hücresine rastlandı. Sayısal veriler için en uygun tespitin IFAA olduğu, granül yapısını belirlemek için de en uygun tespitin BLA olduğu saptandı. Alcian blue- safranin O boyamasında ise kazlarda trakeya, syrinks, bronş ve akciğerde SO (+), AB (+) ve miks granüllü mast hücrelerine rastlanırken, ördeklerde trakeyada AB (+) hücreler, syrinks, bronş ve akciğerde de AB (+), SO (+), miks özellikte mast hücreleri görüldü..
  • Doctoral Thesis
    The Effects of Natural Compounds Having Functional Properties on Dough Rheologhy and Bread
    (2011) Meral, Raciye; Doğan, İsmail Sait
    Bu çalışmada, uzun yıllardan beri değişik şekillerde tüketilen üzüm çekirdeği, dut, soğan tozu, keten tohumu, zencefil, sarımsak tozu, çörek otu ve uşkun bitkisi, ekmek formülüne eklenmiş, bu bileşenlerin hamur reolojisi, ekmek yapım özellikleri ve ekmeğin antioksidan özellikleri üzerine etkileri incelenmiştir. Çalışma sonucunda elde edilen verilere göre, üzüm çekirdeği, hamurun gelişme süresini, stabilitesini artırarak reolojik özellikleri geliştirmiştir. Keten tohumu % 2.0, 4.0 ve 8.0 oranında, sarımsak tozu % 0.4 ve çörek otu % 2.0 oranında formülde kullanıldığında spesifik hacim değerini artırmıştır.Üzüm çekirdeğini % 2.5 ve 5.0, dutu % 1.0 ve 2.0, keten tohumunu % 2.0, 4.0 ve 8.0, zencefili % 0.5, sarımsak tozunu % 0.2 ve 0.4, çörek otunu % 1.0, 2.0 ve 3.0, uşkunu % 1.5 oranında içeren ekmeklerin sertlik değeri kontrol ekmeklerinden düşüktür (P<0.05). Bu bileşenlerin, depolama boyunca ekmek sertliğini düşürdüğü ve üretilen ekmeklerin oda sıcaklığında depolama boyunca tazeliği koruduğu belirlenmiştir.Ekmek formülüne eklenen doğal bileşenlerin tamamı ekmeğin toplam fenolik madde konsantrasyonunu artırmıştır. Ekmeğe ilave edilen katkıların antioksidan aktivite üzerine olumlu etkiye sahip oldukları belirlenmiştir. Bu bileşenler ekmeğe ilave edildikleri en düşük seviyede dahi serbest radikallerin inhibisyonunu sağlayarak ekmeğin fonksiyonelliğini artırmışlardır. HPLC analizleri sonucunda, doğal bileşenleri içeren ekmeklerde gallik asit ve kateşin miktarının artığı saptanmıştır.